SÜRGÜNÜN 140.YILINDA ÇERKES SÜRGÜNÜ
HAKKINDA KISA BİLGİLER |
Prof. Halim
Mambet
Kabardey-Balkar
Üniversitesi Tarih Bilimleri Kürsüsü,
Adige Psalhe gazetesi, 27 Mart
2004
Çeviri:
Ergün Yıldız |
|
|
................... |
|
................... |
Eğer Adige
halkı bu insanlık dışı sürgünü ve soykırımı yaşamamış olsaydı
bu gün Kafkasya’daki Adige sayısı 18 000 000' un üzerinde
olacaktı.
Alman bilimadamı ve etnograf F.Kanits'in yazdığına göre,
Osmanlı topraklarından Kıbrıs adasına yerleştirilmek üzere
gemilerle götürülen 2100 kişiden 1300'ü daha denizdeyken
hayatını kaybetmiştir.
Öyle ki, denize atılan ve daha
sonra suyun üzerine vurmuş olan bu cesetleri izleyerek geminin
izlediği rotayı rahatlıkla görebilirdiniz.
|
1871 yılında
çıkan Vsemirniy puteşestvennik (Dünya gezgini) gazetesinin
yazdığına göre bu sürgün esnasında yollara düşürülen her üç
Çerkes’ten ikisi yaşamını yitirmiştir. |
Batum şehri çevresinde karaya çıkan ve bu civara yerleşen
kafiledeki 22 000 kişiden sağ kalanların sayısı 7000'dir. Yine
Samsun şehri çevresine yerleşen 30 000 kişilik bir başka
kafileden sağ kalanların sayısı 100 kişidir.
|
A.P.Berge'in
yazdığına göre Samsun ve Trabzon çevresine getirilen
göçmenlerden ortalama olarak her gün 180 ile 250 arasında
insan yaşamını yitirmektedir ve bu insanların durumu gerçekten
yürek yaralayıcıdır. |
1860 yılında Psıj bölgesindeki rus orduları komutanı
Yevdokimov savaşın kısa sürede bitirilmesini ve Kafkasya'nın
işgalini sağlayacak bir plan hazırlamıştı. Bu plana göre
Adigelerin topraklarından sürülmeleri ve onlardan boşalacak
bölgelere kazak köylerinin yerleştirilmeleri düşünülüyor, buna
karşılık işgal edilen topraklardan sürülen Adigelerin Psıj
bölgesine göç ettirilmeleri veya Osmanlı topraklarına
gönderilmeleri öngörülüyordu. Bu politikanın başlangıcı
olarak,daha fazla direnç gösteren halklar arasından seçilen
10.000 kişinin Osmanlı topraklarına sürülmesine karar verildi
ve bu karar uygulamaya konuldu.
|
1860 yılında Osmanlıya
gönderilmek üzere bölgelerinden sürülerek Karadeniz kıyısına
indirilen Adigelerin sayısı hızla artmaya başladı.
Osmanlıların bu kadar insanı topraklarına kabul etmemesi
ihtimalinden endişe eden Rus çarı ve onun Kafkasya'daki
generalleri, bu ihtimali ortadan kaldıracak bir anlaşma yapmak
üzere Terek bölgesi idaresinden sorumlu olan Loris Melikov'u
görevlendirerek İstanbul'a gönderdiler. Loris Melikov
üstlendiği görev gereği sürgün edilen insan sayısı ne olursa
olsun geri çevrilmeyeceklerine dair Osmanlılarla gizli
görüşmeler ve anlaşmalar yaptı. |
Savaşta görev almış olan bir Rus görevli bizzat şahit
olduklarını daha sonra şöyle anlatmaktadır: "İnsanın tüylerini
diken diken eden bir sahne hiç gözlerimin önünden gitmiyor:
pek çoğu çocuk,kadın ve yaşlı insanlardan oluşan cesetler
ortalığa dağılmış bir haldeydi ve bu cesetlerin çoğunu
köpekler parçalamışlardı. İnsanlar açlık ve hastalıktan o
kadar bitkin düşmüşlerdi ki çoğu yaşarken köpeklere yem olmama
gayreti içerisinde can derdine düşmüştü. Sağ kalanlar ölenleri
düşünecek ve mezar kazıp onları gömebilecek durumda
değillerdi.Onları bekleyen son da bundan pek farklı değildi"
|
Sürgün edilen Adigelerden
8500 aile 1872 yılında Kafkasya’ya geri dönüş talebi ile
başvuruda bulundu.Bu Aileler geri döndürüldükleri takdirde her
nereye yerleştirilirlerse kabul edeceklerini beyan
ediyorlardı. Fakat bu başvurular Rus Çarı'na ulaştığında
başvuru dilekçelerinin üzerine şu notu düştü Çar : "geri dönüş
söz konusu bile edilmemelidir" Oysa o tarihlerde Adigelerin
sürüldükleri topraklar,Psıj bölgesindeki topraklar ve daha pek
çok yer hala bomboş duruyordu. |
Rusların açık faaliyetlerinin yanı sıra, Rus çarı adına
bölgede gizli faaliyet gösteren bir kısım insan da Adigelerin
göçe ikna edilmeleri konusunda ellerinden geleni yapmışlar, bu
amaca hizmet için yoğun çaba içerisinde olmuşlardır. Örneğin
Örneğin Şapsığlar arasında oldukça büyük itibarı olan İshak
efendi bu tür örtülü faaliyetlerde bulunan insanlardan
birisidir. Yine Natuhaçlar arasında bu tür bir ileri gelene
tüm Natuhaçları Osmanlıya göç etmeye ikna etmesi karşılığında
iki bin altın vaat edildiği bilinmektedir.
|
Sürgün konusunda Y. Abramov
çok doğru bir tespit ile şöyle yazmıştır : "Hiç şüphesiz Rus
idarecileri Adigeleri bölgeden çıkartarak Osmanlıya göndermek
için ellerinden geleni yapmışlar,onların ülkeden gidişlerini
kolaylaştırmak için pek çok faaliyette ve vaatlerde
bulunmuşlardır. Bunun yanı sıra bölgede aynı amaca hizmet için
bulunan Osmanlı elçilerinin çalışmalarına da göz yummuşlar bu
faaliyetlerin engellenmesi yönünde hiçbir çaba
göstermemişlerdir" |
Osmanlıda orduya girmenin şartı evli veya aile sahibi
olmamaktı. Bu nedenle bir kısım insanlar çaresizlik içerisinde
eşlerini konaklara hizmetçi çocuklarını evlatlık vererek,
onların açlıktan ve yokluktan ölümünü önlemeye çalışıyorlar
kendileri de gidip orduya yazılıyorlardı.
|
Sürgün gelinen Osmanlı
kıyılarında ölümler o kadar artmıştı ki artık cesetler
gömülmez olmuştu. Ekmek insan sayısına göre dağıtıldığı için
ölüleri yerleştirildikleri korunaklardan çıkartmıyorlar,
ölüler ile sağlar bir arada yatıyorlardı. |
1858-1863 yılları arasında sadece Karadeniz’in doğusundaki
limanlardan sürgün edilen insan sayısı yaklaşık 500 000
kişidir. Diğer bölgelerden ve diğer limanlardan çıkış yapan
insan sayısı konusunda bir bilgi olmamakla birlikte bu
sayısının da daha az olmadığı tahmin edilmektedir. |
|