Şurası üzüntü vericidir ki Kuzey Kafkasyalıların
insanlığın yeryüzündeki serüveninde oynadıkları rolle, onların
haklarında bilinenler arasındaki oran çok dengesizdir.
Bu bölge ve bu bölgede yaşayan halklar hakkında
bilinenler hala bir sürü açmaz ve çıkmazla gölgelenmiş durumdadır.
Oysa hala Kuzey Kafkasya dünya gündeminin en önemli başlıkları
arasındadır ve ileride de bu konumunu koruyacaktır.
Yalnız siyasal gelişmelerdeki rolü ve
belirleyiciliğiyle değil, her yönüyle günümüzdeki durumunu
sağlıklı değerlendirmek ve doğru sonuçlara ulaşmak için
irdelenmesi gereken kültürel, dini, antropolojik ve linguistik
bilimler bakımından da bu bölge dünya bilimsel birikimi açısından
en önemli kaynak alanlarından birisidir. Yazık ki bölgenin içinde
bulunduğu siyasal çalkantılar yerli halkların dünya kültürüne
olan sorumluluklarını yerine getirmesine engel olacak bir yapı
sergilemektedir.
Kafkas halkları sahip oldukları bakir değerleri
anlatmak ve dünya bilimsel dökümünde hakkı olan yere ulaşmak
yerine değerlerini korumak için savaşmak ya da başkalarının
istediği savaşlarda taraf olmak zorunda bırakılmaktadırlar.
Kuzey Kafkasya'nın kültürel tarihini aydınlatmak,
dünyanın kültür tarihini aydınlatmak noktasında çok etkili bir
çalışma olacaktır. Çünkü uygarlık beşiği olan bölgelerin geçiş
noktasında, tarih boyunca göç yolları üzerinde hiçbir zaman
durağan olmamış bir konumda bulunan Kuzey Kafkasya insanlığın
yaşam sürecinde ne noktadan bakılırsa bakılsın belirleyici olan
bir bölgedir. Bu durum dün olduğu gibi bu gün de böyledir ve
yarının, eski dünya kıtasının kaderi üzerinde çok büyük bir
değişiklik yapmayacağı kesin gibidir.
Bu bölgenin değerlerine ilişkin yapılacak bir yığın
çalışmanın antropoloji, etnoloji, arkeoloji ve linguistik
bilimlerini temel alması gerekir. Bu coğrafya bugün bünyesinde
barındırdığı bir çok etnik grubu, dili ve kültürü bir çok noktada
kaynaştırmıştır. Yaşayan halkların bugün farklı kimlikleri korumuş
olmaları da etnik yapıları ve sosyal antropolojileriyle
bağlantılıdır.
Bu bölgeden gelip geçen halklar bir rüzgar gibi
gelip geçmemiş, bir sel gibi gelmiş, bir şeyler bırakmış ve bir
şeyler alıp götürmüştür. Bu demografik hareketlenmeler bölge
etnolojisinin şekillenmesinde birinci belirleyici rolü oynamıştır.
Her bölge farklı etnik grupların farklı etkileriyle karşılaşmış,
karışmış ve şekillenmiştir. Bu durum dili olduğu kadar etnolojiyi
ve sosyal kimliği de farklı oranlarda değiştirmiştir. Yoksa ilk
çağdan beri bölgede bu kadar farklı etnik grubun ve dilin
bulunduğunu kabul etmek bilimsellikten uzak bir yaklaşım olur. Bu
bağlamda tarihsel süreç incelendiğinde bölge etnolojisini
belirleyen unsurlar olarak şu başlıklarla karşılaşırız.
1) Yerli Etnisite
Dağların kuzey yamaçlarında daha özgün olarak göze
çarpan ve antropolojik özgünlük sergileyen beyaz ırka ilişkin
insan gruplarıdır. Bu etnisitenin dili tamamen bağımsızdır ve
ilkçağlarda tüm Avrasya'da etkili olmuş bir ya da birkaç
topluluktan oluşur. Anadolu'da Hititler, Avrupa'da Kelt, Bask,
Alban ve Etruskler bu etnisitenin kalıntıları olabilir.
Kuzey Kafkasya mitolojisi ve dilleri bu döneme
ilişkin verilere ulaşabileceğimiz yetersiz kaynaklardandır. Buna
göre buzul çağı sonrası insanlığın en uzun ve en karanlık
döneminde bu bölgede her şeyiyle özgün bir yapı oluşmuş ve
sonrasında bu özgün yapı bölgede ortaya çıkan halkların da temel
özünü oluşturmuştur.
Meot, Sind, Zikh, Pses, Kimmer ve benzeri halklar
bu dönemin yerli halkları olmalı. Destanlar çağı olarak
değerlendirebileceğimiz bu dönemde bölgede yaşayan halkları "Nartlar"
olarak adlandırabiliriz. Bu halkın konuştuğu dil bu gün bölgede
yaşayan çoğu halkın dilinin temelini oluşturan ve dilbilimciler
tarafından farklı bir grupta değerlendirilen Kafkasya'ya özgü bir
dildir.
Bugün bölgede konuşulan bütün yerel dillerde bu
dilin kalıntılarını bulmak olasıdır ki; th, tl, phl, kh, gibi
bölge insanının gırtlak yapısına özgü sesler, yardımcı fiillerin
kullanımı, erillik dişillik özellikleri, fiil çekimlerindeki
matriks yapılanmalar gibi gramer özellikleri, thamade, nıse, ssı,
nase, geşh, gibi bütün dillerde ortak olan özgün sözcükler bu
çağlarda bölgede konuşulan bu özgün dilin kalıntılarıdır.
Bu etnisite bugün Abhaz-Adige, Kartvel ve Nah
dillerini konuşan halkların temelini oluştur.
2) İndogermen Etnisite
Avrupa halklarının
antropolojik temelini oluşturan bu etnisite Hindistan'dan
Britanya'ya kadar uzanan coğrafyada etkili olmuş bir ırk ve dil
grubunu kapsar. Hintliler ve İranlılar kendilerini ırksal açıdan
Arian olarak adlandırırlar. Bu terim daha sonra beyaz ırka ait
Hint-Avrupa dil kullanan bütün halkların ortak adı oldu. Kuzey
Kafkasya bu grubun iki yaşam alanının ortasında bulunduğu için
Anadolu ile birlikte Arian halkların geçiş bölgesi olmuştur.
İran'dan Avrupa'ya geçen Arian unsurlar bu bölgede kalıcı izler
bırakmışlardır ki Osetler, Talişler, Tatlar bu hareketlenmenin
kalıntılarıdır.
Özellikle tarih içinde Alanlar olarak adlandırılan
Asetinlerin bölgedeki varlığı oldukça eskiye dayanmaktadır. Antik
çağda tüm güney Rusya ve Kafkasya'yı kaplayan bölgede
egemenliklerini gösteren Alanlar İskit-Sarmat diyalektlerinden
birini konuşmaktaydılar ve Arian etnosuna aittiler. Kuzey
Kafkasya'da bir siyasal birliğin bu halk eliyle oluşturulmuş
olması yerli etnisiteye tümüyle kaynaşması sonucunu doğurmuştur.
Bu etnisitenin varlığı Kuzey Kafkas dillerine Hint Avrupa
sözcükler ve diğer kültür öğelerini sokmuştur. Bölgedeki bir çok
coğrafi ad ve bazı mitolojik tanımlar onların yadigarıdır. Asya ve
Avrupa'nın bütün eski halklarıyla akraba olan Alanlar iç Avrupa'ya
yaptıkları akınlarla önemli göç dalgalarına neden olmuştur.
Fransız dilbilimci Dumesil onlardan " Yüce Roma'yı aydınlatan
Kafkas halkı" olarak sözeder. Üstelik Nart destanlarının temel
motiflerini ve tiplerini İndo-Germenik verilerle açıklamaya
çalışır. Ona göre bu destanlarla Roma, İskandinav, Got
söylenceleri arasındaki bağlar Alanların taşıdığı mitolojik
öğelerden kaynaklanmaktaydı.
Avrupa'yı baştan başa kat eden üstelik Britanya'ya
uzanan Alan halkının Kuzey Kafkasya'da kalanları yerli etnisite
içinde erimiş, ancak önemli farklılıkları koruyarak Asetin halkını
oluşturmuştur. Bu etnisite Kafkas ırkı üzerinde oldukça belirgin
etki yapmış, bir çok ırki özellik bakımından yerli halkları
komşuları olan Hint Avrupalı kavimlerden ayrılmaz duruma
getirmiştir.
Kuzey Azerbaycan'daki Taliş halkının Kürtlerle
birlikte dilde Arien özellikler taşıyan karma etnisiteler olduğu
düşünülebilir. Bununla birlikte Talişler komşu İran ve Ermeni
halklarının baskın etkileri sonucunda yerli etnisite ile
kaynaşamamış, daha çok Arien özelliklerini korumuştur.
3) Turani Etnisite
Bilindiği kadarıyla Kuzey Kafkasya M.Ö III.yüzyıldan
beri akın akın gelen iç Asyalı kavimlerin geçiş bölgesi
üzerindedir. Bu akınların çoğu Kafkas Dağları eteklerinde erimiş
ve dağılmıştır. Bölgeye yer yer kalıcı olmak amacıyla yerleşen
Asyalı kavimler zamanla yerli etnisite arasında çözülmüş ya da
adacıklar halinde varlığını korumuştur. Bu dönemde yapılan Hun,
Kuman, Peçenek, Kıpçak, Uz ve Tatar akınları sonucunda dilde,
antropolojide ve sosyal yapıda farklılaşmalar meydana gelmiştir.
Ural Altay dil grubundan sözcükler Kafkas dillerine girmiştir.
Asya'ya has çekik gözler, siyah düz saçlar, çıkık elmacık
kemikleri antropolojik kalıntılar olarak yerleşmiştir. Üretim,
silah ve giyim kuşam öğeleri alınmıştır. Asya mitolojileri ve
inanç sistemleri yerli halka ilişkin değerlere karışmıştır. Turani
kavimlerden Kuzey Kafkasya'da tutunabilenler Karaçay, Balkar,
Kumuk, Nogay gibi adlarla kabileler olarak varlığını sürdürmüştür
ancak bu kavimlerin etnisiteleri yerli etnisite ile iç içe girerek
dil dışında erimiştir. Bir Karaçay'ı komşusu olan Kabardeylerden
ayırmak kolay değildir. Asyalı fizik özellikleri yerlilerden daha
belirgin halde olmayan bu unsurlar kültür olarak da Kafkasya'nın
diğer halklarından ayırt edilemez.
Bununla birlikte asıl etki Kuzey Kafkasya'da siyasi
birlik oluşturan Türk ve Tatar grupları eliyle gelmiştir.
Museviliği kabul eden Hazar Hanlığı döneminde bölge dönemin güçlü
uygarlıklarıyla ilişki kurmuş, ticaret dili Türkçe olmuş ve Türk
yönetim biçimi olan toprağın kral çocukları arasında
paylaştırılması geleneği her prensin yönetimi altındaki
topraklarda farklı yönetimler kurması, kabilelerin yer yer kesin
çizgilerle birbirinden ayrılması sonucunu doğurmuştur.
Bugün yerli halklar arasında bir çok aile adı
Turani adlardır ve farklı kabileler arasında aynı adlarla
karşılaşılır. Hazarlar döneminde Terek kıyılarını yurt tutan Kabar
adlı Hun Macar topluluğunun nereye gittiği belirsizdir ama bu gün
orada Kabardey adlı bir halkın varlığı kesindir.
Kumukların Borağan ailesinin Kabardeyler de Brağun,
Çeçenlerde Barağan olarak korunması, bir çok yerli kabilede
Akbaş, Tokmak, Karaçay, Duman, Tatar gibi Türkçe aile adlarının
olması bu etnisitenin kalıntılarının günümüze kalmış olduğunu
gösterir. Türk literatüründe Hun olarak adlandırılan Gun
topluluğunun bu gün bir Çeçen taypı olarak Gunoy adıyla anılışı bu
topraklarda hangi soydan insanların ne şekilde kaynaştığı, tam
anlamıyla eski dilde ifade edildiği üzere "neşvünüma" bulduğu
gerçeğini gözler önüne serer.
4) Semitik Etnisite
Ortadoğu'daki Arap-İbrani halklarının ait olduğu bu
grup diğerleri kadar etkin olmamakla birlikte Kafkas halklarının
yapısında izlerini barındırmaktadır.
Bu etki daha çok
dinen Museviliği benimsemiş ancak ırken İsrail oğlu olmayan
Hazarlar döneminde yer etmiş olmalıdır. Bu çağlarda Orta Doğu’dan
ve İspanya'dan Musevi ailelerin Kafkasya'ya gelmiş olduklarını
tarihi belgelerden öğreniyoruz. Cumartesi gününe Şabat denmesi,
Karaim, Kohen, Cutki gibi aile adlarının hala korunuyor olması
onlardan kalmış bazı izlerdir.
Bugün Dağıstan'da yaşayan Tat halkının Hazar
kalıntısı olma olasılığı yoktur çünkü konuşulan dil Turani
değildir. Bununla birlikte söylenceye dayanan bir görüşe göre
onların Asur kralı Nabukadnezar tarafından İsrail'den çıkarılıp
dağlara sürülen İbraniler olduğu görüşü daha gerçekçi
görünmektedir. İkinci Sami etkisi 7.yüzyılda başlayan Arap
akınlarıyla Kafkasya'ya girmiştir. Din tebliğinin bölgedeki
halklarca kabul görmesi ancak şiddetli Hazar direnişi Arap
akıncıların bu bölgede zorlanması sonucunu doğurmuştur. Arap
orduları bu dağların güney yamaçlarında erimiş ve daha yukarıdaki
Slav ve Turani topluluklara dinin ulaşması çok sonraki dönemlere
kalmıştır. Bu çağlardan geriye kalan Dağıstan ve Çeçenistan
bölgelerinde varlığını koruyan Arap adları, Arap aileleridir.
Çerkesler arasında hala Kurayş adını taşıyan bir
aile vardır. Evliya Çelebi, Çerkeslerin ve Arnavutların Moğol
saldırılarından kaçmış Arapların torunları olduğunu yazar ve bazı
aile adlarını delil gösterir. Ancak bu iddianın bilimsel olmadığı
ortadadır.
Bütün geçiş bölgeleri gibi bünyesinde bir çok
zıtlığı, bir çok farklılığı ve bir çok özgünlüğü korur Kafkasya.
Bu bölgenin şansı etekleri arasına aldığı her halkı özümseyip
benimseyen geçit vermez dağlara sırtını dayamış olmasıdır.
İskender'in
ordularını da Moğol akınlarını da Tatar saldırılarını da bu dağlar
durdurmuş vadileri arasında eritmiş, sonra onları kendisinden bir
parça yapmıştır. Bu nedenle Çerkes kimliğinin bir tek etnisiteye
mal edilmesi doğru olmaz belki bu konuda söylenecek en doğru söz
Çerkes kimliğini oluşturan tüm unsurların kendi özelliklerini
kaybedip diğerleriyle birleşmek şekliyle öncekilerden hiç birine
tam olarak benzemeyen ama bu coğrafyaya özgü, bu dağları yaşam
alanı olarak seçmiş yeni bir etnisite ve farklı bir halklar
topluluğu olduğunu dile getirmek olsa gerek. |