Özellikle ülkemiz insanları veya seçmenleri psikolojik olarak
tek başına haklı olmaktansa pek çok kişi ile birlikte
yanılmayı tercih ediyorlar. Çünkü soyutlanma korkusu gerçeği
savunmaktan çok daha büyük bir ağırlık taşımakta, bu korku
herkes için benzer derecede etki yaratmamaktadır. Dolayısı ile
Toplumdaki farklı kişiliklerin bu konudaki tavırları da farklı
olmaktadır. Genellikle eğitim seviyesi düşük olanlar ile
kendilerine güvenleri az olanlar ve konu ile bilgisi yetersiz
olanların etkilenme dereceleri daha yüksek olmaktadır.
İnsanlar bilmedikleri konularda çevrelerine daha fazla kulak
kabartmakta ve çoğunlukla birlikte hareket etmeyi tercih
etmektedir. Genellikle öz güveni az ve politika ile ilgisiz
olan insanlar son anda bile olsa güçlüden yana tavrını
değiştirmektedir.
Sosyolojik araştırmalar göstermiştir ki bireylerin çevrelerine
uyma, çoğunlukla hareket etme tavrı toplumsal kültüre göre
farklılıklar göstermekte, ABD, Avrupa gibi bireyciliğe önem
veren kültürlerde uyma eylemi toplumcu kültüre sahip Doğu
ülkelerine göre daha düşük düzeyde seyretmektedir. Çünkü doğu
ülkelerinde topluma uyma konusunda küçük yaştan beri insanlara
telkin yapılmakta, bireysellik ise toplumun çoğulları
tarafından hoş karşılanmamaktadır.
Ülkemizde baskın kültür toplumsallık olduğu için bireylerin
çevrelerine uyma eğilimi de batı ülkelerine göre yüksektir.
Ancak ülkemiz içinde de bölgesel farklılıklar gözlenmektedir.
Büyük kentlerimizde de durum bu menhalde olup kent merkezine
gidildikçe bireysellik, kenar mahallelere, varoşlara
gidildikçe toplumcu kültür etkisini göstermektedir. Doğuya
gittikçe toplumsal, batıya gittikçe bireysel kültür baskındır.
Bireyin bu davranış şekli hem eğitimi ve hem de ekonomik
düzeyiyle doğrudan ilişkilidir.
Çoğunluğun yanında olmayı artıran nedenlerden birisi de
dışlanma korkusudur. İnsan veya seçmen tercihte bulunurken
aynı zamanda psikolojik olarak ta baskı altındadır. Bilindiği
üzere genelde insan kabul edilmek ister, dışlanmaktan korkar.
Bu nedenle çevresindeki değerlendirmelere kulak kabartırlar ve
karar verirken çevrelerindeki hâkim olan kanaati paylaşma
gereği hissederler. “Suskunluk sarmalı” olarak adlandırılan bu
olguya göre seçmen güçlü olan tarafta olmak istemekte ve bu
nedenle de güçlü olanı tercih etmektedir. Hemen belirtmek
gerekir ki bu değerlendirme tüm bireyleri elbette kapsamamakta
ama hâkim olan olgunun bu olduğunu iddia edilebilir.
“Suskunluk sarmalı” olarak adlandırılan kuram; toplumun ortak
uzlaşmasının dışına çıkan bireyleri dışlamak ve toplumdan
ihraç etmekle tehdit ettiği, öte yandan bireylerinde
bilinçsiz, muhtemelen genetik bir dışlanma korkusuna sahip
olduğu görüşünden hareket eder. Bu dışlanma korkusu,
bireylerin çevrelerinde hangi düşünce ve davranışların
onaylandığı, hangilerinin kınandığını öğrenmek amacı ile
sürekli olarak insanları ve olayları değerlendirmesine neden
olur. Bu nedenledir ki, propaganda da diğer insanların da
bizimle aynı şeyi düşündüğünü, savunduğu iddia etmek önem
taşır. “Birlikte yayılma” ilkesi denilen bu ilke, kişilerin
dışlanma zafiyetini kullanmayı amaçlamaktadır. Seçmen
kitlesinin güçlüden yana tavır alması için desteklediği güçlü
partinin kazanacağına inanması ön koşuldur.
Herhangi bir yerde güçlü diye tanımlanan parti miting
düzenliyor, meydanlar doluyor ve insanlar gerek miting öncesi
gerekse miting sonrası sürekli mitingi konuşuyor, mitingin ne
kadar kalabalık olduğunu ifade ediyorsa, seçmende çevresinde
hep bu partinin adını duyuyor ve diğer yandan medyada bunu
sürekli destekler halde bombardıman yayınlar yapıyorsa; işte
burada mitinglerin yeni seçmen kazandırmadığını düşünenler
yanılmaktadır. Çünkü o mitinglerin misyonları söz konusu;
a-Partinin yandaşlarına ne kadar güçlü olduklarını, kendisinin
ne kadar güçlü bir partinin destekçisi olduğunu göstermekte ve
böylece onları inandırmakta motive etmektedirler. b-
Mitinglerde Kalabalığı gören ve bunu diğer parti mitingleri
ile karşılaştıran seçmen daha güçlü gördüğü partiye
meyledebilmektedir. c- Her miting gerek genel medya gerekse
yerel medyada haber niteliği taşımakta, böylece partinin ve
söylemlerinin gündeme taşınmasına yol açmaktadır.
İnsanların güçlü olandan yana olma isteğini yapılan kamuoyu
araştırmaları da desteklemekte, teyit etmektedir. Güçlüden
yana olma sadece suskunluk sarmalı ile büyük grupta yer alma
isteği ile açıklanamaz tabii. Çok güçlü merkez iktidar olgusu
karşısında, kitlesel ve cemaatik tarikat oluşumları içinde
kişiliği yok olmuş, zayıf ve istençsiz, özerk olmayan hiçsiz
bireylerin varlığı ile Toplumun tarihsel hafızasına kazınmış
olaylar da azınlıkta kalıp risk almamak için güçlüden yana
tavır almaya neden olmaktadır. Bunun toplumsal yılgınlık
psikolojisi ile doğrudan ilgisi de vardır. Özellikle merkez
partilerin desteklenmesi, buna karşılık radikal olarak
değerlendirilen ve uç söylemlere kayan partilere destek
verilmesinin ardında bu neden de bulunmaktadır. Çünkü hâkim
iktidarın radikal partiye iktidarı devretmeyeceği, ülkenin
kargaşaya sürükleneceği ve sonuçta da ekonomik kriz ile halka
çıkacağı endişesi toplumun hafızasında yer almaktadır.
Çıkarcı, oportünist bireylerden oluşmuş bir toplumun,
toplumsal faydacılık sağlayamacağı aşikardır, halk deyimi ile
tarlasını sürekli sırtında yağmur yağan bölgeye taşımak deyimi
bu davranışı açıklamaktadır.
Tüm bunlar, önümüzdeki cumhurbaşkanlığı seçimlerinde de
seçmenin davranışında dışlanma korkusu ile güçlüden yana tavır
alma eğilimi, seçim sonucunu doğrudan etkileyecektir diye
düşünüyorum. Yanlış mı düşünüyorum?
|