İki
bin yılı geride bırakırken, yeni milenyumun en büyük sorunu
olarak belirlenen enerji ve su sorunlarından ötürü savaşların
çıkacağı da şimdiden hesaplanıyor.
İkinci
önemli sorun ise halen çözümlenememiş halkların ulusal
statüsüdür. Ortadoğu ülkeleri ve Afrika'yı yıllardır
etkisi altına alan su sorunu ile kuraklık giderek artacak.
Teknolojik gelişmelere karşın üretilen ulaşım araçlarının
tamamen yeraltı enerji kaynaklarına bağlı olması,
kapitalizmin bu alanda da tedbirli davranmalarını
gerektiriyor. Üstelik halkların çıkarlarını gözetmeden.
Ortadoğu'daki küçük
anti-emperyalist kesim üzerinde hakimiyet sağlasa da bunu
ciddi bir tehdit unsuru olarak görmeyen, buna rağmen,
Kuzey'den Keşif Güç'ün Güney Kürdistan'daki rutin
bombalamaları benzeri tedbiri elinden bırakmayan ABD ve
müttefiklerinin yeni hedef olarak belirlediği Kafkasya'ya
yönelim de giderek hız kazanacak. Şimdilik sadece petrol
şirketleri aracılığıyla bu bölgede temsil edilen
emperyalizmin 21'inci yüzyıldaki en büyük hedefinin
özellikle Kuzey Kafkasya'yı hakimiyeti altına almak
olacağı kesin gibi görünüyor. Bölgede son yıllarda peş
peşe alevlenen savaşların arkasındaki nedenlerden biri
bölgedeki güçlü enerji rezervleri olmasına karşın, bölge
halklarının Rusya'ya karşı olan tepkisi de bunda önemli
bir rol oynuyor.
Osetya ve
Çeçenistan’dan sonra Kuzey Kafkasya'nın Dağıstan
bölgesinde de Ağustos'ta başlayan gerginliğin arkasında bu
sorunlar yumağı bulunmaktadır. Sorunları çok karmaşık ve
çözümü tüm halkların bir arada yaşamalarının dışında pek
mümkün görünmeyen bu bölgenin bir ucunda emperyalizmin
yönelimi bulunurken, bir ucunda Rusya’nın hakimiyet
çırpınışı, öte yandan da yerli halkların arayışları var.
Ağustos başında Dağıstan'da patlak veren çatışmaları,
bölgede reel sosyalizmin çözülüşünden bu yana yaşanan
sorunların karikatürize edilmiş biçimi olarak algılamak da
mümkün. Aslında Kafkasya ve Dağıstan'daki savaşta
görüldüğü gibi reel sosyalizmin gerçekten demokrasi,
özgürlük ve ulusal çözüm konularında ciddi bir ilerleme
yaratamadığına tanık oluyoruz.
Dağıstan’da neden bağımsızlık çatışmalarının başlatıldığı,
araştırmaya değer bir konu. Antik İpek Yolu'nun önemli
basamaklarından sayılan Dağıstan, demografik olarak tam
bir halklar mozaiği, jeografik olarak da Kuzey
Kafkasya'nın bir kültür hazinesi olarak biliniyor. 52 bin
2 yüz kilometrekarelik alanıyla Hazar Denizi'nin batı
kıyısından karlı Kafkasya dağlarına kadar uzanan
Dağıstan'da sadece 2 milyon insan yaşıyor. Toprağın önemli
bir kesimi kızgın çöllerden oluşmasına karşın, akan
sayısız nehir ile petrol ve doğalgaz kaynakları da ülkeye
ayrı bir zenginlik katıyor. Dağları, zirveleri karlı Alp
dağlarını andırır. Bu bölgenin uzun süreli gerilla tarzı
savaşlara sahne olmasının en önemli etkeni de dağlık
alanların yoğunluğu olmasıdır.
26 Yıl Geciktirilen Sömürgecilik
Dağıstan
ilk önemli savaşa 186 yıl önce tanık olmuştu. Bölge
halkları ilk ve belki de son kapsamlı ulusal kurtuluş
deneyimi ile bu dönemde karşılaşmıştı. Dağıstan'ın
yerleşik halklarından Avar kökenli olan Şeyh Şamil,
1813'ten 1859'a kadar Çarlık Rusya'nın yayılmacılığına
kadar savaşmış, ülkesinin bağımsızlığını elde edememiş,
ama Rusya'nın hakimiyetini de 26 yıl geciktirmişti. Bu
arada Dağıstan imamı Şeyh Şamil'in Türkiye ve
Azerbaycan'da iddia edildiği gibi Türk kökenli olduğu
iddiası, yanıltmadan ibarettir. İsyanı sadece Kafkas
halklarının politik ve etnik bağımsızlığı adına değildi.
Nihai hedefi büyük bir İslam devleti olan Şeyh Şamil,
isyanı da Müslüman halkların Hıristiyanlığa karşı kutsal
savaşı olarak nitelendirmiştir. Şeyh Şamil'in bölge
halklarına büyük umut vermesi ve halkların kurtuluşunu
sağlayamaması ise büyük tahribatlara yol açmıştır. Hedefi
daha geniş tutup tüm halkları kapsayacak şekilde bir savaş
stratejisi çizebilseydi, çözüme en azından daha çok
yaklaşmış olurdu. Çünkü Abhas ve Çerkezler o yıllarda
mücadelenin sadece bağımsızlık hedefli ulusal kurtuluş
boyutunu destekliyordu.
Şeyh
Şamil'in hedefini daraltması, özellikle Çeçenler, Abhazlar
ve Çerkezlere büyük eziyetler çektirmiştir. Sömürgeci
geleneği olan Çarlık Rusya'ya karşı ortak mücadele eden
Çeçenler, Abhazlar, Çerkezler, Müslüman Osetler ile
Dağıstanlılar, Şeyh Şamil'in 1859'da Ruslar tarafından
esir alınmasıyla büyük kırıma uğramıştır. Oysa Dağıstan,
etnik olarak tam bir halklar mozayiği. En kalabalık nüfusa
sahip Avarlar'ın yaklaşık 600 bin nüfusu bulunmaktadır.
Bunun dışında Agular (14 bin), Dargin (120 bin), Kumik
(232 bin), Lak (92 bin), Lezgin (205 bin), Nogai (30 bin),
Rutul (15 bin), Tabasarans (80 bin), Zahur (5 bin), Çeçen
(60 bin), Oset (1100) Dağ Yahudileri (3 bin 600), Tat (13
bin), Rus (166 bin), Ukrayna (8 bin), Azeri (75 bin),
Yahudi (9 bin 300) ve Tatarlar (5 bin 500) ile daha birçok
halk, büyük bir kültürel zenginlik oluşturmaktadır.
Tarih
sayfalarındaki rakamlara göre, 1859'dan sonra 1.2 milyon
Kuzey Kafkasyalı Rusların korkusundan yurtlarını terk
etmek zorunda kalmış, bunlardan 800 bini Osmanlı
İmparatorluğu denetimindeki Kuzey Anadolu bölgesine
sığınmış. Bugün halen diasporada yaşayan (Türkiye ve
Ortadoğu ülkelerinde) Kuzey Kafkasya halklarından 2 milyon
üzerinde insan tahmin ediliyor. Şeyh Şamil önderliğindeki
savaşın Rusya ile Osmanlı İmparatorluğu arasında barış
anlaşmasının imzalanmasından sonrasına denk gelmesi de
dikkat çekiyor.
Rusların
Kafkasya'yı fethini 26 yıl geciktiren Şeyh Şamil, elbette
halk arasından çıkmış bir önder tipi değildi. Çıkış
koşulları farklıydı. Bir toprak sahibinin oğlu olan Şamil,
medreselerde dilbilgisi, mantık, hitabet ve Arapça
eğitimini görmüş. 1830'da Müridizm Tarikatı'na girdi. Gazi
Muhammed'in yönetimindeki tarikat, Dağıstan'ı 1813'te
İran'dan resmen alan Ruslara karşı cihad açar. Rusların
1832'de öldürdüğü Gazi Muhammed'ten sonra tarikatın başına
geçen Hamzat Bek de 1834'te kendi taraftarlarınca
öldürüldü. Bunun üzerine Dağıstan'ın üçüncü imamı seçilen
Şeyh Şamil, bağımsız bir devletin temelini attı.
Çeçenlerden ve Dağıstanlılardan oluşan tarikat üyelerini
yeniden örgütleyerek, Kafkasya'daki Rus mevzilerine karşı
büyük saldırılar düzenledi. İsyanın bastırılma aşamasına
geldiği 1859'da birkaç yüz arkadaşıyla birlikte kendisini
kuşatan Rus kuvvetlerine teslim oldu. Böylece Kafkasya
halklarının bağımsızlık umudu da 26 yıl savaştan sonra
sönmüş oldu. Leningrad kentine götürüldükten sonra
Moskova'nın güneyindeki Kaluga'ya gönderildi. 1870'te Rus
Çarı'nın izniyle Mekke'ye hacca gitti. Ama geri dönmeyerek
büyük olasılıkla orada öldü.
Bolşevik Devriminin Etkileri
Kuzey
Kafkasya halkları, 1917'deki Bolşevik Devrimi'nden sonra
da bağımsızlık çabalarını sürdürdü, fakat başarılı
olamadı. Stalin ile varılan anlaşma sonucu Ocak 1921'de
İnguş, Kabardey, Balkar, Karaçay, Çeçen ve Osetler ile
Sovyetler Özerk Cumhuriyeti Dağıstan, çok uluslu Sovyet
Özerk Dağlık Cumhuriyeti olarak ilan adildi. Ancak bu
cumhuriyet bütünüyle sadece bir yıl yaşayabildi. Sonraki
yıllarda yaşanan çelişkiler, tüm büyük halkları ayrı ayrı
özerk cumhuriyetlere kavuşturdu. Diğer yandan İkinci Dünya
Savaşı sırasında Kuzey Kafkasya'nın önemli bir kesimi
Alman orduları tarafından işgal edildi. Bu dönem buradaki
halklar için tarihlerinin en zor, acılı ve kayıpların
yoğun olduğu bir dönemi oldu. Kasım 1943 ile Mart 1944
yılları arasında Yüksek Sovyet tarafından kabul edilen
genelgelerle Kuzey Kafkasya'daki tüm Karaçay, İnguş, Çeçen
ve Balkarların Orta Asya ve Sibirya'ya sürgünü
kararlaştırıldı. Nazilerle işbirliği yaptıkları
gerekçesiyle başlatılan bu yoğun göç sırasında binlerce
insan yaşamını yitirdi. Sovyetler Birliği'nin 1991'de
dağılmasından sonra ilk olarak Gürcistan'ın bağımsızlığını
ilan etmesinin ardından harekete geçen Moskova, eski
cumhuriyetlerin tümüne Rusya Federasyonu'nun birer Federal
Cumhuriyeti statüsü verdi. Moskova, Kafkasya'ya bütün
olarak kaybedeceği endişesiyle belli ödünler vermişti.
Çeçenistan ve son olarak Dağıstan'da görüldüğü gibi, bu da
kalıcı bir çözüm getirmedi. Rusya, dış ülkelerin de
müdahalesiyle önümüzdeki yıllarda bu tür sorunlara daha
çok göğüs germek zorunda kalacak.
Şeyh
Şamil'in ölümünün ardından üzerinde yüz yıl geçti, aynı
bölgede bu kadar uzun bir aradan sonra yeniden benzer bir
ayaklanmanın yaşanacağı, doğrusu beklenmiyordu. Moskova da
isyana hazırlıksız yakalandı. Çünkü ne belli bir
stratejisi, ne de ciddi bir askeri mevzilenmesi söz
konusuydu. Dağıstan halkları da ekonomik olarak Moskova'ya
bağımlı olmalarına karşın bağımsızlık eğiliminde
olduklarını pek hissettirmiyorlardı. Bölgeyi iyi tanıyan
çevreler, "Dağıstan'da her halk kendi başına bir devlet"
yorumunu yapıyor. Bu tespit kısmen yerinde. Çünkü Dağıstan
halkları güçlü aşiret bağları ve ihtilafları devlete
götürmeden aralarında hal etme kabiliyetleriyle uzun
yıllar örnek performans sergilediler. Bu son ayaklanma
Dağıstan halkları arasında önceden organize edilmiş bir
ayaklanmaya benzemiyor. Nitekim Dağıstan hükümeti de son
açıklamalarıyla Moskova'nın yanında olduğunu resmen
açıklamış bulunuyor.
Ayrıca
isyanın lideri olan Şamil Basayev, Dağıstanlı değil,
Çeçenistanlı. Hedefi ise çok net: Kuzey Kafkasya
halklarını birleştirip özgürlüğe kavuşturmak. Özgürlük
kavramı elbette Rusya'nın boyunduruğundan çıkma anlamında
kullanılıyor.
1994-1996
yılları arasında süren Çeçenistan savaşı da böyle bir
nitelik taşıyordu. Ayrıca Çeçenlerin bağımsızlık talep
etmek için önemli gerekçeleri var. Çünkü Çeçenistan etnik
olarak homojen. Dağıstan ise çok daha farklı. Rusya'nın
burası için "Çeçen stratejisi"ni uygulayacağı mümkün
görünmüyor. Aksine "Çeçen stratejisi"ni Şamil Basayev
uyguluyor.
Rusya
Dağıstan'ı da Çeçenistan gibi kaybederse, Hazar denizinin
çok önemli bir kıyısını da kaybetmiş olacak. Çünkü Orta
Asya'dan gelen petrol ve doğalgaz hatları ile Bakü-Novorossiisk
petrol boru hattı Dağıstan'ın başkenti Mahaçkale'de
kesişiyor. Doğal enerjinin giderek azalacağı önümüzdeki
yüzyıla ekonomik ve politik hüsranla girmek istemeyen
Rusya, bölgedeki hegemonyasını korumak amacıyla büyük çaba
sarf ediyor.
Rusya'nın
büyük zorluklar çekmesine karşın Dağıstan'da başarılı olma
ihtimali yüksek. Çünkü Dağıstan herkesin rahat el
atabildiği Çeçenistan'a benzemiyor. Rusya'yı bölgede
bekleyen en büyük handikap ise yine kendi dağınıklığıdır.
Eski gücünü koruma iddiasıyla Kosova'ya kadar asker
gönderen Rusya'nın isyanın ilk günlerinde Dağıstan'a
gönderdiği birlikleri, henüz çatışmalara girmeden yiyecek
stoklarının yüzde 80'ini tüketti. Çeçenistan'da barış
anlaşmasını imzalayan dönemin Rusya Genelkurmay Başkanı
Alexander Lebed'in bu durumu "aç bir asker kızgın bir
askerdir" sözleriyle yorumlaması, Moskova'nın askeri
anlamda ciddi bir kriz yaşadığını da gösteriyor.
Çeçenistan Savaşı
Şamil
Basayev öncülüğünde başlatılan isyanın başarıyla
sonuçlanmasında Çeçenistan'ın ağırlıklı olarak Çeçenlerden
oluşması önemli bir etkendir. Ayrıca Çeçenistan savaşı
sırasında Rusya üzerinde dış baskı da çok yoğundu. ABD bir
yandan, TC diğer yandan önemli bir baskı unsuru
oluşturuyorlardı. Çeçenler, Afganistan gibi Rusya'ya karşı
kullanılıyordu. Çeçenistan'da başlatılan dış destekli
isyanın başarılı olması, Rusya'nın Kafkasya'daki
egemenliğini de sarsmıştı. İşte bu durum yeni isyanlara
prim kazandırmıştı. Rusya'nın "Kuzey Kafkasya Ekonomik
Bölgesi", ya da "Kuzey Kafkasya Askeri Bölgesi" gibi
terimlerle andığı bölgede cesur komutanların çıkması da
Moskova'nın korkulu rüyası haline gelmiştir.
Kuzey
Kafkasya'nın en önemli gerilla komutanlardan biri olan
Şamil Basayev'i bugün Dağıstan'da da asi bir komutan kılan
yine özelliğidir. 1989'da Çeçenistan'ın bağımsızlığı için
tek başına Ankara'ya uçak kaçırdı. Çeçenistan savaşı
sırasında büyük bir şehir baskını yaptı, Abhazya savaşı
sırasında ise gönüllü birliklerin başkomutanı oldu.
Basayev'in şu sıralarda başında bulunduğu "İslami Şura",
Dağıstan'ı, daha önce var olduğunu iddia ettiği "Dağıstan
İslam Cumhuriyeti" olarak ilan etti. "İslami Şura"nın
açıklamasında, kurtarılmış topraklar olarak ilan edilen
Dağıstan'ın denetim altındaki bölgelerinde Şeriat
Mahkemesi'nin kurulacağı da belirtiliyor. Rusya
Genelkurmay Başkanı Anatoli Kvaşnin ise o günden bu yana
durumun kontrol altında olduğunu öne sürüyor. Moskova'da
Dağıstan için yapılan yorumlar da ilginç. Eski
başbakanlardan Sergej Stepaşin, Dağıstan'ı
kaybedebilecekleri görüşünü savunurken, birçok batılı
yorumcu da bu görüşü paylaşıyor.
Öte yandan
Basayev'in kendisi de açıklamalarını sürdürüyor. Son
açıklamalarından birinde "Rusya Dağıstan'ı gönüllü
terketmeli" mesajını veren Basayev, aksi taktirde sonuna
kadar direnecekleri uyarısında da bulunuyor.
Basayev Kimdir?
Kuzey
Kafkasya çevrelerinde "çok mütevazı" diye tanımlanan
Basayev'in İslamiyet temeli üzerine kurulu bağımsız devlet
anlayışının Çeçenistan savaşından sonra oluştuğu
savunuluyor. Eşi Abhazyalı bir Hıristiyan olan Basayev'in
kendisi ise tarihçi, hatta bu alanda doçentlik bile
yapmış. Suudi Arabistan kaynaklı Wahabi Tarikatı ile
tanışıp içinde yer aldığı söyleniyor. İslami devlet
anlayışı da bundan kaynaklanıyor. Bu arada Basayev'in
Çeçenistan savaşından sonraki mücadelesi ve yöntemleri
ABD'nin çıkarlarına da aykırı üstelik. Ancak
anti-emperyalist karakterinin sadece Rusya'yı kapsamına
aldığı anlaşılıyor. Çeçenistan savaşının sona ermesinin
ardından ülkenin siyasetinde yer alan Şamil Basayev,
geçtiğimiz 20 Şubat tarihinde Grozni'de düzenlenen
Çeçenistan savaşındaki İçkerya hareketinin yürütme organı
olan İslami Şura'nın konferansında, konsey başkanı olarak
seçildi. Toplam 35 konsey üyesinden oluşan Şura, hükümete
karşı güçlü bir muhalefet iddiasıyla 9 Şubat'ta
kurulmuştu. Hedef Devlet Başkanı Aslan Maşhadov'a karşı de
fakto bir alternatif yaratmak, tecrit etmek ve hükümetten
istifasını sağlamaktı. Çünkü birçok Çeçen lider Maşhadov'u
çok laik ve Moskova taraftarı olarak suçluyor.
Şamil
Basayev'in aksine Aslan Maşhadov, Rusya eğitimli ve eski
Kızılordu komutanı olarak biliniyor. Çeçenistan savaşı
sırasında Cevher Dudayev öncülüğündeki İçkerya güçlerine
komutanlık etmesi nedeniyle 1996'daki genel seçimlerde
devlet başkanı seçildi.
Şamil
Basayev ile Zalimhan Yandarbiyev gibi Çeçen liderler ise
daha çok Çeçenistan'ın İslami geleneklerinin etkisinde
yetişmişti. Maşhadov ile Basayev arasındaki fark da büyük
oranda dünyaya bakış açılarına dayanıyor.
Biri Rusya
yanlısı bir politikacı, diğeri İslami düzeni savunuyor.
Basayev ve çevresi Rusya'ya karşı mesafeli oldukları gibi,
İçkerya'nın geleceğinin sadece İslamiyet olacağından da
emin görünüyorlar.
Basayev'in
yakın olduğu Wahabi Tarikatı ise Sovyetler Birliği'nin
dağılmasından sonra Kuzey Kafkasya'yı etkisi altına
almakla tanınmaya başlamıştı. Bölgede daha önce kök
sallayan Nakşibendi tarikatı üyeleri arasında örgütlenme
yapan Sünni Wahabi tarikatı, müdahaleci bir özellik
taşıdığı için Nakşibendiler içinde tepki ile karşılanıyor.
6-8 Nisan 1997 tarihleri arasında Moskova'da ilk kez
düzenlenen "Rusya Kur'an Konferansı"nda konuşan Rusya
Büyük Müftüsü Talat Tajuddin, "Wahabiler bize büyük zarar
verdi" diye yakınmıştı. Wahabilerle yaşanan gerginliğin de
gündeme geldiği konferansta tarikatın Türkiye'de yaşayan
ve Kafkasya'da çok etkili olan lideri Şeyh Muhammed Nazım
el-Haqqani başkanlığında toplanan ulemalar, Wahabilerin
özellikle Özbekistan, Dağıstan, Kazakistan, Türkmenistan
ve Çeçenistan'daki Nakşibendi hareketine sızdığını ve
Suudi Arabistan'dan sağlanan "dolarlarla" örgütlenmelerini
güçlendirdikleri, hatta Bosna, Pakistan, Türkiye ve
Mısır'da da aktif oldukları kaygısını dile getirmişti.
Buna
rağmen Şamil Basayev'in bu seferki misyonuyla ciddi bir
destek görmemesi dikkat çekiyor. Rusya'yı kaybetme
korkusunu yaşayan ABD, Dağıstan'daki isyanı, resmi
açıklamalarında "silahlı grupların yasalara bağlı
otoriteler ve suçsuz halka karşı saldırısı" olarak
nitelendiriyor. Ancak bu hareketi "terörist" olarak
tanımlamaması da göze batıyor. Zira PKK'nin Kürdistan'da
yıllarca verdiği ulusal kurtuluş mücadelesi ile
Ortadoğu'daki birçok hareket ABD emperyalizmi tarafından
"terör" olarak nitelendirilmektedir. ABD'nin Dağıstan
isyanını farklı bir dille "kınaması" ve zoraki bir
açıklama havası yaratması, aslında işin rengini
gösteriyor. ABD Dışişleri Bakanlığı'nın 16 Ağustos tarihli
açıklamasında, ayrıca savaşan taraflar sivillere karşı
duyarlı davranmaya çağrılıyor. Kuzey Kafkasya'daki durum
ise "istikrarsızlığın giderek büyümesi" diye algılanıyor.
ABD elbette bölgede çıkarlarına ters düşecek
istikrarsızlık istemiyor. Çünkü böylesi bir durumda
tasarlanan uzun enerji hatları projeleri suya düşecek,
bölgede milyarlarca dolarlık yatırım yapan Amerikan petrol
şirketlerinin sermayesi riske girecek. ABD, çıkarlarını
korumak için gerektiğinde silahlı müdahaleyi bile göze
alabilir.
CIA'nın
Şamil Basayev'i Suudi kökenli radikal İslamcı Usame bin
Laden ile ilişkilendirmesi de ABD'nin tavrını ortaya
koyuyor. Çünkü Bin Laden, Kenya ve Tanzanya'daki elçilik
bombalamalarının zanlısı olarak ABD tarafından kelle
parasıyla aranıyor. Afganistan ve Sudan'ın geçtiğimiz yıl
uzun menzilli Tomohawk füzeleriyle bombalanması da bu
nedenleydi. New York Post gazetesinin Ağustos sonunda
yayımladığı bir habere göre, Amerikan istihbaratı, Şamil
Basayev'in isyan hareketi için Usame bin Laden'den para
aldığı ve Bin Laden'in bölgeye kendi savaşçılarını
yolladığı öne sürülüyor. Dış ülkelerden ciddi bir destek
görmesi beklenmeyen Basayev'in tek dayanağının Kafkas
halkları olması ise avantajı olarak görülüyor. Ancak bu
alanda örgütleme yapmanın da büyük zorlukları söz
konusudur. Basayev'in bu şartlar arasında uzun süre Kafkas
Dağları'nda kalma ihtimali var, ama güçlü bir örgütlenme
yapılmadan büyük başarılar elde edeceği mümkün değil. |