|
|
................... |
|
................... |
DEMOKRASİDE BAŞKALAŞMALAR
VE GERİLEME |
Maurice Duverger |
|
|
................... |
|
................... |
Birinci Dünya savaşı sonunda
demokrasiler üstünlüklerini bütün dünyaya kabul ettirmiş
gibiydiler. Müttefiklerin zaferi, demokrasilerin bir savaşı,
otokratik rejimler ölçüsünde —hatta onlardan bile iyi—
yönetebileceğini kanıtlamıştır; oysa Birinci Dünya Savaşına
kadar demokrasi taraftarları bile bu konuda kuşku duyuyorlardı
(bir sosyalist olan Marcel Sembat «bir kral bulun, yoksa barış
yapın!» diye yazmamış mıydı?). Yenik ülkeler heyecanla
galiplerin kurumlarını kabulleniyorlardı.
Birinci Dünya savaşı sonunda demokrasiler üstünlüklerini bütün
dünyaya kabul ettirmiş gibiydiler. Müttefiklerin zaferi,
demokrasilerin bir savaşı, otokratik rejimler ölçüsünde —hatta
onlardan bile iyi— yönetebileceğini kanıtlamıştır; oysa
Birinci Dünya Savaşına kadar demokrasi taraftarları bile bu
konuda kuşku duyuyorlardı (bir sosyalist olan Marcel Sembat
«bir kral bulun, yoksa barış yapın!» diye yazmamış mıydı?).
Yenik ülkeler heyecanla galiplerin kurumlarını
kabulleniyorlardı. Bartholdi'nin heykelleştirdiği(5) sembol
gerçeklik kazanmış gibiydi: sonunda, özgürlük dünyayı
aydınlatıyordu. Ne var ki, gerileme çabuk başladı.
Diktatörlüklerin gelişmesi yeni rejimlerin iç güçsüzlüğünü
ortaya koyuyordu. Bununla birlikte eski demokrasiler de bu
salgından kurtulamadılar. İkinci Dünya Savaşı öncesinde
demokrasi her yerde gerilemekteydi. Bu görünüşe rağmen, «özgür
uluslar»ın zaferi, bu gerilemeyi yavaşlatmadı. Çünkü, resmen
özgür sayılan uluslar gerçekte özgür değillerdi. Savaş,
sadece, kimi baskı biçimlerinin yerine daha yumuşak, ama çok
daha ikiyüzlü başka baskı biçimlerini geçirmiş gibiydi.
Demokrasinin çöküşü, dilde bile kendini gösterdi: çünkü,
demokrasi kelimesi, yukarda anlatılan siyasal rejimi
belirtecek yerde, yanına «sosyal» sıfatının da eklenmesiyle,
bütünüyle farklı bir şeyi belirtmeye başladı.
Siyasal demokrasi ve sosyal demokrasi. — Siyasal demokrasi,
önceki sayfalarda tanımlamaya çalıştığımız rejimi karşılar ve
yönetenlerin özgür, dürüst seçimlerle işbaşına gelmeleri
temeline dayanır. Bu gerekli koşul aynı zamanda yeterlidir de:
ama gerçekleşmesi için gerekli bütün zorunluluklar titizlikle
yerine getirilmelidir.
Önce, yönetilenlerin yaptığı seçmenin gerçek bir seçme olması
için (çünkü her seçme, seçilen öğelerin bilinmesini
gerektirir) gerekli kamu özgürlüklerinin (basın, dernek kurma,
toplantı yapma, din, v.b. özgürlükleri) varolmasını içerir.
Daha sonra, muhalefet partisine ve muhalif kişilere karşı
eksiksiz bir saygıyı gerektirir; bu da, siyasi polis ve her
çeşit baskı aracının, iktidardaki yöneticileri bütünüyle
onaylamayanlara karşı kullanılmamasıyla gerçekleşir. Nihayet,
halk oylaması döneminde, bu yöneticilerin kendilerine hiçbir
özel kolaylık sağlamamalarını ve mümkün olduğu kadar
rakipleriyle eşit şartlarda seçime girmelerini gerektirir.
Sosyal demokrasi çok farklı bir temele dayanır.
Sosyal demokrasi, özgürlüğü egemen kılmaktan çok, eşitliği
gerçekleştirmeyi amaçlar. Sosyal demokrasi için önemli olan,
bazı kişilerin ekonomik yönden başka kişilere köle olmasına,
«insanın insanı sömürmesine» son vermek, Anatole France'ın şu
cümlesinde hem alaylı hem de çok acı bir biçimde dile
getirdiği toplumsal bir durumu ortadan kaldırmaktı: «Yaşam
için gerekli şeyleri, bunları üretenler bulamazken, bunları
üretmeyenler bolluk içindeler.» Bir yandan, insanları
tehlikeden koruyacak ve gereksinmelerini karşılayacak
toplumsal güvenlik kurumlarının geliştirilmesi, öte yandan
kapitalist girişim biçimleri yerine yeni biçimlerin
(kooperatifler ya da millîleştirilmiş girişimler) geçirilmesi,
işte sosyal demokrasinin gerçekleşmesini sağlayan başlıca
yollar.
Siyasal demokrasi ve sosyal demokrasi, özleri bakımından
karşıtlaşmak şöyle dursun, tersine, birbirlerini tamamlarlar:
bu nedenle, gerçek demokrasinin ancak siyasal demokrasiyle
sosyal demokrasinin birleşmesi sonucu oluşabileceği
düşünülebilir. Gerçekte, demokrasinin temel amacı toplum
yaşamında her insana mümkün olduğu kadar geniş bir özgürlük
sağlamaktır. Siyasal demokrasinin yanlışı, özgürlüğün
kullanılması için gerekli maddi koşulları tanımaması (bir gün
Molotov çok haklı olarak şöyle demişti: «amerikalı işsiz bir
işçinin özgürlüğünün ne olabileceğini anlamıyorum») ve
ekonomik güçlerin egemenliği üstüne bir şal örtmesidir.
Sosyal demokrasi bu iki yanlışı düzeltmeye yöneldiği ölçüde
siyasal demokrasinin bir özgürlük rejimi olma doğrultusundaki
çabasını destekler.
Ne var ki, öğreti düzeyindeki bu köklü anlaşma, olgular
alanında yerini, genellikle, zorlu bir çatışmaya bırakır: bazı
sosyal demokrasi taraftarları, egemen sınıfların ortaya
çıkardığı engeller nedeniyle, sosyal demokrasinin bir siyasal
demokrasi rejimi içinde gerçekleşemeyeceğini belirtirler,
öyleyse, egemen sınıflar ortadan kaldırılıp bir sosyal
demokrasi kuruluncaya kadar siyasal demokrasiye paydos
demelidir: siyasal demokrasi, ancak bu «proletarya
diktatörlüğü» evresi kapanınca kurulacaktır.
Siyasal demokrasinin gerileyişi, böylece, XX. yy. insanlarının
sosyal demokrasiye verdikleri önemden çok, sosyal demokrasi
ile siyasal demokrasinin ayrışmasıyla ve bunlardan birincisine
ikincisinden —hiç değilse geçici olarak— daha fazla öncelik
tanınmasıyla açıklanır.
Sol kesimden komünizmin saldırısına uğrayan siyasal demokrasi
—buna bir tepki olarak— sürekli gerileyen geleneksel otokratik
rejimlerin taraftarlarından çok daha tehlikeli bir düşmanın
sağ kesimden kendisine karşı ayaklandığını gördü; bu tehlikeli
düşman faşizmdi. Komünizmin tehdidindeki egemen sınıflar,
siyasal demokrasi yöntemlerinin komünizmi önlemeye yetmediğini
anladıkları gün, başka yöntemler denemeye ve rakiplerini kendi
silahlarıyla yenmeye karar verdiler.
Komünizmin, sosyal demokrasiyi kurmak amacıyla siyasal
demokrasiyi ortadan kaldırmasına karşılık, faşizm, sosyal
demokrasiyi engellemek için siyasal demokrasiyi ortadan
kaldırır. Amaçlardaki çelişki açıktır; ama sonuçların aynı
olduğu da ortadadır: her iki durumda da, geçici de olsa,
siyasal demokrasi ortadan kalkar. İkinci Dünya Savaşı
sırasında faşist rejimlerin çöküşü tehlikeyi azaltmadı: çünkü
faşizme yol açan nedenler ortadan kalkmamıştır.
Eğer siyasal demokrasinin çöküşünü çağdaşlarımız açıkça
göremiyorlarsa bunun nedeni önce bu çöküşün genelleşmemiş
olması (çünkü birçok direnme noktası vardır) ve sonra da, çok
defa aldatıcı biçimlere bürünmesidir. Yeni bir siyasal rejim
tipi doğmaktadır. Bu rejimin resmî demokratik bir görünüşü
vardır; ama bu görünüşün ardında, Louis XIV ya da Büyük Petro
İmparatorluğu monarşisinden çok daha sıkı bir otokrasi
işlemektedir.
Bu gerçeği gizleyişin kökeni, Fransa'daki Consulat ve İkinci
İmparatorluk rejimine dayanır. Sieyes'in (6) seçim sistemi ve
Meclislerin ustaca bölünüşü bir demokrasi hayalinin sürmesini
sağlıyordu: ne var ki bu demokrasi hayali, hemen hemen hiç
kimseyi kandıramıyordu. Napoleon III resmi adaylığın akıllıca
kullanılmasını sağlayarak yöntemi iyileştirdi. Ama, bu gerçeği
gizleme yöntemi en kusursuz biçimine ancak çağımızda
ulaşabilmiştir.
Günümüzde, çok az seçmene dayandığı açıkça görülen
yöneticilerin, muhalefetin seçim propagandalarını
engellemekten, oy sandıklarında ve oy sayımında hile yapmaktan
tutun da, hükümetin işine gelmeyen adayları ve taraftarlarını
tutuklatmaya, seçmenlere dolaylı ya da dolaysız yoldan
baskılar yapmaya, oyun gizliliğini bozmaya, v.b. kadar varan
bir dizi basit ama aynı zamanda ustaca yollardan yararlanarak
büyük oy çoklukları sağlamaları mümkündür. Sonunda sistem tek
parti rejimine yönelir. Bu rejimde seçim hilelerine gerek
yoktur artık; çünkü, bir tek propagandanın desteklediği tek
bir aday çıkar seçmenlerin karşısına; gençliklerinden
başlayarak tek yönde şartlandırılan ve doğduklarından bu yana
hiçbir yana sapmadan hep aynı doğrultuda yürümek zorunda
bırakılan bu seçmenler için seçme kavramının hiç bir anlamı
olamaz.
Bununla birlikte aşırılığa kaçmamalıdır. Demokrasinin yukarda
açıklamaya çalıştığımız gerileyişi bir gerçektir, ama
demokrasinin geleceği konusunda umut verici nedenler de
vardır, önce şunu belirtelim, yukarda sıraladığımız yollar
özellikle demokrasinin hiçbir zaman kökleşmediği ülkelerde
kullanıldı. Orta Avrupa ülkelerinde yapılan seçim hilelerine
erdemli bir biçimde kızanlar bu ülkelerde hiçbir zaman serbest
ve özgür seçimlerin yapılmadığını unutmamalıdırlar, öte
yandan, bugün gerçekten demokratik olan ülkelerde demokrasinin
zayıfladığını gösteren belirtiler ortaya çıkıyorsa da,
demokrasinin güçlendiğini simgeleyen belirtiler bunları
ödünlemektedir.
Ekonomik ve mali güçlerin egemenliği, uzun yıllar demokrasinin
gerçekçi olmaktan çok biçimsel olmasına yol açtı. Bugün,
sendikacılığın ve işçi partilerinin gelişmesi, demokratik
kurumların daha iyi işlemesine yol açan dengelerin doğmasını
sağladı, örnek olarak basın düzenini ele alalım: XIX. yy'da,
bütün gazetelerin büyük zenginlerin elinde bulunduğu ve büyük
zenginlerin bu gazeteler aracılığıyla kamuoyunu yönettiği bir
gerçekti. Günümüzdeyse, tersine, basın çeşitli ve birbirine
karşıt güçler arasında bölüşülmüştür; bu çeşitlilik ve
karşıtlıklardan da okurun gerçek özgürlüğü doğmaktadır.
Demokrasi için gerçek tehlike, belki de yukarda saydığımız
yöntemlerin kullanılmasında değil, demokrasinin gerçek
kavramında belirme eğiliminde olan karışıklıktadır. Ya saflık
ya da korku nedeniyle birçok kişi, gerçekten çok görünüşe,
olgulardan çok metinlere bağlanmakta ve işin kötüsü, otokratik
rejimlerin çağdaş biçimlerini demokratik olarak nitelemekte
inatla direnmektedir. Çünkü en fenası, kötülüğün varolması
değil, onun iyiden ayırt edilmemeye başlanmasıdır: «düşünceye
karşı işlenen günah» budur ve İncil bu günahın ne bu dünyada
ne de öteki dünyada bağışlanmayacağını söyler.
Bir başka, belki de çok daha ciddi bir tehlike de demokratik
öğretilerin günümüzdeki katılaşmasıdır. Modern totaliter
devletler klasik diktatörlük yöntemlerini bütünüyle
yenilerken, demokratik rejimler günümüzün toplumsal
gereklerine artık uyamayan köhne geleneksel yöntemlerle
işlemeye devam etmektedir; diktatörlük ile demokrasi
arasındaki çekişme, otomobil ile fayton arasında yapılan
eşitsiz bir yarışa benzemektedir. Gözlerimizin önünde en can
çekişen, demokrasinin XIX. yy'da aldığı özel biçimdir; gerçek
sorun, XIX. yy demokrasisinin yıkıntıları üstüne XX. yy
demokrasisini kurmaktır. |
|
|
|
|
|
|
|