Bilindiği gibi dernekler, aynı amacı
paylaşan gerçek kişilerin bir araya gelerek oluşturduğu
örgütlerdir. Kuzey ve Batı Kafkasya diasporalarının kurduğu
dernekler de ulusal kültürel değerlerini yaşatmak ve
geliştirmek amacı ile kurulmuş sivil toplum kuruluşlarıdır.
Ancak, diasporada devlet örgütleri
olmadığı için dernekler aynı zamanda diasporik halkların
devleti, hükümetleridirler. Dolayısı ile de çağımız
devletlerinin, hükümetlerinin gösterdiği sorumluluğu
göstermeleri gerekmektedir.
Kardeş Kuzey ve Batı Kafkasya halklarının anavatan ve
diasporadaki nüfus yoğunluklarının farklı oluşu, diasporaların
önceliklerini ve Rusya Federasyonu ile ilişkilerinin niteliğini de
farklılaştırmakta, ayrı örgütlenmeyi de zorunlu kılmaktadır.
Anavatana dönüşleri, anavatan kesimi için yaşamsal olmayan
Çeçen, Dağıstan ve Asetin diasporalarının örgütleri için,
anavatanlarının dışarıdaki sesi olmayı amaçlamak doğru bir hareket
olabilecekken, anavatana dönüşleri hem kendileri hem de anavatan
kesimi için yaşamsal önemde olan Adige ve Abaza diaspora
örgütleri için anavatana dönüş örgütlerin varlık nedeni olmalıdır.
Elbette ki, anavatan kesimlerinin Rusya Federasyonu ile
ilişkileri, diasporaların Rusya Federasyonu ile ilişkilerini
etkileyecektir. Çeçen diasporasının, Rusya Federasyonu’na bakış
açısı, Çeçen halkının Rusya Federasyonu’ndan bağımsız olma
mücadelesi veren kesimi ile paralellik göstermektedir,
gösterebilir ve bunun haklı gerekçeleri de bulunabilir. Ancak bu
“bağımsızlık destekçilerinin” diğer kardeş halklarımız
diasporalarını da kendileri ile aynı; ancak anavatanları ile
çelişir politika geliştirmeye zorlamalarını yanlış ve diğer kardeş
halklara yapılan bir haksızlık olarak değerlendiriyorum. Üzücüdür
ki, Adige ve Abaza halklarının Türkiye’deki örgütleri bu
zorlamadan etkilenmekte, söylemlerinin anavatan kesimleri ile
paralelliğini önemsememekte, çoğunluk halkın geleceğini, anavatana
dönüşü, olumlu yönde etkileyecek sorumluluğu, basireti
gösterememektedir.
Nalçik'te gerçekleştirilen VI. Genel Kurulunda, Dünya Çerkes (Adige-Abaza)
Birliği'nin oybirliği ile kabul edilen bildirisi de Adige-Abaza
diasporasının bu sorumluluğunun altını çizmektedir: Umudumuz
kardeşlerimiz... Sizlerin de bildiği gibi geçmiş yüzyıllarda
halkımızın yaşamak zorunda bırakıldığı trajedi halkımızı önce
anavatan ve muhaceret olmak üzere iki kesime ayırdı. Anavatanın
terk ettirilmesinde de azımsanmayacak payı olan Osmanlı
İmparatorluğu halkımızı tane, tane dağıttı. İmparatorluk dağılıp
çok sayıda ülkeye bölününce halkımız bir kez daha tehcir edildi.
Ekmek parası peşinde kendi istekleri ile ülkelerini
değiştirenlerimiz de oldu. Çarlık Rusya’sındaki politik
değişiklikler de anavatan kesimini parçalara böldü.
Günümüzde halkımız çok sayıda ülkede, parçalanmış, dağıtılmış
olarak yaşamaktadır. Ancak bir parçanın diğer parçalardan bağımsız
olmadığı birbirlerine muhtaç parçalardır bunlar. Birindeki mutlu
bir olay diğerlerini de mutlu etmekte; birinin üzüntüsü
diğerlerini de üzmektedir. Onun içindir ki, halkımız yararına
olacağını düşündüğümüz etkinlikleri gerçekleştirmeye başlamazdan
önce bu etkinliklerin, diğer parçalardaki olası etkilerini
düşünmek ulusal bilinç sahibi, vatanını seven her birimizin
görevidir. Halkımızın her bireyinin, atacağı her adım öncesinde,
söylemlerinde, yazılarında, özetle yapacağı her çalışma öncesinde
bu çalışmaların diğer parçalarda nasıl algılanacağını düşünmek,
diğer parçaları zora sokacak çalışmalardan kaçınmak sorumluluğu
vardır. Her bir kesim bu çalışma yöntemini benimsediğimizde hatalı
davranışlarımız azalacak, çok sayıda ülkede yaşayan tek yürek tek
halk olmaya daha yakın olacağız... Ancak üzücüdür ki, nedeni
bilinçsizlik de olsa, henüz buluşabilmişken bizleri ayırmak
amacını da taşısa, son zamanlarda Kafkasya’nın izlemesi gereken
politikalar, Rusya ile ilişkilerimizin nasıl olması gerektiği
konularında ahkam kesenlerin sayıları artmaktadır.
İlginçtir ki, bu konularda ahkam kesenlerin çoğunluğu bugüne
kadar anavatanı görmedikleri gibi, ne kadar yaşarsa yaşasın
anavatana gelmeyi, anavatana dönmeyi, anavatanda yaşamayı hiç
düşünmeyenlerdir. Ayrıca, uluslar arası ilişkilerde günümüzde
gerçekleşen değişiklikler, özellikle Sovyetler Birliği’ndeki
politik değişikliklerden sonra şunların daha belirgin olarak
ortaya çıktığını söyleyebiliriz; Vatan kök, kök güçtür. Anavatana
dönüş yapmayan Adigeler er ya da geç zor durumda kalacak, asimile
olacaklardır. Zorda kalan kardeşlerimize cumhuriyetlerimiz ve
cumhuriyetlerimizin üyesi olduğu Rusya Federasyonunu yardım
edebilecektir. Rusya Federasyonu’nun desteği sağlanabildiğinde,
Rusya Federasyonu ile bulunulan ülkeler arası ilişkiler
iyileştiğinde güç sorunlar da çözümlenebilecektir. Anavatan
dışındakilerin dönüşü için çalışan, halkı için çalışan
yöneticilerimizin saygınlığı, halkımızın yaşadığı her ülkede
artacaktır.
Umudumuz kardeşlerimiz! Sizlere sesleniyor, sizlerden
diliyoruz; Halk olarak sayısız ülkede dağınık olarak yaşadığımızı
unutmayalım. Ülkelerimiz yasalarının, geleneklerinin farklı
olduğunu göz önünde tutalım. Daha düne kadar anavatan ve muhaceret
kesimleri olarak birbirimize ulaşamadığımızı göz ardı etmeyelim.
Yeryüzünde birbiri ile savaşmamış halklar, düşmanı olmamış halk
olmamakla birlikte, ebedi düşmanlıkların ne kadar yanlış olduğunu,
çağın yüzyıllar boyu birbiri ile savaşmış güçlü ülkelerin bile
birleştiği, güçlerini arttırdıkları bir anlayışa ulaştığını
kavrayalım. Henüz buluşmuşken yeniden kopmamıza neden olacak
davranışlardan kaçınalım.
Ülkelerimizin barış içinde ekonomilerinin büyümesi,
ilişkilerinin gelişmesi için çaba gösterelim. Allah’tan,
mutlulukla kavuşmayı, acılarımızı unutturmayı dileyelim... Dünya
Çerkes Birliği VI. Genel Kurul Delegeleri - Nalçik”
Bizce bu yanılgıların, yanlışların bir önemli nedeni,
değerlendirmelerin gerçekçi olmayışı. politikaların gerçekler
bazında değil sanılar bazında geliştirilmesi ise, bir diğeri de
ekonomik politik çıkarları için Rusya Federasyonu’nu parçalamak
isteyen dünya güçlerine hizmet edenlerin oyununa gelinmesidir.
Örneğin; diasporadan kimilerinin sandığı gibi tüm Kuzey ve
Batı Kafkasya halklarını kapsayan ya da Abaza, Adige ve Wubıhları
içeren bir Çerkes ulusu, dahası bir Adige ulusu günümüze kadar
tarih sahnesine çıkmamışken, böyle bir birlik yokken, bu birliği
varsayan politikalar geliştirilmektedir. Asetinlerin geçmişte de
Rusya'ya yakın politika izlediği görmezden gelinmektedir.
İnguşların, savaşa beş kala ana-baba bir Çeçen kardeşlerinden
ayrılıp, Federasyon yapısı içinde kaldıklarına gözler
kapanmaktadır. Rusya-Kafkasya savaşı yıllarında tüm Kuzey ve Batı
Kafkasyalılar Birliği bir yana sürekli bir Adige Birliği bile
sağlanamadığı hatırlanmak istenmemektedir.
Sürgünde, Rusya'nın insansız bir Kafkasya, özellikle insansız
bir Batı Kafkasya amacı, birincil etken olmakla birlikte,
Osmanlı'nın Müslüman nüfusu ülkesine götürme amacının da
azımsanmayacak etkisinin olduğu çoğunluk göz ardı edilmektedir.
Sürgünde din motifinin kullanıldığı, kimi pşılerin, konumlarını
korumak için köleleri ile birlikte ve Rusya’dan yolluk alarak
anavatanı terk ettikleri bilinmekle birlikte belirli çevreler
bunları yok saymaktadır. Kendi kaderini halkının kaderinden
ayırıp, savaştığı ülkeye teslim olan ve savaştığı ülkenin
bağladığı maaş ile yaşamının geri kalan kısmını dostumsu bir
ülkede geçiren Muhammet Emin gibileri hala kahraman
sayılabilmektedir.
Gürcü-Abhaz savaşına kadar hiç bir yayınımız Türkiye'deki
Çerkes sayısını 1,5 – 2 milyondan fazla göstermezken, -sayı
arttırıldıkça Rusya Federasyonu'nun korkutulabileceği çocuksu
sanısı ile olsa gerek- sayımızın 3, 5, 6, 7 milyon olduğu
söylenir, yazılır olmuştur. En önemlisi, aktif üye sayıları
toplamı bin kişiyi zor bulabilecek çok sayıdaki sivil toplum
kuruluşunun, anavatandaki devlet yapılarını etkileyebileceğine,
dahası bu etkilemenin anavatan kesiminin izleyemediği dergilerde,
web sitelerinde, anlayamayacakları bir dilde yazılanlarla
oluşturulabileceğine inanılmaktadır.
Tarihten hiç ders alınmamakta, tüm nüfusumuz anavatanda iken,
birlik sağlayamadığımız görmezden gelinmekte, koruyamadığımız
bağımsızlığımızı yeniden kazanabileceğimize inanılır gibi
konuşulmakta, çağımızda bağımsız ülke kalmadığı gerçeğine gözler
kapanmaktadır. Bağımsızlık mücadelesi veren Çeçenlerin, kendi
kaderlerini tayin hakkı savunulmakta, Rusya Federasyonu ile kader
birliğini seçen İnguşlar, Dağıstanlar, ve Asetinler hoş
görülmekte, Adigelerin de kendi kaderini tayin etme hakkını yok
sayan bir yaklaşım benimsenmektedir.
Dahası Adigeler, intiharları anlamına gelebilecek eylemlere
zorlanmaktadır. Birleşik Kuzey Kafkasya’nın bağımsızlığını
amaçladığını dile getiren kimi sivil toplum kuruluşları, bu
kuruluşlar yakın çevreler, tüzüğünde, genel kurul bildirilerinde,
her yayınında, Çerkeslerin yaşadığı bütün ülkelerin yasalarına
uygun davranacağının altını çizen DÇB’yi kendi bakış açılarına
göre yargılamaktadırlar.
Kafkas Dernekleri Federasyonu, üyesi bulunduğu DÇB'nin VI.
Genel kurulunda, kendi delegelerinin de oylarını alarak kabul
edilen bildiri ile çelişir politika geliştirebilmekte, eylemlerde
bulunabilmektedir. Dahası üyesi bulunduğu DÇB’yi asılsız
suçlamalara karşı savunmamaktadır. Bu kaotik diasporada, her
cümlesi, her kelimesine yüzde yüz katılmasak da Avrupa Çerkes
Kültür Dernekleri Federasyonu Bildirisi’ni özünde destekliyor,
sadece sivil toplum örgütü değil diasporanın hükümeti de
olduklarının bilincinde olduklarının göstergesi bu sorumlu
davranışlarının diğer diaspora örgütlerine de örnek olmasını
diliyorum. Dernek yöneticilerimizin, Rusya Federasyonu’nun
destabilizasyonunun halklarımızın yararına olmadığı bilinci ile
ekonomik-politik çıkarları için Rusya Federasyonu’nu parçalamak
isteyen dünya güçlerinin etkisinden kurtulacağına inanıyorum.
Ekonomik sorunlarını çözmüş, demokrasiyi özümsemiş, federatif
yapısını güçlendirmiş, Çerkeslerin yaşadığı ülkelerle ilişkilerini
geliştirmiş, bir Rusya Federasyonunun halklarımızın çıkarlarına
olduğunun bilincinde olanlarını, meydanı azınlıktan kurtaracak
çabalara destek vermeye, birlikte sesimizi yükseltmeye
çağırıyorum.