.. |
|
................. |
............ |
............ |
............ |
ANDUVAP SABRİ AKGÜN ile SOHBET |
BELCETUQUE Orhan Yalçınkaya |
........................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................ |
............ |
............ |
20 Nisan 2008 Pazar günü
saat 16.00 sularında, thamade Sabri AKGÜN’ün evine misafir oldum.
Bahçeye oturduk, biraz hal hatır sordum, sonrada kapıya ateşi yaktık
ve tel ızgarada tavuk yaptık. Bu arada da koyu bir sohbete başladık.
Thamademizin maceralarını duymayan kalmamıştır, çünkü ömrü, uzun yol
şoförlüğü ile geçti, zaten kendisi de maceraperest birisi
olduğundan, sohbetin ne kadar koyu olduğunu tahmin edersiniz. Sabri
amcaya kendisiyle ilgili geçmişinden bu güne kadar yaşamış olduğu
olayları anlatmasını istedim.
Çocukluk ve gençlik yaşamınız ve o dönem hayalleriniz hakkında
bilgi verebilir misiniz?
1933 yılında Akçakent’te doğdum. Çocukluğum Akçakent’te geçti,
çocukluk yıllarında, çocuğuz işte değişik oyunlar oynardık,
özellikle Baştöq (değnek ile oynanır) oyununu çok oynardık. İlkokul
3. sınıfa kadar okudum, gençlik yıllarımı Akçakent’te geçirdim. Daha
sonra askerlik çağına geldim, 1953 yılında vatani görevimi yapmak
üzere acemi birliğine Kütahya’ya gittim, usta birliğini de Merzifon
ve Eskişehir’de Havacı olarak yaptım. Gençlik yıllarımda hayalim
şoför olmaktı, çok hevesliydim, sonunda o da oldu ve şoförlük
hayatına adım attım.
Hayatınızı nasıl kazandınız, uğraşlarınız ne oldu?
Ben şoförlük hayatına başladığımda çok hırslıydım. Bosfor firmasının
otobüslerinde tam 8 yıl Almanya’ya yolcu taşıdım. Daha sonra Tır
kamyonu kullanmaya başladım ve 15 yıl yurtdışına çalıştım, bu sayede
Almanya, Avusturalya, Hollanda, Danimarka, Ukrayna, Macaristan,
Yunanistan, Yugoslavya, Kuveyt, İran, Irak, Dubai ve Arabistan gibi
ülkelere gittim, bu ülkeler arasında Macaristan ve Ürdün’ü Türkiye
dostu ülkeler olarak gördüm, insanları çok sıcak kanlı ve bizleri
çok seviyorlar. Suudi Arabistan’a hacı adaylarını götürdüm, yani
anlayacağınız gitmediğim ülke kalmadı gibi, çok gezdim. Şu anda
emekli oldum, tek başıma yaşıyorum, oğlum ile evlerimiz yakın ve
ihtiyaçlarım konusunda bana yardımcı oluyorlar, eşim Aysel AKGÜN’ü
yaklaşık 3 yıl önce kaybettim.
Bazen kendi kendime diyorum ki, nerdeeeeee o eski deli günlerim, ah,
ah…
Akçakent’in eskisi ve yenisini, kültürel açıdan
karşılaştırdığınızda olumlu ve olumsuz yönlerini nasıl buluyorsunuz?
Eskiden hatır gönül vardı, yaşlılara saygı göstermek, komşular
arasında yardımlaşma vardı. Eskiden düğünlerimizde mızıka çalardı,
Çerkesce oyunlar oynanırdı, şimdi ise eskiyle karşılaştırdığımızda
saygı sevginin pek olmadığı, gençlerin birbirleri ile aralarında
tutkunluk olmadığını görüyorum. Şimdiki düğünler davul-zurna ile
oluyor, tabi ki yeni nesle ayak uyduracağız ama o eski mızıkalı
geogh’ler daha güzeldi.
Uzun yıllar şoförlük yaptınız, unutamadığınız anılarınız var mı?
Benim şoförlüğü zaten anılarla dolu, ben çok hızlı bir şofördüm,
Varan firmasının otobüsünde çalışırken, İstanbul’dan Ankara’ya bir
tur esnasında 30 kişilik kızlı erkekli gençlerle yola çıktık,
Ankara’da Çerkeslerin yapacakları geceye katılacaklardı ve
yolcuların hepsi Çerkes'ti. Yola çıktık tabi ben Çerkes olduğumu
söylemedim, ben Kürt'üm dedim. Gerede’ye geldiğimizde mola verdik,
mola sonrası yola çıktığımızda otobüsün teybine Çerkes kasetini
koydum, bu bir anda gençler arasında şaşkınlık yarattı ve
birbirilerine sormaya başladılar, kaptan Kürt ama Çerkes kaseti
çalıyor diye, sonra yanıma bir kaç genç geldi, “ ne o kaptan bu
kaseti nerden buldun “ dediler, tabi bende güldüm ve ben de
Çerkes'im dedim, tabi yolculuk bundan sonra daha eğlenceli geçti.
1972 veya 1973 yıllarındaydı, İstanbul’a 1 metre kadar kar yağmıştı,
çok kötü kış vardı, uçaklar havalanamamıştı. Varan otobüslerini
kullanıyordum, patron telefon ile beni arayarak, acele yazıhaneye
gel dedi, bende gittim ama göz gözü görmüyordu, yazıhaneye
geldiğimde Ankara’ya acil yolcular olduğunu, bu yolcuların ise
Hakim, Savcı ve Avukatlar olduğunu, hemen yola çıkmam gerektiği
söylendi, tabi ben hırslıyım ya, bu havada ancak ben giderim, bunu
da biliyorlar ya, neyse bana 2 muavin birde hostes verdiler ve yola
çıktım ama göz gözü görmüyor. İstanbul’dan Gerede’ye kadar iki takım
zincir parçaladım, yollar çok berbattı ama sağ salim yolcuları
Ankara’ya getirdim yolcular bana teşekkür ettiler ve benim bu
azmimden dolayı Varan Otobüsleri Şirketine teşekkür mektupları
yazmışlar, benim patronumda çok gurur duymuştu, bu olaydan dolayı 5
aylık maaşım değerinde beni para ile mükafatlandırdılar.
Yine bir gün Tır ile Almanya’ya giderken, Bulgaristan girişinde
gümrük muayenesinde Türklere gümrük memurları ve polisleri küfürler
ediyorlardı, tabi ben birazda Bulgarca biliyorum ya, “ komşu neden
küfür ediyorsunuz “ deyince, beni Bulgar muhaciri zannederek beni
tutukladılar ve nezarethaneye attılar, 3 gün nezarethanede kaldım,
daha sonra benim muhacir olmadığımı öğrenince serbest bıraktılar.
Ben yıllardır şoförlük yaptığımdan çok gezdim ve çok tanıdıklarım
oldu, Milli Güreşcilerimiz, Dünya Şampiyonları Hamit KAPLAN ve
Mahmut ATALAY benim çok yakın arkadaşlarımdı ve ikisi de Çerkes'ti.
Hamit KAPLAN’ın Düzce’de lokantası vardı, devamlı yanına giderdim
birlikte çok düğünlere gittik. Daha anlatacak çok anılarım var ama
bu kadarı yeterli, benim şoförlük yıllarımı anlatmayla bitiremem.
Thamade ANDUVAP Sabri AKGÜN ile ilgili olarak NACHQO Umut
TÜRKAY’ın dilinden bir anı;
Sohbeti okurken hemen Thamade ile olan bir anımız gözümün önünde
canlandı. Değerli büyüğümün affına sığınarak bunu sizinle paylaşmak
istiyorum;
Thamade'nin yılan korkusu vardır. Bunu bir sohbetinde dile
getirmişti. Bende çocukluk aklı işte muziplik peşindeyim. Thamadenin
de şakayı sevdiğini bildiğim için hiç tereddüt etmeden kafamda
tasarladığım planı uygulamaya başladım. Oyuncak bir yılanım vardı,
aldım elime, Thamade'nin gelmesini beklemeye başladım, (dedemlerin
evi ile evleri yan yana olduğundan dedemlerin evin önünden geçer)
bir süre bekledikten sonra öğrendim ki rahatsızmış, tabi ben planımı
erteledim. Ertesi gün aynı yerde bekliyorum, Thamade'nin sesini
duydum, hemen oyuncak yılanı geçeceği yolun üzerine bıraktım, tam
yılanın yanına gelince, yılanı görür görmez oradan hızla uzaklaştı,
dedem ve babaannemin kendilerine ait olan ve çalıştıkları bahçeye
kendisini attı.Oradan küreği alarak yılanı öldürmek için üzerine
gitti, o sırada ben oyuncak yılan olduğunu söyledim, thamade rahat
bir nefes aldı.
Şimdilerde ne zaman thamadeyi görsem bana yılanı nereye sakladın
der.
Akçakent'e her gittiğimde o güler yüzlü, hoş sohbetiyle insanların
gönlünü fethetmiş thamademizi görmekten mutluluk duyuyorum.
Thamademize uzun ömürler diliyor, anısına aktaran Umut TÜRKAY’a
teşekkür ediyorum. |
............ |
............ |
|
............ |
|
................. |