Büyücü, sana büyü yaptılar, beni bıraktılar, ben özgürüm;
Elamitli büyücü, ben özgürüm, Küteli büyücü, ben özgürüm;
Süteli büyücü, ben özgürüm; Lülibiyeli büyücü, ben
özgürüm; Şanigalbiyeli büyücü ben özgürüm.
(Asurlular’ın şeytan kovma ayinlerinden bir bölüm)
Büyü kavramına hemen hemen hepimiz aşinayız. Kara büyü, büyü
bozanlar, bu uğurda dolandırılanlar, korku filmleri derken
toplumsal belleğin içine yerleşen büyünün, kökeninin çok
eskiye, antik çağlara dayandığını söylemek mümkün. Farklı
çağlarda, farklı coğrafyalarda ve farklı toplum yapılarında
büyünün nasıl var olduğu sorusuna takıldığımdan beri bu yazıyı
yazma amacını taşıdığımı belirtmeliyim.
Okuyacağınız bu yazı, büyünün ortaya çıkışı, büyünün zararları
ya da büyüye olan inanç üzerine tarihsel bir yazı olmayıp,
büyünün toplum mekanizmasındaki durumu üzerine antropolojik ve
sosyolojik kısa bir incelemedir.
Büyü; insanların doğaüstü, mistik yöntemlerle doğal dünyayı
etkileyebildiklerini öne sürdükleri uygulamalar ve bunların
çevresinde oluşturulan kültürel sistem olarak tanımlanabilir.
Büyü, ajanlar, hareketler ve temsiller içermektedir. Büyü
hareketlerini yapan kişi, “büyücü”, büyü hareketlerine
karşılık düşen düşünce ve inançlar “büyüsel temsil”,
büyü hareketleri ise “büyü ayinleri” olarak
adlandırılmaktadır. Bunları daha detaylı ele alacağız.
Büyü geleneksel olayları ifade eder. Bunu biraz açarsak, büyü
tekrar eden olaylardan oluşur ve bu olaylara inanan bir grup
vardır. Kimi zaman simya ile iç içe olan büyü kimi zaman
tıbbın içine de karışmıştır. (Kocakarı ilaçları…vb)
Esas olarak büyünün birlikte anıldığı ama zıt kutuplarda
görüldüğü olgu dindir. Büyü ayinleri adını verdiğimiz büyü
hareketleri kötü amaçlı olarak nitelendirilmiş, dini
ayinlerden ayrı görülmüş ve çoğu zaman yasaklanmıştır. Kötü
olarak tabir edilen ayinlere, ölüm ayinleri… vb. örnekler
verilebilir. Dinler, iyiye yönelten, ilahilerin, adakların
bulunduğu, yasaklarla örülen bir ideali temsil ederken, büyü
bu unsurlardan uzak kalır. O halde büyü dine karşı olarak
kötüye yöneltir. Bir dini ayin yapan kişi ile büyü ayini yapan
kişi farklıdır. Dini ayin, kitleler önünde saygı duyularak
gerçekleştirilen bir ritüel iken, büyü ayini genellikle
ormanda, ıssız yerlerde, evlerin gizli köşelerinde gece yarısı
gerçekleştirilir. Büyücü, gizemini korumak ve halktan uzakta
kalmak durumundadır. Büyü ayini, karanlık yönünü ve esrarını
daima korumalıdır. Peki, büyü ve inancın bir arada olduğu
durumlar yok mudur? Ortaçağ’da papazların şeytana karşı büyü
kullanmaları, Hindu tanrılarından Rudra-Çiva inancı, büyünün
tuhaf bir şekilde inanç formunun içinde yer almasına örnek
olarak gösterilebilir.
Büyünün, yazının başında da belirttiğimiz gibi, unsurları
vardır; büyücü, büyüsel temsil ve büyü hareketleri. Bu
tanımların içeriğini kısaca ele almamızda yarar var.
1. Büyücü:
Büyücü olarak tabir ettiğimiz kişi, toplum içinde belli bir
güce sahip kişidir. Her isteyen kişi büyücü olamamakta,
büyücüye özel nitelikler onu diğer insanlardan ayırmaktadır.
Söz konusu nitelikler kimine göre doğuştan gelmiştir, kimine
göre ise sonradan kazanılmıştır. Büyücülerin, gölgeye sahip
olmadığı, bazı duyularını yitirdikleri gibi ilginç inanışlar
mevcuttur. Ayin sırasında kendinden geçen büyücüler,
çevresindeki kitlenin ona olan inancını sağlamlaştırmaktadır.
Kendini insan-üstü varlık olarak hisseden ve öyle görünmeye
çalışan bu kişiler, toplumda ilginç bir sınıf olarak var
olmuşlardır. Bu noktada enteresan bir durum; büyücü olarak
tabir edilen kişilerin büyük bir oranının kadınlardan oluştuğu
inancıdır. Kadının, erkekten daha çok gizemli olayların
merkezinde olduğuna dair oluşan algı, din olgusu içerisinde
yerinin erkekten sonra gelmesi ve buna karşı çıkarak farklı
yollara yönelme ihtimali, kadının büyüye daha yatkın
görülmesine neden olmuştur. Yaşlı kadınların büyücü,
bakirelerin yardımcı, âdet kanının büyü malzemesi olarak
görülmesi dikkat çekicidir. Büyü yaptıklarına inanılan birçok
kadın hunharca katledilmiştir. Daha önce ele aldığımız,
tarihte cadı diye yakılan kadınları büyü yapmakla
suçlanmıştır. Bu konuya güncel bir örnek olarak da; çok yakın
bir zamanda Papua Yeni Gine’de büyücü olduğu için diri diri
yakılan kadını gösterebiliriz.
Tarih boyunca büyücülük bazı meslekler ile de
bağdaştırılmıştır. Mesela mezarcılar, ölülerle temas halinde
olduklarından, çobanlar, yıldız ve bitkilerle iç içe
olduklarından büyüye yatkın görülmüşlerdir. Bunun yanı sıra
toplum içerisindeki konumlarından ötürü büyücülüğün
atfedildiği kişiler de vardır. Buna örnek olarak;
Avustralya’daki Aruntaslar’da grubun şefi hem ayin şefi hem de
büyücüdür. Bu kişinin, tinsel güçlere sahip olduğuna ve
ruhlarla temas kurabildiğine inanılmaktadır. Dinlerini terk
eden insanlar, mesela kiliseden kopan papazların büyücü haline
geldiği inancı da dikkat çekicidir. Yani dini sapkınlık,
büyücülük ile özdeşleştirilmiştir. Yabancılar da potansiyel
birer büyücüdür. Örneğin, Avustralyalı kabilelere göre, her
ölüm, kabile dışındakilerin yaptıkları büyülerin sonucudur.
Brahmanlar da, Araplar, Yunanlılar ve Cizvitlere göre büyücü
olarak görülmüşlerdir.
Büyücü olarak tabir edilen kişi, bağlı olduğu toplum
içerisinde her zaman özel bir konuma sahip olmuş, kendisine
ustalık atfedilmiştir. Olağanüstü niteliklere sahip olan
büyücüler, birçok hikâyenin ve efsanenin baş kahramanı da
olmuşlardır. Bu hikâyeler ve efsaneler, büyücünün imajını
toplum önünde daha da pekiştirmiş ve ona yakıştırılan
insan-üstü durumlar artarak devam etmiştir. Büyücü, insanlara,
doğaya, ruhlara gerekirse tanrılara boyun eğdirecek bir etki
yaratır. Yer çekimi onu etkilemez, aynı anda birden çok yerde
bulunabilir, şeytan ile iş birliği yapabilir. Büyücünün ruhu
normal insanların ruhundan çok daha farklıdır. Bedeninden
kolaylıkla ayrılabilir, daha karanlık yönleri vardır. Büyücü
gerektiğinde iki ayrı kişi haline gelmektedir. Uçması da buna
bağlıdır. Sabbat ayinlerine (şeytanın başkanlığında büyü ile
uğraşanların (cadıların) her cumartesi gittikleri gece
toplantısı) giden büyücünün, yerine kendinin birebir kopyası
olan, “Vicarium daemonem” bir iblis bıraktığına inanılmıştır.
Büyücü aynı zamanda gerektiği zaman metamorfoz (başkalaşım)
yaşamaktadır. Yani insan formundan, hayvan formuna kolaylıkla
geçiş yapmaktadır. Buna örnek olarak; Ortaçağ’da yer alan
“Striga” kavramını gösterebiliriz. Striga, hem büyücü hem de
bir kuştur. Büyücü, rastgele bütün hayvan biçimlerine geçiş
yapamaz, kendine özel bir biçime sahiptir. Kimi kedi olur,
kimi kurbağa. Birçok büyücünün de hayvanlardan oluşan
yardımcıları vardır. Bu tip durumlarda büyücünün gücü
hayvanlarla olan ilişkilere dayandırılmıştır. Hindistan’daki
büyü geleneği hala metamorfoz ile beslenmektedir. Büyücünün
hayvan yardımcılarından başka bir de yardımcı ruhları vardır.
Bu sayede, ölülerin ruhlarıyla, perilerle irtibata
geçebilmektedir. Çok ilginç bir şekilde büyücü, tüm ruhların
dillerini bilir, yaptığı ayinlerle onlara ulaşır. Büyücünün
ataları arasında başka büyücüler olduğu ve onların ruhları
sayesinde büyücülüğün korunduğuna inanılmıştır. Ruhlarla ve
iblislerle yakın ilişkiler söz konusudur. Bu yakınlık,
cinsellik olarak düşünülebilir. Örnek verirsek, kadın
büyücüler şeytanla birlikte olur ve bu, onlara özel bir güç
katar. Sabbat ayini şeytanla birlikte olunan bir ayin olarak
tasvir edilmiştir. Bu tarz birliktelikler kimi zaman evlilik
aşamasına bile taşınmıştır. Bu inanç bir dönem Avrupa’yı saran
bir inanç olarak karşımıza çıkmaktadır. Bir başka inanca göre
ise, büyücü, şeytandan izler taşımaktadır. Mesela büyücünün
dili deliktir ve bu şeytana ait bir izdir. Hristiyan Avrupa’da
büyücü olan kişi kötü ruhların etkisi altındadır. “Şeytan
Çıkarma” ya da diğer adıyla “Ruh Kovma” adı verilen ayinlerin
temeli bu inanca dayanmaktadır.
Büyücü, kendine atfedilen ilginç özellikleri, efsaneleri ile
toplumsal yapı içerisinde önemli bir yer bulmuştur. Kuşkusuz
onu böyle bir noktaya taşıyan, kamuoyu ve onun etkileridir.
Büyücünün her şeyi yapabileceği düşüncesi içinde bulunduğu
toplumun inancıyla alakalıdır. Yani büyücülüğü, bir uzmanlık
alanı haline getiren toplumun ta kendisidir. Büyü bir gelenek
olarak görülmüş, bu gelenek tıpkı diğer gelenekler gibi,
kuşaktan kuşağa aktarım süreci yaşamıştır. Büyücü kesim,
seçilmiş kişilere büyüsel sırları aktararak onları
yetiştirmiş, büyü geleneğinin devamını sağlamıştır. Büyücü
aileler, büyü meclisleri büyü geleneğinin birer sonucudur.
2. Büyü hareketleri:
Büyücünün gerçekleştirmiş olduğu tüm hareketler ayin olarak
tanımlanmaktadır. Bu noktada ayin koşulları önemlidir. Ayinin
gerçekleştirileceği zaman özel olarak saptanır, mesela bazı
ayinler gece yarısı yapılmak zorundadır. Bazı ayinler güneşin
doğuşu ve batışı arasında yapılmalıdır, özellikle Cuma ve
Cumartesi günleri özel günlerdir. Eski Hindistan’da ayinler
yeni ay ve dolunay dönemlerinde yapılmıştır. Buradan
anlaşılacağı gibi ayın hareketleri, yıldızlar, güneşin
hareketi gözlemlenerek bunlara bağlı olarak ayin dönemleri
tespit edilmiştir. Bu nedenle astrolojinin büyüye bağlı olduğu
da sanılmıştır. Eski Yunan büyü metinlerinin bir kısmının
astrolojik çalışmalar içerisinde yer alması bu duruma güzel
bir örnektir.
|
Büyü ayini için hazırlık yapan büyücü |
Büyü mekânları özel olarak seçilmiş nitelikli alanlardır.
Genellikle dini ayinlerin yapıldığı mekânlardan uzak yerler;
ormanlar bataklık kenarı… vb. alanlar tercih edilmektedir.
Kuşkusuz bunda bu alanlarda şeytanın yaşadığına dair var olan
inanç oldukça etkilidir. Bunun yanı sıra evlerin çatıları,
sokaklar, mezarlıklar, köylerin sınır noktaları da yine uygun
görülen yerlerdir. Büyü için uygun olan bir yer bulunmadığında
ise büyücü etrafında büyülü bir daire ya da kare çizer
(templum) ve ayin orada başlatılır.
Büyü ayinlerinde özel araç ve malzemeler kullanılması
gereklidir. Bunlar sıradan malzeme ve araçlar değildir,
hazırlanmaları belli bir uğraş gerektirmektedir. Örneğin,
Hindistan’da bir muskanın hazırlanmasında kullanılan birleşim
önceden hazırlanmış olmalıdır. Büyü malzemelerin çoğu önceden
okunup üflenerek bekletilmektedir. Şaşırtıcı olsa da, ölü
kemikleri, cenin, kesik saçlar, adet kanı, dışkı…vb. şeyler
büyü malzemesi olarak kullanılabilmektedir. Kimi zaman
büyülerin türlerine özel malzeme listeleri hazırlanmakta, bu
şekilde büyülerin unutulmasının önüne geçilmektedir.
Malzemelerin yanı sıra kullanılan araçlar da önemlidir.
Bunların en basiti çoğumuzun bildiği sihirli değnektir. Bunun
yanı sıra leğen, merdiven, çark, iğne, anahtar, ayna gibi
aletler de kullanılmaktadır. Çinliler’in kullandığı kâhin
pusulası en ilginç büyü aletlerinden biridir. İrokualı bir
büyücünün yanında daima kuş tüyleri, taşları, kuru kemikleri,
dua çubukları, okları bulunmaktadır.
Büyü yaptıranlara gelirsek, onların da ayin öncesinde uymaları
gereken kurallar vardır. Bunlar kimi zaman bir yiyecekten uzak
durmak, kimi zaman oruç tutmak, kimi zaman da özel bir elbise
giymek gibi kurallardır. Bunlara ayin sırasında yüzlerini
boyamaları, başlarını sarmaları, çıplak olmaları…vb. kurallar
da eklenebilir.
Büyü ayinleri yapılmadan önce bazen hazırlık ayinleri
yapılmaktadır. Büyü dansları, müzik, tütsülemeler bu hazırlık
ayininde gerçekleşebilir. Büyü ayini sırasında ortaya çıkan
güçlerden katılanların etkilenmemesi için büyücü kendince
önlemler alır, mesela ayin bittikten sonra ayin alanının
temizlenmesi gerekmektedir. Bunlar kişisel tedbirler olmayıp,
“Cherokee” ve “Arthava” ayin kitaplarında yer almaktadır.
Ayinlerin yapılarına baktığımızda; farklı ayin yapıları
karşımıza çıkmaktadır. Harekete dayalı ayinler; tütsülemeler,
buhar banyoları, ateşte yürüme, suya girme gibi eylemlerin yer
aldığı ayinlerdir.
Kurban ayinleri de bilinen büyü ayinlerinden biridir.
Özellikle çocukların kurban edilmesi, Antik Çağ ve
Ortaçağ’daki büyülerin ortak özelliklerinden ve efsaneleşen
konulardan da biri olarak karşımıza çıkar. Kurban ayinlerinde
ruhlara ya da şeytana kurban olarak sunulan insan ya da hayvan
sayesinde isteklere kavuşulacağı inancı vardır. Tüm büyülerde
kurban sunmanın olduğunu söyleyemeyiz fakat tarih boyunca
karşılaşılan bir durum olduğunu söylemekte yarar vardır.
Büyü hareketlerinin önemli bir aşaması büyü uygulamalarıdır.
Büyücünün büyü yaptığı yer, yaptığı karışımlar onun bu
konudaki uzmanlığını simgeler. Büyünün ürünleri; yemek, içmek,
saklamak… vs. amaçla hazırlanmış şeyler olup, kimi zaman bir
muskadır, kimi zaman ise tütsülenmiş bir yiyecektir. Bu
uygulama süreci başlı başına bir ritüeldir. Büyü mutfağı, büyü
ayininin en önemli aşamasıdır. Kimi zaman büyü ile ilgili
kuklalar hazırlayan büyücü kimi zaman papirüsten, kâğıttan,
parşömenden, ağaçtan imgeler hazırlar.
Diğer bir ayin türü olan sözlü ayinlere kısaca değinirsek;
sözlü ayinler daha çok okuyup üflemelerle ifade edilmektedir.
Dinde yer alan bütün sözlü ayin şekillerini büyü ayininde de
görmek mümkündür. Bunlara örnek olarak; dilek ve istekler,
dualar, ilahiler, yakarmaları gösterebiliriz. Buradaki
farklılık söz konusu yakarmaların büyük kısmının şeytana ve
iblislere yönelik olmasıdır. Fin büyülerinin bir kısmı sadece
sözlü ayinlere dayanmaktadır. Sözlü ayinlerin özelliklerinden
biri yapılan konuşmaların destansı bir havaya sahip olmasıdır.
Bu konuşmalarda ya da yakarışlarda kutsal görülen ya da
efsaneleştirilen kişilere atıfta bulunulur. Sözlü büyüler
tanrının, büyünün ve ruhların diliyle yapılır. Latince,
İbranice, Yunanca, Sanskritçe gibi bazı diller bu şekilde
değerlendirilmiş ve sözlü büyü ayinlerinde kullanılmışlardır.
Sözlü ayinlerde büyücü tonlamalara özellikle dikkat eder,
hareketlerini ve sözleri tekrarlamayı belli sayılar dâhilinde
yapar. Bu sayılar rastgele değil, kutsal sayılar olarak
görülen tek sayılar arasından seçilmektedir. (3,5,7…vs.)
Büyü ayinleri ister sözlü ister harekete dayalı olsun,
büyücünün kendini ispatladığı zamanlardır. Genel olarak
ayinler kendi aralarında ayrılıyor gözükse de yapıları tam
olarak ayrıştırılamayan büyü ayinlerinde olabileceği göz
önünde bulundurulmalıdır.
3. Büyüsel temsil ve tasvirler:
Büyüsel pratikler birtakım temsil ve tasvirlere karşılık
gelmektedir. Ayinler belli bir düşünceyi nitelemektedir ve bu
düşünceyi ifade eden tasvirler de önemlidir. Her ayinin
kendine özel bir karakteri vardır. Ayinin etkileri somut bir
şekilde ifade edilmeye çalışılır. Mesela; barış, aşk, baştan
çıkarma, adalet gibi imgeler ayini tanımlamakta
kullanılabilir. Ayine ait düşüncelerden somut bir nesneymiş
gibi bahsedilir, büyü yok edilir, atılır… vs. Yine tasvirlere
göre ayin esnasında ilişkiler ele alınır. Örneğin; Asur-Babil
ayininde şeytan ve onları temsil eden imgeler arasında evlilik
bağı varmış gibi davranılır.
Kişilerin olmadığı soyut tasvirler, simyacılar tarafından
kullanılan büyü yasalarıdır. Büyünün kendine özel formülleri
vardır. Yakınlık, karşıtlık ve benzerliklerden yararlanılır.
|
Büyü ayini yapan
bir kadının tasviri. |
Yakınlık derken kastettiğimiz; parçanın bütünle
özdeşleştirilmesidir. Mesela kesik bir saç parçasının ayin
esnasında sahibini temsil etmesi buna bir örnektir. Buradaki
saç parçası o kişinin yaşamsal prensibini temsil etmektedir.
Yakınlık, doğrudan kişiye temas eden, elbise, yatak, koltuk,
gibi eşyaları da ifade eder. Kişinin yemek artığı bile büyü
malzemesi olarak kullanılabilir. Kullandığı eşyalara, yattığı
yatağa büyü yapılabilir ve kişinin bu eşyalara teması
sağlanır. Yakınlık teması akrabalar, aile üzerinden de ele
alınabilir. Kişinin ailesi ya da akrabalarıyla olan yakınlık
dereceleri de büyü için kullanılabilir. Benzer şekilde hasta
olan bir kişiyi iyileştirmek amaçlı yapılan büyüde, hayvanlar
ile hasta arasında bir yakınlık kurmaya çalışarak hastalığın
hayvana geçmesini sağlamak da karşılaşılan büyü olaylarından
birisidir. Kötü ruhların bir bedenden diğerine transferi gibi
durumlar da hep yakınlık kurma üzerine temellendirilmiştir.
Benzerlik; basit bir figürün asıl düşünceye benzetilmesidir.
Bir kukla yoluyla da, bir desen yoluyla da benzerlik
sağlanabilir. Benzerlik işlevselliği sağlama amacı taşır. Büyü
içerisinde büyü yapılan kişi ya da grubu başka bir şeye
benzetme vardır. Örneğin; Brahmanlar’a ait bir büyü ayininde
kertenkele, hem kötülüktür, hem kötülüğü yapan kişidir hem de
kötülüğe neden olan maddedir. Bu noktada önemli olan
sembollerin doğru şekilde belirlenmesidir, bunun için de
büyücünün yorum gücü ön plana çıkar. Mesela; büyücü sembol
olarak seçtiği nesnelerden belli bir nitelik alır, kilin
sertliğini vs. Sembolleri de kendine göre yorumlar büyüyü
yaparken ona göre kullanır. Benzer benzeri etkiler mantığında
da büyücü, bir soruna benzer şekilde çare bulmaya çalışır.
Yine bir Brahman’ın vücudu su toplayan bir hastayı yıkayarak
tedavi etmeye çalışması, hastaya acı veren suyu yine benzer
şekilde su ile yok etme isteğinden kaynaklıdır.
Karşıtlık; benzerliğin olduğu yerde olması gereken bir
unsurdur. İstenilen durumun karşıtı da büyü içerisinde yer
alır. Mesela büyü ayininde yağmur tasvir edilirken onun
karşıtı olarak da güneş de vardır. Yine ayin esnasında bir
taraftan ateşin yakılması bir taraftan da yanan ateşin
söndürülmesi başlangıç, sonuç olayını tasvir etmektedir.
Somut kişisiz tasvirler; düşüncenin somut nesnelerle ifade
edilmesidir. Muskalar, nazarlıklar bu nesnelere örnek olarak
verilebilir. Bunlar ve diğer değerli taşlar ayin sonrasında da
kullanılabilir ve belli nitelikleri ve güçleri temsil eder.
Kişili tasvirler ise; büyücünün ikinci eşi(iblis), hayvan
yardımcısı gibi büyücünün gücünü temsil eden tasvirlerdir.
Bunların haricinde kimi zaman bir hastalık, kimi zaman bir güç
kişiselleştirilmiş hatta Hindistan’daki Çalki gibi güç
tanrılaştırılmıştır. Balkan folklorundaki hastalık cinleri,
hastalıkların kişiselleştirilmesine güzel bir örnektir.
Bu tasvirlerin yanı sıra daha önce de kısmen bahsettiğimiz
tinsel varlıklar büyü için oldukça önemlidir. Büyüsel tin
adını verebileceğimiz ruhlar dünyası büyü ayinlerinin
vazgeçilmezidir. Ölü ruhları ilk akla gelenlerdir. Ama bu ölü
ruhların, henüz gömülmeyen ölülere, doğum sırasında ölen
kadınlara, kötü bir şekilde ölenlere ait olması istenir. Yine
benzer şekilde şeytanlar da ayinlerin vazgeçilmezidir. Bu
şeytanlar dünyanın çeşitli yerlerine dağılmış haldedir ve
büyüsel isimlere sahiplerdir. Ayin esnasında bu isimleri
telaffuz edilerek davet edilirler.
Buraya kadar kısaca büyünün ne olduğu ve büyünün unsurlarını
ele aldık, şimdi çok kısa bir şekilde büyünün analizini ele
alalım. Büyü; bir bütündür ve tarih boyunca din gibi
varlığını devam ettirmiştir. Büyüye olan inanç bilimsel
inançlardan farklı olarak pozitif ve deneysel bakış açısıyla
değil kişinin kendi kontrolüne bağlı olarak gerçekleşmektedir.
Yani bir ruh çağırma seansına giden kişi ona inandığı için
gider ama ruhun orada olup olmadığını deney ve gözlem yoluyla
açıklayamaz. Büyü her türlü denetimin dışındadır. Çağlar
boyunca anlatılan hikâyeler ve efsanelerle toplumlar arasında
kendine yer bulmuştur. Bu hikâye ve efsanelerin doğruluğu da
net değildir, o zaman büyü dediğimiz oluşumun uydurmaları da
içerdiği savını savunabiliriz. Bir büyücünün bir bez parçasını
yakarak, o bez parçasının sahibini öldürebileceği inancı
uydurma olabilir, bu noktada bu büyüye inanan kişinin kendi
düşünce sistemi devreye girmektedir. Büyünün uydurma olduğuna
dair inanca karşılık büyü tarih boyunca inanılan bir olgu olma
özelliğini de göstermiştir. Farklı milletlerde farklı
şekillerde de olsa büyünün varlığı bunu desteklemektedir.
Büyücünün toplum içinde sahip olması gereken bir rolü vardır,
bu noktadan bakıldığında büyücü asla özgür değildir. Ayin
esnasında sergilediği tavırlar, kendine olan inancı toplum
tarafından görülmek istenen tutumla yakından ilişkilidir.
Büyünün ön plana çıktığı dönemler büyük ölçüde toplum
yapılarındaki değişimlerle, toplum içindeki bireylerin
inançlarıyla da yakından ilgilidir.
Genel olarak incelendiğinde; büyü toplumsal bir olgudur.
Çabadan kaçınır, gerçeğin yerine imgeler koyarak başarıya
ulaşmaya çalışır. Büyü ve büyücünün toplum içerisindeki konum
ve önemi tamamen toplumun kendisine bağlıdır. Büyü dediğimiz
olgu, kendi içinde tekniklere, uygulayıcıya ve tasvirlere
dayalıdır. Farklı toplum yapıları ve farklı inançlar
içerisinde büyünün ilginç bir şekilde yer bulabilmesi kuşkusuz
insanoğlunun bilinmezliklere karşı olan merakından da
kaynaklıdır. Büyücülük dini inançlar tarafından kabul
edilmiyor olsa da dini inançlar ile paralel şekilde varlığını
sürdüren bir sistem olarak karşımıza çıkmaktadır. İlkel
toplumlarda da gelişmiş toplumlarda da uygulanan büyü
yöntemleri farklı olsa da aynı temele dayanmaktadır. Dini
inanç sistemiyle halledilemeyen tüm sorunların üstesinden
farklı yollar sayesinde gelme arzusu büyünün varlığını daima
güçlü tutmuştur. Büyü yapma suçuyla öldürülen kadınlar ya da
değersiz maddeleri büyü kullanarak altına çevirme hayaliyle
çalışma yapan simyacılar tarihte büyü ile anılmaktadır. Kökeni
Antik dönemlere uzanan büyücülük, Mısır, Yunanistan,
Avustralya gibi farklı coğrafyalarda varlığını sürdürmüştür.
Günümüzdeki büyücüğün durumuna değindiğimizde; ilkel
toplumlarda yine önemli bir konumda bulunduğunu söylemek
yanlış olmaz. Bu hepimizin kabul edebileceği bir sav olsa da
sadece ilkel toplumlara ait olduğunu da söyleyemeyiz.
Günümüzde hala büyü kavramının ismi varsa, büyü ile ilgili
olaylar duyabiliyorsak, tıbbi tedavilerin yanında kocakarı
ilaçlarına başvuranlar varsa ve aleni olarak olmasa da hala
büyücülükle uğraşanların varlığını biliyorsak büyücülüğün
şekil değiştirse de toplumsal mekanizma içerisinde hala
varlığını devam ettirdiği aşikârdır. Kuşkusuz toplumların
gelişmişlik düzeyi büyücülüğün rolünü azaltmıştır fakat
tamamen yok edememiştir.
KAYNAKÇA:
- MAUSS,Marcel. “Sosyoloji ve Antropoloji”. çev. Özcan Doğan.
İstanbul: Doğu Batı Yayınları, 2005 -
http://acikarsiv.ankara.edu.tr/browse/3250/4104.pdf -
http://tr.wikipedia.org/wiki/B%C3%BCy%C3%BC
|