Adige
(Çerkes) yer adları,yaşlarına göre üç kategoriye (öbeğe)
ayrılır. Bunların ilki; en eski yer adları, ikincisi; ilkini
izleyen ve değişik uluslardan alınıp dilimize yerleşmiş olan
yer adları, üçüncüsü; Rus-Kafkas Savaşları sonrasında, Adige
köylerinin yerlerinden kaldırılıp şimdiki yeni yerlerine
yerleştirilmeleri sırasında oluşmuş olan yer adlarıdır. Bu ad
grupları içinde, en çok rastlanılanları, en eski dönemlerden
kalma olan yer adlarıdır. Bu adlar da kendi dönemleri ile
bağlantılı olarak üç alt öbeğe ayrılırlar. Birinci öbek;
politeist (çok tanrılı, putperest) inanç döneminde
Adigelerce verilmiş olan yer adlarıdır, ikinci öbek;
Çelehstan (Чэлэхъстан: Hıristiyan) dini döneminden kalma
yer adları, üçüncüsü; İslam dinine geçildikten sonra
verilmiş olan yer adlarıdır.
Adigeler ilkin putperest (Adigece:мэджуси;puta tapıcı)
idiler. Bu din iki değişik dönemden geçti. İlki, Eski Taş
Çağı başlangıcından kalma yer adlarıdır. Bunlar puta
tapıcılığın başlangıç dönemlerine aittirler. O zamanlar ölüler
için Adigelerce İsp vıne (Исп унэ) denilen evler
(dolmenler) yapılıyordu (Adigeler bu evlere sağ ve ölü
evleri de diyorlar). Bu dönemin ardından, yaban hayvanları,
soy grupları, avcılık ve hayvancılık işlerini yöneten değişik
tanrıların yaşadığına inanmaya başladılar. Bu dönem Bronz
Çağı’na denk düşer ve bu dönemde puta tapıcılık
yaygınlaşmaya ve gelişmeye başlar.
Ölü, beraberinde kölesi, at bakıcısı, atı, giysileri,
silahları, kap kacakları ve yiyecekleri ile birlikte gömülmeye
başlandı. Sonunda günümüzdeki yığma mezarlar (höyük ya
da kurganlar) ortaya çıkmış oldular. Yığma mezarın büyüklüğü
ölünün zenginliği ya da ünlülüğü ile orantılı olurdu.
Bu türden çok sayıda höyüğümüz vardır. Dünyaca tanınan
Veş'ade (Ошъадэ) höyüğü de bunlardandır (Rusça'ya da başka
dillerdeki adı ile: "Maykopski kurgan" -Maykop
Kurganı). Veş'ade, Maykop kentinin batı kesiminde,
bugünkü Kurganni ve Podgorni caddelerinin kesiştiği yerde, 11
metre yüksekliğinde bir höyük idi. Şimdi bu Veş’ade yerinde
büyük bir taş anıt dikilidir. Veşa’de dışında Kolesıj,
Çemdej, Ç’enç’epe (К1энк1эпэ), Set, Vılape,
Şıthale vb gibi başka açılmış höyüklerimiz de vardır. O
dönemlerin Adigeleri Thaşho (Тхьашхо), Zek’otha
(Зек1отхьэ), Avşeg (Аущэдж) gibi gök tanrıları
yanında,hayvancıların koruyucu tanrısı Ahın (Ахын),
diğer tanrılardan Mez-Guaş (Orman Tanrıçası), Psıho-Guaş
(Псыхъо-Гуaщ;Irmak Tanrıçası), Kodes (Къодэс: Deniz
Tanrısı), Merem (Мерэм: Arıcılar Tanrıçası), Şıble
(Yıldırım Tanrısı), Tlepş (Лъэпшъ:Ateş ve
Demirciler Tanrısı), Kheteguaş (Хэтэгуащ: Bahçelerin
Koruyucu Tanrıçası) gibi değişik tanrılara tapıyorlardı.
Politeizm (çoktanrıcılık) dönemi tanrıları ile ilişkili
yer adları uzun bir süre, Adigeler arasında varlıklarını
korumuşlardır. Bu yer adları içinde günümüze en belirgin
biçimde gelmiş olanları Thaç’eğ (Тхьач1эгъ) ve
Çıgeyej (Чъыгэежъ: Kadim Meşe) gibi eski dua ya da ayin
yeri vb. gibi olan yerlerin adlarıdır.
Adigelerin eskiden mabet olarak kullandıkları tapınakları
(ibadethaneleri) yoktu. Tapınma yerleri orman içlerindeki
geniş çayırlıklar, ulu meşe ağaçları ve karanlık orman
köşeleri idi. Salgın hastalık ya da kıtlık belirdiğinde, o
yerlere gidip ayin yapar, kurban keser, iskat (razılık,sus
payı) dağıtırlardı.
Politeist inançlar Adigeler arasında yüzyıllar boyunca diri
kalmışlardır. Bunu 17-18. yüzyıllarda Adigeleri görmüş olan
yabancı gezginlerin yazılarından da öğrenebiliyoruz. Puta
tapıcılık döneminde, putperestlik ile birlikte
Hıristiyanlık da yaygın bir dindi. Her iki inanışa ilişkin
izler (kalıntılar) günümüze erişebilmiştir. Böylesine birkaç
yer adını anımsayalım.
AHIN (Axын)
Daha yukarıda değindiğimiz gibi Ahın hayvancılık tanrısı idi.
Ahın sözcüğünün anlamını çözebilmiş değiliz. Ama Ahın’ın
hayvancılık tanrısı olduğunu kanıtlayan çok sayıda anlatı
Adigeler arasında bulunmaktadır. Bunlardan birini kısaca
sunalım.
Karadeniz kıyısındaki Shapsughlar (Хы1ушъо Шапсыгъэхэр)
arasında Ахынэ ичэм лъагъу (Ahın’ın ineğinin yolu),
Ахынэ ичэм лъэрык1у (Ahın’ın haberci ineği), Ахынэ
имэз ч1эгъ (Ahın Ormanı) gibi çok sayıda yer adı
bulunmaktadır. Anlatılan bir Ahın öyküsüne göre, her
yıl ilkbahar mevsiminde Ahın, sürü içinden kurbanlık olarak
seçtiği bir düveyi belli ederdi. Bu beyaz bir düve olurdu.
Beyaz düve, Ahın tarafından seçildiğini farklı bir böğürme
sesi ile belli ederdi. Düve sütle yıkanıp dışarı salınırdı.
Düve bir başına, dereleri, sırtları ve derin vadileri aşıp
Ahın’ın yaşadığı Thaç’eğ mez’e (Kutsal Orman'a) ulaşana
değin izlenirdi. Düvenin çöktüğü yerin de Ahın tarafından
seçilen kurban yeri olduğuna inanılırdı. Düve o yerde görevli
kişi tarafından kurban edilirdi. Büyük bir dini tören
yapılarak ayin tamamlanırdı.
THAĞELIG (Тхьэгъэлыдж)
Ekinlerin koruyucu tanrısıydı. Şimdiki Maykop (Mıyequape)
kenti parkından Şhaguaşe (Belaya) ırmağına doğru bir
bakıldığında, ırmağın öte yakasında sıralanan binalar görülür.
Buraları elli yıl öncesine değin boş bir çimenlik alandı,
üzerinde gölge yapan birkaç dağınık ağaç da vardı. Maykop
halkı, yazları burada serinler, dinlenirdi. Buraya çok
eskilerden beri Thağelıg’ın harman yeri ya da
Thağelıg’ın harmanının başlangıç yeri denirdi. Bu yer
adı, beraberinde ilginç bir öyküyü de günümüze getirmiştir.
Bir
zamanlar bu yerde üç Nart kardeş yaşıyordu. Üçü de çok
çalışkandı, her yıl kaldırdıkları büyük ürünle ünlenmişlerdi.
Sözünü edeceğimiz olay da o yılki ürün kaldırma çalışmaları
(harman) sırasında gerçekleşmişti.
Çocuklar biçtikleri buğdayı bir araya toplayıp yığınlar
oluşturmuşlar ve harman dövmeye başlamışlardı. Kardeşler
kızgın güneş altında, saman tozu ve ter içinde çalışırlarken
anneleri çıkageldi. Çocuklar küreklerle (хьанцэ) ürünü rüzgara
karşı savurup buğdayı sap-samandan ayırmaktaydılar. Çocukların
büyüğü işi bırakıp bu yılki ürünü nasıl bulduğunu annesine
sordu. Anne yığınlara şöylesine bir göz attıktan sonra:
“Bu
ürün yetmez ama ne yapalım, şöyle böyle yapar, yılı atlatmaya
çalışırız” dedi. Annenin bu aç gözlülüğü ve nankörlüğü çocuğun
tepesini attırdı ve çılgına döndürdü. ”Öyleyse bu ürüne de
gerek yok, Tha (Tanrı) onu Şhaguaşe’nin
çakıllarına dönüştürsün” diyerek başladı buğdayları küreğiyle
ırmağa dökmeye. Eskiden Tha, Nartların dileklerini yerine
getirirdi. Böylece buğday taneleri de çakıla dönüşmüş oldu.
Şhaguaşe ırmağı yatağındaki kum ve çakılların suya atılan o
buğdaylar olduğu anlatılır.
CACE (Gage ya da “Джаджэ”)
Cace (Djadje) beldesinin adını duymayan bir Adigeyli herhalde
yoktur. Belde, adını köyün kenarından geçen Cace
Deresi'nden alır. Dere başkent Maykop’a fazla uzakta
olmayan fundalık bir dağ yöresinden doğar, Novolabinski
köyü yakınında da Laba ırmağına dökülür. Cace adını duymuş
olanlar çoktur ama Cace’nin öyküsünü duyanlar, sanırız çok
değildir. Cace sözcüğü çok eskilerden, Abhazlarla
Adigelerin henüz ayrışmadıkları, tek halk oldukları bir
dönemden gelir. O dönemlerde puta tapıcı (politeist) olan
Adigeler Ekinlerin Koruyucu Tanrısı'na Cace diyorlardı.
Bu tanrı adı, hala bir kalıntı ad olarak Abhazlar arasında
varlığını koruyor. Ürün kaldırıldığında, bereketli ürünler
elde edilmesi için sofra başındaki en yaşlı kişi Cace adına
dua ettirirdi. Daha sonra kadim halk ikiye ayrıldı, Cace
Abhazlarda kaldı, Adigeler arasında ise, Cace’nin yerini
Thağelıg aldı.
AFIR
Bu da Cace benzeri bir addır. Afır bir zamanlar
Adigelerin şimşek ve gök gürültüsü tanrısı idi. Tanrı
adı olarak Afır da Abhazlar arasında halen varlığını
sürdürüyor. Adigeler arasında Afır’ın yerini şimşek tanrısı
olan Şıble aldı. Şıble’den kaynaklanma çok sayıda yer
adı Adigeler arasında bulunur. Şıbleteve kulag (Шыблэтео
къуладж), şıbleneko, şıblaka (шыблакъэ), şıblevap’e,
şıblesk’ (шыблэск1) vb. Yıldırım (şıble), çarpma ve yangın
gibi zararlar dışında insanlara birçok yararlar da sağlar.
Irmakların önüne yatarak köylerin suyunu kesen, köyleri susuz
ve insanları zor durumlara düşüren ejderhaları (блэгъожъ),
Şıble’nin gündüzleri, öğle vaktinde yere inip gürültüler
çıkararak ve bağırtarak ejderhaları gökyüzüne kaldırdığına ve
insanlara yardım ettiğine inanırlardı. Bu durumları yansıtan
ejderha kaldırma yeri (блэгъо хэхып1), ejderha
çıkartılan yer (блэгъо хэщып1) gibi dağ sırtlarındaki yer
adları az değildir.
ŞHAGUAŞE (Шъхьагуащэ)
Şhaguaşe adı da politeist dönemden kalma adlardan biri
sayılır. Şhaguaşe’nin bir öyküsü de var, özetleyerek sunalım.
“Bir
zamanlar”, diyor öykü, ”Şhaguaşe ırmağının yukarı bölümünde
bir bey (pşı) yaşıyordu. Beyin bir de evlilik çağına
ulaşmış güzeller güzeli bir kızı vardı. Baba sağlığında kızını
yuva kurmuş görmek istiyordu. Bunun için Adige toprağındaki
gençleri çağırıp yarıştırmayı, birinci gelene de kızını
vermeyi düşündü. Delikanlılar belirlenen günde yarışma yerine
geldiler. Herkes görebilsin diyerek kızı yüksek bir yere
oturttular. Yarış başladı. Gün boyunca deri kapma yarışları
yapıldı, atlılar yarıştılar, atları göğüs göğse tokuşturdular,
ok atışları yapıldı, vb. Ama onca zaman süresince kız bir kez
olsun başını kaldırıp olup bitene bakmadı. Bey kızına sordurdu
ama kız, bu gençlerden hiçbiri ile evlenmek istemediğini
söyledi. Delikanlılar da çaresiz, üzgün ve eli boş geri
döndüler.
Bir
gece bey, köpeklerin fazla havlamasından huylanıp bahçeye
çıktı. Parlak bir ay ışığı vardı. Bir baktığında bey,
vurulmuşa döndü. Kızı bahçe çitine dayanmış biriyle
konuşmaktaydı. Kim olduğunu görmek için biraz daha yanaştı,
gördüğü genç kendi çobanıydı. Bey çıldırmışa döndü. Sordurdu.
Kızı, çoban dışında kimseyi istemediğini söyledi. Çoban da
kızı sevdiğini itiraf etti. Bey bunu gururuna yediremedi,
kendinden geçti ve her ikisinin de bir sığır derisine sarılıp
ırmağa atılmasını emretti.
Öyle
de yapıldı. Ama sığır derisini diken köle (унэ1ут), gençlere
acıdı ve deri tulumun bir yerinden gizlice keskin bir bıçak
uzattı. Tulum, içindekilerle birlikte ırmağa atıldı, hızlı ve
coşkulu akan ırmak gençleri uzunca bir süre, uzaklara doğru
sürükledi. Sonunda deri tulum bir ağaç köküne takıldı, tulumu
bıçakla yarıp dışarı çıktılar. Yakınlardaki bir yamaca
tırmanıp orada bir kulübe kurdular. Delikanlı gündüzleri
avlanıyor, bulduklarını yiyip ayakta kalmaya çalışıyorlardı.
Derken günler günleri, aylar da ayları kovaladı. Çevredeki
geyikler zamanla kulübeye alıştılar. Kadın ile geyikler
arasında bir yakınlık oluştu. Sonunda geyik sütü ile geyik
etine de kavuştular; kadın giderek geyiklerin guaşe’si
(гуащэ: Kraliçe) oldu. Irmağa da Şha-guaşe (Шъхьэ-гуащэ:
Geyiklerin Kraliçesi: шъыхьэ: Geyik) denmeye başlandı. Bunun
gibi guaşe takısı olan ve politeist dönemden kalma çok sayıda
ad vardır. Psıho-Guaş (Irmaklar Tanrıçası), Mez-Guaş
(Ormanlar Tanrıçası), Khete-Guaş (Bahçelerin Koruyucu
Tanrısı) gibi.
Politeist dönemden kalma yer adları binlerce yıl süresince
varlıklarını koruyabilmişlerdir. Bu adlar zamana karşı
direnerek, adeta zamanla inatlaşarak günümüze değin gelmeyi
başarmışlardır.
Puta
tapıcı ya da politeist dinini Çelehstan (Чэлэхъстан:
Hıristiyanlık) dini izledi (Bu yeni dine Çiristan da
denir).
Çelehstan dini özellikle 5-6.yüzyıllarda Adigeler arasında
yayılmaya başladı. Bu dini Grekler (Rumlar)
yaymaktaydılar. Karadeniz kıyısında 7-9. yüzyıllarda var olan
ve bir Grek yerleşimi olan Nikopsis kenti dinsel
merkezdi. İbadet dili Grekçeydi. İzleyen 10-11.yüzyıllarda
Çelehstan dini Adigeler arasında iyice yayılmış durumdaydı.
18.yüzyılda Çelehstan dini Adigeler arasında zayıflamaya
başladı. Hıristiyanlık süreci içinde Grek (Rum),
Bizans, Gürcistan ve Rusya’ya özgü görüntüler
Adigeler arasında yayıldı. Yüzyıllara uzanan bir tarihin
mirasını getiren bu görüntüler, Adigelerin kültürü içinde,
kuşkusuz kalıcı izler de bıraktı, sonunda Adigeler dindar bir
topluluğa dönüşmüş oldular. Bu kalıntı izler, Çelehstan
dininin uzun bir süre boyunca, varlığını sürdürmeye devam
ettiğini de göstermektedir. Örneğin, 19.yüzyılda bile, her iki
dini (Çelehstan ve Müslüman) bir arada yaşatmakta olan Adige
toplulukları vardı. Dış ülkelerden Çerkesya’ya gelmiş
olan gezginler paskalya yortusunun Adigeler arasında
Ut’ıj (1ут1ыжъ) adıyla kutlandığını yazıyorlar. Ayrıca
çekiç görünümlü haçlar yapıp evlerinde bulunduranlar da
vardı. Yılda bir kez ev halkı haçın üzerine diktikleri mumları
yakar, karşısına geçip dua ederdi. Mumlardan biri sönecek
olursa, o mumu yakanın o yılın sonuna değin öleceğine
inanırlardı. Veba ya da başka bir salgın hastalık karşısında
da bu hastalığı kendi bölgelerinden uzak tutmak için,
bölgelerini haçlarla çevirerek koruma altına almaya
çalışırlardı. Karadeniz kıyısında, Shapsughya’da Thağapş
(Тхьагъапшъ) köyünde Mıjüaka (Мыжъуакъэ) denilen bir
yer vardır. Buradaki taş puta tapıcı dönemin en eski
kalıntılarından biridir. Ama ilginç olan şey, Mıjüaka
(Taş Mezar) üzerine haçlar dikip ayinler yapmakta olmalarıydı.
Adigeler ayrıca tanrısal öz taşıdığına inanılan ve puta
tapıcılığı simgeleyen kutsal ağaçlara da haçlar
dayayarak tanrıya dua ediyorlardı. Bütün bu görüntüler
19.yüzyıl başlarına değin Adigeler arasında Çelehstan dinine
ait izlerin hala bulunduğunu kanıtlamaktadırlar.
Şimdi
Çelehstan dininden kalma olup yerbiliminde (toponomi) yer
alan yer adlarından kısaca söz edelim.
Adige
yer adlarını derleme çalışmalarım sırasında birçok kez
Kıyıboyu Shapsughya köylerini dolaştım. O arada Tuapse
kenti yakınında bir Shapsugh köyü olan Tsveps (Ц1эпс)
köyünde de kalmıştım.Burada Къохъутх (Kohuth) denen
yüksek bir sırt uzanır.Anlamı belli:domuz beslenen bir dağ
sırtı. Çelehstan dini döneminde Adigelerin domuz sürüleri
vardı. Köydeki yaşlı kadın ve erkeklerin buna ilişkin ilginç
anlatıları var.
Bu
anlatılardan birine göre, çok eski bir dönemde, bu dağ sırtı
üzerinde iki köy varmış. Varlıklı ve sürü sahibi köyler
imişler bunlar. En çok da domuz besliyorlarmış. Ama bir süre
sonra köylerindeki domuz sayısının azaldığını görmüşler ve
telaşlanmışlar. Hemen köy meclisini (хасэ) toplayıp konuyu ele
almışlar. Uzun bir araştırmadan sonra konu anlaşılmış. Gençler
başlık bedelini (уасэ) köyün domuzlarından ödüyorlarmış.
Azalmanın nedeni buymuş. Sonunda köy meclisi köy gençlerinin
köy içinden evlenmeleri kararını almış. Böylece başlık bedeli
olarak başka köylere domuz verilmesi durumu azalmış ve domuz
sayısı yeniden artmaya başlamış. O dönemlerden günümüze kalan
deyişlerden biri de şöyle: ”Yaşadığımız sürece domuz
yiyelim, ölünce de domuzla gömülelim”. Bu sözlerin
doğruluğu, günümüz arkeologları tarafından kazılan mezarlardan
domuz kemikleri çıkmakta olmasıyla da kanıtlanıyor.
Karadeniz kıyısındaki Aguy köyü yakınlarındaki bir dağ
sırtına da Къотх (Domuz Sırtı) deniyor. Thağapş
(Тхьагъапшъ) köyünde Лэу джэгуп1э къушъхь (Domuzun
kaynaştığı dağ) denilen bir yer var. Adigeler eskiden domuza
lev (лэу) diyorlardı. Levşır (лэущыр), yani
domuz yavrusu (къощыр) denmesi de o dönemden kalmadır.
Kıyıboyu Shapsughya köylerinde cor (джор: haç) üzerine
değişik anlatılar bulunmaktadır. Cor Gürcüce джвари’den
(cvari) geliyor. Bu sözcük dilimize cor biçiminde yerleşti.
Çelehstan dininin Adige ülkesinde yayılması sürecinde,
yukarıda da değinildiği gibi, Gürcistan’ın da etkisi olmuştur.
Cor sözcüğü bu yolla dilimize girmiştir.
Cor,
haç demektir. Aslında cor (djor) sözcüğü Grekçe'den
Gürcüce'ye, oradan da bize geçti. Kaş (кащ: Haç)
sözcüğü ise Ermenice kökenli sayılıyor. Kaş sözcüğü
Wubıhça (Убыхыбзэ) ve Kumukça'da da kullanılıyor.
Bu sözcük Türkçe'den Ermenice'ye, oradan da Kafkas dillerine
geçti.
Bu
arada ilginç olan şey ise gerisinde birçok yer adı bırakmış
olan cor (djor) sözcüğünün haç (kaş) karşılığı
olarak artık bizim dilimizde kullanılıyor olmamasıdır. Cor
sözcüğü, kaş sözcüğü karşılığı olarak Kabardey, Abaza (Abazin)
ve Abhaz dillerinde hala kullanılmaktadır. Bu üç dilde
kaş (haç) sözcüğü bulunmuyor ve kullanılmıyor.
Şimdi
cor sözcüğünden gelme birkaç yer adını söyleyelim.
Джорэ чъыг (Cor ağacı)
T’u ırmağının (Т1у) kaynak bölümünde bulunuyor. Bu ağaç o
adla tanınan bir ayin (dua) yerindedir. Bir Shapsugh köyü
olan Aguy yakınındaki dağ sırtlarının bir bölümüne
Джорэкъотх (Coreko sırtı) deniliyor. Джорэкъопс (Coreko
suyu), burası da Aguy ırmağının sağ yukarısındaki derenin (псыкъочъ)
adıdır. Derenin geniş tabanlı vadisinde, eskiden ulu meşe
ağaçları vardı. Her bir ağacın gövdesine ağaçtan yapılma
kocaman haçlar dayalıydı. Buraları bilinen dua yerleri idiler.
Coreko vadisinde tek tek kişiler, aileler, aynı sülaleden
(л1акъо) insanlar ya da tüm köy halkı toplanıp dua ederdi.
Ayrıca Джорэ тхьалъэ1уп1 (Cor dua yeri) denilen yerle
de karşılaşıyoruz. Yine Джорэ мэз (Cor Ormanı) denen
bir yer daha var. Yani Cor (haç) adını taşıyan yer adlarımız
hiç de az değildir.
Burada
“cor”un (haçın) kutsanan bir varlık olduğunu da
belirtmemiz gerekiyor. O zamanlar “cor”un gizil bir gücünün
olduğu inancı vardı. Adigeler arasında cor kaynaklı bir dans
da bulunuyordu. Danslı eğlenceler ilkbahar mevsiminde ekinler
başağa sardığında düzenlenirdi. Ucuna haç biçimi verilmiş uzun
bir sopaya kuru ot demetleri bağlanır, otlar tutuşturulurdu.
Bu tür meşaleleri taşıyan insanlar, kızlı erkekli gruplar
halinde, geceleri gün ışıyana değin karşılıklı dans eder,
eğlenirlerdi. Oyunlara akşam başlanırdı. ”Джор, джор,
гъэбэжъушхо къытэт “ (Cor, cor, bize bereket, bize bol
ürün ver) diye şarkılar söyler, sabahlara değin eğlenirlerdi.
Çelehstan dininden bugüne buna benzer yer adları kaldı. Ancak
bu adlar henüz yeterince derlenmiş değildir. Bunların
yeterince derlenmeleri ve incelenmeleri gerekir.
Puta
tapıcı ve Çelehstan dinlerine oranla İslam dininden (Быслъымэн
дин) kalma yer adları fazla değildir. Bunun ana nedeni, İslam
dininin, Adigeler arasında, öbür dinler gibi yüzyılları bulan,
uzayıp giden bir tarihsel geçmişinin olmamasıdır. Bu arada
Adigelerin Müslümanlığa geçiş tarihi de yeterince
aydınlatılmış değildir. Bazı araştırmacılar Müslümanlığın
Adigeler arasında 14. yüzyıl sonlarında yayılmaya başladığını
yazıyorlar, bazıları da bu tarihi 13-14. yüzyıllara
götürüyorlar. Çoğu araştırmacı ise Müslümanlığın Adigelerce
17.yüzyılda benimsediğini söylüyor. Ancak 18. yüzyıla değin
İslam dini, daha çok önde gelen (soylu ve varlıklı) aileler
arasında benimsenmiş durumdaydı. Bilim adamları İslam dininin
19.yüzyıl başlarında Adige ülkesinde başat (egemen) din
konumuna geçtiği noktasında birleşmektedirler. İslam dini
böylesine bir tarihsel yol izlemiştir. İslam dininin çok zor
ve uzun bir süreç sonunda benimsenmiş olması, Hıristiyan
dininin direnişinin güçlü geçtiğini göstermektedir. Bu arada
bir bölüm Adige, uzun süreler boyunca politeist (çoktanrıcı)
inançlarını da sürdürmekteydi. İslam dininin yüzyılı bulan bir
süreç içinde Adige ülkesinde baskın din konumuna ulaştığı
söylenebilir. Ama Müslümanlığın, yine de bütünüyle
benimsenmiş olduğu da söylenemez.
1917
Ekim Devrimi'nden sonra dinsel faaliyetlere bir son verilmiş,
75 yıl boyunca İslam dini baskı altına alınmış durumdaydı. Bu
yüzden dinsel kaynaklı yer adlarının kayba uğradığı
kuşkusuzdur. Yine de İslam ile bağlantılı yer adlarımız
vardır. Bunlardan biri de Kamennomostski beldesi
yakınındaki Аминэ ихьыкум ш1ып1’dir.
(Naib Muhammed Emin’in hüküm yeri.) Naib infazları,
eskiden Şhaguaşe ırmağı üzerinde bulunan taşköprüde
yaptırırdı. Taşköprü artık yok. Köprü yerinin aşağısı dik, dar
ve derin bir yar, bir uçurumdur, içinden delicesine ve
kenarlarına köpükler saçarak hızlı, sert ve gürültülü bir
biçimde Şhaguaşe ırmağı akar. Aşağıya, suya bakan
kişinin başı döner. Anlatılara göre Şamil’in Adigeler
arasına yolladığı naibi Muhammed Emin, İslam dinini
benimsemeyenlere hüküm uyguluyor, yani ceza veriyor,
tutuklatıyor ve köprüden suya attırabiliyormuş. Naib’in
şeriata karşı gelenler için böylesine sert ceza ve yaptırımlar
uyguladığı anlatılır.
Мэджлис 1уашъхь (Meclis Tepesi)
Мэджлис 1уашъхь (Meclis Tepesi) adlı bir yer Veçepşıyaç’e
köyü (Очэпщыяк1э) yakınlarında vardır. Meclis sözcüğü
Türkçe'den dilimize geçmiştir. Sözcük хэсап1э
(parlamento), зэ1ук1ап1э (toplantı yeri) anlamındadır.
Anlatılara göre, söz konusu köyün sorunları bu yerde (tepede)
toplanılıp görüşülürmüş. Görüşme sonucu herkesin tüm
özlemlerinin gerçekleştiği anlatılır. Bu nedenle bu tepeye
uğurlu tepe de derlerdi.
Къадун (Kadun)
Burası Krasnodar Barajı suları altında kalan Şebenehable
köyü yakınında bir yerdi. Kadun sözcüğü Türkçe'den alınma
kadı sözcüğünden gelmektedir ve yargıç
anlamındadır. Burada İslami kurallara karşı çıkanlar
yargılanır,cezalar verilir ve gerekli görülürse o kişi idam
edilirdi.
Джэнэт къуладж (Cennet Vadisi)
Burası Kıyıboyu Shapsughya’da Psıbe ırmağı sağında olan
bir derenin (psıqiç) vadisidir. Vadi çayır, çimen ve meyve
ağaçları ile kaplı bir bahçe görünümündeydi. Bir bolluk ve
güzellik köşesi olduğundan bu yere Cennet Vadisi adı
verilmişti. Psıbe köyü yakınında da Джэнэтык1э
(Yeni Cennet) adını taşıyan başka bir yer daha vardır.
Burasının bir çayırlık olduğu ve eskiden ot biçildiği
söylenir.
Стамбол к1ожь гъогу ya da Стамбул ик1ыжь гъогу
(İstanbul’a giden yol)
Bu yol şimdiki Kunçıkohable köyü traktör istasyonu
boyunca uzanıp gidiyordu. Rus-Kafkas Savaşı sonucu Türkiye’ye
gönderilen Adigelerin o yolu izleyerek gittikleri
anlatılıyor.
Мэщытыжъыр (Eski Cami)
Kazanokoyaç’e köyüne (Къэзэнэкъояк1э) uzak olmayan bir
yerde, Psekups (Псэкъупс) ırmağı geçiş noktalarından
birinin yakınında bulunuyordu. Şimdi orası da Krasnodar
Barajı suları altında kalmıştır. Anlatılara göre söylenen
yerde eskiden bir cami varmış.
İslamiyet döneminde kötü varlıkların adları, değişik yerlere
de ad olarak verilebiliyordu. Kötüler içinde, en çok cin,
şeytan ve iblis gibi adlar kullanılıyordu.
Toponomide (yer biliminde) bu türden çok sayıda yer adı
vardır.
Джынэ къуладж (Cinli Vadi,Cin Deresi)
Şahe ırmağı (Шэх) sağında bulunan bir derenin (psıqiç)
adı, Джынэ уджып1 (Cinlerin dans ettiği yer)-
Afıpsıpe köyü yakınlarında bir yer vb gibi yer adları
vardır. Bunun gibi Ислам ичъыгыжъ (İslam’ın kadim
ağacı), Ислам ипсын (İslam’ın kuyusu), Т1ахьирэ
хьаджэ икъуладж (Hacı Tahir’in vadisi), Xьаджэ гъогу
(Hac Yolu), Хьаджэ 1апчъэ ч1эк1ыгъу (Hac ormanı
yolunun çıkış yeri), Хьаджэ хэкужъ (Eski hacı diyarı)
vb. adlar da çoktur.
Adige
ulusunun değişik dinlere inandığı dönemlerden kalma çok sayıda
yer adı bulunmaktadır. Bu adlar ulusumuz ve geleceği açısından
büyük bir önem taşıyor. Geçmiş dedelerimizin yaşamlarına ait
olan bu bilgileri, bu adları öğrenerek, daha fazla aydınlanmış
oluyoruz; böylece ileride de tarihimizi, halkbilimimizi ve
dilimizi derinlemesine incelemek isteyecek bilim insanları
için çok değerli belgeler bırakmış oluyoruz. |