Karadeniz ile Hazar denizi
arasında uzanan topraklarda birbirinden farklı pek çok dil
konuşan değişik etnik gruplara ev sahipliği yapan Kafkasya’da,
bu etnik ve linguistik renkliliğe paralel olarak değişik
dinler de varlıklarını sürdürmektedirler.
“Kafkasya Halkları” adı verilen
Abhaz, Adige (Çerkes), Karaçay-Malkar,
Oset, Çeçen-İnguş ve Dağıstan halklarının
sosyo-kültürel yapılarında önemli bir yere sahip olan “din
kurumu”, yüzyıllar boyunca bu halkların toplumsal yapılarını
şekillendirmiş, inanç sistemlerini, adet ve geleneklerini,
aile yapılarını, geleneksel hukuk sistemlerini, diğer Kafkas
halklarıyla olan sosyal ilişkilerini etkilemiştir.
Tarih boyunca Kafkasya’da pek çok
inanç sistemi ve din halk arasında yayılarak toplumsal yapı
üzerinde etkili olmuştur. Şamanist-pagan inançların yanı sıra
Kafkasya halkları arasında yayılan semavî dinler Kafkasya
halklarının sosyo-kültürel yapılarında önemli izler bırakarak
günümüze kadar ulaşmışlardır.
Bugün Kafkasya halkları arasında
İslamiyet, Hıristiyanlık ve Yahudilik semavî dinler olarak
yaşamakta, farklı dinlere mensup Kafkasyalılar arasında bir
çatışma gözlemlenmemektedir. Ortak Kafkas kültürünün
birleştirici unsurları Kafkasya halkları arasında bir din
çatışmasına izin vermemektedir.
İslamiyet Kafkasya halklarından
Abazalar, Adigeler, Karaçay-Malkarlılar, Çeçen-İnguşlar ve
Dağıstan halkları arasında benimsenmiştir. Oset ve Abhaz
halkları arasında Hıristiyanlık yaygındır. Rusya
Federasyonu’na bağlı Kuzey Osetya cumhuriyetinde yaşamakta
olan Oset halkının yaklaşık üçte ikisi Hıristiyan, üçte biri
Müslüman iken, Gürcistan’a bağlı Güney Osetya bölgesinde
yaşayan Osetlerin tamamı Hıristiyan'dır. Abhazların yaklaşık
yüzde doksan beşi Hıristiyan'dır, Müslüman Abhazlar ancak
birkaç köyde yaşamaktadırlar. Abhazların Müslüman olan büyük
çoğunluğu 1877 yılında Osmanlı topraklarına göç ederek,
Adapazarı-Düzce civarında iskan edilmişlerdir. Hıristiyan
Abhazlar ise Kafkasya’da kalmayı tercih ederek, günümüzdeki
Abhazya cumhuriyetini oluşturmuşlardır. Adigelerin en büyük
kabilesi olan Kabardey Çerkeslerinin bir kısmı da
Hıristiyan'dır. Hıristiyan Kabardeyler Kuzey Osetya
cumhuriyetinin Mozdok bölgesinde yaşamaktadırlar. Kafkasya
halkları arasında Yahudilik inancı ise Dağıstan’da yaşamakta
olan Tat ve Dağ Yahudileri adlı küçük etnik gruplar arasında
varlığını sürdürmektedir.
Kafkasya’da Hıristiyanlığın
Yayılışı
Kafkasya’da ve güney Rusya
bozkırlarında yaşayan Türk kavimleri arasında, daha Hunlar
zamanından beri Hıristiyanlığın yayılmaya başladığı
kaydedilir. Sabir Türkleri arasında da 6. yüzyılın başında
Hıristiyanlığın tuttuğu ve onların dillerinde kitaplar
hazırlandığı nakledilir. Arran başpiskoposunun Kafkas
dağlarının kuzeyinde 537 yılındaki gayretleri neticesinde
burada Hıristiyanlığın yayıldığını yazan Süryani rahibi
Zacharias Rhetor (555), “Bunlar orada 7 yıl dolaşarak Hun
dilinde kitaplar neşrettiler”, demektedir. Bizans
sınırlarında ve Kırım’da yaşayan Hazarlar arasında da 8.
yüzyılda Hıristiyanlık yayılmıştı (Baştav 1987:168). Alanlar
arasında bulunan Arap gezginleri de onlar arasında
Hıristiyanlığın yayıldığını kaydetmişlerdir. Bunlardan Said el
Magribi “Kitab-el Coğrafya” adlı kitabında şöyle yazar:
“Gürcistan’ın doğusunda
Alan ülkesi bulunur. Bunlar Hıristiyanlaşan Türklerdendir”
(Şeşen 1985:203).
Kafkasya halkları arasında
Hıristiyanlığın ilk önce kuzey Karadeniz kıyılarında bulunan
Adigeler arasında, sonra Gürcistan’da yayıldığını gösteren
arkeolojik kalıntılar ortaya çıkarılmıştır. Adigeler arasında
Hıristiyanlığın yayılmasında en önemli rolü Bizanslılar
oynamıştır. Hıristiyanlığın ilk önce Karadeniz kıyılarındaki
Adigeler arasında yayıldığını ispat eden arkeolojik belge 519
yılına aittir. Osetya, Çeçen ve Avar bölgelerinde
Hıristiyanlık Gürcistan üzerinden yayılmıştır. Bu bölgelerdeki
Gürcü yapısı çeşitli Hıristiyan mabetleri bunu göstermektedir.
Yine bu bölgelerde Avar ve Çeçen dillerinde Gürcü harfleriyle
yazılı ortaçağ başlangıcına ait levhalar çıkarılmıştır (Kusko
1965:11). Gürcü kültürünün Çeçenler üzerinde büyük tesiri
olmuştur. “Hafta” anlamına gelen “kvire” ve pazar günü
anlamına gelen “kvirende” kelimeleri Gürcüce’den
Çeçenceye geçmiştir. Gürcü dilinde “cuma” anlamına gelen “paraskevi”
kelimesi Çeçenlere “peraska” biçiminde geçmiştir.
Hıristiyan azizlerinden “Aziz Praskovi”nin adı Gürcü ve
Çeçen dillerinde cuma gününün adında yaşarken Karaçay-Malkar
diline de çarşamba gününün adı olarak “baras kün”
biçiminde girmiştir. Bu isim Kabardeyler de “berejey”
olarak değişmiştir. Adigeler de Hıristiyan kültürünün izlerini
taşıyan büyük perhiz yada büyük oruç geleneğinin adı olan “bereskeşhue”
kelimesi de Aziz Praskovi’nin adından gelmektedir (Şamanov
1989:14). Kafkasya halklarının kültürlerinde Hıristiyanlığın
izlerini taşıyan bir başka gün adı da cuma gününün adıydı.
Karaçay-Malkarlıların “Bayrım kün”, Kabardeylerin “Marem”,
Osetlerin “Mayrem bon” adını verdikleri Cuma gününün
adı “Meryem Ana”nın adından gelmektedir.
Karaçay-Malkar Kültüründe
Hıristiyanlığın İzleri
Kafkasya’nın en yüksek ve sarp
dağlarının bulunduğu Orta Kafkaslarda, Elbruz dağı civarında
yaşayan Karaçay-Malkarlıların eski inançlara dayanan adet ve
geleneklerinde Şamanist-Pagan inançlarla yan yana yaşayan
Hıristiyanlığa ait unsurlar dikkati çekmektedir. Bu unsurları
ortaya çıkarabilmek için öncelikle Karaçay-Malkarlıların eski
inanç sistemlerinde yer alan “kutsal ruhlar” ve “tanrılar”
panteonunu incelemek gerekmektedir.
“Totur” yada “Aştotur”
adı verilen tanrı Karaçay-Malkar inanışlarına göre kurtların,
avcıların ve çobanların tanrısıydı. Çegem vadisinde Totur’un
taşı ya da Aştotur’un taşı denilen yere gelen avcılar ava
çıkmadan önce taşın üzerine kurşunlarından birini ve yol
azıklarının bir parçasını bırakır ve şöyle dilek dilerlerdi:
Sen Apsatını sakçısısa
Kiyikleni tillerin bilese
Toklugubuznu, açlıgıbıznı
bilese
Gabululanı köbün ber
Apsatıga hapar ber
Tilegibizni kabıl et
|
Sen Apsatı’nın (1)
bekçisisin
Geyiklerin
dillerini biliyorsun
Tokluğumuzu, açlığımızı
biliyorsun
Dağ keçilerinin çoğunu ver
Apsatı’ya haber ver
Dileğimizi kabul et
|
Av dönüşünde avcılar bu taşın
yanına gelir ve avladıkları hayvanların etlerinden bir parça
bırakırlardı. Aştotur’un taşı halkın nazarında çok kutsaldı. O
taşın yanından geçen atlılar attan inip o taşa saygı
gösterirlerdi.
Karaçay-Malkarlılar “Totur ay”
dedikleri Mart ayının 22’sinde “Teyrini eşikleri açıldı”
(Gök Tanrısının kapıları açıldı) diyerek bayram yaparlar,
baharın gelişini kutlarlardı. Bu adete komşu Kafkas
halklarında rastlanmazdı (Karaçayevtsı 1978:273). Totur’un
taşı denilen yerde kurbanlar kesip, Totur’un şerefine dans
edip, şarkılar söylerlerdi. Daha sonra da “tukum tamada”
denilen “soy başkanı” taşa dönüp şöyle dilek dilerdi:
Başıbızda-Kök Teyrisi,
Tübübüzde-Cer Teyrisi,
Ala bizge boluşa
Amanlık etsek-ala bizge
uruşa
Tilek tiley kelgenbiz
Kabıl etseng süyebiz
Baş urabız Toturga
Totur boluş halkınga
|
Üzerimizde-Gök Tanrısı,
Altımızda-Yer Tanrısı,
Onlar bize yardım eder,
Kötülük yapsak-onlar
bizi azarlar
Dilek dilemeye geldik
Kabul etmeni istiyoruz
Baş eğiyoruz Totur’a
Totur yardım et halkına
|
Karaçay-Malkarlılar “koç katımı”
bayramlarında şu duayı söyleyerek Totur’un yeni doğacak
kuzuları kurtlardan korumasını dilerlerdi:
Egiz-egiz tölü tuvsun
Segiz-segiz nasıb cavsun
Kozlamagan tişi kalmasın
Callı kaganak almasın
Malla tölü bersinle
Börüle keri ketsinle
Toturubuz saklasın
Teyri bizni coklasın |
İkiz-ikiz nesil doğsun
Sekiz-sekiz kısmet yağsın
Yavrulamayan
dişi hayvan kalmasın
Kurt yeni
doğmuş kuzu kapmasın
Hayvanlar nesil versin
Kurtlar geri gitsin
Toturumuz korusun
Teyri bizi yoklasın
|
Kurt ağzı bağlama duasında da
Karaçay-Malkarlılar Totur’dan yardım dilerlerdi. Gece ağıldaki
koyunlara kurtların saldırmaması için, Karaçay-Malkarlılar
önce ellerine bir balta alarak üç kere “börü avzu baylayık”
(kurt ağızı bağlayalım) derler, sonra baltaya üç kere tükürüp,
şu duayı okuduktan sonra baltayı bir ağaç kütüğüne
saplarlardı:
Callısa, kanlısa
Avzung kuruşsun
Tişlerin birbirine
kirişsin
Aştotur amin desin
Apsatı kabıl etsin
(Haciyeva 1988:193). |
Kurtsun, düşmansın
Ağzın felç olsun
Dişlerin
birbirine kenetlensin
Aştotur amin desin
Apsatı kabul etsin
|
Avcıları ava uğurlarken söylenen
bir duada Totur ile birlikte Bayrım adı verilen bir başka
tanrıça adı dikkati çekmektedir:
Bayrım senden tileyme, sav
cürütgün balamı |
Bayram senden diliyorum, sağ
yürüt yavrumu |
Totur, Totur kayalada
aylanuvçu kalamı |
Totur, Totur kayalarda dolaşan
kalemi |
Börü tişden, sülevsün
tırnakdan
bir sakla |
Kurt dişinden, vaşak
tırnağından bir koru |
Uvçu coluna igi közden bir
kara |
Avcı yoluna iyi gözle bir bak |
“Bayrım”, “Bayram” yada “Bayrım Biyçe”
adlarını taşıyan bu tanrıçanın da Umay Biyçe gibi çocukları
koruyan bir tanrıça olduğu anlaşılmaktadır. Karaçay-Malkar’da
“Bayrım” adı verilen tanrıçaya ait pek çok kutsal taş vardı.
Komşu Kafkas halklarında da Bayrım adlı tanrıçaya inanılırdı.
Bayrım evlilik, annelik ve kadınların da tanrıçasıydı. Evin
ocağındaki sıcaklığı koruyan, eve kısmet getiren, bereket
veren Bayrım’dı. Ona bir saygı ifadesi olarak “Bayrım Biyçe”
adı verilirdi. Evlerine kısmet, bereket, mutluluk, bolluk
getirmesi için Karaçay-Malkarlılar Bayrım Biyçe’ye dua eder,
kurban keserlerdi. Bayrım Taş adı verilen kutsal taşlara
çocuğu olmayan kadınlar yanlarında güzel yiyeceklerle birlikte
bir kuş tüyü alıp gelerek Bayrım Biyçe’ye şöyle dua ederlerdi:
Bayrım sanga kelgenme
Baş urama, tileyme
Bu tük kibik kuv etme
Har tügü sayın manga
Bir sabiy ber, cazıksın
Teyri da tilegimi kabıl etsin |
Bayrım sana geldim
Baş eğiyorum, diliyorum
Bu tüy gibi
kurutma
Her tüyü
için bana
Bir çocuk ver, merhamet et
Teyri de dileğimi
kabul etsin |
Gökteki ayın parlak olduğu
gecelerde Karaçay-Malkarlılar Bayrım taşına giderek ondan
çocuk vermesini dilerlerdi. Kızı olmayanlar yanlarına bir kız
çocuğu, oğlu olmayanlar ise bir erkek çocuğu alarak Bayrım
taşının yanına gelir ve dua ederlerdi. Yanlarında et, yumurta,
yağ gibi yiyecekler de götürürlerdi. Yolda “Nart Mezarları”
denen mezarların çevresinde bir kere döner, sonra bir mezarı
kazıp içine pişmiş yumurta, bir kepçe süt, üç adet etli börek
(hıçın), darıdan yapılmış “kak” adlı yemekten koyarlardı.
Ayrıca gümüş yada altından yapılmış bir eşya da bırakırlardı.
Sonra:
Sıylı Bayrım Biyçeden
tileybiz |
Kutsal Bayrım Biyçe’den
diliyoruz |
Bayrım teyriden Nartla bla
tileybiz |
Bayrım tanrıdan Nartlar (2)
ile diliyoruz |
derlerdi.
Daha sonra Bayrım taşının yanında şu duayı okurlardı:
Bayrım Biyçe, bay biyçe |
Bayrım Biyçe, güçlü prenses |
Men tileyme senden sabiy |
Ben diliyorum senden çocuk |
Calınama, calbarama |
Yalvarıyorum, yakarıyorum |
Kozu kurmanlıkla eteme |
Kuzular kurban ediyorum |
Bayrım Biyçe-savgala
üleşüvçü |
Bayrım Biyçe-hediyeler
paylaştıran |
Cerge-cavum, erge küç
berüvçü |
Toprağa yağmur-erkeğe güç
veren |
Seni teyriliginge iynanıbma |
Senin tanrılığına inanmışım |
Carıt, men iynanganlay
turayım |
Sevindir, ben hep inanayım |
Okla keltirdim tizgin
tizgin |
Kurşunlar getirdim sıra sıra |
Ak taşha saldım alanı |
Ak taşa koydum onları |
Okla seni-caş meni |
Oklar senin-oğlan benim |
Okla seni-caş meni |
Oklar senin-oğlan benim |
Çille keltirdim kanat-kanat |
İpek getirdim çile-çile |
Çille seni-kız meni |
İpek senin-kız benim |
Çille seni-kız meni |
İpek senin-kız benim |
(Haciyeva 1988:202).
Bir dönem Hıristiyanlığın etkisi
altında kalan Karaçay-Malkarlılarda Hıristiyanlığın bütün
dinî kurumlarıyla halk arasında yayılıp benimsenemediği,
aksine halkın eski Şamanist ve pagan inançları ile karışarak
semavî bir din olma özelliğini kaybettiği ve Şamanist
unsurlarla bezenerek çok tanrılı bir din görünümü kazandığı
görülmektedir. Bu duruma komşu Kafkas halklarından Abhaz,
Adige ve Osetlerde de rastlanmaktadır. Karaçay-Malkar’da
Hıristiyanlığın bir dönem etkili olduğu bazı gezginlerin
bıraktıkları belgelerden de anlaşılmaktadır.
1653 yılında Gürcü-İmeretya kralı
Aleksandr, kendisini ziyaret eden Rusya elçileri Judavinov ile
Poroşin’e Malkar prenslerinden Aydabol oğlu Canbolat’ı
Hıristiyan dinine döndürdüğünü anlatmıştır. Bu bilgi Rus
elçilerinin raporlarında kayıtlıdır (Mızı ulu 1994:30).
1736 yılında Ogarı Çegem’de El
Tübü adlı köye gelen Rus prensi Aleksey Tuzov’a dağlılar
(Karaçay-Malkarlılar) Kala Tübü dedikleri bir mağarada
sakladıkları sekiz kitabı gösterirler. Tuzov’un kaydettiğine
göre bu kitaplar 15. yüzyıldan kalma İncillerdir. Çegemli
dağlıların kutsal bir emanet gibi korudukları bu İncilleri
1802-1803 yıllarında Çegem’e gelen J.Klaproth da görmüştür
(Mızı ulu 1994:31).
1745 tarihli bir belgede Gürcü
vakanüvis Vahuşti Malkarlıların, komşuları Osetler’de olduğu
gibi beyleri ve soylularının Müslüman, köylülerinin ise
Hıristiyan olduklarını, ancak çok yüzeysel Hıristiyanlık
inancına sahip bu halkın domuz eti yiyenleri Hıristiyan, at
eti yiyenleri Müslüman olarak kabul ettiklerini yazmaktadır.
1774 yılında Kafkasya’da bulunan
İ.A. Güldenşted ise Malkarlıların önceleri Gürcülere tabi
bulunduklarını, bu yüzden Gürcü ve Yunan Ortodoks inancının
etkisiyle Hıristiyan olduklarını, halen yaşadıkları bölgede
eski kilise kalıntılarının bulunmasının ve halkın hala domuz
eti yemeye devam etmekte olmasının onların eskiden Hıristiyan
olduklarının bir delili olduğunu yazmaktadır.
J.Klaproth 19. yüzyıl başlarında
artık Müslümanlığı kabul eden Karaçay-Malkarlılar arasında
hala Hıristiyanlığın izlerinin yaşadığını,
Karaçay-Malkarlıların ilkbaharda yedi hafta boyunca ve yazın
sonunda dokuz hafta süreyle et, süt, yağ orucu tuttuklarını
yazmaktadır (Klaproth 1823:276).
1846 yılında Kafkasya’da bulunan
N. Danilevski, Karaçay-Malkarlıların eski kiliselere ve kutsal
Pazar gününe saygı gösterdiklerini, bir haç gördüklerinde
kalpaklarını başlarından çıkarıp hürmet ettiklerini
yazmaktadır.
Karaçay-Malkarlıların, çeşitli
doğaüstü güçlere sahip tanrılar yada tanrıçalar veya kutsal
ruhlar olduklarına inandıkları çeşitli varlıklar aslında
Hıristiyanlıkla yakından ilgilidir ve bunlar zamanla karakter
değiştirerek çok tanrılı bir din şeklini alan çeşitli eski
inançlarla bütünleşerek ortaya yeni bir din yada inanç sistemi
çıkarmışlardır.
Karaçay-Malkarlıların “Bayrım”,
“Bayram” yada “Bayrım Biyçe” adını verdikleri çocukların,
kadınların ve evin koruyucu tanrıçası, aslında Hz. İsa’nın
annesi “Meryem Ana” dan başkası değildir. Hıristiyan inancında
önemli bir yeri olan Meryem Ana, Karaçay-Malkarlıların eski
dinî inançlarında onların atalarının Orta Asya’dan
getirdikleri Umay adlı tanrıçanın yerini almış ve zamanla
Umay’la aynı özelliklere sahip bir tanrıça olarak kabul
edilmeye başlanmıştır. Meryem Ana’nın adı bugün Karaçaylıların
iki büyük soyunun adında yaşamaktadır. Bunlar Bayramuk
ve Bayramkul (yada Bayrımkul) soylarıdır. “Bayramuk”
Meryem’in oğlu, yani Hz. İsa anlamına gelmektedir. Bayramkul
ise Meryem’in kulu yada Meryem’in hediyesi anlamına gelen bir
isimdir. Bu isimlerin Meryem Ana’ya, yani Bayrım Biyçe’ye
çocuk sahibi olmak için dua ederek bu çocuklara sahip olan
aileler tarafından verildiği düşünülebilir. Bu eski
Karaçay-Malkar geleneklerinde rastlanılan bir durumdur (Tavkul
1996: 37).
Karaçay-Malkarlılar kutsal
saydıkları cuma günü ile şubat ayına da Bayrım adını
vermişlerdir (Kubanov 1987:57). Adigeler de Bayrım adı verilen
Meryem Ana’yı “Merem” adıyla kendi inanç sistemlerinde bir
tanrıça olarak yaşatırlardı (Malkonduyev 1988:27).
Kurtların, çobanların ve avcıların
tanrısı olduğuna inanılan Totur aslında Hıristiyan
azizlerinden Teodor (yada Fedor) adlı bir din adamıydı.
Yıldırımlar ve gök gürültüsü tanrısı Eliya ise Hıristiyan
azizlerinden İlya idi. Bir çok Hıristiyan azizin adları kutsal
ruhlar veya tanrılar olarak kabul edilerek ayların ve günlerin
adlarında yaşatılıyordu. Başil adı verilen Ocak ayının adı
Hıristiyan azizlerinden Vasiliy, Nikkola adı verilen Haziran
ayının adı Nikolay, Eliya adı verilen Temmuz ayının adı İlya,
Abustol adı verilen Kasım-Aralık aylarının adı Apostol adlı
Hıristiyan azizlerine dayanıyordu. Gürge adı verilen Salı
gününün adı Hıristiyan azizlerinden Georgiy, Baras adı verilen
Çarşamba gününün adı Praskovi, Bayrım adı verilen Cuma gününün
adı Meryem Ana’nın adından geliyordu (Kubanov 1987:57).
Hıristiyanların kutsal saydıkları Pazar gününe de
Karaçay-Malkarlılar kendi dillerinde “kutsal gün” anlamına
gelen “ıyıh kün” adını veriyorlardı. Uzun süre yas tutmaları
ve yas sırasında siyah elbiseler giymeleri de bir Hıristiyan
geleneği idi. Karaçay-Malkarlıların keçeden yaparak taptıkları
çeşitli hayvan şekillerine de haç anlamına gelen “kaç” adını
vermeleri Hıristiyanlığın onların eski inançları üzerinde
görülen bir etkisiydi.
Adige (Çerkes) Kültüründe
Hıristiyanlığın İzleri
Adige eski inançlarının çeşitli
kaynaklardan beslendiği ve bunların birleşmesiyle oluştuğu
anlaşılmaktadır. Adige kabilelerinin eski inançları
Kafkasya’da etkili olmuş Yunan-Roma kolonileri tarafından
getirilen dinî unsurlarla bütünleşmiş ve bunlara Ön Asya
medeniyetlerinin de bazı etkileri olmuştur. Altıncı yüzyıldan
itibaren Batı Kafkasya’da Hıristiyanlığın yayılmaya
başlamasıyla Adigelerin çok tanrılı inanç sistemleri
Hıristiyanlığın bazı unsurlarını da özümseyerek
Karaçay-Malkar’dakine benzer bir karakter kazanmıştır. Ancak
Karaçay-Malkar’daki eski inançların Orta Asya Şamanizm'i ile
organik bir ilişkisi bulunmakta, Adigelerde ise eski
Yunan-Roma medeniyetleri ile bir bağlantı gözlemlenmektedir.
6. yüzyılda, özellikle Bizans
imparatoru I. Justinyen (527-565) döneminde Kafkasya’nın batı
bölgelerinde Hıristiyanlık oldukça yayılmıştı. Çok sayıda
papaz Kafkasya’ya gelmiş ve kiliseler kurmuştu. Adigeler
papazlara “şogen” adını veriyorlardı. Bugün Adigeler
arasında “şogen” yada “şevcen” adını taşıyan
soyların bulunması bunların etnik yönden de Adigelere
karıştıklarını göstermektedir. 12. yüzyılda Cenevizliler
Karadeniz kıyılarında kurdukları kolonilerde birçok kilise
inşa etmişler ve Wubıhları Katolikleştirmişlerdi (Güsar
1977:30). 1404 yılında Adigeler arasında bulunan başpiskopos
Johannes de Galonifontibus, deniz kıyısında yaşayan Adigelerin
Yunanlıların dinini benimsediklerini yazmaktadır. Ancak
kendilerine göre ibadet ve dinî törenlerinin olduğunu da
bildirmektedir (Tardy 1978:92). Galonifontibus’un 1404 yılında
Adigeler için yazdıkları şöyledir:
“Deniz kıyısında yaşayan
Zihler (Adigeler) Yunanlıların dinini benimsemişlerdir ve
ayrıca kendilerine göre ibadetleri ve dinî törenleri vardır.
Paskalyadan önceki perhiz günlerini kırk gün değil elli gün
olarak tutarlar. Noelden önceki bir ay ve Cuma günleri de oruç
tutarlar. Kiliseleri, ikonları ve yortuları Yunanlılarınki
gibidir. Büyük yortularda ve Pazar günleri hayvan kurban
ederler. Kurbanın etleri dağıtılır ve yenilir. Kurbanın başı
ise yaşlılara ya da fakirlere verilir veya yüksek ağaç
dallarına asılır. Böylece kutsal ruhları doyurduklarına
inanırlar. Kilisenin yanında üzerinde haç bulunan bir ağaç
vardır. Bu ağaca “Allahın ağacı” derler. Bu ağacın dallarına
çeşitli semboller, hayvan kafaları asılmıştır. Keşişleri
yoktur.” (Tardy 1978:93).
Adigeler “Merem” adını
verdikleri Meryem Ana’yı bir tanrıça olarak kabul ederler ve
onun şerefine bir bayram düzenlerlerdi. 6 Kasım 1838 tarihinde
Adigelerin Merem Bayramını kutlama töreninde bulunan İngiliz
gezgin J.Bell bu törende halka “şuat” adlı bir içki,
çörek ve mayasız ekmek sunulduğunu, oyunlar oynandığını
bildirmektedir. Adigelerin Merem’e “sen göklerin sahibesi,
kızların koruyucususun. Ey güzel Merem, sen bize verimli
ürünler, barış ve mutluluk bağışla” diye dua ettiklerini
kaydeden J.Bell, onun şerefine kurbanlar kesilip ziyafetler
verildiğini anlatmaktadır (Güsar 1977:33). 19. yüzyıl
başlarında Adigeler arasında bulunan Leonti Lyulye de
Adigelerin Meryem’i “Meriyem tğaşhuo yi yan” (büyük
tanrının annesi) diyerek yücelttiklerini kaydetmiştir (Lyulye
1998: 68). Bıjışkyan da Adigelerin “Merem” yada “Meyrem”
dedikleri Meryem Anayı dualarında andıklarını ve kimliğinden
habersiz oldukları halde “Meyremok” yani Meryem oğlu
dedikleri Hz.İsa’ya çok hürmet gösterdiklerini bildirmektedir
(Bıjışkyan 1969:84). Adigelerin “Meyremok” biçiminde
kullandıkları bu isim Karaçay-Malkarlılarda “Bayramuk”
biçimindedir ve her ikisinin de anlamı ve kökeni birdir.
Hıristiyan Adigeler haçı kutsal
bir sembol sayarlardı. Evlerinin bir köşesinde haç bulundurma
geleneğine sıkı sıkıya bağlı olan Adigeler, kendilerinden izin
alınmadıkça bu haç sayesinde başkalarının evlerine
giremeyeceğine inanırlardı (Güsar 1977:30).
Abhaz Kültüründe
Hıristiyanlığın İzleri
1777 yılında Trabzon’da doğan ve
Venedik Mekhitarist Manastırında yetişen alim rahiplerden Per
Minas Bıjışkyan 1817 yılında Karadeniz sahillerini adım adım
dolaşarak gözlemlerini “Pontos Tarihi” adlı kitabına yazmakla
beraber, o bölgelerin eski tarihî devirlerine ait bilgileri de
eserine kaydetmiştir. Bu bakımdan Per Minas Bıjışkyan’ın
“Pontos Tarihi” adlı eserinde Abhaz ve Adige halklarının 19.
yüzyıl başlarındaki sosyo-kültürel yapıları ile ilgili önemli
bilgiler yer almaktadır. Bıjışkyan’ın aşağıda bazı bölümlerini
verdiğimiz, Abhazlarla ilgili gözlemleri onların 19. yüzyıl
başlarındaki sosyal yapıları, dinleri ve eski inançlarına ışık
tutacak niteliktedir. Bıjışkyan’ın Abhazlara ilişkin verdiği
bilgiler şunlardır:
“Abazalar (Abhazlar) putperest
ve ağaca tapan bir topluluk oldukları halde haçtan çok
korkarlar ve ona da taparlar. Abhazlar büyücü ve falcıların
baklaya ve hayvanların kürek kemiğine bakarak yaptıkları
kehanetlere inanırlar. Haç üzerine yemin eder ve hırsızları
korkutmak için sakladıkları şeylerin yanına haç koyarlar. Pek
çok batıl itikatlara bağlı kalmış olan bu insanlar yeni şeyler
öğrenmekten çekindikleri için oldukları gibi kalmışlardır.
Abhazlar Tapşi dedikleri büyük
ağaçlara taparlar, aynı zamanda ikon, haç ve İncil'e de hürmet
ederler. Bazı yerlerde eski kiliselerin içinde dua gibi şeyler
okurlar. Eskiden Hıristiyan oldukları için perhiz adetleri
vardır. Tenefe dedikleri paskalya yortusunu bilirler ve o gün
ölülerin ruhuna yemek dağıtırlar.
Abhazlarda bekar gençler
evleninceye kadar sakallarını asla traş etmezler. Evlenince
tıraş olurlar ve ölünceye kadar sakalsız kalırlar. Akrabalardan
kız almazlar. Büyük nişan merasimi yaparak her evden getirilen
eşyayı ağacın dibine yığarlar. Ellerinde tılsım gibi şeyler
tutmuş oldukları halde hep birden “Tapşi Meyrem” diye
bağırarak dua ederler. Sonra yer içer, toplu halde oynarlar.
Nişanlanmak isteyen oğlan mendilini çıkarıp alnına sürer ve
beğendiği kızın omzuna koyar. Kız da oğlanı beğenmişse aynı
mendili kendi alnına sürdükten sonra koynuna koyar. Nişan bu
suretle kıyılmış olur. Evlenme merasimleri de, ihtiyarların
önünde rıza gösterildikten sonra aynı suretle yapılır.
Evlilikte ahlaksızlık yapanı tutup denize atarlar ve kimse
korumaya kalkışmaz”. (Bıjışkyan
1969:79-81).
Sonuç
Çok tanrılı eski inançlara dayalı
dinî yapı Kafkasya halkları arasında birleştirici bir unsur
rolü oynayan çok etkili ve güçlü bir sosyal sistemdi.
Kafkasya’da 6. yüzyıldan itibaren görülmeye başlanan
Hıristiyanlık halk arasında güçlü bir biçimde yayılamamış ve
halk tarafından bütün kurumlarıyla benimsenmemişti. Halkın
dinî inançları arasında Hıristiyanlık ile pagan (çok tanrılı
din) adetlerinin bir arada bulunması sık rastlanılan bir
olaydı. 19. yüzyılda Kafkasya’da bulunan birçok gezgin burada
güçlü pagan adetlerinin yanında Hıristiyanlığın bazı zayıf
kalıntılarının bulunduğunu gözlemlemişlerdi.
Kafkasya halkları arasında
Hıristiyan inançlarının yayılmasında bir Kafkas ötesi
(Trans-Kafkas) ülkesi olan Gürcistan’ın önemli rolü olmuştur.
3. yüzyılda Bizans düşüncesinden çok etkilenmiş bir Hıristiyan
kültürü Gürcistan’da yayılmaya başlamıştı. Ancak kuzeydeki
dağlık bölgenin üst kısımlarında yaşamakta olan dağlı
kabileler Hıristiyanlığın etkisinden uzak kalmışlardı. 5.
yüzyılda bağımsız bir Gürcü kilisesinin kurulmasıyla
Gürcistan’daki misyonerlik hareketleri kuzeydeki dağlık
bölgeye, yani Kafkasya’ya doğru yön değiştirdi. Sarp dağ
yamaçlarında kurulan manastır ve kiliselerle, burada
Hıristiyanlığı yerleştirmek için sarfedilen ilk gayretler
Kafkas halkları üzerinde büyük etki yaptı. Ancak Gürcistan’ın
15. yüzyıldan itibaren gücünü kaybetmeye başlamasıyla
Hıristiyanlığı yayma ve misyonerlik faaliyetleri kesintiye
uğradı. Fakat buna rağmen dağlık bölgelerdeki manastırlar ve
misyoner hücreleri faaliyetlerini 18. yüzyıla kadar
sürdürdüler. Ücra yerlerde olmaları, yalnız onların
kuruluşlarının geç kalmasına sebep olmakla kalmamış, aynı
zamanda ortadan kalkmalarını da geciktirmişti. Teşkilatlı
Hıristiyanlık dağlarının ücra köşelerinden çekilmeye
başlayınca, bu dinin etkisi bütün Kafkaslarda gevşemeye
başladı (Henze 1984:2). İşte bu dönemde halkın eski dinî
inançları Hıristiyanlık inancına galip geldi ve henüz halkın
ruhuna tam anlamıyla yerleşmemiş olan Hıristiyanlık, pagan
inanç ve adetleri arasında onların bir parçası halini aldı.
Meryem Ana “Bayrım Biyçe”, “Merem”, “Meyrem” gibi adlarla
doğaüstü güçlere sahip bir tanrıça olarak kabul edilmeye
başlandı. Karaçay-Malkarlılar, Adigeler ve Osetler eski çok
tanrılı inançlarında öteden beri var olan “kadınları ve
çocukları koruyan tanrıça” motifini Meryem Ana ile
bütünleştirdiler. İlya, Teodor, Nicholas, Praskova, Georgi
gibi Hıristiyan azizleri onların inançlarında doğa üstü
güçlere sahip tanrılara ve ruhlara dönüştüler. Bunların adları
Eliya, Totur, Nikkol, Baras, Gürge biçimlerine dönüşerek
yıldırım tanrısı, kurtların ve avcıların tanrısı gibi
özellikler kazandılar. Haftanın kutsal günleri onların
adlarıyla anılır oldu.
Meryem Ana ve diğer Hıristiyan
azizlerinin Kafkasya halklarının inançlarında kutsal tanrılara
ve ruhlara dönüşmeleri kültürleşmenin en güzel örnekleri
arasındadır. Doğaüstü güçlere sahip olduklarına inanılan bu
tanrı adları difüzyon yoluyla değişik Kafkasya halkları
arasında yayılarak benimsenmiştir.
19. yüzyılda Kafkasya’da bulunan
gezginler halkın yine çok tanrılı eski dinlerine bağlı
olduklarını ve günlük hayatlarında bu inançların pratiklerini
çok tabiî bir biçimde yerine getirdiklerini görmüşlerdi. 19.
yüzyılda bir teşkilat olarak kilise artık itibarını
kaybetmişti, fakat halk eski dinî inançları ve pagan adetleri
arasına hala manalarını anlamadığı Hıristiyanlıkla ilgili bazı
unsurları katıyordu. Halk dualarında Hıristiyanlıkta ne gibi
yerleri olduğunu bilmeden, bir takım azizlerin isimlerini
tekrarlamaktaydı. Bu azizler artık onlar için
Hıristiyanlıktaki anlamlarını kaybetmişler, onların gözünde
doğa üstü güçlere sahip tanrılara ve kutsal ruhlara
dönüşmüşlerdi.
17-18. yüzyıllarda Kafkasya’nın
dağlık bölgelerinde Hıristiyanlığın etkileri zayıflarken
15-16. yüzyıllarda bölgede yayılmaya başlayan Müslümanlık 18.
yüzyıl sonlarında dağlık bölgeleri de etkisi altına almayı
başarmıştı. 19. yüzyıl başlarından itibaren Rusya’nın
Kafkasya’yı ele geçirmek amacıyla Kafkasya halkları ile savaşa
başlaması bölgede İslamiyet'in yayılıp güçlenmesini
hızlandırdı. 19. yüzyıl ortalarında İslamiyet Kafkasya
halklarını birleştiren ve aralarındaki kabile ayrılıklarına
son veren bir din görünümü kazandı. Ancak halkın eski
inançları ile bunların arasında eriyen Hıristiyanlık unsurları
halkın Müslüman kimliği altında da yaşamaya devam etti.
Hıristiyanlık inancı Kafkasya
halklarının eski inanç sistemleri üzerinde son derece etkili
olmuş ve halkın ruhuna derinden işlemeyen bu din onların eski
inançları ile karışarak Şamanist ve çok tanrılı bir din
karakteri kazanmıştır.
KAYNAKLAR:
BIJIŞKYAN, P.Minas
(1969). Karadeniz Kıyıları ve Coğrafyası. İstanbul:İstanbul
Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Yayınları.
GÜSAR, Vasfi (1977).
“Çerkesler’de Din ve İnanç.” Kafkasya Üzerine Beş
Konferans:21-35. İstanbul:Kafkas Kültür Derneği
HACİYEVA,
T.M.(1988). Malkarlılanı Bla Karaçaylılanı Halk Poeziya
Çıgarmaçılıkları. Nalçik:Elbrus
HENZE, Mary
L.(1984). 19. Yüzyıl Seyyahlarına Göre Orta Kafkaslar’da Din.
(Çev.Ahmet E.Uysal) Ankara:Orta Doğu Teknik
Üniversitesi:Asya-Afrika Araştırmaları Grubu, Yayın No:11.
Karaçayevtsı (1978).
L.I. Lavrov (Ed.). Çerkessk.
KLAPROTH, J.(1823).
Voyage au Caucase et en Georgie. Paris.
KUBANOV, A.H.(1987).
“K voprosu Ob Etniçeskom Sostave Naseleniya Zapadnoy Alanii”
Voprosı Arkeologii i Tradistionnoy Etnografi i Karaçayevo-Çerkesi:45-57.
Çerkessk.
KUSKO,
Mahmut.(1965). “Kafkas Milletleri.” Kafkasya Kültürel Dergi
(İstanbul), II (7):6-11.
LYULYE, Leonti.(1998).
Çerkesya. (çev. Murat Papşu) İstanbul: Çiviyazıları.
MALKONDUYEV, Hamit
(1988). Drevnyaya Pesennaya Kultura Balkartsev i Karaçayevtsev.
Nalçik:Elbrus
MIZI ULU, İsmayıl
(1994). “Tarih-Halknı Baylıgıdı.” Mingi Tav (Nalçık),
(4):23-54.
ŞAMANOV, İ.M.(1989).
“Kalendar i Kalendarnaya Obryadnost Karaçayevtsev i Balkartsev.”
Kalendar i Kalendarnaya Obryadnost Narodov Karaçayevo-Çerkesii:
5-48. Çerkessk.
ŞEŞEN, Ramazan
(1985). İslam Coğrafyacılarına Göre Türkler ve Ülkeleri.
Ankara: Türk Kültürünü Araştırma Enstitüsü Yayınları.
TARDY, Lajos (1978).
“The Caucasian Peoples and Their Neighbours in 1404.” Acta
Orientalia, XXXII (1): 83-111.
TAVKUL, Ufuk (1996). “Karaçay-Malkar’da isim verme geleneği ve
Tavkul adının düşündürdükleri”. Kırım Dergisi, 4 (16):
36-37.
DİPNOTLAR:
1)
Apsatı: Eski Karaçay-Malkar inançlarında Av hayvanlarının
ve avcıların koruyucu tanrısı.
2)
Nartlar: Kafkasya halklarının mitolojik destanlarında
Kafkasyalıların ataları olduklarına inanılan halk.
|