Ülkemizde
Çerkes olarak tanımlanan gurubu oluşturan unsurları bu üst
kimlikte birleştiren etken, çarlık Rusya'sınca 1864'te
topluca sürgün edilmiş olmalarının yarattığı büyük acı ve
dayanışma duygusudur. Türkiye' deki Çerkesler esasen dilleri
ve soyları tamamen farklı çok sayıda Kuzey Kafkas
topluluklarıdır.
Kendi
kökenine, geleneklerine bağlı, etnik kimliğiyle onur duyan
bir Çerkes çağdaş vatandaşlık bilincinin ve toplumla
bütünleşme ihtiyacının gereği olarak kendisini Türk olarak
tanımlamakta hiç bir sakınca görmeyebilir. Egemen unsurun
kimliğinin temsili önemini benimser. Bu durumda Türklük bu
Çerkes için bir "üst" kimliktir.
Türkiye'de etnik guruplar üzerine yapılmış bir çalışmayı
aşağıda
göreceksiniz. Ancak bu çalışmada birçok eksiklik ve yanlışlık
var.Kabaca fikir vermesi açısından yararlı olacaktır. Tarihçi
olmayan benim 1800'lerden bugüne getirdiğim simülasyonlara
yakınlık arz ediyor. Benim tahminim üç milyon Kürt ve buna ek
üç milyon Kürtleşmiş. Kürtleşmişlerin hemen hemen yarıdan
fazlasını, bir veya iki kuşak öncesinde Türkmen ve Alevi
Türkmen oldukları kolayca bulunabilecekler oluşturuyor.
Fikir
vermesi açısından mesela Diyarbakırlı Hanefi Kürtlerin hepsi
Türk'tür. Yine aşağıdaki yazıda bir görüş olarak dillendirilen
cumhuriyetin kuruluşunda Kürtlerin sayısı bir milyon olması
mümkün değildir. Çünkü 1870'lerde Türkiye-Irak-Suriye Kürtleri
dahil tüm Kürt nüfus 900 bindir (dokuz yüz bin) ve mesela Alevi
Kürtler bile buna dahildir.. Kürtleşmiş Türklerin arasında
saymadıklarım içinde bile Osmanlı döneminde şehirlileştirme
politikaları sonucu Türkmen-Kürt ortak köylerinde evlenmeler
nedeniyle hemen hemen tümü eski zamanlarda Kürtleşmişlerdir.
Ki bunları Kürtleşmişler arasında değil Kürt kökenliler
arasında sayıyorum. Bu bilgilere Gazi Üniversitesi
çalışmalarından ulaşılabilir.
Ağrı,
Bingöl, Muş ve Van bölgesi, gidip gördüğüm ve dostlarla
konuştuğum bir bölge olduğundan buralarda gerçekte Kürtler çok
azınlıktadır. Ancak Kürtleşme, Türkiye'nin sosyo-kültürel
gelişiminin ekonomik gelişimin de altında bir seyir göstermesi
nedeniyle sürmektedir. Mesela büyük şehirlere göçen doğulu
Türkler Kürtleşmektedirler. Yalnız son beş yıldır
gözlemlediğim kendine Kürt diyenlerde bir soy araştırması ve
şüphesi başladığıdır. Ve birçok kimsenin asıl kimliklerine
ulaştığını, bana
söylediklerinden, biliyorum.
Türkiye
içi doğu-batı kültür farklılaşması azaltılabilirse
sosyo-ekonomik nedenlerden kaynaklanan Kürtleşme geriye
dönecektir. Bir önemli husus da dini çalışmalar içinde
genellikle tarikatlar eliyle yürütülen ve ağırlıklı olarak
İngiltere'nin desteklediği Kürtleştirme politikalarının
günışığına çıkarılması gerekmektedir.
Türkiye'yi bekleyen pratik bir tehlike İçişleri Bakanlığı
bünyesinde
yürütülen otomasyon çalışmalarında firma ve yazılım konularına
olası dış müdahalelerin önlenmesidir. Tarikat-Azınlık
işbirliğinin bu türden müdahalelerin müteahhitliğini üstlenme
olasılığı vardır. Yanlış hesap genetikten döner ve bu arada
sosyoloji genetik dinlemez ama yine de doğruluğa ve hakka dair
dikkat işbaşında olmalıdır.
Türkiye' de Etnik Gruplar
Türkiye'deki etnik guruplarda din ortak bir inançtır.
Dolayısıyla
ayırıcı nitelik dil farklılığıdır... Türkiye'deki etnik
guruplarla
ilgili son dönem araştırmalar göstermektedir ki, kişilerin
kendilerini tanımlamalarında dil, köken gibi ölçütler büyük
ölçüde anlamını yitirmiştir... (Örneğin Konda 1993- İstanbul)
.
Burada en ilginç olan, köken olarak hem ana hem baba
tarafından Kürdüm diyen (Kürt KÖKENLİ) %7.6'lık gurubun
yarısının ben hissen-kalben Türküm demiş olmasıdır...
.
Kürt KÖKENLİ nüfusun %8 olarak kabul edilmesi, Kürtlerin 15-20
milyon olduklarını savunan çevrelerin tepkisine yol açabilir.
Ancak şunu belirtmek gerekir ki, yerli yabancı hiç bir "ciddi"
araştırmacı ya da kurum Kürt nüfusu böylesine abartılı
rakamlarla ifade etmemektedir. Ayrıca çok sayıda ciddi veri
%8'lik oranı doğrulamaktadır...
Türkiye'deki Kürt nüfusu gerçek dışı göstermenin "maksat"
dışında hiç bir anlamı yoktur. Türkiye'deki Kürt kökenli
nüfusun 6-7 milyon olması hiç bir şekilde Kürt kimliğini inkar
için bir gerekçe teşkil etmediği gibi, Kürtlüğe en ufak bir
saygısızlık göstergesi olarak da algılanamaz...
1985
nüfus sayımındaki belirlemeye göre Doğu ve Güney-doğudaki
halkın (9 milyon 903 bin kişi) sadece 2 milyon 766 bini Anadil olarak Kürtçe'yi bildirmiştir. Kalan % 72'lik bölümün anadili
Türkçe'dir. P.A.Andrews'un yaptığı gibi, Türkiye nüfusunun
"etnik mozaik" olarak tanımlanması da anlamsızdır zira
Andrews'ün kendi rakamlarıyla Türkiye'de Türklerin oranı
% 88.03 diğerlerinin oranı % 11.87 dir.
Etniklik
Etniklik bir çok farklı ölçütle tanımlanabilen esnek bir
kavramdır.
Genel olarak, benimsedikleri dil, din ve sahip oldukları
kültür
itibariyle diğer guruplardan farklı olan guruplar etnik olarak
nitelenir. Dil ve dini inanç etnikliğin dışa dönük en önemli
göstergeleridir. Ancak etnik kimliği belirlemede dil ve din
birlikte
önem taşıyabileceği gibi, ayrı ayrı da önem taşıyabilirler.
Türkiye'deki etnik guruplarda din ortak bir inançtır.
Dolayısıyla ayırıcı nitelik dil farklılığıdır.
Bazı
durumlarda dil ortaktır, ayırıcı nitelik dini inançtır.
Örneğin
Kuzey İrlanda'da etnik guruplaşma Katolik-Protestan ayırımına
dayanmaktadır.
Etnik bir
gurubun kimlik pekişiminde, alt gurupların tanımında önem
taşıyabilen başka gurup nitelikleri de mevcuttur. Örgütlenme
yapısı, aşiret organizasyonu, meslek-uğraş benzerliği, dilleri
soyları farklı toplulukların ortak bir kaderi paylaşmış
olmalarının yarattığı dayanışma, birlik duygusu etnik gurup
oluşumunda rol oynayabilir Örneğin, ağaç işinin toplumsal bir
meslek olarak yaygın olduğu Tahtacılar, aşiret organizasyonu
itibariyle farklı bir toplumsal yapıya ve özgün bir yaşam
tarzına sahip Yörükler Türklerin alt gurupları olarak tasnif
edilebilirler. Güney Doğu ve Doğu Anadolu'da bir çok yörede
aşiret mensubiyeti, Türk, Kürt, ya da Arap olmaktan önce
gelir.
Ülkemizde Çerkes olarak tanımlanan gurubu oluşturan unsurları
bu üst kimlikte birleştiren etken, çarlık Rusya'sınca 1864'te
topluca sürgün edilmiş olmalarının yarattığı büyük acı ve
dayanışma duygusudur. Türkiye' deki Çerkesler esasen dilleri
ve soyları tamamen farklı çok sayıda Kuzey Kafkas
topluluklarıdır.
Etnologlar, bir ülkedeki etnik gurupları belirlemede, kendi
amaçlarına bağlı olarak çok farklı etniklik kriterini çok
farklı yaklaşımlarla kullanabilirler. Bunun sonucu olarak,
etnologlar, aynı ülkede çok farklı sayıda etnik gurup
belirleyebilirler.
Özellikle
etnik gerilimin mevcut olduğu ortamlarda, etnologların gurup
tanımlarının dayandığı temellerin iyi değerlendirilmesi
gerekir.
Toplumsal
alanda, etnik gurup kimliği iki farklı "bakış"a bağlı olarak
farklı tanımlanabilir.
1)
Emik Bakış
Emik bakış, bir gurubun kendi kimliğiyle ilgili kendi
tanımıdır,
kendisini "ne", "kim" olarak gördüğüdür. Emik bakışta
etnikliğin ölçüsü tamamen gurubun kendi kabulleridir. Bu
kabullerin bilimselliği, ya da dışarıdaki diğer gurupların bu
gurubu nasıl tanımladığı önem taşımaz. Gurup kimliğinin
tanımında asıl olan bu emik bakıştır. Etnik guruplar arası
ilişkilerde belirleyici olan etmen her gurubun kendisine
ilişkin kimlik tanımıdır. Ülkenin etnik yapısının
değerlendirilmesinde de göz önünde
bulundurulması gereken emik bakışa dayalı gurup kimlikleridir.
2)
Etik Bakış
Etik bakış, dışındaki bir gurubun, bir başka gurubu
tanımlamasıdır. Örneğin Türkiye'de büyük çoğunluk bütün
Karadenizlileri Laz, Doğuluların büyük bölümünü Kürt olarak
tanımlar. Bu "etik" bakıştır. Etik bakış, bilimsel temelden
uzak, genelleme şeklinde "kaba" bir görüştür. Bu nedenle, emik
bakış gibi geçerli ölçülere dayanmaz. Ülkenin etnik yapısının
değerlendirilmesinde fazlaca bir önem taşımaz. Etik bakış,
genellikle "çoğunluk" egemen unsurun önemsemediği azınlık
gurupların kimliklerine ilişkin görüşüdür. Etik bakış, ülkenin
etnik yapısının değerlendirilme- sinde önem taşımasa da,
çoğunluğun bakışı olarak etnik guruplar arası ilişkilerde
etkindir. Özellikle, devlet politikalarının belirlenmesinde
etkin olabilen etik bakış, ayrıca gurupların kimlik
"değişiminde" de rol oynayabilir.
Etik bakış ve Lazlar
Aşağıdaki iki örnek emik ve etik bakış farklılığını ve de etik
bakışın gurup kimliği değişimindeki rolünü açıklayıcıdır.
Bugün, ülkenin bir çok yöresinde "Laz" olarak tanımlanan
insanlar mevcuttur. Ancak "yerli" kavramı içinde "Laz" sadece
Rize'nin Pazar, Arhavi ve Hopa üçgeni içinde küçük bir
guruptur. Oysa toplum her Karadenizliyi Laz olarak görür.
Toplumun Laz olarak tanımladığı halkın büyük çoğunluğu "Laz"
yakıştırmasını reddeder. Konunun uzmanı yabancı bilim adamları
da yaptıkları kapsamlı araştırmalar sonucunda Karadeniz
bölgesi halkının Pazar, Arhavi, Hopa yöresi dışında "Laz"lığı
kabul etmediklerini ve "Laz" olmadıklarını ortaya
koymuşlardır.
Bennighaus, Meeker Zonguldak Ereğlisinden başlayarak, Rize'nin
Pazar ilçesine gelinceye kadar her yörenin kendisinin bir
doğusundaki yöreyi işaretle, kendilerinin "Laz"olmadıklarım
belirttiklerini tespit etmişlerdir. Dolayısıyla etik bakışla
kalabalık bir gurup olarak görülen Lazlar, gurubun kendi
tanımıyla küçük bir etnik guruptur.
Etik bakış ve Zazalar
Zazaların durumu daha ilginçtir. Zazalar tarih boyunca kendi
kimliklerinde onurla direnmiş, ne Türklüğü ne de Kürtlüğü
benimsememiş bir topluluktur. Zazaları inceleyen ciddi bütün
bilim adamlarının ortak görüşü; Zazaların Kürt ve Zazacanın
Kürtçe'nin bir lehçesi OLMADIĞI yolundadır. Bu görüşü
paylaşanlar arasında Kürdolojinin babası kabul edilen V. Minorsky,
O. Mann, David Mc Kenzie, Sasuni, Haddank,
Prof. Goichie Kojima gibi otoriteler de mevcuttur.
Ancak
Zazaların önemli bir bölümü bugün Kürt üst kimliğini
benimsemektedirler. Dillerinin Kürtçe'den farklı olmasına ve
kökenlerinin Kürt olmadığı bilim adamlarınca ortaya konmasına
ve daha önemlisi tarihte Kürtlüğe karşı kimliklerini duyarlı
bir şekilde savunmuş olmalarına rağmen; Zazaları Kürt
kimliğine iten, kendilerini kuşatan toplulukların etik bakışı
ve devletin bu bakış doğrultusundaki tavrı olmuştur.
Osmanlıdan bu yana Devlet ve toplum Zazaları Kürt olarak
tanımlamıştır. Toplumsal ilişkiler sürekli olarak Zazalara
Kürtlüğü empoze etmiştir. Osmanlı'dan günümüze devletin
padişahı, tımar beyi, paşası, kadısı, kaymakamı, jandarması,
tahsildarı, öğretmeni,hakimi, savcısı Zazaları Kürt olarak
görmüştür. Sonuç olarak daha 50 yıl öncesine kadar Kürtlüğü
reddeden Zazaların büyük bir bölümü bugün üst kimlik olara
Kürtlüğü benimsemişlerdir. Ancak Zazalıklarını Kürtlükle
eşdeğer bir kimlik olarak sürdürmektedirler.
Etnik Kimliğin Değişkenliği
Etnik
kimlik pek çok nedene bağlı olarak süreç içinde değişkendir.
Tarih içinde, kendi dönemlerine damgasını vurmuş sayısız etnik
gurup bugün "kimlik" olarak silinmiştir. Hunlar, Hititler,
Sümerler, İskitler, bugün hiç bir etnik gurubu tanımlayan
kimlikler değildir. Bu isimlerle anılmış olan topluluklar
elbette toptan yok olmadılar. Başka topluluklara karışmış
olarak ırki nitelikleri bugünkü toplumlar içinde devam etmekte
ise de etnik gurup nitelikleri kaybolmuştur.
Günümüz
Türkiye'sinde bile, yakın bir geçmişe dayanan etnik kimlik
değişiminin pek çok örneği mevcuttur. Araştırmalarla
kanıtlanmıştır ki, bir çok öz be öz Türk unsur Kürtleşmiştir.
24 Oğuz boyundan biri olan Avşarların bir bölümünün yanı
sıra, Döğerler, Kalaçlar, Kikiler, Türkanlar, Karakeçililer
Kürtleşmişlerdir. Bunların içinde Urfa Karakeçilileri, bugün
Batı Anadolu'daki akrabalarının da çabalarıyla Türk
kimliklerini yeniden keşfetmekte ve Türklüğe dönmektedirler.
İbrahim Paşa'nın zorla Milli Aşiretine bağlayarak
Kürtleştirdiği Türkanlar da kimlik değişimine bir başka
örnektir. Kürtleşen Zazalar kimlik değişiminin bir başka
günümüz örneğidir.
Svanberg'in belirttiği gibi "bir etnik gurubun NE OLDUĞUNDAN
çok, NE ZAMAN, yani NE GİBİ KOŞULLAR ALTINDA var olduğu"
önemlidir.
Çağdaş Etnik Kimlik
Etnik
gurupların belirlenmesinde ve de toplumun etnik yapısının
değerlendirilmesinde yapılan en büyük yanlışlardan biri konuya
sübjektif yaklaşılması ve güncel verilere dayanmayan,
kişilerin özgür kimlik tanımlarını dışlayan tespitlerin esas
alınmasıdır.
Türkiye'deki etnik guruplarla ilgili son dönem araştırmalar
göstermektedir ki, kişilerin kendilerini tanımlamalarında dil,
köken gibi ölçütler büyük ölçüde anlamını
yitirmiştir.Türkiye'deki etnik guruplarla ilgili kitap, makale
vb. yayınlarda esas alınan ölçüt genellikle "anadil",ve "en
iyi konuşulan ikinci dildir".
Etnik
kimliğin esas göstergesi olan "sen kendi kabulüne göre kimsin,
duyumsadığın kimlik ne" gibi bir sorunun cevabına bağlı genel
bir tespite başvurulmamıştır.
"Anadil"
ve de "ikinci dil" etnik gurup bilincinden çok, "köken"i
açıklaması bakımından önem taşımaktadır. Bugün Türkiye'de
Kürt, Arap, Zaza gibi etnik guruplarda "anadil" gurup
kimliğiyle örtüşmektedir. Kendisini Kürt, Arap, Zaza olarak
tanımlayanların "anadili" kendi dilleridir. Ancak "anadili"
Arapça, Kürtçe, Zazaca olan herkes kendini Arap, Kürt, Zaza
olarak tanımlamamaktadır. Dolayısıyla, genelde "sadece" dil
ölçütüne dayalı etnik tasnifler ve etnik gurupların
nüfuslarına ilişkin tahminler geçerli değildir.
"Anadil"
kökeni, "ikinci dil" ise köken kadar "köken karışımlarını"
açıklamak yönünden önemli ölçütler olarak değerlendirilebilir.
Ancak böyle bir değerlendirmede dahi gözetilmesi gerekli bir
çok şart söz konusudur.
1993 Konda Soy, Dil, Etniklik İlişkisi
1993
yılında, Konda A.Ş. tarafından Milliyet gazetesi için
İstanbul'da 15.683 gibi çok büyük sayıda deneğe dayalı
kapsamlı araştırma -yerel bir gösterge olarak dahi kabul
edilse- soy, dil, etniklik ilişkisini çok açık göstermektedir.
KONDA A.Ş. 1993 Denek: 15 bin 683, 19 ve 19 yaş üstü SOY KÖKENİNE
GÖRE
DAĞILIM (%)
SOY Kürt
Balkan Kökenli, Kafkas Kökenli, Laz Gayri- Müslim Arap Toplam:
(a) Ana- baba tarafından 7.63 2.69 2.19 4.28 0.78 0.79 18.44
(b) Ana-baba+hısım tarafından 13.30 6.81 5.75 8.77 1.39 2.57
39.59
Bu tablonun ifade ettiği anlam, ana-babaya dayalı soy olarak
İstanbul nüfusunun % 61.4'nün kendisini Türk, % 18.44'ünün ise
"farklı" kökenden kabul ettiğidir. % 21.11' lık gurup ise
"karışık" kökenlidir. Bu gurubun akrabalık ilişkileri büyük
çoğunlukla Türklerledir.
1993 Konda Benimsenen Kimlik
Ancak çok önemli olan, bu guruplara "siz kendinizi ne
hissediyorsunuz?" sorusu yöneltildiğinde alınan cevaplardır.
Yani kendi inancınıza, kabulünüze, hissiyatınıza göre kendi
etnik kimlik tanımınız nedir anlamındaki soruya deneklerin
verdikleri cevapların oransal dağılımı şöyledir.
Benimsenen Kimlik |
(%) |
|
Türk |
65.0 |
|
Türk-Müslüman |
21.0 |
|
Müslüman |
4.0 |
|
Türk (Kürt Kökenli) |
3.7 |
|
Arap |
0.13 |
|
Çerkes |
0.46
|
|
Laz |
- |
|
Kürt-Zaza |
3.90 |
|
Tablodaki dağılıma göre deneklerin % 89.7 gibi ezici bir
çoğunluğu etnik kimlik olarak Türklüğü benimsemektedir.
Türküm diyen % 89.7'lik ve sadece Müslüman'ım diyen % 4'lük
gurubun dışında "farklı" bir kimlik benimseyenlerin oranları
şöyledir.
Benimsenen Kimlik |
(%) |
|
Kürt/Zaza'yım |
3.90 |
|
Çerkes'im |
0.46 |
|
Ermeni'yim
|
0.22 |
|
Arap'ım |
0.13 |
|
Rum'um
|
0.12 |
|
Çingene'yim |
0.09 |
|
Boşnak'ım |
0.06 |
|
Musevi'yim
|
0.05 |
|
Diğer |
0.36 |
|
1993
Konda ve İstanbul'da Türk Kimliği
Görülüyor ki, deneklerden % 1' i aşan tek gurup % 3.9 la
Kürtlerdir. Türk değilim diyen gurupların toplam oranı sadece
% 5.39 dur.
Burada en
ilginç olan, köken olarak hem ana hem baba tarafından Kürdüm
diyen % 7.6'lık gurubun yarısının ben hissen-kalben Türküm
demiş olmasıdır.
Sık sık,
bir azınlıklar şehri, Kürt kenti olarak tanımlanan İstanbul
gibi kozmopolit bir yerde dahi deneklerin % 90'nın Türküm
demiş olması önemli bir göstergedir.
Bu
kapsamlı ve önemli anket de göstermektedir ki ne ana-dil, ne
soy kökeni 20'nci y.y. Türkiye'sinde etnik kimlik
belirlemesinde ağırlıklı bir etmen değildir.
ÜST KİMLİK
Üst kimlik çoğu kez yanlış tanımlanmakta ve kavram kargaşasına
yol açmaktadır. Doğru tanımın iyi anlaşılabilmesi için
aşağıdaki örneklerin iyi değerlendirilmesi gerekir.
Kendi
kökenine, geleneklerine bağlı, etnik kimliğiyle onur duyan bir
Çerkes çağdaş vatandaşlık bilincinin ve toplumla bütünleşme
ihtiyacının gereği olarak kendisini Türk olarak tanımlamakta
hiç bir sakınca görmeyebilir. Egemen unsurun kimliğinin
temsili önemini benimser. Bu durumda Türklük bu Çerkes için
bir "üst" kimliktir. Bir başka Çerkes köken bilincine ve
onuruna sahip olmakla birlikte, kuşaklardır bu topraklarda
yetişmenin, egemen kültürle yoğrulmanın sonucu olarak kendini
Türk olarak duyumsayabilir ve Türk kimliğini üstün tutabilir.
Bu anlamda Türklük bu Çerkes için artık "üst" kimlik değildir.
Üst
kimliği tartışanların sık sık düştükleri yanlış üst kimliğin
değişik "algılanma" düzeylerini, ve kişilerin kendi
tercihlerini gözardı ederek, insanlara kendi ölçüleriyle
kimlik biçme yanılgılarıdır.
Bazı köşe
yazarları ise bu yanlışa ek olarak bir de "yerli", "sonradan
gelme" yani otoktonluk gibi bilim dışı ölçüler ekleyerek kendi
kafalarına göre "üst" kimlikler yaratmaktadırlar.
Üst
kimliğin, ne "azlık", "çoklukla" ve ne de "yerli" "göçmen"
olmakla ilgisi yoktur. Üst kimlik tamamıyla gurubun kendine
bakışı, egemen unsuru algılayışıyla ilgili bir tanımlamadır.
Üst
kimlik en kısa tanımıyla "rıza ile kabul edilen ortak temsili"
kimliktir.
P.A.Andrews ve Türkiye'de Etnik Guruplar
Söz
konusu eser siyasetçilerin, aydınların, medya mensuplarının
başvurduğu bir kaynaktır. Ne yazık ki bu eser maddi hatalar da
dahil olmak üzere pek çok yanlışla dolu olduğu gibi, konuya
yaklaşımı itibariyle Türkiye'nin etnik yapısını açıklamaktan
da uzaktır.
Orta
Doğunun etnik yapısının incelenmesiyle ilgili çalışmaların bir
bölümünü oluşturan eser 1989 yılında, Özgür Batı Almanya
Üniversitesi tarafından 660 sayfa olarak İngilizce
yayınlanmıştır. Eserin 318 sayfalık bölümü Tüm zamanlar
Yayıncılık tarafından Türkiye'de Etnik Gruplar ismiyle
Türkçe'ye çevrilmiştir.
Eserin dayandığı veriler hem "güncellik" ve de daha önemli
olarak
"güvenilirlik" bakımından bizzat yazarının da ifade ettiği
gibi sağlam değildir.
1)
Eserin sunduğu bilgiler, doğrudan kendilerince yapılmış
araştırmalara değil, çok sayıda farklı araştırmacının
eserlerinden "taranarak" sağlanan verilere dayanmaktadır.
Dolayısıyla eser bir "tarama"dır.
2) Bizzat Peter Alford Andrews'ün de eserin giriş
kısmında belirttiği gibi dokümanlar yetersizdir ve de veriler
kendi ifadesiyle "alındıkları kaynaklar kadar güvenilir ve de
etniklik üzerine olan bilginin açık olabileceği kadar
açıktır." Etnik bilgilerin kaynağı durumundaki pek çok
araştırmacı ise gurup taassubu ile tarafgirdir.
Dayandığı
verilerin güncel olmaması ve kaynakların sağlamlığı
konusundaki kuşkular bir yana, P.A. Andrews'ün etnikliğin temel
ölçütleriyle beraber ikincil tüm ölçütleri de sonuna kadar
zorlayarak Türkiye'de 47 etnik gurup belirlemede gösterdiği
gayreti anlamak mümkün değildir. Böyle bir yaklaşım
çerçevesinde 21 Kişilik Almanlar bir yana, 290 çadırlık
Abdallar, "330" evlik öz be öz Türk Özbekler de "farklı" birer
etnik gurup olarak tasnif edilmiştir. Andrews'ün asıl
bağışlanması mümkün olmayan yanlışı, bizzat kendi
tespitleriyle etnik nüfusun genel nüfusa oranı %12 yi bulmaz
iken Türkiye'yi bir "mozaik" olarak niteleyebilmiş olmasıdır.
Türkiye'de Etnik guruplar isimli eserin mahiyetinin
anlaşılabilmesi için söz konusu 47 gurubun hangi ölçülerle ve
nasıl bir bakışla
belirlendiğini görmek gerekir.
Andrews'un tasnifinde Türkler
Andrews'un tasnifinde 47 guruptan 18'i öz be öz Türk'türler.
Bunları "farklı" etnik guruplar olarak göstermesi yanlıştır.
1) Dilleri-Soyları ve dinleri bir, öz be öz Türk
guruplar ilk önce 15
ayrı etnik gurup olarak tanımlanmışlardır.
a)
Türkler,
b) Kırgızlar,
c) Karapapaklar,
d) Türkmenler,
e) Kazaklar,
f) Kumuklar,
g) Yörükler,
h) Özbekler,
i)
Özbek
Tatarları,
j) Azeriler,
k) Balkarlar,
l) Kırım Tatarları,
m) Uygurlar,
n) Karaçaylar,
o) Nogay Tatarları
Bu gurupların soylarının Türk, dillerinin Türkçe ve dinlerinin
İslam
olduğunu Andrews da kabul etmektedir.
2)
Türkler,ayrıca mezhep ölçütü ile de tanımlanarak "farklı" 6
guruba daha bölünmüşler ve de 2 alt gurupta tasnif
edilmişlerdir.
Ana
gruplar Alt guruplar
a) Sünni Türkler,
b) Tahtacı-Türkmen (Alevi),
c) Alevi
Türkler,
d) Abdal-Türkmen (Alevi),
e) Sünni Yörükler,
f) Alevi
Yörükler,
g) Sünni Türkmenler,
h) Alevi Türkmenler,
Sonuç olarak 47 etnik gurubun 18'ini bu şekilde bir tasnife
tabi tutulan Türkler oluşturmaktadır. Bu "yapay" bir
tasniftir.
Andrews'un tasnifinde mezhepler ve etniklik
Dil
ölçütünden ayrı olarak Türkler dışındaki 3 gurup; Kürt, Arap,
Zazalar bir de mezhep ayrımına göre tasnif edilerek 8 etnik
guruba ayrılmışlardır.
a) Sünni Kürtler
b) Alevi Kürtler
c) Yezidi Kürtler
d) Sünni Araplar
e) Alevi Araplar
f) Hıristiyan Araplar
g) Sünni Zazalar
h) Alevi Zazalar
Bu guruplama da çok ciddi bilimsel bir yanlış, kendilerini
Harun-er-Reşidin oğlu Mutasım'ın Türk olan annesinin Horasanlı
Türkmen kabilelerinden olarak tanımlayan Nusayri Alevilerin
tamamının Arap olarak gruplandırılmış olmasıdır. Tarihi
veriler Nusayrilerin Türklüklerini kanıtlamıştır.
Andrews'un tasnifinde Nüfus Yoğunlukları
Nüfusu 21 kişi, 330 çadır, 250 kişi, 330 ev olarak gösterilen
guruplar da aynen Türkler, Kürtler gibi 47 ana etnik gurup
tasnifinde yer almışlardır. (Bu gurup içindeki Türklerin
listesi sadece bilgi olarak verilmektedir.)
Gurup Nüfus (kişi) |
(%) |
|
Almanlar |
21 |
|
Estonlar
|
40 |
|
Polonezler |
250 |
|
Kuban Kazaklar |
670 |
|
Molokanlar |
1.600 |
|
Rumca Konuşan Müslümanlar |
4.500 |
|
Ossetler |
4.500 |
|
Sudanlılar
|
5.000 |
|
Dağıstanlılar |
5.223 |
|
Keldaniler |
7.000 |
|
Çingeneler |
10.000 |
|
Rumlar
|
10.000 |
|
Museviler |
25.000 |
|
Ermeniler |
60.000 |
|
Arnavutlar |
53.520 |
|
Hemşinliler |
39.000 |
|
Gürcüler |
80.000 |
|
Yezidiler |
10.000 |
|
Uygurlar |
700 |
|
Kırgızlar |
1.137 |
|
Özbekler
|
330 |
|
Balkar Karaçay |
3-4.000 |
|
Azeri (Şii) Kars |
25.000 |
|
Azeri Karakalpak |
106.000 |
|
Kazak Türkmen |
700 ev |
|
Özbek Tatar |
700 |
|
Kırım Tatar |
43 köy |
|
Nogay
Tatar |
37 köy |
|
Yörük Sünni |
50.000 |
|
Yörük Alevi |
? |
|
Tahtacılar |
100.000 |
|
Abdallar |
290 çadır |
|
Çeçen-İnguş |
10.000 |
|
Süryaniler |
35.000 |
|
|
|
|
Yukarıdaki etnik gurupların nüfuslarına göre dağılımları
şöyledir: |
|
|
|
Nüfus Gurup sayısı |
|
|
21-5500 kişi |
17 |
|
5.501 - 10.000 |
8 |
|
10.001 - 50.000 |
4 |
|
50.001 - 100.000 |
6 |
|
Andrews'un tasnifine göre Türkler ve diğerlerinin genel nüfus
içindeki payı
Sonuç
olarak değerlendirildiğinde, 47 guruptan 18'i Türk, 5'i mezhep
gurubu olarak Kürt, Zaza, Arap, 25'i nüfusu 10 bin 001'nin altın da
guruplardır. Toplam 47 gurubun 42'sinin nüfusu 100.000'in
altındadır. Özetle, Andrews'ün nüfusu 100.000'nin üzerinde
belirlediği Türk olmayan, asli gurup sayısı gerçekte 5 tir.
Bunlar Kürtler, Zazalar, Çerkesler, Araplar ve Lazlardır. D.
Andrews'ün kendi tespitleri esas alındığında etnik gurupların
tümünün
nüfusunun genel nüfus içindeki payı %11.87'dir.
Anadil
2'ci dil Toplam |
|
|
|
Kürtler |
%7 |
%1.36 |
%8.36 |
|
Zazalar |
%0.47 |
%0.06 |
%0.53 |
|
Çerkesler |
%0.18 |
%0.15 |
%0.33 |
|
Araplar |
%1.1 |
%0.53 |
%1.63 |
|
Lazlar |
%0.008 |
%0.02 |
%0.02 |
|
Diğer |
- |
- |
%1 |
|
Toplam |
%8.83 |
%2.12 |
%11.87 |
|
|
Yukarıdaki oranların belirlenmesinde "anadil" ve "2'nci dil"
rakamlarının aynı kökeni gösterdiği "varsayımı" kabul
edilmiştir. Ancak küçük bir düzeltme de yapılmıştır. Andrews
çok büyük bir maddi hata yaparak basit bir çıkarmayı atladığı
için 2'nci dil rakamlarını yanlış vermiştir. Bu yanlışın
genele etkisi % 2.5'dir. Kaldi ki, "ikinci dil" kökenin değil,
köken karışımının göstergesidir.
Görüldüğü
üzere, Andrews'ün hesabıyla Türkiye'de Türklerin oranı %88.03
diğerlerinin oranı % 11.87 dir. Uluslararası bilim çevrelerinin
koyduğu ölçüyle bir ülkenin etnik bir mozaik olarak
tanımlanabilmesi için iki şart gereklidir. Ayrıca bu iki
şartın birlikte sağlanması gerekir.
Bunlardan
biri etnik "çeşitlilik" diğeri "nüfus oranıdır". Egemen
unsurun nüfus oranının % 65-70 olduğu bir ülke için "mozaik"
tanımı, çeşit ne olursa olsun geçerli değildir. Prof.Martin
Lipset için oran % 65'dir.
Bizzat
kendi tespitleriyle tablo bu kadar açıkken Andrews'ün
Türkiye'yi etnik bir mozaik olarak tanımlamış olmasını bilim
adamı sıfatıyla bağdaştırmak güçtür.
Etnik mozaik kavramı ve Fransa örneği
Uluslararası bir örnek olarak Fransa'ya bakmak yeterlidir.
1978
istatistiklerine göre Fransa'da 17 etnik gurup mevcuttur.
Üstelik bu sayı Andrews'ün yaklaşımıyla 80'ni aşmaktadır.
Söz konusu 17 gurubun genel nüfus içindeki oranı %19'dur ve bu
guruplardan 16'sının nüfusu 100 binin üzerindedir.
(Türkiye'de etnik gurupların toplam nüfus oranı % 11.87 ve
nüfusları 100 bin üzerindeki gurup sayısı sadece 5'tir.) Böyle
bir tabloya rağmen Fransa'da ne mozaik sözü edilir, ne de
Fransa için "mozaik" nitelemesi yapılır. Fransa haklı olarak
mozaik nitelemesini reddettiği gibi, milli azınlık kavramını
da benimsememektedir. Fransa 1992 yılında anayasasının 2nci
maddesini "Fransızca Cumhuriyetin anadilidir." şeklinde
değiştirmiştir. Avrupa Konseyi çerçevesinde oluşturulan ve 11
üye ülkenin imzaladığı "Bölgesel ve Azınlık Dilleri Şartı"na
taraf olmamıştır. Fransa Anayasa Kurulu 1991 deki kararında
Fransa halkının unsuru Korsika halkı ifadesini anayasaya
aykırı bularak iptal etmiştir. Üniter bir devlet olarak milli
bütünlüğünü 100 yıla aşkın bir süre önce pekiştirmiş olan
Fransa'nın etnik guruplara bakışı hiç değişmemiştir. 1925
yılında devrin Milli Eğitim Bakanı A de Monzie bu bakışı şu
sözleriyle özetlemiştir. "Fransa'nın tarihsel birliği için,
Brötanca'nın ortadan kalkması gerekmektedir."
Bu yapıda bir Fransa etnik bir mozaik olarak tanımlanmaz, bu
zihniyette bir Fransa eleştirilmezken, Türkiye'yi mozaik
olarak nitelemek sadece bilimi inkar değil, insafsızlıktır.
Etnik çalışmalarla ilgili zorluklar
Türkiye'nin etnik yapısına ilişkin bilgilerin
sağlanabileceği kaynaklar dağınıktır. Her etnik gurup için
farklı kaynakları taramak gerekir. Belirli bir guruba ilişkin
bilgi için dahi çok sayıda tarama yapma zorunluluğu vardır.
Sabırlı bir araştırmayla farklı kaynaklardaki bilgileri
toplayarak genel bir değerlendirme yapmak mümkündür. Ancak bu
durumda da kaynakların
"güvenilirliğini" çok özenli bir ayırıma tabi tutmak gerekir.
Türkiye'nin etnik yapısına ilişkin araştırmanın en güç yanı
burasıdır. Doğal olarak etnik araştırmalara yönelenler
çoğunlukla kökenlerini tanımak isteyen etnik gurup
mensuplarıdır. Bu araştırmacıların büyük bölümü konuya
duygusal yaklaşmaktadırlar. Kendi kökenlerinin asaletini,
toplum içindeki önemini kanıtlama gayretiyle verileri
abartmaktadırlar.
Milliyetçilik şovenizmi ile yaklaşanlar ise, abartma sınırını
da aşarak verileri tahrife, uydurmalara yönelmektedirler.
Batılı araştırmacılar da büyük çoğunlukla doğru bilgi
vermemektedirler.
Bunun başkaca üç nedeni mevcuttur.
a) Batılı araştırmacılar, çoğunlukta olan yerli
tarafgir eserleri
yeterli bir özenle ayıklama imkanına sahip olmadıkları gibi,
bu konuda yeterince duyarlı da değillerdir.
b) Günümüz Batılı araştırmacılarının değer verdikleri
geçmiş dönemlere ait Batılılarca yapılmış araştırmaların çoğu
yerlilerinkinden çok daha tarafgirdir. Örneğin, Kürtlerin
incelenmesinin yoğun olduğu 1850-1930 yıllan arasındaki
araştırmaların pek çoğu "görevlendirilmiş" kişiler tarafından
yapılmıştır. Sonradan Kürdoloji'nin babası olarak anılan V.Minorsky,
Nikitin, Jaba 1856 Paris Antlaşmasıyla Osmanlıların bir Avrupa
ülkesi olarak tescilinin ardından uzak denizlere inmek için
yeni bir yol açma gayretinde olan Ruslann Kürtlüğü araştırmak
için Urmiye ve Erzurum'da görevlendirdikleri konsoloslardır.
Bir kaç istisna dışında, diğer Batılı ülkelere mensup
araştırmacıların tümü Türk, Fars ve Arap dışında bir etnik
gurup tanımlama gayretiyle gerçeği saptırmışlardır.
Bu yaklaşımın sonucudur ki hepsi Kürtlüğü bir tarafa çekmiş,
sonuçta da biri diğerinin tespitlerini kolayca çürüterek
tezlerinin bilimsel geçerliliği olmadığını kanıtlamışlardır.
c) Batı Türklere karşı asırların mirası bir önyargıya
sahiptir. Ayrıca verileri "milli çıkarlarına uygun" olarak
değiştirmekte ya da
gizlemektedir, Batılı aydın da bu toplumun, eğitimin ürünüdür
ve de "milli çıkarlar" konusunda devleti kadar taraftır.
Türkiye'deki Etnik Gurupların Büyüklükleri
Daha önce
de belirtildiği gibi, "anadil ve "ikinci dil" rakamlarına
dayalı olarak Türkiye'deki gurupların bugünkü nüfuslarını
tespit yoluna gitmek ciddi yanılgılara yol açar. Konda A.Ş.'nin
çok geniş kapsamlı 1993 yılı İstanbul araştırmasının da
kanıtladığı üzere kişinin kendi tanımı dil ve köken ölçütünden
büyük oranda bağımsızdır. Dolayısıyla "dil" rakamları esas
alınarak belirlenecek nüfus, etnik gurup nüfusundan çok, etnik
gurubun "köken ilişkisini " açıklayacak niteliktedir.
Kürt Kökenliler:
Türkiye nüfusunun "anadil" ve "ikinci dil" esasına göre
dağılımını veren belgeler 1927 den 1965 yılına kadar yapılmış
olan Genel Nüfus Sayımlarıdır. Genellikle 1965 Genel Nüfus
Sayımına ait veriler bazı çevrelerce kuşkulu bulunmaktadır.
Ancak şu bir gerçektir ki Genel Nüfus Sayımlarında devlet hiç
bir şekilde yönlendirici olmamıştır. Bunu herkes kabul ediyor.
Ayrıca Genel Nüfus Sayımları verileri oransal mukayeseler
bakımından tutarlılık içindedir. Kaldı ki 1965 nüfus
sayımından sonraki araştırmalar ve seçmen profili tespitleri
de 1965 nüfus sayımı verilerini doğrulamaktadır. Sayım
memurlarının kültür düzeyine bağlı, ya da gurupların
kimliklerini gizleme endişesinden kaynaklanabilecek
yanlışlıklar esası etkileyecek ölçüde değildir. 1927 yılından
1965 yılına kadar yapılmış olan genel nüfus sayımlarında
"anadili" Kürtçe olanların sayısının genel nüfusa oranları
şöyledir.
1927 %8.7
1935 %9.2
1945 %7.9
1950 %8.8
1955 %7
1960 %6.7
1965 %7.1
Türkiye'de yaşayan insanlar için önem ifade etmeyen bir dil
olan
Kürtçe'nin ikinci dil olarak konuşulmakta olması da "köken"
ilişkisi ifade etmektedir. Ancak Kürtçe'yi ikinci dil olarak
konuşanların arasında Türkler ve Araplar da bulunmaktadır.
İkinci dili Kürtçe olan 429 bin 168 kişinin (% 0.8) tamamı Kürt
kökenle ilişkilendirildiğinde dahi Kürt kökenli nüfus % 8
olarak tespit edilmektedir. Kürt kökenli nüfusun % 8 olarak
kabul edilmesi, Kürtlerin 15-20 milyon olduklarını savunan
çevrelerin tepkisine yol açabilir. Ancak şunu belirtmek
gerekir ki, yerli yabancı hiç bir "ciddi" araştırmacı ya da
kurum Kürt nüfusu böylesine abartılı rakamlarla ifade
etmemektedir.
Ayrıca çok sayıda ciddi veri %8'lik oranı doğrulamaktadır.
Örneğin,
a) Daha önce zikredilen Konda A.Ş.'nin İstanbul
araştırmasında ana-baba tarafından Kürdüm diyenlerin oranı
% 7.6'dır. Akraba ilişkileri dahil edildiğinde bu oran % 13.1
olmaktadır. Ancak bunların sadece % 4'lük bir bölümü
hissen-kalben Kürdüm demektedirler.
b) 1993 de TÜSES'in yaptığı araştırmada Kürt olarak
belirlediği gurubun genel seçmen sayısı içindeki oranı % 9.8'dir
c) Hacettepe Üniversitesi Nüfus Etütleri Enstitüsü
Başkanı Prof. Dr. Aykut Toros, Yrd. Doç. Dr. İsmet Koç ve Araştırma
Görevlisi A. Erman Özsoy'un 1935, 1965 Genel Nüfus Sayımları
verilerini esas alarak" yaptıkları projeksiyona göre 1992
yılında ana dili Kürtçe olanların oranı % 6.2'dir.
d) Tarafgir verilerin etkisinde olduğu bilinen M. M. Van Bruinessen'e göre dünyadaki Kürt sayısı 15-16 milyon
Türkiye'deki Kürtlerin sayısı 7-8 milyondur.
e) Javed Ensari'ye göre dünyadaki Kürtlerin nüfusu 15
milyon
civarındadır ve bunların % 25'i, 3 milyon 375 bini Türkiye'dedir.
f) Doktora çalışmasında Kürtlerle ilgili nüfus
tahminlerini
karşılaştırmalı olarak değerlendirmiş olan M. Fany'nin 1930
yılı için Türkiye'de belirlediği Kürt sayısı 1 milyondur. Bu
sayısının o günkü Türkiye nüfusu içindeki payı % 6.6 dır
g) Almanya'da yayınlanan uluslararası nitelikli "Der
Fisher Weltalmanach 95" adlı eserde dünyadaki Kürt nüfusu
yaklaşık 16 milyon olarak verilmiş, Türkiye'deki Kürt sayısı
6.2 milyon olarak gösterilmiştir.
h) 1985 nüfus sayımındaki belirlemeye göre Doğu ve
Güney-doğudaki halkın (9 milyon 903 bin kişi) sadece 2 milyon 766
bini anadil olarak Kürtçe'yi bildirmiştir. Kalan % 72'lik bölümün
anadili Türkçe'dir.
Değerlendirme Kriterleri
Bu tespitleri değerlendirirken özenle hatırda tutulması
gereken husus yukarıdaki rakamların "ağırlıklı olarak", "dil"
ölçütüne göre
belirlendiğidir. Konda A.Ş'nin araştırmasının da işaret ettiği
üzere "dil" "soy" kimlik tanımında ikincil bir ölçüte
dönüşmüştür. Dolayısıyla yukarıdaki oran ve sayıları "Kürt"
değil, "Kürt kökenli" olarak yorumlamak daha gerçekçi bir
yaklaşım olur. Kürt kökenli olmakla Kürt olmak farklı
gerçekliklerdir.
Ayrıca, bütün kaynaklar dilleri tamamıyla farklı, bugün
sayılan 1
milyona yakın olarak düşünülebilecek Zaza kökenlileri de Kürt
olarak göstermiştir. Dolayısıyla verilen oran ve rakamlara
Zazalar da dahildir. Türkiye'deki Kürt nüfusu gerçek dışı
göstermenin "maksat" dışında hiç bir anlamı yoktur.
Türkiye'deki Kürt kökenli nüfusun 6-7 milyon olması hiç bir
şekilde Kürt kimliğini inkar için bir gerekçe teşkil etmediği
gibi, Kürtlüğe en ufak bir saygısızlık göstergesi olarak da
algılanamaz.
Zazalar
1965 Genel Nüfus Sayımında "anadili" Zazaca olanlar
150 bin 644 ikinci dili Zazaca olanlar 20 bin 413 gösterilmiştir.
Toplam olarak 171 bin 057 ve nüfus oranı % 0.54 dur. Ayrıca bu
bölgelerdeki Zazaların çoğu Kürtlüğü üst kimlik olarak
benimsemişlerdir. Sayım memurları da Zazaca'yı Kürtçe'yle ayırt
edememiş
olabilirler. Sonuç olarak Zazaların gerçek nüfusunun % 1'in
altında
düşünmemek doğru bir yaklaşım olur. Zazalar iyi tanıyan bazı
araştırmalara göre Zazaların gerçek sayısı 1 milyonun
üstündedir. Ancak bu rakam da Kürt kökenli nüfusa dahil
edilmiştir.
Araplar
Anadile göre yapılan tespitler, 1965 Genel Nüfus Sayımı
verilerine göre Arapların nüfusu % 1.2 civarındadır. 1965
sayımı esas alınarak "ikinci dili" Arapça olanlar da bu guruba
eklendiğinde (% 0.53) bu oran % 1.7 olmaktadır. Ancak bu oran
içinde Nusayriler de mevcuttur. Nusayrilerin büyük çoğunluğu
Türkçe ve Arapça olmak üzere iki dillidirler. Ayrıca
Nusayrilerin büyük çoğunluğu köken olarak Abbasi hükümdarı
Harun-er
Reşid'in yerine geçen oğlu Mutasımın Türk kökenli annesinin
Horasan Türkü kabilesinden olduklarına inanırlar. Tarihi
belgeler de bu yöreye Araplar tarafından Türklerden oluşan
büyük askeri güçlerin ve halkın iskan edildiğini
doğrulamaktadır. Dolayısıyla büyük bir nüfusa sahip olan
Nusayrilerin sayısı Arap nüfustan çıkarılmalıdır. İstanbul
için yapılan Konda A.Ş araştırmasında köken olarak kendilerini
Araplıkla ilişkilendirenlerin oranı % 0.79 (akrabalarla
birlikte % 2.57dir.) Ancak Arap etnik kimliğini benimseyenlerin
oranı sadece % 0.13 dür.
Çerkesler
1965
Genel Nüfus Sayımı'nda anadili Çerkes dillerinden olanların
oranı
% 0.19, ikinci dili Çerkes dili olanların oranı % 0.15'dir.
Bu sayım esas alındığında Çerkes kökenli nüfusun genel nüfus
içindeki payı % 0.34 olarak görülmektedir. Aynı oran bugünkü
nüfusa uygulanırsa Çerkeslerin nüfusu yaklaşık 200 bin
olmaktadır.
Ancak değişik kaynaklardaki verilerle birleştirildiğinde
Çerkes kökenli nüfusu 1 milyonun üzerinde kabul etmek
gerekir.
Çerkes kökenli nüfusa ilişkin olarak ÖZBEK'in tespiti 1984
yılı için
1 milyon 100 bindir. Bu arada tarihi veriler
incelendiğinde Türkiye'deki Çerkes kökenli nüfusu 1.5 milyon
civarında kabul etmek mümkün olmaktadır. Kuzey Kafkas
ülkelerinin Çarlık Rusya'sına karşı verdikleri destansı
bağımsızlık savaşı 1864'te büyük bir kırıma dönüşen yenilgiyle
sonuçlanmış ve Ruslar Çerkesleri sürmüşlerdir. O günkü
verilere göre sürülen nüfus farklı
kaynaklara göre 600 bin ile 1 milyon 500 bin arasında değişmektedir.
Ancak
büyük sefalet içinde gerçekleşen göç sonucu Osmanlı
topraklarına ayak basabilenler 400 bin civarında
gösterilmektedir. Osmanlı topraklarına gelen Çerkesler;
Balkanlar, Suriye, Mısır, Filistin ve Anadolu da iskan
edilmişlerdir. Anadolu'ya iskan edilen nüfus 150-200 bin
olarak
tahmin edilmektedir. Bunların büyük çoğunluğu Adigeler sonra
Abhazlar ve 20 bin civarında Wubıh'la, 3 bin aile Çeçen-İnguş,
Türk asıllı Balkar ve Karaçaylardır. Asetinler ve
Dağıstanlılar da diğer küçük guruplardır. Çerkesler, kendi
soylarından oluşan köyler kurmuşlar ve doğal asimilasyona uzun
süre direnmişlerdir. Ancak Müslüman olmaları ve kentleşmenin
hızlanması sonucu büyük ölçüde dillerini unutmuşlar ve Türk
toplumuyla bütünleşmişlerdir.
Yapılan araştırmaların hemen hemen tamamı göstermektedir ki,
Çerkes kökenli unsurlar için Türk kimliği köken kimliklerinden
önde gelmektedir. 1993 yılında İstanbul'da yapılan araştırmada
ana ve baba tarafından Kafkas kökenliyim diyenlerin oranı
% 2.19'dur. Ancak bunların sadece % 0.46 si kimlik olarak Çerkesliğe bağlı olduklarını belirtmişlerdir.
Lazlar
Lazlar Türkiye'nin her tarafına yayılmış bir guruptur. Ancak "yerli"lik
itibariyle Lazlığın merkezi Pazar(Rize), Arhavi, Hopa üçgeni
gibi küçük bir yöredir. Batılı araştırmacılar Lazları köken
itibariyle, Megreller vasıtasıyla Gürcülere bağlama çabası
içinde olmuşlardır. Oysa Türkiye "Laz"ları çok eskiden beri
Türk boylarının da yerleşim alanı olan bir bölgenin insanları
olarak ayrı incelenmek durumundadırlar. (Bkz.sf 124 ) 1964
sayımına göre "Lazca" bilenlerin toplam sayısı oran olarak
% 0.26'dır. Andrews'un aktardığı verilere göre Lazca
konuşanların sayısı 90 bin-250 bin olarak değişmektedir.
Tarihi verilere bakıldığında 1873 Osmanlı kayıtlarına göre
Trabzon'a bağlı Hona, Gona, Arhavi, Atina (Pazar) Hemşin'den
oluşan "Laz bölgesinin" nüfusu aile olarak 9 bin 205, sayı olarak
55 bin 350 olarak görülmektedir.
Lazlar da aynen Çerkesler gibi Türk kimliğinin ayrılmaz bir
parçası durumundadırlar. Konda A.Ş'nin 1993 İstanbul
araştırmasında % 4.28'lik gurubun tamamına yakını kendilerini
Türk gördüklerim ifade etmişlerdir.
Balkan Kökenliler
Balkanlardan 1923- 1958 arası Türkiye'ye göç edenlerin
sayısı 1 milyon 163 bin 639'dır. Bu sayıya Türkler de dahildir. Türklerin
dışında gelenlerin ana dillerine bağlı olarak belirlenen
kökenleri Bulgar, Sırp, Pomak, Hırvat, Boşnak, Romen ve
Yunanlardır.
Bu gurupların önemli üç özelliği, gönüllü gelmeleri, Müslüman
olmaları ve Osmanlı kimliğini benimsemiş olmalarıdır.
1965 sayımına göre anadilleri Türkçe'den başka olanların
sayısı
53 bin 903'dur, genel nüfus içindeki oranlan % 0.17'dir. Bu
guruplar kimlik tanımlarının sağladığı kolaylıkla, çok kısa
bir süre
içinde Türkleşmişlerdir.
Azınlıklar:
Lozan antlaşmasıyla üç guruba "azınlık statüsü"
tanımıştır. Bunlardan Rumların nüfusu bugün 10 binin,
Yahudilerin nüfusu 25 binin altındadır. Ermenilerin nüfusu
ise 40-60 bin arasındadır. |