Sovyet
Sosyalist Cumhuriyetler Birliği'nin (SSCB) dağılması, 15
bağımsız cumhuriyetin doğması ve yeryüzündeki bazı önemli
gelişmeler nedeniyle, yeni bir durum ortaya çıkmıştır. Bu gibi
konularda zaman zaman yazılar yazdığım olur. Biz
Kafkas diasporası olarak, birçok bakımdan güçlükler içindeyiz.
Maddi olanaksızlıklar, ayrıca destekleyici bir devlet
kuruluşundan yoksun bulunmamız, bu güçlüklerdendir.
Oysa uluslararası gelişmeler gereği, Suriye ve Ürdün gibi
devletlerden bile yardım alabilmeliydik.
Ancak şu an bu gibi konuları bir yana bırakıyor ve Anayurt ile
ilgili konulara geçiyorum.
Bir Gezi ve Bir Toplantı
22 Haziran 1992 günü Kafkasya'ya gittim ve orada 20 gün
kaldım. Gezim boyunca Stavropol ve Krasnodar krayları ile
Adigey ve Kabardey-Balkarya'yı, Karadeniz kıyısındaki Tuapse,
Psışuape (Lazarevsk) ve Ş'açe'yi (Soçi) gördüm. Uçakla
gittiğim geziden Ş'açe-Batum arası bir deniz yolu ile geri
döndüm.
Önce 23-26 Haziran günleri Maykop’un 5 km güneyinde olan
Lago-Naki (Лэгъо-Накъэ) adlı dinlenme tesisinde düzenlenen
“VI. Avrupa Kafkosoloji Kollekyumu”na katıldım.
Toplantıya Avrupa, ABD ve Kanada gibi ülkelerden bazı ünlü
Kafkasologlar da katılmışlardı. Diaspora olarak Türkiye ve
Suriye’den de gelenler vardı.
Toplantıya katılan 100’ü aşkın konuşmacı, tanınan 20 dakikalık
süre içinde, elindeki metni makine gibi okuyup geçti.
Özellikle konuşma dilinin genellikle Rusça olması ve özet de
olsa çeviri yapılmaması üzücüydü. Bu, diasporadan gelen ve hiç
Rusça bilmeyen konukların, bir bakıma hiçe sayılmaları
anlamına da geliyordu.
Toplantıda Adigey Cumhuriyeti (AC) Devlet Başkanı Aslan
CARIME, AC Parlamento Başkanı Adam TLİUJ (Л1ы1ужъу
Адам), bazı bakanlar ve üst düzey yetkililer ile tanıştım.
Ayrıca çok sayıda bilim adamı, yazar ve sanatçı ile de
tanıştım.
AC, o zamana değin, Rusya Federasyonu içinde (RF) demokratik
seçimlerini gerçekleştirmiş olan tek yer (region) idi. Aslan
Carıme ikinci turda % 70 gibi bir oy üstünlüğü ile devlet
başkanlığına seçilmişti. Ancak parlamento seçimlerinde eşitlik
durumu gerçekleştirilememişti. İlke kararına (paritet) göre,
100 üyeli (1) AC Parlamentosu’nda Adigece konuşan nüfusun 50
üye ile temsil edilmesi gerekirken, sayı 45 Adigece ve 55
Rusça konuşan üye biçiminde sonuçlanmıştı.
Toplantıda birçok biliminsanı ile görüştüm. Bunlardan biri de
dilbilimi (Adigece) uzmanı Prof. Dr. Zeynep K’ERAŞ’tır
(2) (К1ЭРЭЩЭ Зэйнэб). Bayan K’eraş, bir ses için iki üç harf
kullanan şimdiki Kiril (Rus) alfabesinin öğrenilmesinin,
okunmasının ve yazılmasının zor olduğunu, bunun eğitim ve
öğretimi engellediğini ve okuma hevesini kırdığını söylüyordu.
Bu nedenle “bir ses için bir harf” esasına dayanan yeni bir
alfabeye geçilmesini zorunlu görüyordu. Ayrıca Kabardey
edebiyat dili ile Adige edebiyat dilinin karşılıklı
öğrenilmesi ve öteki Adige lehçelerinden de yararlanılması
yoluyla oluşacak ortak bir Adigece'nin daha yaygın olarak
kullanılabileceğini de savunuyordu.
27 Haziran günü, toplantıya katılan konuklar AC’nin değişik
birer etnik yöresine götürüldüler. Ben kuzeybatıda bulunan
Shapsugh (Шапсыгъ) yöresine gitmeyi yeğledim.
Verimli Kuban ovasında ilerleyerek bir Bjedugh (Бжъэдыгъу)
köyü olan ĞOBEKUAY (Гъобэкъуай) köyüne geldik. Burada
halk ozanı Tsığo TEVÇOJ’un (ТЭУЦОЖЪ Цыгъу) temsili
evini ve adını taşıyan müzeyi gezdik. Yolumuza devam ettik,
öğle üzeri Tahtamukay rayonu merkezi Tahtamukay (Тэхъутэмыкъуай)
beldesine geldik. Burası 5 bin nüfuslu ve çoğunluğu Adige olan
bir yerleşim yeri. Ancak Adigeler rayon nüfusu içinde azınlık.
Üstelik Rus yerleşmeleri devam ediyordu. Halk bu durumdan
yakınıyordu.
Halk yaşam pahalılığından da yakınıyordu. Ancak perişan
görünümlü bir Adige ile de karşılaşmadım. İyi kötü herkes
geçinip gidiyordu.
Tahtamukay’dan sonra, yakınlardaki Shapsugh bucağı (sovet/совет)
merkezi Afıpsıp beldesine geldik. Burada köylüler ve
gençlerle tanıştık. Yaşam biçimleri Türkiye’deki Adige
köylülerinkini andırıyordu. Ancak Türkiye’de Adige (Çerkes)
köylüleri Türkleştirilirken, buradakiler ulusal özelliklerini
ve dillerini özgürce koruyorlardı. İlkokul eğitimi artık
bütünüyle Adigece. Ortaokul ve liselerde de haftada 4 ders
saati tutarında Adigece okuduklarını söylediler.
Moskova’nın eğitim diline karışması ve Rusça’yı dayatması
dönemi sona ermişe benziyor.
Dil ve Kültür Durumu
1920’lerde özerk birimlerde (region) yerel diller yönetimde de
kullanılıyorlardı. Örneğin, Adigey’de yaşayan ve Adige asıllı
olmayanlar da Adigece’yi öğreniyorlardı. Lenin’in
ölmesi (1924) ve Stalin’in başa geçmesi üzerine bu
politika sona erdi. Önce işe alfabe ile başlandı, sonunda
Kiril (Rus) alfabesine geçildi. Stalin politikasına karşı
gelenler sert bir biçimde cezalandırıldılar. Rusça yönetimde
kullanılan tek dil (gerçek resmi dil) yapıldı. Ruslar
“ağabey” (büyük birader ya hakim ulus), öbürleri de küçük
biraderler sayıldılar. Böylece “halkların eşitliği” ilkesi
çiğnenmiş oldu. Artık Rusça dışındaki diller küçümsenmeye ve
aşağılanmaya başlanmıştı.
Adigey başkenti Maykop’ta bile, sözgelişi toplu taşıma
araçlarında Adigece konuşanların Ruslarca azarlanıp
susturulduğu, dahası dövülebildiği durumlar bile
olabiliyormuş. Böylesine bir ortamda ulusal dillerin
gelişemeyeceği bellidir.
Şimdilerde durumda bir iyileştirme söz konusu ama hepsi o
kadar.
Bugün dil, ekonomisi tarıma dayalı ve kısmen dıştan yalıtılmış
durumdaki köylerde yaşıyor. Kentlere yerleşenlerin çocukları
Adigece’yi yeterince bilmiyorlar.
1992’de Maykop’taki 27 okulda 21 bin 085 öğrenci okuyordu. Bu
21 bin öğrenci içinden 1. 311’i Adigece öğrenim alıyordu
(Maykop’taki öğrenci sayısının % 6 kadarı). Adigece öğrenim
alanların 1. 043’ü Adige, 268’i de Adige olmayanlar idi. Bu 27
okulda 2 bin 418 Adige asıllı öğrenci bulunuyordu.
Bu durumda Maykop’taki Adige kökenli öğrencilerin sadece % 43
kadarı Adigece öğrenim alabiliyordu
(Adige Mak, 24 Kasım 1992).
Kabul edilen bir yasa gereği Rusça, Rusya Federasyonu (RF)
bütününde geçerli bir resmi dildir. Durumu görüştüğüm AC
Parlamentosu Başkanı Adam Tliuj, Adigece'nin de resmi dil
yapılacağını söyledi. Adigece okum yazma bilen Adige
sayısını az (% 50) olduğunu belirten Tliuj sözlerini şöyle
sürdürdü: ”Cumhuriyetimizde sırf Adigece konuşan köylerde
Adigece eğitim ve öğretimi gerçekleştirdik. Şimdi sıra karma,
yani Adigece ve Rusça’nın bir arada konuşulduğu yerleşim
birimlerinde. Ardından sıra Rusça konuşan yerleşim birimlerine
de gelecek, buralarda da Adigece öğretim başlatılacak, bütün
bu işler 10 yıl içinde tamamlanacak.”
Bütün bir Kuzey Kafkasya boyutunda herkesin bildiği genel
anlaşma ve iletişim dili Rusça’dır. Yönetimde kullanılan dil
de Rusça’dır. Bu politik durum, sanırım değişmeyecektir.
Burada, olsa olsa, yerel dile sınırlı bir işlev ve yaşama
olanağı tanınması söz konusu olabilir.
Lenin döneminde bir cumhuriyet ya da özerk birimde (region)
yaşayan Ruslar, o yerin yerel dilini de isteyerek
öğreniyorlardı. Ancak yerel ulusal dillerin aşağılanması ve
Rus dilinin üstün tutulması biçimindeki Stalinci “ağabey Rus
ulus şovenizmi”, Sovyetler Birliği’nin (SSCB) dağılma sürecini
hızlandırdığı gibi, bugün için de bu sorun ortadan tam kalkmış
değildir.
Şöyle ki, bir ankete göre, çocuklarının Adigece eğitim
almalarını isteyen Adigeler, bürokrat aileleri arasında % 25,
yüksek öğrenimlilerde % 62, köylüler arasında da % 68 kadardır
(Age, aynı yer).
Ruslaşma ve Dönüş Konusu
Bilindiği gibi Osmanlı topraklarına yönelik Kuzey Kafkasya
çıkışlı göçler 1860’lı yıllarda başlamıştır. Bu göçlere
ilişkin olarak çok şey yazılmıştır. Sayın Erol Taymaz’ın
(Таймэз) “Kafdağı” dergisinde yer alan göç konulu çevirileri
ve benim aynı dergideki “Kafkasya” başlıklı ve
tamamlanmamış yazı dizim, ”Kafdağı” ve “Kuzey
Kafkasya” dergilerindeki ve “Argun” gazetesindeki
değişik yazılarım, bu alandaki yazılardandır.
1860 yılında, kuzeyi Kuban ırmağı (Пщызэ), güneyi
Abhazya’da kalan Bzıb ırmağı, doğusu da Belaya
ırmağı (Шъхьагуащэ) ile çevrili olan bir alan ya da
Batı Çerkesya (Karadeniz Bölgesi ve dağlık Kuban bölgesi)
dışındaki Adige toprakları Rus istilasına uğramıştı.
Rus istilasına uğrayan Kuzey Kafkasya bölgelerinden çeşitli
nedenlerle göçler yapılmıştır. Kuşkusuz göçler Rus kolonyalist
politikalarına bağlı olarak gerçekleşmiştir. Kuzey Kafkasya
bölgelerinden 1860 yılı ile 20. yüzyıl başlarına değin yayılan
bir süreç boyunca göçler devam etmiştir. Dağıstan, Çeçen,
İnguş, Oset, Kabardey, Balkar, Karaçay, Abaza (Abazin)
göçleri ile Kuban bölgesi Adigelerinin göçleri daha
farklı bir kategoride yer alırlar.
Çerkesya’nın batı ya da Karadeniz bölgesinde ise,
ilkinden farklı bir durum, burada koşulsuz olarak tüm nüfusun
tamamını kapsayan bir etnik temizlik (dış sürgün -HCY)
uygulanmıştır. Bu son bölgede, kıyıda Natuhay ya da
Natuhadj (Нэтыхъуай, Нэтыхъуадж), Shapsugh, Hak’uç
(Хьак1уцу), Wubıh, Ciget (Sadz), Ahçıpsı, Aibga
ve Pshular ile kıyı boyunca uzanan sıradağların iç
yamaçlarında Abzeghler (Абдзах) barınıyorlardı.
Ruslar 1861’de (3) benimsedikleri etnik temizlik kararlarına
uygun olarak, bölgeyi silah zoruyla yerli halktan son bireyine
değin arındırmışlardır. Etnik arındırma konusunda Rusların
hiçbir tolerans göstermedikleri bilinmektedir. Sözgelişi
Kalej (Къэлэжъ) (4) köylü Shapsugh aydını Ruslan NIBE’nin,
”Daho Birliği” (Даховская отрияд) adlı yapıta dayanarak
söylediğine göre, Wubıhlar sürülmemeleri haline tamamen boyun
eğeceklerini, sorun çıkarmayacaklarını Rus komutanlığına
bildirmişler ama bu istekleri Rus komutanlığınca
reddedilmiştir.
Sonuç olarak direnen (ve hakkında yerli halktan boşaltma
kararı alınan) bu son bölgede tek bir yerli nüfus bile
bırakılmamış, bütün bir halk Türkiye’ye sürülmüş, burada
yaşayanların çok azı Kuban bölgesine sürülmüş ya da
götürülmüştür. Günümüzde Karadeniz kıyısında bulunan Shapsugh
köyleri ise, doğudaki Kuban sürgün bölgesinden dönüş yapan
Adigeler tarafından sonradan oluşturulmuştur (5).
1877 yılında Abhazya’ya bir Osmanlı deniz çıkartması yapıldı,
Osmanlılar ile işbirliği içine girerek ayaklanan Abhazların ve
Osmanlıların yenilgiye uğraması üzerine, Abhazya (Sohum okrugu)
ağır bir darbe almış, Abhazya nüfusunun üçte birinden çoğu
Osmanlı gemileriyle Türkiye’ye taşınmış ve oraya
yerleştirilmiştir.
Bugün ise Abhazlar ve Kuban bölgesi (Пщызэ шъолъыр;şimdi AC)
Adigeleri, kendi yönetsel bölgelerinde zayıf yüzdelere
inmişlerdir:1989’da Adigey’de % 22. 1 (2002’de % 24. 2),
Abhazya’da %18 (şimdi üçte bir dolayında -HCY),
Karaçay-Çerkesya’da % 11. 3.
Karadeniz kıyısındaki Kıyıboyu Shapsughya Adigeleri ise
1945’te cezalandırılmış, özerk yönetimleri (ulusal rayon)
kaldırılmış ve Shapsugh nüfusun bir bölümü Sibirya’ya
sürülerek nüfus seyreltmesi yoluna gidilmiştir. Sözgelişi
Aşe ırmağının bir üst kolu vadisinde bulunan küçücük
Şoyuk (Ш1оикъу) köyünden bile Alman işbirlikçisi olmakla
suçlanarak 15 Shapsugh ailesi Kazakistan’a sürülmüştür.
Bu arada Rus yerleşimciler getirilerek, devlet yardımıyla
bölgeye yerleştirilmişlerdir.
Sonuç olarak Kıyıboyu Shapsughya’daki (bugünkü Ş’açe/Soçi ve
Tuapse rayonu) Adige-Shapsugh nüfus yüzdesi iyice düşmüştür: %
6.
Demografik durum böyle. Rus yerleşmeler hala sürüyor. Buna
göre Maykop’ta yeni semtler oluşturulmakta, AC’nin
Tahtamukay rayonuna bu son iki yıl içinde çok sayıda Rus
yerleştirilmiş bulunmaktadır. Bu oluşumlar sonucu AC’nin
nüfusu 1990’da 436 bin olarak verilirken 14 Temmuz 1992’de 455
bine yükselmiştir (6). Kıyıboyu Shapsughya’da (Soçi ve
Tuapse) ise, Ş’açeli (Soçi) yöneticilerin düzenlemeleriyle
yeni Rus yerleşimleri yaratılmaktadır.
Adigey yöneticileri ellerinden geldiğince bu olumsuz oluşumu
durdurmaya çalışmaktadırlar. Sözgelişi Tahtamukay rayonu
Başkanı Nikolay Demçuk ile AC Parlamentosu Başkanı
Adam Tliuj girişlerin durdurulduğunu ya da durdurulacağını
belirtmişlerdir (7).
Kolonizasyon Adigeyli Rusları da kaygılandırmaktadır. Yerel
Ruslar, bir ölçüde Adige-Kafkas geleneklerini ve yaşam
biçimini benimsemiş kimseler. Bir etnik çatışma ve sürtüşme
istememektedirler. Sonuç olarak, yerel halkın aleyhine iyice
bozulmuş olan durumu iyileştirme çalışmaları olduğu
söylenmektedir. Örneğin AC ve diğerleri (Kabardey-Balkarya,
Karaçay-Çerkesya, vd) diasporadan gelmiş olan soydaş Adigelere
oturma izni veriyorlar. AC’nin oturma izni olanlara, Maykop’ta
800 metre kare genişliğinde parasız arsalar dağıtılmaya,
dahası nüfus müdürlüğü ya da köy muhtarlıklarından atalarının
Kafkasya kökenli olduğunu gösteren belgeler getirenlere
pasaport (kimlik belgesi) verilmeye başlandığı söylenmektedir.
Kafkasya’da şu an, çoğu Maykop’ta olmak üzere, Reyhanlı ve
Antalya gibi yerlerden gidip oraya yerleşmiş 100 ya da 200
tahmin edilen Türkiyeli küçük bir Adige grubu vardır. Bunların
içinde parasız olanlar yanında, Ünal KILINÇVURAN (Çetav)
ve Dr. Necdet HATAM gibi bir miktar parası olanlar ve
okumak için oraya gidenler de vardır.
Ancak, bilindiği gibi, RF’nda ekonomi çok kötü bir durumda.
Bazı kısıtlamalar ve karaborsa vardır. Aylıklar 15-20 Dolar
gibi çok düşük bir düzeydedir. Temmuz 1992’de görüştüğüm oraya
yerleşmiş gençlerden Cavit BAGEOĞLU, ”İlk geldiğimiz
dönemde 10 Dolar bozdurmamız yetiyordu, şimdi 30 Dolar
bozduruyoruz” demişti (8). Bu da gelir ile gider arasındaki
uçurumun büyüklüğünü gösteriyor.
Kendisiyle görüştüğüm AC Meclis Başkanı Adam Tliuj, ”AC
sınırlar içindeki her türlü yer altı ve yerüstü kaynakları,
konutlar sadece AC’nindir” demiş ve şu mesajı göndermişti: ”Üç
yıl içinde toprak dahil her şeyi, madenleri, fabrikaları ve
bütün tesislerimizi özelleştireceğiz. Geriye (sosyalizme)
dönüş olmayacak… Bölgemize gelin ve işyerleri açın. Ev ve
işyerleriniz bizim, AC’nin korumasında olacak…”
Soruna gerçekçi açıdan eğildiğimizde aylık kazancı 15-20 Dolar
olan bir kimse, sözgelişi kiracı olarak oturduğu devlete ait
5-10 bin Dolar değerindeki apartman dairesini hangi parayla
satın alabilinir? Hangi parayla toprak alır ya da
kiralayabilir? Gerekli iş donanımlarını nasıl sağlar? Bu gibi
konularda hangi düzeylerde bir devlet desteği verilebilir?
Devletin de gücü sınırlı…
Kuzey Kafkasya bölgeleri Rusya’nın birer parçaları olduklarına
göre, Rusya’nın geneli düzelmeden bu bölgeler de düzelemez.
Halk durumundan yakınıyor. ”Stalin döneminde lüks yoktu,
ama kimse de aç değildi” biçimlerindeki yakınmaları sık
sık duymak olanaklı. Kuşkusuz yakınmalar çözüm olamaz.
Yöneticiler, bu arada en fazla görüşme olanağı elde ettiğim
Adam TLİUJ, diasporadan gelecek Adigelerin çoğunlukla
işlerinde uzman kişiler olmaları nedeniyle, bunların ekonomiye
bir canlılık getireceklerinin bilinci içinde olduklarını
söyledi. Bu nedenle dönüşü içtenlikle istediklerini de
söylüyor. Bu arada Devlet Başkanı Aslan CARIME’nin
etkili ve becerikli bir kadro kurduğu da görülebiliyor. Carıme,
cumhuriyette yaşayan Rus (% 64.5) ve Adige (% 24.2) nüfusun
güvenini elde etmiş biri.
Kişisel izlenimim, ne denli istense bile, belli bir ölçünün
üzerinde bir gelişme sağlanamayacağı yönündedir. Bunun başta
gelen nedeni de sermaye yokluğudur. O halde ortalama bir yol
tutturulacak demektir.
Bu da bize, ister istemez karma bir ekonomi oluşacağını
göstermektedir (9).
RF’nin Statüsü ve Bağımsızlık Hareketleri
31 Mart 1992’de imzalanan RF “Federasyon Sözleşmesi”,
özerk cumhuriyet ya da region (bölge) parlamentoları
tarafından daha önceleri alınmış olan egemenlik kararlarına
(bildirilere) kısıtlamalar getirmiştir. Bu nedenle
cumhuriyetler için artık tam egemen olma durumları
kalmamıştır. Cumhuriyetler, ancak Sözleşme gereği kendilerine
bırakılmış olan kısıtlı yetkileri kullanabileceklerdir.
Henüz bir RF Anayasası bulunmamaktadır. Ayrıca Sözleşme’ye
imza atmayan Tataristan Cumhuriyeti, RF ile tam bir eşitlik
temeline dayanan yeni bir sözleşme imzalamakta diretmektedir.
Bu konuda henüz bir uzlaşma ve çözüm sağlanmış değildir.
Tatarlarla varılacak uzlaşma ve hazırlanacak yeni anayasa,
RF’nun federal statüsünü belirleyecektir.
Bu arada Sözleşme’yi imzalayan cumhuriyetler (ve regionlar:
kray, oblast ve okruglar), sözgelişi AC pasaport ve vize verme
gibi yetkileri kullanmaya başlamışlardır. Bu da geçmişin
kısıtlamalarına göre, bir ilerleme sayılır.
RF Dışındaki Soydaşların Sorunları
RF dışında kalan soydaş (Kuzey Kafkaslı) toplulukların
sorunları da çözümlenememiştir. Sözgelişi daha önce SSCB
devlet örgütlenmesi (yapısı) içinde yer almış olan ve o
bağlamda hak ve yetkileri saklı olan Abhazya ve
Güney Osetya, kendi parlamentolarınca alınan egemenlik
kararları da dikkate alınmadan, Gürcistan sınırları
içinde alıkonulmuşlardır. Gürcistan’ın söz konusu egemenlik
bildirilerine ve ayrılma kararlarına verdiği yanıt çok sert
olmuştur. Gamsahurdiya yönetiminde Gürcistan, tek yanlı
bir kararla Güney Osetya’nın özerkliğine son vererek, burayı
askeri işgal altına almaya kalkışmıştır. Ancak Şevardnadze
ile birlikte geçici bir ateşkes sağlanmıştır.
Şevardnadze yönetimi Abhazya’dan gelen egemenlik ve federasyon
konularına ilişkin görüşme taleplerini reddederek, Abhazya’ya
askeri müdahalede bulunup işgal harekatına kalkışmıştır. Ancak
Kuzey Kafkasya halklarının gönüllü savaşçılarından yardım alan
Abhazlar, Gürcü istilasına karşı güçlü bir direniş hattı
(cephe) kurmayı başarmışlardır. Bir yandan çarpışmalar
sürerken, bir yandan da siyasal çözüm için baskılar artmaya
başlamıştır.
1989’da 537 bin olan Abhazya nüfusu içinde 93.2 bin Abhaz (%
18) kalmıştı. Çoğunluğun (% 45) kendisinde olduğunu öne süren
Gürcüler, Abhazya’nın bir Gürcü toprağı olduğunu iddiasını öne
sürmektedirler.
8-10. yüzyıllarda merkezi Kutatisi (şimdi Kutaisi)
feodal bir Abhazya Krallığı vardı, krallık 975’te
Gürcistan’a katılmıştı.
Abhazya 1810-1864 yılları arasında Rus koruması altında bir
feodal prenslik idi. Güney Kafkasya’da bir tek Abhaz
Prensliği varlığını korumuştu, Gürcü prenslikleri ise
kaldırılmış, toprakları doğrudan doğruya Rusya’ya ilhak
edilmişti (1801-1812).
Tarihsel, siyasal ve etnik anlamda Abhazların kuşkusuz kendi
ulusal bölgelerinde egemenlik ve bağımsız devlet kurma hakları
vardır. Kardeş Gürcü halkı yönetiminin er geç bu gerçeğe saygı
göstereceği günler gelecektir.
Çeçen Cumhuriyeti ise, mevcut bağımsız konumunu
sürdürmektedir. Ancak Rusya ile de bağlar büsbütün
koparılmamıştır; ortak ekonomi, para, açık sınır ve iletişim
sürdürülmektedir. Bu arada şiddetten kaçınılmakta olması da
sevindirici bir durumdur.
Üzücü Oset-İnguş çatışması ise şimdilik durdurulmuştur.
Öte yandan Karaçay ve Balkarların Kabardeyler
ile olan sürtüşmeleri de yatışmış bulunmaktadır.
Karşılıklı anlayış ve hoşgörü ortamında Ruslar da dahil tüm
Kuzey Kafkasya halklarının barış içinde birlikte yaşayacakları
kuşkusuzdur. Bu bakımdan Merkezi Rus yönetiminin bölgedeki
kışkırtıcı eylemlerine ve Ruslaştırma politikalarına bir son
vermesi gerekmektedir. Ayrıca cezası kaldırılmamış olan
Shapsugh halkının özerkliğinin koşulsuz olarak geri verilmesi
de huzur ve adalet sağlama bakımından gereklidir.
NOT:
Yazı 1993’te yayınlanmış olup dili sadeleştirilmiş, anlamı
korunarak düzeltmeden geçirilmiş, bazı ad ve terimlerin
yanında Adigece yazılışları da eklenerek yeniden düzenlenmiş
ve anlaşılır biçimde kısmen güncellenmiştir. HCY
DİPNOTLAR:
1) AC Parlamentosu
şimdi 54 üyeli olup iki kanattan oluşmaktadır. 27 üyeden
oluşan üst kanat 9 seçim çevresinden (Okrug:2 kent, 7
rayon) seçilen üçer üyeden oluşur. Adigelerin yoğun yaşadığı
seçim çevreleri küçük nüfuslu olarak 3’er üyeyi üst meclise
gönderirler, buralardan daha çok Adige asıllı üyeler seçilir.
27 üyeli alt kanat için seçim çevreleri nüfusuna göre
temsilci çıkarırlar, bu kanatta da Rus üyeler çoğunluğu
oluşturur. Böylesine dengeli bir düzenlemeyle Rus-Adige temsil
eşitliği (paritet) korunur. -HCY
2)
Zeynep K’eraş (1923-1998), ünlü bir dilbilimleri uzmanı
idi.
3)
1861’de Rus Kafkasya Ordusu
Komutanı General Baryatinski, henüz işgal altına
alınmamış olan bölgeler (Çerkesya) halkının Türkiye’ye
sürülmesini önermiş, öneri 1862 tarihli ve Türkiye’ye “göç
edilmesine izin veren” bir Rus Hükümet kararı ile yürürlüğe
sokulmuş, karar Aralık 1864 tarihine değin yürürlükte kalmış,
1967’de de iptal edilmiştir. Söz konusu sürgün sınırları
içindeki bölgeler yerli halktan tamamen boşaltılmış,
Kafkasya’da kalanlar da Orta Kuban ve Orta Laba solundaki
ovalara dağınık kümler halinde yerleştirilmişlerdir. -HCY
4)
Kalej, Ş’açe (Soçi) kentsel alanı içinde Psışuape
(Lazarevsk) kentsel rayonuna bağlı Aşe ırmağı vadisinde
bir köy. Burada Nart söylentilerine göre yaşlıların
atılarak öldürüldüğü “Yaşlılar Dağı” (Жъыгъэ ибг)
bulunur. Shapsughların ve komşularının tarihi için bkz. T. V.
Polovinkina, Çerkesya, Gönül Yaram, Ankara, 2007. -HCY
5)
Kıyıboyu Shapsughya’da (Soçi ve Tuapse rayonlar) bugün 14
Shapsugh köyü bulunmaktadır.
6)
Adigey’in nüfusu 2002’de 447. 109’a düşmüş, şimdilerde ise 442
bine düştüğü söylenmektedir.
7)
Rus girişlerinin durdurulmadığı, 1989-2003 yılları arasında
Rus diasporasından (Kazakistan, Orta Asya cumhuriyetleri, vb)
getirilen 155. 400 Rus yerleşimcinin küçücük Adigey’e
yerleştirilerek Adige nüfus yüzdesinin artmasının ve
diasporadan dönüşün önlendiği, sonradan ortaya çıkmıştır.
8)
Cavit Bageoğlu ayda 30 Dolar bozdurmanın yettiğini söylemişti,
ancak dizgide yanlışlıkla 50 Dolar yazılmıştı.
9)
Bu tahminde yanıldık. Devlet malları yağmalandı, fabrikalar
sökülüp çalındı, makineler mafya eliyle dış ülkelere çıkarılıp
satıldı, böylece birkaç yılda süper zengin bir zümre oluştu.
Bunların ayrı lüks siteleri ve yaşamı vardır. Halk ayda 30-40
Dolar’a çalışırken ve çile doldururken, bu türeme zenginler
şimdi Akdeniz sahillerinde yazlıklara sahiptirler, çocuklarını
da İngiliz ve İsviçre okullarında okutmaktadırlar. |