Macar Kralı V. Belas'ın (1235-1270) (1) emir ve
müsaadeleriyle "Cum ducatu et expensis" (2) Macar Dominik
rahipleri 1230-1237 yılları arasında tehlikelerle dolu bir
misyon gezisi yapmışlardır. Gezileri Kafkasya içlerine ve
Yukarı Volga Nehri'ne kadar ulaşmıştır.
Bu gezi notları
tarihçilerin gözünden kaçmamış, gezi boyunca edinilen bilgiler
daha sonraları bilimsel tarihi yapıtlarda kullanılmıştır,
İsviçreli tarihçi, Gian Andri Bezzola en yeni
araştırmalarındaki esaslı ve detaylı etütlerinden de (3)
anlaşılacağı üzere, Polonya ve Macaristan'ın Moğollarca
yakılıp yıkılmasından bir kaç yıl önce, Tatarlarla ilgili ilk
detaylı bilgileri vaaz veren gezginci papazlar aktarmıştır.
Hatta Dominik papazlar bu gezi izlenimlerinde öngörüde
bulunmuşlar; Moğol Hanlarının bütün dünyayı egemenlikleri
altına alma ve yönetme arzularını içeren politik iddialarını
yazarlarken, yalnız Macaristan'ı değil, Roma'yı ve onun daha
Batı'sındaki ülkeleri ele geçirme istediklerine işaret
etmişlerdir. (4).
Yine aynı gezilerde rahipler uzakta, doğuda büyük bir
Macaristan'ın (Magna Hungaria) varolduğunu, burada
yaşayanların Macarlarla aynı soydan geldikleri olasılığını
içeren bilgiler de getirmişlerdir. (5) Bu haber, o zamanın
çağdaş zihinlerini harekete geçirmiş olacak ki, Macaristan'ın
sınırlarının bu günkünden daha uzaklarda olduğu hayalini bilim
adamlarında yaratarak, fantezi dolu spekülasyonlara neden
olacak ciddi araştırmaların itici güç olmuştur. (6) Hatta
çağımızda bile "Büyük Macaristan" üzerine gerek Macar,
gerekse Sovyet bilim adamları tartışmalara yol açacak yeni
yapıtlar ortaya koymuş ve yol gösterici sonuçlara ulaşmıştır.
(8).
Bu spekülasyon ağırlıklı haberlerin ışığında ortaya çıkan
gerçek şuydu: Macaristan'a geri dönen rahipler şimdiye dek
bilinmeyen ya da çok az tanınan halklarla ilgiliydi;
Çerkesler, Alan-Osetler, Volga Bulgarları ve Mordvinler
hakkında oldukça detaylı bilgiler getirmişlerdir. Ne var ki bu
değerli bilgileri, tarih ve etnoloji araştırmacıları gerektiği
şekilde dikkate alınmamıştır. Bu nedenle, ben verilen bu
bilgileri daha sonraki diğer kaynaklardan edindiğim bilgilerle
karşılaştırarak, eleştirerek, rahiplerin aktardıkları ilk
gezi notlarında belirtilen Kafkas ve Volga halkları ve bu
halklar hakkında verdikleri bilgilerin ne derece sağlıklı ve
doğru olduğu sorusuna cevap bulmaya çalışacağım.
Macar Dominik (Dominician) rahipleri 1230-1237 yılları
arasında bu yörelere dört gezi yapmışlardır. Bu gezilerden
ikinci ve dördüncüsü, iki detaylı tekstte işlendiği için
günümüze ulaşabilmişlerdir. Birinci tekst bizzat gezilere
katılan ve Moğollar hakkında ilk inandırıcı bilgileri aktaran,
Rahip Julian'ın kaleminden çıkmış ve Papalığa Legatan Salvius
de Salvis'e yazılmıştır. (10) İkinci gezi notunun günümüze
ulaşmasında ise Julian'ın meslektaşı olan Ricardus'u
borçluyuz. Gerçi Racardus bu geziye kendisi katılmamıştır amma
kendi yazdıklarına göre, "Büyük Macaristan"ı aramada tarikat
arkadaşlarına her türlü desteği vermiştir. (11) Ricardus,
Julian'ın gezilerini büyük bir ilgi ve dikkatle izlemiş,
gezileri ve izlenilen yol hakkında sağlıklı ve çok detaylı
bilgileri günümüze aktarmıştır. Ricardus'a göre, Rahipler
kara yoluyla Bulgaristan üzerinden Constantinopolis'e
gitmişler ve oradan gemiyle bir aylık yolculuktan sonra Matreca limanında karaya çıkmışlardır. Burası daha sonra
Ceneviz kaynaklarında Matrega (Yunanca: Taua vapxa klassik
Tmutorakan, Türkçe: Tamartarkan) olarak geçen yer ismiyle
özdeştir (12) (Kanımca yazar bu sözcüğün Türkçe anlamında
yanılmaktadır. Çünkü her iki sözcük büyük bir ihtimalle Türkçe
değildir, bilakis Çerkesce’dir; Thamar, Thamada, Temen, Taman
vs. tipik Çerkeş toponimleridir. Doğru söylenişi ise; Thamartharkan
olabilir. Seksen'e yakın sesi olan Çerkesce’yi yabancıların
doğru duyarak, algılayarak yine doğru yazabilmesi bu gün
olduğu gibi o zamanlarda da çok zordu. Hatta günümüzde
eğitilmiş Çerkesler dahi kendi dillerini yazarken
zorlanmaktadırlar. "B.Ö.Y" ). Rubruck'a göre burası, Kerç'in
karşı yakasında, Kuban ırmağının Azak denizine döküldüğü
yerden az ilerisinde kurulmuş bir kenttir. Don nehrinde
yakalanan balıkları satın almak için Constantinopelis'ten
gelen tüccarların buluştuğu bir pazar yeri bulunmaktadır.
(13) Matregas büyük ve ünlü bir ticaret şehri olarak ortaya
çıkmamaktadır. Ricardus, bu şehrin ve ülkenin sahipleri ve
beylerinin "Sychi"ler (Sychi: Zihc,i Zich olarak okunur. Büyük
bir olasılıkla Adigelerin Herodot'tan bu yana adlarıdır.)
olduğunu açıkça yazmaktadır, (in terram que vocatur Sychia in
civitate que Matrica nuncupatur, quorum deux et populi se
christianos dicun) (14)
Sychia ülkesi (Zichia, Zikia) antik yazarlarca
da biliniyordu. Strabo, xi. 2.12 de Karadeniz'in doğusunda
yaşayan Euyoı halkından söz etmektedir. (15)
Hemen hemen tüm antik ve orta çağ gezginlerinin gezi
notlarında bu halktan söz edilirken bu ve buna benzer adlar
verilmektedir. Marco Polo (1V,24) Zic, Plano Carpini; Sicci
(16) ve Rubruck ise bu ülkeye Ziquia (17) demekte ve XIV.
yüzyıldaki Orient gezgincisi İspanyol Paschalis de Victoria,
kendisinin "Zuqguus" adlı Hıristiyan bir hizmetçisi olduğunu
yazmaktadır. (18) Hatta 1404 yılındaki "Libellus de Notitia
Orbis"te Ziquia ülkesinden söz edilmektedir. (19)
Zic, Zichia adı Çerkeslerin kendi kendilerine verdikleri ad
olan Adige (Adzyghe) yani insan sözünden kaynaklanmaktadır
ki, orta çağda tüm Çerkesleri kapsamıyordu. (Yazar yine burada
hataya düşmektedir. Orta çağda bir kısım Kabardey Adigeleri bu
yörelerde yaşıyorlardı. Bu nedenle "Tz'ıchu, söyleniş tarzı
daha doğrudur.) Hatta Konstantin Porphyrogennetos zamanında da
olduğu gibi yine XIX. yüzyılda Kuban'ın Kuzey’inde, Kafkas
dağlarına ve Karadeniz'e kadar olan Çerkesya'yı ve Çerkeslerin
tarihi yerleşim alanlarını Kuzey’den Güney’e doğru şu şekilde
ayırmaktadır; Zichia, Papagia, Kasachia. (21)
Kuban ile Kafkas dağları arasındaki yerlerin demografik yapısı
XIII. yüzyıla kadar pek değişmemişe benziyor. Hem Plano
Carpini (22) hem de Rubruck (23) Zich'lerle (Sicci, Ziqui) ve
Çerkesler (Circasi, Cirkasi, Cheherkis) arasında dar anlamda
bir ayrım yapmaktadırlar. Hatta Carpini üçüncü bir gruptan
söz etmektedir. Cassi'ler (Cathi) ki, bunları Kasogların
devamı olarak görmek gerekir. (24) Şurası bir gerçek ki bu
halk gruplarının en kuzeyinde yerleşik olan Zich'ler -Kiev
Ruslarıyla, Bizanslılarla , İtalyanlarla , Karadeniz
kıyılarındaki deniz kentleriyle olan ilişkileri sonucunda
onlardan etkilendiklerinden- üstünlük sağlamışlar ve XIII.
yy. kadar bağımsız Doğu Slavı Beyliği olan Matrega-Tmurtakan
kentini (25) almışlar ve burada bir Latin Başpiskoposluğu
kurulmasına olanak sağlamışlardır. (26)
1245 yılından bu yana Zich'ler düzenli olarak papalık misyon
kitaplarında yer almaktadır. (27) Bunun sonucu olarak papalık
misyon çalışmaları da Çerkesler arasında verimli meyveler
vermiştir. Matrega'daki Başpiskoposluğu’na bağlı olarak XIV.
yüzyıl sonuna kadar üç yerde yeni piskoposluklar kurulmuştur.
Macar Dominik rahiplerinin aktardığı bilgilere göre kendileri
papalıkça gönderilen ilk misyonerler oldukları halde,
Matrega'yı yöneten hükümdar ve eşi tarafından çok iyi
karşılanmışlardır. (Deus autem dedit ipsis gratiam in
conspectu domine... İta ut mirabili esos amplexaretur affectu,
et in omnibus eis necessriis providebat). (28) Daha sonraki
yıllarda da batıdan gelen diğer Roma kilisesi elçileri Çerkes
hükümdar ve beyleri tarafından saygı görmüşler, ağırlanmışlar
ve korunmuşlardır.
Çerkesler bu iyi dostluk ilişkileriyle anavatanları için
günden güne büyük bir tehlike oluşturan Tatarlara karşı papa
hükümetinden yardım almayı ümit ediyorlardı. Burada şu açık
gerçeği göz ardı etmememiz gerekir; bu gerçek, papalığın
gönderdiği bu misyonerlerle Hıristiyan dininin Çerkesler
arasında yayılmadığıdır. Ricardus'un "Hükümdar ve halk
kendilerini Yunan Ortodoks Hıristiyanlar olarak kabul
ediyorlar, Yunan yazısını kullanıyorlar ve Yunan rahipleri
dini görevlerini yerine getirirken kendilerine yardımcı
oluyorlar", (29) şeklindeki yazıları ilginçtir. Bu belgelerden
ve yazılanlardan anlaşılan şudur: Hıristiyan dininin Bizans
misyonerleri tarafından Çerkesler arasında yayıldığıdır.
Gerçekten de diğer seyyah ve yazarlarda da bunu doğrular
mahiyette, "Yunan dini ayinleri" ve "Yunan yazısının"
Çerkesler arasında yaygın bir biçimde kullanıldığım belirten
yazılara rastlamaktayız. IV. yüzyılda "Libellus de Notita
Orbis" adlı kitapta Zich ülkesi halkından "in secta quasi
omnes secuntur Gercos in aliquibus ceremoniis et ieiuniis...
Habent ecclesias et ymagines et festivitates ut Greci" (30)
diye söz edilmektedir.
Kafkasya'ya giden gezginler içerisinde en iyi gözlemci olarak
bilinen Cenevizli Giorgio Interiano (1550-1557) yıllarında
Çerkesler arasında yaşamış , incelemiş ve bizlere detaylı
bilgiler aktarmıştır. İnteriano'nun verdiği bu bilgiler
bizlere Kafkas halklarım tanımamıza yardımcı olmakta ve ışık
tutmaktadır. (31)
Interiano, Bizans kilisesinin etkisine özellikle dikkat
çekerek, gerek Çerkesler arasında gerekse diğer Kafkas
halkları arasında Hıristiyan inancının çok zayıf olduğunu
açıkça yazmaktadır. Hatta bu yazdıklarına şu satırlarıyla daha
bir güç kazandırmaktadır: "Hıristiyan dinine inanmaktadırlar
ve Yunan asıllı rahipleri vardır. Çerkesler, sekiz ve daha
yukarı yaşlarda vaftiz edilmektedirler: Vaftiz, bir kaç kişi
bir arada kutsal suyun üstlerine serpilmesiyle yapılmaktadır.
Soylular ise altmış yaşından önce kiliseye giremezler, dini
merasimler, halkın anlamadığı Yunan diliyle, Yunan rahipleri
tarafından yaptırılmaktadır." (32)
Yunan Kilisesi, Çerkesler arasında çok önceden etkili
olmuştur. Daha Vll. yüzyılda da Zichia'mn Nikopsis kentinde ve
Vll. yüzyıldan başlayarak da Tamatarcha (Matrega) da bir
Başpiskoposluk kurulmuştu. (33) Diğer kaynakların da
bildirdiklerine göre, Bizans kilisesine bağlı olarak "Zichi'a
ve Tamatarcha Başpiskoposluğu" tam 500 sene burada kalmış ve
çalışmalarını sürdürmüştür. (34) Roma kilisesinin 1245
yılından başlayarak burada kök salmaya çalışması, hatta Zychia Kralı Versache'nin (Ferzache) 1333 de Roma Kilisesi'ne
geçmesi dahi Yunan Kilisesi’nin temelini sarsamamıştır. (35)
Ricardus'un yazılarında, Julian'ın Zichia ülkesinde
misyonerlik çalışmaları yapıp yapmadıkları ve Roma
Kilisesi’nin kök salması için çalışıp çalışmadıkları hakkında
bilgilere rastlanmamaktadır. Kronist'e göre elbette bu tür
başarılı misyonerlik çalışmaları için rahiplerin burada
kaldıkları elli gün yeterli olmamıştır. Bu nedenlerle Çerkes
halkının yaşamları ve gelenekleri hakkındaki bilgilere çok az
yer verilmiştir. Örnek olarak; Çerkeslerin sınıfsal yapıya
sahip bir toplum olduğu, hükümdarların yanı sıra, soylu
sınıfının da bulunduğu, bunların saç ve sakal biçimleriyle
kendilerini halktan ayırdıklarını ve kendilerini halktan
soyutladıklarını ("Omnes viri caput omnino radunt et barbas
nutriunt delicate, nobilibus exceptis, qui in signum
nobilitatis süper auriculam sinistram paucos relinquunt
capillos, cetera parte capitis tota rasa") sözleriyle ifade
etmektedirler. (36) Çerkeslerin parçalanmış bir feodal yapıya
sahip olduklarım Masudi'de yazmaktadır. (37) Buna ek olarak
katı hiyerarşik bir sınıfsal yapının sonucu olarak; Pske’Pşı’
(hükümdarlar), Uark (asiller), Tlokotl’ (halk) ve Pshitl (uşak
ve köleler) (38) sınıflarının olduğunu Interiano'da şu
şekilde belirtmektedir; "Çerkeslerde soylular, soylu olmayan
halk, uşak ve köleler vardır. Soylular, halktan saygı görmekte
ve yaşamlarının çoğunu at üzerinde geçirmektedirler. Halktan
birisinin at sahibi olması asla kabule dilemez. Eğer beyler
halktan birinin bir tay'a sahip olduğunu görürlerse, elinden
alınır, kendileri büyütürler, yetiştirince de sahibine tay
karşılığı bir büyük baş hayvanı, "bu sana attan daha
yararlıdır." diyerek verirlerdi. (39)
Ricardus'un Çerkeslerin saç tıraşları
hakkında yazdıklarını Interiano da doğrulamaktadır. "Onlar
(Çerkesler) yanlarında devamlı olarak tıraş bıçağı ile bileği
taşı taşırlar. Birbirlerinin kafalarını tıraş ederler,
tepelerinde ise uzun örülmüş şekilde saç bırakırlar. (40)
Ricardus'un, Çerkes kadınının toplumdaki yeri hakkında verdiği
bilgiler de çok ilginçtir. Ricardus'un kraliyet ailesinde
tespit ettiği poligami büyük bir ihtimalle toplumunun diğer
kesimlerinde de yaygındı. (41) Interiano'ya göre levirat,
geleneklerindendi. (42) Toplumda kadınlara çok saygı, itibar
gösterilmektedir. Kadınlar, danışma ve karar toplantıları ile
her türlü eğlencelere katılmaktadırlar. (43) Savaşa giden
erkeklerini kadınlar törenlerle uğurlarlardı. (44) Hemen
hemen tüm Kafkas halklarının özelliği olan konukseverlik
geleneğinde kadınlar büyük rol oynamaktadırlar. Başı derde
giren her hangi bir konuk, konuk kaldığı evin kadınının
göğsüne dudaklarını değdirdiği zaman, o evin çocuğu, evlatlığı
olur ve diğer kardeşler gibi korunurdu. (45) Zichi
Kraliçesinin, misafiri olan Macar papazı Ricardus'a da, aynı
gelenekler çerçevesinde, kendisine gösterilen konukseverlikten
kaynaklanan bir yaklaşımla, bize bu konuda da ayrıntılı ve
doğru bilgiler aktarmıştır. (46) Konukseverliğin
koşullarından birisi de, konuğun, kendi topraklarının
sınırlarını aşana dek her türlü tehlikeden korunarak
uğurlanmasıdır. (47)
Büyük Macaristan'ı arama yolunda Julian ve tarikat arkadaşları
önce doğuya doğru yola koyulurlar. Riccardus'un Çerkesler
hakkında yazdıkları ne kadar doğru ve yerinde ise de,
Çerkesya'yı terk ettikten sonra takip ettikleri yol hakkındaki
bilgiler çok yetersiz kalmaktadır. İki haftalık bir sürede
geçebildikleri büyük bir çölden söz edilmektedir. Öyle
sanıyorum ki burası Batı'da Kuban ile Doğu'da Terek arasındaki
bozkırlardır. Sözü edilen Kafkasların Kuzey'indeki bu
bozkırda, herhangi bir yerde rahipler ilk Alan-Osset köylerine
rastlamışlardır. Alanlar da Çerkesler gibi eski çağ ve orta
çağda geniş topraklara sahiptiler. İran dilini konuşan bu halk
antik çağda Doğu Avrupa'da büyük bir rol oynamıştır. Sarmat ve
İskit'lerin varisi olan ve onların atlı göçebe birliğini
oluşturan Alanlar, milattan sonraki devirlerde Pontus'un
önemli bir bölümüne egemen olmuşlardır. (48) Milattan sonra
l.yy da Doğu’da Aral denizinden Batı’da Don nehrine kadar
olan yerlere egemen olmuşlardır. (49) Üç yüz yıl sene sonra
sınırlan Batı’ya Doğru Prut nehrine kadar ulaşmış ve buraları
Alan etkinlik sahaları olduğu, kaynaklarda belirtilmektedir.
(50) Daha sonraları ise toprakları ve etki sahaları Türk
kökenli atlı göçebe halkları tarafından daraltılmaya
başlanmıştır. Moğol istilasından çok az bir süre öncesine
kadar toprakları hala Kafkasya'nın Kuzey’indeki bozkırlardan
Volga ve Don nehirlerine kadar uzanıyordu.
Johann de Plano Carpini (51) ve gezi arkadaşı C. de Bridia Don
nehri kenarındaki Ornas şehrinde Alanlara rastlamışlardır.
Wilhelm von Rubruck ise Volga deltasındaki Sümerkent'te (53)
Alan kolonisinin yaşadığım yazmaktadır, (54) X1V. yy da ibni-
Battuta, Bahçe Saray'ın bir mahallesinde de Müslümanlaşmış
Alanlara rastlamıştı. (55)
Kendi dillerinde İron (İranlılar), ülkelerine ise İriston, ya
da ir (=İran ülkesi) diyen Alanlar, eski Orta Çağ kaynaklarına
göre iki isim altında tanınmaktadırlar. Bizans yazarları Aya voı (57) şekliyle antikleştirmiştir. Ermeni kaynaklarında
Alan-kh ve Alan-s şekliyle geçmektedir. Diğer kaynaklarda ise
As, Jas tanımlarına rastlanmaktadır. Orta çağ Gürcü
kroniklerinde ise Ow si (58) Rus yıllık bültenlerinde ise Jasy
(59), Arap tarih ve coğrafyacılarında ise As (60) ve
"Moğolların önünden kaçan Kumanlara ve Alanlara sığınma
hakkı veren Macaristan'da ise Jasz (62) adı verilmektedir.
Alanlara verilen As ya da Jassen sözcükleri ile daha sonraki
Oss ve Osset adları araştırmacılara göre aynı halkı
tanımlamaktadır. (63) Böyle bir benzeşmeye Rubrick te işaret
etmiş ve"Alani şive Aas" demiştir. (64)
Kanımızca Alanlar, Julians ve arkadaşlarının dikkatini daha
yoğun bir şekilde çekmiştir. Bir yandan Riccardus bu halkı ve
geleneklerini, yaşam biçimlerini çok detaylı yazarken, diğer
yandan rahipler Alan,ülkesinde altı ay kadar kalmışlardır.
Planlandığından daha uzun kalmalarına bir çok nedenin olması
gerekmektedir. Silahsız ve her türlü soyguna karşı korumasız
olan rahipler bir kervanla birlikte yol almayı güvenlikleri
açısından daha uygun görmüşlerdir. Ricardus ise "yakınlara
kadar ulaşmış olan Tatarlardan korkulduğu için" (66) Kuzey ve
Doğu'ya doğru kervanların gitmediklerini yazmaktadır.
Kısa bir zaman dilimini kapsamış olsa bile Alanlarla
Macarların müşterek bir özgeçmişleri vardır. Bu durum
rahiplerin Alanların yanında daha uzun süre kalmalarına neden
olmuştur. Simon de Keza'nın VlI. yüzyılda yaptığı gezide de bu
halik hakkında geniş bilgiler aktarmaktadırlar. Keza'ya göre
Macarlar büyük göçlerinde Kuban deltalarına Hunor ve Mogor
kardeşlerin önderliğinde yerleşmişlerdir. Alanlarla
Macarların ilk ilişkilerinden Keza şöyle söz etmektedir: "Anno
ergo vı. exeuntes in desorte loco sin"e maribus in
tabarnaculis permanentes uxores aç pue-ros filiorum Belar (princpis
Bulgarorum) casu reperurunt, quos cum rebus eorum in paludes
Meotidas cursu çeleri dedexerunt. Accidit autem principis
Duale Alonrum duas fili as inter illos pueros comprehendi, quarum
unam Hunor et aliam Mogor sibi sumpsit in uxorem. Ex quibus mu
liberbus omnes Hunni originem assumpsere." (67)
Bu renkli destansal ani atimi arki bunlar tarihsel olayların
temelini teşkil ederek Volga ile Don arasında Fin, Macar, Türk
(Ono gur-Bulgar) ve İran (Alan) halklarının oturduğu (68)
yerler Konstantin Porphyrogen-Netos'un belirttiği AsBeaia (69)
sözcüğünü almakta ve Macar Dominik rahiplerinin gezi
planlarının hazırlanması ve yeri ne getirilmesinde etkili rolü
olmuştur. (70) Bu nedenle de, ilk önceleri Macarların
vatanlarını Alanların yakınlarında aramışlardır. György
Györffy yazılarında, Güney yolundan ziyade Kuzey yolundan,
Polonya ve Vladimir prensliği üzerinden gitmenin Katolik din
kardeşlerinin tercihi olduğunu belirtmektedir. -Zaten Julian
da bu yoldan dönmüştür- Aslında Büyük Macaristan'ın Volga ile
Ural arasında olduğu tahmin edilmektedir. (71)
Dominik rahipleri, Alanlarla birlikte oldukları sürece boş
durmamışlar ve güvenilir araştırmalar yapmışlardır. Elde
ettikleri bilgileri de Rieardus bize doğru olarak aktarmıştır.
Tabii ki meslekleri gereği papazların dikkatini Ossetlerin
dini inançları çekmiştir. (Ibique venerunt in terram que
Alania dicitur, ubi Christiani et pa gani mixtim manetnt. illi
qui Christiano ibi censentur nomine, hoc observant, quod de
vase illo nec bibunt nec comedunt, in quo mu rem mori
contingit vel de quo canis co-medit, nişi prius a suo pres
bytero fuerit benectium; et qui aliter facit, a christianitate
effici tur ailenes. Et si quis eorum quacumque casu homi-nem
occidit, pro eo nec penitentiam nec benedictionem accipit;
immo aput eos ho micidium pronichilo reputatur. Crucem in
tanta habent reve-rentia, quod pauperes şive indigene şive
advene, qui multitudinem secum habere non possunt, si crucem
qualemcumque süper hastam cum vexillo posuerint et elevatom
portaverint, tam inter Christianos quam inter paga-nos omni
tempore secure incedunt.) (72)
Bu kronologistlerin Osetlerin dininin Hıristiyanlık olduğu
hakkındaki bilgilerle daha sonraki yazarların verdiği
bilgiler bir birine uymaktadır. Bu dinin X. yüzyılda Bizans
rahiplerince yayıldığı ortaya çıkmaktadır. Hıristiyan dini tam
anlamıyla halk tarafından benimsenerek yerleşememiştir.
Masudi'nin yazdıklarına göre; 932 senesinde çok tanrılı
dinleri olan Osetler ayaklanarak Hıristiyan rahiplerini
ülkelerinden kovmuşlardır. (73) Buna karşın X.yy. da yeniden
yapılan misyon çalışmaları sonucu Alan kralı ile bir kısım
halk tekrar Hıristiyan dinine geçer. Yine de (74) devamlı bir
barıştan ve Hıristiyanlığın zaferinden söz edilemez. Wilhelm
Rubrick karşılaştığı Alanların ellerinde de dini yazılar
(75) ve Yunan asıllı rahiplerin bulunmasına karşın
Hıristiyanlıktan yalnız "Krist’' adından başka bir şey
bilmediklerim yazmaktadır.
XIX. yy da Osetleri ziyaret eden gezginlerin hemen hemen
tamamı aynı şeyleri yazmaktadır. Kafkasya tarihini çok iyi
bilen etnolog ve Macar Oryantalisti Graf Jenö Zichy , 1897
yılında yayınlanan "Voyages au Caucase et en Asie Centrale"
adlı yapıtında da aynı şeyleri yazmaktadır. "Leş Osethes
changeret done trois fois de religion au cours de leur
histoire; aujourd'huil ils sont en gene rai chretiens; iln'y
en a plus guere çue 1/4 mahometans, surtout parmi leş
personnages de distincion.- Du reste, chretiens au ma hometans,
leur religion est pleine deş restes du.’’
Bu konuda da şunları söylemektedir; "Kan davası babadan oğula
miras kalmakta ve köyler arasında uzun zaman süren
düşmanlıklara neden olmaktadır. Bu gelenek tam olarak
kaldırılamamaktadır.
Sadece tarafların birbirlerine verdikleri hediyelerle
önlenebilmektedir. Katil, ailesinden bir kaç kişi ile kendi
kulesine çekilmekte ve kendisini, öldürülen kişinin
akrabalarına karşı korumaktadır. Katil, en iyi
arkadaşlarından birini köy ihtiyar meclisine göndererek karşı
tarafla belirli bir zaman için barış antlaşması yaptırır,
onlara verilecek olan kan parasını değeri olan hayvanları
temin etmeye çalışır. Karşı tarafta ona bu zaman içinde
dokunmayacaklarına dair yemin ederler. Zaman geçtikten sonra
bu antlaşma yeniden tekrarlanabilir." (83)
İşte bu iç düşmanlıklar Oset halkını içten çökertmiş ve
kanunsuzluklara neden olmuştur. ("Et quis eorum quucum.")
(84) Bizlere Macar rahipler tarafından ulaştırılan bilgiler
Osetler hakkındaki tarihsel ve belirgin gözlemler diğer
Kafkas halkları için de yüzyılımızda dahi geçerlidir.
Günümüzde de Kafkas dağ halklarının köylerinde
gözleyebildiğimiz bu ele geçirilemez kale gibi korunma
kuleleri, geçmiş tarihin büyük aileler arasındaki kanlı
çatışma ve düşmanlıklarının canlı kalıntılarıdır. (85)
Macar rahiplerinin bölgeye gelmesinden bir kaç yüzyıl önce,
Kumanlarla birlikte 1222'de Moğollar büyük bozguna uğratan
Osetlerin o zamanlarda bir kiralın etrafında birleşerek büyük
ve güçlü bir krallık oluşturdukları gözlenebilmektedir. Bu
krallığın en parlak zamanı X. ve XI. yy. olması gerekmektedir.
İbni Rusta'nın X. yy. da yazdıkları çok ilginçtir; "Alan
beyleri 30.000 süvari çıkarabilmektedirler. Beyler tarafından
yöneltilen bu ordu çok cesurdur, imparatorlukları o kadar
büyük ve örgütlenmeleri o kadar mükemmel ki, bir köyde horoz
ötse, imparatorluğun diğer köylerinde duyuluyordu." (86) Alan
Prensleri aynı sıradadırlar ve kendilerine "pnenmatikjon’’ tek
iştir. (88)
Alanların savaşçı Konstantin Porphy rogennetos Alanlar,
Hazarlara karşı verdikleri yardımdan dolayı dost bir halk
olarak övmektedir. (87) Alanların önemini, Bizans Kralının
Oset prenslerine verdikleri paye ve unvanlardan anlamak
olasıdır. Diplomatik sıralamada Bulgar ve Büyük Erakterlerini
300 sene sonra Moğollara karşı yapılan savaşlarda bir daha
kanıtlamışlardır. Zamanın gezginlerinden Johann de Plano
Carpini ve Wilhelm von Rubrick'in aktardıklan bilgilere göre
Tatarlara karşı cesurca verdikleri mücadelelerle bir birini
tamamlamaktadır. (89) 1222 yılında Kumanlarla birlikte bu
istilacılara karşı sonucu aleyhte olsa da savaşmışlardır. Bu
dönemde Tatarlardan ikinci bir saldırı beklenmekteydi. Nitekim
Macar rahiplerinin bölgeye gelmesinden sonra beklenen
saldırılar başlamıştır. (90) Kafkasların en Kuzeyi’ndeki
bozkırlarda Moğollar, Alanları yenerler. Gürcü kaynaklarına
dayanarak Marquar'tın verdiği bilgilere göre bu savaşlardan
sonra Osetler düz ovalardan Kafkas dağlarının yüksek
yerlerine sürülmüşlerdir. (91)
Sonuçta da Macar rahipleri, Alan ülkesinde aç kalmışlardır.
Hatta bazen içlerinden ikisini köle olarak satıp, diğerlerinin
araştırmalarını sürdürmelerini sağlamayı bile düşünmüşlerdir.
(92) Julian'ın ve arkadaşlarının gezileri böylesine acıklı
günlerle geçmiş, beraber seyahat ettiklerinin mal hırslarına
da kurban olmuşlardır. Bu kişiler, rahipleri dahi
soymuşlardır. (93) Gezileri bir çöle doğru, Kalmik
steplerinden Kuzey’e Volga'ya doğru sürmüş ve 37 gün sonra
Veda denilen "Sarazen'lerin" ülkesine varmışlar ve "Bundaz"
şehrine gelmişlerdir. (94). (Hansgerd Göckenja’nın makalesinin
bundan sonrası Çerkeslerle ilgisi olmadığından çeviri
yapılmamıştır. Bu araştırma yazısı "Östliches Europa. Spiegel
der Geschicte. Fest schrift für Manferd Hellmann zum 65.
Geburtstag, Wiesbaden, 1977 "Doğu Avrupa. Tarihin aynası.
Manfred Hellmann'in 65. doğum yılı anısına çıkarılan kitabın
'125-133 sayfalarından tercüme edilmiştir')
(*) İsmail Berkuk hatalı olarak aktarmıştır. Aşağıdaki
kitaptan alıntısıyla yukarıdaki orijinaliyle karşılaştırınız.
(Sayfa 274 Tarihte Kafkasya )
‘’Haçlı seferlerinin başlaması ve Frankların İstanbul’u işgal
etmeleri neticesi olarak İstanbul'da bir Latin devleti
teşekkül etmişti. Bu teşekkül Kafkasya'nın dini vaziyetine
tesir etmekten hali kalmadı. Çünkü bu defa Kafkasya'da
Katolik dininin neşrine teşebbüs edildi. Ancak bu maksatla
Kafkasya'ya girmiş olan Dominiken cizvitleri, Anapa ve
Karadeniz sahillerinde yerleşmiş olan Ortodoksluk ile
karşılaştılar. Binaenaleyh Katoliklik ancak Wubıhlarda
tutunabildi. Bu hususta Wubıh Prensi Ferzaht çok gayret
gösterdi. Bu münasebetle Prens 1333 de Papa Il'nci Jan'dan
teşekkür mektubu bile aldı.‘’
KAYNAKÇA
1.
H.Dörrie. Macar ve Moğol tarihi üzerine üç tekst. Fransız
lulianus O.P. Ural bölgesine (1234/5) ve Rusya'ya (1237)
yıllarında yaptığı gezi ve Başrahip Peter'in Tatarlar hakkında
yazdıkları aşağıdaki bilimsel dergide yayınlanmıştır; "Nachrichten
der Akademie der Wissenschaften in Göttingen I. Philol.-hist.
Klasse, Jg. 1956, Nr.6 S.125-202, burada yazılanlar S. 152
den alınmıştır."
2.
Naip olarak "iunior rex"
3.
G.A. BEZZOLA Garp gözüyle Moğollar (1220-1270). Halkların
karşılaşması problemi üzerine bir makale. Bern-München 1974,
s.37-57. Burada sözü edilen yapıtta detaylı bilgiler vardır.
4.
DÖRRİE'den üç tekst s.178 ve devamı.
5.
Aynı yapıt, s. 151 de devamı.
6.
XIII. yüzyıldaki gezginlerin pek çoğu;- Johannes de Plano
Carpi-ni, Wilhelm Rubruck, Benedictus Polonus und C de Breda-
Büyük Macaristan'dan haberdardılar. Karşılaştır: Sinica
Franciscana. Van Wyngaert P.A. tarafından yayınlandı. L Cilt:
Itinera et relationes Fratrum Minörüm saeculi xııı ve xiv. Qu
ar acchi-Firen ze 1929, s.89, 138, 218 ve devamı; Hystoria
Tartarorum C.de Bridia monachi. Yayınlayan: A. Önnerfors.
Berlin 1967,s.22
7.
"Magna Hungaria"mn tarihi üzerine araştırmalar, karşılaştır
BENDEFY, L.'in "Meçhul Juiianus" adlı yapıtın 88-117.
sayfaları, Budapest, 1936.
8.
GY. GYÖRFFY Şark ülkelerinin keşfi. "Julians, Plano Carpinus
ve Rubruck'un gezi notlan." Budapeşt 1956; J.PERENYI" Doğuda
kalan Macaristan sorunu" Szazadok dergisi 109 (1975) s.33-62;
E.A. CHALIKOVA, Büyük Macaristan, "Voprosy istorii (1975)
dergisinin sayı 7, sayfa 37,42
9.
Onlardan önce buralara misyonerler gelmişlerdir. Bu
misyonerler Kuman'lara ve Dnyeper nehrine kadar gitmişlerdir.
B.ALTANER, xııı. yüzyılda Dominikan misyonerlerinin gezileri.
Habelschwerdt/Schles. 1924, s.l43.
10.
Bu tekst'i DÖRRIE'nmin üç tekstinin 162-165. sayfalarıyla
karşılaştırınız.
11.
Aynı şekilde, sayfa 151'le karşılaştırın.
12.
GY. MORAVCSIK Byzantinoturcica. 2. Cilt.: Bizans
kaynaklarında Türk halkalarından arta kalan diller, 2.
kez üzerinde çalışılmış olarak 1958'de Berlin'de
basıldı, 297. sayfa. (Berlin Byzantinistik çalışmaları
11).
13.
Sinica Franciskana, 112. sayfa. Büyük bir olasılıkla Julian ve
arkadaşları gezilerine bu bizans ticaret gemileriyle
başlamışlardır.
14.
DÖRRİE, üç tekst, 153. sayfa
15.
Zuchia üzerine antik bilgileri toplu halde A. NAMITOK'un
tarihi yapıtı olan "Origines deş Circassiens" Leiden
1939, s.53 de bulabilirsiniz.
16.
Sinica Franciscana sayfa 112
17.
Aynı eser sayfa 167.
18.
Aynı eser sayfa 504.
:
19.
A.KERN (yayınlayan) "Libellus de Notitia Orbis "III. O.P.
Sultaneyh'in Başrahibi. "Archivum Fratrum Praedicatorum 8
(1938)" sayfa
82-123, burada sayfa 108, 110 ve devamı,; bununla
karşılaştırınız A.D.BRINCKE'nin "Nationes Christianorum
Orientalium" Kölen-Wien 1973
sayfa 163 ile; daha sonraF.RISCH (yayınlayan) Johann de Plano
Carpini.Moğol'ların tarihi ve gezi notları (1245-1247) Leipzig,
1930 sayfa 231,
dip Not 7. ile karşılaştırın.
20.
A. DIRR Çerkesler. İslam ansiklopedisi ı. Cilt Leiden-Leipzig1913
sayfa 869-871 burada 871. Benim bildiğim kadarıyla K.F. Neum-mann
"Rusya ve Çerkesler, Suttgart- Tübingen 1840, sayfa 94" adlı
yapı
tında Zuchia ile Adıghe kelimeleri arasındaki ilişkiyi ilk
olarak fark
eden kişidir.
21.
"Constantine Prophyrogenitus, De Administrando Imperio"
Yayınlayan Gy. Moravcsik, R.J.H. Jenkins, Cilt I ikinci baskı
Washington 1967, s.186. "Kasachia" ve klassik Rus
Kroniklerinde rastlanılan "Çer-kesse" sözcükleri "carkassag"
"=Kartal" sözcüğünden türetilmişlerdir: M.VASMER Rusça
etimolijik sözlük cilt I, Berlin 1953 s. 538.
Karşılaştırınız, arap kaynaklarındaki "Kaşak", Masu'udi'ye
göre" kendini beğenmiş, çok atarak konuşan" anlamına
gelmekte: Macoudi, Leş prarires d'ör, yayınlayan C.Barbier de
Meynard, P.de Courteille, cilt II, Paris 1862 s. 46. Kiev
Ruslarıyla Çerkesler arasındaki daha öncelere uzanan ilişkiler
hakkında Bkz. AJu. JAKUBOVSKIJ O russko-chazarskich i russko
kavkavskich otnoşenijach v ix-x., izvestija AN SSSR Serija
istor-jii i filosofıi 3,1 (1946) s. 461-472
22.
Sinica Faranciscana s. 89-90,111-112
23.
Aynı eser s. 167,199
24.
Karşılaştırınız arapça "kaşak" ve ibranice "kasa" J.MARQUART.
"Kumanlar üzerine" adlı yazısı, "Abhandlungen der koni
glichen Gesellschaft der Wiss. zu Göttingen, Phil-hist, Klasse
NF 13 (1914) Nr. l, s.25-238" de yayınlandı ve burada sayfa
181.
25.
A.N.NASONOV Tmurtakan ve istorii Vostoçnoj Evropy I v., "İstoriçeskie
Zapiski 6 (1940) s. 79-99 ve G.G. LITRAVIN A propos de
Tmutorakan, Byzantion 35 (1965) s.221-234." de ki makaleler.
26.
BRINCEKEN'in Nationnes Christianorum Orientalium, s. 135
27.
"Pontificia Comissio ad redigendum Codicem luris Cannoici
Orientalis" (Yayınlayan), Codificazione canonica orientale.
Fonu, Series
III. 9. Bde. Roma 1943-1970 (onu takip eden yayınlar CICO)
burada IV.
cilt no. 19,21,100, sayfalar 36,48,163.
28.
DÖRRİE, üç tekst, s.153
29.
"... quorum dux et populi se christianos dicunt, habentes
litteras et sacerdotes Gracos" (aynı eser s.153)
30.
KERN Libellus, s.108.
31.
Örnek olarak, J.von KLAPROTH'un "1807-1808 yıllarında
Kafkasya ve Gürcüstan'a gezi, 2 cilt, Halle-Berlin, 1812-14"
adlı yapıtta 1. cilt, s.594-603 aynı zamanda NEUMANN,
Rusya...s.31 ve devamı.
32.
KLAPROTH'un eserinin 594. sayfasından alınmıştır. Orijinal
teksti malesef bulamadım.
33.
H.GLEZER Basılmayan ve yeterince yayınlanamayan Notitae
episcopatum tekstleri. Bizans kilisesi ve idaresi tarihi.
München, 1900, s.535,545
34. A.VASILIEV. Kırım*da Gotlar. Cambridge, Mass, 1936,
s.80 ve devamı.
35.
Fontes CICO 2 No 131, s.243 ve devamı.
36.
DÖRRIE, Üç tekst s. 153,
37. Yukarıyla karşılaştırınız.
38.
DIRR, Çerkessler s. 870; NEUMANN Rusya s. 97-100
39.
KLAPROTH'tan alınmıştır s.595
40.
Aynı eser, s.597
41.
Aynı eser s.595,602
42.
Aynı eser s.595
43.
NEUMANN, s.l 14
44.
NAMITOK, Origines s.130 ve devamı.
45. NEUMANN, s.l 14
46.
DÖRRIE, üç tekst, s.153
47.
Aynı eser ve NEUMANN'nın 37. sayfası ile karşılaştır.
48.
Antik ve orta çağ Alanlar'm tarihi ile ilgili bilgiler geçen
yüz yılda rus dilbilimciler ve tarihçilerce bir araya
getirilmiştir. Bilhassa bu konuda aşağıdaki araştırmacılardan
söz etmek istiyorum. V. MİLLER Osetin Etüdleri Cilt 1-3
Moskova 1881-1887; V.B. PPAF Osetin tarihiyle ile ilgili
materyaller. "Sbornik svedenij o kavkazskich goarcach, cilt 4
Tiflis 1870; F.KULAKOVSKIJ, Alany po svedenijam klassisçeskich
i
vizantiskichpisatelej. Kiev 1899" ,
49.
P.PELLIOT Notes on Marco Polo I. Paris 1959, s.16
50.
G.VERNADSKY Ancient Russia. 4. Aufl. New Haven 1952,s.l33.
51.
Sinicia Franciscana, s.70
52.
Hystoria Tartarorum s.18
53.
Bu şehrin yerini kati olarak belirlemek şu ana kadar mümkün
olmamıştır.
54.
Sinica Franciscana s.315.
55.
MARQUART, Cezalandırma harekatları, s.164 ve devamı.
56.
Burada halen resmi gezi broşürlerinde ve dilinde kuzey Osetya
için aşağıdaki termin kullanıldığını da yazmak istiyorum;; "Puteşestive
v drevnij Iriston" , v
57.
Antik çağda Alanlar için E.TAUBLER'in Kilo 9 (1909) s.14-29
adlı dergide yayınlanan, Alanlar'ın tarihi, adlı makaleye
bakınız; R.BLEICHSTEINER'in "Alan Halkı, Berichte deş
Forschungsinstitutes für Osten und Orient, 2. cilt, Viyana
1918,s.4-10; S.G. ZETEJŞVILLI, Svedenija ob Alanach ve
Chronografii Feofana adlı makalesi, Drevnejsie gosudarstva na
territorii SSSR, Materialy i issledovanija 1975 g.. Red. V.T.
Paşuto. Moskova 1976, s. 81-86.
58.
Zu den mittelalterlichııen georgischen Nachrichten über die
Oseten. Karşılaştırınız M.DZAŞVILI, Izvestija gruzonskich
letopisej i isto-
rikov o Severnom Kavkaze i Rossii, Sbornik materialov dlja
opisanija mestnostej i plemen Kavkaza 22 (Tiflis 1897) s.
1-206 da yayınlanmış
tır.
59.
Bununla ilgili belgeler MİLLER'in Edudlerinde 3. cilt sayfa
66-70'de görülebilir.
60.
Moğolların gizli tarihi. 1240 yılından kalma Keluren ırmağmda-ki
Kode adasında bulunan moğol el yazmasına göre, E.Henisch
tarafm dan yaymlanmıştır. 2. baskı, Leipzig, 1948. s. 262,270,
274; PELLI-OT'un Notes adlı yapıtının 16. sayfasıyla
karşılaştırınız
62.
Macar dilini tarihi etimolojik sözlüğü, 2. cilt
Budapeşt 1970,s.263.
63.
Benim bildiğim kadarıyla Ossetlerin antik çağ Al an'l ar dan
geldiklerini ilk defa 66. sayfada ortaya koyan kişi
KLAPROTH'dır. Dilsel
ve kültürel beraberlikleri ise MİLLER, Etüdler cild 3, sayfa
40-42 de ortaya koymuştur ve M.VASMER, Slavların eski
yerleşim bölgeleri üzeri
ne araştırmalar l cilt, İranlılar Güney Rusya'da Leipzig 1923;
DERS. Güney Rusya'da iranca. Streitberg Festgabe, Leipzig 1924
s. 367-375'te
yayınlandı. Bilhassa ABAEV, Osetin dili ve folkloru, Moskova
1949,s.41-47, 248-259; DERS Osetin dilinin tarihi ve
etimolojik sözlüğü Mos-
kova-Leninrad 1958 ve JU.S. GAGLOJTİ Alany i voprosy
etnogeneza Osetin. Tiflis. 1966.
64.
Sinica Franciscana, s. 199; 191: ".. Alani qui ibi dicuntur
Aas..."
65.
DÖRRIE, Üç tekst, s.154.
66.
Burada sözü edilen Tatarlar büyük bir ihtimalle 1236-37
yıllarında batıya doğru yürüyüşe geçerek Kafkaska'yı da talan
eden ordunun öncü gruplarıydı. G.Altunian'ın "Moğolların xiii.
yüzyılda Kafkasya ve ön Asya ülkelerini zapt etmeleri" Berlin,
1911,s.30-33
67.
Simonis de Keza Gesta Hungarorum. yayınlayan Ö.Domanovszky "Scriptore
rerum Hungaricarum cilt l, Budapeşt 1937,8.129-194, burada
s.145" adlı dergide.
68.
Th.v.BOGYAY Macar tarihinden alıntılar. Darmstadt, 1967,s.l5.
69.
Lebedja G.Vernadsky'nin "G.VERNADSKY M de FERDI-NANDY'nin
Macar ilk çağ tarihi hakkında araştırmalar, München,
1957,s.7-31.
70.
Bu gü dahi Bulgar- Türkçesi ve alan-ossetçeden kelimeler
Macardilinde vardır. Bu da bu halkların birbirleriyle olan
ilişkilerine kanıttır.
Z.GOMBOCZ Bulgar-Türkçesinden maceraya geçen ödünç kelimeler
Helsinki, 1912. ,
71.
GYRÖFFY Kronikaink es a magyar östörtenet, Budapeşt 1948.
72.
DÖRRİEÜçteıts.l53-154
73.
Karşılaştırınız MARQUART,s.166
74.
Aynı eser.
75.
"Alani qui ibi dicuntur Aas, christiaini secundum ritum Greco-rum
et habentes litteras grecos et sacerdotes grecos.. Omnia
ignorabant
que spectant ad ritum chistianum solo nomine Christi excepto"
Sinica
Franciscana s.192.
76.
J.ZICHY Voyages au Caucase... Budapeşt, 1897,s.71; KLAR-POTH
2. cilt,s.599; P.S. PALLAS, 1792 ve 1794 yıllarında Güney
Rusya'ya yaptığım gezi notlan. Leipzig, 1799,s.414; HAXHAUSEN,
A.Transkaukausus 2. cilt, 1856,s.17.
77.
G.NIORADZE Dağ osetinleri ve ülkeleri, Berlin 1923 s.21.
78.
Narody Kavkaza 1. cilt Moskau 1960 s.332-334; DÖRRIE üç teksts.154
79.
KLAPROTH,s.602; KOCH, K.İki deniz arasındaki Kafkasya'ya 1836,
37 ve 38 yıllarında yaptığım geziler, 2 cilt, Stuttgart-Tübingen
1842 s.119; G.Merzbacher Kafkas dağlarından 2. cilt, 1901,s.98
80.
Kari Friedrich Neumann eserinde xix. yüzyılda Çerkeslerin
haç'ı kutsal saydıklarını yazmaktadır. "Çerkesler dedelerinden
kendilerie aktarılan görenekler çerçevesinde haç'a saygı
göstermektedirler; ancak 1818'de haç'm ne anlama geldiğini
bilmiyorlardı." diye 120. sayfada yazmaktadır.
81.
KLARPOTH, s.600; J.REINEGGS Kafkasya'nın genel tarihi ve
coğrafik anlatımı. Gotha- St.Petersburg 1797 s.219
82.
Pazar gününe tanrının günü demektedirler. KLAPROTH,s.599 ve
NIORADZE'nin eserinde s.22-28
83.
KLAPROTH,s.594
84.
DÖRRIE Üç tekst s.154; NO1RADZE s.17-18
85.
F.BODENSTAEDT Kafkas Halkları Frankfurt a.Main 1848 s.72;
Kuzey Ossetya tarihi Moskova 1959,s.109-119
86.
MARQUARTT'an alınmadır. S.167, karşılaştırınız Hudud al-Alam.
The Regions of the World.A Persian Geography 372 A.H.-982
A.D.. Yayınlayan V.Mİnorsky Londra 1937 s.160-161. Kommentar:
s.444-446
87.
Constantine Porphyrogentus, s.64
88.
F.DÖLGER "Orta Çağda Kıral Aileleri, Tarihi yıllık kitap
60,1940 S.397-420, burada s.401.
89.
Sinica Franciscana,s.lOO,317
90.Yukarıdakilerle
karşılaştırınız.
91.
MARQUART,s.l69; KAPROTH'ta aynı düşüncededir. İkinci cilt. s.
581
92.
İki rahip vatanlarına geri dönmektedirler.
93.
DÖRRIE üç tekst.
94.
Büyük bir olasılıkla rahipler Volga nehrinin batı kıyılarında
kalmışlardır. Volga nehrini geçtiklerine dair herhangi bir
notlan yoktur. |