...................
...................
ÇEÇEN MÜLTECİ SORUNU

Fehim Taştekin
Ajans Kafkas Genel Koordinatörü, Gazeteci

KAFKAS VAKFI ÇEÇEN MÜLTECİLER RAPORU  Ekim 2001

                         
...................
 
...................

Bir Ulusun Yarısı Mülteci

Çeçenistan’da Eylül 1999’dan beri devam eden savaş, ikinci kez bir ulusun yarısından fazlasını başka ülkelere sığınmak zorunda bıraktı.

Çeçenistan’da ikinci savaşın patlak vermesiyle birlikte can güvenliği kalmayan ve asgari yaşam koşulları tükenen siviller ağırlıklı olarak karayolu erişiminin kolay ve akrabalık bağlarının güçlü olduğu İnguşetya’ya sığındılar. Bu cumhuriyetin dışında Gürcistan ve Azerbaycan’ın yanı sıra Rusya Federasyonu içinde yer alan Kabardey-Balkar, Dağıstan ve Kuzey Osetya Cumhuriyetleri’ne yoğun bir mülteci akını gerçekleşti. Kazakistan, Ukrayna ve Türkiye gibi ülkelerde de yine mültecilere sığınak oldu.

 

Çeçenistan’daki durumun giderek içinden çıkılmaz bir durum alması ve Çeçen yerleşim merkezlerine yönelik devam eden “temizlik operasyonları” mültecilerin geri dönüş olasılıklarını da tamamen bitirdi. Yaklaşan kış mevsiminin ağır baskısına karşın mültecilerde belirgin bir geri dönüş eğilimi gözlenmiyor.

 

Savaş uzadıkça insanların kayıpları her açıdan artmaya devam ediyor. Mülteciler yakınlarını kaybetmekle kalmadılar, bütün geleceklerini yitirme noktasına geldiler. Evleri yıkıldı, yıkılmayan evlerin içindeki eşyalar talan edildi, ekip biçtikleri topraklar kimyasal bombalarla zehirlendi. Mültecilerin hemen hepsi hafif ya da ağır birtakım hastalıklarla tanıştılar.

 

Rakamların Diliyle Mülteciler

İkinci savaşla birlikte ülkesini terketmek zorunda kalan Çeçen mülteci sayısının 500 bin civarında olduğu tahmin ediliyor. Eldeki verilere göre yalnız İnguşetya'da şu an 148 bin olan kayıtlı mülteci sayısı 5 Ekim 2000’de 160 bin civarındaydı. Bunun dışında bu ülkede kayıtlarda gözükmeyen 50 binin üzerinde mülteciden söz ediliyor.

 

5 Ekim 2000 itibariyle Kuzey Osetya, Dağıstan, Kabardey-Balkar Cumhuriyetleri’nde 14 bin, Gürcistan'da 7 bin, Azerbaycan'da 10 bin, Kazakistan'da 10 bin, Ukrayna'da bin, Avrupa ve Türkiye'de yaklaşık 3 bin mülteci bulunuyordu. Aradan geçen zaman içinde bazı mülteciler başka ülkelere kaydı, bazıları geri dönmeyi denedi. Sözgelimi Azerbaycan’da şimdi 8 bin mültecinin olduğu biliniyor. Buralardaki mültecilerden bir kısmı İslam ülkelerinin yanı sıra Polonya, Çek Cumhuriyeti ve diğer Avrupa ülkelerine sığındı.

 

İnguşya’daki Mülteciler

İnguşetya’da değişik kamplara yerleştirilen mülteciler açlık ve sefaletle dolu iki yılı geride bırakarak üçüncüsüne girdiler. İnguşetya Cumhuriyeti Göç Hizmetleri Bürosu’nun verilerine göre, savaşın başından itibaren  bu cumhuriyete iltica eden insan sayısı 308 bin 912.

 

Kayıtlara girmeyen mültecilerden de söz edilmemektedir. Uluslararası kuruluşların ve İnguşetya hükümetinin yardımlarından yararlanabilmek için resmen kayıt zorunluluğu bulunmakla birlikte özellikle akrabalarının yanına yerleşen, kendi olanaklarıyla barınan ya da çalışma olanağı bulan çok sayıda mültecinin kayıtlara girmediği biliniyor.

 

29 Eylül 1999 ve 05 Ekim 2001 tarihleri arasında Çeçenistan’dan zorla göç etmek zorunda bırakılan 308 bin 912 kişiden 91 bin 181’i yurtlarına geri döndü. Rusya Federasyonu’na dağılanların sayısı ise 68 bin 792. Resmi kayıtlarda göre 05 Ekim 2001 tarihi itibariyle İnguşetya’da hala barınmakta olan mülteci sayısı 148 bin 939.

 

Ayrıca bu zaman süresince Çeçenistan’a dönüp de yine İnguşetya’ya gelenlerin 9 bin 621 kişi olduğu belirtiliyor. Bu kişilerin daha önceki 308 bin 912’lik listede yer almaları nedeniyle Göç Hizmeti’nce yeniden kayda tabi tutulmadığı belirtildi. Sadece 05 Ekim 2001 tarihinde Çeçenistan’dan İnguşetya’ya bin 834 kişi geldi aynı gün İnguşetya’dan Çeçenistan’a bin 781 kişi gitti. İnguşetya’da insani yardım çalışmalarını sürdüren uluslararası kuruluşların tahminlerine göre iki yıldan beri bu cumhuriyette  bulunan mülteci sayısı 200 bin civarında seyrediyor.
 

İnguşetya’da savaşın 2-3 ay içinde sona ereceği tahmin edilerek çadırlar geçici olarak kurulmuştu. Ne var ki bu geçici çadırlar mültecilere iki yılı aşkın zamandır sığınak olmaya devam ediyor.

 

Özellikle Bart ve Sputnik kampları mülteciler için birer ömür törpüsü. Bütün hayalleri ve umutları tüketen vahşi mekanizmanın birer dişlisi sanki.

 

10 kişilik çadırlara 25-30 kişi yerleştirilmiş. İnsanlar burada kışın soğuktan, yazınsa havasızlık ve sıcaktan ölümü soluyorlar hep birlikte. Kısacası kısa bir süreliğine de olsa insana özellikle kadın, çocuk ve yaşlılar açısından insani düzeyde yaşabileceği bir imkan sunmuyor bu çadırlar. Bazı mülteciler eski kollektif çiftliklerdeki hayvan ahırlarında, ambarlarda ve atölyelerde yani tamamen sağlıksız ve bir insana reva görülmeyecek kadar kötü yerlerde hayatta kalmaya çalışıyorlar.

 

Sadece barınabilmek de yetmiyor. İnsanlar iki yıl önce evlerini terkederken yanlarına aldıkları elbiseleri de tüketmiş durumdalar. Kışlık giyecek şu an esaslı bir sorun. Bunu temin edecek paraları da yok maalesef. İlk iki yıl bu ihtiyaç kendini bu denli hissettirmemişti ancak insanlar artık soğuk havalarda üzerlerine ne alacaklarını kara kara düşünüyorlar.

 

İki Aylık Ölüm Sınavı

İaşe sorunu ise daha da içinden çıkılmaz bir hal almış durumda. 25 Mart 2001’de İnguşetya Acil Durumlar Bakanlığı, uluslararası yardım organizasyonlarının daha fazla kamplarda çalışamayacaklarını duyurdu. Bu tarihten itibaren İnguşetya hükümeti tarafından Çeçen mültecilere dağıtılan sıcak yemek, 2 Nisan’dan itibaren de ekmek dağıtımı Rusya’nın finansal kaynak aktarmaması nedeniyle durduruldu.

 

14 Nisan’dan itibaren de mülteci çadırlarının elektrik ve doğalgazları kesildi. Üstelik mültecileri tekrar evlerine dönmeye mecbur bırakmak için uluslararası yardım kuruluşlarının gıda yardımı yapmasına engeller çıkarıldı. Ardından yemek dağıtımının durdurulması üzerine yiyecek özellikle de sıcak yemek sorunu baş gösterdi.

 

Kamplara iki ay boyunca gıda yardımı yapılmadı. Yani mülteciler iki aylık ölüm sınavından geçirildi. Bu arada binlerce insanın katıldığı protesto yürüyüşleri oldu: İnsanlar bir lokma ekmeğin çok görülmemesini istediler. Dahası yurtlarında barış için, huzurlu bir ortam için yürüdüler.

 

Mayısın sonunda Rusya hükümeti kişi başına günlük 400 gram ekmekle birlikte yağ, konserve çorba, pirinç ve un dağıtmaya başladı.

 

Bu gelişmeye paralel olarak İnguşetya Acil Durumlar Bakanı V. P. Kuksa, insani yardım kuruluşlarından kamplarda yeniden çalışmaya başlamalarını istedi.

 

Danimarka Mülteci Konseyi, Kızılhaç Uluslararası Komitesi ve Islamic Relief  kamplarda mültecilere yardım elini yeniden uzatan kuruluşlar oldu. Bu kuruluşlar şimdi temel ihtiyaç maddelerini karşılamaya uğraşıyorlar. Ayrıca sağlık sorunlarıyla Fransız Dünya Doktorları (Medecins du Monde), Rehabilitasyon ve Gelişme Ajansı, Islamic Relief ve Avrupa Birliği’nden doktorlar ilgileniyorlar.

 

Ayrıca Kurtarma Ordusu (The Salvation Army) ve Austrian Hilfswerk adlı organizasyon çocukların eğitim sorunları için seferber olmuş durumdalar.

 

Gıda Kesintisi Neden Yapıldı?

İnguşetya Cumhurbaşkanı Ruslan Auşev’e göre mültecilere dağıtılan gıda yardımı nedeniyle Rusya'nın borcu 450 milyon rubleyi aşmıştı ve 8 çadır kampın yanısıra evlerde ve inşaatlarda kalan mültecilerin yükü cumhuriyetin imkanlarını zorluyordu. Yani Rusya’nın ödeme yapmaması İnguşetya’yı gıda dağıtımını durdurma kararını almaya zorladı.

 

17 Ekim’den itibaren İnguşetya'da bulunan Çeçen mülteci kamplarının birçoğunun elektrik, gaz ve suları yeniden kesildi. Bu kesintinin nedeni 79,5 milyon ruble olan borcun ödenmemesiydi. İnguşetya hükümeti, bundan federasyon merkezini ve ilgili Rus makamlarını suçluyor.

 

Bart Kampı

Bart kampı savaşın başında kuruldu. Resmi makamların kampta 5 bin 042 kişinin kaldığını söylemelerine karşılık kamp yetkilileri 6 binden fazla mültecinin burada barındığını kaydediyor. Aşırı kalabalık olan kampta özellikle çadırlar harap halde. Bu kampta insanların üç ay boyunca sıcak yemek yüzü göremediği dönemler oldu. Bart çadır kampında 23 Mart'tan itibaren sıcak yemek, 2 Nisan’dan itibaren de ekmek dağıtımı durduruldu.

 

Bart kampındaki mülteciler adına bir açıklama yapan Maryam Daşaeva adlı Çeçen, 5 Nisan 2001’de insani yardımların kendilerini memleketlerine dönmeye mecbur bırakmak için kesildiğini söylüyordu. Daşaeva, "Ahmet Kadirov ve Putin bize gelen insani yardımı durdursalar bile, memleketimizde bizi öldüren, tecavüz eden, soyan askerler ve Rus istihbaratı varken evlerimize dönmeyeceğiz. Onlar bizi teröristlerden korumuyor tam tersi bize terör uyguluyor. Bizi orada bekleyen ölümden başkası değil" diyordu.

 

Nazran bölgesindeki Yanda köyü yakınlarındaki mülteci kampında sıcak yemek dağıtımı 21 Mart'ta, ekmek dağıtımı ise 3 Nisan'da durduruldu. Malgobek, Ali-Yurt, Nesterovskay yerleşim merkezlerinde de aynı uygulama başlatıldı.

 

Kamp yöneticisinin verdiği bilgilere göre, mülteciler 3 Mayıs’ta günlük olarak kişi başına 400 gram ekmek almaya başladı. Bu kampta günlük olarak 2520 ekmek dağıtımı yapılıyor. Yani kişi başına yarım ekmek. Bunun da 400 grama tekabül ettiği söyleniyor. Mayıs’ın ikinci yarısından sonra Rusya hükümeti, un, yağ, şeker, çay, süt tozu ve konserve çorba dağıtmaya başladı. Yine Danimarka Mülteci Konseyi, Mayıs ayında kuru gıda malzemeleri tedarik etmek için harekete geçti. Temmuz’a doğru Kızılhaç da yeniden kampa yardımlarıyla döndü. Kuzey Osetya Hıristiyan Misyonu (The Christian Mission of South Ossetia) bir ara yiyecek ve kullanılmış giysi dağıtımı yaptı. Bütün bu yardım organizasyonlarına karşın mülteciler için ancak şu söylenebilir: Hayatta kalabilecekleri kadar yardım alabiliyorlar. Bu yardımlar onları salgın hastalıklara karşı koruyacak yeterlikte olmadı.

 

Sağlık Sorunları

İnguşetya hükümetine ait tek hemşirenin her şey için seferber olduğu ve küçük bir çadırdan ibaret olan İlk Yardım İstasyonu bulunuyor. Kamp sakinleri vazgeçilmez sayılan ilaçların bile bulunamadığından yakınıyorlar. Ayrıca Medecins du Monde ilk yardım operasyonlarında bulunuyor.

 

Eğitim Sorunu

Kampta çadırlar içinde tüm yokluklara karşın okulların eğitimi için seferber olmuş insanlar yok değil. Çadır okulda birden sekizinci sınıfa kadar 258 öğrenci eğitim almaya çalışıyor.

 

Ancak öğretmen ihtiyacı ve eğitim araç-gereçleri açığı son derece büyük. İnguşetya Eğitim Bakanlığı’nın ve Kurtarma Ordusu’nun eğitim sorunlarıyla ilgili çabaları ise maalesef yeterli olamıyor. Kampların artık yeni bir mülteciyi kaldıracak durumdan çıkması nedeniyle sonradan gelenler kendilerine başka sığınaklar bulmak zorunda.

 

Sputnik Kampı

Slepovskaya’daki Sputnik kampı ise 10 bin mülteciye ev sahipliği yapıyor. Burası Çeçenistan’ın Sunzhen, Açhoy-Martan, Naur, Shelk ve Nadterek yerleşim birimlerinden iltica eden insanlarla dolu.
 

Burada 200’ü fena halde olmayan 400’ün üzerinde çadır kurulu. Burada kalan insanlar Mart ayından beri sıcak yemek yiyemiyorlar. Ancak ekmek ve diğer bazı kuru gıda ihtiyaçları Nisan’dan beri Rusya hükümeti tarafından karşılanıyor.

 

Mayıs ayından itibaren Islamic Relief, birkaç gemi gıda yardımı aktarabildi. Kızılhaç’ın da katıldığı gıda dağıtım organizasyonuyla mülteci başına düşen günlük ekmek gramajı ortalama 800’e çıkarıldı.

Kampın en trajik mağdurları ise bebekler ve çocuklar. 6 yaşın altında bine yakın çocuk bir yıldan beri bebek maması gibi zorunlu ihtiyaçlarını giderebilmiş değil.
 

İçecek su ihtiyacı ise traktör römorkuyla başka yerlerden taşınarak hallediliyor. Mültecilerin banyo ihtiyacını giderecek iki ilkel yer belirlenmiş. Ve bir adet eski bir çamaşır makinesi tedarik edilmiş. Duş almak için de biri Austrian Hilfswerk tarafından diğeri Kızılhaç tarafından yapılmış iki duş yeri bulunuyor. İnguşetya’da yaşanan elektrik kesintileri en fazla buralardaki mültecileri etkiliyor.

 

Eğitim Sorunları

Sputnik kampındaki 11 çadırdan oluşan çocukların durumu ise diğerlerine göre çok da fena değil. Çadırlardan dördü ilköğrenim, 6’sı orta ve lise öğrenimi ve biri de spor aktiviteleri için tahsis edilmiş. Burada da UNICEF ve İnguşetya Eğitim Bakanlığı’nın yardımlarına karşın eğitim “fakir” olmaktan kurtulamıyor.

 

Sağlık Sorunları

Acil Durumlar Bakanlığı’nın kurduğu bir ilk yardım istasyonu var. Buna ilaveten Şubat ayından itibaren Islamic Relief’in kurduğu mini bir klinikte çocuk uzmanı, psikoterapist, cerrah, jinekolog ve terapistten oluşan beş kişilik ekip hizmet veriyor.
 

Medecins du Monde’nin iki çadırdan oluşan psikoterapi merkezi bulunuyor. Bütün bunlara karşın kamp sakinlerinin şikayetleri yeterince tıbbi bakım görememek ve en acil ilaçları bulamamak üzerinde yoğunlaşıyor.

 

Karabulak Kampı: Bir Mandıra Çiftliği

Karabulak şehrindeki kampta ise Mayıs ayı itibariyle kayıtlı mülteci sayısı 3 bin 500 idi. Aslında bu kamp bir mandıra çiftliğinden ibaret. İnsanlar burada hayvan ahırlarında, ambarlarda ve normal koşullarda başka amaçlarla kullanılan binalarda barınıyorlar. 1 Nisan 2001’den beri sıcak yemek dağıtımının olmadığı kampta kuru gıda temini ise diğer kamplarda olduğu gibi Mayıs ayının ortalarından itibaren Rusya hükümeti ve uluslararası organizasyonların katkılarıyla gerçekleştiriliyor. Dağıtılan gıda maddelerinin kalitesinin çok düşük ve birçoğunun kullanım süresinin geçmiş olması apayrı bir sorun. Burada da geçen yılın Kasım ayından beri bebeklere mama yok.

 

Kampların genel durumu ile ilgili BM Mülteciler Yüksek Komiserliği’nin verdiği sözlere karşın kayda değer bir adım atılmadı.

 

Bu kampa Mart ayından itibaren doğal gaz, Nisan ayından itibaren de su verilmeye başlandı. Kızılhaç burada da insanların banyo ihtiyaçlarını giderecek 13 bölmelik bir yer yaptırdı. Yalnız insanlar su kıtlığından dolayı sadece sabahları banyo yapma imkanı bulabiliyorlar. Tanklarla gelen su öğlene kadar zaten bitmiş oluyor.

 

Sağlık Sorunları

Bu kapta ilk yardım istasyonu henüz kurulmadı. Yalnız Çarşamba ve Perşembe günleri Avrupa Birliği’nin gönderdiği doktorlar seyyar bir hastane ile kampı ziyaret ederek sağlık şikayeti olanları  dinliyor. Ancak mültecilere herhangi bir şekilde konsültasyon ve test yapma imkanı mevcut değil.

 

Rehabilitasyon ve Gelişme Ajansı’na bağlı doktorlar haftada bir kere kampa gelerek insanları muayene ediyorlar, ancak ilaç tedavisi yapmıyorlar. İnsanlar acil durumlarda en yakın şehir merkezine gitmek zorundalar. Mülteciler arasında tüberküloz, astım, şeker hastalığı, kanser vakaları görülmektedir. İşsizlik, çaresizlik, baş edilemeyen hastalıklar beraberinde psikolojik sorunları da getiriyor.

 

Eğitim sorunları

Kamptaki okul diğer kamplarda olduğu gibi İnguşetya Eğitim Bakanlığı ve Kurtarma Ordusu’ndan destek görüyor. Keza buradaki öğrencilerin kitap, defter kalem gibi en temel ihtiyaçları giderilemediği gibi ders verecek öğretmen de bulunamıyor. Kamp yönetiminin verdiği bilgilere göre okulda birden sekizinci kademeye kadar 358 öğrenci öğrenim görmeye çalışıyor.

 

Alina Kampı

İnguşetya'daki bu yerleşim merkezinde Çeçenleri barındıran çadırlarının yarıdan fazlası yeni. Ancak koyun ağıllarında, çiftliklerdeki avlularda, delik deşik çadırlar içinde hala yaşamaya çalışanlar var. Onların umudu daha korunaklı ve daha insani bir ortama kavuşmak.

 

Çiftliklerdeki küçük barakalarda kış aylarında her an donma tehlikesi mevcut. Doğalgaz yok değil ama çok yetersiz. Sık sık kesintiler yaşanıyor. Sobalar yansa da zemin beton ya da toprak. Yer ölüm üfürüyor.

 

Hiç penceresi olmayan ortalama beş metre karelik bu barakaların her birinde iki aile barınıyor. Yani küçük bir barakada ortalama 10 kişi...

 

Açlık ve hastalıktan çok zayıflamış kadınların bebeklerine bakacak takatleri kalmamış. İnsan hakları örgütleri, süt ve bebek maması için bir buçuk yıldan beri yardım çağrısı yapmaya devam ediyor. En fazla çaresiz ve bakıma muhtaç olanlar ise sakatlar.

 

Aki-Yurt Kampı

Aki-Yurt kampı, mülteci yerleşim merkezlerinin içinde en ücra olanı. Gözlemci komisyonlarının ya da yabancı gazetecilerin pek seyrek uğradığı bir kamp. Dolayısıyla en fakiri. Eski çadırların içi tıklım tıklım, bazılarında üç aile bir arada kalıyor. Verilen gıda ise son derece kalitesiz.

 

Bela Kampı

Birleşmiş Ulusler Yüksek Mülteciler Komiserliği, Suncenskiy bölgesinde Ordconekidzevskaya yerleşim merkezinde Bela isimli bir mülteci kampı kurdu. Kampta 60 çadır bulunuyor. Bu kampa Karabulak'ta içinde yaşamın mümkün olmadığı tren vagonlarındaki 1200 Çeçen mülteci yerleştirildi.

 

Açlık Grevleri

İnguşetya’daki diğer kampların durumu da farklı değil. Mesela Nazran bölgesindeki Yanda köyü yakınlarındaki mülteci kampında sıcak yemek dağıtımı 21 Mart'ta, ekmek dağıtımı ise 3 Nisan'da durdurulmuştu. Malgobek, Ali-Yurt, Nesterovskay yerleşim merkezlerinde de gıda kesintileri mültecilere zor zamanlar yaşattı.

 

Kamplardaki insanlar ancak mevcut kötü durumdan savaşın bitmesiyle kurtulabileceklerine inanıyorlar. Bu nedenle de geçtiğimiz bahar ve yaz aylarında çok sayıda yürüyüş ve protestolar düzenlendi. Mesela 14 Haziran’da 2 bin civarında mülteci Slepovskaya’da savaş karşıtı gösteri yaptı. İnsanlar mitingde Çeçenistan’daki şiddetin bir an önce durması ve barış görüşmelerinin başlamasını istediler. 15 Temmuz’da mülteci çadırlarında açlık grevleri başladı. Amaç aynıydı: Savaş bitsin ve Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin ile Çeçenistan Cumhurbaşkanı Aslan Mashadov barış masasına otursun.

 

Yaşları 12 ile 67 arasında değişen 41 işi imza attıkları 27 Haziran 2001 tarihli mektuplarında "Biz Çeçenistan-İçkeriya Cumhuriyeti'nden mültecileriz. Dinimize aykırı olarak ve çaresizlikten dolayı süresiz açlık grevi yapıyoruz" diyorlardı.

Mülteciler isteklerini şöyle sıralamışlardı:

  1. Çeçenistan-İçkeriya Cumhuriyeti'ndeki savaş derhal durdurulsun.

  2. 2. Rusya Başkanı Vladimir Putin ile Çeçenistan-İçkeriya Cumhuriyeti Başkanı Aslan Maskhadov arasında görüşmeler derhal başlasın.

Çeçenistan'da iki seneden beri suçsuz insanların kanı akıyor. Halklarımız, karşılıklı olarak birbirimizi öldürdüğümüz acımasız bir savaşın içine çekilmiştir. Kargaşa ve acımasızlık daha da büyük bir acımasızlığı doğurmuştur. Her iki savaştan edinilen tecrübe göstermektedir ki, Çeçenistan sorunsi askeri güç kullanımıyla çözülemez. Rus askerlerinin araştırmadan yargılamadan bizi öldürmesindense, açlıktan ölmek daha iyidir.

 

Konuşmalarınızda, Çeçen halkıyla konuşmaya hazır olduğunuzu tekrarlıyorsunuz. İşte o Çeçen halkı biziz, sürüldük, bir köşedeyiz. Bay Putin, eğer siz Çeçen halkının kaderiyle gerçekten ilgileniyorsanız, yüz binlerce Rus ve Çeçenin hayatlarını kurtarmak için, Rusya başkanına yaraşır, cesur bir adım atınız ve savaşı durdurunuz."

 

Verem Hastalığı Sorunu

15 Ocak 2001’de Lord Judd ve Rudolf Bindig başkanlığındaki Avrupa Konseyi Parlamenterler Meclisi heyeti, Çeçenistan'ın kuzeyindeki Znamenskoye mülteci kampına ziyarette bulundu. Heyete bilgi veren kamp sorumlusu Zora Tatayeva, kamptaki mültecilerin yüzde kırkının hasta olduğunu ve bunların çoğunun verem hastalığına yakalandığını söylüyordu. Özellikle kışlık giyecek sıkıntısı çektiklerini belirten Tatayeva, çocukların eğitim yapamadıklarını, kendilerini soğuktan koruyacak giysileri olmayan çocukların komşu köydeki okula gidemediklerini belirtiyordu.

 

Öte yandan Azerbaycan’da bulunan 6 bin mültecinin yarıdan fazlasını savaş sırasında yaralanan insanlar oluşturuyor. İnguşetya’da sadece başkent Nazran’daki Kale Hastanesi’nde Ekim 2000 tarihi itibariyle tedavi gören mülteci sayısı 6 bin.

 

Gürcistan’ın Panki Vadisi’nde 7 bin dolayında Çeçen mülteci barınıyor. Gürcistan hastaneleri savaşın birinci yılında 3 binin üzerinde yaralı kabul etti. Savaş esnasında verem hastalığına yakalanan bine yakın kişi Astrahan’da tedavi altına alındı. Aynı şekilde Karaçay-Çerkesya'da ve Rostov’daki Bakalski yerleşim merkezinde verem tedavisi gören insanlar var. Rusya Sağlık Bakanlığı'nın verilerine göre, Çeçenistan'da halkın yüzde 80'inin acil tıbbi yardıma ihtiyacı var.

 

Türkiye’deki Çeçen Mülteciler

İstanbul’daki Çeçen mülteciler üç ayrı kampta yoğunlaşmış bulunuyor. Fenerbahçe, Ümraniye ve Beykoz’daki kamplar toplam 450 kişiye ev sahipliği yapıyor.

 

Kafkas Vakfı’nın yaptığı çalışmalar sonucu elde ettiği bilgilere göre Ekim 2001 tarihi itibariyle İstanbul’da yaşayan Çeçen mülteci sayısı toplam 785. Fenerbahçe kampında 184, Ümraniye kampında 152, Beykoz kampında ise 114 mülteci kalıyor.

 

Ayrıca İstanbul’un değişik semtlerinde kiralanmış evlerde ya da hayırsever vatandaşlar tarafından tahsis edilmiş dairelerde 335 mülteci barınıyor. Bu şekilde barınanların 160’u çocuk, 168’i ise kadın.

 

Ancak bu rakamlar kendilerine erişilebilin insanları kapsıyor. Ayrıca İstanbul’da ve taşrada akrabalarının yanında kalan 400 civarında mülteci de bulunuyor. Ne var ki bunlara yönelik bir istatistiki çalışma yapılabilmiş değil.

 

Fenerbahçe Kampı

İstanbul’daki Fenerbahçe Kampı uzun süreden beri kullanılmadığı için barındırma fonksiyonlarını yitirmiş Devlet Demir Yolları’na ait bir dinlenme tesisi. Burada zor şartlarda hayatta kalma mücadelesi veren 184 kişiden 108’i kadın, 79’u da çocuk.

 

Elektrik ve doğalgazı olmayan kampa içecek ve temizlik ihtiyacı için su günde bir saat şehir şebekesinden veriliyor. Yatakları olmayan mülteciler, tahta ranzalar üzerinde yatıyorlar. Burası yaz aylarında kullanılmak üzere deniz kenarında inşa edilmiş bir dinlenme kampı olup mutfak ve banyoya sahip değil.

 

Ümraniye Kampı

Ümraniye Kampı denilen yer aslında caminin altında birkaç oda ve bir mutfaktan müteşekkil bir sığınak. Bir odayı 2-3 aile paylaşmak zorunda. Kalabalık nedeniyle nefes almanın bile zor olduğu bu yerde kalanların 73’ü çocuk, 83’ü kadın.

 

Beykoz Kampı

Kamp üç katlı bir binadan ibaret. 49’u çocuk ve 45’i kadın olmak üzere 114 kişinin barındığı binadaki aşırı rutubet mültecilerde enfeksiyonlara neden oluyor. Su ve elektriği olan kamp merkezi sistemle ısınıyor. Ancak merkezi sistemi çalıştıracak yakıtı temin etmek sorun olabiliyor.

Her üç kampta da insanların gıda ve sağlık ihtiyaçları hayırsever vatandaşların yardımlarıyla karşılanıyor.
 

Özellikle İstanbul’da Çeçen mülteciler için kiralınmış dairelerin kira bedellerinin karşılanması giderek ağırlaşan bir sorun haline geldi.

 

Türkiye’de hala devam eden ekonomik kriz yapılan bağışları da olumsuz yönde etkiledi. Hayırsever vatandaşların bağışlarındaki düşüş mültecilerin çözümlenemeyen sorunlarını ikiye katladı. Şimdi çok sayıda mülteci aile, kiraların karşılanamaması nedeniyle kendisine barınacak yer arıyor.

 

İstanbul’daki Çeçen mültecilerin ortak sorunu gıda ve sağlık ihtiyaçları üzerinde düğümleniyor. Mülteciler şimdiye kadar hayırsever vatandaşların ayni ve nakdi yardımlarıyla ayakta kalmayı başardılar. Ancak bu yardım akışının daha uzun bir süre düşüş kaydetmeden devam edemeyeceği ortada. Mülteci statüsü tanınmamakla beraber Çeçenler ancak resmi makamlarca verilmiş ikamet izinleriyle Türkiye’de kalabiliyorlar.

 

Çeçenlerin Türkiye’ye girişi güçleştirildiği için yeni mülteci akını yaşanmıyor. Hatta havalimanlarından geri çevrilen çok sayıda Çeçen mültecinin varlığından bahsetmek mümkün.

 

Toplama Kampları

Diğer ülkelerdeki mülteci kamplarının yanı sıra Çeçenistan içinde de toplama kampları mevcut. Urus-Martan, Çernokozovo, PAP1, PAP5, Doykar-Oyl, Hankale, Naur ve Mozdok gibi toplama kamplarına uluslararası gözlemciler ve basın giremiyor. Buralarda binlerce insan işkence ve açlığın pençesinde yoğruluyorlar.

 

Mülteciler seslerini duyurabilmek için ardarda mitingler düzenlerken bunlara destek olmaya çalışan uluslararası yardım kuruluşları Rusların açık hedefi haline geldi. Mesela insan hakları savunucusu Victor Popkov, 18 Nisan 2001 tarihinde Çeçenistan’a insani yardım götürürken saldırıya uğradı. Yaralı olarak kontrol noktasında saatlerce bekletildi. Ardından Moskova’da hastanede yaşamını yitirdi. 26 Mayıs 2001’de Danimarkalı Mülteciler Konseyi’nin yardım konvoyu top ateşine tutuldu. 30 Mayıs 2001 tarihinde Caharkale’de Kızılhaç görevlisi A.İzrailov, Rus kontrol noktasında açılan ateş sonucu ağır bir şekilde yaralandı.

 

Sonuç

Savaş uzadıkça mültecilerin mevcut sorunları katlanarak artıyor. Daha kötü bir sonuç ise yardım kuruluşların ve hayırsever insanların ilgisi göreceli olarak düşüyor. 11 Eylül süreciyle birlikte Afganistan’a yapılan askeri operasyonlar nedeniyle ortaya çıkan yeni göç dalgasının uluslararası yardım kuruluşlarının Çeçen mültecilere olan ilgisini azaltmasından korkuluyor. Çeçen mülteciler için en kalıcı çözüm herkesin üzerinde ittifak ettiği gibi savaşın durması ve barış ortamının sağlanmasıdır. Ancak bu arzu edilen sonuç elde edilinceye kadar mülteci kamplarındaki insanlık dramının süreceği de kesin. Çeçen mültecilerin dramı bütün insanlığa ortak bir sorumluluk yüklüyor. Bu acı hiç kimsenin kendisini ondan uzak tutamayacağı bir durumdur. Sonuç itibariyle acıyı çeken insanlar bu felakete kendi iradelerinin sonucunda sürüklenmiş de değildir. Ama acıları paylaşmak esastır.