Sovyetler
Birliği’nin çökmesinden sonra, soğuk savaşın galibi Batı
tarafından “Yeni Dünya Düzeni” diye tek kutuplu bir dünya
yaratıldı. Batı, tarihin sonu ifadesiyle Ulus-Devletlerin
devrinin bittiğini ilan etti. Gün geçtikçe
demokrasi kimliğine bürünmüş “vahşi kapitalizm” dişini
gösterdi. AB’nin de desteğiyle ABD tek kutuplu dünyanın
“efendiliği” yolunda emperyalist bir vizyonla hızla ilerledi.
Son
yıllarda Avrasya adı verilen ve özellikle Türk halklarının ve
doğal Türk nüfusunun yaşadığı bölgede ABD’nin kendi
emperyalist politikalarına hizmet için ürettiği sloganlarla
“kadife devrimler” olarak adlandırılan gelişmeler yaşandı. Bu
gelişmeler özellikle Soros’un desteklediği sivil inisiyatifler
marifetiyle gerçekleştirilen yönetim değişiklikleri; terörle
mücadele adına yürütülen askeri ve siyasi operasyonlar; IMF,
DB ve DTÖ gibi kuruluşlar üzerinden elde edilen mevziler vb.
uygulamalar şeklinde görünüyordu.
Diğer
taraftan Rusya, Sovyetler Birliği parçalandıktan sonra eski
SSCB coğrafyasını kendi “arka bahçesi” olarak görmeye devam
etti. Bağımsızlığını kazanan ülkelerdeki Rusya’nın tarihin
derinliklerinden gelen köklü ilişkileri, Rusya’yı bölgede
etkin kılıyordu. Rusya bu gücünü yakın zamana kadar etkin ve
verimli olarak kullanmaya devam etti.
Almanya ve ABD’nin
Avrasya’da nüfus politikası
Almanya
ve ABD, uzun yıllardır Avrasya adı verilen coğrafik bölgede
bazen birlikte ve bazen de ayrı ayrı olarak bir nüfus
politikası uygulamaktadırlar. Bu politikalar açık olarak
“etnik parselasyon” amacını gütmektedir. Bu siyasi uygulamalar
sıcak savaş şeklinde Yugoslavya’yı parçalamıştır. Hırvatistan
ve Slovenya tam kontrol altına alınmıştır. Polonya, Macaristan
ve Ukrayna; Almanya-ABD eksenine girmiştir.
Almanya
ve ABD Avrasya adı verilen coğrafik alanı kendi menfaatlerine
göre yeniden şekillendirirken kendi gizli servislerinin
yanında; Demokrasi Vakfı-ABD (NED), Azınlık Sorunları İçin
Avrupa Merkezi (EZM), Avrupa Halk Grupları Federatif
Birliği-İtalya (FUEV), Tehdit Altındaki Halklar
Cemiyeti-Almanya (GfbV) gibi sözde sivil yarı resmi
kuruluşları kullanmaktadır. Bu kuruluşlar tarafından,
Avrasya’da dini açıdan Protestan-Katolik kökene ve etnik
olarak Arian temeline dayandırılan fikirlerle asimilasyon ve
nüfus politikaları güdülmektedir. Son yıllarda bu politikaları
güden kuruluşların ağına bölgedeki Ermeni, Kürt, Süryani,
Çerkes (Adige, Abaza ve Kabardey), Karaçay, Nogay Tatar ve
Kırım Tatar halkları da girmiştir.
Almanya
ve ABD’nin Halk Grupları ideolojisi modern anlamdaki milli
devletleri ve toplulukları yerle bir etmeyi hedeflemektedir.
Almanya’nın Halk Grupları kavramından; Almanya ve
Avusturya’daki merkezi Almanların dışında Danimarka, Belçika,
Fransa, İtalya, Hırvatistan, Slovenya, Makedonya, Polonya,
Slovakya ve Çek Cumhuriyeti’nde yaşayan yaklaşık 10 milyon
insanın “kan bağı” ile Alman sayılması anlaşılmaktadır.
Almanya
ve ABD destekli misyonerlik faaliyetleri soğuk savaş sonrası
orta ve doğu Avrasya bölgesinde de giderek tırmanmaktadır. Son
200 yıldır Almanya özellikle Kırım, Kafkasya, Ural, Hazar ve
Aral bölgelerini içine alan topraklarda etnik “Got”çuluk
politikası uygulamaktadır. Got’çu siyaseti iddia edenlere
göre, örneğin 19. yüzyılda Kırım’da yaşayan insanların önemli
bir kısmı Alman’dır. Bunlar Tatarlar tarafından asimile
edilmişlerdir. Bu Alman menşeli grup kendini “Tat” adı altında
muhafaza etmeye çalışmaktadır. Görüldüğü gibi Almanya
böylesine saçma sapan iddialarla oluşturduğu fikirlerle
bölgede nüfuz sahası kurmaya çalışmaktadır. Almanya’nın bu
fikrini destekler yönde ABD’nin Ukrayna’daki büyükelçiliği,
görüntülü bir CD yaptırarak hem Kırım’da ve hem de
diasporadaki Kırım Tatar Türklerine dağıtmıştır.
İtalya’da
yaşayan etnik Almanların başkanlığında kurulan Avrupa Halk
Grupları Federatif Birliği maalesef Kırım’da Mustafa Cemiloğlu
başkanlığındaki Kırım Tatar Milli Meclisi; Azerbaycan’da İsa
Kamber başkanlığındaki Milli Musavat Partisi; Ermenistan,
Adige, Karaçay-Çerkessk, Dağıstan, Kuzey Osetya, Güney Osetya
vb. bölgelerde ise farklı kuruluşlar vasıtası bölgede Arian
dayanışması şeklinde “Got”çuluk siyasetini başarı ile
sürdürmektedir. Ne acıdır ki, bu komik ve asılsız fikirlere
kananlar çıkabilmektedir. Bu topraklarda yaşayan insanlar
geçmişte olduğu gibi bugünde Almanya’nın dayattığı bu
fikirlere yabancı değildir. Geçmişte Polonya üzerinden
kandırılarak işbirliği şeklinde dayatılan “Promete” birliği
nasıl başarılı olamamışsa, bugünde İtalya ve Almanya üzerinden
Tehdit Altındaki Halklar Cemiyeti, Berlin Hür Üniversitesi ve
Avrupa Halklar Grubu Federatif Birliği destekli yeni “Arian”
birliği başarılı olamayacaktır.
Küresel Devrimler
ve Rusya
Avrasya
coğrafyasında Gürcistan, Ukrayna, Kırgızistan ve Özbekistan’da
yaşanan darbeler ve küresel seçimler tüm dünyanın dikkatini bu
topraklara çekti. Bölgede uzun yıllardır sömürgeci ve işgalci
bir güç olarak varlığını sürdüren Rusya, iddia ettiği arka
bahçesini koruyamıyordu. Küresel bir güç olarak AB destekli
ABD, tüm gövdesiyle bu coğrafyaya hakim olma yönünde büyük
mesafe katediyordu.
Bugün
dünya kamuoyu Özbekistan’dan sonra ABD’nin yol haritasında
hangi ülkenin olduğunu merak ediyor. ABD ise uzun yıllardır
altyapısını hazırladığı planı bir-bir uyguluyor. Diğer
taraftan Rusya ise bölgedeki “fay hatları” ile oynayarak
ABD’nin işini kolaylaştırıyor.
Hatırlanılacağı üzerine Gürcistan’da yaşanan Edward
Şvardnadze’ye karşı darbe ve ardından yapılan seçimlerde
Rusya, ABD’ye karşı etkin olamamıştı. Gürcistan’ı oluşturan
alt otonom cumhuriyetlerden Abhazya ve Güney Osetya’da
Rusya’nın izlediği siyaset kendi etkinliği açısından da tam
bir rezaletti.
Diğer
taraftan Ukrayna’da yapılan üç turlu seçimlerde Rusya’nın
ilkel ve kaba siyaseti herkesin dikkatini çekti. Rusya kendi
desteklediği aday olan Viktor Yanukoviç’i seçim sürecinde
alenen sattı ve Ukrayna’yı bölünme noktasına getirdi.
Ukrayna’daki ayrılıkçı ve özerklik yanlısı politikalar halen
güncelliğini koruyor.
Şimdi ise
ABD’nin Avrasya’daki yol haritasında Kafkasya yer alıyor.
ABD’nin planları çerçevesinde Batılı sivil inisiyatifler
Kafkasya’daki ve bölgenin diasporadaki uzantıları kanalıyla
bölgeyi sıcak gelişmelere hazırlıyorlar. Kafkasya çevresinde
yer alan irili ufaklı bölge halklarının ve devletlerinin
farklı arayışları Batı ülkelerinin planlarına yağ sürüyor.
Rusya ise
son birkaç yıldır kendisine bağlı Krasnodar Kray Bölge Valisi
Aleksandr Tkaçev kanalıyla bölgeyi ateşliyor. Vali Tkaçev
Türkiye ve Türk düşmanı tavırları ile uzun zamandır dikkati
çeken bir kişi olarak biliniyor. Vali Tkaçev son üç yıldır
Adigey Otonom Cumhuriyeti’nin Krasnodar Kray Valiliğine
bağlanması için faaliyet gösteriyor. Bu ayrı iki toprak
parçasının birleşmesine önceleri karşı çıkan Adigey Otonom
Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı Hazret Şovmen, Moskova’nın baskı ve
destekleri ile son günlerde birleşme yönünde olumlu düşünmeye
başladı. Bu konu ile ilgili önümüzdeki günlerde Adigey’de
referandum yapılması yönünde, Asker Shalaho’nu başkanı olduğu
Adige Xase adlı bir sivil toplum kuruluşu faaliyet yürütmekte.
Adige Xase adlı dernek önceden bu birleşmeye karşı duran bir
kuruluş olarak tanınıyordu.
Bu
birleşme gerçekleşirse içinde Rus ve Rus Kazak nüfusunun yoğun
olarak yaşadığı 5 milyonluk Krasnodar Kray Valiliği, 500 bin
nüfuslu ve Adigelerin azınlıkta olduğu Adigey Otonom
Cumhuriyeti’ni yutacak. Böylelikle Rusya geçmişte bölgede
tecrübe sahibi olduğu bazı uygulamaları yeniden gündeme
getirme imkanının yolunu açacak. Adigey Cumhuriyeti’nden sonra
Rusya, Karaçay ve Çerkes Cumhuriyeti başta olmak üzere diğer
bölgelere yönelerek Kafkasya’daki barut fıçısını ateşleyecek.
Görüldüğü
gibi Vlademir Putin liderliğindeki Rusya, AB destekli ABD’nin
ekmeğine yağ sürecek kararları alarak bölgenin haritası ile
oynuyor. Günümüzde elbette ki, Rusya’nın soğuk savaş
yıllarındaki formundan çok uzak; küresel gelişmelere müdahale
etme ve yönlendirme, belli anlayış doğrultusunda ülkeleri
dizayn etme gücünden ve desteğinden yoksun olduğu biliniyor.
Fakat Rusya’nın Batı’ya karşı Çin, Hindistan, İran ve Orta
Asya Türk Cumhuriyetlerini, hatta Türkiye’yi kapsayan ittifak
arayışları yaptığı bir dönemde, kendi içinde böylesine yanlış
kararlar alması büyük bir tezat oluşturuyor. Rusya’nın kendi
birliği açısından, bugün kendine ait olan topraklar içindeki
halkların barış ve denge içinde yaşamasına destek olması
gerekirken bu uygulamaları yapması kime hizmet ettiği yönünde
hafızaları zorluyor.
Rusya
Federasyonu 1993 Anayasası’na göre federatif cumhuriyetler,
otonom cumhuriyetler ve bölge valiliklerinden oluşmuştur.
Rusya bu topraklara Çarlık rejiminden bugüne kadar hakim olma
tecrübesine sahiptir. Gerek Çar, gerek Sovyet ve gerekse
günümüzde farklı dönemlerde Rusya, birbirine benzer
uygulamalarla bölgeye hakim olmaya çalışmaktadır. Son dönemde
Vlademir Putin, önce Tataristan Cumhuriyeti’nde şimdi ise
Kafkasya’da Çerkes kökenli başta Adige olmak üzere diğer
Otonom Cumhuriyetlerde “Tatar” ve “Çerkes” adını yok etme
çalışmaları yapmaktadır. Rusya’nın benzer çalışmaları tarih
boyunca vardır. Kırım’ın binlerce yıllık adını Tavrida adı ile
değiştirme fikri halen Rusya’nın hafızasından silinmemiştir.
İsim değiştirme, yutma ve yok etme siyaseti her dönem Rusya’da
görülmektedir. Maalesef Rusya kendi siyasetini uygulamada her
zaman yerli bazı işbirlikçileri bulabilmektedir. Bugün
Rusya’ya entegre olma fikrini savunan; Tataristan’da Mintemir
Şeymiyev ve Adige’de Hazret Şovmen bunlardan sayılabilir.
Kırım’da ve
Kafkasya’da Diasporik Kürdistan ve Ermenistan faaliyetleri
Almanya,
ABD ve İsrail tarafından planlanan ve desteklenen; Rusya
tarafından yol verilen, hatta lojistik destek sağlanan
Kırım’da ve Kafkasya’da Kürt ve Ermeni Diasporası oluşturma
programı önceleri gizli, şimdi ise süratli bir şekilde
uygulanmaktadır. Kırım’ın Canköy bölgesi, Adigey’in Maykop
çevresi bu program için uygulayıcılar tarafından pilot bölge
seçilmiştir. Kırım-Canköy’de ve Adige-Maykop’ta Kürtler için
anadilde eğitim yapan “milli mektep”ler açılmıştır.
Eski
Sovyet coğrafyasında dağınık olarak yaşayan, SSCB’nin
dağılmasından sonra göç arayışları içerisinde olan diasporik
Ahıskalılar, Ermeniler ve Kürtlerin varlığı bilinmektedir.
Emperyalist güçler maalesef bu toplulukları kendi amaçları
için Kırım ve Kafkasya’da kullanmaktadırlar. Rusya ve Ukrayna
bu toplulukların diasporik uzantılarını; Almanya, ABD ve
İsrail’in desteğiyle Kırım’da, Kırım dışı güney Ukrayna
topraklarında, Adigey’de, Krasnodar Kray’da iskan etme
siyasetini bugüne kadar başarılı bir şekilde sürdürdüler.
Emperyalist ve işbirlikçi güçlerin bu iskan siyasetini
uygulamadaki amaçları belliydi. İskan edilen bölgede sosyal,
politik, etnik ve ekonomik bir takım gerginlikler ve krizler
beklenmektedir. Bölgede kendi menfaatleri için işbirliği
yapabilecek topluluklara ihtiyaç vardır. İleride bölgeye
müdahale edebilmede bu topluluklar potansiyel olarak rol
alabilirler.
1989’dan
beri bölgeye sessiz sedasız yerleşen diasporik Kürtlerin, 1996
yılından beri Kırım’da, Adigey’de ve Krasnodar Kray’da sivil
inisiyatif organizasyonları bulunmaktadır. Ukrayna ve Rusya
bölgedeki Tatar ve Çerkeslerin milli mekteplerini kapatma
çalışmaları yaparken Kürt milli mekteplerini teşvik ettiği
bilinmektedir. Bugün Kırım’da 7 bin, Adige’de 15 bin ve
Krasnodar Kray’da daha fazla yeni yerleşme diasporik Kürtlerin
yaşadığı bilinmektedir.
Gerek
Kırım’da ve gerekse Kafkasya’da Kürtlerin yerleşmesine Kırım
Tatarları ve Adigeler önceleri Müslüman kimliğinden dolayı ses
çıkarmamıştır. Hatta misafirperver davranmışlardır. Kürtler
yerleşmeye başladıkları yıllarda iş hayatında ve devlet
dairesinde çalışmaya istekli olmamışlar; geçimlerini tarım ve
hayvancılıktan sağlamayı düşünmüşlerdir. Bugün ise ticari
hayatta söz sahibi olma yönünde çalışmaları vardır.
Kırım’a
ve Kafkasya’ya son yıllarda Türkiye vatandaşı ve PKK yandaşı
Kürtler de ilgi göstermektedir. Bulgaristan ve Romanya’nın AB
yolunda siyasi tercih kullanmasından sonra burada barınamayan
PKK yandaşı Kürtlerin bir kısmı, işadamı statüsü ile Kırım ve
Kafkasya’ya gelmiştir. Bunların bölgeye yerleşmeye çalışan
diasporik Kürtlerle teması sonucu PKK, bölgede büyük bir güç
haline gelmektedir.
Kürtler
gibi bölgeye yerleşmeye çalışan Ermeniler, Kürtlere göre daha
avantajlıdırlar. Bölgeye yakın bağımsız bir devlet olan
Ermenistan, bu diasporik Ermenileri korumakta hatta yardım
etmektedir. Ayrıca bölgede Sovyet döneminden veya daha
öncesinden yaşaya gelen Ermenilerin varlığı da, bu diasporik
Ermenilerin lehinedir. Ermeniler Kürtlere nazaran ticari ve
idari hayatın içine de girmişlerdir.
Ukrayna’da ve Rusya’da Tehdit Altındaki Halklar Cemiyeti’nin
yan kuruluş olarak İtalya üzerinden organize ettiği “Memorial”
isimli bir “İnsan Hakları Örgütü” bulunmaktadır. Bu örgüt
Kürtlerin ve Ermenilerin Kırım’a ve Kafkasya’ya yerleşmesine
destek olmaktadır. Maalesef bu örgüt geçmişte ve günümüzde
Kırım Tatarı, Adige ve Ahıska Türkleri gibi gruplarla da
ilişki içindedir.
Türk nüfus sahası
Özet
olarak söylersek tarihin derinliklerinden gelen Türklerin
yaşadığı ve nüfuz ettiği Avrasya coğrafyası tehdit altındadır.
Soğuk savaş yıllarında Türkiye’nin ve Komünist blokta yaşayan
Türklerin işbirliği yaptığı batılı devletler ve güçler, bugün
Rusya’nın yol ve destek vermesiyle bu coğrafyadaki Türk etnik
ve nüfus varlığını yok etmeye çalışmaktadır.
Yukarıda
ifade etmeye çalıştığım ve bugüne kadar gizlenen gelişmelere
karşı halkımız duyarlı olmalıdır. Emperyalist güçler her türlü
yolu kendilerine mubah görmektedir. Bölgedeki bütün ülkelerin
kayıtsız teslim alınması için, eskiden olduğu gibi işbirlikçi
siyaset yine gündemdedir. Bu sıkıştırılmış siyaseti kırmak
muhakkak ki bizim kendi elimizde olacaktır. Emperyal güçlere
karşı güçlü bir karşı duruşu simgeleyen teşkilatlanmaya
ihtiyacımız vardır.
Bölgemizde Türk nüfus sahasının birlikte hareket etmesi, doğal
olarak barışında garantisidir. Türk nüfus sahası acilen bir
ortak hareket düzeni içerisine girmelidir. Yaşanılan otorite
boşluğu büyük bir zafiyete sebep olmaktadır.
“Nerede
birlik, orada dirlik.” |