.

..............................
..



.................
............
............
............
HAJEMİGO MUSA ÇELEN  ile SOHBET
BEKALDI Abdullah Baykaldı
........................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................

............

............

Günlerden 11 Mayıs 2008 Pazar. Saat 21:00 suraları. Thamademiz Musa ÇELEN’in evindeyiz.

Sayın ÇELEN, koltuğunda oturmuş bir yandan tv seyrederken diğer yandan benimle muhabbet ediyordu.

Kendisine köyün sitesinde yayınlanmak üzere birkaç soru sormak istediğimi dile getirdiğimde, bana dönerek bundan memnuniyet duyacağını belirterek gülümsedi ve bende thamademize ilk soruyu sorarak kendisi ile keyifli bir sohbet başlattım.

Hayatınızın bir bölümünü geçirdiğiniz Akçakent ve orada birlikte yaşadığınız insanlarımıza ilişkin düşüncelerinizi ifade eder misiniz?

İnsanların hayatlarında unutamadıkları dönemler vardır, en önemlisi de çocukluk dönemine ait yıllarıdır. Yaş ilerledikçe her insanda eskiye olan özlemde bir artış gözlenir. Bende çocukluk ve gençlik dönemlerimde, Akçakent’te insanlarımızla geçirdiğim yılları çoğu zaman özlemle anıyorum.

Akçakent bizim çocukluğumuzda küçük bir köydü. Fakat çevre köyler arasında bir ayrıcalığa sahipti, çünkü orada, Kafkasya’dan gelen ve kültürü ile farklı olan insanlar yaşıyordu. Bizim insanlarımızın taşıdıkları değerler; çevre köylerimizde bulunan insanlar tarafından, bizim insanlarımıza her zaman saygı duyulmasını sağlıyordu, bu saygınlığın köyümüze getirdiği bir çok avantaj oldu. Zaman ilerledikçe köyümüz gelişti ve ilçe oldu, tabii ki bu gelişimin insanlarımız için faydalı ve zararlı yönleri olmuştur. Mesela gençlerimize iş açısından avantaj sağlarken, kültürel yozlaşma açısından dezavantaj olmuştur.

Akçakent'imizin insanı, tıpkı havası gibi sert bir mizaca sahiptir. Yaşam mücadelelerinde bir çok badireler atlatmışlardır, yokluk ve yoksullukla süren yaşam savaşını, düne bakarak bugün ile mukayese ettiğimizde, kendilerini geliştirerek daha iyi bir noktaya geldiklerini görüyor ve toplum içerisinde hak ettikleri yerlere gelmeyi becerdiklerine tanık oluyoruz. İnanıyorum ki, yeni yetişen insanlarımız çok daha iyi hayat koşullarına erişeceklerdir.


Çocukluğunuz, gençliğiniz ve iş hayatınıza dair bilgi verebilir misiniz?
Ben, 1953 yılının Mart ayında Akçakent’te dünyaya gelmişim. Okul hayatım devam ederken Akçakent’te “demircilik” üzerine açılan kursa gitmeye başladım. İlerleyen süreçte hem okulu, hem de kursu bitirdim. Akabinde Ankara’ya gelip Şadiye halamlarda kalırken, bir yandan da eniştemin demir atölyesinde çalışmaya başladım. Daha sonra Ata Sanayi’de Çelik Konstrüksiyon işi yapan firmada işe başladım ve Nuriye halamlarda bir müddet kaldım.Sonraları köyden rahmetlik babaannemi çağırdık, çok zor şartlarda ağabeyim Mehmet, ben ve babaannem beraber kaldık. O yıllar gençtim ve çalışma hırsı ile doluydum, sürekli çalışıyor ve bir şeyler elde etmek için bunun gerekli olduğuna inanıyordum.
 

1973 yılının Nisan ayında çalışmak üzere Mersin’e gittim. Mersin’de yine Çelik Konstrüksiyon işi yapan bir firmada çalışmaya başladım.

1975 yılında askerden döndüm ve yoğun iş temposuna devam ederken, 1976 yılında sevgili Şadiye halam vesilesiyle tanıştığım Sevim KÜRÜ ile evlendim ve bu evlilikten halen Kadriye, Sinem ve Çiğdem isminde 3 kızım var.

1979 yılına kadar bu işyerinde çalıştım, firmanın sahibi, çalışkanlığımdan ve dürüstlüğümden dolayı beni çok sevdi. Mesleğimle ilgili olarak başta proje okuma olmak üzere benim için çok gerekli olan bilgileri bana öğretti. Diyebilirim ki, onun sayesinde mesleğimle ilgili olarak “ bu bölümün üniversitesini “ bitirdim.

1979 yılında kendi işimi kurdum, ancak patronuma olan sevgimden dolayı firmanın ismini “Elbey Çelik “ olarak devam ettirdim. 1982 yılına kadar Mersin / Taşucu’nda taşeron firma olarak SEKA içerisinde faaliyet gösterdim.

1982 yılında Mersin - Merkez‘e döndüğümde eski patronumun işyerini kiralamak suretiyle iş hayatıma devam ettim. O yıllarda çok çalışmamın sayesinde maddi durumum iyileşti. 1989 yılında eski patronum vefat etti ve patronumdan kiraladığım işyerini 1994 yılında çocuklarından satın aldım.

1993 yılından 2002 ‘ye kadar büyük kızım Kadriye benimle beraber çalıştı. Kızım Kadriye’nin evlenmesi ile ortanca kızım Sinem ablasının yerine geçti. Küçük kızım Çiğdem halen Mersin Üniversitesinde öğrenim hayatına devam ediyor. Yani 1993’den beri kızlarımın da yanımda olması ile bir aile şirketi olduk, halen faal olarak iş hayatıma Mersin’de devam ediyorum.


Akçakent’e ilişkin olarak unutamadığınız bir anınızı anlatır mısınız?

Sanırım ilkokul 3. sınıfa gidiyordum. Bir gün SOBAKH Dursun, KAMBİ Ramazan Apaydın ve ben okuldan kaçtık, çocukluk işte Ankara’ya gitmek üzere eşeğe bindik ve yola çıktık. Köyden epeyce uzaklaştık. Yol üstünde dağ eriklerini görünce dayanamadık ve durduk. Bir yandan konuşuyoruz bir yandan dağ eriği yiyoruz. Öyle bir dalmışız ki bir baktık akşam olmuş. Bu saatten sonra Ankara’ ya gidilmez dedik ve geri köye dönmeye karar verdik. Bu sefer köyün yamacında yaban armudu gördük. Eşeği ağaca bağladık, biz ağacın tepesine çıktık. Bu arada Dursun ve Ramazan “Musa baban geliyor” dediler. Öğretmen babama okula gitmediğimi söylemiş. Babam beni arıyor. Ağaçtan kendimi aşağı attım ama bu arada babam gelmişti. Babam beni kovalamaya başladı. Çok hızlı koşan biriydim. Tabii ki babam bana yetişemedi. Ben eve yetiştim, rahmetlik babaannem ahıra saklanmamı söyledi. Orada 2 tane hatıl vardı. Babam eve yetişti ve beni sordu. Ahırda olduğumu anladı içeri girdi. Ben bir sağ hatıla, bir sol hatıla çekirge gibi atlayıp kendimi korumaya çalışırken babaannem geldi ve beni kurtardı.

Bu benim için unutamadığım bir gün ve macera oldu.

Öncüsü olduğunuz ve her yıl yapılan sülale şenliğinize ilişkin bilgi verir misiniz?

3 sene önce köye yeğenimin düğününe ailemle birlikte katıldım. Hemen hemen tüm sülale oradaydı. Güzel bir düğün oldu. Düğün sayesinde hep bir araya gelen ve kaynaşan akrabaları görünce çok duygulandım. Düğünün ertesi günü 1 koyun aldım ve tüm sülaleyi Eskiyurt’a pikniğe davet ettim. Çoğumuz uzun zamandır birbirimizi görmüyorduk. Çok güzel bir gün idi ve herkes çok mutlu oldu. Bende herkesi bir araya topladım ve bu yaptığımız pikniği her sene yapmamız gerektiğini, bu sayede çocuklarımızın birbirleriyle daha iyi kaynaşacağını, Çerkes kültürümüzün bu sayede nesilden nesile daha iyi aktarılacağını, böylesi bir toplanmanın hem bizler için, hem gençlerimiz için birliktelik adına çok iyi olacağını anlattım. Akrabalarıma, seneye tekrar burada benim misafirim olmalarını söyleyerek 1 yıl sonraki pikniğe davet ettim. Herkesin burada olmayan akrabalarımıza ulaşmasını ve seneye onları da davet etmelerini istedim. Bu benim için çok önemli idi. Çünkü hiç kimsenin ne kültürünü ne de akrabalarını unutmasını istemiyordum. İlk sülale pikniğimiz bir sene sonra gerçekleşti. Yemekler yendi, oyunlar oynandı, sohbetler edildi ve Çerkes düğünü yapıldı. Herkesten çok olumlu yorumlar geldi. Böylelikle pikniğimizi devam ettirmeye karar verdik. Her sene bir öncekinden daha geniş bir akraba kitlesi ile Hajemigo Sülale Şenliği adı altında toplanan akrabalarımız, bu senede 3. Hajemigo Sülale Şenliği ile 06 Temmuz 2008’de köyümüzde bir araya geleceğiz. Şenliğimiz için emek veren herkese teşekkür ediyorum.

............

............


............

.................