Geçen ay
içersinde Kafkasya ile ilgili bir yıldönümü
vesile edilerek, emperyalist amaçlı küreselleşme
olgusunun Türkiye'deki temsilcilerinden biri olan, bir
günlük gazetede iki gün süre ile bir kaç yüz Kafkas
asıllı Türk vatandaşının imzasının yer aldığı bir ilan
yayınlandı. Denize çiçek bırakma çağrısı
doğrultusunda gündeme gelen bu ilan yayını aracılığı ile
Türk kamuoyuna bir "Demokratik Çerkes Platformu" çağrısı
yapılmıştır. İlanın içeriği doğru mesajı içerse de,
başlıkta üstü çizilerek bir etnik platform çağrısının
hedeflendiği gözlemlenmektedir. Böylesine bir girişimin,
Türkiye'nin bugünlerde içine sürüklenmiş olduğu hassas bir
aşamada yapılması gerçekten ilginçtir ve üzerinde hem
düşünmeyi hem de tartışmayı
gerektirmektedir. Bu yazının kaleme alınmasının amacı da
bunu sağlamaktır.
Neden daha
önce böylesine bir çıkış kamuoyu hedeflenerek yapılmadı da
şimdi yapılmaya çalışılmaktadır? Önceden Çerkes kimliğine
dayanan bir platforma gerek yok muydu? Şimdi neden var?
Hangi koşulların ortaya çıkması ile böyle bir adım atıldı?
Değişen nedir? Demokratik Çerkes kimliği adı altında yeni
bir adım atıldığı zaman, ister istemez insanın aklına bu
tür sorular gelmektedir. Türkiye'deki Kafkas asıllılar,
neden Çerkes kimliği
altında toplanarak daha önceden böylesine bir alt kimlik
platformu oluşturmadılar da, şimdi böylesine bir girişime
gerek duydular? İçinde bulunduğumuz dönemin koşulları
altında bu gelişmeyi değerlendirmek gerekir. Yaşadığımız
süreçte böylesine bir adım ne anlam taşımaktadır?
Türkiye
Cumhuriyeti, yüzyıllarca bu bölgede yaşayan insan
topluluklarının karışması ile meydana gelen bir toplum
yapısına dayanmaktadır. Türk ulusu bu nedenle tarihsel bir
gelişme sürecine sahip bulunmaktadır. Cumhuriyet öncesinde
Osmanlı İmparatorluğu’nun 600 yıllık yaşam süreci
içersinde,
Balkanlar, Kafkaslar ve Ortadoğu bölgeleri hep beraber
ortak bir sınır içersinde, birbirleri ile kaynaşarak
yaşamlarını sürdürmüşlerdir.
İmparatorluk döneminde bir uluslaşma süreci yaşanmamıştır.
Ama batıda gelişen milliyetçilik cereyanları, Osmanlı
İmparatorluğu’nun parçalanmasına ve giderek küçülmesine
daha sonra da çökmesine neden olmuştur. İmparatorluğun
elinde kalan son topraklarını kurtarmak üzere ikinci
meşrutiyet döneminde Türk milliyetçiliği başlamış ve bu
cereyan daha sonra imparatorluktan ulus devlete geçiş
aşamasında güçlenerek belirleyici
olmuştur. Osmanlı İmparatorluğu’nun Kafkas asıllı halktı
bu geçiş sürecinde Kuvayı Milliye Hareketi içersinde yer
almış ve Misakı Milli sınırları içersinde
yeni bir ulus devlet kuruluşunda aktif olarak görev
yapmıştır. Bir anlamda, Anadolu’daki bağımsız devletin
kuruluşunda Kafkas asıllı Anadolu
insanlarının önde gelen rolü olmuştur. Kafkasya'dan göç
ederek gelen boylar zaman içinde Osmanlı’nın diğer
toprakları ile nasıl kaynaşmışlarsa,
cumhuriyet rejimine geçildikten sonra da benzeri ortaklık
sürdürülmüş ve Misakı Milli sınırları içerisinde yeni bir
ulus devlet o dönemin koşullarına
uygun biçimde ortaya çıkartılmıştır. Türkiye
Cumhuriyeti'nin kurucu unsurlarından birisi olan Kafkas
asıllı Türk vatandaşları, kuruluşuna eşit
olarak katıldıkları yeni bağımsız devletin gene eşit
koşullarda vatandaşı olmuşlar ve diğer unsurlarla beraber
günümüze kadar belirli bir konsensus
çerçevesinde barış içersinde yaşamlarını sürdürmüşlerdir.
Etnik
araştırmacıların incelemelerinden çıkan sonuçlara göre,
Türkiye Cumhuriyeti’nin sınırları içersinde kırktan fazla
etnik, dinsel ya da kültürel kökenden gelen insan bir
arada yaşamaktadır. Bu durum, Türk insanının sahip olduğu
kültürel zenginliği gösteren en açık göstergedir.
Küreselleşme olgusunun giderek etnik köken sorununu, ulus
devletleri parçalama doğrultusunda öne çıkarması,
Yugoslavya benzeri parçalanmaları gündeme getirmiştir.
Balkanların bu büyük devletini yok eden oyunun benzeri bir
senaryo günümüzde Atatürk'ün cumhuriyetinde de benzeri
biçimde sahnelenmek istenmektedir. Türk insanının en büyük
gruplarından birisi olan Kafkas kökenlilerin bu oyunda
kullanılmak istendiği gibi bir hava esmektedir. Güneydoğu
ile ya da Kürt sorunu ile Türk toplumunu parçalayamayan
emperyalizmin yavaş yavaş Çerkes kimliği doğrultusunda
Anadolu'nun Kafkas asıllı insanlarını alt kimliklerle öne
çıkarmaya hazırladığı görülmektedir. Türk toplumunun
parçalanmasına neden olabilecek
alt kimlikli bölücü oyunlara karşı Türkiye Cumhuriyeti’nin
kurucusu olan Kafkas asıllı toplulukların son derece
dikkatli olmaları gerekmektedir.
Dünyanın ve Türkiye'nin içinden geçtiği bu aşırı hassas
dönemde hiç bir bölücü oyuna alet olmamak, Kafkasyalıların
önde gelen vatan görevidir.
Çerkes
kimliği tıpkı diğer alt kimlikler gibi saygı gösterilmesi
gereken bir kimliktir. Ama tek başına tüm Kuzey
Kafkasyalıları kucaklamakta eksik
kalmaktadır. Çerkes kimliği gibi, Abhaz, Adige, Karaçay,
Balkar, Çeçen, Lezgi ya da benzeri bir çok alt kimlik
günümüzde Kuzey Kafkasya'da kardeşçe beraber yaşamaktadır.
Tek bir alt kimlikle hepsi adına hareket etmenin pek de
doğru bir yaklaşım olmayacağı açıktır, Çerkes kimliği ile
tüm Kuzey Kafkasyalıları tek bir alt kimlikte toplama
girişimine başta Çeçenlerin ve Asetinlerin itirazı vardır.
Dağıstanlıların da benzer doğrultuda hareket
ettikleri dikkate alınırsa, Kuzey Kafkasyalıların hepsi
için Çerkes kimliğinin dayatılması pek de doğru olmayan
bir yaklaşım olarak görünmektedir. Günümüzde
Kuzey Kafkasya'da bir ulus yaşamamaktadır. Kafkasyalıların
uluslaşma sürecini Rus emperyalizmi kesmiş ve buna izin
vermemiştir. Bu
nedenle, günümüzün Kuzey Kafkasya'sında yüzer bin kişilik
etnik gruplar kendi alt kimlikleri ile yaşamak durumunda
kalmışlardır. Kuzey Kafkasya'daki bu durum Anadolu'ya da
sirayet etmiştir. Anadolu'daki köyler dolaşılırsa, Kuzey
Kafkasya'nın parçalı yapısının Türkiye'de yaşayan
Kafkasyalılar arasında da geçerli olduğu görülecektir.
Özellikle, Çeçen, Dağıstan, ve Abaza köylerinin ayrı
kurulması bu durumun açık bir göstergesidir.
Misakı
Milli sınırları içersinde, Kuvayıye savaşından sonra bir
ulus devlet kurulmuştur. Bu ulus devletin insan unsuru,
Türkiye Cumhuriyeti Anayasası’na ve yasalara göre ulusal
bir toplumdur. Küreselleşme sürecinde ortaya çıkan süper
emperyalizm Türkiye gibi ulus devletleri bölerek ve
parçalayarak sermayenin bütün dünyaya egemen olmasını
sağlayabilmek üzere alt kimliklere dayalı senaryoları
dünyanın bütün ülkelerinde sahneye koymaktadır. Türkiye'de
yaşayan Kafkas asıllı unsurlar bu oyunun daha önce Osmanlı
İmparatorluğu’nu parçalamak üzere sahnelendiğini
görmüşlerdi. Şimdi gene aynı oyunun Türkiye Cumhuriyeti’ni
parçalamak üzere gündeme getirilmek istendiği gün gibi
ortadadır. Alt kimlikçilik yaparak vatandaşlık bağı ile
bağlı olunan ulus devletin sağladığı üst kimliğin
reddedilmesi ya da görmezden gelinmesi, emperyalizmin
oyununa alet olmak anlamına gelmektedir. Emperyalizmin
truva atı olarak hareket eden ikinci cumhuriyetçiler on
senedir bu oyunları Türk toplumuna benimsetmek istediler
ama başarısız kaldılar. Bu gerçeği Türkiye'de yaşayan tüm
Kuzey Kafkasyalıların yerinde değerlendirmesi gerekir.
Küresel
emperyalizmin ulus devletleri yıkma çabalarına yardımcı
olacak bir alt kimlikçilik, Türk vatandaşı olan Kafkas
asıllı insanlara yakışmaz. Kuzey Kafkasyalıların kimi
kendini Çerkes kabul edebilir kimisi etmeyebilir. Bu
herkesin kendine göre bileceği bir husustur. Gazete
ilanları ile Kuzey
Kafkasyalıları alt kimlikçiliğe zorlamak demokratik
özgürlüklere aykırıdır. Şimdiye kadar Kafkas asıllı Türk
vatandaşları olarak yaşayan Kuzey Kafkasyalıların Türkiye
Cumhuriyeti devletinden bazı şikayetleri olmuştur. Türk
devletinin de Kafkas asıllı yurttaşlarından hoşnut
olmadığı günler vardır. Ancak, yıllardır sürüp giden barış
ortamını, alt kimlikçilik yaparak bozmağa kimsenin hakkı
yoktur.
Sonuç
olarak Çerkes kavramı Kafkasya dışında her ne kadar
Kafkasya'nın otokton halkları için kullanılıyorsa da,
Kafkasya'da ve Dünya Çerkes Birliği
içinde bile bu anlamda kullanılmamaktadır.
Kavram
kargaşasına da neden olan bu durum Kuzey Kafkasya halkları
tarafından da benimsenmemektedir. Bunun sonucu Kuzey
Kafkasya'daki uluslaşma bilinci ve süreci olumsuz yönde
etkilenmektedir. Bugün Kuzey Kafkasya'da yaşanan
dinamikler, öz kimliğimizi dil, Kabile ve küçük coğrafya
gibi dar kalıplardan çıkarak daha içerikli bir hüviyete
kavuşturmamızı gerektirmektedir. Eğer biz yani Kuzey
Kafkasya kökenli Türk vatandaşları; hem Türkiye'nin ve hem
de Kuzey Kafkasya'nın geleceğinde olumlu etki yaratmak
gibi bir düşünceye sahip isek (ki bundan hiç kimsenin
şüphesi yoktur) makro düzeyde ulusal kaygıları ön plana
almamız, hiç kimsenin emellerine alet olmamamız gerekir.
Her Türk yurttaşı gibi Kafkas asıllı Türk vatandaşları da
kendileri hakkında en iyi kararı verebilecek
düzeydedirler. Yurtta barışın korunması, bölgemize de,
Kuzey Kafkasya'ya da barışı getirecektir." |