Ay'ın ve
yağmurun çocukları
Din
sözcüğünün Adigece'de karşılığı bulunmuyor. Adige inancında
din, ''Xabze'' kavramının içinde yer alıyor. Xabze, hem
gelenekleri, hem de dinsel inançları içine alan geniş bir
kavram.
Adige
halklarında birden çok din aynı anda yaşasa da tanrı kavramı
tektir. Tanrı olarak ''Tha'' tek yaratıcı varlıktır.Ancak ''Tha''
dan başka bir de bazı doğa güçlerine eklenerek birleşik isim
şeklinde kullanılan ''Tha'' lar vardır. Buradaki Thalardan
kasıt doğa güçleridir. Ancak tek başına Tha kavramı bunların
hepsinin üstündedir. Tha soyut, görünmez bir tanrı kavramını
ifade ederdi.
Adigelerde, Durudizm'in egemen olduğu ilk dönemlerde doğa
varlıklarından oluşan ilahların en önemlileri; Şıble
(Yıldırım, savaş, adalet), Premethaj (Ateş), Seoszeres (Su,
rüzgar, ırmak), Ziguthe (Gezginler, avcılar), Mezithe (Orman),
Kotij (Kutsal meşe ağacı), Tlepş (demircilik) dir.
Antik
Yunan mitolojisinde olan Tanrı adlarının tümünün karşılığı,
Kaf Dağı'nda yaşayan mitolojik Tanrılar arasında yer alıyor.
Yunanlıların Karadeniz sahillerinde kurdukları ticari
koloniler kanalıyla yerli Kafkas kültür unsurlarını ve
mitolojisini önemli oranda Yunan kültürüne yansıttıkları öne
sürülüyor. Güneş, Ay, Yıldırım, Yağmur, Rüzgar, Ağaç, Ateş,
Su, Aşk Tanrısı, Bereket Tanrısı, Güzellik Tanrısı, Şarap
Tanrısı vb.
Doğa tanrıları döneminden sonra tek tanrılı dinler Adige
topluluklarına girmişse de hiçbir din, bütünüyle etkin
olamamıştır.
Hıristiyanlığın gelişi
Gürcü
tarihçisi Vakhtang 'a göre Hıristiyanlık, miladi 40. yıllarda
Adige halklarına girmiş ancak gerekli ortamı bulamadığından
etkisiz olmuştur. İlk kilise Jüstinyen zamanında Abhazya'da
kurulmuş. Gürcistan'ın ünlü kraliçesi Tamara da tahta geçince
Hıristiyanlık yaymaya çalışıyor. Ancak bu çabalara karşın
Hıristiyanlık sınırlı bir bölgede kabul görmüştür.
Hıristiyanlık ve İslamiyet'e oranla daha sınırlı da olsa
Musevilik de Adige boyları arasına girebilmiş. Museviliğin
Kafkasya'ya ilk girişi 8. yüzyılda gerçekleşiyor. Gerek bu
tarihlerde Bizans topraklarından kovulan 20 bin Yahudi'nin
Kafkasya'ya yerleşmesi, gerekse iki din arasında sıkışıp
kalması nedeniyle Museviliği seçen Türk kökenli Hazar
Krallığı'nın Adigelerle ilişkileri, bazı kabileler arasında
Museviliğin kabul görmesine yol açmış. Bugün Kafkasya'da kalan
Adigelerin cenaze törenlerinde siyah elbise ve fötr şapka
giyme geleneğinin Musevilikten kaldığı sanılıyor.
İslamiyet gecikmeli giriyor
Adigelerin İslamiyet'i seçmesi ise yakın bir zamanda 18.
yüzyılda gerçekleşmiş. Hıristiyanlık gibi İslamiyet'in de
bütün Adige kavimleri tarafından kabul gördüğünü söylemek
güç. Hz. Ömer zamanında Arap orduları Kafkasya sınırlarına
kadar gelmelerine karşın Adigelere kadar ulaşamamış.Adige
boyları içinde Müslüman olan ilk grup Kabardeylerdi ama 18.
yüzyılda onların bile henüz hepsi Müslüman değillerdi.
Adigelerin en önemli özelliği, sonradan benimsedikleri
dinleri eski din ve geleneklerine eklemleyerek sürdürmesidir.
Hangi dini kabul ederlerse etsinler, eski dinlerinin
ritüellerini ve inançlarını tümüyle terk etmiyorlar.
Düzce'nin Saz köyünde son zamanlara ait haç işareti taşıyan
mezar taşlarının bulunması, Sivas'ın Gürün ilçesinin Şogen
ailesince haçların uzun süre saklanıp çevrenin etkisiyle imha
edilerek Hıristiyan ailelerin ibadet için camiye gitmeye
başlaması, Ürdün'deki İslami kurallara göre dua edilirken
Hıristiyan olan bazı Adigelerin gizli bir şekilde haç
çıkarmaya devam etmeleri, gemilerle Kafkasya'dan ayrılıp
Osmanlı topraklarına göçerken Adigelerin arasına katılan
Hıristiyan Abhaz ailelerin, Hıristiyan olanların Osmanlı
toprağına sokulmayacağı korkutmasıyla o gemilerde şeklen de
olsa İslamiyet'i kabul etmeleri ve Müslüman olduktan sonra
Abhazların şarap içmeye devam etmeleri, Adigelerin bütün
dinleri harmanlayarak kendilerine göre yorumlamalarının
kanıtıdır.
İslamiyet'in Adige boylarına girmesi konusunda iki farklı
görüş bulunuyor. Bazı araştırmacılar İslamiyet'in Kuzey
Kafkasya'ya Dağıstan bölgesinden girdiğini söylerken bazıları
da Kırım Hanlığı'nın Adigelerle ilişkiye girmesi sonucunda
yayıldığını öne sürüyor. İslamiyet'i seçmelerine karşın
Adigeler, şeriat kuralları yerine Xabze denen geleneksel
kurallarına uymayı sürdürmüş, törenlerini yine kadın erkek bir
arada yapmış ve eski dinlerin kalıntılarını yakın zamana kadar
korumuşlardır. Adigeler Ruslarla savaşta dini kendilerine bir
zırh olarak kullanmışlarsa da günlük yaşamlarında dinin yeri,
her zaman yerleşik geleneklerin gerisine düşmüştür.
'Cennetinize ihtiyacım yok'
Eğer İslam
dini Adigelerde önemli bir kimlik olarak öne çıkmış olsaydı,
Şamil'in Kuzey Kafkasya'ya gönderdiği naipler, Adige
halklarını ayaklandırma konusunda başarısız olmazlardı.
Araştırmacı-yazar Murat Papşu tarafından dilimize çevrilen
Fransız asıllı Kafkasolog Adolf Berje'nin Rus hükümetinin
siparişi üzerine yazdığı ''Kafkasyalı Dağlı Kavimlerin Kısa
Tasviri'' adlı kitabında Adigelerin Müslümanlığı hakkında
şöyle yorum yapılıyor: ''Adigelerin Müslümanlığa girmeye
başlaması yakın zamanlardadır. Bu inanç şimdi de aralarında
iyice yerleşmemiştir. Şamil, boş yere ajanlarını İslam'ı
yaymak için onlara gönderiyordu. İyi veya kötü, İslam'ın
gereklerini yerine getiren bir prens ailesinde daha kısa süre
önce şöyle bir olay meydana geldi:Bir prens ailesi İslamiyet'i
seçmesine karşın, yalnızca bu ailenin başı kocamış bir
ihtiyar, inatla kabul etmemek için direniyordu. Derken bir gün
ağır bir şekilde hastalandı; yaşlı adam ölüm döşeğindeydi.
Akrabaları hocayı çağırdılar ve hocanın çok güzel bir yer
olarak tasvir ettiği Muhammed'in cennetinin yolunu kendisine
açması için, İslam'ı kabul etmesine iknaya çalıştılar. Yaşlı
adam uzun süre hiç sevmediği vaizi dinledi ve konuşmadı; en
sonunda elini sallayarak dedi ki:
-
Hayatımın en iyi yıllarını şimdi artık ölmüş olan insanlarla
geçirdim. Onlar Müslümanlığı hiç düşünmediler bile, ama
şimdikilerden daha asil, cesur ve temiz kalpli insanlardı. Ben
sizin cennetinizi istemiyorum, onlar nereye gittiyse ben de
oraya gideceğim, onlarla birlikte olmayı tercih ederim.
Akraba arasında kaç göç olmaz
Osmanlı
Devleti'nin vali olarak atadığı Ferruh Ali Paşa, katip olarak
Haşim Efendi'yi götürür. Haşim Efendi'nin notlarında yer alan
bir olay:
Bir gün,
Osmanlı ordusunda damadı bulunan bir Adige kadın, yanında
birkaç kadın ve kızla birlikte, kızını ziyaret için Soğucak'a
gelir. Evde namaz kılan kızını görünce şaşırarak sorar:
-
Bu yaptığın nedir kızım?
- Buna namaz derler, Tanrıya ibadettir. Allah, kullarına son
peygamber Hz. Muhammed'i gönderdi. - O dediğin Allah'ı biz de
biliyoruz, ama Hz. Muhammed dediğin peygamberi duymadık. Senin
bildiğin de yetersizdir. Paşa'ya gidelim de bize anlatsın.
Hep birlikte Paşa'nın evine giderler. Paşa, kadınları görünce,
-
Şu karımdır, şunlar da genç oldukları için kızımdır,
diğerlerini görmek ise bana haramdır.' der.
Adige kadınlar paşanın sözlerine bir anlam veremezler ve
paşanın karısına;
-
Paşa bütün Adigelerin konuğu, kardeşi ve babasıdır, onun için
misafir geldik, fakat bize haram dedi, bunun nedenini
öğrenmeden gitmeyiz' derler.
Hanımı da paşaya şu açıklamayı yapar:
- Adige adetlerine göre, sen şimdi bütün Adigelerin akrabası
oldun, akrabalar arasında kaç göç olmaz, onun için senden
kaçmadılar.'
Bunun üzerine paşa, kadınları yanına çağırarak özür diler.
'Domuz yiyen Müslümanlar'
Evliya
Çelebi , Kafkasya gezisinde karşılaştığı Adigelerin
Müslümanlığını yadırgıyor: ''Şuğake Adigeleri kendilerine
kafir dense kızar, adamı öldürürler; Müslüman deseler
hoşlarına gider gülümserler. Öldükten sonra dirilmeye, kıyamet
gününe,mahşere inanmazlar.' Şuğake Beyi, seksen yaşında,
kefere gibi sakalı tıraş olmuş semiz bir adamdır.
Adige evlerinde çocuklar ve kadınlar misafirden sakınmayıp
yüzleri ve gözleri açık olarak misafire hizmet ederler, ama
uygunsuz bir hareket eden adamı da öldürürler. Hatukuay
Adigeleri 'Lailaheillallah' derler ama semiz domuzları
kuyruğundan yerler. Oruç tutmaz, namaz kılmazlar. Kabardey
bölgesinde yaşayan halklar kitaba inanmazlar, kiliseleri de
yoktur.'' |