Kosova, ABD ve Avrupa Birliği desteğiyle dün Sırbistan'dan
bağımsızlık sürecine adım atarken, buna karşı çıkan Rusya'daki
rahatsızlık artıyor. Rusya, Birleşmiş Milletler Güvenlik
Konseyi'nin veto yetkisine sahip beş daimi üyesinden biri
olarak, Kosova bağımsızlığını Rusya ile Batı dünyası arasında
Soğuk Savaş'tan bu yana ortaya çıkan ilk ciddi kriz olarak
görüyor.
Durumu daha da ciddileştiren gelişme, Kosova bağımsızlık
sürecinin ABD'nin Doğu Avrupa'ya Polonya ve Çek Cumhuriyeti'ne
yerleştirme hazırlığında olduğu füzesavar sistemini, Rusya'nın
kendisine yönelik bir hareket sayarak tepki göstermesi.
Bütün bunlar Türkiye'yi çok ilgilendiriyor. Örneğin, Rusya
Devlet Başkanı Vladimir Putin'in geçtiğimiz hafta düzenlediği
basın toplantısında Kosova'nın bağımsızlığının tanınması ile
KKTC'nin bağımsızlığının tanınması arasında bağlantı kurması,
hemen Türk siyasetinde ilgi gördü. Oysa durum daha derin ve
Türkiye'nin enerji geçiş ülkesi olma projesindeki kilit
ülkelerden olan Gürcistan'ın geleceğini ilgilendiriyor. Putin,
Kosova'nın 10 Mart'ta (yine Putin'in Kosova açıklamasında dile
getirdiği Bask bölgesi ile sorunlu İspanya'da seçimlerin
yapılacağı tarih) yürürlüğe gireceği açıklanan Kosova
bağımsızlığı halinde Gürcistan'dan kopup Rusya'ya bağlanmak
isteyen Abhazya ve Güney Osetya bölgelerine ilişkin siyaseti
gözden geçireceğini söyledi. Sınırlar değişmeye başladı mı
durdurmak zor olabilir. Aynı şey Irak ve diğer ihtilaflar için
de geçerli. Rusya'nın ABD ile yaşadığı 1962 füzeler krizindeki
iki sahneden birinin Küba, diğerinin de Türkiye olduğu
unutulmamalı.
Bütün bu tablonun üzerine Türkiye'nin Rus doğalgazına
Rusya'nın kendisinden bile çok bağımlı olduğunu
yerleştirirsek, Moskova'nın Ankara ve Ankara ile ilişkilere
bakışı giderek daha çok önem taşıyor.
Dışişleri Bakanı Ali Babacan bu ve diğer sorunları ele almak
amacıyla bu hafta Moskova'da olacak. Rusya Federasyonu
Dışişleri Bakanı Sergei Lavrov'la yaptığımız söyleşi, yalnızca
Babacan'ın ziyaretine değil, başta Kosova ve Kıbrıs olmak
üzere bu gelişmeler nedeniyle de ilginç bir zamana rastladı.
Söyleşiyi, Türkiye'den iki meslektaşım; Sabah'tan Muharrem
Sarıkaya ve NTV'den Murat Akgün ile birlikte yaptık. Lavrov'un
sorularımıza yanıtları (bazı bölümlerini yer sıkıntısı
nedeniyle özetleyerek) şöyle oldu:
- Türk-Rus ilişkilerinde son zamanlarda gelişme gözleniyor.
Yalnızca ekonomik değil siyasi olarak da Türk yetkililerle sık
sık temasta bulunuyorsunuz. En çok neleri konuşuyorsunuz?
Rusya açısından hangi konular önemli, neler bekliyorsunuz?
- Türkiye'yle ilişkilerimize büyük önem veriyoruz. Çok yönlü
ortaklığa doğru ilerliyoruz. Dışişleri bakanları düzeyinde
2001 yılında Avrasya bölgesinde işbirliği belgesini de
imzaladık. Bu da Türkiye ve Rusya'nın ilişkilerini geliştirmek
konusundaki stratejik yaklaşımını ortaya koyuyor. Liderlerimiz
düzenli olarak bir araya geliyor, ihtiyaç olması halinde de
düzenli olarak hem genel konular, hem de iki ülkeye özel
konuları telefonda görüşüyorlar. Tabii ki Ortadoğu'daki
Irak'taki durum, İran'ın nükleer programıyla ilgili meseleler,
Kıbrıs konusu sürekli olarak görüşmelerimizin gündeminde
oluyor. Karadeniz bölgesinde özellikle güvenlik, deniz ve
karayolu ulaştırmasındaki işbirliğimizi de özellikle
vurgulamak istiyorum. Türkiye'nin bahsettiğim konularda
sergilediği dengeli ve sorumlu tavrına büyük değer veriyoruz.
Türkiye ekonomik ilişkilerde çok önemli ortaklarımızdan biri.
Ticaret hacmimiz 22-25 milyar dolara da ulaştı. Türk
şirketlerinin Rusya'ya yaptığı yatırımın oranı yaklaşık 5
milyar dolar değerinde ve artıyor. Rusya'nın hemen her yerinde
faaliyet gösteren Türk inşaat şirketleri Soçi'de 2014'te
yapılacak olimpiyat oyunları için gerekli altyapının inşasıyla
da ilgileniyorlar. İlişkilere dair değerlendirmem çok olumlu.
Türkiye Cumhurbaşkanı olan, eski dışişleri bakanı sayın
Abdullah Gül ile mükemmel ilişkiler geliştirmiştim. Moskova'ya
resmi ziyarette bulunacak olan sayın Ali Babacan'la da geçen
eylülde New York'ta görüşme fırsatım oldu. Kendisiyle de çok
iyi bir ortaklık kuracağımızdan hiçbir şüphem yok.
- Rusya Devlet Başkanı Putin'in geçen yıl Münih Güvenlik
Konferansı'ndaki konuşmasıyla Rusya uluslararası siyasete
güçlü bir dönüş yapmıştı. Aradan bir yıl geçti, dengelerde
sizce değişiklik var mı? Özellikle füze sistemleri, radar
sistemleri konusunda Doğu Avrupa'da ABD ve Rusya arasında
yaşanan sıkıntılar Türkiye'yi etkiler mi? Etkilerse nasıl
etkiler?
- Rusya uluslararası meselelere ideolojiyi temel alarak değil,
"Çıkarlarımızı kararlılıkla korumak istiyoruz" diyerek
yaklaşıyor. Uluslararası ilişkilerde eşitlik temelinde
sorunların tahlilli, karar alınması ve uygulanması birlikte,
ortaklaşa yapılmalı.
Hatırlayacağınız üzere Sovyetler Birliği ve ABD bir anti
balistik füze anlaşması imzalamıştı. 2001'de ABD yönetimi tek
taraflı olarak bu anlaşmadan çekilmeye karar verdi. Biz de
onları sonuçları konusunda uyardık. Eğer bir ülke varsayımlara
dayanarak da olsa herhangi bir saldırıdan kendisini savunmak
için girişimlerde bulunursa ve bir yandan da nükleer saldırı
silahlarını artırmaya da başlarsa, o zaman askeri
planlamacılarımızın bunu düşünmesi gerekir. ABD bir saatte
dünyanın herhangi bir yerini vurmaya hazır hale gelirken,
bunun Rusya'yla ilgisi olmadığını varsayamayız. Rusya'nın
ortaklaşa bilgi paylaşımı için önerileri değerlendirilmeli.
- Türkiye ile Rusya'nın enerji işbirliği geçmişe dayanıyor.
Türkiye başka projelerin de parçası. Bakü-Tiflis-Ceyhan,
Şahdeniz, Nabucco, Yunanistan ile gaz anlaşması, Irak'tan
petrolün yanı sıra doğalgaz nakli gibi. Rusya'nın da kendi
projeleri, örneğin Burgaz-Dedeağaç hattı projesi var. Rusya
yeni projeler konusunda kararlarını neye göre verecek? Örneğin
Samsun-Ceyhan, ikinci mavi hat yapılır mı? Irak'ın geleceği
çerçevesinde enerji resmine Rusya nasıl bakıyor?
- Türkiye doğalgazının yüzde 65'ini ve petrolünün yüzde 25'ini
Rusya'dan alıyor. Sayın Ali Babacan da son dönemde Rusya'nın
bir enerji tedarikçisi olarak güvenilir bir ortak olduğunu
ifade etti. Sadece doğalgaz da değil. Türkiye nükleer
enerjiyle de ilgileniyor. Bizim şirketlerimizin de bu alanda
sunacakları önemli avantajlar var ve işbirliğine hazırlar.
Avrupa'da enerji güvenliği ve Türkiye ile Rusya'nın bu alanda
oynayacağı role gelince, şunu söyleyebilirim: Günümüzde
geçerli olan 'ihraç yollarının çeşitlendirilmesi'ne
inanıyoruz. Bunu sadece ekonomik nedenlerle yapıyoruz, siyasi
ya da ideolojik nedenlerle değil. Burgaz-Aleksandropolis ve
diğer projelere yaklaşımımız da bu.
Yeni boru hatları planları yaparken mevcut hatlara verdiğimiz
hidrokarbonların oranını kesinlikle azaltmayız. Nabucco ve
saydığınız diğer projeler önemli, ancak boru hatlarını
dolduracak kadar doğalgaz ve petrol bulunabilecek mi? Ne kadar
çok ihracat hattı olursa, bu, Avrupa'nın enerji güvenliği
açısından o kadar iyi olur. Biz tedarikçi olarak
sorumluluğumuzun farkındayız, uzun dönemli anlaşmaların
hidrokarbonların taşınmasında en güvenilir yol olduğunu
düşünüyoruz ve hiçbir sözleşmemizin kurallarını da ihlal
etmedik. Bence Rusya ve Türkiye bu alanda çok önemli ortaklar
olmaya da devam edecektir.
Irak'a gelince... Herkes gibi Rus şirketleri de Irak petrolü
ve doğalgazı ile ilgileniyor ama ülkedeki güvenlik durumu
gelişmedikçe orada büyük çaplı projelere girmeyi
düşünemezsiniz. Yani ortak çabalarla güvenliği artırdığımız
zaman istikrarlı bir Irak'ın dünya enerji piyasalarında çok
daha etkin bir oyuncu olması ihtimalini de o kadar artırmış
oluruz. Bu açıdan Türkiye'nin ülkedeki durumun sakinleşmesi,
toprak bütünlüğü ve egemenliğinin korunması için
sakinleştirici çabalarını takdir ediyoruz. Irak
parlamentosunun hâlâ tartıştığı petrol yasası da çok önemli.
Umarız bu yasa Irak'ın yabancı ortaklarının hiçbirini dışlamaz
ve herkese eşit fırsatlar sunar.
- Kıbrıs gibi Irak ve İran konularının da Türk-Rus
görüşmelerinin gündeminde olduğunu söylediniz. Sizce İran'a
nükleer programı nedeniyle bir Amerikan saldırısı olabilir mi?
İkincisi de, Rusya Irak'ın geleceğine ve PKK'nın Irak
topraklarından yönelttiği terörist faaliyete karşı Türkiye'nin
operasyonlarına Rusya nasıl bakıyor?
- Irak'ta Maliki hükümetinin ulusal uzlaşma yolunda izlediği
politikayı güçlü şekilde destekliyoruz. Irak'taki tüm önemli
siyasi, etnik ve dini aktörler uzlaşma sürecine dahil
edilmediği sürece sorunların tatmin edici bir şekilde
çözülebileceğini düşünmüyoruz. Ayrıca Irak'ın toprak
bütünlüğünü korumak açısından Kürt faktörü de çok önemlidir,
ki biz kesinlikle bu ülkenin toprak bütünlüğünün korunmasından
yanayız.
Irak Kürdistan'ında herhangi bir grubun da yasadışı ve şiddet
içeren faaliyetlerde bulunma girişimlerini kesinlikle
kınıyoruz. Irak'taki güçlüklerin çözülmesinde güç
kullanılmasından yana da değiliz. Irak Kürdistan'ındaki
liderlerin de sorumluluklarını kullanarak bölgenin kimse
tarafından şiddet uygulamak için kullanılmasına izin
vermemelerini umuyoruz.
İran konusuna gelince, bu pek çoğumuzu endişelendiren bir
mesele. Çözülmesi için müzakerelerin başlatılması yönünde
başlatılan çabalara hepimiz destek veriyoruz. İran'ın
Uluslararası Atom Enerjisi Ajansı ile işbirliğini memnuniyetle
karşılıyoruz.
İran'ın nükleer programından kaynaklanan meseleyi herhangi
birinin güç kullanarak çözmek isteyebileceğini düşünemiyorum.
Bu kesinlikle kabul edilemez ve düşünülmez. Hepimiz
çabalarımızı iki değil, üç katına çıkararak müzakereler
yoluyla bir çözüm bulmak için uğraşmalıyız.
Sadece AB, Rusya, Çin ve ABD değil, bölge ülkeleri de,
özellikle Türkiye bu konuda çok yapıcı bir rol oynadı. Belki
çabaları çok kamuoyuna yansımadı ama daha iyi koşullar
yaratmak için Türkiye'nin çok yapıcı bir rol oynadığını
söyleyebilirim. |