“Bu güzel ülkemize
her taraftan göz diktiler. Göklere uzanan basamaklı
kulelerimizin, görkemli tapınaklarımızın, arı gibi işleyen
çarşılarımızın, her tarafa ulaşan kervanlarımızın, dümdüz
uzanan yollarımızın, boy ürün veren tarlalarımızın,
nehirlerimizde ve açtığımız kanallarda salına salına yüzen
teknelerimizin, dolup taşan iskelelerimizin, her tür bilgiyi
veren okullarımızın ünü uzak ülkelere kadar yayıldığından;
ilkel olan bu ülkelerin halkı kıskandı bizi. Fırsat buldukça
üzerimize saldırdılar. Kentlerimizi yakıp yıktılar.”
|
Sümer Heykelcikleri (Historywiz.com) |
Okuduğunuz paragraf; Nippur’lu Ludigirra’nın anılarından bir
alıntı. Yanlış duymadınız; yaklaşık M.Ö 3500’li yıllarda
yaşayan Ludingirra ülkesini, anılarını yazdığı tabletlerde
böyle ifade etmiş. Kendisinden sonra gelecek kuşaklara
medeniyetinden iz bırakma kaygısıyla kaleme aldığı notları bir
medeniyetin izlerini günümüze ulaştırmayı da başarmış.
Bu yazı sadece bir tarih yazısı değil; ismini tarihe altın
harflerle yazdırmış bir medeniyete ufak bir yolculuk yapmak ve
ömrünü Sümerlere adamış bir bilim insanı olan Muazzez İlmiye
Çığ’dan da kısaca bahsetme amacı taşıyor.
Bir medeniyet düşünün… Bu medeniyet yaklaşık M.Ö 3500-M.Ö
2000’li yıllarda Mezopotamya’da varlık gösteren, bolluk
bereket içerisinde yaşayan bir halktan oluşsun. İşte Sümerler
böyle bir uygarlık olarak karşımıza çıkıyor. Mezopotamya
medeniyetlerinin temelini oluşturan Sümerler yazı ve
astronominin mucidi olarak tarihte önemli bir yerde bulunuyor.
Günümüzde Irak’ın güneyi olarak tabir edebileceğimiz; Dicle ve
Fırat nehirlerinin kıvrımları boyunca Basra Körfezi’ne kadar
uzanan topraklarda varlık gösteren Sümer Devleti, Sami kökenli
olmayan bir halk tarafından kurulmuştur. Bazı kaynaklara göre
bu halk; “Ubaidliler” olarak adlandırılmaktadır.Sümerlerin
kökenleri noktasında net bir bilgi yoktur. Dağlık bölgelerden
gelip yerleşmiş olma ihtimalleri üzerinde durulmuştur.
Yerleştikleri Mezopotamya’yı dönemin en güçlü toprakları
haline getiren Sümerler; tarımla uğraşan bir millettir.
Bataklıkları kurutup tarım alanlarını çoğaltarak Mezopotamya
topraklarını verimli hale getirdikleri belirtilmektedir.
Sümerlerin devlet yapısını incelediğimizde karşımıza şehir
devletleri çıkmaktadır. Sümerlerde dinsel doktorinler ve
devlet yönetiminin iç içe olduğu monarşik bir sistemin
olduğunu belirtebiliriz. Bu durumu; her şehir devletinde
birbirinden farklı tanrılara adanmış, bir rahip ya da kral
tarafından yönetilen ve en önemli merkez olarak görülen
tapınakların varlığından anlayabiliriz. Sümer şehirlerinden
bazıları şu şekildedir; Kiş(İnharra), Uruk(Warka), Ur(El-Muqayyer),
Nippur(Afak), Lagaş(El-Hiba) …vb. Yapılan araştırmalarda Sümer
Devleti’nin en güçlü döneminde yaklaşık 35 şehir olduğu
belirtilmektedir. Şehirler surlarla çevrilerek korunmuştur.
Sümerlerde toplum yapısına baktığımızda ise; sınıfsal
farklılıkların olduğunu görebiliriz. En güçlüden en güçsüze
sınıflar şu şekildedir:
1) Din adamları ve askerler
2) Halk
3) Köleler.
Bu sınıflara baktığımızda benzerlerini tarih boyunca ne kadar
çok gördüğümüzü düşünebiliriz. Sümerlerde dinsel inanışların
önemi anlaşılacağı üzere büyüktür. Sonraki dönemlerde din
adamlarının güçlenerek kent yöneticileri haline gelmeleri hem
dinsel hem de siyasi tüm işleri yürütmeleri, bir noktada
Ortaçağ dönemiyle benzerlik taşımaktadır. Çok farklı coğrafi
bölgelerde, çok farklı dönemlerde yaşayan toplumların benzer
özelliklere sahip olması insanlık tarihi açısından oldukça
ilginçtir.
Sümerlerde din olgusu
Sümerler çok tanrılı inanca sahip bir millet olarak
tapınaklarına çok önem vermişlerdir. “Ziggurat” adını
verdikleri tapınakları aynı zamanda onlar için sosyal merkez
anlamına da gelmektedir. Ziggurat’lar üç kısımdan
oluşmaktadır; ilk kat erzak deposu, orta kat; okul ve
ibadethane, üst kat; rasathane. Sosyal hayatın tapınaklar
etrafında şekillendiğini belirtmek yanlış olmaz. Sümerlerin en
önemli tanrılarına örnek olarak;
Anu: Gök tanrısı
Enlil: Hava tanrısı
Ki: Yer tanrısı
Enki: Bilgelik tanrısı
Nimmah: Ana tanrıça
Nanna: Ay tanrısı
Utu: Güneş tanrısı
İnanna: Aşk tanrısı, verilebilir.
Evrenin oluşumuna dair Sümer bakışı
Sümer mitolojisine göre insanın yaradılışı ve evrenin
yaradılışı aşama aşamadır. İlk olarak deniz vardır, deniz ve
yer birleşir, kozmik bir dağ ortaya çıkar, tanrılar insan
haline gelir ve Anu (Gök tanrısı) ile Ki (Yer tanrısı)’nın
birleşiminden Enlil(Hava tanrısı) doğar. Enlil’in Ki’yi ele
geçirmesiyle Nimmah(ana tanrıça) ortaya çıkar ve dünyanın esas
şeklini ve düzeni Nimmah tarafından oluşturulur. Bu durum
Gılgamış Destanı’nda da ele alınmıştır.
İnsanın yaradılışına bakarsak; insan tanrılara hizmet edilmesi
için yaratılmıştır. Bilgelik tanrısı Enki’nin isteği üzerine
insan, Ninmah ve Nammu tarafından dünyaya gönderilmiştir.
Sümerler bu inanışa uygun olarak tarımla uğraşmayı tanrılara
bir hizmet olarak görmüşlerdir.
Bir bilim devleti olarak Sümerler
Sümerlerin en eski medeniyeti oluşturmalarından, toplum
yapıları ve dinsel inanışlarından bahsettik. Kuşkusuz tüm
bunlar önemli fakat Sümerler dediğimizde esas önemli olan
durum; bilime verdikleri önemde gizli. M.Ö 3500’lü yıllarda
yaşayan bir uygarlığın evreni açıklama çabaları oldukça ilgi
çekici.
Sümerlerin sulama sistemleri oluşturmalarını, tarımı
geliştirmelerini, tekerleği bulmalarını ve öküzlere bağlı
sabanlarla toprakları sürer hale gelmelerini ihtiyaca yönelik
gelişmeler olarak yorumlayabiliriz. Ama Sümerler bunların yanı
sıra farklı buluşlara da imza atmışlardır. Matematik konusunu
ele aldığımızda; 60 rakamına dayalı “seksajismal sayı
sistemi”ni bulmuş ve bu sistemi tüm zaman ve mekân
hesaplamalarında kullanmışlardır. Sümerlere göre ay; 30 gün,
yıl; 360 gündür. Gece 12 saat, gündüz de 12 saattir. Bir yıl;
12 aydır. Dört işlemi, çarpma ve bölme cetvellerini
bulmuşlardır. Yine dairenin 360 dereceye bölünmesi gerektiğini
öne sürmüşlerdir. Bu bilgilere dayanarak; günümüz takvim
sisteminin temelini Sümerler’e dayandırmamız kanaatimce yanlış
olmayacaktır. Sümerler aritmetik ve geometrinin temelini atan
medeniyet olarak kabul edilmektedir.
|
Sümer bilim
insanları. (Kaynak: Sitchin.com) |
Sümerlerin tapınakların en üst katını ayırdıkları
rasathanelerle uzaya ilişkin yaptıkları çalışmalar astronomi
biliminin temelini oluşturmuştur. Güneş ve ay tutulmalarını
saptayabilmişler. Merkür, Venüs, Mars, Jüpiter’in
hareketlerini takip edip kayıt altına almışlardır. En önemli
merkezlerinde rasathaneleri kurmaları ve uzaya ilişkin
bilimsel saptamaları onların bilime verdikleri önemi açıkça
ortaya koymaktadır. Günümüzde popüler olan burçlar da yine
Sümerler tarafından ortaya çıkarılmış ve günümüze ulaşmıştır.
Alan, hacim, uzunluk ve ağırlık ölçülerini kullanan Sümerler;
sütun, kubbe ve kemer yapılarını bulan ve bunları
mimarilerinde kullanan uygarlıktır. Kabartmacılık, oymacılık,
heykeltıraşlık, kuyumculuk yine o dönemde ortaya çıkmıştır.
Çanak çömlek yapmışlar ve madenleri işlemişlerdir.
İnsanlık tarihinin en önemli buluşlarından biri olan tekerlek;
Sümerlerin vurgulanması gereken buluşlarından birisidir.
Tarihi kayıtlara bakıldığında ilk tekerlek tasviri; M.Ö. 3.500
yıllarına ait, Sümerler tarafından resmedilmiş bir kızakta
görülmektedir.
Hukuk kurallarını da ilk kez bulan devlet yine tarihte
Sümerler olarak belirtilmektedir. İlk kurallar Lugaş Kralı
Urukagine tarafından oluşturulmuştur.
Çivi yazısıyla tarihe imza atmak
Sümer çivi yazısı, onların Gılgamış Destanı, Yaradılış Destanı
ve Tufan Hikâyesi'ni yazabilecekleri kadar kapsamlı ve
gelişmişti.
Sümerler tarihte, yazıyı bulan ilk medeniyet olarak yer
almaktadır. Yazının bulunduğu tarih olarak M.Ö 2500’lü yılları
söyleyebiliriz. Buldukları çivi yazısı sayesinde sonraki
dönemlerde Sümerlerle ilgili bilgilere kolayca ulaşılmıştır.
Sümerler fikirler ya da sözcükler için farklı grafik semboller
kullanmışlardır. Bu semboller; “İdeogram” olarak
adladırılmaktadır. Yine Sümerlerin yazınsal eserlerine
bakıldığında pitogramlara da rastlanmaktadır. “Pitogram” da
yine bir kavramı resmetme yoluyla temsil eden semboldür, fakat
sadece somut kavramları temsil eder. Örnek verirsek; bir evi,
bir tapınağı…vs.
Sümerler buldukları çivi yazısı ile yazınsal alanda önemli
eserler bırakmışlardır. Bunlara örnek olarak Gılgamış Destanı,
Yaradılış Destanı ve Tufan Hikâyesi verilebilir.
Sümerler konuştukları dili; “Emegir” olarak adlandırmışlardır
ve okullarda dil eğitimine önem vermişlerdir. Sümerce üzerine
yapılan çeşitli araştırmalarda; Sümerce’nin Ural-Altay dil
ailesine benzediği belirtilmekte, Türkçe ile benzerlik ve
farklılıklara değinilmektedir. Bu çalışmalara örnek olarak;
İbrahim Okur ve Muazzez İlmiye Çığ’ın araştırmalarını
gösterebiliriz.
Mustafa Kemal Atatürk’ün de Sümerce ve Sümerler’e verdiği önem
büyüktür, bunu da belirtmeden geçemeyiz. Atatürk; Sümerceyi
Türkçeye yakın bulmuş, Sümerlerin Asya’dan gelmiş
olabileceklerini düşünmüştür. “Sümeroloji” bölümünün
kurulmasını sağlamasından, 1933 yılında Sümerbank’a bu ismi
vermesinden verdiği önemi açıkça görebiliriz.
Sümerli Devleti’nin makus talihi
Sümerli Devleti yaşadığı bolluk bereket döneminden sonra
maalesef güçsüzleşmeye başlamış, Mezopotamya’ya göç eden
Akkadların egemenliği altına girmiştir. Son kalan Ur Kenti’nin
yönetiminin de düşmesi sonucu Sümerlilerin yönetimi son
bulmuştur. Bundan sonra Mezopotamya’da Sümerli olmayan farklı
grupların yönetimleri söz konusudur.
Sümerlerden söz ederken Sümerolog Muazzez İlmiye Çığ’dan
bahsetmemek olmaz. Muazzez İlmiye Çığ Türkiye’de bu alandaki
az bilim adamlarından, aynı zamanda akla ilk gelen isimlerden
de biri.
|
Muazzez İlmiye Çığ, (20 Haziran 1914, Bursa) |
Muazzez İlmiye Çığ 1914 doğumludur. Ankara Üniversitesi Dil
Tarih Fakültesi Hititoloji Bölümü’nden mezun olan Çığ,
İstanbul Eski Şark Eserleri Müzesi Çiviyazılı Belgeler
Arşivi’nde 31 yıl boyunca Sümer, Akad ve Hitit dillerinde
yazılmış on binlerce tableti temizleyip, sınıflamış, 74bin
tabletten oluşan çivi yazılı belgeler arşivini oluşturmuş, üç
bin tabletin kopyasını yapıp katalog halinde yayımlamıştır.
1972 yılında emekli olana kadar bu alanda çeşitli kongre ve
çalışmalara katılan Çığ, emekli olduktan sonra da bu alandaki
çalışmalarına devam etmiştir. Samuel Noah Kramer’in yazdığı,
Sümerleri anlatan en ünlü kitap “Tarih Sümerlerde Başlar”
kitabını yine Türkçe’ye çeviren de Muazzez İlmiye Çığ’dır.
Fahri Doktora ünvanına sahip olan Çığ yazdığı 13 kitapla Sümer
ve Hitit kültürlerini tanıtmaya çalışmıştır. Bu kitaplardan
biri olan Sümerli Ludingirra ile Sümerli Devleti’ne orada
yaşayan birinin gözüyle bakabilme imkânına sahipsiniz.
Fahri Doktora ünvanına sahip olan Çığ, yazdığı 13 kitapla
Sümer ve Hitit kültürlerini tanıtmaya çalışmıştır. "Sümerli
Ludingirra" kitabı Sümer Devleti’ne orada yaşayan birinin
gözüyle bakma şansı tanır.
Yazının girişinde anılarından bir alıntı okuduğunuz Sümerli
Ludingirra kuşkusuz çivi yazısını etkili bir şekilde kullanan
biri. Kendisi bir öğretmen, 70 yaşına geldiğinde ülkesinin
gelecekte unutulmaması için bir şeyler yapmanın gerekli
olduğuna inanıyor ve anılarını yazmaya başlıyor. Bunu neden
yaptığını bir de kendisinden öğrenelim;
“Ben küçük bir adamım, bunu önlemek elimden gelmez diye
yakınıyordum. Bir gün birdenbire aklıma geldi. Ben bir yazar
olduğuma göre, ulusumuzun bulduklarını, başardıklarını,
geçmişimizi, geleneklerimizi, ne kadar uygar olduğumuzu, gerek
Sümerliliklerini unutmaya başlayan gençlerimize, gerek daha
sonra gelecek kuşaklara neden yazılarımla bildirmeyeyim dedim
ve yaşamöykümü yazmaya karar verdim. Böylece her tarafa,
herkese, her çağa ulaşacağımı umut ediyorum”
Ludingirra’nın bu ifade ettiklerinin tamamı bir kurgu değil,
gerçek. Bunları bize ulaştıran Sümerolog Muazzez İlmiye
Çığ.“Sümerli Ludingirra” isimli kitabında incelediği
tabletlerden derlediği Ludingirra’nın anılarına yer vererek o
döneme farklı şekilde bakmanızı sağlıyor.
Ludingirra’dan son olarak:
“Bizim uygarlığımız belki binlerce yıl sonra yaşayan insanlara
da geçecek. Bizim attığımız temeller üzerine yenilerini
koyacaklardır. Ah! Onlar da bizi hatırlayıp bıraktığımız
kültür mirası için teşekkür edebilseler.”
Ludingirra’ya Sümerler tarihini incelediğinizde şaşkınlıkla
katılıyorsunuz. Kültür seviyesi yüksek, bilimsel yenilikleri
gerçekleştiren bir medeniyetle günümüz medeniyetleri
arasındaki benzerlikleri görüyor ve karşılaştırma yapma
imkânına sahip olabiliyorsunuz. Günümüzde sahip olduğumuz
teknolojik ve sosyolojik bazı imkânlarımızı onların medeniyeti
sayesinde kazandık, bunu ön gören Ludingirra’ya hayran
kalmamak imkânsız. Mezopotamya’nın bu güçlü, bilgili
toplumunun buluşlarının tarihimizde önemli bir yere sahip
olduğu bir gerçek. Sümeroloji biliminin devamının ve
gelişiminin desteklenmesi bu noktada büyük önem arz ediyor. |