Kafkaslar ve Türkiye - Bu zor
bölgede Türkiye’nin komşuluk politikaları
Ben buraya, Türkiye’nin Kafkaslardaki konumu hakkındaki
düşüncelerimi kısa bir tebliğ ile aktarmak için davet edildim
ve bunu, yaklaşık yirmi yıldan beri Kafkaslarda, özellikle de
Gürcistan’da faaliyet gösteren
bir Alman gazetecinin bakış açısıyla yapıyorum. Asıl konuya gelmeden hemen
belirteyim ki, sadece bu çevrede yeni olduğum için değil, aynı
zamanda Kafkaslarda yan uğraş ve serbest gazeteci olarak
çalıştığım ve ekmeğimi Gürcistan’ın başkentinde orta ölçekli
bir girişimci olarak kazandığım için bu oturumda belki de bu
grubun dışında kalan biriyim. Orada serbest gazeteci olarak
yaşamanız mümkün değil.
Ya yeni bir patlama meydana geldiğinde, redaksiyonlar kısa
vadeli
olarak her şeyi daha iyi değerlendirebilen muhabirlerini
Moskova’dan
gönderiyorlar, ya da bir patlama olmaz ve bu durumda hemen
hemen hiç kimse Gürcistan’la ilgilenmez. Yani ben Tiflis’te
esasen Kafkasya bölgesine yönelik küçük bir uzman seyahat
şirketi olarak çalışıyorum, orada küçük bir otel ve iki
restoran isletiyorum. Web sayfam
Georgien-news benim için zaman zaman böyle seminerlere davet
edilme
gibi yan etkisi bulunan dünyanın en güzel yan uğrası gibi bir
şeydir.
Yarım seneden beri mesleki çalışmalarımın ağırlık noktasını
geçici
olarak tamamen Almanya’ya kaydırmak zorunda kaldığım için
şimdilerde
Gürcistan’daki Internet çalışmaları durmuş durumda. Bu durum,
birkaç ay içinde tekrar değişecek.
Benden bilimsel bir kısa analiz beklemeyiniz. Ama 1989’da,
yani Sovyetler
döneminde ilk defa Kafkaslara giden ve o tarihten beri yılın
büyük
çoğunluğunu orada geçirmiş bir kişinin dikkat çekeceği
hususları
ve gözlemlerini bekleyebilirsiniz. Bölge toplumunun ve
ekonomisinin
tamamen bir parçası haline gelmiş birisinin tabir caiz ise
“tabandan bir
bakış” ile genel bir bakısı. Ama elbette bu bakış açısı,
mutlaka en kötü
açı olmak zorunda değil, ne de olsa Kafkas bölgesinin yeni can
damarları
olan boru hatları, “tabandan bakışla” zaman zaman genel bir
bakışa
müsaade edecek kadar yeşil zeminin iki üç metre altında
bulunmaktadırlar.
Söyle bir ön açıklama daha yapmak gerek: Daha isabetli olması
bakımından Kafkaslardan bir bütün olarak bahsetmezsek daha iyi
olur.
Çünkü asıl Kafkas sırtlarının kuzeyi, Rusya da Kafkaslardır.
İyisi mi
biz, öğrenciliğim sırasında benim Latince dersinde Cis-Caucasus
demeyi öğrendiğim güney Kafkaslardan, yani bu taraftaki
Kafkaslardan
bahsedelim. Ki Kafkasların kuzeyindeki bölge Roma döneminde
Trans-Kafkasya, yani Kafkasların öbür tarafındaki bölge idi.
Cis-Caucasus,
ilk olarak asıl Kafkas sırtlarının güneyindeki bölgeye
Rusya’nın hakim olmasıyla birlikte Trans-Kafkasya’ya dönüştü.
Yani bakış açıları, dünya imparatorluklarının yükselişi ve
çöküşü ile birlikte değişmektedir, iste Güney Kafkasya
seklindeki global ve dil bakımından bir zamana baglı olmayan
netleştirme bu yüzdendir.
Üç ülke – birbirinden tamamen ayrı üç durum
Bu arada hemen söyleyelim, Kafkasların siyasi yapısı
hakkındaki bu
baslık sadece Türkiye için değil, aksine bu bölgede hareket
eden herkes
için geçerlidir, ama özel şartlar altında Türkiye için de
geçerlidir.
Azerbaycan
Üç Kafkas ülkesinin doğusunda bir kardeş Türk halkını ve
Müslümanları görüyoruz. Önemli ölçüde müşterek ekonomik
çıkarlar söz konusudur, örn. enerji nakli konusu ve örn. Türk
Ulusları Zirvesi üzerinden
yakın bir siyasi ilişki mevcuttur. Son yılların en önemli
ekonomi projesi,
Baku-Tiflis-Ceyhan petrol boru hattı ve Baku-Tiflis-Erzurum
doğalgaz
boru hattıdır. Sanırım özellikle Türk meslektaşlarım
Azerbaycan’daki
duruma benden daha iyi vakıftır, bu yüzen bu konuyu kısa
kesiyorum.
Gürcistan
Güney Kafkasya’daki kuzeyde yer alan devlet, kimliğini
özellikle Hıristiyan
köklerinden alan bir komşudur. Ermenistan gibi burada da
yüzyıllar süren yabancı hakimiyeti boyunca -Osmanlı hakimiyeti
dahil-
özellikle kendi dillerini, kendi alfabelerini ve
Hıristiyanlığı muhafaza
etmiş olmaktan gurur duyulmaktadır. Hatırlamaya çalısalım: 20
yıl önce, Sovyet Cumhuriyeti Gürcistan, Varşova Paktı’nın NATO
ülkesi
Türkiye’ye sınır ülkesiydi. Bugün burada açık olan bir sınıra
sahibiz.
Gürcistan halkı içinde Türk olan ve İslamî olan her şeye karşı
mevcut
olan bütün antipatiye rağmen, örn. enerji nakil koridoru ve
ticaret
gibi birçok müşterek ekonomik çıkar, iki ülke ilişkilerini ve
günlük yaşamını
belirlemektedir. Gürcistan pazarlarındaki bütün günlük ihtiyaç
maddelerinin neredeyse tamamı Türkiye’den gelmektedir. Diğer
taraftan
Türkiye, Gürcistan’ın şarap yanında halen ihraç ettiği örn.
fındık,
kereste, hurda metaller gibi az miktardaki malın önemli bir
alıcısıdır.
Şimdilerde Kazakistan’dan gelen büyük paralar önemli
yatırımlara
yön vermekteyse de, Türk yatırımcıları Gürcistan’da özellikle
nakliye
ve turizm alanında önemli bir rol oynuyor. Ama Türk
yatırımcılar örn.
Tiflis ve Batum havalimanlarının modernizasyonunu yaptılar ve
bu tarihten
itibaren Gürcistan’ın Karadeniz Bölgesi Batum havalimanı
Türkiye’nin
iç hat uçuş ağına dahil edildi.
Ermenistan
Eskiden NATO ile Varşova Paktı arasında bir sınır cumhuriyeti
olan
Ermenistan da aynı şekilde Hıristiyan bir komsudur. Eğer
ilişki kelimesini
bu bağlamda ağzımıza almamıza müsaade edilirse, Türk-Ermeni
ilişkileri tarihin baskısı altındadır – neden ve nasıl olursa
olsun bu konu burada ele alınmak zorunda değildir. Ama bu
ilişkiler aynı zamanda Ermeniler ve Türkiye’nin kardeş halkı
Azerbaycan arasındaki güncel Karabag sorununun baskısı
altındadır. Ekonomik ilişkiler bahsetmeye değmez. Özellikle
Ermenistan, Azerbaycan ile olan uzun doğu sınırlarını ve
Türkiye ile olan uzun batı sınırlarının kapalı olmasının ve
ülkenin ihtiyaçlarını sadece Gürcistan ve İran’a açılan iki
küçük sınır hattı aracılığıyla karşılayabilir durumda
olmasının acısını çekmektedir. Etnik anavatan için Ermeni
diasporasının yaptığı yoğun destek olmasaydı, bugün
Ermenistan’ın hayatta kalma sansı çok azdı.
Ama özellikle “büyük milli dava Karabag” için angaje olmuş
diaspora,
Erivan ile Baku arasında yıllar önce her şeye rağmen mümkün
görünen
bir yakınlaşmanın önünde önemli bir engeldir. Özellikle Fransa
devlet başkanının birkaç yıl önce yoluna koyabileceğine
inandığı Ermeni-
Azeri yakınlaşmasına Ermeni-Amerika'sından gelen tepki
“Azerilere
ödün verirseniz, Karabag’a giden yollarınızı neden finanse
edelim
ki” seklindeydi.
Kısacası – gerçekten içerisinde müşterek bir komşuluk
politikasının
mümkün görünmediği zor bir bölge. Belki bu üç ülkeyi kısaca
karakterize
etmek gerek: -Özerk Dağlık Karabag’ı dışarıda bırakacak
olursak-
Ermenistan ve Azerbaycan’da etnik bakımdan bütünlük arz eden
milletler söz konusu iken, Gürcistan’da önemli etnik
duyarlılığa sahip
bölgeler vardır, sadece iki ayrılıkçı cumhuriyet olan Abhazya
ve Güney
Osetya değil. Güney Gürcistan’da neredeyse tamamen Ermenilerin
ve Azerilerin oturduğu bölgeler de mevcuttur. Ve Ermenistan ve
Azerbaycan’da hükümet elitleri koltuklarını sağlama almış gibi
görünürken,
Gürcistan iç politika bakımından da sürekli olarak eğlenceli
bir sürprize gebedir.
Buna rağmen Kafkaslar Türkiye’nin tarihi bir etki alanıdır, ki
bu rol kesinlikle tekrar oynanmaya çalışılan bir roldür veya
Sovyetler Birliği’nin
dağılmasından sonra Türkiye’ye kendiliğinden tekrar düşen bir
roldür.
Buradaki en önemli faktör, ticaret faktörüdür. Somut dış
ticaret rakamlarını
belirtmek zorunda kalmadan -dünyanın bu kesiminde rakamlar
her zaman realiteden daha can sıkıcıdır ve bunun ötesinde
rakamlar
sahtedir- Türkiye’nin, Sovyetler Birliği’nin dağılmasıyla
birlikte Gürcistan
ve Azerbaycan’a açılmakla, ta Orta Asya’ya kadar uzanan büyük
bir artalan kazandığı bellidir. Türkiye’nin ulaşım alanındaki
çabaları
-örn. on yıldan fazla süren inşaat çalışmalarının ardından
şimdi
tamamlanan Gürcistan Karadeniz otoyolu ve aynı şekilde
Gürcistan’ın
Azerbaycan yönüne giden ana bağlantı yollarındaki Türk tır
konvoyları
da- yakın geçmişte Türkiye’ye hangi istikbal imkanlarının
doğduğunu
göstermektedir.
Bu nedenle simdi başka bir ulaşım projesine başlanacak.
Türkiye-Baku
arasında yeniden doğrudan bağlantı sağlayacak olan ve
Gürcistan’ın
Akhalkalaki kentinden Türkiye’nin Kars kentine bir demiryolu
hattı.
Gürcistan’da sadece 29 km’lik, Türkiye’de ise sadece 76 km’lik
bir demiryolu hattı söz konusu olsa ve 400 milyon $ devasa bir
yatırımı yansıtmasa da, bu proje hem Türkiye hem de Azerbaycan
için önemli bir
projedir. Bu bölgede insanlar başka boyutlara alışıktır.
Ama bu yeni demiryolu hattının inşaatı, Baku-Gürcistan’dan
geçip
Türkiye’ye gelen doğalgaz ve petrol boru hattının açılısından
sonra bu
üç ülke Türkiye, Azerbaycan ve Gürcistan arasındaki stratejik
ittifakı
güçlendirmek için atılmış bir başka adımdır. Burada bu üç
ülkeden daha
başka şeyler de söz konusudur, Hazar Denizi üzerinden bir
bağlantıyla, Türkiye’den Orta Asya’ya, Avrupa için hemen hemen
hiç önemi
olmayan doğrudan bir demiryolu hattı gerçekleştirilmiş olacak.
Avrupa
TRASECA, yani Karadeniz ve Hazar Denizi’ndeki tren feribotları
aracılığıyla Avrupa-Kafkasya-Asya nakliye koridoruyla
Gürcistan üzerinden
Orta Asya’ya çoktan bağlıdır zaten.
Ama Güney Kafkasya bölgesinin nasıl zor bir bölge olduğu
Akhalkalaki-
Kars demiryolu hattı ile çok güzel gösterilebilir.
Ermenistan, Türkiye ile Ermenistan arasındaki sınırın 1993’te
kapatılmasıyla ulaşıma kapatılan Kars-Gümrü
(Ermenistan)-Tiflis arasındaki mevcut demiryolu bağlantısına
işaret ederek bu demiryolu hattının yapılmasını reddediyor.
Ermenistan’ın bu eski demiryolu bağlantısını yeniden faaliyete
geçirme talebi karsısında, önce “Ermenistan’ın Azerbaycan
topraklarının gayri meşru işgaline son vermesi” gerektiği
yönündeki bir ültimatomla Azerbaycan tarafından
engellenmektedir.
Ermenistan’ın tekrar izole olmasından korktukları için ABD ve
Avrupa
da bu demiryolu hattına sıcak bakmıyorlar. ABD’deki Ermeni
lobisi,
Amerikalı firmaların bu demiryolunun inşaatına katılmasını
yasaklayan
bir yasayı Amerikan Kongresi’nden geçirdi. Amerikan hükümeti
aynı zamanda Milenyum Challenge Programı çerçevesinde
Akhalkalaki’den Tiflis’e yeni bir karayolu bağlantısı için
bağışta bulunmaktadır, ki bu bağlantı nihayetinde Baku-Türkiye
karayolu bağlantısına destek olacaktır, çünkü Akhalkalaki
Türkiye arası oldukça kısa bir mesafedir.
İnsan bu küçük kent Akhalkalaki’de, Türkiye’nin Güney
Kafkasya’daki
pozisyonunun birçok sorununu, bir mercek gibi tespit edebilir.
Güney
Kafkasya’da şimdilerde rol oynayan herkesi burada bulmak
mümkün.
Güney Kafkasya’nın üç devleti, Ruslar, Türkler ve nihayet de
Amerikalılar. Akhalkalaki, neredeyse sadece Ermenilerin
oturduğu bir
Gürcistan bölgesidir. Baku’den baslayıp Tiflis üzerinden
Türkiye’de
Ceyhan’a gelen büyük boru hattı, Akhalkalaki’nin etrafından
dolaşması
için Akhalkalaki civarında bulunan ve bütün boru hattının en
yüksek
yeri olan 2.600 metre yüksekliğindeki bir geçide kaydırılmak
zorunda
kaldı. Azerbaycan, Karabag sorununun muhtemelen yeniden
canlanması halinde boru hattı için doğabilecek risklere meydan
vermemek
için, Ermenilerin oturduğu bir bölgeden, hatta Gürcistan’dan
bile
bir boru hattının geçmesini istemiyordu. Bu sorun olmasaydı,
boru
hattının en ucuz rotası, Baku-Erivan üzerinden Türkiye olurdu,
asla
Gürcistan’dan geçmezdi. Washington’daki Beyaz Saray tarafından
kabul
ettirilen Gürcistan rotası, diğer bütün seçeneklerden yaklaşık
1 milyar
$ daha pahalıydı.
Rusya’nın Gürcistan’da hala mevcut olan iki askeri üssünden
birisi de
Akhalkalaki’de bulunuyor. Simdi bu üs, 1999’daki İstanbul AGIT
Zirvesi’nde
kararlaştırıldığı gibi nihayet kaldırılacak. Hemen belirtelim,
bu üs’teki askerler ve malzemeler geri Rusya’ya değil,
çoğunlukla
komsu Ermenistan’a kaydırılacak.
Akhalkalaki’nin Ermeni nüfusu, Ruslardan boşalacak garnizona
Türk
ordusunun yerleşeceğinden endişe ettiği için Rusların
çekilmesine kesinlikle karsıydı. Bunun nedeni: Yıllar önce
Tiflis yakınlarındaki başka
bir Rus askeri üssü kaldırıldığında, birkaç hafta sonra
-Gürcistan’ın
Ermeni nüfusunun hiç hoşnut olmamasına rağmen- orada barış
için
işbirliği çerçevesinde uluslararası bir NATO tatbikatı
yapılması amacıyla
askerlerin eğitim alanını modernize etmek için Türk askerleri
geldiler.
Bizde biz Baden Württemberglilerin Schwablı krallara karşı
duyduğumuz
samimi kardeş sevgisi ile karsılaştırılabilecek bu tür
antipatileri, Güney Kafkasya topraklarında hareket eden herkes
dikkate almak
zorundadır. Bu kin ve nefret duyguları bazen en küçük
olaylarda
görülebilmektedir ve siyasi çıkarları olan bir kimse bu
nefreti teşvik ettiği
ve kıvılcımı ateşlediği müddetçe bu kin ve nefret her zaman
yerel
bir büyük yangına dönüşebilir. Ki bu durumun da Güney
Kafkasya’da
zaman zaman meydana geldiği söyleniyor.
Türk ordusunun Gürcistan’daki angajmanı devam etmektedir. Rus
ordusundan kalan bir başka yer olan ve yine güney Gürcistan’da
bulunan
Marneuli’deki askeri hava alanı, aynı şekilde Türk askerinin
yardımıyla
modernlestirildi. Buradaki halk, Türk askerinin yardımına hiç
ses çıkarmadı, ki buna şaşmamak gerek, çünkü buradaki halkın
çoğunluğu Azeri’dir.
Gürcistanlı subayların eğitimi de tamamen Türklerin elindedir.
Örneğin
Gürcistan askeri akademisinin arazisinde Türk genelkurmayına
bağlantıyı sağlayan ve bunun ötesinde bir de Gürcü
meslektaşlarına
Tiflis’in merkezinde şirin, küçük bir otel tahsis etmiş olan
büyük bir irtibat
birliği bulunmaktadır. Ordu, devlet bütçesinin kısıtlı olduğu
dönemlerde
bir şekilde yaşamını devam ettirmek zorundaydı.
Yani Amerikalılar Kafkasya’da Üsame bin Ladin hakkında yapay
olarak
ürettikleri abartılı ve inandırıcılıktan uzak haberler ile
Gürcistan’da
kendi askeri faaliyetlerini tesis etmeden önce, genç Gürcistan
Cumhuriyetine askeri yardımla destek veren NATO üyesi Türkiye
olmuştu.
Bu hikayeyi kesinlikle hatırlıyorsunuzdur. Dünya basınının
manşetlerinde gerçek bir şey yoktu. Kafkasya’da El-Kaide,
Gürcistan’da
şimdiye kadar bir tabu olan askeri faaliyetine uygun bir
gerekçe
bulmak için Amerika tarafından sahneye konulan basit bir pembe
dizi oyunuydu. Bush yönetimi, El-Kaide’yi güney Kafkasya’ya
taşımak suretiyle başarılı bir teşebbüsle, Gürcistan’da
milyarlarla ifade
edilen Baku-Tiflis-Ceyhan boru hattının finansörlerini
sakinleştirmek
için gerekli olan 70 milyon $ tutarındaki bir askeri eğitim
programı ile
kendini güvene almıştır. Gürcistan’da Amerikan askeri varlığı
olmadan,
boru hattının finansmanı sallantıdaydı. Yani Amerikan
kongresinin
parayı serbest bırakması ve bir zamanlar kendi arka bahçesi
olan
Gürcistan’da ABD’nin bir askeri faaliyetine uzun süre karsı
gelen Rusya’nın pes etmesi için Gürcistan kısa süre için
uluslararası terörizmle
savaşta sıcak nokta ilan edildi. ABD bu tarihten beri
Gürcistan’da askeri
olarak da dogrudan is basındadır ve artık kendisinin NATO
ortağı
olan Türkiye’yi bazı projeler için askeri öncü veya yardımcı
olarak önceden
Gürcistan’a göndermek zorunda değildir. Bu ise jeopolitik bir
paradigma değişikliğidir ve Rusya’nın, böyle küçük de olsa
Gürcistan’ın gösterdiği her dik kafalılığa karsı hiddetli
tutumunun gerekçesi olmaktadır.
Bu anekdotlarla dikkatleri üzerine çekmek istediğim üç konu
var.
1. Rusya’nın Kafkasya’daki pozisyonu
Sovyetler Birliği’nin dağılmasıyla birlikte Rusya eski arka
bahçesi olan
Güney Kafkasya üzerindeki nüfuzunu önemli ölçüde kaybetti.
Azerbaycan,
enerji kaynakları sayesinde yeterince bağımsız ve Gürcistan
tabir caiz ise kendini neredeyse kayıtsız şartsız Amerika’nın
kucağına attı.
Moskova, sadece Ermenistan’ın sırtını Rusya’ya sıkı sıkıya
bağlamasıyla,
Güney Kafkasya’daki nüfuzunu tamamen kaybetmeme yönündeki son
sansını muhafaza ediyor. Ermenistan, Karabag sorununda ve
de Türkiye ile tarihi hesaplaşmasında kendini ne kadar izole
ederse veya
bu izolasyonu ne kadar uzun süre kıramazsa, Rusya’nın
Ermenistan’daki
bu varlığı da o kadar uzun sürecektir.
Ama bunun tersi de söz konusu olabilirdi: Türk-Ermeni
ilişkilerini, en
azından belki bir gün Ermenistan ile Türkiye arasındaki
sınırlar açılabilecek
derecede geliştirme ne kadar erken başarılırsa, ekonomik
bakımdan
tamamen önemsiz bir ülke olduğu için Rusya’nın Güney
Kafkasya’daki
son nüfuz kalesi, yani Ermenistan o kadar erken sarsılır.
Güney Kafkasya’da nüfuz sahibi olmak için Türkiye’nin Rusya
ile tarihten
gelen mücadelesinden dolayı Türkiye’nin Ermenistan ile
ilişkisi
veya tam tersine Ermenistan’ın Türkiye’ye karsı tutumu,
kesinlikle temel
sorundur. Çünkü diğer iki ülke ile -Gürcistan ve Azerbaycan-
herhangi bir sorun yoktur.
Bu nedenle Ermenistan’ın sürekli olarak Güney Kafkasya’daki
komşuluk
politikasının dışında tutulması, çabaya değer bir şey
değildir, en
azından buna Batı Avrupa ve Amerika’da böyle bakılmaktadır.
Buna
karsın Rusya’nın tam da isine gelir. Rusya bundan sonra da
Güney
Kafkasya’daki yıkıcı rolüne devam edebilir ama buna rağmen
Güney
Kafkasya’daki sorunların çözümüne yapıcı bir katkı yapmak
yerine,
her zaman ki gibi kendisini tarafsız bir aracı olarak
yansıtabilir. Ermenistan’ı uzun vadeli olarak izole edenler
Moskova’daki “ebedi olarak
dünde yasayanların” ekmeğine yağ sürer.
2. Gürcistan’la NATO’nun genifllemesi
Gürcistan, Avrupa’dan çok Bush yönetiminin desteği ile bütün
gücüyle NATO’ya girmeye çalışıyor. Bu desteğin, George W.
Bush’un halefi
tarafından da gelip gelmeyeceğini, bekleyip göreceğiz.
Amerika’da
bundan sonraki bir yönetim de bu amacı güdecektir, ama halefi
kadar
yoğun olmamakla birlikte Clinton da Gürcistan’a NATO’ya giden
yolu
işaret etmişti. Öyleyse: Gürcistan’ın NATO üyeliği, artık olup
olamayacağı
seklinde bir sorun değil, sadece bir zaman sorunu gibi
görünüyor.
En azından Tiflis’te konuya böyle bakılıyor.
Bunun Türkiye açısından da sonuçları olur tabii ki. Türkiye,
Soğuk Savaş
sonrasında NATO üyesi olarak cephe pozisyonunu kaybetti. Simdi
Türkiye’nin pozisyonu, Yakın Doğu yönüne kaydırılmaktadır.
Rica ederim simdi beni, Gürcülerin, NATO’nun bu ülkeye
Gürcistan’ın
NATO’ya muhtaç olduğundan daha fazla muhtaç olduğundan hareket
eden gururunun etkisi altında kalmış olmakla suçlamayınız.
Objektif
olarak Gürcistan’ın NATO’da Türkiye’nin yerini alabileceğini
varsaymak
da nerdeyse mümkün değil. Ama: Türk parlamentosu, Irak
Savası’nda
Amerika’nın Türkiye’deki askeri hava alanlarını kullanmasına
izin vermeyince, Gürcistan’ın yönetimdeki politikacılar
Amerikalılara,
Sovyet döneminden miras aldıkları yıkık dökük kalkış ve iniş
pistlerini
“satmaya çalıştılar”. Ama o zaman da başarılı olamadılar.
Gürcistan’da artan Amerikan askeri varlığı karsısında,
dünyanın bu
bölgesinde askeri eylemlerin muhtemel tekrarında bu durumun
değişmesi
ihtimal dışı değildir. Somut olarak: İran’a yapılacak bir
harekatta,
muhtemelen Gürcistan kendi topraklarını Amerikalılara
açacaktır – zorunlu
ve istekli, her halde Gürcistan Güney Kafkasya’da bir Amerikan
uçak gemisi olacak. En azından Gürcistan’da insanlar kendini
bugün
buna göre ayarlıyor. Zaten bugün Gürcistan gönüllüler
koalisyonunun
gururlu bir üyesidir ve Irak’ta yaklaşık 1.000 askerle temsil
edilmektedir.
Ekonomik açıdan pek anlamı olmayan, ama askeri-stratejik
düsüncelere
tamamen uyabilecek bahsettiğimiz Akhalkalaki-Tiflis arasındaki
yolun yapımını da bu bağlamda değerlendiriyorum. Bu yol
Washington’a
yaklaşık 100 milyon dolara mal olacak, bu para bir kredi
değil,
bir hibe, aynen Washington’un Gürcistan’a Milenyum Challenge
Programı
çerçevesinde harabeye dönmüş doğalgaz ağının
modernleştirilmesi
için (50 milyon dolar) ve diğer altyapı yardımları için toplam
200
milyon dolardan fazla hibe ettiği gibi.
Ayrıca: Bütün uygun altyapısıyla birlikte Gürcistan’da mümkün
hale
gelen Amerikan askeri noktaları ile Amerikan askeri varlığının
dairesinde
bugün hala açık olan kuzey tarafı bütün Iran etrafında
kapanmış
olur. Şimdilerde kimse bahsetmediği, Güney Kafkasya’da
planlanan
Amerikan roket savar sisteminin üslerinden birinin -muhtemelen
Gürcistan’da- olması gerektiği de bu değerlendirmeye dahildir.
Nüfus yoğunluğuna göre hesaplandığında Gürcistan -bu bağlamda
bu da önemli bir bilgidir- bugün Amerika’dan mali yardım alan
ülkeler
arasında 3. sıradadır. Washington’dan sadece İsrail ve Mısır
kişi basına
Gürcistan’dan daha fazla mali yardım almaktadır. Yüzyıllardan
beri Rusya ile Türkiye arasındaki mücadelenin etkisi altındaki
Güney
Kafkasya’da, oyuna Türkiye’nin de dikkate almak zorunda
kalacağı
yeni bir oyuncu katılmıştır, bu da ABD’dir. Yaklaşık on yıl
önce Amerikalı
senatörlerden Tiflis’te su cümle alıntı yapılıyordu:
“Americans
are here to stay/Amerikalılar kalmak için buradadır.” O
tarihte çok az
kişi bu cümlenin askeri yorumunu düşündü.
Ama Türkiye için bu, gelecekte yazılacağı anlamına
gelmektedir. Güney Kafkasya’da olup biten her şeyin rejisörü,
tartışmasız Washington’da oturuyor. Son on yılda bu bölgede
neyin gerçekten değiştiğini anlamak için, Amerika’nın Tiflis
Büyükelçiliği'nin büyüklüğüne sadece bir bakmak yeterli
olacak.
3. Türkiye ile Güney Kafkasya başlamında son bir konu:
Avrupa ve
Güney Kafkasya.
Sovyetler Birliği’nin dağılmasından itibaren AB ve AB’ye üye
ülkeler,
Kafkasya’yı mali ve teknik yardımla desteklemekle birlikte
-özellikle
Almanya- stratejik ortakları olan Rusya’yı dikkate alarak
Avrupa’nın
bu bölgedeki ve bu bölge üzerindeki çıkarlarını tanımlamayı
ihmal ettiler
ve böylece meydanı Amerika’nın haddi hesabı olmayan çıkar
yayılmacılığına bıraktılar.
Almanya ve Avrupa’nın Güney Kafkasya’daki bu politika hatası,
kısa
süre önce düzeltildi. Güney Kafkasya’nın, Hazar bölgesinden ve
Orta
Asya’dan gelecek ve Rusya’dan enerji ithaline bağımlılığı en
azından
biraz dengeleyebilecek enerji nakil hatları için önemli bir
koridor olduğunun
farkına varıldı. Bu da Türkiyesiz olmaz, iste burada
Türkiye’nin
oynaya bileceği önemli bir rol ortaya çıkıyor.
Siyasi açıdan bakıldığında bu, su anlama da gelebilir: Güney
Kafkasya’da
bir Avrupa komşuluk politikası, Türkiye’nin de dahil
edilmesiyle
birlikte önemli bir katkı sağlayabilir, aynen bunun tersinde
Türkiye’nin
Güney Kafkasya’daki rolü için AB’nin önemli bir stratejik
ortak
olabileceği gibi. Türkiye’nin Avrupa’ya entegrasyonunun
Avrupa-Güney
Kafkasya ilişkileri üzerinde olumlu etkilerinin olabileceği
gerçekten mümkün değil mi? Veya: Türkiye ve AB konusunu
uzlaşmayla
çözmek mümkün olmazsa, Güney Kafkasya’nın Avrupa’ya daha fazla
yakınlaşmasını düşünebilir miyiz? Eğer AB daha önce kapıyı
Türkiye’nin
yüzüne kapatırsa, Gürcistan hükümeti tarafından aynı şekilde
ısrarla uğraşılan Gürcistan’ın AB üyeliği neredeyse imkansız
hale gelir.
Diğer taraftan Türkiye’nin AB’ye alınmasının ardından
Gürcistan’a
da bu sansı vermek mantıklı görünüyor. Her türlü mal Asya’dan
Avrupa’ya
veya Avrupa’dan Asya’ya giden yolda her iki ülkenin
karayollarından,
demiryollarından ve boru hatlarından naklediliyor ve akıyorsa,
neden bundan siyasi yapılar için gerekli sonuçlar
çıkarılmasın?
Ve burada birden bire tarihin çemberi daralıyor: Roma, Atina
ve Küçük
Asya’dan oluşan Akdeniz bölgesi ticaret bölgesi olarak Eski
Çağ’dan
beri Karadeniz bölgesi, yani Karadeniz kıyıları ve Güney
Kafkasya ile
sıkı sıkıya bağlıydı. İpek Yolu ise yüzyıllar boyu bu bölgenin
can damarlarından biriydi ve Orta Asya’yı Avrupa’ya
bağlıyordu. Bütün iletişimi
Moskova üzerinden organize ederek Güney Kafkasya’yı ikinci
pozisyona itmiş olan Sovyetler Birliği’nin sona ermesinin
ardından bu
bölge, kıtalararasında bir köprü olarak yavaş ama emin
adımlarla jeopolitik
ve ekonomik işlevine yeniden kavuşmaktadır. Ama İpek Yolu,
bugün boru hattı olarak karsımıza çıkmaktadır.
Böyle bakıldığında, Avrupa ve Türkiye Kafkaslarda aynı
durumdadır
ve büyüklerin -Rusya ve ABD- çıkar çatışmasında birlikte
önemli bir
işlev yerine getirebilirler, yani Güney Kafkasya’nın uzun
vadede Avrupa’ya
bağlanmasını sağlayabilir ve böylece bizim enerji ihtiyacımızı
karşılamamızda önemli olan bu bölgenin siyasi ve ekonomik
istikrarına
katkıda bulunabilirler. Fakat bunun için daha önce Türkiye’nin
AB’ye entegrasyonu şarttır ve Ermenistan’ın Güney Kafkasya’dan
siyasi izolasyonunu kaldırmak için müşterek yollar bulmayı da
gerektirir.
Her iki bölgede bütün tarafların önünde daha uzunca bir yol
var.
Konrad Adenauer Vakfı’nın bu seminer için gönderdiği
davetiyede bu
bildiri “teblig” başlığı altında yer alıyordu. Tebliğimi
sundum. Dikkatle
dinlediğiniz için teşekkür ederim, ama son olarak özellikle
bizim
kendi mesleğimiz, yani medyanın görünümü hakkında kısa bilgi
vermeme
müsaade etmenizi rica edeceğim. Sanki Kafkasların Güneyindeki
bu üç ülke Rus bakış açısıyla bizim için hala Trans-Kafkasya
imiş gibi
Alman medyasının büyük çoğunluğu Güney Kafkasya ile ilgili
haberlerini
hala Moskova’daki büroları üzerinden yapmaktadır. Güney
Kafkasya’nın Türkiye ile birlikte algılanmaya başladığı Avrupa
için
ekonomik ve nakliye işlevi bakımından, artık Moskova’dan ve
böylece
Rusya’nın 200 yıllık arka bahçesi olarak yakın geçmişinin
bakış açısıyla
değil, bu bölge hakkında bu bölgeden ve böylece bu bölgenin
geleceği
hakkında haber yapmanın zamanı gelmedi mi? Açıkçası: Güney
Kafkasya’ya Ankara veya İstanbul’da bir muhabirlik bürosu
tahsis etmenin
zamanı gelmedi mi? Ama bunun için Almanya’daki yayın
merkezlerinin
önce Moskova’daki irtibat bürolarının artan mal varlıklarıyla
ilgili durumu sorgulamak zorundadırlar. Bunun da bazı
durumlarda,
aynen Güney Kafkasya’daki küçük veya büyük bir ihtilafın
çözümü
gibi zor olduğu söyleniyor.
|