|
|
................... |
|
................... |
AVRUPA BİRLİĞİ KENTSEL
POLİTİKASI VE TÜRKİYE KENTLERİ ÜZERİNE
|
Bülent Duru
Mülkiye
Dergisi, C.XXIX, S.246, Bahar 2005, s.59-76 |
|
|
................... |
|
................... |
Giriş
Türkiye’nin Avrupa Birliği adaylığının gündeme geldiği
bugünlerde hemen hergün bir konunun AB ölçütlerine uygunluğu
tartışmaya açılıyor. Kamuoyuna daha çok “kokorecin
yasaklanması” ya da “dolmuşların kaldırılması” gibi yüzeydeki
değişikliklerle yansıyan bu uyum sürecinde gözlerden kaçırılan
bir alan var ki aslında AB’ye uyum tartışmalarında başı
çekmesi beklenirdi: Kentler.
AB’ye giriş sürecinde kentsel politika ve kentsel yaşamın
masaya yatırılması iki açıdan önem taşıyor: Öncelikle,
Türkiye’nin kentsel alanda AB ölçütlerini yakalamasının, bütün
politika alanlarında uyum sağlaması anlamına geleceğini
söylemek gerekir. Çünkü, her türlü ortak ve toplumsal
gereksinimlerin karşılandığı, gündelik yaşamın kalbinin attığı
kentler, bir anlamda yukarıdan alınan soyut nitelikteki
kararların uygulamaya geçirildiği, can bulduğu alanlardır;
kentlerde etkisini göstermeyen hiçbir politika kararına
rastlanamaz. İkinci olarak kentler, Birleşik Avrupa
tasarımında en önemli birleştirici unsurlardan birini
oluşturuyor. Bir uygarlık projesi olarak nitelendirilen AB’nin
öncelikle uygarlığın yaratıcısı ve taşıyıcısı olan bu
alanlarda somutlaşmasının beklenmesi boşuna değil. Türlü
dillerde, kent ve uygarlık sözcüklerinin aynı kökten
gelmesinin de gösterdiği gibi, uygar bir yaşam düzeyine
erişmede ilk adımların kentten atılması gerekmektedir.
(1)
AB’de benimsenen temel politikalar çerçevesinde Türkiye
kentlerinin ve izlenen kentsel politikaların değerlendirildiği
bu yazının kaleme alınmasında ilk etmen yerleşim yerlerine
ilişkin tartışmaların daha çok “AB-yerel yönetimler” ya da
“AB-çevre sorunları”na odaklanması, bir anlamda “kentsel
alan”ın gözardı edilmesi olmuştur. Bir bakıma, AB-Türkiye
ilişkilerini kentsel politikalar çerçevesinde inceleyen
çalışmaların azlığı, AB’de başlı başına kentsel politikaları
ele alan kapsamlı tüzel belgelerin yokluğuna bağlanabilir.
Gerçekten de, Birlik, çevre ve yerel yönetim politikalarını
bağımsız bir sorun alanı olarak görüp bu alanlar için
bağlayıcı metinler hazırlarken, aynı çabayı kentsel
politikalar için gerekli görmemiştir.
AB ve Kentler
AB’nin kentsel yaşamı ilgi alanı içinde görmesinin ve kentsel
politikaların gelişim doğrultusunu belirleyecek yol gösterici
metinler ortaya koymasının en önemli nedeni, Avrupa’nın
dünyanın en kentleşmiş bölgelerinden birini oluşturmasıdır.
Nüfusunun yaklaşık %80’i kentsel alanlarda yaşayan bir
örgütlenmenin kentsel politikaları ilgi alanı dışında görmesi
beklenemezdi. (Bkz. Çizelge I-II) Kentsel konuların sürekli
Birlik gündeminde yer almasında, kentlerin tarih boyunca
Avrupa uygarlığı için taşıdığı önem de rol oynamaktadır.
Bir anlamda, Avrupalılık ruhu ancak kentlerde
yaşatılabileceği, tarihi birikim ve uygarlık ancak kentler
aracılığıyla aktarılabileceği için kentler özel bir ilgi alanı
oluşturmuştur, denebilir. Kentsel sorunların giderek yoğun
biçimde ilgi görmesinin bir diğer nedeni toplumsaldır. Son
dönemde izlenen ekonomik ve siyasal politikaların bir sonucu
olarak kentsel alanlarda göç, işsizlik ve konut gibi toplumsal
sorunların ağırlaşması Birlik çapında ortak düzenlemeler
gerçekleştirilmesini zorunlu kılmıştır. (Atkinson, 2001:385)
Kuşkusuz bunlara, doğal kaynaklar üzerindeki baskının artışı,
gündelik yaşamın giderek zorlaşması ve su, kanalizasyon,
trafik gibi yerel sorunların ağırlaşması da eklenebilir. (Aldskogius,
2000: 13) Ancak, AB’nin kenti ilgi alanı içinde görmesinde,
bütün bunların yanı sıra, ekonomik güdülerin payı yadsınamaz.
Avrupa zenginliğinin 2/3 ile ¾’ü arasındaki bir bölümünün
gerçekleştiği (Atkinson, 2001: 386), büyümenin itici gücünü
oluşturan ve küresel ekonomiyle bağlantı kanalları konumunda
bulunan kentler için özel düzenlemelere gitme gereksiniminin
bu anlamda en önemli etmen olduğu söylenebilir.
Çizelge I: Dünyada Kentsel Nüfus
Kaynak:
United Nations Population Division, World Population Prospects:
The 2004 Revision Population Database (http://esa.un.org/unpp)
AB Kentsel Politikası
AB’nin kentsel politikasını serimlerken en başta söylenmesi
gereken şey, kent ve kent planlamasının Birliğin ana politika
alanlarından biri olarak görülmeyip kapsamlı ve bağlayıcı
düzenlemelere gidilmemesi olacaktır. Bu durum, AB
politikalarını ortaya koyan belgelerdeki bölüm başlıklarından
da anlaşılabilir. Örneğin, AB Anayasası’nda kentsel politikaya
ilişkin herhangi bir hükme rastlamak olanak dışıdır; yalnızca
çevreye ayrılan 5. bölümde birlik çapında yasal düzenlemeye
gidilip çerçeve yasalar çıkarılacak alanlar listesinde “kent
ve ülke planlaması”na da değinilmektedir. (EU, 2005) Buna
benzer biçimde, aday ülkelerin AB’ye giriş sürecinde attığı
adımların değerlendirildiği ilerleme raporlarında yerleşim
yerleri ile ilgili konular, çevre sorunları ve bölgesel
gelişme açısından ayrı bir başlık altında incelendiği halde,
“kent” ya da “kentsel politikalar” başlıklı bir bölüme yer
verilmemiştir. Ancak bütün bunlardan, AB’nin, yerleşim
yerlerine ilişkin sorunları bütünüyle ilgi alanı dışında
gördüğü sonucunu da çıkarmamak gerekir; tam tersine, Birlik,
kent ve kentsel politikalara ilişkin çok sayıda yol gösterici
belgeyi kabul etmiş durumdadır. Birliğin kentsel
politikalarının oluşmasında önemli bir kaynağın da kimi
ülkelerin uygulamaları olduğunu söylemek gerekir. İngiltere,
Almanya, Fransa ve Hollanda gibi ülkelerin belli kentsel
bölgelere özgü izlediği politikalar, daha sonraki uygulamalar
için birer örnek oluşturabilmektedir. (EC, 1996: 5)
AB belgelerinde “yerel yönetimler” ve “çevre sorunları”nda
olduğu gibi başlı başına, kente ve kentsel politikaya yer
verilmemesini, söz konusu sorun alanının Birliğin ilgi
alanının dışında kalmasına değil tam tersine sorunun oldukça
önemsenmiş olmasına bağlamak gerekir. İlk başta bir çelişki
gibi görünebilecek bu durum şöyle açıklanabilir: Kentsel
yaşamda karşılaşılan sorunlar nitelikleri gereği, bütün
ekonomik sektörleri etkileyen, bütün uğraşların odağında
bulunan sorunlardır. Sözgelimi, sağlık, eğitim, ulaştırma,
turizm, altyapı, enerji gibi alanlarda yaşanan sıkıntılar aynı
zamanda bir kentsel sorun olarak karşımıza çıkacaktır. Bir
anlamda, bu alanlarda izlenen politikaların, ulusal ya da
bölgesel politikalardan bağımsız kalma olanağı
bulunmamaktadır. Bundan dolayı, Birlik çapında, yaptırımı
olan, konuları ayrıntılı biçimde ele alan düzenlemelere
gidilmemiş, yalnızca kentsel politikayı ilgilendiren türlü
sorun alanları ile ilgili esnek, bağlayıcılığı olmayan,
yönlendirici belgelerle yetinilmiştir. Daha çok, kent ve
bölgelerin genel gelişim doğrultusunu belirlemeye yönelik
olarak tasarlanan ve ayrıntılı hükümler taşımayan bu
metinlere, Avrupa Konseyi’nin kentsel yaşam sorunlarına ve
kent kültürüne odaklanan belgelerini de eklemek gerekir.
AB’de kentsel sorunların bağımsız bir politika alanı olarak
ele alınmayışının sonucu, bu sorunlara kayıtsız kalınması
değil, öngörülen önerilerin diğer politikaların içine
yedirilmesi olmuştur. Örneğin, çevre sorunları konusunda AB’ye
üye ülkelerin izleyeceği ortak politikaları belirleyen 6.
Çevre Eylem Programı’nda kent planlamasına ve kentsel
politikalara özel bir yer ayrılmamış, bu konular diğer
başlıklar altında, yeri geldiğinde ele alınmıştır. (CEC, 2001)
Bundan dolayı AB’nin kente ve kentsel sorunlara bakış açısını
doğru değerlendirebilmek için, kent ve bölge planlaması ile
ilgili yönlendirici belgelerin yanı sıra yerleşim yerlerini
başka açılardan etkileyen çevre, yerel yönetimler gibi
alanlardaki politika kararlarını da göz önünde bulundurmak
gerekecektir.
Çizelge II: Avrupa Birliği Ülkelerinde Kentsel Nüfus
Kaynak:
United Nations Population Division, World Population Prospects:
The 2004 Revision Population Database (http://esa.un.org/unpp)
AB Kentsel Belgeleri
Yukarıda da değinildiği gibi, kentler ayrı bir sorun alanı
olarak algılanmadığı için yakın zamanlara değin kentsel
politikayı belirleyecek kapsamlı bir düzenlemeye gidilmemiş,
yerleşim yerlerini ilgilendiren sorunlar ağırlıklı olarak
yerel yönetimler ve çevre ile ilgili tüzel çerçevede
değerlendirilmiştir. Üye ülkelerin kentsel politikaları
arasında uyum sağlamayı amaçlayan belgelerin ortaya konmasıysa
2000’li yıllara denk gelir. Çevre sorunlarını düzenleyen kimi
belge ve girişimlerin ortak kentsel politikaların
oluşturulmasında önemli etkisinin bulunduğundan söz edilmişti;
bu açıdan, Birliğin kentsel politikasının başlangıcı, 1986
Avrupa Tek Şartı’na kadar götürülebilir. 1957 Roma
Antlaşması’nda değişiklik yaparak ilk kez çevre sorunlarına
bağımsız bir bölümde yer veren Avrupa Tek Şartı’nın AB kentsel
politikası için de bir dönüm noktası olduğu söylenebilir.
Birlik çapında çevre sorunları alanında gerçekleştirilen çok
sayıda düzenlemeyi ve 1986’da başlatılan, “Eurocities Network”
gibi girişimleri AB kentsel politikasının ilk adımlarından
saymak gerekir. 1990 yılında yayımlanan “Green Paper” (CEC,
1990) kentsel politikanın genel çerçevesini belirleyen öncü
metinlerden biri olmuştur. AB düzeyinde mekansal politikaya
ise ilk kez 1992 Maastricht Antlaşması (m130s) ile yer
verilmiştir. (Delladetsima, 2003: 159) Bu dönemde AB’nin
kentsel politikaları için söz edilebilecek kaynaklardan biri
de, 1993 tarihli, kentsel politikaya ayrı bir başlık altında
yer verilmeyeceğini, diğer politikaların içine yedirilerek
bütünleşik bir politika izleneceğini açık biçimde ortaya koyan
“White Paper”dır. (Atkinson, 2002: 782)
Kapsamlı bir mekan politikası ilkelerinin belirlenmediği bu
dönemde, birbirini izleyen çok sayıda konferans, rapor gibi
etkinliklerle kentsel sorunlar ve politikalar ele alınmıştır.
Örneğin, daha çok, ekonomik bütünleşme, toplumsal uyum gibi
konulara odaklanan ve ilk kez bölgesel ve kentsel planlama
için ortak çerçeve oluşturma girişimi olan 1991 tarihli
“Europe 2000” (Newman/Thornley, 1996: 18) ve ardından üç yıl
sonra, 1994’de yayınlanan “Europe 2000+” (EC, 1994) adlı
raporlar bu dönemin ürünüdür. Aynı yıl hazırlanan “European
Sustainable Cities Report"u (2) da anmak gerekir. (Delladetsima,
2003: 161) Bu dönemde, en somut proje ise 1994-1999 yılları
arasında, yapısal fonlarca gerçekleştirilen “Community
Initiatives Urban” (3) ve “Urban Pilot Projects”tir. (Aldskogius,
2000: 8) Bu deneme projeleri daha çok, ekonomileri için
yapısal dönüşüm öngörülen geri kalmış bölgelere, sanayinin
gelişmemiş olduğu alanlara ve işsizliğe odaklanmıştı. (Newman/Thornley,
1996: 18) Avrupa çapında giderek ağırlaşan kentsel sorunlara
karşı alınacak önlemler konusunda daha geniş kapsamlı
girişimler ise 1990’ların son döneminde gerçekleştirilmiştir.
Bu açıdan, 1997’de “Towards an Urban Agenda in the European
Union” (4) (CEC, 1997a) ve 1998’de “Sustainable Urban
Development in the European Union: A Framework for Action” (5)
(CEC, 1998) adıyla yayınlanan raporlardan ve yine aynı yıl
1998’de Viyana’da toplanan “European Urban Forum”dan (6) söz
etmek gerekir. AB’nin ortak mekan politikasının belirlenmesi
sürecinde en önemli aşama ise 1999’da, Almanya’da, Postdam’da
benimsenen “European Spatial Development Perspective-ESDP” (7)dir.
ESDP
AB’nin kentsel politikalarından söz edildiğinde belki de
üzerinde en çok durulması gereken düzenleme, mekan planlamadan
sorumlu Bakanlar Konseyi toplantısında kabul edilen (Aldskogius,
2000: 9) ve izlenecek politikaları somut olarak ortaya koyan
belgelerden biri olan Avrupa Mekansal Gelişme Perspektifi’dir.
AB’ye üye ülkelerin mekan politikaları arasında bir bağ kurmak
için hazırlanan ESDP’nin birlik çapında bir planlama aracı
olarak tasarlanmadığını, (Kratke, 2001: 106) tüzel açıdan
bağlayıcılığı bulunmadığını, yalnızca
gönüllü eylemler için bir yol gösterici olduğunu en başta
belirtmek gerekmektedir. (Richardson/Jensen, 2000: 506)
Fiziksel planlamayı oldukça ayrıntılı biçimde ele alan ESDP üç
temel ilke üzerine kuruludur: Ekonomik ve sosyal uyum; doğal
kaynakların ve kültürel mirasın korunması; rekabetin daha
dengeli hale getirilmesi. (EC, 1999)
Her ne kadar, yaşam kalitesini artırmayı amaçlasa, tarihsel
değerleri koruma altına alacak düzenlemeleri öngörse ve doğal
dengenin korunmasını öncelikli hedef olarak alıyor görünse de
ESDP son tahlilde ekonomik gelişme için kentsel yaşamı pazarın
isterlerine göre düzenlemeyi öngören bir üründür. Metin
incelendiğinde, kentin fiziksel gelişimini sağlamanın, kentsel
altyapıyı geliştirmenin, doğayı koruma yönünde önlemler
almanın hep son kertede ekonomik gelişme için olduğu
görülecektir. ESDP’nin yukarıda belirtilen üç amacında da bir
biçimde ekonomik gelişmeyi sağlama güdüsü baskındır. Amaç
Avrupa kent ekonomilerinin rekabetçi bir ortamda gelişmelerini
sağlamak ve küresel ekonominin gerekleri doğrultusunda
biçimlendirmektir. Örneğin, ESDP’nin ilk politika önerisi,
Avrupa’da küresel ekonomi ile bütünleşme bölgelerini yüksek
kalitede küresel işlev ve hizmetlerle donatmaktır. (EC, 1999)
Diğer politika önerileri de kentlerin ekonomik temellerini
güçlendirmeye, hizmet altyapısını geliştirmeye, ekonomik
etkinlikleri çeşitlendirmeye yöneliktir. Bir anlamda kentler,
Avrupa’nın küresel ekonomiye açılan kapısı olarak
görülmektedir.
Avrupa Konseyi Düzenlemeleri
AB’nin kentsel politikasının gelişim çizgisini incelerken
zorunlu olarak bir başka kaynağa, kentsel yaşam sorunlarına
yeni bir bakış açısı getiren ve bir anlamda geleceğin kentini
tasarlayan belgeleri hazırlayan Avrupa Konseyi’ne de başvurmak
gerekiyor. 1949’da kurulan ve bugün 46 üyeye ulaşan örgütün
amaçları arasında Avrupa’da, insan haklarını, parlamenter
demokrasiyi, hukuk devletini geliştirmek ve bireylerin
toplumsal-hukuksal durumlarını birörnekleştirerek bir
Avrupalılık bilinci yaratmak bulunmaktadır. (CE, 2005a) Bu
amaç doğrultusunda Konsey, kentsel politikayı da ilgi alanı
içinde görerek, kentsel yaşam koşulları ile ilgili sorunları
insan hakları kavramı ile birlikte ele almıştır. (CLRAE, 2005)
Örgüt’ün ürünü olan “Avrupa Kentsel Şartı” (CLRAE, 1992) ve
“Avrupa Kentsel Haklar Bildirgesi”nin, Avrupa’da kentsel
yaşamın ve kentsel politikaların gelişim doğrultusunu
belirleyen temel belgelerden olduğu söylenebilir.
Avrupa Kentsel Şartı, 1980-1982 arasında Avrupa Konseyi’nce
düzenlenen “European Campaign for Urban Renaissance”
(8) çalışmaları sonucunda
oluşturulmuş bir metindir. Kentsel fiziksel çevrenin
geliştirilmesine, mevcut konut alanlarının iyileştirilmesine,
kentlerde toplumsal ve kültürel olanakların yaratılmasına ve
toplumsal kalkınma ile halk katılımına dayanan bu kampanya
için çalışmalar 1986’dan sonra Avrupa Yerel ve Bölgesel
Yönetimler Sürekli Konferansı çerçevesinde sürdürülmüştür. Bu
kapsamda düzenlenen kongreler, konferanslar, yayınlar gibi
etkinlikler Avrupa Kentsel Şartı’nın oluşmasına dayanak
oluşturmuştur. (CE, 2005b) Avrupa Kentsel Şartı, 17-19 Mart
1992 tarihleri arasında gerçekleşen Avrupa Konseyi Avrupa
Yerel Yönetimler Konferansı'nda kabul edilmiştir. Şart’ın
ulusal hükümetlerin değil de yerel yönetimlerin imzasına
açıldığını da vurgulamak gerekir. (Yerelnet, 2005) Avrupa
Kentsel Şartı çerçevesinde hazırlanan “Avrupa Kentsel Haklar
Bildirgesi” de, kentte yaşayan bireylerin gündelik
yaşamlarında karşılaştığı sorunlar konusundaki haklarını
biraraya getiren bir belge niteliğini taşımaktadır. Güvenlik,
sağlıklı çevre, istihdam, konut, sağlık, trafik, spor,
kültürlerarası kaynaşma, nitelikli mimari ve fiziksel çevre,
katılım, ekonomik kalkınma, sürdürülebilir kalkınma, doğal
kaynaklar ve değerler, bireysel gelişim, belediyelerarası
işbirliği, akçal kaynak, eşitlik gibi
konuların ele alındığı belge, Avrupa Kentsel Şartı’nda ortaya
konan ilkelere dayanmaktadır.
Bu noktada, “Avrupa Yerel Yönetimler Özerklik Şartı”ndan da
söz etmek gerekecektir. Yerel yönetimlerle ilgili bir
düzenlemeye gidilmesinin ardında, geleceğin Avrupası’na giden
yolda, demokrasi ve yerel özerkliğin ortak bir toplumsal değer
olarak kabul edilmesi bulunmaktadır. (Keleş, 1993: 50) 1985’te
Yerel Yönetimlerden Sorumlu Avrupa Bakanlar Konferansı’nda
kabul edilen ve kent yönetimlerinin özerkliğine odaklanarak
kentsel gelişmenin yönetsel ve tüzel boyutlarını ele alan
Şart, Avrupa kentleri yerel yönetimlerinin, yerel özerklik,
akçal kaynaklar, yetki ve sorumluluklar, merkezi yönetimle
ilişkiler, yerel birimler arası işbirliği, yargı güvencesi
gibi konularda dayanacağı kuralları ortaya koymaktadır.
Genel bir değerlendirme yapmak gerekirse, Avrupa’da kentsel
politikanın başat ilkelerini belirleyen iki temel belge olan
Avrupa Kentsel Şartı ve ESDP’nin, nitelikleri gereği, kentsel
gelişimi farklı açılardan ele aldıkları söylenebilir. AB
organlarınca hazırlanan ESDP kent planlamasına, altyapının
geliştirilmesine, kentsel gelişmeye ve kentin ekonomik bir
araç olarak düzenlenmesine odaklanırken, Avrupa Konseyi’nce
hazırlanan Avrupa Kentsel Şartı daha çok kentsel gündelik
yaşamı geliştirmeye ve kent kültürünü düzenlemeye yöneliktir.
Bir anlamda, ESDP ekonomi, Şart insan odaklıdır; ESDP
plancılar ve yöneticilere, Şart ise yurttaşa, kentliye
dönüktür denebilir.
Geleceğin Avrupa Kenti
Sağlık, konut, ulaşım, katılım gibi bütün yaşamsal konularda
geleceğin Avrupa kentinin gelişim doğrultusunu belirleyen, bir
anlamda Avrupa kenti ütopyasını kuran Avrupa Kentsel Şartı,
Türkiye kentleri için de ulaşılması arzulanan düzeyi
göstermektedir. Türkiye kentlerinin genel fiziksel, ekonomik
durumuna bakıldığında Şart’ın öngördüğü ilkelerin hemen
hiçbirine uyulmadığı açıkça görülecektir. Bu açıdan Türkiye’de
izlenen kentsel politikaların Şarta uygunluğunu madde madde
incelemek çok da anlamlı olmayacaktır. Ayrı bir yazının
konusunu oluşturabilecek kadar kapsamlı olan bu çabanın,
“Türkiye kentleri bir bütün olarak Şart’ın gereklerini yerine
getirmekten uzaktır” biçiminde bir değerlendirmeyle
sonuçlanacağına kuşku yok. Bundan ötürü, Şartın belirlediği
ilkelerden yola çıkarak geleceğin Avrupa kentine bakmak
yeterli görülmektedir: Geleceğin Avrupa kenti, Kent Yönetimi,
Koruma, Kentsel Çevre, Sokak-Mimari, Ulaşım, Konut, Güvenlik,
Dezavantajlı Gruplar, Kültür-Sanat ve Kültürlerarası Kaynaşma
gibi alt başlıklarda ele alınabilir:
Kent Yönetimi
Yerel demokrasiye ve insan haklarına saygılı, yönetsel ve
akçal özerkliğe sahip yerel yönetimler tarafından yönetilen
Avrupa kenti, bireylerin yerel siyasal yaşama etkin biçimde
katıldığı bir yerleşim yeridir. Burada yurttaşlar, köken,
toplumsal konum gibi herhangi bir ayrıma bağlı olmaksızın
yerel temsilcilerini özgürce seçebilir. Halkın,
temsilcilerini, özgür ve demokratik olarak belirleme hakkına
sahip olduğu bu yaşam alanında katılım kağıt üstünde kalmaz,
bireyler siyasal ve yönetsel yapının bütün düzeylerinde
belirleyicidir. Yurttaşların yönetime gerçek anlamda
katılımını sağlamak için yerel yönetim organları ve halk
arasında güçlü iletişim kanalları kurulmuştur; karar verme
sürecinin sonucunda ortaya çıkan politikalar açık ve
anlaşılırdır; kentin geleceğini etkileyecek önemli projelerde
halka danışılır ve gençlerin toplum yaşamına etkin katılımı
sağlanır. Kent planları, kentin yerel özellikleri dikkate
alınarak ve yeterli bilgiye başvurularak hazırlanır; buna
koşut olarak, yerel siyasal kararlar da, güvenilir verilere
göre uzmanlarca hazırlanacak kent ve bölge planları
çerçevesinde alınır.
Koruma
Kentsel gelişim, kentin kendine özgü niteliklerinin ve tarihi
özelliklerinin korunmasına dayanılarak sürdürülür. Bu yolda,
kent merkezlerinin Avrupa’nın kültür ve tarihi mirasının
simgeleri olarak koruma altına alınmasına önem verilir. Yerel
yönetimler bu konuda öncü rol oynar ve kentsel mirasın
korunmasını temel bir planlama amacı olarak belirler. Koruma
düşüncesi ve bilgisi, yalnızca mimarlar, arkeologlar ve
tarihçiler arasında kalmaz, kent plancıları, politikacılar,
müteahhitler ve iş dünyası da bu bilinci paylaşır. Korunması
öncelikli olan yerler için kent içinde tarihi koruma bölgeleri
ve koruma alanları oluşturulur. Eski el sanatları ve yapı
tekniklerinin yaşatılmasına, canlandırılması önem verilir.
Ancak, koruma çalışmalarının amacı koruma alanını bir açık
hava müzesine çevirmek değil, bu alanları çağdaş yaşamın bir
parçası haline getirmektir; bir anlamda ekonomik gelişmenin
kentsel mirasın korunmasıyla yoluyla canlandırılmasına
çalışılır. Koruma için özel akçal kaynaklar yaratılıp, özel
iyelikte bulunan ve tarihi mimari değerlerin korunması için,
bireylerin haklarını ve sorumluluklarını belirleyen
düzenlemeler gerçekleştirilir.
Kentsel Çevre
Kentler, bireylerin sağlıklı, güvenli ve güzel bir çevrede
yaşamasına olanak tanıyacak biçimde düzenlenmiştir. Bunun için
atık yönetimi, hava, su, toprak kirliliği, gürültü kirliliği,
tehlikeli atıklar, doğal felaketler gibi konularda etkili ve
kapsamlı bir kentsel çevre siyaseti izlenir. Bütün kentlilere
sağlıklı ve iyi bir çevre koşulu sağlanmış, temel gereksinim
maddeleri güvenilir ve sağlıklı biçimde sunulmuştur. Spor,
eğlenme ve dinlenme etkinliklerine katılma hakkı herkese
tanınmış, spor alanları sağlıklı ve güvenlikli biçimde
tasarlanmıştır. Sağlık konusunda halk girişimleri ve katılım
desteklenmektedir. Enerji kaynakları ussal biçimde
kullanılmakta, doğa ve yeşil alanların korunması için
programlar uygulanmaktadır.
Sokak-Mimari
Kentsel görünümü güzelleştirmek için mimari yaratıcılık
özendirilir ve yeterince açık alan oluşturulur. Sokağın
toplumsal bir alan olarak yeniden kazanılmasına özellikle önem
verilir. Bunun için yaya kaldırımları geniş tutulur, yaya
bölgeleri oluşturulur, sokaklar iyileştirilir ve trafik akımı
denetim altına alınır. Toplumsal ve yaşayan bir yer olarak
sokağın öneminin azalmasının dolaylı sonuçlarından birinin
güvenlik sorunlarının giderek ağırlaşması olduğu düşünülür.
Bundan dolayı, kentteki açık ve yeşil alanlar, kent
mobilyaları, yol gösterme işaretleri, heykeller, çeşmeler ve
diğer tarihi ve kültürel anıtlar geliştirilip korunur.
Ulaşım
Gürültü, rahatsızlık, ruhsal ve fiziksel tehlikeler, hava
kirliliği, çevre estetiğinin ve toplumsal alanların yok olması
gibi sorunları beraberinde getiren özel araçların kentleri ve
doğal çevreyi yavaşça öldürdüğünün farkına varılmıştır. Bundan
dolayı, toplu taşıma araçlarına, bisikletlere ve yayalara
öncelik tanınmış; özel yaya ve bisiklet yolları
oluşturulmuştur. Ulaşım tek bir araç türüne bağımlı değildir;
türlü seçenekler oluşturulmuştur. Gerektiğinde zaman ya da
mekan açısından trafiği kısıtlayıcı önlemler alınmıştır. Ancak
bütün bunlara karşılık asıl çözümün, yerleşim ve çalışma
alanlarını birlikte ele alan toplu yerleşimlerde olduğu da
unutulmaz.
Konut
Her birey ve aileye güvenli ve sağlıklı bir konut
sağlanmıştır. Yerel yönetimler bu konuda öncü rol oynayarak
konut sunumunda seçenekleri çoğaltarak ulaşılabilirliği
artırmıştır. Toplumsal ve ekonomik olanakları kısıtlı olan
kişilerin konut haklarının gerçekleşmesi pazar düzeneklerine
terk edilmemiş, bu kümeler için özel önlemler alınmıştır.
Kentin kimi bölümlerindeki eski konut bölgelerinin yenilenmesi
için özel programlar geliştirilmiş, bu işlemin maliyeti burada
oturan düşük gelirli gruplara yüklenmemiştir.
Güvenlik
Kentte güvenliğin sağlanması için gerekli yasal, akçal ve
teknik önlemler alınmıştır. Suçların cezalandırılmasından çok
önlenmesine yönelik önlemlere öncelik verilmiş, örneğin hapis
cezasının yerini alacak, suçun yinelenmesini önleyici
programlar ve almaşık çözümler geliştirilmiştir. Güvenlik
güçleri ve yerel halk arasında işbirliği ve güven duygusu
sağlanmıştır.
Dezavantajlı Gruplar
Cinsiyet, yaş, ulus, fiziksel yetersizlik gibi bir ayrıma
bağlı kalmadan herkes bütün kentsel hizmetlerden yararlanıp
toplumsal etkinliklere katılabilmektedir. Kadın, çocuk, yaşlı,
hasta ve engelli gibi kümelerin kentsel yaşama etkin biçimde
katılımını sağlamak için özel önlemler alınmıştır. Bunun için
kent, herkesin her yere erişmesini sağlayabilecek biçimde
tasarlanmıştır. Bütün ticari, yönetsel ve kamusal yapılar;
toplumsal-kültürel, sportif ve dinsel etkinlikler; caddeler;
kamusal alanlar; kültürel ve toplumsal etkinlikler, içinde
bulunduğu fiziksel ve toplumsal sorunlar ne olursa olsun,
herkese açıktır. Engelli ve dezavantajlı gruplara ilişkin
politikalar onları toplumla bütünleştirici yönde düzenlenir;
alınan önlemler aşırı korumacı değildir. Özel sorunu olan bu
gruplar için gereken düzenlemeler yapılır; örneğin, konut ve
işyerleri, tuvalet, ulaşım ve teknik araçlar engelliler göz
önünde bulundurularak tasarlanır. Engelliler ve azınlıkları
temsil eden derneklerle işbirliğine gidilir ve dayanışma
sağlanır. Yaşı ve sağlık durumu ne olursa olsun herkes kamusal
alanlarda kendini ev ve işyerinde olduğu gibi güvenli ve rahat
hisseder.
Kültür-Sanat
Kültür ve sanat etkinliklerinin gerçekleştirilmesinde ve
kültürel demokrasinin oluşmasında yerel ve bölgesel yönetimler
yaşamsal bir rol oynar. Bu kurumlar, kentin kültürel geleneği
ve nüfuslarının kültürel özellikleri ışığında bir kültür
politikası belirleme ve uygulama hakkına sahiptir. Mimarlık,
dil, sanat, müzik ve yazının kentin tarihi ve toplu hafızasını
oluşturduğuna, bunların aynı zamanda yaşam biçimlerindeki,
toplumsal davranış kalıplarındaki ve kültürel mirasın
oluşumundaki değişiklikleri gösterdiğine inanılır. Bütün kent
sakinleri kültürel etkinliklerden serbestçe yararlanır;
kültürel etkinliklere katılma ayrıcalıklı ya da seçkin bir
kümenin tekelinde değildir. Kentlerin kültürel açıdan
gelişiminin ekonomik ve toplumsal gelişmeye de katkıda
bulunacağı düşünülür; kültürel alışveriş farklı ulus, bölgeler
ve halklar arasında güçlü bir bağ olarak algılanır. Kültürel
gelişim ve gerçek bir kültürel demokrasiyi sağlamak için,
yerel yönetimler, topluluklar, gönüllü kuruluşlar ve özel
sektör dayanışma içindedir, bu amaç doğrultusunda, gençler ve
göçmen grupları gibi belli özel nüfus gruplarının katkılarını
sağlamak ve gereksinimlerini karşılamak için çaba gösterilir.
Kültürlerarası Kaynaşma
Ayrımcılık karşıtlığı kent politikalarının temel öğesi olarak
alınır. Diğer ülkelerden gelen göçmen topluluklarıyla değişik
gelenek, kültür, dil ve dine sahip olan yerel toplulukların
uyumlulaştırılmasına önem verilir. Yerel yönetimler bütün
vatandaşların kamusal alanlara, meslek edindirme kurslarına,
okullara, konutlara, kültürel etkinliklere ve kentsel yaşamın
diğer yönlerine eşit biçimde katılmaları için uğraş verir. Çok
kültürlülüğe dayanan kültür ve eğitim politikaları ayrımcı
değildir, ırkçılık karşıtıdır; azınlık gruplarının kültürel
gereksinimlerini, değişik kültürler ve dinler arasında
iletişim ve değişimi dikkate alır. Farklı kültürlere mensup
olanlar iş olanaklarından eşit biçimde yararlanır.
Kültürlerarası kaynaşmayı sağlamak için göçmenlerin yerel
siyasal yaşama etkin biçimde katılımı sağlanmış, kentin
toplumsal ve fiziksel çevresiyle bütünleşmesi için önlemler
alınmıştır.
Türkiye Kentleri ve Avrupa Birliği
Türkiye kentlerinin bugünkü durumu göz önüne
getirildiğinde, yukarıda ana hatlarıyla çizilmeye çalışılan
geleceğin Avrupa kentinden oldukça uzakta olduğunu söylemek
güç olmayacaktır. AB ve Türkiye arasındaki ekonomik, kültürel
ve toplumsal farklılaşmanın mekana yansıması olan bu
dengesizlik durumunu bütün öğeleriyle ortaya koyup çözümlemek
daha ayrıntılı bir çabayı gerektirse de, birtakım genel
değerlendirmelerde bulunmak olanaksız değil. En başta,
düşünülenin tersine, Türkiye kentlerinin ideal Avrupa
kentinden en fazla uzaklaştığı alanların fiziksel ya da
ekonomik değil kültürel ve toplumsal olduğunu belirtmek
gerekir. Bir başka anlatımla, kentlerimizin yol, su,
kanalizasyon, ulaşım, enerji, sağlık gibi alanlardan çok,
kültürlerarası çeşitlilik, kentsel koruma, dezavantajlı
gruplar, kültürel etkinlikler gibi konularda Avrupa düzeyine
erişmesi önemli bir sorun olarak karşımızda durmaktadır. Çünkü
ilk kümedeki sorun alanlarında ekonomik, teknolojik
gelişmelerle ya da AB’den gelecek akçal destekle bir biçimde
ilerleme sağlamak olanaklıyken, ikinci kümedekiler için belli
bir ekonomik, teknolojik düzeyin yanı sıra kentlileşme bilinci
ve kültürünün de oluşmasını beklemek gerekiyor.
Türkiye kentlerinin geleceğin Avrupa kenti ölçütlerine
uygunluğunu sağlıklı biçimde çözümleyebilmek her sorun alanına
ilişkin ayrıntılı çalışmalar yapılmasını gerektirse de,
kentsel alanları fiziksel ve ekonomik açıdan geliştirmek için
son dönemde yürütülen çabaları somut verilere dayanarak
inceleyen kimi raporlar bir ön değerlendirme yapmaya yardımcı
olabilir. Örneğin, AB uyum sürecinde Türkiye’de izlenen
kentsel politikaları çözümlerken adaylık döneminde ortaya
çıkan iki temel metin, katılım ortaklığı belgesi ve ilerleme
raporu, bu niteliktedir. Daha önce de belirtildiği gibi AB’nin
temel politikalarını ortaya koyan düzenlemelerde doğrudan
doğruya kentsel politikayı ilgilendiren bir hüküm
bulunmamaktadır. Bu durumun doğal bir sonucu olarak
Türkiye’nin katılım ortaklığı belgesinde ve düzenli olarak
yayınlanan ilerleme raporlarında kentsel politikalar ayrı bir
başlık altında ele alınmamıştır. Buna karşılık çevre, enerji,
ulaşım gibi konulara ilişkin bölümlerde kentsel yaşamın türlü
yönlerine ilişkin değerlendirmeler bulmak olanaklıdır.
2003 yılı “Türkiye İçin Katılım Ortaklığı Belgesi”ne
bakıldığında, kentsel politikaları ilgilendiren konuların,
“ulaştırma”, “enerji”, “çevre”, “tüketicilerin korunması ve
sağlık” başlıkları altında düzenlendiği görülmektedir. (DPT,
2003a) Belge’de, çevre politikasına ilişkin genel gözlemler
bir yana bırakılacak olursa, doğa koruma, su kalitesi,
kirlilik denetimi ve atık yönetimi konusundaki düzenlemelerin
iç hukuka aktarılıp yaşama geçirilmesi; ÇED yönergesinin
etkili biçimde uygulanması ve sürdürülebilir kalkınma
ilkelerinin diğer bütün sektörel politikalara egemen
olmasından söz edilmektedir. Ulaştırma alanının bir bütün
olarak AB ölçünlerine getirilmesi, yarışmacı bir enerji
pazarının oluşturulması, enerji tasarrufu uygulamalarının
güçlendirilmesi, enerji bağımlılığını azaltacak, yenilenebilir
enerji kaynaklarının kullanımını artıracak bir programın
oluşturulması ve yabancı yatırımların.özendirilmesi
de Belge’de ele alınan diğer konuları oluşturmaktadır. AB’nin
Türkiye için hazırladığı 2004 yılı ilerleme raporunda (ATK,
2004) ise kentsel politika kapsamında, hava kalitesi, atık
yönetimi, gürültü, su kalitesi gibi konulara yer
verilmektedir. Raporda, çevresel konuların diğer politikalarla
uyumlulaştırılması gibi genel sorunların dışında, hava
kirliliği, kara taşıtlarının yakıt kaliteleri ve atık yönetimi
konusunda, önemli yasal düzenlemelerin gerçekleştirilmesine
karşın, uygulamada yeterince ilerleme sağlanamadığı
belirtilmektedir. Buna benzer biçimde, su kalitesi ve gürültü
konusunda henüz yeteri oranda gelişme kaydedilmediği
saptamasında bulunulmaktadır.
AB uyum sürecinde gündeme gelen bu belgelerin kentleri
yalnızca ekonomik sektörler açısından ele aldığını, kentsel
yaşama ve kent kültürüne ilişkin bir değerlendirmede
bulunmadığını belirtmek gerekir. Bundan ötürü, yukarıda da
değinildiği gibi, raporların çözümlemelerinden yola çıkarak
Türkiye kentleri için genel değerlendirmelerde bulunma
olanağına sahip değiliz. Bu noktada, kentlerin fiziksel
gelişimi, altyapı, çevre sorunları ve yaşam düzeyinin
yükseltilmesine ilişkin düzenlemelerin ardında, sermaye
birikimini sağlamak, serbest pazar oluşumu için gerekli ortamı
yaratmak ve ekonomik gelişmeyi sürdürme güdüsünün bulunduğunu
bir kez daha vurgulamak gerekir. Bu bakış açısını kentsel
alana ilişkin bütün belge ve çalışmalarda bulmak olanaklıdır;
bu açıdan, sözü edilen belgelerde kentsel yaşamın
toplumsal-kültürel yönlerinin dışarıda bırakılması şaşırtıcı
değildir.
Sonuç
AB’nin kentleri ilgi alanı içinde görmesinde ve bu alana
özgü yeni düzenlemeler getirmesinde kentlerin yeni ekonomik
düzen içinde kazandığı göreli önemin yeri yadsınamaz.
Son dönemde ekonomi, teknoloji ve iletişim alanında yaşanan
köklü değişimlerle mal, hizmet ve sermaye akımına yönelik
ulusal denetimlerin zayıflaması sonucunu doğuran küreselleşme
süreci Avrupa’da kentlerin yeniden ele alınması zorunluluğunu
doğurmuştur denebilir. Bir anlamda, ulusal devletlerin ekonomi
ve yönetimdeki ağırlığının bir bölümünü yerel, bölgesel ve
uluslararası düzeneklerle sermaye güçlerine bırakması ve
Birliğin, ekonomik alanda bütünleşmek, tek bir ortak pazara
varmak amacıyla türlü önlemler alması kentleri ekonomik
yarışmanın önemli aktörleri haline getirmiştir. Küresel
sermaye birikimi için yaşamsal öneme sahip olan akçal güce,
yönetici kümeye, nitelikli işgücüne ve pazara ev sahipliği
yapan “dünya kenti” olarak anılan yerleşim yerlerinin arasında
Zürih, Frankfurt, Roterdam, Paris ve Londra’nın yanı sıra
Brüksel, Milan, Viyana ve Madrid’in adının geçmesi boşa
değildir. Avrupa çapında pazar birliği ve ekonomik bütünlüğü
sağlama çabalarının ilk etkilerini kentsel alanda göstermesi
de şaşırtıcı olmayacaktır. Çünkü kentsel politikalarda
türdeşlik sağlanması üretim ve dağıtımın bütün aşamalarında
Avrupa’nın her yerinde birörnek koşulların yaratılmasına
katkıda bulunacaktır. Ancak, “sürdürülebilir kalkınmanın
sağlanması”, “yaşam kalitesinin artırılması”, ”küresel
ekonomiye eklemlenme” gibi şık sloganlar eşliğinde gündeme
gelen yeni politika önerilerinin uygulamada yarattığı
sorunların çoğunlukla gözardı edildiği bilinmektedir. Örneğin,
her ne kadar AB kentsel politikasını ortaya koyan belgelerde,
katılımdan, saydamlıktan, hesap verebilirlikten söz edilse de,
bunlar genelde kağıt üstünde kalabilmektedir. Bunun gibi,
yönetişim ya da çok ortaklı yönetim çoğunlukla özelleştirme
anlamına gelebilmekte; katılım yalnızca belli bir
ekonomik-toplumsal kesimin görüş ve istemlerini yansıtan
gönüllü örgütlerle sınırlı kalabilmekte; bu karmaşık ağ yapısı
içindeki karar alma süreçleri gerçekte kamuya yeterince açık
olmayabilmektedir. (9)
Türkiye’de son dönemde AB’ye giriş süreci çerçevesinde gündeme
gelen yönetimi yeniden düzenleme çalışmalarında da kentsel
alan daha çok ekonomik açıdan
değerlendirilmekte, kentleri küresel ekonomiye eklemleyecek
önlemler alınmaya çalışılmaktadır. Devletin küçültülmesi, kamu
hizmetinin pazar düzenekleri içinde özel sektör ve sivil
toplum örgütlerinin denetimine bırakılması, yerel yönetimlerde
özelleştirme uygulamalarının hızlandırılması, yurtiçi ve
yurtdışından borçlanmanın kolaylaştırılması, kamunun özel
sektör yönetim biçimlerini kullanmaya başlaması bunlardan ilk
akla gelenleri. Kentsel alanları yakından ilgilendiren son
dönemdeki çevre ve yerel yönetimlerle ilgili düzeltim
çalışmalarına genel olarak bakıldığında, görünürde daha iyi
bir yaşam düzeyine ulaşmaya, daha demokratik bir yönetim
düzenini sağlamaya yönelik düzenlemeler getirse de, bütün bu
çabaların son aşamada sermayenin büyüme gereksinimine yanıt
vermeye yönelik olduğu görülecektir. (10) Bir bakıma, kentler
daha çok ekonomik gelişmeye katkıları oranında ele alınmakta,
enerji, ulaşım, altyapı, sanayi gibi alanlarda AB ölçütlerini
yakalamak için büyük çaba harcanırken, kentsel yaşam ve kent
kültürü ile ilgili sorunlar ya yerel yönetimlerin kendi
çabalarına bırakılmakta ya da ekonomik gerekçelerle
ertelenmektedir. Kentsel mirasın korunması, herkese yeterli
konut sağlanması, sağlık olanaklarının geliştirilmesi,
engelliler gibi özel kümeler için gereken düzenlemelerin
yapılması, kent içinde özel araçların egemenliğine son
verilmesi, farklı kültürlerin bir zenginlik olarak tanınması
gibi konularda henüz başlangıç düzeyinde de olsa adımların
atıldığını söylemeye olanak yok. Türkiye kentlerinden
hiçbirinin henüz Avrupa Kentsel Şartı’nı onaylamamış olması
boşuna değil.
KAYNAKÇA:
Aldskogius, Göran (2000), “Urban Policy in the Structural
Policy of the European Union”, Umea University Cerum, Centre
for Regional Science, Cerum Working Paper, No. 21, 2000.
Avrupa Kentsel Şartı (AKŞ) (1996), Çev. Zerrin Yener ve
Kumru Arapkirlioğlu, İçişleri Bakanlığı Mahalli İdareler Genel
Müdürlüğü Yayını, Ankara.
Avrupa Toplulukları Komisyonu (ATK) (2004), Türkiye'nin
Katılım Yönünde İlerlemesi Hakkında 2004 Yılı Düzenli Raporu,
(COM (204) 656 Final).
Atkinson, Rob (2001), “The Emerging ‘Urban Agenda’ and
the European Spatial Development Perspective: Towards an EU
Urban Policy”, European Planning Studies, Vol.9, No.3, 2001,
s. 385-406.
Atkinson, Rob, (2002), “The White Paper on European
Governance: Implications for Urban Policy”, European Planning
Studies, Vol.10, No 6, 2002.,S.781-792.
CLRAE (1992), The European Urban Charter, Standing
Conference of Local and Regional Authorities of Europe,
Council of Europe, Strasbourg.
Commission of the European Communities (CEC) (1990),
Green Paper on the Urban Environment, Brussels.
Commission of the European Communities (CEC) (1997a)
Towards an Urban Agenda in the European Union, Communication
from the Commission, Brussels.
Commission of the European Communities (CEC) (1997b)
Communication from the Commission on Promoting the Role of
Voluntary Organisations and Foundations in Europe, Brussels.
Commission of the European Communities (CEC) (1998)
Sustainable Urban Development in the European Union: A
Framework for Action, Communication from the Commission,
Brussels.
Commission of the European Communities (CEC) (2001),
Environment 2010: Our Future, Our Choice: The Sixth
Environment Action Programme, Luxembourg.
Congress of Local and Regional Authorities of the
Council of Europe (CLRAE) (2005), “European Urban Charter”,
(http://www.coe.int/T/E/Clrae/_5._Texts/5._Conventions_and _charters/urban.asp).
Council of Europe (CE) (2005a), “About the Council of
Europe”, (http://www.coe.int/T/e/Com/about_coe).
Council of Europe (CE) (2005b), “Congress of Local and
Regional Authorities of the Council of Europe, European Urban
Charter” ,(http://www.coe.int/T/E/Clrae/_5._Texts/5. _Conventions_and_charters/urban.
asp#P49_1425).
Delladetsima, Pavlos M. (2003), "What Prospects for
Urban Policy in Europe?", City, Vol. 7, No.2, July 2003.
s.153-166.
DPT (2003a), Türkiye İçin Katılım Ortaklığı Belgesi,
Ankara, 2003.
DPT (2003b), Türkiye'nin Avrupa Birliğine Katılım
Sürecine İlişkin 2003 Yılı İlerleme Raporu, Ankara, 2003.
Duru, Bülent (2005), “Küreselleşme, Avrupa Birliği ve
Türkiye Çevresi”, Birikim, S.191, s. 63-72.
European Commission (EC) (1994), Europe 2000 +
Cooperation for European Territorial Development, Luxembourg.
European Commission (EC) (1996), European Sustainable
Cities, Brussels.
European Commission (EC) (1999), ESDP-European Spatial
Development Perspective: Towards Balanced and Sustainable
Development of the Territory of the European Union, Postdam.
European Union (EU) (2005), Treaty Establishing
Constitution for Europe, Official for Official Publications of
the European Communities, Luxembourg.
Keleş, Ruşen (1993), “Yerel Yönetimlerde Avrupalı
Olmak”, Kent ve Siyaset Üzerine Yazılar, IULA-EMME, İstanbul,
s.50-53.
Keleş, Ruşen (2002), Kentleşme Politikası, 7. Baskı,
İmge, Ankara.
Kratke, Stefan (2001), “Strengthening the Polycentric
Urban System in Europe: Conclusions from the ESDP”, European
Briefing, Vol. 9, No. 1, s.105-116.
Newman, Peter / Thornley, Andy (1996), Urban Planning
in Europe, Routledge, London and New York.
Richardson, Tim / Jensen, Ole B. (2000), “Discourses of
Mobility and Polycentric Development: A Contested View of
European Spatial Planning”, European Planning Studies, Vol. 8.
No. 4, s.503-520.
United Nations Population Division (2004), World
Population Prospects: The 2004 Revision Population Database
(http://esa.un.org/unpp).
Williams, Richard H. (2000), “Constructing the European
Spatial Development Perspective-for Whom?”, European Planning
Studies, Vol.8, No: 3, s. 357-365.
Yerelnet (2005), “Avrupa Konseyi”, (http://www.yerelnet.org.tr/uluslararasi/avrupakonseyi
anlasma7.php).
DİPNOTLAR:
1) Kent ve uygarlığın türlü dillerde aynı kökten
türediğini gösteren örnekler için Ruşen Keleş’in bu sayıdaki
“Kent ve Kültür Üzerine” adlı yazısına bakılabilir.
2) Avrupa Sürdürülebilir Kentler Raporu.
3) Örneğin bu girişim kapsamında 600 milyon Ecu az
gelişmiş bölgeler için, 200 milyon Ecu ise büyük kentlerdeki
deneysel projeler için kullanılmıştır. (Newman ve Thornley,
1996: 19)
4) AB’de Kentsel Gündeme Doğru.
5) AB’de Sürdürülebilir Kentsel Gelişme: Eylem İçin Bir
Çerçeve.
6) Avrupa Kentsel Forumu.
7) Avrupa Mekansal Gelişme Perspektifi.
8) Kentsel Rönesans için Avrupa Kampanyası.
9) Bu politikaların eleştirisi için Bkz. (Atkinson,
2002)
10) Türkiye’de AB uyum süreci çerçevesinde sürdürülen
yeniden düzenleme çalışmalarının çevresel değerler |
|
|
|
|
|
|
|