Kafkasya jeopolitik açıdan çok önemli
bir bölge ve Türkiye Balkanlara olduğu gibi bu geçiş bölgesine
de komşu. Kafkasya, hem kendisi zengin bir petrol havzasıdır,
hem de Basra Körfezi’ni kontrol eden stratejik bir mevkiye
sahiptir. (Can, S., Global Rapor Temmuz 98).
Kafkaslar; Rusya-Akdeniz,
Rusya-Afrika, Rusya-Ortadoğu yoları üzerinde tek geçit
yeri olması, Kuzey-Güney yönünün boğum noktasında
bulunması sebebiyle, bu coğrafi konumdan kaynaklanan
jeopolitik bir değer taşımaktadır. Kafkaslar aynı zamanda
Anadolu-Orta Asya mihverinin geçiş yolu ve her iki
mihverin kesişme noktası üzerinde bulunmaktadır. (İlhan,
S., Türkiye’nin ve Türk Dünyası’nın Jeopolitiği 1997)
Kuzey Kafkasya hem Rusya hem de Türkiye açısından
stratejik öneme sahip bir bölgedir:
Türkiye’nin de Azerbaycan’la doğrudan
doğruya kara bağlantıları olmadığı
için bu ülkenin önemi iyice
artmaktadır.(Ağacan, K. Stratejik
Analiz Ağustos 2000) Moskova,
savaş nedeniyle kullanılamayan
Grozni'den geçen "Bakü - Novorossisk"
boru hattının yerini alacak yeni bir
hat inşa ederken, Bakü - Tiflis -
Ceyhan boru hattı projesini baltalamak
için de Gürcistan'a ağır baskı
yapıyor. Tiflis'i Çeçen savaşçılara
yardım etmekle suçluyor. Gürcistan'ın,
karmaşık etnik yapısı nedeniyle
kırılgan bir bünyesi var. Toprak
bütünlüğünü tehdit eden Abhazya ve
Osetya'daki ayrılıkçı hareketler Rusya
tarafından kolayca maniple
edilebiliyor. Bu durumda Gürcistan,
Moskova'nın Çeçen savaşını
topraklarına sıçratmasından ciddi
kaygı duyuyor. (Elekdağ, Ş.,
Milliyet ) Ancak Gürcistan’ın
NATO’yu Abhazya’da düzeni sağlaması
için davet etmesi Rusların yanı sıra
kimi Kafkasyalı liderleri de kızdırdı.
Karaçay-Çerkesya Cumhuriyeti’nin
başkanı şöyle diyor “Batı Rusya’yı
birçoğu tarihi müttefikleri olan İslam
dünyasının güçlenen ülkeleriyle
çatışmaya itmek istiyor. Amaç iki
tarafın da gücün kırmak” (Mamayev,
Ş., Kafkasya Yazıları, İlkbahar - Yaz
2000) Gürcistan gibi Azerbaycan da
bir anlamda Moskova-Erivan-Tahran
kuşatması altında bulunuyor. Eski SSCB
döneminden kalma SSCB’nin Ortadoğu’yu
stratejik olarak kontrol etmesini
sağlayan Radyo-Lokasyon Sistemi-Radar Üssü’de Azerbaycan sınırları
içinde bulunuyor. Rusya hem Karabağ
sorununda Ermenileri destekleyerek hem
de etnik azınlıklar Lezgiler ve
Talışlar arasında bölücü akımlar
yaratarak Azerbaycan’ı federal yapıya
dönüştürmeye çalışıyorlar. (Nesipli,
N., Stratejik Analiz Ağustos 2000)
Rusya kendi federatif statüsünden
doğan sorunları Sovyet sonrası alanda
yeni federalleşme eğilimlerinin
genişlediği bir ortamda daha kolay
çözebileceğini düşünmekte, bunun için
daha çok ülkeyi federalleştirmesi
gerekiyor. Azerbaycan ve Gürcistan’ın
yanı sıra Ukrayna ve Moldova’da bu
tehditle karşı karşıyalar. (Kuliyev,
H., Avrasya Dosyası, Kış 1996)
Rusya için Orta Asya ve Kafkas
petrolleri üzerindeki hegemonyasını
sürdürmek hem ekonomik hem stratejik
olarak çok önemli. Bölgeyle yakından
ilgilenen ABD ise petrolün kendi
inisiyatifi dışında dünya pazarlarına
çıkmasını istemiyor. ABD zaten dünya
petrol arzını kontrol ettiği için
petrolün pazara çıkması için aceleci
davranmıyor. Aslında ABD’nin Kafkasya
ve genel olarak Rusya politikasında
bir değişim söz konusu 1990’ların
başında ABD’nin politikası ‘Önce Rusya
olarak belirlenmişti hatta 1994’de
Kafkaslara resmi bir ziyaret yapan
Mümtaz Soysal’ın da “ABD Kafkasya’yı
Rusya’ya terk etti” dediği aktarılıyor.
(Köni, H., age) ABD 1995’e
kadar Rusya merkezli bir politika
izlerken 1995’den sonra bu
stratejisini değiştirerek, Baltık,
Orta Asya ve Kafkasya bölgeleri ile
daha çok ilgilemeye başladı. Bakü-Ceyhan’da aynı dönemde gündeme geldi
ve ABD, petrol şirketlerini bu hatta
yönlendirmek için baskı yapmaya
başladı. (Özgür Ünv. Forumu,
Kafkaslar ve Orta Asya, Ocak-Mart
2000)
Washington’un kendi çıkarlarını da
gözeterek Azeri ve Ermeni liderleri
barış için tavize zorlaması,
Moskova’da ve bölgede gerginlikten
çıkarı radikal milliyetçileri rahatsız
etmiştir. İstanbul’daki AGİT
toplantısında ABD yönetimi Azerbaycan
ve Ermenistan liderlerine barış için
toprak değişimini de içeren bir öneri
sunmuştur. (Toprak değişimi ile ilgili
görüşmelerde hala bir sonuca
ulaşılabilmiş değil) Karabağ sorunun
çözümü için bu adımlar atılırken
radikal milliyetçi örgütlerle ilişkisi
olan Unanyan Ermenistan meclisine bir
saldırı düzenlemiş, başbakan Sarkisyan
ve meclis başkanı Demirciyan’ın da
aralarında bulunduğu 9 kişi
öldürülmüştür. (Gürses, E., Teori,
Nisan 2000) Ermenistan başbakanı
Sarkisyanın öldürülmeden önce 1999
Temmuzunda ülkesinin bölgesel
işbirliği konusunda önerileri olduğunu
ancak bunların hayata geçirilmesi için
Türkiye ve Rusya’nın katılımlarının
şart olduğunu söylediğini
hatırlıyoruz. (Avrasya Dosyası kış
1999) Moskova’daki bazı gruplar
Bakü – Ceyhan boru hattı üzerindeki
istikrarsızlığın kendi projelerine
desteği arttıracağını ummaktadırlar.
Karabağ sorununun çözümü halinde
petrol boru hattı en ucuz seçenek olan
Ermenistan üzerinden geçebilecektir.
Bu Moskova’nın işine gelmiyor.
Washington yönetiminin Ermenistan’ı
Rus etkisinden kurtarmak amacıyla
Dağlık Karabağ sorununun çözümü için
etkin bir şekilde devreye girmesi
üzerine Putin devreye girerek 25
Ocakta Moskova’da yapılan BDT
zirvesinde Azerbaycan, Ermenistan ve
Gürcistan liderlerini bir araya
getiren bir Kafkas Zirvesi düzenledi.
Böylece bütün dünyaya Kafkasya’nın
hala kendi arka bahçesi olduğunu
sorunları ancak kendisinin çözeceği
mesajını verdi. (NTV MAG Mart 2000)
Rusya’nın ABD’nin Karabağ sorunundan
uzaklaştırılması ve Gürcistan’daki
etkinliğinin azaltılması amacı ile
düzenlettiği bu zirve sonunda Rusya ve
Gürcistan içişleri bakanları birlikte
bir açıklama yaparak Çeçenistan ve
Gürcistan sınırını birlikte
koruyacaklarını bildirdiler. (Bilbilik,
E., Teori Nisan 2000)
Rusya’nın Çeçenistan sorununa
yaklaşımları nedeniyle Azerbaycan ve
Gürcistan’ı eleştirmesi üzerine bazı
uzmanlar Rusya’nın 10 yıl içinde
yeniden güneye inme politikası
uygulayacağını iddia ederlerken
bazıları da Rusya’nın buna gücünün
yetmeyeceğini ancak bölgede özellikle
de Bakü – Ceyhan’ı engellemek için
istikrarsızlık yaratmaya devam
edeceğini düşünüyorlar. (NTV MAG
Şubat 2000) Avrupa ve ABD Rusya’yı
Çeçenistan’daki operasyonlar nedeniyle
eleştirmekle birlikte somut bir adım
atamamışlardır. Bu hem teknik olarak
kolay değildir, çünkü Türkiye kendi
üzerinden bölgeye bir müdahaleyi kabul
etmeyecektir ve ABD’nin bu bölgede
Ortadoğu’daki bir askeri varlığı
yoktur hem de Rusya federasyonu,
ulusal bir devlet olmamasına rağmen
Federasyonun bir özerk Cumhuriyeti
olan Çeçenistan sorununu bir anlamda
Rusya’nın iç sorunu olarak
algılanmaktadır. (Aslında kimi
hukukçular Sovyet federasyonunun
dağılması ile Rusya federasyonu
içindeki özerk cumhuriyetlerin de
bağımsızlıklarını elde edebilecekleri
yorumunu yapıyorlar) Somut bir hareket
olarak, ancak kimi ekonomik
yaptırımlara gidildi. IMF’nin Rusya’ya
açtığı kredinin 640 milyon dolarlık
diliminin serbest bırakılmasının
şartlarından biri de Çeçenistan’daki
harekatı durdurması olarak açıklandı.
(Avrasya Dosyası kış 1999)
Görülen o ki Batı Güney Kafkasya’ya
girebilmenin karşılığında Kuzey
Kafkasya’yı Rusya’nın hakimiyetine
bırakmıştır. Bu noktada Kemal Yavuz’un
Kuzey Kafkasya’nın ABD ve Batı Dünyası
tarafından, Rusya’nın nüfuz bölgesi
olarak kabul edilmiş ve buna karşılık,
Güney Kafkasya’nın ABD ve Batı
dünyasına açık tutulduğu yolundaki
tezi güçlenmiş oluyor.(Yavuz, K.,)
Rusya’yı güney Kafkasya’dan uzak
tutmak isteyen ABD ve İngiltere Suudi
Arabistan aracılığıyla destekledikleri
Vahabi hareketini kullanarak Hazar
denizinde uzun bir kıyı şeridine ve
Azeri petrolünün Rusya’ya
ulaştırılmasında önemli bir coğrafyaya
sahip olan Dağıstan’ın
karıştırılmasını sağlamışlar, bu arada
Rusya’nın bölgedeki müttefiki İran’ı
kendi iç sorunları ve Türkiye ile
meşgul etmeye çalışmışlardır. (Gürses,
E.) NATO ve ABD’nin Kafkaslara
müdahale argümanlarına kavuşması bir
anlamda emperyalizmin bölgeye girişi
olacak, ancak bu küçük devletlerin Rus
emperyalizmine karşı denge unsurları
aramaları da gayet doğal. Putin’in
iktidara gelmesiyle BDT yeniden
güçlenmeye başladı. Putin sadece Kuzey
değil Güney Kafkasya’yı da denetlemek
niyetinde olduğunu açıkça gösteriyor.
BDT zirvesinden bir hafta önce
açıklanan nükleer doktrinle Rusya
nükleer silahları ilk kullanan taraf
olmama taahhüdüne de son vermiş oldu.
Bu ciddi bir gelişme.
Doğru bir Avrasya jeostratejisi için
Rusya ve Çin ile ilişkileri
geliştirmek ve ABD’nin bölgeden uzak
tutulması gerektiği doğrudur. Ancak
Rusların Kafkasya ve Orta Asya’da
emperyalist bir güç olduğu da açıktır.
Kemalistlerle sosyalistlerin anti
emperyalizmindeki fark hep bu
olmuştur. Sosyalistler bağlı oldukları
fraksiyona göre Sovyet ya da Çin
emperyalizmini savunmuş diğerlerini
reddetmişlerdir. Oysa Kemalistler her
türlü emperyalizme karşı ulusal bir
tutum almışlardır. Atatürk’ün
değerlendirmesi büyük komşu SSCB ile
çatışmamak ancak onu dengeleyebilecek
kimi stratejik argümanlara sahip
olmaktı. Çünkü Atatürk Rusların
tarihten gelen jeopolitik hedeflerinin
Akdeniz’e ulaşmak olduğunu gayet iyi
biliyordu. Bu hedefler rejimle de
değişmezler. Stalin, Anadolu
üzerindeki planlarını açıkça ortaya
koymadı mı? Bununla birlikte Mustafa
Kemal, Azerbaycan’ın tam anlamıyla
bağımsız bir ülke olmasını istediği ve
bu yolda Karabekir’i görevlendirdiği
halde Azerbaycan’daki Musavvat
yönetiminin İngiliz yanlısı
olabileceği ve İran’ın kuzeyindeki
İngilizlerin Kafkasya’ya
yerleşebileceği olasılığı üzerine,
Lloyd George’un Rusya’ya karşı bir
Kafkasya Konfederasyonu kurulmasını
önermesine rağmen Azerbaycan’ın, ve
Kafkasya’nın Bolşevik egemenliğine
girmesine göz yummuştur.(Yerasimos,
S., Milliyetler ve Sınırlar 1994)
O gün reel politik bunu gerektiriyordu
NAHÇIVAN VE BAKÜ ÜZERİNDEN ORTA
ASYA’YA ULAŞMA STRATEJİSİ
Türkiye Nahçıvan (Azerbaycan) sınırı
18 km’lik en kısa kara sınırımızdır.
Nahçıvan Ermenistan koridoru ile
Azerbaycan’ın parçalanmış bir
toprağıdır. Türkiye’nin Nahçıvan
bağlantısı bu koridor yüzünden,
Azerbaycan’a kadar devam edemez. (Özey,
R. Jeopolitik ve Jeostratejik Açıdan
Türkiye) 16 Mart 1921 tarihli Türk
– Sovyet Anlaşması ile belirlenen ve
13 Ekim Kars Anlaşması ile teyit
edildiği üzere Azerbaycan’a bağlı
özerk cumhuriyet olan Nahçıvan’ın
siyasi statüsünde Türkiye’nin bilgisi
dışında bir değişiklik yapılamaz. (Yavuz,
K., Ulusal Srateji, Temmuz – Ağustos
2000). Buradan da hareketle
Türkiye’nin bölge ile aktif olarak
ilgilenmesi gerekir. Türkiye’nin
Ermenistan ile Azerbaycan arasındaki
sorunların çözümüne de katkı
sağlayacak çözüm önerisi ve stratejisi
şu olmalıdır. Karabağ; nüfusunun
yarıdan fazlasının Ermenilerden oluşan
ve Azerbaycan toprakları içinde kalan
bir bölgedir. Nüfus kaydırılması ve
toplulaştırma ile Karabağ'ın
Ermenistan’a yakın kısmının Ermenistan
sınırları içinde kalması bunun
karşılığında, Stalin’in Türkiye ile
Türk Dünyası’nın bağlantısını kesmek
üzere İran Sınırı’na kadar indirdiği
Ermenistan bıçağı adı verilen
toprakların Azerbaycan’a verilmesi
sağlanmalıdır.(Çeçen, A. age)
Nahçıvan Koridoru’nun açılması Türkiye
ile Azerbaycan’ın arasındaki engelin
kalkmasını sağlayacak. Hazar
Denizi’nin iki kıyısında bulunan Bakü
ve Türkmenistan’ın kıyı şehri
Türkmenbaşı arasındaki deniz
bağlantısı ile Türkiye’nin tüm Türk
dünyası ile bağlantı sağlanmış
olacaktır.
1990’lardan beri Ermenistan’ın
politikalarında iki yönlülük dikkat
çekmektedir. Ekonomik sıkıntıları
aşmak için Türkiye’nin uyguladığı
ambargonun kaldırılmasının önemini
kavramış Ermenistan yöneticileri
Türkiye ile diplomatik ilişkiler
kurup, ticari ilişkileri geliştirmek,
Türkiye’nin liman ve hava sahası
olanaklarından yararlanarak dünyaya
açılmak isterlerken bir yandan da
Ermeni diasporasını Türkiye’ye karşı
bir baskı unsuru olarak kullanmaya
çalışıyorlar. Kimi Ermenistan
yöneticilerinin göreli Türkiye’ye
yakınlaşma politikalarına rağmen (ki
Petrosyan 1994’de Taşnaksutyun
partisini dahi kapatmıştı ancak ülkede
istikrarsızlığın artması üzerine
1997’de Dağlık Karabağ Ermenilerinin
lideri Koçaryan’ı başbakanlığa atamak
durumunda kalınca diaspora lobileri
ile ilişkiler yeniden artmış ve
Taşnaksutyun yeniden yasallaşmıştır)
Karabağ Ermenileri, diasporadaki
Ermeni lobisi ve Taşnaksutyun partisi
Türkiye’ye karşı uzlaşmaz bir tutumu
sürdürmeye devam ediyorlar.
Petrosyan’ın 98’deki istifasından
sonra sözde Ermeni soykırımı iddiası
daha güçlü savunulmaya başlanmış
Türkiye’nin Ermenistan ile
ilişkilerini Karabağ probleminin
çözümüne bağlamasına karşılık
Koçaryan’da soykırım problemini öne
sürmüştür. (Gül, N., Stratejik
Analiz Haziran 2000) Hatta öyle ki
Rusya’nın politikaları Ermenistan’ı
dahi olumsuz etkilemektedir.
Ermenistan yönetimi Karabağ sorununu
çözmek için Azerbaycan’a olumlu
cevaplar verdiğinde Ermenistan
senatosu teröristler tarafından
basılmış ve görüşmeler kesintiye
uğramıştır. Oysa Ermeni Azeri sorunu
çözümlense Ermenistan, petrol boru
hatlarının geçişi için en uygun
bölgededir. (Köni, H., age)
KAFKAS PAKTI PROJESİ
Demirel, 2000 Ocak ayında Gürcistan’da
resmi ziyarette bulunduğu sırada
Kafkaslarda bir istikrar paktı
oluşturulmasını önerdi. Demirel,
Çeçenistan sorunun bu önerinin dışında
kaldığını özellikle belirtirken bölge
ülkelerinin AGİT sınırlarının içinde
olduğunu bu yüzden sorunların
çözümünde AGİT’in daha etkin rol
oynaması gerektiğini söyledi.(Milliyet
16 Ocak 2000). Rusya bu
yapılanmada yer alacağının işaretini
verdi. Bu pakt girişiminin bir bakıma
ABD’nin önerisi olduğu ve Rusya’yı
dengelemek amacıyla ortaya atıldığı
görülüyor. Oysa Rusyasız bir Kafkas
Paktı’nın mümkün olmayacağı ortada.
Türkiye’nin dış politikasında Balkan
ve Sadabat Paktlarında olduğu gibi
bölgesel Paktlar kurmak önemlidir. Ama
bu paktların kurulmasındaki öncelikli
amaç emperyalist güçlerin bölgeye
girişini önlemektir. Yoksa ABD ve
AB’yi bölgeye sokmak değil. Burada
cevapsız duran soru Rusya’nın nasıl
dengeleneceğidir. Aslında bölgede pakt
arayışları sadece Türkiye tarafından
dile getirilmiş değil. Ermenistan
tarafından teklif edilen Rusya,
Türkiye, Azerbaycan, Gürcistan ve
Ermenistan’ı kapsayan “Bölgesel
Güvenlik ve İşbirliği paktı ya da
Azerbaycan tarafından önerilen diğer
öneriden farklı olarak İran yerine
ABD’nin pakta dahil olmasını savunan
‘Güney Kafkasya Güvenlik Paktı’ bölge
ülkelerinin bu tür bir arayış içinde
olduklarını gösteriyor. (Stratejik
Analiz Mayıs 2000) ABD’nin dahil
olduğu bir Pakt bölgede sorun yaratır
ancak Güney Kafkasya ülkelerinin
AGİT’e üye olmaları nedeniyle AGİT’in
içinde bulunacağı bir yapılanma kabul
edilebilir fakat AGİT’in etkin bir rol
oynayacak kapasitesi olmadığı da çok
açık ortada. Bunun yanında
hatırlanacağı gibi AGİT’in azınlıklar
tanımlaması Türkiye için örtülü de
olsa bir tehdit içeriyor.
Kafkasya’daki yeni yapılanmada
Moldova’dan, Gürcistan’a kadar bölge
ülkeleri için Türkiye, Rusya’ya karşı
bir denge unsuru olarak
değerlendiriliyor. Örneğin Gürcistan,
Rus politikalarından hızla uzaklaşarak
Türkiye’ye yakınlaşıyor. Hatta
Gürcistan’ın, Türkiye – İsrail ve ABD
arasındaki askeri ittifaka katılma
isteği de bu yönelişi gösteriyor. (Şaraşidze,
G., İdea Politika Kış 1999–2000)
Stratfor’daki bir analizde Kafkasya’da
Rusya ile rekabet eden Türkiye’nin
daha avantajlı olduğu Gürcistan ve
Azerbaycan’da Rusya’nın saldırgan bir
biçimde tekrara emperyal kontrolü
sağlamaya kalkıştığı görüntüsünü
çizerken, Türkiye’nin batı ile bir
hayat çizgisi, refaha açılan kapı ve
kültürel bir kuzen görünümü verdiği
söyleniyor. (www.stratfor The World
After Chechnya, The New Reality for
Turkey, February 1, 2000)
Kafkasya’yı ele aldığımız bu yazının
sınırları içinde İran’a değinemedik.
Oysa İran, akıllı bir jeostrateji ile
Avrupa, Rusya Çin ve Orta Asya ile
ilişkilerini geliştiriyor. Bir anlamda
oyunu Türkiye’den daha iyi oynuyor. |