.

..............................
..



.................
............
............
............
KÖYDEN KENTE DÖNÜŞÜM
BELCETUQUE Gürbüz Yalçınkaya
........................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................

............

............

Şöyle bir geçmişe bakalım, yaşınız çok büyük olmasın benim gibi 40 olsa da
yeter. Hani Akçakentli olursanız, köy olduğunu bilip, köyden, şehre dönüşümüne de tam genç yaşınızda tanık olursanız, çocuklarınıza anlatacağınız çok şeyiniz olur. GAGUKO Gürbüz Metin arkadaşımın geçmişe dair anılarını ifade ederken özlemini duyduğu o günler aslında çok ta uzaklarda değil! Biraz önce dediğim gibi hızlı dönüşüm o yaşadığımız köyün güzel anılarını bir an aldı götürdü ve sanki biz 70 yaşına gelmiş birisi gibi, 50 yıl önceki anımızı anlatır ve geçmişe gıpta eder hale geldik.

40 yaşında yaşlandık gerçekten, şimdi bir geçmişe yolculuk yapalım isterseniz? Bakın neler değişti hayatımız da;temizliği seven halkım, evinin 50 metre uzağına kurduğu tuvaletleri şimdi evlerinin içerisine aldılar.

Tarlalarda günlerce süren uğraşlar; hasat ettiği ürünleri artık bir-iki günde gereğini yapar hale geldi, çünkü artık şehirli olduğu için hayvan beslemiyor (!), dolayısıyla işler daha hızlı bitiyor.

Artık tandır adı altında o eski barakalarda bazlama ve yufka ekmek yapmaktan kurtuldu hanımlar! Çünkü fırınlar var ve ŞIHARCAKO diye bir zamanlar çalmak için peşinden koştuğumuz ve annelerimiz tarafından biz çocuklardan köşe bucak saklanan ekmek elimizin altında.

Eskiden sütü olan olmayana verir, gelen memurlara ücretsiz tamamen duygusal olarak süt ve yumurta verilir, bu da yetmez sık sık evlere yemeğe alınırlar, bazıları kaldıramazlarsa bile kendilerine değer verilirdi. Şimdi süt ve yumurtayı ikram edenlerde almaya başladılar, hem artık memur bizim gelir kaynağımız oldu.

Gençler kahvehaneye giremezdi eskiden, onun için rahmetli Hamit dedeye akşamları mekanı açtırmaya çalışıp, büyüklerin olmadığı mekanda 2-3 saat paramızı yetirip okey oynamaya çalışır iken, sızma hareketi neticesi bir arkadaşın babası gelir oyunumuzu bozar, sanki almaya geldiği oğlu biziz gibi utanır kahveyi terk ederdik. Gelende daha ziyade ya İhsan amca ya da Bahri amca olurdu. Onun içindir ki, arkadaşlarım Oktay ve Mesut hiçbir zaman doya doya okey oynayamadılar. Şimdi değiştik ve geliştik! Yaşasın!

Artık kimse karışmıyor. Ne mutlu! Şimdiki gençlik okeyin bölünmez bütünlüğüne yönelik bir tehdit içerisinde değil, kendinden ve basılmamaktan emin bir şekilde taşlarını diziyor, kıskanıyorum.

Bizim emsal bilir, şöyle bir düğün kaçamağı yaparak tabi bulabilirsen şanslısın bir iki yudum içki içmek önemli ama nerede? Dağ, bayır, açık arazi veya düğün hatırı uygun bir evde içerde, içtikten sonra sapıtmayıp, büyüklerden habersiz olarak gece geç saatte eve nasıl sessizce, alçak sürünmede girilecek hesabı yapardı emsallerimiz. Şimdi bulmakta sorun değil, gitmekte sorun değil, zaten şehirli olmaya da bu yakışmaz mı?

Akşamları olunca çeşmelerin yanından geçmenin bir adabı usulü vardı, yoksa
duyarlı radarlara yakalanabilirdiniz! Şimdi şeffaf olduk ve radarları kaldırdık, zaten biz şehirli olduk.

Biz o dönemin çocukları için, bahçelerden meyve veya sebze çalmak kolaydı, inekleri ve koyunları çayırlarda yaymakta kolaydı, bize tehlike mal sahibinden değil; duyarlarsa, asıl babamız veya amcamızdan gelirdi. Bir gün ekinler üzerinde hayvanlar yayılırken, biz 8-10 kişi ZİNGİLİ-ZOZO oynadığımız esnada, bekçilerin en acımasızı ve en hızlı koşanı olan kendisini rahmetle andığımız ÇONDURA Ahmet amcanın baskınına uğramıştık ve boy sırasına göre bizi dizip, bir güzel sopa ile dayak faslı geçmişti.

Dayak yedikten sonra bir diğer tehlike, babanıza durumun aktarılmasıydı. O zaman bir posta daha dayak da evde var demekti. Şimdi geliştik, hayvanda kalmadı, çalacak meyve ve sebzelerde zaten pazar tezgahların da hormonlu bol miktarda gelir oldu, hem babalar artık çocuklarına karışmaz oldu.

Ben bu yazıya dün başlamıştım, bugün bitirip gönderecektim. Ancak benim köylüm olan ve uzaklardan gelen bir aile bugün bana misafir oldu. Bu thamademiz işini gücünü yoluna koymuş birisi ve aileden kimse artık orada yaşamıyor. Uzunca sohbet ettik, halen o gezdiği ülkeleri ve şatafatı anlatacağına, “bazlama, yoğurt çorbası, hatır-gönül, ayıp, Golage, Kartüq vs.'' muhabbeti yaparak eski günleri yad ediyordu, hüzünlü ve yalnızlık duyguları içerisinde...

Şimdi ben o kadar çok değişen şeyler yazarım ki, uzar gider. Siz de zaten bu değişimi yaşadınız, ben sadece bir hatırlatayım dedim. “Hafızay-ı beşer, nisyan ile maluldür (insanoğlu unutmaya mahkumdur“ demiş atalarımız.

Değişim kaçınılmazdır ve gereklidir, bu şehirleşmeye adım attığınız da daha hızlı gerçekleşir, bu da normaldir.

Peki o zaman neyi yazmaya çalıştım?

Dedim ya, ben sadece bir hatırlatayım. Hani, değişim ve dönüşüm kültürel temelleri sarsacak boyutta cereyan ederse, yoz bir kültür ortaya çıkar ve tekrar olumlu boyutta dönüşüm için bir kuşak yok olabilir. Yoksa hep eskisi gibi dağda kalıp, çobanlık yapıp dayak yiyelim demiyorum. Yukarıda bahsettiğim misafirim gibi yaşadıklarını, değerlerini, aslını unutmadan yani, kültürel alt yapıyı sağlam tutup gelişelim diyorum.

............

BELCETUQUE Gürbüz Yalçınkaya'nın Diğer Makaleleri >>>

............


............

.................