Sevgili
Yalçın Karadaş, Çerkeslere dair bir ‘Arama Konferansı’
önerisinde bulunduğunda, gerekliliğine inandığım böyle bir
organizasyon gerçekleşirse ve bana da söz hakkı düşerse ne
söylerim diye düşünmüştüm. Anavatanı
Kafkasya’da ve dünyanın pek çok ülkesinde yaşayan, önemli
diasporik halklardan biri olan Çerkeslerin var olabilmesi,
kimliklerinin geleceğe taşınabilmesi ve dünya kültür mozaiği
içinde diğer halklar kadar yerini alabilmesi için bunca yıldır
yapılanların yetmediği, daha ileri adımlar atılması
gerektiğinden hareketle arayışların sürdüğü kabul edilebilir.
Dünyanın genel durumu, Çerkeslerin yaşadığı ülkelerin durumu,
anavatan Kafkasya’nın pozisyonu, uluslar arası dengeler,
globalleşme, NATO, Avrasya, Şanghay...
İşimiz çok zor gibi.
Ancak şu anki durumdan hoşnutsuzluğumuz varsa bir yerlerden
başlamak gerekiyor.
İki ana başlığın önemli olduğunu düşünüyorum:
1) Sorunun tespiti, sorun tespitinde yakınlaşmak ve
ortak bir çerçeve belirlemek.
2) Çözümler konusunda alternatifleri ortaya koymak,
çözümde yakınlaşmaya çalışmak ve ortak bir çerçeve belirlemek.
Sorun tespiti ve çözümlerde ortaklaşarak; dayanışma içinde,
gerekirse ortak amaç için görev bölümü yaparak yürümek, bize
yakışandır, bizim için gereklidir değerlendirmesini yapıyorum.
Sorunun Tespiti Konusunda İlk Adım
A-
Sorunun tespiti konusunda ilerlemek için öncelikle
ortaklaşılması kolay başlangıç tespitleri ile yola
çıkılabilir;
1) Konumuz Çerkes kimliğinin (bütün bileşenleri ile)
yaşatılması ve geleceğe taşınması, dünya kültürleri içinde
eşit olarak yerini almasıdır.
2) Çerkesler diasporik bir halktır.
3) En büyük diaspora olan Türkiye’de dağınık yerleşim
söz konusudur.
4) Çerkesler, yaşadıkları ülkelerde demokrasinin
gelişmişlik düzeyine bağlı olarak (ve tabi ki kendi
taleplerine de bağlı olarak) etnikliklerini
yaşayabilmektedirler.
5) Diasporada farklı sosyal tabakalara mensupturlar. En
büyük diaspora Türkiye’de hemen her sosyal tabakadan -işçi,
köylü, memur, işadamı- insan söz konusudur. Bu durumun
uzantısı olarak benzer şekilde hemen her siyasi görüşten insan
da söz konusudur. Dernek vb. kurumlarında onları bir araya
getiren etnik yapılarıdır.
Başlangıç tespitlerine; sürgün ve anavatana dönüş hakkına
dair, 1917 dönemi ve 1990 sonrasını kapsayan anavatanın
durumuna dair temel tespitler de konulabilir...
B-
Sorunun tespiti ve çözümü konusunda ortaklaşabilme adına yola
çıkanlar olarak (böyle bir anlayışa gerek olmadığı sonucuna da
varılabilir); düşünce farklılıklarımızın ‘dinamizm’
demek olduğunu her zaman anımsamalı, ‘bizden farklı düşünen
bize katkı sağlar’ diye bakmalıyız.
Böyle basit bir temelden hareketle; büyük sürgünden bu güne
sorun tespiti yapıp çözüm önerisi oluşturmaya çalışan
anlayışların tümü irdelenmeli, eleştiri-özeleştiri mekanizması
işletilmelidir. Özellikle dönüş-kalış ikilemi ile ilgili
özeleştiri önemli görülmelidir. Tanımlamalara katılmamakla
birlikte gerek ‘dönüş’ gerekse ‘kalış’
anlayışının seyir haritasını çıkarmalıyız.
1864 büyük sürgünün hemen sonrası oluşan ‘dönüş hakkının
kullanımı’ anlayışı, 1917 Ekim Devrimi ve 1968’li yılların
dönüş anlayışına etkisi, SSCB’nin dağılması sonrası oluşan
’neo dönüş’, koşullara bağlanarak yani çıkış
temellerine bağlanarak irdelenmelidir. Andığım gibi Ekim
Devrimi, 68’li yıllar, SSCB’nin dağılması gibi dünyayı
etkileyen olaylardan bağımsız olamayacak bir çerçevede
yapılacak sağlıklı irdeleme, bugünden yarına yol alınmasında
önemli katkı sunacaktır.
İrdelemeleri yaparken, son yıllarda sıkça kullanılmaya
başlanan daha baştan dışlayıcı, önemsizleştirici ve
küçümseyici kavramlara; ‘sen hiç haritaya baktın mı’,
‘anavatanına gitmeden ahkam kesme’, ‘anavatanın
gerçeklerini bilmiyorsun’, ‘Rus düşmanlığı yapma’,
‘anadilini konuşamıyorsun daha’, ‘diasporada rahat
koltuklarınızdan nutuk atmaya benzemez’, ‘senin yaşın
kadar (…)’ (uzatmak olası) ve özellikle ‘vatan
hainliği’ kavramına uzak duralım dileğindeyim.
C-
Sorunlarımızın tespiti ve çözümü yolunda henüz bebek adımlar
attığımız dikkate alınarak, düşünce farklılıklarımıza karşın
kısa ve orta vadede birlikte alınacak bir hayli yol olduğu
gerçeğinden hareketle, birbirimizi ötelemek ve yok saymak
kolaycılığını reddetmeli, birbirimizi anlama konusunda ciddi
çaba sarf etmeliyiz. Düşüncelerine katılmadıklarımızın
düşüncelerini ifade etmeleri için de çaba sarf etmeli, ortam
hazırlamalıyız.
Özelde Öneriler
Anavatandaki cumhuriyetlerin ve diasporada farklı ülkelerin,
kendilerine özgü sorunları olmakla birlikte bu durumu saklı
tutarak genel bir yaklaşımla başlamak gerektiği inancındayım.
1) Anavatan dahil yaşadığımız her coğrafyada Çerkes
kimliğinin yaşatılabilmesi ve geleceğe taşınabilmesinin ancak
demokrasi ile olabileceği temelinden hareket etmeli.
Gerçek demokraside hiçbir etniğe ayrıcalık tanınmayacağı, her
halkın geleceğini özgürce belirleme hakkını teslim ederek
eşitlik temelinde bir arada yaşamın böylece gerçekleşebileceği
dikkate alınarak, çözüm politikalarının oluşturulmasında
‘demokrasi’ temelimiz olmalı.
2)
Kimliğimizin korunması ve geleceğe taşınması
doğrultusunda, genel çerçevesi oluşturulmuş uzun vadeli
programımızı gerçekleştirebilmeliyiz. Değişen dengelere uygun
politik düzenlemeleri, sarsıcı değişiklik ya da yalpalama
yaşamadan yapabilmeliyiz. Kısa ve öz, kendi senaryomuzu
yazmalı, temeli böyle oluşturmalıyız. On yıllarca süren
başkalarının senaryolarında figüranlığa direnmeliyiz. Bunun
güç gerektirdiği söylenecektir. Güç için, iç dinamiklerimizi
harekete geçirerek başlangıç yapabiliriz. Kendimize güvenmeli,
ayaklarımız üzerinde durabileceğimize inanmalı, demokrasi
yanlısı güçlerin bizimle olacağı/bizim de onlarla olacağımız
unutulmamalı.
3) Birileri SSCB’nin sona ereceğini, Abhazya’nın işgal
tehdidine uğrayacağını ve sonuçta de’facto da olsa
bağımsızlığın yaşanacağını söylese idi inanır mıydık? Dünya
genelinde dengelerin değişebildiğine şahit olduk. Varşova
Paktı dağıldı, Yugoslavya ve Çekoslovakya diye ülkeler
kalmadı, SSCB dağıldı. Doğrularımızı oluşturma ve sonuna kadar
arkasında durma kararlığımızı göstermeliyiz.
4) Bizler etnik sorunumuz nedeniyle bir araya geliyor ve
bu amaçla dernek, federasyon, STK, vakıf vb. kuruyor;
konferans, seminer, panel düzenliyorsak öncelikle kimliğimizi
yadsıyan, bizi yok sayan başka deyimle egemen ulusa ait gören
anlayışlarla yolculuk yapamayacağımız ortadadır. Böyle
anlayışların, bizim gereksinmemiz olan demokrasi ile ilgileri
yoktur, var gibi yaparlar ancak. Bu konuda net olmalıyız.
Ancak henüz işin başında olan bizlerin bundan öte seçicilik
lüksü olmamalıdır. Olası bir yol ayrımına kadar birbirimizi
anlamaya çalışarak, dinleyerek, diyalog kurarak birlikte
üretmeye devam etmenin, en azından birbirimizi yadsımadan
ittifak yapabilmeyi becerebilmenin önünü açmalıyız.
Çerkes kimliğini reddeden anlayışların dışında, kısa ve orta
vadede farklı sosyal yapıda ve siyasi düşüncede Çerkeslerin
birlikte yapabilecekleri çok şey olduğu prensip olarak kabul
edilmeli. Daha baştan reddedici, dışlayıcı önyargılı
yaklaşımların bize zarar verdiği gerçeğinden hareket etmeli.
Çok net konular dışında ‘olmazsa olmazlarımız’
olmamalı.
5) Anavatan-diaspora birlikte hareketin gerekli
olduğunu, bıçakla ayırır gibi birbirinden ayrılamayacağını
tespitle (diasporik halk oluşumuza ağıt yaktığımız yeter
diyerek bunu avantaja çevirmek için gerekenleri yapmalıyız);
a) Birbirimizi anlamak, birbirimizin gerçeklerinden
bilgilenmek ön koşulu ile haddimizi bilerek birbirimize
karışmayı yani eleştiriyi kabul etmeli, eleştiride doktorun
hastasına yaklaşım yöntemi (doğru teşhis, doğru tedavi
yöntemi) ilke edinilmeli. Farklı düşüncelerin birbirine ciddi
katkılar sağlayacağı ortadadır.
b) Olumsuzlukları görmezden gelmemeli ve gizlememeli.
Anavatan dahil her yerde, Çerkes kimliğini yaşatmanın ve
geleceğe taşımanın önündeki tehditler görmezden gelinmemeli.
“Tatlı yalandan, acı gerçek iyidir. (...) Ahlak açısından
ele alırsak, gerçeği saklamak her iki tarafı da aşağılar,
özellikle de gerçekten korkanı küçük düşürür, öte yandan bu
şekilde gerçeği gizlemek gücün değil, güçsüzlüğün
göstergesidir.” (1)
c) Birbirimizi birbirimize uydurmaya değil, farklı
düşünceleri zenginlik olarak görüp, düşünce çatışması ile
doğruların yakalanacağından hareket etmeli. Demokrasilerde
yasak olan şey düşüncenin ifadesi değil, düşünceyi başkalarına
kabul ettirmek için zora ve şiddete başvurulmasıdır.
Diaspora ve anavatan asgari müştereklerde de olsa buluşarak
sağlayacağı ilerlemelere yenilerini katma peşinde olmalıdır.
6) Farklı siyasi iktidarların farklı inisiyatifleri
nedeniyle, mevcut iktidar-muhalefet tartışmalarında ülke
çıkarları konusunda çoğu kez uzlaşma sağlanamadığını da
görerek, her zaman yaşanılan ülkelerin çıkarları doğrultusunda
hareket edebilmemiz olanaksızdır. Çıkarların uyuştuğu çok az
nokta olabilecektir, genelde uyuşmazlık da olabilecektir.
Diaspora için de anavatan için de bu böyledir.
7) Kimliğin korunması ve geleceğe taşınması uğraşısında,
özelde Rusya Federasyonu’ndaki (RF) olumsuzluklara yönelik her
eleştiride ‘aman fazla sesinizi çıkartmayın, anavatanda
bizimkilere pres olur’ vb. yaklaşımlarının sonucu
oluşturulmaya çalışılan sessizliğin, ebedi sessizlik için
zorlama olduğu düşünülmeli.
8) Birlikte yaşadığımız her halkın bizim kadar önemli
olduğunu, yaşam hakkı ve kimliğini ifade etme hakkı olduğunu
unutmamalıyız. Bu diaspora için de anavatan için de
geçerlidir. Yaklaşımımız; ‘her halkın geleceğine karar
verme hakkı saklı kalmak şartıyla, demokrasi içinde, bir arada
ama eşit bir arada yaşam’ olmalı.
9) Çerkesler siyaset yapmak zorundadır. Yapılacak
siyasetin demokrasisi emekleyen ülkemizde demokrasiden taviz
vermez nitelikte olması önemlidir. Derneklerin yasalarla
belirlenmiş siyaset kısıtlanması nedeniyle kültürel
çalışmaların yoğunlaştığı örgütlenmeler olması ancak soruna
çözüm platformu olmadığının netleşmesi gerekir.
Enstitüler açılması, dil konusunda özel çalışmalar yapılması,
kooperatif veya benzer mantıkla ekonomik birliktelikler için
adımlar atılması ayrıca önemlidir.
10)
“Öyle
yaparsanız şuna hizmet etmiş olusunuz”
bitmeyen yaklaşımlara mesafeli durmalı. Egemen ülkelerin
oluşturduğu senaryolar, sadece birinci derecede istedikleri
çerçeveyi kapsamaz. Olası durumları da kapsar ve her zaman
plan A, plan B, plan K’ları vardır. Bu planların içindedir
örneğin Kafkasya’daki olası gelişmelere göre insanların ne
yapacakları. Bu durum da göz ardı edilmemeli.
11) Ne olmaması gerektiğini söyleyenler bir de ne olması
gerektiğini somut olarak projelerle ortaya koyabilmeli.
12) İçinde yaşadığımız toplumların demokratikleşmesi,
kimliğimizin gerçek anlamda ifadesi ve geleceğe taşınması
açısından önemlidir. Diaspora dahil her yerde
demokratikleşmeye katkı sağlanmalıdır. Türkiye için de
Kafkasya için de. Türkiye için “neden file karşı mücadele
edeyim, benim vatanım orda, gider orada mücadele ederim”
anlayışı geliştirilmemeli, bu anlayış orada da mücadele etmeme
gerekçesini hazırlamış bir anlayıştır.
Gerçekçi olacak, imkansızı isteyeceğiz.
DİPNOT
1)
Tamara V. Polovinkina
Not:
Yazı, Jineps gazetesi Şubat 2008 sayısında yayınlandı. |