Önsöz
Çeçen halkı, 1994-1996 yılları arasında Rusya’nın Çeçenistan’da
sürdürdüğü birinci savaşın yol açtığı büyük yıkımdan kurtulamadan
5 Eylül 1999’da ikinci bir felakete sürüklendi.
Kaliteli petrol rezervleri ve boru hatlarının transit geçiş
güzergahı olması açısından stratejik bir önem arz eden, Kuzey
Kafkasya’nın 16 bin kilometrekarelik yüzölçümlü bu küçük
cumhuriyeti ikinci kez Rusya’nın işgaline uğradı.
Çeçen halkını resmen temsil etmeyen bir grup
Çeçenin Dağıstan’da giriştiği faaliyetler, Rus ordusunun
Çeçenistan’a girmesine gerekçe yapıldı. Kaldı ki Dağıstan’daki
olaylar Çeçenistan’ın Aslan Mashadov liderliğindeki yasal
yönetimce de onaylanmadı.
31 Ağustos, 9 ve 13 Eylül 1999 tarihlerinde
Moskova’da, 4 Eylül 1999’da Dağıstan’ın Buynaksk bölgesinde ve 16
Eylül 1999 Volgadonsk kentinde gerçekleştirilen terör eylemleri
kamuoyunu Çeçenistan hareketine hazır hale getirmek için
kullanıldı. Ancak bu eylemlerle ilgili olarak yakalanan kişiler
Rusya makamları tarafından dünya kamuoyuna gösterilmiş değil.
Üstelik Rusya istihbarat servisi FSB, “eylemlerin tertipçisi”
olarak suçlanmaktan kurtulamamışken yargılama süreci hala basına
kapalı olarak işlemektedir.
Ve dünya kamuoyunun tepkilerini bastırmak için de
başlatılan askeri harekete “anti-terör operasyonu” adı verildi.
Ancak gelinen noktada şunu söylemek asla abartılı olmayacaktır:
Çeçenistan’da iddia edildiği gibi terör değil bütün sivil halkı
hedef alan bir savaş söz konusudur. Bunun adı da en basitinden
katliamdır.
Buna ek olarak bu yeni savaşa gösterilen
gerekçelere bir de Çeçenistan’ın “fidye için adam kaçırma” gibi
terör faaliyetlerinin odağı durumuna getirilmesi çabası
eklenmiştir. Hiçbir şekilde desteklenmesi olası olmayan bu terör
girişimleri, bir ulusun toptan yok edilmesi için asla gerekçe
olamaz. Ancak Rusya insan haklarını, uluslararası anlaşmaları ve
Çeçenistan ile yaptığı ikili anlaşmaları çiğneyerek Çeçenistan’da
katliamlar yapmaya devam etmektedir.
Ayrıca Çeçenistan’a böylesi bir hareket başlatılmakla dönemin
Rusya Federasyonu Devlet Başkanı Boris Yeltsin ve Çeçen-İçkerya
Cumhuriyeti Devlet Başkanı Aslan Mashadov’un 1996’da Hasavyurt’ta
iki ayrı devlet başkanları olarak imzaladığı anlaşma ve ardından
imzalanan diğer tüm ikili anlaşmalar hiçe sayılmıştır.
Çeçenistan, 1994-1996 arasında bir milyon civarında olan nüfusunun
120 binini savaşa kurban vermiştir. Bu süreç içerisinde 25 bin
insanın da toplama kamplarında işkenceden geçirildiği
bilinmektedir. Toplama kamplarında işkence gördükten sonra
yaşamlarını yitirenlerin sayısı da 17 bin olarak ifade
edilmektedir.
Çeçenlere Verilmeyen Fırsat
Dikkatlerden kaçan en önemli konulardan birisi de şudur: Rusya,
Çeçenlerin üzerine giydirdiği bu felaket zırhını yırtıp atmasına
fırsat vermemiştir. 1996’dan başlayarak her türlü ambargo ile
tamamen kuşatılmış olan ülke istikrarsızlık ortamına çekilmiş ve
kötülüklerin yuvası yapılmak istenmiştir. Burada en büyük
sorumluluk elbette Rusya’ya aittir.
1991’deki bağımsızlık ilanının ardından Çeçenistan’da 42 ülkenin
gözlemcileri ve uluslararası kuruluşların denetimi altında devlet
başkanlığı seçimleri yapılmış ve yasal bir iktidar göreve
başlamıştır.
Rusya, 1996 ve 1997’de yaptığı anlaşmalarla ilk savaşta
sanayisinin yüzde 80’ini kaybeden, kentleri harabeye dönen
Çeçenistan’ın yeniden imarı için birtakım sözlerde bulunmuş ancak
bunların hiçbirini yerine getirmemiştir.
Yerle bir olmuş altyapı ve altüst olmuş bir ekonomiyle ancak bu
yıkıma neden olan Rusya’nın sözlerini yerine getirmesiyle baş
etmesi olası olan Çeçenistan, ikinci bir operasyon ile yeni
bedeller ödemek zorunda bırakılmıştır.
Felaketin Görünmeyen Yüzü
Çeçenistan’ın derin yarası dünya kamuoyuna yansıtılandan kat kat
fazla olmakla birlikte uluslararası toplumun görüş ve kavrayış
alanına girmeyi başarabilmiş değildir.
İki
yılı aşkın bir süre içerisinde havadan ve karadan yapılan
operasyonların yanı sıra toplama kamplarındaki işkenceler sonucu
ölen insan sayısının 100 bine ulaştığı belirtilmektedir.
Sivilleri yıldırmaya ve Çeçensiz bir Çeçenya yaratmaya
endeksli vahşi savaş sürecinde 78 bin insanın tutuklandıktan sonra
getirildikleri toplama kamplarında işkenceden geçirildiği ve
bunların önemli bir bölümünün ölüm çemberinden geçemeyip
yaşamlarını yitirdiği kamuoyundan gizlenmeye çalışılan
gerçeklerdir.
Ancak medya ve uluslararası kuruluşların serbest dolaşımına izin
verilmediği sürece bu tabloyu dünyanın görmesi pek olası değildir.
İletişim ambargosuna karşın artık gelişmelerden haberdar olan
Rusya kamuoyu bile savaş karşıtı bir pozisyon almaya başlamıştır.
Moskova’daki insan hakları örgütü Memorial ve Asker Anneleri
Komitesi gibi sivil toplum kuruluşları, Rus kamuoyunun sağduyulu
tepkisini giriştikleri protesto gösterileri, imza kampanyaları ve
hazırladıkları raporlarla ortaya koymaktadır. Dünya kamuoyuna
yansıtıldığı kadarıyla dahi Çeçenistan’da en ağır insan hakları
ihlallerinin yaşandığını, soykırıma varan askeri operasyonların
gerçekleştirildiğini görmek ve vahşetin eriştiği tabloyu algılamak
olasıdır. Dünya medyası, Rusya’nın iç istihbarat servisi FSB’nin
sıkı denetimleri nedeniyle Urusmartan, Çernokozovo, PAP1, PAP5,
Doykar-Oyl, Hankale, Naur ve Mozdok gibi toplama kamplarında olup
bitenleri görüntüleme şansını yakalayabilmiş değildir.
Vahşi Savaşın İnsanlığa Armağanı: Mülteciler
Savaşın bizim üzerimize bıraktığı bir diğer dram ise mülteci
sorunudur. Çeçen halkının yarıdan fazlası mülteci konumuna düşmüş
ve bugün kendi topraklarında yok edilen geleceklerinin geri
verilmesini istemektedirler.
İnguşetya, Gürcistan, Adıgey, Polonya, Çek Cumhuriyeti, Türkiye ve
Stavropol’daki mülteci kamplarında yaşanan insanlık trajedisini
sözcüklerle anlatmak güç. Ayrıca Azerbaycan, Kazakistan, Kuzey
Osetya, Karaçay-Çerkes, Dağıstan ve Kabardey-Balkar gibi birçok
yerde de binlerce mülteci çok zor koşullar altında savaşın bir an
önce bitmesini bekliyor.
Kaybolan İnsanlar
Çeçenistan’ın yaşadığı en büyük acılardan biri de kaybolan insan
sayısının artık binlerle ifade edilir hale gelmiş olmasıdır. Sivil
yerleşim birimlerine düzenlenen operasyonlarda ve askeri kontrol
noktalarında tutuklanan insanların önemli bir kısmı kayıplara
karışmaktadır. Bugüne kadar kendisinden hiçbir şekilde haber
alınamayan 10 bine yakın insandan bahsedilmektedir. Bunun yanı
sıra toplama kamplarında hala tutulan insan sayısı 15 bindir.
Ceset Ticareti
Çeçenistan’da tutuklanan insanların serbest bırakılması için para
istendiği, bununla yetinilmeyip öldürülen kişilerin cesetlerinin
yakınlarına 100 ile 3000 dolar arasında değişen ücretlerle
satıldığının en yakın tanıkları artık aramızda dolaşmaktadır.
Söz
konusu fidye çarkının en önemli tanıklarından birisi Çeçenistan
Sağlık Bakanı Omar Khanbiyev’dir. Khanbiyev, kendisini
akrabalarının istenilen fidyeyi karşılaması üzerine günlerce
tutulduğu Çernokoszova işkence kampından kurtulmayı başaran şanslı
insanlardan biri saymaktadır.
Sözünü ettiğimiz fidye çarkı şöyle işlemektedir: Kaçırılan ya da
tutuklanarak toplama kamplarına götürülen insanların ailelerinden
maddi durumuna göre fidye istenmektedir. İstenilen para miktarı
100 ile 3000 dolar arasında değişmektedir. Fidyesi ödenmeyen
kişileri bekleyen, ölüm çukurları adı verilen işkence
yerlerinden başka bir yer değildir. İşkenceye yenik düşüp hayatını
kaybedenlerin cesetleri ise yakınlarına parayla satılmaktadır.
Çeçenlerin geleneklerinde savaşın ağır koşullarına aldırış
etmeksizin ölen insanın cesedini törenle gömmenin çok önemli bir
yeri olduğunu bilen Ruslar, bunu fırsat bilerek işi ticarete
dökmüşlerdir. Ruslar, Çeçenlerin öldürülen akrabalarına son
görevlerini yerine getirmek için mutlaka para ödeyeceklerinden
eminler.
Kambiyev, fidye çarkının işleyişini şöyle detaylandırıyor:
"Çeçenler gözaltındayken ölürse, önce cesetler yok ediliyor ve
sonra onların sağ olarak serbest bırakıldıklarına ilişkin belgeler
düzenleniyor. Eğer bu çarktan sağ çıkan yüzde on içindeyseniz, o
zaman gideceğiniz yer bellidir: Çernokozovo toplama kampı. Ve işte
orada fidye isteme çarkı yeniden işlemeye başlıyor. Fidye
alınamazsa, bu sefer yine işkence devreye giriyor. Gözaltına
alınanların tamamı ölünceye dek bu çark böyle dönüyor" diyor.
Ayrıca toplu mezarlarda ortaya çıkarılan cesetler açık bir alanda
teşhir ediliyor. Eğer cenazesini almak isteyen birileri cenazeyi
görmek istiyorsa peşinen 100-200 dolar haraç vermek zorunda
kalıyor. Bunun adı “ceset teşhis parası”.
Toplu Mezarlar
Uluslararası kamuoyunun dünyanın diğer bölgelerinde ortaya çıkan
toplu mezarlara karşı gösterdiği duyarlılığı Çeçenistan’da tespit
edilenlerden esirgemesi şaşırtıcıdır.
Savaşın başından beri kaybolan insanların cesetleri 2001’in ilk
aylarından başlayarak toplu mezarlardan çıkmaya başlamış ve bu şok
edici gelişmeler Rusya Federasyonu’na hesap sorma sürecinin yolunu
açmış ancak kısa bir süre sonra “sorgulayıcı akıl” yeniden
devreden çıkmıştır. 25 Şubat 2001, ikinci savaşın ilk savaş suçunu
belgeleyen ilk toplu mezarın ortaya çıktığı tarih olması
açısından önemlidir. 200 sivilin gömülü olduğu toplu mezar
Caharkale’de Rus üssünün bulunduğu Hankale’de ortaya çıkmıştır.
Mezardaki insanların elleri, ayakları ve gözlerinin bağlı olduğu
saptanmıştır. Bu toplu mezarın şokunu atlatamayan Çeçen halkı, 50
kişilik ikinci bir toplu mezarla tanıştı. Roşni-çu’da bulunan
mezarda 1 yaşında olduğu ifade edilen bir de bebeğin cesedi vardı.
Savaş suçu sayılması gereken bu mezarlara 14 Nisan 2001’de
Caharkale’nin Avturhanovski ilçesinde üç kişilik bir mezar, 1
Mayıs 2001’de Caharkale’nin Daçni yerleşim merkezinde iç organları
çıkartılmış cesetlerle dolu bir başka toplu mezar, 4 Mayıs 2001’de
Hankale’de 35 kişilik bir mezar daha eklendi.
05
Mayıs 2001 tarihinde yine Caharkale’de karakol olarak kullanılan
bir binanın girişinde 2 çocuğun yaşamını kaybetmesine yol açan
patlama yeni bir örtülü facianın kapısını araladı: Patlamanın
nedenini araştıran güvenlik güçleri, binanın bodrumunda üst üste
yığılmış 70 kişinin cesediyle karşılaştı.
Mayıs ayı içerisinde Caharkale’de Oktyabirski bölgesinde bir süre
öncesine kadar karakol olarak kullanılan binanın bahçesinde 17
ceset gün yüzüne çıkarıldı.
30
Ağustos’ta Aleroy köyü yakınlarında bulunan bir mezardan 56
kişinin cesedi çıkarılırken 15 Ekim’de de Avturhanovskoye
bölgesinde 50 kişilik yeni bir toplu mezar bulundu.
Mezardan Çıkan Organ Mafyası
Toplu mezarlar başka bir gerçeğin ortaya çıkmasına yardımcı oldu.
Çıkarılan cesetler üzerinde yapılan otopsiler, insanların
öldürülmeden önce işkenceye tabi tutulduğunu göstermesinin yanı
sıra daha dehşet verici bir sonuca ulaşıldı: Cesetlerde iç
organlar yerlerinde değildi. Peki ne olmuştu bu organlara?
Öldürülen insanların organlarının uluslararası mafyaya satıldığı,
bazı organların da laboratuarlarda tıbbi deney malzemesi olarak
kullanıldığı iddiaları gündeme geldi. Özellikle kaybolan ya da
tutuklanarak toplama kamplarına götürülen ardından izlerine toplu
mezarlarda rastlanan insanların çoğunun genç ve çocuk yaşta olması
bu iddiaların doğruluğunu kuvvetlendirdi. Çünkü mafya yorgun
olmayan organlar peşindeydi.
Bütün bu iddiaları araştıracak uluslararası bağımsız komisyon
kurulduğu takdirde kamuoyu aydınlanma fırsatını yakalayacaktır.
Ancak değil toplu mezarlarda bağımsız kuruluşların incelemelerde
bulunması AGİT, Avrupa Komisyonu Parlamenterler Meclisi, BM ve
uluslararası insan hakları kuruluşlarının Çeçenistan’a giriş
talepleri bile hep savsaklanmaktadır. AGİT, sonunda 16 Haziran
2001’de Çeçenistan’da büro açmayı başardı. Ancak bağımsız
çalışmalar yürütebilmesi tümüyle güvenlik koşullarının
oluşturulmasına bağlı.
Yıkıntılar Ülkesi
Tahminlere göre Çeçenistan'da bombardımanlardan hasar gören bina
sayısı 50 bin dolayında. Aralarında nüfusu 10 bini ulaşan 424
köyden 270’i tamamen, 68’i kısmen yıkılmış durumda. 23 ilden 14’ü
savaştan çok ağır bir yara aldı. Bu nedenle savaş şu anda bitmiş
olsa bile Çeçen halkının harabe durumuna gelmiş ülkelerini yeniden
imar etmeleri çok büyük finansal kaynakları gerektirdiği gibi
zaman da alacaktır.
Savaş yalnız geçici bir dönem için yıkıntıları beraberinde
getirmiyor. Savaş deneyimini yaşamış diğer tüm ülkelerde olduğu
gibi Çeçenistan’da da gelecek kuşakların da can güvenliğini tehdit
edecek yüz binlerce mayın döşendiği ifade edilmektedir. 09 Ocak
2001 tarihinde Rusya İç Güçler Yönetimi Başkanı Sergey Aranin,
“Biz Çeçenistan’a 500 bini aşkın mayın yerleştirdik” diyerek
korkunç bir gerçeği itiraf etmiştir. Mayınların en masum
kurbanları ise çocuklar. Toplama Kampları Mağdurları Derneği’nin
verilerine göre yalnız 2000 yılında mayına çarparak sakat kalan
çocuk sayısı 2 bin 300’dür.
Döşenen mayınlarların yanı sıra havadan ve karadan yapılan
bombardımanlar sonucu Çeçenistan’ın toprakları kullanılamaz hale
getirilmiştir. Binlerce kilometrekarelik tarım ve ormanlık alan
yakılmış ya da kimyasal silahlarla bombalanmıştır. Bu Çeçenlerin
geleceğinin de imha edilmesi anlamına geliyor.
Çeçenistan’ın iletişim altyapısı savaşın daha başlangıcında hava
saldırılarıyla tamamen yok edilmiş ve bu ülkenin bütün dünya ile
iletişim bağları kesilmiştir. Sanayi kuruluşları tahrip edilmiş,
petrol kuyuları bombalanmıştır.
11
Eylül Süreciyle Birlikte Çeçenistan Sorunu
Sovyetler Birliği’nin dağılmasının ardından 1991’de bağımsızlığını
ilan eden, ardından Rusya Federasyonu’nu oluşturan federasyon
anlaşmasına 31 Mart 1992’de Tataristan ile birlikte imza atmayan,
buna ek olarak 12 Aralık 1993’te Rusya Federasyonu Anayasası’nın
oylamasına ve parlamento seçimlerine katılmayarak bağımsız kalma
iradesini sürdüren Çeçenistan, uluslararası camiada “Rusya’nın iç
sorunudur” denilerek sınırsız ve ölçüsüz bir gücün hedefi durumuna
getirilmiştir. (Tataristan daha sonra Rusya Federasyonu ile
ayrı bir antlaşma imzalayarak federasyona katıldı. Tataristan'da
Duma ve federal meclis için seçimler 13 Mart 1994'te yapıldı.)
Bundan böyle hala savaşın içinde bulunan Çeçenistan’ın statüsünü
belirleyecek olan ya Rusya Federasyonu ve Çeçen-İçkerya
Cumhuriyeti arasında varılacak anlaşmalardır ya da orada yaşayan
halkların özgür iradeleridir. Bu iradenin ne yönde gelişeceği
ancak bağımsız gözlemciler ve uluslararası kuruluşların
denetiminde yapılacak şaibesiz bir referandum ile ortaya
çıkabilir.
Çeçenistan sorunu hala devam etmekte olan savaşın getirdiği acı
sonuçları bakımından “Rusya’nın iç sorunu” denilerek
geçiştirilemeyecek kadar ciddidir. Rusya’nın özellikle de 11
Eylül’de Amerika Birleşik Devletleri’ne yapılan terörist
saldırıların ardından başlayan yeni süreçte, kendi etrafındaki
cumhuriyet ve küçük devletlerle olan sorunlarını bu arada halletme
yaklaşımıyla hareket ettiği, dünyanın teröre karşı duygularını
Çeçenlerin aleyhine kullanmak istediği görülmüştür.
Putin, 11 Eylül’den sonra televizyon konuşmasında "Çeçenistan'daki
olayların uluslararası terörizmle mücadelenin dışında olduğu
düşünülemez" diyerek bu cumhuriyete yönelik operasyonlarına yasal
zemini bulmaya ve Rusya Federasyonu’na bağlı askeri güçlerce
işlenmiş tüm insanlık suçlarını temize çıkarmaya çalışması
dikkatten kaçmamıştır. Putin’in bu yaklaşımı Rusya içindeki sivil
kuruluşları da son derece rahatsız etmiştir. Nitekim Memorial,
Rusya İnsan Hakları Örgütü, Helsinki Moskova Grubu, Asker Anneleri
Komitesi, Saharov Vakfı gibi sivil toplum kuruluşları 18 Eylül’de
Rusya'nın Çeçenistan sorununu güç kullanarak çözme politikasını
haklı göstermek için Amerika'daki terör olaylarını kullanmasına
tepki göstermiştir.
Kafkas halklarının varlık mücadeleleri, bir takım provokasyonlarla
terörize edilirse 400 yıllık sancılı bir tarihin sahibi Kafkasya
yeni istikrarsızlıklar ve çatışmalara gebe olmaktan
kurtulamayacaktır.
Bütün bunlara karşın Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin, Eylül
ayında barış görüşmelerinin başlayabileceğini ve Çeçenlerle
görüşmeler yapması için Kuzey Kafkasya’daki temsilcisi Viktor
Kazantsev’i görevlendirdiğini ilan ettiği konuşmasında; “Çeçen
sorununun tarihi arka planı olduğunu” söylemekle bu sorunun Rus
propaganda makinelerince şişirilmiş bir “Vahhabizm tehdidiyle”
izah edilemeyeceğini de itiraf etmiştir.
Sonuç olarak Çeçenler, güneye inme hedefinden asla
vazgeçmeyen Ruslara karşı 400 yıl boyunca bağımsızlık mücadelesi
vermişlerdir. 1990’dan sonra faturası çok haksız bir şekilde
Çeçenlere kesilen Rusya içerisindeki birtakım terör eylemleri,
Çeçen-Rus mücadelesinin tarihi geçmişini gölgede bırakmaya
yetmemiştir. Çeçenistan sorunu “uluslararası terörizmle mücadele
kapsamına alındığı takdirde bu tarihi geçmişi inkar anlamına
gelecektir. Eğer Çeçenistan’ın terörizmin odağı durumuna geldiği
yönünde bir iddia kabul edilse dahi anti-terörizm hareketinin, bir
ulusun toptan imhasına endekslenmiş olması izahı mümkün olmayan
tarihi bir yanılgıdır. Çeçenistan sorunu kendi bölgesel ve tarihi
perspektifleri göz ardı edilerek masaya yatırılmamalıdır. Çünkü bu
tür yaklaşımlar Kafkasya’ya istikrar getirmekten çok uzaktır.
Çeçen halkının asgari düzeyde kabul edebileceği bir çözüm önerisi
ortaya konulmadıkça resmi temsilciler arasında anlaşma sağlansa
bile kontrol dışı direnç noktalarının yeniden ortaya çıkması
kaçınılmaz olacaktır. |