...................
...................
HAVVA MI ADEM’DEN, ADEM Mİ HAVVA’DAN?
Erdem Erikçi
AçıkBilim.Com
                         
...................
 
...................
Ben bir erkeğim. Kadınların biyolojik ve psikolojik açılardan erkeklerden daha üstün olduğunu düşünüyorum. Bu yüzden onlara hayranlık duyuyorum.

Hayranlık duyduğum şeyleri de anlamaya, bilmeye çalışırım. Fakat itiraf etmeliyim ki kadınları anlamak konusunda büyük bir başarısızlık içindeyim. Özellikle davranışlarındaki sebep-sonuç ilişkilerini bir türlü çözemiyorum. “Bu söylediğime şöyle bir tepki verir.” diyorum, tahminimden çok farklı bir karşılık alıyorum. Aldığım bu hediyeyi kesin beğenir diyorum. Kibarca “aa ne güzelmiş!” diyor ama anlıyorum ki iki gün sonra değiştirme kartıyla mağazaya gidip hediyeyi değiştirecek. Bana “gak” diyorlar. Ben de “gak” anlıyorum zaten fakat meğerse “guk” demek istediklerini iş işten geçince fark ediyorum. “Süt siyah mıdır beyaz mıdır?” gibi bir tartışmaya girsem öyle çetrefilli bir dille öyle argümanlar öne sürüyorlar ki sütün beyaz olduğuna dair inancım sarsılıyor. Onları anlamak için dünyalarının ne kadar derinine inersem o kadar kaybolduğumu hissediyorum. Kompleks bir sisteme sahipler. Kafamı karıştırıyorlar. Diğer yandan, biz erkekler öyle değiliz. Basitiz. Davranışlarımızı öngörmek mümkün. Basit bir formülümüz var sanki. Kendi deneyimlerinden yola çıkarak – eminim ki aynı deneyimlere sahip hem cinslerim vardır – şöyle bir iddiada bulunuyorum: Kadınlar, düzenin var olmasını sağlayan KAOSUN yeryüzündeki temsilcileridir.

Neden böyle bir iddiada bulunduğumu kadın ve erkek arasındaki farklılıkları biyolojik açıdan inceleyerek açıklamaya çalışacağım.




Cinsiyete özgü kromozomlar farkın kaynağını oluşturuyor

Klasik bir bilgi; kadınlarda 46 kromozomun iki tanesi X kromozomudur. Erkeklerde ise 1 X, 1 Y kromozomu vardır. Şimdi biraz daha derine inelim ki bu kromozomların marifetlerini daha iyi anlayalım. Y kromozomunda “testis belirleyici faktör” (TDF) isminde bir gen bulunur. Bu gene “Y kromozomunda cinsiyet değiştirici” (SDY) de denir. Anne karnında gelişmekte olan sağlıklı bir ceninde Y kromozomu, yani SDY geni varsa, cenin testis geliştirmeye başlar. SDY yokluğunda ise yumurtalıklar oluşur. Her ne kadar her iki cinsiyette iki hormon bulunsa da miktarları ve etki alanlarına bağlı olarak erkek ve kadın cinsiyetlerine özgü özellikler geliştirmeye başlar.


Kadın ve erkek davranışlarındaki farklılıkların temeli anne karnındaki gelişim sırasında atılıyor

Davranışlarda erkeğe erkeksi, kadına kadınsı özellikler katan ve beyni etkileyen olaylar hamileliğin ikinci üç aylık evresinde başlar. Anne karnında gelişen erkek ceninin testislerinden salgılanmaya başlayan testosteron sinir hücrelerine girer. İlginç olan; belli sinir hücrelerinde aromataz adlı enzimin, testosteronu östrojenin bir formu olan östradiola çevirmesidir. Östradiol, hücreyi kendi bildiği gibi dönüştürmeye başlar. Yani erkek ceninin sinir hücrelerine etki eden ve beynin bir erkek beyni olarak gelişmesini sağlayan aslında kadınlık hormonudur (1, 3). Erkekliğiyle ve testosteronuyla gurur duyan erkekler; bu çelişkinin farkında mıydınız acaba?


Annenin kanında dolaşan östrojenin ceninin davranış gelişimine bir etkisi yok

Annenin kanında ve plasentada (cenini annenin dölyatağına bağlayan, besin ve gaz alışverişini sağlayan organ) östrojen var. Bu durumda anne kaynaklı östrojenin cenine etki etmesi beklenebilir. Madem östradiolün beyne etki etmesi sonucu beyin erkekleşiyor, nasıl oluyor da kadın beyni erkeklikten korunuyor? Şu şekilde: Gelişmekte olan memelilerin kanında α-fetoprotein isimli bir protein bulunur. Bu protein sadece östrojene bağlanır ve östrojenin hücrelere etki etmesini engeller. Yani dişi cenin, gelişimi sırasında östrojen ve testosteron hormonlarına maruz kalmaz. Hormona maruz kalmayan beyin, kadın beyni olarak gelişir.


Gelişim tamamlandıktan sonra da cinsiyet hormonları beyni etkilemeye devam ediyor

Şimdiye kadar anlattıklarım şöyle bir intiba yaratıyor: İnsan gelişiminin temelinde, öngörülen bir beyin gelişimi yolu var. Bu gelişim yolu, beyne kadın beyni özellikleri katıyor. Fakat diğer yandan, kadınlık hormonundan etkilenmiş beyin erkeksileşiyor. Peki gelişim tamamlandıktan sonra beynin cinsiyet hormonlarına maruziyeti kesilirse ne olur? Bu soruyu sormak önemli, çünkü gelişmiş bir beynin sinir hücrelerinde testosteron ve östrojeni algılayan almaçlar bulunur. Yani hormonların hücrelerle teması hücrelerin özelliklerini etkileyebilir. Birkaç ay önce Kaliforniya Üniversitesi, San Francisco’daki araştırmacıların yayınladığı makalede bu konuyla ilgili çok çarpıcı sonuçlar var (2). Deneylerinde normal erkek, normal dişi, kısırlaştırılmış erkek ve kısırlaştırılmış dişi fare kullanıyorlar. Bu farelerin beyinlerinin cinsiyete bağlı davranışları yönettiği bilinen bölgelerinde ifade edilen belli genlerin üretim miktarlarını karşılaştırıyorlar. Bu genlerin cinsiyete bağlı davranışların oluşumunda etkili olduğu daha önceden biliniyor. Dolayısıyla miktarlarındaki değişimler davranışlarını da etkileyebilir. Görüyorlar ki, normal erkek beyni ile normal dişi beyninin gen ifade profilinde kayda değer farklar varken, bu farklar erkeğin kısırlaştırıldığı durumda azalıyor. Yani testosterona maruz kalmayan erkek beyni kadın beynine benzemeye başlıyor. Fakat dişi fare kısırlaştırıldığında beynin gen ifadesi profilinde büyük farklar görülmüyor. Bu bulgular yukarıda anlattıklarımın sonucunda oluşan intibayı destekler nitelikte.


Adem, Havva’dan geliyor olabilir mi?

Tüm bu bilgiler ve deney sonuçları bizi şu yargıya götürebilir. Dişi beyni, baslangıç, çıkış noktası, yani temelde, özde olandır. Bu beyin formatına erkeklik hormonuyla ince ayar çekildiğinde ortaya erkek beyni çıkar. Yani erkek, adeta kadının farklılaştırılmış bir versiyonu.

Bugüne kadar hep Havva, Adem’den geldi diye bilirdik. Yoksa Adem mi Havva dan geldi? Adem’in özü Havva mı?


Kaossuz olmaz.

Şimdi söyleyeceklerimin kendi görüşlerim olduğunu belirtmeliyim. Yazı boyunca anlattıklarımın kendi çapımda yaptığım sentezinin spekülatif bir yorumu. Yani tartışmaya ve eleştiriye açık.

Canlılığın, hatta varlığın temelinde kaos yatar. Birbiri içine giren ve birbirinden etkilenen karmakarışık sistemler, ortaya çıkardıkları düzenin parçalarıdır aslında. Doğayı düşünün: Binlerce tür hayvan, bitki, böcek, bakteri… Sanki hepsinin kendine has bir görevi var ve bu görevlerini ciddiyetle icra ediyorlar. Bu sırada da birbirleriyle etkileşim içine giriyorlar. Onları yöneten merkezi bir sistem yok. Aslolan tam bir kaos. Kaosun sonucu bir sistem, yani bir düzen ortaya çıkıyor. Canlılar bu düzen sayesinde varlığını devam ettirebiliyor.

Kadınları doğaya benzetirim. Doğada da hep bir kadın figürü vardır. Bundan olsa gerek, efsanelerde doğa “ana” olarak nitelendirilir. Örneğin toprak, doğurganlığı ve karşılıksız özverisi ile, anneye benzer. Kadının olmadığı yer yapaydır, estetikten yoksun, yani çirkindir. Aynen doğanın olmadığı yer gibi. Doğa kaostur. Anlaması zordur. Şaşırtır insanı. Tıpkı kadın gibi. Ve düzen, kaosa hayrandır. Ona ulaşmak ister, termodinamik yasalarının dediği gibi.



KAYNAKÇA:
1
) C M. W. Wu ve N M. Shah, 2011. Control of masculinization of the brain and behavior. Current Opinion in Neurobiology 21: 116-123.
2) X. Xu vd., 2012. Modular genetic control of sexually dimorphic behaviors. Cell 148: 596-607.
3) D. Purves, 2007. Neuroscience, Dördüncü Basım.