Adigey,
Çeçenistan, Dağıstan, İnguşetya, Kabardey-Balkar,
Karaçay-Çerkessk ve Kuzey Osetya Özerk Cumhuriyetlerinden
oluşan Kuzey Kafkasya, yaklaşık 150 bin km2 yüzölçümüne ve 5
milyon 600 bin nüfusa sahiptir. Söz konusu coğrafyanın en temel özelliği,
değişen kıstaslarla yapılan sınıflandırmalara göre bölgede
sayıları 50 ila 80 arasında değişen etnik grubun yaşamasıdır.
Nüfusu 5 binden fazla olan etnik grupların sayısının ise 20
olduğu belirtiliyor.
Bu Özerk Cumhuriyetlerin birçoğunda Rusların nüfus içindeki
payları halen önemli bir yer tutuyor. Bu bağlamda, Rus nüfus,
Adigey'de % 68 ile çoğunluğu, Karaçay-Çerkez Özerk
Cumhuriyeti’nde % 42,5 ile en büyük etnik grubu,
Kabardey-Balkar'da % 32, Kuzey Osetya'da ise % 30 ile keza en
kalabalık etnik grubu teşkil ediyor.
Dağıstan’daki nüfus içinde ise Rusların payı sadece % 9'dur.
Ayrıca 1989 yılında Çeçen-İnguş Cumhuriyeti’nde Rusların
toplam nüfus içinde % 23 olan payının bölgede yaşanan
çatışmalar nedeniyle önemli oranda azaldığı biliniyor.
1993 yılı istatistiklerine göre Kuzey Kafkasya, Rusya
toprakları içindeki en düşük gelir düzeyine sahip bölgedir.
Bölgenin ülke gelirinden aldığı pay % 8'dir. Çeçenistan,
Dağıstan ve İnguşetya, sadece Kuzey Kafkasya'da değil, aynı
zamanda tüm Rusya genelinde en fakir bölgelerdir. Bu durum
Kuzey Kafkasya'nın istikrarı açısından potansiyel bir sorun
teşkil ediyor.
Kuzey Kafkas Cumhuriyetleri arasındaki ilişkiler hassas bir
zeminde seyrediyor. Özellikle Çeçenistan'da yaşanan çatışmalar
nedeniyle, her bir Özerk Cumhuriyet diğerinde çıkabilecek
karışıklık ve istikrarsızlığın topraklarına sıçraması
ihtimalinden çekiniyor.
Bu Cumhuriyetlerden bazılarının arasında genelde toprak
iddialarından kaynaklanan çeşitli sorunlar bulunuyor. Bu
sorunların en başta geleni, İnguşetya'nın, Kuzey Osetya'nın
Prigorodni bölgesi üzerindeki iddiasıdır. Ayrıca, Çeçenistan
ve Dağıstan arasında, Çeçen-Akınlerin (Dağıstanlı Çeçenlere
verilen ad) yaşadıkları Hasavyurt bölgesi ile ilgili olarak
sorunlar yaşanıyor. Bu sorunların ve bölgedeki etnik yapının
içiçe geçmişliğinin temel nedenleri, SSCB dönemindeki "etnik
mühendislik" ve "böl-yönet" politikaları ile bölge halklarının
Almanlarla işbirliği yaptıkları gerekçesiyle 1944 yılında
Moskova tarafından sürgüne gönderilmeleridir. Bu politikanın
temelinde, SSCB’yi oluşturan farklı halkların merkezi
otoriteye karşı birlikte tepki gösterme ihtimalini önlemek
amacıyla, etnik farklılıkları ön plana çıkartma amacı yatıyor.
Sovyet idarecileri, bu yaklaşımdan hareketle, etnik
dağılımlara özen göstermeksizin bölgedeki Cumhuriyetlerin
sınırlarını 70 yıl boyunca sürekli olarak yapay bir şekilde
değiştirdi. (Örneğin 1921 yılında Çeçenistan ve Nazran
bölgeleri Kafkasya Dağlık Otonom Cumhuriyeti’nin bir parçası
oldu. Bu Cumhuriyetin ilga edildiği 1924'te Otonom İnguş
Bölgesi ihdas edildi; 1929'da Grozni ve çevresi ile Sunzhensky
şehirleri Çeçen Otonom Bölgesi adını aldı; 1934'te Çeçen ve
İnguş Otonom Bölgeleri, Çeçen-İnguş Otonom Oblastları adı
altında birleştirildi; 1936'da bölgenin adı Çeçen-İnguş Özerk
Cumhuriyeti oldu, 1944'de Stavropol, Dağıstan, Kuzey Osetya ve
Gürcistan arasında taksim edilen bu Cumhuriyet, 1957'de
yeniden ihdas edildi.)
Çeçenistan örneğinde görülen bu politika, hemen hemen diğer
bütün Özerk Cumhuriyetlerde de uygulandı.
Öte yandan, Almanlarla işbirliği yaptıkları gerekçesiyle
İnguş, Çeçen, Balkar ve Kabardey halkları bölgeden sürüldü.
Söz konusu etnik grupların 1957 yılında yeniden yurtlarına
dönmelerine izin verilse de, bu defa daha önce yaşadıkları
topraklara başka etnik grupların yerleştirilmiş olması yeni
sorunların doğmasına yol açtı.
İnguşetya ile Kuzey Osetya arasında Prigorodni bölgesi ile
ilgili olarak 1992 yılında cereyan eden ve bölgede yaşayan
60.000 İnguş’un göçmen durumuna düşmesi ile sonuçlanan
çatışmalar bu açıdan tipik bir örnek teşkil ediyor.
Bölgedeki ulaşım altyapısının özelliği Özerk Kafkas
Cumhuriyetleri’ni birbirlerine bağımlı kılıyor. Örneğin,
İnguşetya'nın RF ile bağlantısı, Kuzey Osetya, Kabardin-Balkar
veya Çeçenistan üzerinden sağlanabiliyor. Ulaşım altyapısının
yetersizliği, bölgenin ekonomik refahının önünde önemli bir
engel oluşturuyor.
Moskova tarafından uygulanan politikalar sonucunda, aynı etnik
üst yapı içinde tanımlanan gruplar, kendilerini farklı etnik
kimliğe mensup olarak kabul ediyor (Örneğin, Karaçay, Kumuk ve
Nogaylar), öte yandan kültürel açıdan birbirleriyle
yakınlıkları bulunan ancak farklı Cumhuriyetlerde yaşayan
etnik gruplar arasında birleşme eğilimleri bulunuyor.
(Örneğin, Balkar ve Karaçaylar aynı yönetim altında bir araya
gelmeyi tartışıyor, Kumuklar bütün Türkçe konuşan grupların
-Karaçay-Balkar-Kumuk ve Nogaylar- tek çatı altında
birleşmesini savunuyor.)
Farklı etnik kökene sahip her bir grup, diğerinin kendisi
üzerinde egemenlik kurma ihtimalinden çekiniyor.
Bu bağlamda, Kumuklar Avarların, Adigeler Kazakların, Lezgiler
Azerbaycan’ın, İnguşlar Osetlerin, Balkar ve Kabardeylerin,
Çerkesler ise Karaçayların üstünlük kurmasından kaygı duyuyor.
Karaçay-Çerkessk Cumhuriyeti’nde, Karaçay Halkları Ulusal
Konseyi’nden gelen baskı üzerine 1992'de bir referandum
yapıldı, nüfusun % 78'i ayrılma aleyhinde oy kullandı. Bununla
birlikte, 1999 yılında yapılan Başkanlık seçimlerinden sonra
iki etnik grup arasında yaşanan gerginliğin devam ettiği
biliniyor.
Bu genel eğilimlerin yanı sıra, Kabardeyler ile Balkarlar,
Karaçay ile Çerkezler, Dağıstan’daki çeşitli etnik gruplar
arasında anlaşmazlık bulunuyor. Bunun nedeni, Kafkasya’daki bu
doğal düzen dış istilacılar tarafından bozulması ve
toprakların sahiplerinden alınarak, suni yapıların teşkil
edilmesidir. Adigeler ve Karaçay-Balkar Türkleri kendilerinin
belirlemedikleri yapılar içerisinde bir araya getirildi. Bu
yapıların temelinde var olan dengesizlik ve bölünmüşlük
(Adigelerin üç, Karaçay-Balkarların iki ayrı parçaya bölünmüş
olmaları) bugün kendini daha çok gösteriyor. Yan yana çok uzun
bir süre yaşamış bu iki halkın birbirlerine karşı
kullanılmalarına ortam hazırlıyor. Ancak, Adigelerin kültürel
çalışmaları hiçbir zaman diğer halklara karşı bir tehdit
oluşturmadı. Ancak halklar arasında karmaşa yaratılmaya
çalışılıyor. Şu an Karaçay-Çerkes özelinde Adigelerle,
Karaçaylar arasında politik bir gerilim vardır. Bu gerilimi
yaratanlar temelde bölgedeki suni idari yapılanmalar oluşturan
ve böl-yönet politikası uygulayanlardır.
Diğer taraftan, Kabardey-Balkar Özerk Cumhuriyeti’nde,
Balkarların farklı oluşumlar içinde bulunduğu biliniyor.
(Kabardey-Balkar Özerk Cumhuriyeti’nde nüfus dağılımı,
Balkarlar: % 9,5, Kabardeyler: % 48 şeklindedir.) Kasım
1996’da Balkar Halkları Kongresi’nin, Kabardey-Balkar'dan
ayrıldıklarını ilan etmesini, yönetim tepki ile karşıladı.
Dağıstan'da yaşayan etnik gruplar arasında da potansiyel
istikrarsızlık unsurları bulunuyor. Kuzey Kafkas
Cumhuriyetleri’nin en büyüğü olan Dağıstan'ın, etnik açıdan
hassas dengeler üzerinde oturması, Çeçenistan'daki savaşın, bu
Cumhuriyet üzerindeki muhtemel etkileri, bölgede Vahabizm’in
yayılma istidadı göstermesi ve Hazar havzası kaynaklarının
Karadeniz’e sevki açısından bulunduğu konum itibariyle, bu
Cumhuriyet’in stratejik önemi giderek arttı. Özerk
Cumhuriyetler arasında en çok farklı etnik grubu Dağıstan
barındırıyor. Bu Cumhuriyette 30'u aşkın millet yaşıyor.
Bunlar arasında önde gelenler, Avar, Dargın, Kumuk, Lezgi,
Rus, Lak, Nogay ve Çeçenlerdir. Bu çeşitliliğe rağmen bugüne
kadar Dağıstan'da ciddi boyutlara varan herhangi bir etnik
çatışma ortaya çıkmadı.
Dağıstan’daki etnik dengenin sürmesini sağlayan faktörlerin
başında, büyük etnik grupların nüfuslarının birbirine yakın
olması ve bu nedenle hiçbir grubun iktidarı tek başına ele
geçirme şansına sahip bulunmaması geliyor. Bu durum, etnik
gruplar arasında işbirliğini ve ilişkilerde pragmatik bir
yaklaşım benimsenmesini zorunlu kılıyor. Bununla birlikte
halihazırda Dağıstan'da aşağıdaki etnik gruplar arasında
rahatsızlıkların olduğu biliniyor.
1944 sürgünü sonrası Çeçenlerin yaşadığı Auskhovsky bölgesine
Laklar yerleştirildi ve bölgenin adı Novolaksy olarak
değiştirildi. Eylül 1992'de iki grup arasında çatışma yaşandı.
1992'de Laklar ve Çeçenler arasında yaşanan çatışmalardan
sonra, Laklardan bir grubun Kumukların yaşadığı Mohaçkale'ye
yerleştirilmesi sonucunda iki grup arasında gerginlik çıktı,
ancak ciddi boyuta varmadı.
Ruslar (Kazaklar) ile Avarlar arasındaki ilişkiler genelde
gergin seyrediyor. Avarların bağımsızlık yanlısı tutumuna
Kazaklar tarafından sert tepki gösteriliyor.
Lezgilerin, RF ile Azerbaycan arasında ikiye bölünmüşlüğü
istikrarı tehdit eden bir unsur olarak görülüyor.
Moskova, ülkenin bütünlüğü açısından Kuzey Kafkasya bölgesini
ciddi bir tehdit olarak algılıyor. Bunun başlıca sebepleri,
Çeçenistan'daki bağımsızlık yanlısı hareket ile Özerk
Cumhuriyetlerin idari ve demografik yapılarındaki çeşitliliğin
potansiyel sorunları harekete geçirme istidadı taşımasıdır.
Öte yandan bölge, Rusya Federasyonu açısından stratejik öneme
sahiptir. Bu önemi belirleyen faktörler arasında, bölgenin
Avrupa ve Orta Asya arasında bir geçiş noktası oluşturması,
açık denizlerle Rusya'nın bağlantısını sağlayacak şekilde üç
önemli denize (Karadeniz, Hazar denizi ve Azak iç denizi)
çıkış noktası teşkil etmesi, Hazar havzası kaynaklarının
Novorossisk üzerinden batı pazarlarına aktarılması acısından
geçiş güzergahında bulunması, halihazırda RF'nın toprak
bütünlüğünü tehdit eden en ciddi sorunun (Çeçenistan) bu
bölgede yaşanması, Azerbaycan ve Gürcistan gibi batı yanlısı
politikalar izleyen iki eski Sovyet Cumhuriyeti’ne komşu
olması yer alabilir.
Bu faktörlerden hareketle Moskova’nın Kuzey Kafkasya'ya
yönelik politikasının temel hedeflerinin: Kuzey Kafkasya'da
istikrarın bozulmaması, bölgedeki Özerk Cumhuriyetlerin RF'nun
üniter yapısı içinde kalması, merkezi yönetime karşı
oluşabilecek ayrılıkçı hareketlerin önlenmesi olduğu
kaydediliyor.
Cumhuriyetler ile merkezi yönetim arasındaki ilişkiler de,
karmaşık görünüm arz ediyor. Bölgedeki Özerk Cumhuriyetler ile
Moskova arasındaki ilişkileri belirleyen faktörlerin başında
ekonomik kaygılar geliyor. Bu Cumhuriyetler, ekonomik açıdan
tamamen merkeze bağımlı olmaları nedeniyle, Moskova’dan
uzaklaştıkları takdirde merkezi bütçeden pay alamama endişesi
taşıyor. Bölgede fakirlik sınırında yaşayan insanlar da, etnik
ve siyasi sorunların yanı sıra ekonomik sıkıntılarla da
mücadele ediyor. Bölgede, merkeze karşı duyulan tepki,
bağımsızlık taleplerinin yanı sıra, Özerk Cumhuriyetlerin
içinde bulunduğu sosyal sorunlara ve ekonomik problemlere
Moskova’nın gereken ilgiyi göstermemesinden kaynaklanıyor.
Öte yandan, Çeçenistan'da 1994-1996 yıllarında ve bugün
yaşanan çatışmaların, Moskova ile Özerk Cumhuriyetler
arasındaki ilişkiler açısından bir ön araştırma niteliği
taşıdığı değerlendiriliyor. Zira, Rus askerlerinin bölgeye
girmesi, Çeçenistan’da tepkisizliğe değil, silahlı mücadeleye
sebep oldu. Ayrıca, bölge halklarının da Moskova tarafından
yürütülen askeri harekata karşı tepkileri zayıf kalmadı,
Çeçenlere, etnik açıdan yakınlıkları bulunan İnguşlar ile
Dağıstan’daki Çeçen-Akınler ve bir ölçüde Avarlar yardım etti.
RF, 1994-1996 yıllarındaki çatışmalar sırasında, bölgedeki
Cumhuriyetlere yeni ekonomik kaynaklar sağlama ve çeşitli
haklar vermeyi vaat etmişse de, bugüne kadar verdiği sözleri
yerine getirmedi. Bölgedeki insan hakları ihlallerinin de
önüne geçilemedi.
Tarih, Kuzey Kafkasyalıları bir araya getirdi, onları kader
birlikteliği yapmaya yöneltti. Bu insanları, Kafkasya’dan
sürgün edilip, beraber iskan edilmiş olma ve on yıllarca
beraber yaşayıp kader birliği yapmış olma duygusu birbirine
bağlıyor. Adigeler, Karaçay-Balkarların Kafkasya’ya
gelmelerinden sonra onlarla komşu oldular ve bu halklar kendi
doğal düzenleri içerisinde yan yana yaşadılar. Ortak yönleri
onları ayıran yönlerden daha fazla oldu.
Günümüzde Kafkasya, sancılı bir dönemden geçiyor ve bu genel
durumun
Kafkasya’daki halkların arasındaki ilişkilerine yansıması bir
anlamda kaçınılmazdır. Ama bunların zamanla koşullar, siyasi
liderler ve halklar değiştikçe aşılabileceği açıktır. Ve
taraflar iyi niyetli oldukları sürece sorunlara silahlı
çatışmaya dönüşmeden çözüm bulmak mümkündür. Eğer politik
anlaşmazlılar daha büyük boyutlara varırsa bu durum sadece bir
bölgede sınırlı kalmaz, kaçınılmaz olarak bu duruma diğer
halklar da dahil olurlar. Kafkasya’da en son karşı karşıya
gelmesi gerekenler bu halklardır. Bu durumun şu ya da bu
şekilde Türkiye’ye tıpkı Bosna’da, Çeçenistan’da, Abhazya’da
olduğu gibi yansımalarının olması da kaçınılmazdır.
Anavatanlarını seven, karşılaştıkları tüm felaketlere ve
yıkımlara rağmen kültürlerini korumaya çalışan insanları,
Çeçenistan örneğinde olduğu gibi “fanatik” olmakla suçlamamak
gerekir. Klasik böl-yönet taktiğinin alışılmış bir uygulaması
olarak, bazı devletler, bölgede Kafkas halkları arasında
anlaşmazlık yaratmak amacıyla tarafları karşı karşıya
getirecek yöndeki faaliyetlerini aralıksız sürdürüyor. Yalnız
bölgenin dünyada kilit bir konumda olduğu ve pek çok ülkenin
ilgisini çektiği de açıktır. Kafkasya’da bugün sadece Kafkas
halkları yaşamıyor. Bölgenin zaten çok zengin olan etnik
yapısı Rusya’nın demografik müdahaleleri ile daha da
“zenginleştirildi”. Kafkasya’ya Koreliler bile yerleştirildi.
Kafkasya’daki Yahudi ve Yunanlı varlığı ise çok eski
tarihlerden beri bilinen bir gerçektir. Yunanistan’ın ve
özellikle İsrail’in diğer tüm jeo-politik faktörleri bir yana
bıraksak bile salt bu açıdan Kafkasya’ya ilgi göstermesi o
kadar da şaşırtıcı değildir.
Sonuç olarak Kafkasya’daki sıkıntılar ve gerilimler en azından
önümüzde dönemde de devam edecektir. Bu nedenle, Kafkasya’daki
sorunları da çözecek olanlar orada yaşayan insanlardır.
Bölgedeki anlaşmazlıklara, bütün halkları tatmin edecek
şekilde ortak çözümler bulunması gerekir. Kafkasya gibi etnik
açıdan son derece karmaşık yapılı bir bölgede sadece tek bir
etnik gruba, tek bir faktöre dayalı politikalar
uygulanmamalıdır. Doğru politikaların belirlenmesi ve
değerlendirilmesi gerekir. Kafkasya’daki sorunların
çözümlenmesi için daha geç kalınmış değildir. Bu aşamada
gerekli olan, bazı çıkar çevrelerinin iddiaları temeline
dayanmayan çözüm politikaları üretilmesidir.
Kaynaklar:
1) “ÇERKES SOYKIRIMI” Ali Kasumov-Hasan Kasumov, Ankara
1995
2) KURTULUŞ SAVAŞINDA ÇERKESLERİN ROLÜ, Muhittin Ünal (Agaçe),
Cem Yayınevi, Birinci basım, İstanbul 1996 |