Genel bilgiler:
Kuzey Kafkasya’da, Rusya Federasyonu (RF) devlet yapısı
içinde yer alan ve Adigelerin yaşadığı üç cumhuriyetten (AC,
KÇC, KBC) biri. Toprakları bütünüyle Krasnodar krayı sınırları
içindedir. Yüzölçümü 7 bin 600 km. kare (200
km. karelik Krasnodar Barajı ile 7 bin 800 km. kare), nüfusu
447 bin109 (2002;2008'deki nüfusu ise 441 bin 200), başkenti
Maykop (Mıyequape; 2002’de 156 bin 931). Nüfusun 234 bin 900’ü
kentli (% 52.5), 212 bin 209’u da köylü (% 47.5); % 53. 5’i
kadın (239 bin 090), % 46.5’i de erkektir (208 bin 019).
2002’de, nüfusun 108 bin 115’i
Adige (% 24.18), 288 bin 280’i Rus (% 64. 48), 15 bin 268’i
Ermeni (% 3.41), 9 bin 091’i Ukraynalı (% 2), 3 bin 631’i Kürt
(% 0.8), 2 bin 904’ü Tatar (% 0.7), vd idi. Adige kökenli
nüfusun 25 bin kadarı kentli, gerisi köylü idi.
Rus sayısı, Adige sayısının 2.6
katı olarak bildiriliyor ise de, bu nüfusun önemli bir bölümü,
barışçı ve konuksever bir bölge olarak ünlenmiş olan Adigey
Cumhuriyeti’ne (AC) sağlık ve huzur içinde bir yaşam sürdürmek
üzere,burayı seçen, başka yerlerden gönderilip yerleştirilmiş
ve büyük çoğunluğu Rus olan hasta ve emeklilerden
oluşmaktadır. Bu “konuk” nüfus sayılmadığında, temelde, birer
ana kitle olarak, siyasal bir “etnik Adige” ve bir “Adigeyli
Rus nüfusu” dengesi vardır.
Rus kolonizasyon siyasetinin
kesintisiz sürdürülmesine karşın, Rus nüfus, yine de artmayan,
yani 1989’da 293 bin 640 (% 68) iken, 2002’de 288 bin 280 (%
64.5)’e düşen; Adige nüfus ise, az da olsa artan, 1989’da 95
bin 439 (% 22.1) iken, 2002’de 108 bin 115 (% 24.2) olan bir
nüfustur. Söz konusu 13 yıllık dönemde Adige nüfusu %13, 3
artarken, Rus nüfusu ise % 1,8 oranında azalmıştır.
Özerk yaşama geçiş, Adige ve
Shapsugh topluluklarına özerklik verilmesi:
1922’de, Kuban ve Laba
ırmaklarının orta sol ovalarında, Adigelerin yaşadığı 10-30 km
genişliğinde ve 300 km uzunluğunda, yay biçimindeki bir şerit
üzerinde, 27 Temmuz 1922’de oluşturulan Adige Özerk
Oblastı’nın (AÖO) sınırları, ilkin 23 Mayıs 1923’te çizildi:
İlk kuruluşunda yüzölçümü 2. 660 km. kare, yönetim merkezi de
Krasnodar (Yekaterinodar) kentinde idi. Oblastın önce “Çerkes
(Adigey) ÖO” olan adı, 24 Ağustos 1922’de “Adigey (Çerkes) ÖO”
olarak değiştirildi, daha sonra, 13 Ağustos 1928’de de “Adigey
ÖO” (AÖO) adını aldı. Kuruluşu döneminde Adige nüfus çoğunluğu
vardı. Daha sonra Adige oranı düşmeye başladı: 1926’da 113 bin
481 olan genel nüfus içinde % 44.8 Adige (50 bin 821), % 25.6
Rus (29 bin 102), %23.3 Ukraynalı (26 bin 405) ve % 0.7 Ermeni
(738) bulunuyordu.
AÖO, diğer Kuzey Kafkas etnik yöreleri dışında ve uzağında ve
en kuzeyde, 1864 sürgünü sırasında, Rus dil denizi içine
dağıtılarak oluşturulmuş bulunan Adige yerleştirme adalarının
(rezervasyonların) çoğunu içine alan küçük bir yöre biçiminde
kurulmuştu (şimdiki Ş’açe/Soçi metropoliten alanı, Tuapse,Uspensk
ve o zamanki Anapa rayonları Adigeleri AÖO dışında
kalmışlardı). Diğer Kuzey Kafkas bölgeleri ise, Rus dil
denizinin güneydoğu kenarında, kendi tarihsel etnik
yörelerinde ve birbirleriyle sınır teması bulunan geniş bir
etnik kuşak içinde yer almışlardı. Ancak “Adigey ÖO”
ile 1924’te kurulan Karadeniz kıyısındaki “Shapsugh Ulusal
Rayonu”, 1864 Rus dış ve iç sürgün uygulamaları sonrasında
oluşan, tamamen izole (tecrit durumda) olan yerlerde
bulunuyorlardı (Shapsugh rayonu 1922’de kurulan ve şimdiki
Ş’açe ve Tuapse rayonu topraklarının tümünü kapsayan Shapsugh
Özerk Cumhuriyeti topraklarının küçük bir bölümü üzerinde,
daraltılarak oluşturulmuştu.Kuban ve Laba solundaki tecrit
haldeki yerlerde ise, eski yerliler olarak Bjedugh, K’emguy,
Kuban Kabardeyleri, vb Rus askeri denetimi altında
yaşıyorlardı. 1864’te bu yörelere yeni Shapsugh ve Abzegh
sürgünler de yerleştirilmişlerdi. 1861 yılında henüz egemen
olan Çerkesya’nın diğer yöreleri, yani Maykop’tan geçen
Byelaya Irmağı (Şhaguaşe) ile Karadeniz arasındaki yöre ise,
Rus hükümetince alınan 10 Mayıs 1862 tarihli bir Rus hükümet
kararı gereğince, etnik temizlik ve Türkiye’ye sürülme
biçiminde Adige nüfusundan bütünüyle boşaltılmış, Adigelerden
boşaltılan bu yerlere de Rus kolonizatörler yerleştirilmeye
başlanmıştı. Bir tek küçücük dağlık Hak’uç/Хьак1уцу
yöresi birkaç yıl daha direnmişti). Kuban ve Laba ırmakları
solundaki Adigelere ayrılmış bu küçük yerleştirme
alanlarında, 1864’te, ünlü Adige müzecilik uzmanı Dr. Almir
ABREG’e göre toplam 80 bin, 1865’te de Adige tarihçisi
Samir HATKO’ya (Хьаткъо Самир) göre, 51 bin Adige
kalmıştı.
1920’lerde ise, Adige ve Shapsugh toplam sayısı
55-60 bin dolayında olabilirdi. Sayı azlığına karşın, katı
Rus milliyetçiliğinin aşılarak, bu iki küçücük yöreye,
özellikle de birkaç bin Shapsugh’a özerklik verilmiş olması,
Sovyet devrimcilerinin, başlangıçta, en küçük etnik
toplulukları bile gözeten adil ve demokratik siyasal ilkelere
ve bir ahlak anlayışına sahip olduklarını, bunun bir
benzerinin olsa olsa İsviçre’de bulunabileceğini; Lenin’in
yıllar önce İsviçre’yi örnek alarak, geliştirmeye çalıştığı
ulusal sorunu çözüm ilkelerine sadık kaldığını ve yeni
etnik-ulusal yapılanmaya da önderlik ettiğini göstermektedir.
Ancak Lenin’in ölümü sonrasında, Stalin ile birlikte,sözde
parti önderliğinde bürokratik bir diktatörlük ve yozlaşmanın
baskın hale geldiğini, bunu bir sonucu olarak da çağdışı bir
Rus milliyetçiliğinin yeniden hortlatıldığını görüyoruz.
Nitekim bu gerici Rus milliyetçiliğinin bastırmasıyla küçücük
Shapsugh ilçesi (rayon) bile, gelecek açısından “tehlikeli”
bir oluşum sayıldı (“tehlike ideolojisi”, günümüzde de
faşizmin kullandığı ve beslendiği ideolojilerdendir) ve 24
Mayıs 1945’te lağvedildi (bk. Shapsugh Ulusal Rayonu, Vikipedi,
internet).
Adigey’in büyüme süreci ve
beliren yeni sorunlar:
Adigey ÖO, ilkin Rusya (RSFSC)
içinde, aracısız Moskova’ya bağlı bir idari birim (il) idi;
sonraları, statü indirimiyle, “daha üst statüdeki bir il (kray)
yönetimine bağlandı, yani daha küçük bir idari alt birim -il
ile ilçe arası bir birim-” yapıldı. Önce Kuzey Kafkas Kray’ına,
ardından 1934’te de Azak-Karadeniz Kray’ına
bağlandı. Sovyetler Birliği düzeyindeki 1936 anayasal
düzenleme ve yapılanma sırasında, AÖO başkenti,sınır dışındaki
Krasnodar kentinden,sınır içine alınan Maykop (Mıyequape)
kentine taşındı ve ara yerdeki Giaginsk (Djadje/Cace) rayonu
da AÖO’na bağlandı, böylece bir toprak genişlemesi gerçekleşti
ve yüzölçümü 3 bin 900 km. kareye ulaştı (1. 240 km. kare ya
da % 46. 6 oranında bir toprak artışı). Ertesi yıl, 1937’de
ise, özerk oblast, yeni oluşturulan Krasnodar Kray’a (il)
bağlandı (ve 1991 yılına değin oraya bağlı kalacaktı). Daha
sonra, güneydeki turistik Maykop (Mıyequape) rayonu da oblast
sınırları içine alındı ve böylece yüzölçümü 7 bin 600 km.
kareye (Krasnodar Barajı ile birlikte, 7 bin 800 km. kareye)
çıktı (yeniden 2 misli kadar bir genişleme gerçekleşti).
AÖO, Maykop kenti ile iki rayonu (Giaginski
ve Maykop) içine aldığından, AÖO’ndaki Adige oranı da %
40’lardan % 20’lere düştü:1926’da % 44.8; 1939’da %22.8 (55
bin 048), 1970’de % 21.1 (81 bin 478), 1989’da % 22.1 (95 bin
439), 2002’de de % 24.2 (108 bin 115). Rus nüfus ise uzun bir
sure % 70’ler düzeyinde (1939’da % 71.1; 1970’de % 71.7)
seyrettikten sonra, 1989’da % 68’e, 2002’de de % 64.48’e
düştü.
AÖO, M.Gorbaçov yönetiminin
desteğiyle, 5 Ekim 1990’da, Adige Halk Kongresi ve
yerel parlamentoların da olurlarıyla 5 Ekim 1990’da cumhuriyet
kurma kararı aldı ve 3 Temmuz 1991’de de Moskova’nın (RSFSC
Parlamentosu) oluru ile resmen bir özerk cumhuriyet oldu.
Rus ırkçı oklarının Adigelere
çevrildiği zorlu bir dönem:
AC, halen ve tümüyle Krasnodar
Kray sınırları içinde bulunmaktadır. Bu nedenle, AC,
kuşatılmışlıktan kurtulmak ve daha güvenli bir ekonomik
gelişme olanağına kavuşmak amacıyla doğal sınırlara kavuşmak
istedi, bunun için sınırlarının doğuda Karaçay-Çerkesya
Cumhuriyeti’ne (KÇC), güneyde de Abhazya Cumhuriyeti’ne
değin genişletilmesi (ya da Mostovski rayonunun AC sınırları
içine alınması); ayrıca Karadeniz kıyısı (Soçi ve Tuapse’deki)
Shapsughlarına,1945’te haksız olarak gasp edilmiş olan
özerkliklerinin iade edilmesi isteklerinde bulundu (bk. Doç.
Dr. Ufuk Tavkul, Kafkasya’da bir tehdit unsuru ”Kazaklar”,
Birleşik Kafkasya Dergisi, sayı 6-7, s. 33). Rus liderlerin
kendi aralarında neler konuştukları, çoğunca açıklanmaz ve
gizli tutulur; alınan kararların öğrenilmeleri yüzyıl
sonrasına da kalabilir. Biz Adige isteklerinin, üst düzeylerde
nasıl karşılandığını tam olarak bilemeyiz ama öyle fazla bir
zaman geçirilmeden, AC’nin lağvedilip topraklarının Krasnodar
Kray’ı
sınırları içine alınması içerikli sinsi ve dalga dalga kabaran
bir kampanyanın yürürlüğe sokulduğunu gördük. Kampanya, birkaç
yıl sürdükten ve ortalığı bulandırdıktan, RF’na güveni iyice
sarstıktan sonra, AC Devlet Başkanı Hazret Ş’OVMEN’in
karşı çıkması (2004), Adigelerin sert tepkileri (21 Mayıs
2006) ve RF Devlet Başkanı Vladimir PUTİN’in Adigeleri
dolaylı desteklemesi (2006) üzerine, şimdilik yatışmış
durumda.
Adigey’in yeniden kolonize
edilmesi:
1989-2003 yılları arasında,
siyasal sorunlar yanında, genel bir ekonomik çöküş süreci de
yaşandı, işsizlik felaket boyutunu aldı, asayiş bozuldu,
rüşvet ve yolsuzluk yaygınlaştı, sonuç olarak, çoğu Rus 123
bin 900 kişi, AC’ni terk edip sanayi merkezlerine göç etti. Bu
nüfusun çoğu, daha önceleri kolhoz (köy tarım kooperatifi) ve
sovhozlara (devlet tarım işletmesi) devlet yardımı (politik
destek), turizmde görevlendirme, Maykop kentinde de bedava
konut tahsisi ve istihdam biçimlerinde sübvanse edilen politik
bir nüfustu. Bu Rus nüfus çöküşü olgusu, boşalan devlet (RF)
konutlarına, Maykop ve Tahtamukay’da devletçe inşa ettirilen
yeni devlet konutlarına, dışarıdan, çoğu emekli ve üretici
olmayan 155 bin 400 Rus nüfus getirilip “kapatılma” yoluna
gidildi (Sonuç olarak nüfusta üçte iki oranında ve Ruslar
yararına bir değişim gerçekleşti ya da şimdiki Adigey
nüfusunun yaklaşık üçte ikisinin dışarıdan getirilip Adigey’e
yerleştirilmiş olan bir nüfus olduğu söylenebilir).
Başlangıcından günümüze
Çerkesler:
Adigeler, 1864 yılına değin ve
tarih boyunca ve ana kitle olarak, hiçbir yabancı güce boyun
eğmemiş olan, temelde demokratik yapılı ve barışçıl bir toplum
idiler (Bu yapı sağlam gelenekleri sayesinde ayakta kalmanın
temel nedeni olurken,bu tür bir yapının saldırgan ve
yayılmacı karakterde olmaması nedeniyle de,toplumun zayıf
tarafını oluşturuyordu). Karadeniz kıyısında, uzun bir
süre, yani Ruslar Karadeniz’e inene dek Osmanlı
İmparatorluğu’nun boyun eğdiremediği ve bağımsızlığını korumuş
olan tek Karadeniz kıyı ülkesi, Bağımsız Çerkesya (Adigey)
idi, yani Karadeniz’de egemenlik Türkler ve Çerkesler
arasında paylaşılmıştı (Çoğu milliyetçi ve tek yanlı olan Türk
ve Rus tarih atlasları, Çerkesya’yı 1829 yılı öncesinde
Osmanlılara “bağlı” bir bölgeymiş (eyalet imiş) gibi
göstermeye çalışıyorlar, ama yanlış. Batılı tarih atlasları
ise, Çerkesya’yı, 1864 yılına değin Karadeniz kıyısında
bulunan bağımsız bir ülke olarak göstermeye devam ediyorlar.Bu
da tarihsel anlamda bir hak iadesidir. Örneğin, 1814
Viyana Kongresi konulu tarih atlaslarına bakılabilir;
ayrıca bk. GROLIER International AMERİCANA Encyclopedia,
Sabah, cilt 2, s. 307, 310, 312.
Maykop'taki Adige Ulusal Müzesi'nde
(AUM) Eski Taş Çağı yapıtları, MÖ III. binyılına ait, yani 4
bin 500 yıl, dahası 5 bin 500 yıl öncesine ait Adige Meot
(Мыут1) yapıtları vardır (AUM için bk. Nuriyet Mamırıko,
"Ulusal Tarih Koruma Altında", internet;ayrıca bk. Aslanguaş
Ş'avko, "Mıyequape/Maykop adının kökeni", Jineps gazetesi,
sayı sayı 19; Fatim Ç'are, "Vılape Höyükleri", Jineps gaz. ,
sayı 21).
Çok eski Adige atalarının yazıları
vardı. Örneğin 3 bin 300 yıl öncesine ait Maykop Taşı’nda
bir Meot (Adige) yazısı bulunduğu gibi, M. Ö. V-IV.
yüzyıllardaki Adige ataları olan Sind ve Meotlar’ın
da alfabe ve yazıları vardı (bk. Adigey, Vikipedi Özgür
Ansiklopedi). Adige uygarlığı, kentsel yaşamı ve Adige kent
devletlerinin (Sind, Meot, Kerket, vb), MÖ III. yüzyılda büyük
darbeler aldıkları anlaşılıyor. Meot topraklarında büyük bir
kuraklık yaşandığı ve buğday üretiminin düştüğü, buna karşılık
sulama tekniğinin gelişmesiyle de Mısır’da buğday üretiminin
patlama yaptığı ve ucuz Mısır buğdayının Akdeniz buğday
ticaretini ele geçirdiği biliniyor. Sonuç olarak Adige (Meot)
ekonomisi çöktü ve savunma giderleri karşılanamaz oldu. Bu
da, göçebe saldırılarına (İskit, Sarmat, Alan, Hun, vb)
elverişli bir durum yarattı. Ardı arkası kesilmeyen yağmacı
saldırılar karşısında, Adigeler kentleri terk etmek ve
dağlara sığınmak zorunda kaldılar.
Birbirini izleyen İskit, Sarmat,
Alan, Got ve özellikle de Hun saldırıları sonucu Adige
kentleri, kıyı ticareti ve Adige yazılı yaşamı (yazıyı da
yaratan uygarlığın temeli olan kentsel yaşam), yani Adige
(Meot) uygarlığı tarihe karıştı; dağlara sığınan ve
yüzlerce yıl oralarda savunma durumunda kalan Adigeler de,
doğal olarak yazılarını yitirdiler (Yazı, kentsel yaşam ve
gelişmiş bir ticaret karşılığı olan bir olgudur). Ancak eski
kültürlerini, kent uygarlığı düzeyinden düşmüş de olsa, Adige
köy topluluk gelenekleri biçiminde günümüze değin sürdürmeyi
ve yenileyerek korumayı başardılar ama şimdilerde asimilasyon
politikaları ve teknoloji (globalizm) çağının açmazları ile
de karşılaştılar.
Adige Meotların tarihi henüz
yeterince aydınlatılmış değildir, bu alanda bilim
insanlarının, arkeologların çalışmaları sürüyor. Meotlarda,
çoğu toplumun aksine, saldırgan ve yayılmacı değil, savunma
üzerine kurulu bir askeri strateji ve maaşlı askerler
bulunduğu anlaşılıyor. Genişlemeci bir strateji izlemeyen
Meotlar, bu yüzden, başka toplumların topraklarını ve
kaynaklarını ele geçirip güçlenmeyi,yani saldırgan ve zalimce
politikaları benimseyemiyor olmalıydılar. Ayrıca kent
devletlerinin birleştirilmeleri, göçebe toplulukların yağmacı
amaçlarla geçici birleşmeleri olaylarında olduğu gibi kolay
bir şey değildi (Birleşme Ruslara karşı bile tam
sağlanamamıştı, çünkü Adigelerin yerleşik,kimi bağımsız köy
toplulukları sistemi,yapısı,ekonomik nedenlerle birleşmeyi
zorlaştırıyordu. Örneğin bir yöre, başka yörelerden gelecek
büyük bir savaşçı nüfusu uzun süre besleyecek kaynaklardan
yoksundu. Adigeler çağdaş anlamda bir merkezi devlet
oluşturamamışlardı).
Sonuç olarak güçten düşmüş olan
Adige-Meotlar, MÖ III. yüzyılda başlayan ve günümüze değin
süren bir çöküş süreci içine girmiş oldular. Çöküş sürecine
karşın Adigelerin ayakta kalmış olmaları, yine de sağlam
gelenekleri ve dağları sayesinde olmuştur (Adige Meot geleneği
için ayrıca bk. Asker Hadeğal, "Nartlar", Jineps gaz., sayı
20-27;ayrıca bk. Sindika, vikipedi, internet).
Meotlar döneminde Adigeler
arasında şiir, masal, şarkı ve destan gibi sözlü anlatılar,
özellikle de Nart kahramanlık destanları yaygındı.Örneğin
Adige Nart destanında Mıvıt’ (Мыут1), Cırt, Çıt, Çınt (Sind)
gibi sözcükler sık sık geçmektedir (bk. Nart destanları,
vikipedi, internet).
Meot (Adige) yaşamı ve
kültürü:
Ekonomik çöküş ve gerileme süreci
içine girmiş olan Adigelere yönelik göçebe saldırıları da
doğal olarak iyice yoğunlaşmıştı. Çünkü güzel, yetenekli ve
çalışkan Adige kızları ile yakışıklı, çalışkan ve yürekli
Adige delikanlıları esir pazarlarında büyük para ediyor ve
aranıyordu.
Birbirini izleyen İskit, Sarmat, Alan, Got ve özellikle de Hun
saldırıları sonucu Adige kentleri, kıyı ticareti ve Adige
yazılı yaşamı sona erdi. Adige ülkesinin en verimli
toprakları adeta bir yol geçen hanına dönüşmüştü. Dağlara
sığınan ve yüzlerce yıl oralarda barınan Adigeler, kendine
yeterli (otarşik) bir tarım, hayvancılık, balıkçılık ve paralı
askerlik (Mısır Memlukları gibi) gibi uğraşlarla yaşamlarını
sürdürmek zorunda kaldılar. Bu da yer yer tembelleşmeyi
getirdi. Yoksullaşan ve yazılarını da yitiren Adigeler, yine
de geleneklerini, folklor ve inançlarını korumayı ve günümüze
taşımayı başardılar. Ancak üstün kültürleri sayesinde bazı
istilacıları (özellikle Sarmat-Alanları) asimile yoluyla
Adigeleştirmeyi de başardılar. Şimdiki Alan-Osetler bile Adige
karakteri taşımakta, dil dışında Adige özellikler
göstermektedirler.
O sıralar Adigeler politeist (çok
tanrılı) bir inanca sahiptiler, Tha ya da Thaşho'ya (Тхьашхо)
ve ona bağlı gök, yer ve su tanrılarına inanıyorlardı (bk.
Çerkesya'da değişik dinlerle ilişkili yer adları, internet).
Hun, Moğol ve Tatar
saldırıları:
M. S. IV-VI. yüzyıllar boyunca
süren Hun saldırıları, 1864 Rus istilasında olduğu gibi
dağları ele geçirememiştir, ama Adigelere öldürücü darbeler
indirmiştir.
Birkaç yüz yıllık bir karanlık dönemin ardından, Bizans ve
batı ile yeniden ilişkiler kuruldu, Hıristiyanlık Adigeler
arasında yayılmaya başladı ama tam bir toparlanmaya zaman
kalmadan, Kuzey Kafkasya halklarına yönelik yeni saldırılarla
karşılaşıldı. Özellikle Moğol (1223) ve Timur
(1395) saldırıları ve bunu izleyen Tatar akınları, Adigelerin
toparlanmalarını engelledi. Sınırboyu Adigeleri arasında dış
baskılar sonucu feodalizm (köylü ve köleler üzerinde derebeyi
-pşı- egemenliği sistemi) güçlenmeye başladı. Adigelerin
kuzeyinde, sınır boylarındaki bazı Adigeleri vergiye bağlayan
büyük bir Altın Ordu Devleti (1227-1502) doğdu, bu
devlet içinde yaşayan Tatarlar, ileride Ruslar ile Adigeleri
ayıran bir tampon halk konumu aldılar (Kırım ve Astrahan
hanlıkları) ve bir yandan da Adigeler aleyhine genişlemeye
başladılar. Örneğin, Kırımlı Tatarların baskıları sonucu,
14-15. yüzyıllarda Adige-Kabardeyler, Azak Denizi kıyılarını
ve Kırım’ı tahliye edip şimdiki yerlerine çekilme
süreci içine girdiler. 16. yüzyılda Kuban Irmağının kuzeyi
Tatarların (Kırım’ın)
eline geçti.
Kabardeyler Kırım’a ağır vergiler ödüyorlardı. Bu durum
karşısında, Adigeler (Kabardeyler) uzak bir ülke insanları
olarak gördükleri Ruslarla ilişki kurdular. Bu yeni
yakınlaşmanın kendileri için ileride bir tehlike
oluşturabileceğinin herhalde farkında değildiler (Adigeler,
küçücük ve zayıf topluluklara bölünmüş olmaları nedeniyle,
İngilizler ve Ruslar gibi ileri görüşlü ve güçlü devlet
adamları yetiştiremiyorlardı. Bu arada Osmanlı Devleti'nin
büyük devlet adamları içinde bile Slaviyan kökenliler
çoğunlukta olmalıdır, Sokollu Mehmet Paşa gibi, konulara bu
açılardan da bakılmalıdır). Altın Ordu’nun parçalanması
sonucu, Altın Ordu topraklarının bir bölümü üzerinde,
Adigelerin kuzey komşuları olmak üzere Kırım
(1441-1783) ve Astrahan (1466-1556) hanlıkları
doğdu.
Rusya ile Kabardeyler arasında bir
tampon Tatar devleti konumunda olan Astrahan Hanlığı 1554'te
Rus koruması altına girdi,ancak Han'ın sinsi davranışları ve
ihaneti üzerine de, 1556’da lağvedilip toprakları Rusya’ya
ilhak edildi. Böylece Kabardeyler ve onların doğusunda Hazar
Denizi’ne uzanan bir alanda yaşayan halklar, yani şimdiki
Oset, İnguş, Çeçen ve Dağıstanlılar da Ruslarla komşu olmuş
oldular. Sonunda Kabardeyler, Altın Ordu yerinde kurulmuş
olan öteki Tatar devleti olan Kırım Hanlığı’ndan
koptular; görüşmeler yoluyla ve bir antlaşmayla, 1557’de Rus
korumasını benimsediler. Büyük Kabardey derebeyi Pşı
Temrıko İDAR’ın bir Müslüman olan kızı Goşevnay İDAR
(1544-1569), Moskova’da bir kilisede vaftiz edilip Ortodoks
Hıristiyan yapıldı ve Mariya adını aldı, ardından ilk
Rus Çarı İvan IV’e (Korkunç İvan) nikahlandı (1561).
Böylece Rus-Kabardey antlaşması evlilikle de perçinlenmiş oldu
ve birçok Kabardey soylusuna Moskova’da önemli devlet
görevleri verildi, bunlar özveriyle çalıştılar, bazıları
Hıristiyan da oldular ve Rusya’nın büyüme sürecine önemli
katkılarda bulundular (1557 yılının 450. yılı 2007 yılı
boyunca AC, KBC, KÇC ve Moskova’da kutlanmış ama Adigelerin
çoğunluğu, herhalde pek de iyi bir şey getirmediği için
olacak, kutlamaları buruk karşılamıştır. Ayrıca Adigelerin
yaşadığı Krasnodar ve Stavropol krayları, her nedense kutlama
dışı tutulmuştur). Kabardeyler bu yararlı ittifak ve balayı
sayesinde Ruslara hayvan (at, sığır, koyun) satıyor, onlardan
sanayi ürünleri alıyorlardı.
Sonuç olarak Eski Çerkesya,
siyasal anlamda küçülmüş ve ikiye bölünmüş oldu. Batıda
Bağımsız “Çerkesya” ve doğuda da Rusya ile bir
dayanışma ve birliktelik içinde olan “Kabardiya” (ya da
Doğu Çerkesya). Dört büyük derebeyi ailesi (pşı) ve bunların
vasalları tarafından yönetilen Kabardiya 1739 Belgrad
Anlaşmasına değin, siyasal anlamda Rusya’ya bağlı kaldı ve bu
tarihte bağımsızlık elde etti. Büyük ve Küçük Kabardey
bölgelerine, Osmanlılar ile Ruslar arasında bağımsız ve
tarafsız bölge statüleri verildi.
1774’te Kabardiya ve
Osetya, 1783’te de Kırım Hanlığı kesin olarak Rusya’ya
ilhak edildi, ayrıca Doğu Gürcistan da Rus korumasını
benimsedi. Böylece Bağımsız Çerkesya, 1783'te Kuban Irmağı
boyunca Ruslarca karadan kuşatma içine alınmış oldu. İki yıl
önce, Çerkesleri desteklemek, Rus yayılmasını durdurmak ve
Kırım'ı kurtarmak için Osmanlılar 1781-1783 yıllarında
Çerkesya'da Fransız mühendislerin yardımıyla Anapa Kalesini
kurmuşlardı. Ancak Anapa,1787-1792 Osmanlı-Rus Savaşı
sırasında 22 Haziran 1791’de Rusların eline geçti (Daha fazla
bilgi için bkz. Ashad Ç’ırğ, Tehlike Kuzeyden Geliyordu,
internet). Anapa 1792 Yaş Antlaşması gereğince Ruslar
tarafından Osmanlılara geri verildi.
Rus yayılması durdurulamadı.
Rusya 1801'de Doğu Gürcistan’ı
(Kartlı ve Kaheti Krallığı) ilhak etti. 1806-1812
Osmanlı-Rus Savaşı sırasında da Ruslar, Osmanlı
korumasındaki İmereti Krallığı'nı (Batı Gürcistan)
ve Mingrelya Prensliği’ni istila ederek ilhak ettiler. Bu
arada Osmanlı korumasındaki Abhaz Prensliği ise,saf
değiştirdi ve gönüllü olarak Rus korumasını benimsedi, Abhaz
Prensi de din değiştirerek Rus Ortodoks Hıristiyan mezhebini
benimsedi. Abhazya, okrug (ilçe) statüsünde bir feodal
prenslik olarak, 1810'da Rusya’ya bağlandı (feodal
ayrıcalıkları olan bu Abhaz Prensliği, 1861’de Rusya’da
çıkarılmış olan,feodal ayrıcalıkları ve serfliği-toprak
köleliğini kaldıran demokratik reform programı gereğince,
biraz gecikmeli de olsa, 1864’te lağvedilecek ve Kutaisi iline
bağlı Sohum okrugu haline getirilecekti. Bu gelişme Abaza
soyluları arasında büyük bir hoşnutsuzluk ve başkaldırılara da
yol açacaktı).
Bütün bu oluşumlar 1812 Bükreş
Antlaşması ile Osmanlılarca da resmen tanındı ve
kalıcılaştı. Kuzeyde Kuban Irmağı ağzından güneyde Bzıb Irmağı
ağzına (Pitsunda'ya) kadar uzanan yerler Osmanlılara, Bzıb
Irmağından daha güneydeki Rioni Irmağı ağzına (Poti'ye) değin
uzanan Karadeniz kıyıları da (Abhaz Prensliği toprakları da
dahil) Ruslara bırakıldı.
Abhaz yazarı Hayri Ersoy'a
göre, Rus korumasındaki Abhaz Prensliği'nin nüfusu
1858'de 94 bin 023 idi. (Dili, Edebiyatı ve Tarihi ile
Çerkesler, İstanbul, 1993, s. 44)
Savaş sırasında Rusların eline
geçmiş olan Anapa Kalesi, 1812 Bükreş Antlaşması gereğince
Osmanlılara geri verildi. Öte yandan Ruslar İran ile de
savaştılar, 1813 Gülistan Antlaşması ile İran, Dağıstan
ve şimdiki Azerbaycan Cumhuriyeti’nin kuzey kesimi üzerinde
Rus egemenliğini tanıdı. Böylece Ruslar, Kuzey Kafkasya
halklarına karşı yayılmak için gerekli olan hukuki alt
yapıları ve diplomatik kazanımları oluşturmakta, Kuzey Kakasya
halklarını kıskaç içine almaktaydılar.
Anapa'nın 1792 ve 1812'de,Ruslarca
Osmanlılara geri verilmiş, Çerkesya kıyılarında Osmanlı
denetiminin de tanınmış olması, kuşkusuz Rusların, Çerkesya'yı
bir biçimde Osmanlı Devleti ile ilişkilendirip ileride ele
geçirme planlarının bir gereğiydi.Kurnazca ve ustaca bir
taktikti. Rusların 100 yıllık yayılma planları yaptıkları
bilinmektedir. Uluslararası hukuka göre Çerkesya bağımsız bir
ülke statüsündeydi ve haritalarda bağımsız bir ülke olarak
gösteriliyordu. Bu bakımdan bağımsızlık statüsünün birtakım
antlaşmalarla sakatlanması gerekiyordu. 1828'de Osmanlıları
her cephede ezip geçen Ruslar, 1829 Edirne Antlaşması
sonucu, hedeflerine ulaşmış oldular.
1829’da Edirne Antlaşması ile,
Osmanlılar Çerkesya kıyılarından çekildiler ve kıyı denetimini
resmen Ruslara devrettiler. Böylece, Adigeler büyük bir
diplomasi oyununun kurbanı oldukları gibi, karadan ve denizden
tam bir Rus kuşatma ve ablukası içine alınmış oldular.
Artık Adigeler nefes alamaz, geçerli bir hukuki tutamak ve
yasal dost bulma olanağından yoksun duruma düşmüşlerdi
(Çerkeslere karşı işlenmiş olan bu haksızlığa, Karl Marks
başta olmak üzere dönemin ilerici demokrat aydınları karşı
çıkmışlar, ancak etkili olamamışlardı).
Çerkesya’nın istilasının
tamamlanması:
1829-1864 yılları arasındaki
dönem, Çerkesya’nın bağımsızlığını korumak için verilmiş
savaşlarla dolu,başlı başına bir kahramanlık destanı
niteliğindedir. Batılı devletler, haksız 1829 Edirne
Antlaşması’nı tanıyarak, Adigeleri ciddi anlamda desteksiz
ve bir başlarına bırakmışlar, ama bir yandan da Adigeleri
Ruslara karşı savaşa kışkırtmaktan ve ajanlar göndermekten
geri kalmamışlardı. 1840'da Adigeler, dışarıdan gönderilen ve
Adigelere dış yardım geleceğini söyleyen bu Osmanlı (din
adamları) ve İngiliz ajanlarının propagandalarına inanıp
düzensiz biçimde Rus hatlarına saldırmışlar ve ağır kayıplar
vermişlerdi. Adigeler sonunda bu ajanların yalancı ve
güvenilmez kişiler olduklarını anladılar ve savunmaya
çekildiler. Ayrıca Osmanlı ve Batılı kaynaklara olan eski
güvenlerini de iyice yitirdiler.
Bu pasif duruma bir son vermelerini sağlama amacıyla,
Çeçenya'da Ruslarla çarpışmakta olan İmam Şamil,
Adigeler arasına “naib” adı verilen yardımcılarını
yollamaya başladı. Ayrıca 1846'da, Çeçenya ile Çerkesya’yı
ayıran Kabardiya bölgesini safına çekmeyi ve mücadeleyi
Kuzey Kafkasya boyutuna yaymayı denedi, ama başarılı olamadı.
Bunun üzerine 1848'de, 30 yaşında güçlü bir kişi olan
Muhammed Emin'i, naibi olarak, kalabalık bir din adamı ve
kadılar eşliğinde Çerkesya'ya gönderdi. Bir bölüm Adige
(Abzeghler) Naib'in şeriat ve özgürlük vaatlerini benimsedi ve
Rus karakollarına saldırmaya başladı (1849) ama yoksul köylü
ve kölelerin desteğini yitiren Naib 1851'de yenildi ve diğer
Adigeler gibi savunmaya çekilmek zorunda kaldı. Bir bölüm
Adige de (Shapsugh, Natuhay, vd) Ruslara ve Muhammed Emin'e
(dolayısıyla Şamil'e) karşı sürdürdükleri mesafeli davranma ve
savunma stratejilerine bağlı kaldı.
1853-1856 Kırım Savaşı
sırasında Müttefikler (ve Osmanlılar), Çerkesya'yı bölünmüş
buldular. Ayrıca Çerkesya'yı ve Şamil önderliğindeki İmamet
Devleti'ni tanıma yerine, Osmanlılar Şamil'i Kafkasya
Genel Valisi olarak ilan ettiler, Çerkesya'ya da Seferbey
Zaneko’yu Çerkesya Askeri Valisi olarak gönderdiler. Bu
durum, Çeçenya, Dağıstan ve Çerkesya'nın bağımsız ülkeler
değil, işgal edilecek birer Rus toprağı oldukları anlamına
geliyordu ve 1829 Edirne Antlaşması hükümleri de bunu
gerektiriyordu.Ayrıca savaşın amacı ve nihai hedefi,
Karadeniz'deki Rus donanmasını yok etmek, Rusların Akdeniz'e,
yani İngiliz ve Fransız çıkar alanlarına ve bir tampon ülke
konumunda olan Osmanlı Devleti'ne yönelik bir Rus yayılmasını
önlemekle sınırlıydı.
Ek olarak, Müttefikler,once
Kafkasya'yı işgal etmeyi düşündüler,ama orasını elde
tutmanın, orayı ele geçirmekten de daha zor olacağını anlamış
ve Kafkasya'yı işgal etmekten vazgeçmişlerdi. Çünkü Kafkasya,
Türk Boğazları yoluyla açık denizlere kapalı olan bir iç
bölgeydi, ayrıca Kafkasyalıların çoğu (Gürcü, Ermeni, Azeri ve
bazı Kuzey Kafkasya toplulukları) Ruslarla barış içinde
yaşamaktaydı.
Yanlış bir strateji olarak,
Osmanlılar Kafkasya'yı Batı Gürcistan kıyıları üzerinden işgal
etmeyi denediler, ama oralardaki bataklıklara saplandılar ve
başarısızlığa uğradılar, Kafkasya’da Osmanlıları yenen ve
Osmanlı toprakları içinde ilerlemeye başlayan Ruslar ise,
sonunda stratejik Kars Kalesini teslim aldılar. Bu
ağır Osmanlı yenilgisini telafi etmek ve Rusları barışa
zorlamak için Müttefikler, nihayet 1855 sonbaharında şimdiki
Anapa ve Novorossiysk yörelerine gecikmiş bir askeri çıkartma
yaptılar ve “Çerkesya Valisi” Seferbey Zaneko’yu da
destekleyici bir jest de bulundular ve Rusları şimdiki
Krasnodar kentine doğru geri çekilmek zorunda bıraktılar.
Ancak aradan çok fazla bir süre geçmeden ateşkes imzalandı ve
savaş sona erdi.Adigeler yine yalnız idiler.
1856'da Paris Barış Antlaşması
ile her iki taraf (Müttefikler ve Ruslar) savaşta ele
geçirdikleri yerleri karşılıklı olarak geri verdiler. Bu
arada Çerkesya’daki Müttefik askerleri de, barış gereğince
ülkelerine geri döndüler.
Antlaşma gereğince Karadeniz Rus
savaş gemilerinden ve donanma üslerinden arındırıldı. Çerkesya
açısından ise, mevcut 1829 statüsünde bir değişiklik
yapılmadı,Çerkesya bir Rus "toprağı" olarak kaldı.
Müttefikler, Kırım Savaşı
süresince Adigeleri ve Şamil'i, süvari birlikleri oluşturarak
Rus müstahkem hatlarına saldırmaya, Kırım ve Sivastopol
üzerine yürümeye çağırıyorlar, ama bu birimleri bağımsız
devletler olarak tanımaya yanaşmıyor,topçu eğitimi,top ve
modern silahlar verme gibi ciddi yardımlarda bulunmuyor,ama
olmayacak şeyleri istiyor ve atlatma yollarına
gidiyorlardı.Müttefikler kılıçlı Adige birliklerini Rus
topçularına saldırtmaya kalkışmak gibisine insafsız isteklerde
bulunuyorlardı.
Savaş sonu serbest kalan Rus
birlikleri önce İmam Şamil’in üzerine yürüdüler, Şamil
ve Çerkesya’daki naibi Muhammed Emin 1859’da, birer
anlaşma ile Ruslara teslim oldular ve Ruslarca maaşa
bağlandılar. Artık sıra Adigelere gelmişti. Ruslar Adigelerin
bir anlaşmaya yanaşmasını değil, dahası teslim olmalarını
değil, bulundukları yerleri boşaltmalarını ve Türkiye’ye göç
etmelerini istiyorlardı (Sivastopol yenilgisinin hıncını,
Müttefiklere dolaylı yardım sağlamış olan Adigelerden çıkarmak
istiyorlardı). 300 bin mevcutlu koca Rus Ordusu, sayısı hızla
1 milyona doğru düşmüş olan savaş yorgunu Adigelerin üzerine
çullandı (1859).
Üstün Rus güçleri karşısında
tutunamayan Kuban ve Laba ırmakları boyundaki Bjedugh,
K’emguy, Besleney, Kuban Kabardey ve Abazalar (Şahgiraylar),
vb 1859’da, Karadeniz kıyısında, Anapa dolaylarında yaşayan
Natuhaylar (1864'te yaklaşık 240 bin n. ) ise 1860’da,
ardından üç yıl direnen Abzegh (Абдзах; 260 bin n.) ve
Shapsughlar da (300 bin n.) 1863 yılı sonlarında
(Temmuz sonu ve Ekim 1863’te), daha güneyde Karadeniz kıyı
bölgesinde barınan Wubıh (y. 100 bin n.) ve Cigetler
(Sadzlar; y. 17 bin n.) 24 Mart 1864’te, direnen küçük
Aibga köy topluluğu (tek köy) ise 12 Mayıs 1864’te Ruslara
boyun eğdi.
21 Mayıs 1864’te Mzımta Irmağı yukarısındaki Kbaada Yaylası'nda
(ateşe verilen “1аткъуадж”/Atquadj/Atkuac köyünde) bir askeri
ve dini tören düzenleyen Ruslar, Rus-Kafkas Savaşı’nın kendi
zaferleriyle sona erdiğini açıkladılar. Bu arada ülkeyi
Adigelerden boşaltma işlemi de hızlandırıldı. Haziran ayı
ortalarına doğru egemen Çerkesya toprakları (Karadeniz
kıyıları ile doğuda Şhaguaşe ırmağına değin uzanan topraklar,
direnen Hak’uç yöresi dışında) bütünüyle
insansızlaştırılmıştır.
Ancak Karadeniz kıyısı boyunca
uzanan dağların orta üst vadilerinde yaşayan ve tamamen
kuşatılmış ve dış dünyadan izole (tecrit) edilmiş bir durumda
bulunan Hak’uçların (Хьак1уцу) ve onlara katılan bazı
Adigelerin direnişi, bir yıl sonra, 1865’te bile sürüyordu.
Nitekim, Haziran 1865’te sayıları 8-9 bin olarak Rus askeri
makamlarınca rapor edilen ve sert bir direnişte bulunan
Hak’uçlar, 1865 yılı sonbaharında, Rus askeri birliklerince
daraltılan bir çember içine alındılar ve 80 gün sürdüğü
açıklanan bir tenkil (bastırma) harekatı sonunda da büyük
çapta yok edildiler, ama 1870’li yıllara değin, Rus
birlikleri, yine de, ara ara bazı küçük Hak’uç kalıntıları ile
karşılaşabiliyorlardı (bk. T. V. Polovinkina, Çerkesya Gönül
Yaram, Ankara, 2007, s. 281-288; Jineps, Eylül-Ek 1; ayrıca
Vikipedi-“ Adigey”, “Hak’uç”, “Şahe”, “Aibga”, internet).
Hak’uç direnişi ve korku yüzünden
Rusların Çerkesya’nın Karadeniz bölgesine yerleşmeleri (kolonizasyonu),
en az 15-20 yıl gecikmiş, buna bağlı olarak da yağışlı bir
iklimi bulunan bu bölgede doğa vahşileşmiş ve eski ekili
tarlaların yerleri saptanamaz olmuştur. Yani Çerkesya toprağı
kolonizatörleri hiç de "dostça" karşılamamıştı. (1992’de,
Ş’açe/Soçi’de bana anlatıldığına göre, sık sık Soçi’den
havalanan helikopterler, hala, güzel manzaralı yerleri ve eski
ekili alanları havadan saptamaya çalışmakta, saptanan yerler
de, hemen yeni siteler oluşturularak Rus yerleşimcilere tahsis
edilmektedir.)
1864 sürgünü ve Büyük Adige
nüfus çöküşü:
1864 yılındaki Rus istilası
sonucu, 2 milyon dolayında olan Adige nüfusu içinden
(bk. İslam Ansiklopedisi, madde “Çerkesler”, Mirza Bala; T. V.
Polovinkina, Çerkesya Gönül Yaram, s. 137, Prof. Dr. A. H.
Şeugen 2 milyon nüfusu doğrulamaktadır; Prof. Dr. K. Karpat'a
göreyse, Adige nüfusu 2 milyondan da fazlaydı), Adige
tarihçisi Dr. Almir Abreg’e göre 1864’te 80 bin (eski
nüfusun % 4’ü), bir başka Adige tarihçi Hatko’ya göre
de 1865’te 51 bin (eski nüfusun % 2. 5) kadarı, eski yurdunda
ya da o yerde oluşturulan “Kuban oblastı”’nın bir bölümü olan
şimdiki Adigey bölgesi dolaylarına yerleştirilmişti. Bir
miktar (%1-2 kadarı) Kabardey, Besleney ve Abaza
(Abazin) da, 1830’lardan beri Batalpaşinsk (Şerceskale/Çerkessk)
yöresinde yaşıyordu (1864’te Türkiye’ye gönderilmeyip eski
Çerkesya topraklarında ya da onun yerinde oluşturulan Kuban
oblastında kalan Adigelerin - şimdiki Karaçay-Çerkesya
yöresinde yaşayan Adige ve Abazalar da dahil - toplam sayısı,
bu durumda, en iyimser sayıyla 100 bin kadardı.)
Kuzeyde Kuban Irmağı ağzından
başlayıp güneyde, 1896’da Kutaisi oblastına bağlı Sohum
okruguna eklenen (Gagra yöresi),şimdi Abhazya’da bulunan ve
Bzıb Irmağına (Pitsunda’ya) değin uzanan Çerkesya’nın
Karadeniz kıyılarında ve Kuban Irmağı havzasında yaşamakta
olan Adigelerin tümü, ya Türkiye’ye sürülmüş ya da insan
kasaplarının elinde ya da sürgün yollarında can vermiştir.
Çerkesya'nın 1861 yılı sonrasında Ruslarca işgal edilen
kesimi, bütünüyle (Gagra yöresi de dahil) insansızlaştırılmış
ve "Kuban Rus Ordusu Yönetimi Bölgesi" içine alınarak
uzunca bir sure sivil yerleşime kapalı tutulmuştur (1783'te
Kuban Irmağı kuzeyinde de aynısı yapılmış, buradaki Nogay ve
Adigelere soykırım ve sürgün uygulanmış, buraları da 10 yıl
süreyle sivil yerleşime kapalı tutulmuş, direnen yerli
kalıntılar yok edilmiş, ardından da Kazak yerleşimine tahsis
edilmişti. Bkz. Ashad Ç’ırğ, Tehlike Kuzeyden Geliyordu,
internet.)
1864’teki 2 milyonluk Adige
nüfusunun yarıya yakınının savaş ve göç yolunda yok olduğu
söylenebilir (Bu arada bazı Rus yazarları ile yerli
işbirlikçilerinin, Adigelerin sayılarını kasten düşük
göstermeye ve Ruslara hoş görünmeye çalıştıkları da
bilinmelidir). Adigelerden boşaltılan yerler Rus nüfusun
yerleşimine tahsis edildi.
Orta Kuban ve Orta Laba solundaki
(yani Şhaguaşe Irmağı ile Laba Irmağı arasındaki) sıtma yatağı
ve bataklık yerlerde yaşayan 80 bin (1864) ya da 51 bin (1865)
Adige'nin, genel nüfus artışına göre, 1897'de en azından 200
bine yükselmesi beklenebilirdi. O zamanlar Adigeler doğurgan
ve çok çocukluydular. Ancak sayı, yeni göç ettirmeler
nedeniyle, 200 bine yükselecek yerde 30 bine düştü. Çünkü
Türkiye’ye göç etmemiş olan Adigelere de ikinci bir etnik
temizlik uygulanarak, planlı olarak ve aşama aşama yurt
dışına, Türkiye'ye gitmek zorunda bırakılmışlardır.
1897’de Batalpaşinsk (Şerceskale/Çerkessk)
yöresinde 13 bin Çerkes (Adige) ve 12 bin 500 Abaza (Abazin),
Kabardiya’da da, 100 bin dolayında (98 bin 500) bir Adige
(Kabardey) nüfus bulunduğunu da belirtmeliyiz (Bu durumda,
1897’de Kafkasya’daki bütün Adigelerin sayısı ancak 150 bin
kadardı). Adigece’de "Deli hele bir peşine düşmeye" (Дэйлэм
ерыщэу уерэмыш1) diye bir deyim vardır. Rus yöneticiler de,
neredeyse her şeyi bırakıp bir avuç Adige ile uğraşmayı
'meslek' edinmişlerdi.
Çerkesya'nın iskanı sırasında
Kuban oblastına yerleştirilen Adige ailelerine 7 desyatin (70
dönüm kadar), Rus yerleşimcilere ise 33 desyatin (330 dönüm
üzeri) toprak veriliyordu (Kadircan Kaflı,Şimali Kafkasya). Bu
nedenle birçok Adige ailesi düşük ücretle ya da boğaz
tokluğuna Kazakların işlerinde çalışıyordu. Ancak birçok
enerjik Adige ailesi de, imece dayanışmaları yoluyla
bataklıkları kurutarak topraklarını genişletmeyi de
başarmıştı.
(1864’te, Kuban ve Laba solunda ve
Batalpaşinsk (Şerceskale/Шэрджэскъалэ) yöresinde yaşayan
Adigeler, 1864 yılı sonrasında yeniden göçe zorlanmış
olmasalardı, Kabardiya Kabardeyleri dışında,şimdiki
terminolojiyle Adige-Çerkes-Shapsugh ve Abaza sayısı,
2002’deki 240 bin nüfus yerine, büyük bir olasılıkla, yeniden
1 milyonu bulabilecekti. Sayı Kabardeylerle birlikte 1. 8
milyona yaklaşacak, eski Çerkesya’nın Karaçay, Balkar vd Adige
kültürlü kardeş topluluklarla birlikte sayı, 2 milyonu aşmış
olacaktı (Bunu hesaplayan Ruslar, 100 yıl öncesinden
önlemlerini almışlardır. Konunun uzmanlarınca daha ayrıntılı
ve derinliğine incelenmesinde yarar vardır). Bugünkü
(2002’deki) toplam Adige sayısı 720 bin, diğer kardeş
topluluklarla -Abaza, Karaçay, Balkar- birlikte 1, 1 milyon
dolayındadır (Bütün Kuzey Kafkasya halklarının RF'ndaki toplam
sayısı da 6 milyon dolayındadır). Buna göre, 1864 sürgünü
bittikten sonraki Adige nüfus kaybı ise, zamana yayılarak
değerlendirildiğinde, en az 1 milyondur).
Adige nüfusunun azaltılış
biçimi:
1897’de, 200 bin olması
beklenen şimdiki “Adigey” ve Karadeniz kıyısındaki
“Shapsughya” (Ş’açe/Soçi ve Tuapse) yöreleri Adigelerinin
sayısının 30 bine düştüğünü söylemiştik. Orta
Kuban ve Orta Laba ırmakları boyunda, yay biçimindeki bir
şerit üzerinde, 300 km boyunca uzanan ve kimselerin
beğenmediği ve sıtma yatağı bir ölüm tarlası olan bu yeni
Adige yerleştirme alanlarındaki bataklıkların bazı kesimleri,
çağına göre tarımda ileri, yetenekli, güçlü ve çalışkan
kişiler olan Adigeler tarafından, imece (hafı) dayanışmaları
yoluyla kısa sürede kanallar kazılıp kurutularak ve su
bentleri yapılıp tarlalara su götürülerek, sağlıklı ve verimli
tarlalara dönüştürülmüşlerdi (Böylece birçok Adige ailesi,
Rusların ırgatı, yarıcı ya da kiracıları olmaktan kurtulup
Kazaklarla eşit bir ekonomik düzeye erişmeye başlamışlardı.
Adigelerin Kazak ve Ruslarla araları iyiydi. Ayrıca Adigeler,
askeri denetimden çıkıp Kazaklarla birlikte aynı yönetime
bağlanmışlar ve böylece nefes almışlardı.)
Bu başarı ve gelişme
üzerine,gerici Kuban oblastı yöneticileri, Adigelerin yeniden
toparlanmalarını önlemek için, karşı önlem almayı ve tarıma
kazandırılmış verimli toprakları el koyarak almayı
kararlaştırdılar. Tarihçi T. V. Polovinkina’nın da
belirttiği gibi, Karadeniz kıyılarından sürülerek Kuban ve
Laba ırmakları boylarına yerleştirilmiş olan bu Adigeler
(Shapsugh, Wubıh, Abzegh, vb), önceleri Türkiye’ye göç etme
yanlısı da değildiler. Ancak üst yönetim bu insanlara Kazak
paramiliterlerini “musallat” etti, dahası bu kişilerce
öldürülen Rus cesetleri bile, Adige köy sınırları içine atılıp
cinayetlerden Adigeler sorumlu tutulmaya başlandı.
Sonuç olarak, bu topraklar,
Adigelerin elinden alınıp, emekli Rus askerlerine ve Kazaklara
dağıtılmaya, Adigeler de, aşama aşama Türkiye’ye
gönderilmeye başlandı. Kanallar kazıp toprağı ıslah eden
Çerkesler, “tembel, yerine ısınamamış, akrabaları Türkiye’de
olan, Türkiye’ye gitmek için can atan, bu yüzden de Rusya
yönetimini benimsemeyen, Türkiye’ye göç izni verilirse
rahatlayacak olan kimseler” imişler biçiminde daha üst
makamlara raporlar gönderiliyor ve propaganda ediliyordu.
Sonunda Orta Laba yöresine
yerleştirilmiş olan demokratik yapılı, örgütsüz ve korunmasız
Abzegh ve Shapsughlara yönelik ikinci bir etnik temizlik
kararı alındı. Kasım 1889’da, Laba kıyısında ve Maykop
ilçesinde (otdel) yerleşik 24 bin Adige’nin (Adige nüfusun
yarıya yakınının) 230 bin desyatin (yaklaşık 2, 5 milyon
dönüm) tutarındaki toprağına el konulmasına, bunların birkaç
aşamada Türkiye’ye gönderilmelerine, el konulan toprakların
emekli Rus askerlerine ve Kazaklara dağıtılmasına ilişkin bir
Rus Hükümet kararı yürürlüğe sokuldu (Ali Kasumov-Hasan
Kasumov, Çerkes Soykırımı, s. 294-298). Göç sonrası, Orta
Laba yöresinde ya da Kafkasya’da sadece bir tek Abzegh köyü
(Hakurnehabl) kaldı. Orta Kuban yöresinde de iki ya
da üç Shapsugh köyü (şimdi 4 köy) kaldı. Karadeniz
kıyısında da, sonraları (1870-80’lerde) Kuban oblastından
dönmüş olan Adigelerce kurulan birkaç küçük Shapsugh köyü
(şimdi 14 köy) oluştu (Karadeniz guberniya'daki
-ilindeki- Shapsugh nüfusu 1897'de 1.939 idi; şimdi 12 bin),
Wubıh köyü ise hiç kalmadı. Wubıhlar diğer Adige köylerine
dağılarak yerleştiler ya da ikinci kez, Türkiye’ye yapılan
göçlere katıldılar Wubıhlar, 1864 sürgününden önce, Karadeniz
kıyısında, Ş’açe-Soçi- merkezli bir yörede yaşıyorlardı. Bu
arada Wubıhların güney komşuları olan Ciget, Ahçıpsı, Aibga ve
Pshular ise tamamen silindiler.
Orta Kuban ve Orta Laba solundaki
yarı feodal topluluklar (Bjedugh, K’emguy ve Kuban
Kabardeyleri, vd) ise, o yerlerin daha eski yerleşikleri
oldukları, belki de kendi derebeylerinin (pşı) Rus
makamlarıyla “iyi ilişkiler” kurmuş olmaları sonucu, ekonomik
ve demografik varlıklarını, daha fazla koruyabilmişlerdir.
1864 yılını izleyen “göçler”
sonucu, Kubanlı Adigelerin nüfusu gibi, tarım toprakları da
azaldı, toprağın çoğu Adigelerin elinden alındı (1920’lerde,
şimdiki Adige, Shapsugh, Abaza ve “Çerkeslerin” elinde fiilen
1. 400-2000 km. kare ya da 1, 4 ile 2 milyon dönüm kadar
tahmin edilebilecek bir arazi kalmıştı: eski Çerkesya
topraklarının % 2’si kadarı).
Sovyetler dönemi:
Sovyet iç savaşı sırasında,
Bolşeviklerle çarpışmak üzere, soylular komutasında Adige
süvari birlikleri kuruldu. Toprak sahipleri ve
etkiledikleri köylüler gerici Kazaklarla birlikte Bolşeviklere
(komünistlere) karşı verilen iç savaşa katılmışlardı. Bu
birliklerin askerleri ve aileleri, savaşı Bolşeviklerin
kazanması üzerine ülkeyi terk ettiler. Ayrıca 1918’de, sadece
kızıl (Bolşevik) teröre 4 bin dolayında yetişkin insan kurban
verildi, özellikle küçük bir etnik halk için bu tür rakamlar,
yıkım anlamındadır. (Bkz. Kim Şibzuh, “Çerkesya Dehşet
İçinde”, internet). Ayrıca Beyazların (Bolşevik karşıtlarının)
öldürdüğü Adige sayısı da az değildir.
Bir başka açıdan Kafkasya’daki bu
80 bin (Bkz. Dr. Almir Abreg, “Geçmişten Günümüze Kafkasların
Trajedisi”, İstanbul, 2006, s. 43) ya da 51 bin Adige nüfusu (Samir
Hatko), 1864’ten 2002’ye uzayan 138 yıllık uzun bir süreçte,
en azından 1 milyon olacak yerde, 140 binde kalmış ve sadece
1. 5-2 kat kadar artmıştır. Oysa aynı dönemde sayıları 40 bin
olan Kabardeyler (13 kat) ve 10 bin olan Balkarlar -1944
sürgünü trajedisine karşın- (11 kat) 10 katın üzerinde
artmışlardır. 1897 yılı ile 2002 yılları arasında, yani 105
yılda ise, Adige nüfusu 4. 6 kat artmıştır: 30 binden 140 bine
(128 bin Adige+ 12 bin Shapsugh).
2002’de, RF içindeki 128. 528
Adige (AC) ve 12 bin Shapsugh nüfusuna, 519 bin 958 Kabardey (KBC)
ve 60 bin 517 Çerkes (KÇC) nüfusu da eklendiğinde 720 bin
dolayında bir rakam elde edilmektedir.
Özerklik dönemindeki nüfus
oynamaları:
1926’da 50 bin 821 olan Adigey’in
Adige kökenli nüfusu, 33 yılda, yani 1959’da ancak 65 bin
908’e yükselebilmiştir (15 bin 087 kişilik ya da % 29.68
artış). Nüfus artış hızındaki bu önemli düşüşün bir nedeni,
kolektifleştirme ve çok sayıda kişinin çalışma kamplarına
sürülmesi ve oralarda telef olması ve politik infazlar ise,
bir nedeni de İkinci Dünya Savaşı sırasındaki büyük Adige
nüfus kaybıdır. Büyük çoğunluğu topraksız ya da az topraklı
yoksul köylü ya da topraksız ve devrime açık eski köle
ailelerinden gelme olan Kabardey, Abaza, Karaçay ve Balkar
köylülerinin aksine; oldukça gelişmiş bir tarıma, iç iskan
yapılmış olması nedeniyle, zaten azatlı olan köle sınıfına da
toprak verilmiş olan, bu nedenle de bazıları çok geniş aile
arazilerine, aile başına ise ortalama 100 dönüm dolayında
araziye ve otlaklara sahip olan tutucu, dindar ve devrim
karşıtı Adigey Adigeleri, yöredeki, yine arazi sahibi dindar
komşular olan Rus ve Kazaklar ile birlikte, kolektivizasyona,
yani toprak ve hayvanlarının alınıp kolhoz çiftliklerine
verilmesine ve kendilerinin de, fiilen toprak ırgatları
konumuna düşürülmelerine, kuşkusuz sert tepkiler
göstermişlerdi. Büyük Adige yazarı Tembot K’eraş’ın
(bk. internet) “Nasıpım yığogu” (Mutluluk Yolu; bu
romanın Türkçe çevirisi için bkz. Tembot K’eraş, Mutluluk
Yolu, internet) adlı romanı, Adigelerin bu oluşuma
(kolhozlaşmaya) karşı gösterdikleri sert tepki ve direnişleri,
sanatsal bir ustalıkla sergilemektedir.
Öte yandan Adigelerin Alman
işgaline karşı verilen savaşta, en azından 15 bin kayıp
verdikleri de bilinmektedir, ki bu da, o zamanki erkek
nüfusunun yarıdan çoğu (bk. Kafdağı dergisi, Ankara, 1991,
sayı 49-50, s. 27) ve küçük bir halk için katliam boyutunda
bir yıkım demektir. Slaviyanlar Birliği mensuplarının
kulakları çınlasın, küçücük Adigey, İkinci Dünya Savaşı'nda
koca cumhuriyet ve krayları aşacak sayıda SSCB kahramanı
çıkarmıştır.
Bu arada toplu sürgün, tutuklama
ve politik infazların çokluğu ve bunların yol açtığı yıkımlar
da unutulmamalıdır. (Sadece bir örnek: Stalin döneminde,
Şovgenovski rayonunda, yani Karadeniz kıyısına 150-200 km
uzakta olan ve topu topu 50 bin kadar bir Adige nüfusu bulunan
“Adige Özerk Oblastı’nı Türkiye’ye ilhak etmeye çalışmak” gibi
bir “gerekçeyle” çok sayıda eğitimli genç yönetici idam
edilmiştir.)
Daha sonra, 1959’dan 2002’ye
değin, yani 43 yılda, Adigey’in Adige nüfusu, 65 bin 908 ‘den
108 bin 115’e ulaşabilmiştir: % 64 artış. Oysa
aynı dönemde Balkar nüfusu 34 bin 088’den 104 bin 951’e (%
208 artış), Karaçay nüfusu 67 bin 830’dan 169 bin 198’e (%
149 artış), Kabardey nüfusu da 190 bin 284’ten 498 bin
702’ye (% 162 artış) yükselmiştir. (Bu da Adige
halkının, yaşadığı ağır travmaları hala atlatamamış olduğunu
göstermektedir.)
Cumhuriyet’e geçiş, ırkçı Rus
dalgalanmaları ve yeni sorunlar:
1988’de patlak veren Azerbaycan’a
bağlı “Dağlık Karabağ ÖO” sorununa barışçıl bir çözüm
modeli oluşturması için, “Ruslarla sorunu bulunmayan bir
toplum oldukları” değerlendirmeleriyle ve deneme amacıyla,
ilkin “Adigeler’e bir cumhuriyet kurdurulması” ve
modelin başarılı olması durumunda, öteki küçük halklara, bu
arada Karabağ’a da cumhuriyet kurdurulması, böylece Sovyetler
Birliği düzeyinde bütün etnik sorunların kökten çözülmesi
görüşü, o zamanki Sovyet üst yönetimince, bir çıkar yol
(strateji) olarak benimsenmişti. Bu konsept içinde,
Rusların güvendiği bir toplum olan Adigelerin “cumhuriyet
(devlet) kurmaları” sağlanacaktı. Yani şimdiki ekstremist
(ırkçı Rus) çevrelerin, örneğin Slaviyanlar Birliği’nin
iddialarının aksine, cumhuriyet, etnik Adigeler düşünülerek ve
onlar adına kurulmuştu.
Durumu, daha 1988’de, İsrail
Başbakanı Yitzak ŞAMİR’den bize aktaran da, Şamir’in
partisinden İsrail Kfar-Kama Belediye Başkanı Yahya
NEPSEV idi (Daha çok bilgi için bk. Jineps gazetesi, sayı
19).
Plan gereğince, Adigey, ilkin,
Krasnodar Kray’dan çıkarılıp doğrudan Moskova’ya bağlı bir
“bağımsız” özerk oblast yapıldı, yani il statüsüne yükseldi.
Bu arada, konjonktürün zorlamasıyla, ilkin sadece Adigeler
için düşünülmüş olan program genişletildi ve kapsama, Adigey
yanında, Rusya’daki diğer 4 özerk oblastdan 3’ü dahil edildi:
Karaçay-Çerkesya, Altay ve Hakasya da Adigey ile birlikte, bir
paket halinde, 3 Temmuz 1991’de resmen cumhuriyet yapıldılar
(Doğu Sibirya’daki Yahudi Özerk Oblastı’nın statüsü ise
değiştirilmedi).
Ancak, sıra Karabağ’a gelmeden
Sovyetler Birliği dağıldı ve kararlaştırılmış olan program
tamamlanamadı. Daha sonra Adigey, bir Federasyon Sözleşmesi
ile RF'na egemen bir devlet birimi olarak katıldı. Daha
sonra, “konjonktürün değiştiğini”, artık Adigey Cumhuriyeti’ne
de, Adigelere de gereksinim kalmadığını, Adigelerin “zayıf” ve
korunmasız olduğunu, üstelik bindirilmiş kıtalar halinde,
Moskova tarafından Rus diasporasından Adigey’e getirilip
yerleştirilen 155. 400 yeni yerleşimci ile Rus nüfus çoğunluğu
sağlandığını gören ve fırsatı kaçırmak istemeyen bazı aşırı
sağcı Ruslar, merkezdeki bazı üst yetkili destekçilerine de
güvenerek, Adigelerin öz topraklarının küçücük bir bölümü
üzerinde kurulu olan bu minyatür devletini, referandum
oyunlarıyla ortadan kaldırmaya kalkıştılar.
Ancak Adigeler ve Adigeleri
destekleyen Adigeyli Rus nüfus çoğunluğu, ancak bir bela
üretebilecek olan bu tuzağa düşmedi. (Referandumlar çoğu kez
güçlünün isteği doğrultusunda sonuçlandırılabilen tartışmalı
oylamalardır; bu arada, bir halkın geleceğine ilişkin olarak
ve o halkın kazanımlarını elinden almaya yönelik negatif bir
oylama yapmak; bir halkın geleceğine ve devletine ilişkin bir
oylamaya, o halktan olmayanların da katılmaları, bu tür
sakıncalı bir oylama asla adil ve demokratik bir oylama
olamaz; sadece negatif bir ayrımcılık olur. Böylesine sakat
bir yol izlendiği takdirde, hiçbir küçük yeryüzü halkı
varlığını sürdüremez.)
Adigeler, bu çağdışı Slav dalgasına karşı gerekli önlemleri
almakta gecikmediler.
21 Mayıs 2006’da toplanan Adige
Halk Kongresi Adige halkının haklarını kesin bir güvence
altına alan bir anayasa değişikliği yapılmasını talep etti.
AC Devlet Meclisi-Khase’deki
demokrat Rus üyelerin de desteği ile anayasa değişikliği kabul
edildiğinde ya da Khase’de Adigeler aleyhinde büyük bir
çoğunluk oluşmadığı ve demokrasi geçerli kaldığı takdirde,
anayasal olarak, zaten bir referanduma da gidilemez.
Krasnodar Kray yönetiminin
çıkardığı güçlükler ve bazı oportünist davranışlar:
Krasnodar Kray’ı
yönetiminin zaman zaman Adigeylilere karşı olumsuz tavırlar
içine girdiği, bazı Rusları (özellikle ekstremist ve lümpen
Kazakları) Adige ve Shapsughlara karşı kışkırttığı
bilinmektedir. Ayrıca, Tahtamukay ve Tevçoj rayonlarına 10-20
km mesafede bulunan Krasnodar kenti hastaneleri,söylendiğine
göre, Adige ya da değil, Adigeyli ağır hastaları bile, kray
dışından gelme yabancılar sayıp zaman zaman kabul etmemekte,
acil durumlarda bile, 200 km uzaklıktaki Maykop hastanelerini
adres olarak göstermekte ya da yüksek ücret talep
etmekte;ayrıca ticari, vb gibi ekonomik ve ticari engeller
konulabilmektedir. Bütün bunlar AC'nin Krasnodar Kray’a
eklenmesi isteklerini özendirmek için yapılmaktadır. (Bu arada
eski AC Devlet Başkanı Hazret Ş'ovmen’in, kendi kişisel
parasıyla Krasnodar kenti yakınındaki Afıpsıp beldesinde bir
tıp merkezi ve hastane yaptırdığı,ardından bunu bağışladığı
ve böylece bir rahatlama sağladığı bilinmektedir.)
Öte yandan Ahıska (Mesheti)
Türklerine karşı hırçın kedi tavrı sergileyebilen
AC yönetimi, Rus yerleşimciler sözkonusu olduğunda ise,
uysal kuzuya dönüşebiliyordu. Bu da AC’yi işlevsiz
(güdük) ve işbirlikçi (kukla) bir ‘kuruluşa’ dönüştürüyordu.
Bu bakımdan yöneticilere güven (цыхьэ) iyice zayıflamıştı.
Nitekim 1992’de Krasnodar’a komşu Tahtamukay’da bir köylüye,
“AC’nin kurulmuş olması size ne gibi bir yarar sağladı?”
(Адыгэ республикэм сыд къышъуфихьыгъ?) diye sorduğumda,
“Bir yarar sağlayacağını umuyorduk, ama sadece sırtımızdaki
yükü daha da arttırdı” (Иш1уагъэ къэк1он, зыгорэхэр
къытфихьын т1огъагъ, ау ти тамэ тэлъ хьылъэм нахь къыхигъэхъон
пэмыч1 зи къытфихьыгъэп) yanıtını almıştım (Bu arada1992’de
tanık olduğum bir olayı da yansıtmalıyım: Bir Cumartesi günü,
resmi Adigeya Oteli resepsiyonu, Otel’de Ürdün’den otobüsle
gelmiş bir turist kafilesi kalıyor. İçlerinden bir delikanlı
sancılanıyor. Kafile başkanı tüm giderleri kendisine ait olmak
üzere, çocuğun tedavisi için kendisine yardımcı olunmasını,
bir taksi olsun çağrılmasını, orta yaşlı resepsiyon
memuresinden rica ediyor. Memure de “Bugün Cumartesi,
hastane, doktor ya da taksi yok, size yardımcı olamam” (Нэпэ
мэфэзакъо, сымэджэщи, азэрэ машинэри щы1эштэп, сыкъыпдэ1эпы1эн
слъэк1ыщтэп) diyerek ricaları geri çeviriyor. Bunun üzerine
yaşlı kişi “Peki kızım, bu güzel geleneği kimden aldınız?”
(Адэ сипшъашъэ, мы хэбзэ дахэр хэты къышъухилъхьагъ?) diye
sorunca da, azarlayıcı bir ifadeyle, “Rus’tan, gavurdan
aldık” (Урысым, джаурым къытхилъхьагъ, и1уи Иордание
къик1ыгъэ купым итхьаматэ л1ыжъ хьак1эм 1эе дэдэу тэкууагъ)
yanıtını almıştı. Bu da yozlaşmış "sosyalist" sistemin
insanları ne hale getirebilmiş olduğunu da gösteriyordu,
ayrıca bu durumu gören insan Kafkasya’ya dönmeyi hiç ister
mi?)
Bu arada A. Tkaçev’in
Krasnodar Kray’ı valiliği döneminde, bazı olumlu
adımların atılmaya başlandığı, örneğin Adigey Devlet
Üniversitesi’nin 10’u aşkın fakültesinin Krasnodar Kray’ın
Ş’açe/Soçi (Lazarevsk), Novorossiysk, Yeysk vd kentlerinde
açılmasına izin verildiği de söylenmektedir.
Küçük bir cumhuriyetin, topu topu
140 bin dolayında nüfuslu bir ulusun, ekonomik anlamda RF’nun
en yoksul kenar köşelerinden birinde barınan ve çoğunluğu
halen köylü, çiftçi (%78) olan bir topluluğun, ağır politik
baskı altında ve maddi olanaksızlıklar içinde, biri teknoloji
üzerine, iki üniversiteyi ve birçok fakültesiyle Tembot K'eraş
Sosyal Bilimler (Gumanitar) Enstitüsü'nü kurabilmiş, birçok
fakülteyi de sınırları dışına yayabilmiş, nüfusuna göre bilim
adamı ve aydın insan sayısını olağanüstü düzeyde çoğaltmış,
sanat ve edebiyat alanında da ileri adımlar atmış, Tembot
K’eraş’ın
Adigece yazmış olduğu “Mutluluk Yolu” romanının 1948
SSCB Devlet Ödülü’nü almış olması, usta yazarın kaleminde
Adigece’nin gelişkin bir dil olduğunu öğretmekte
ve bütün bu olumlu gelişmeler, bize, Adige kültürünün ne denli
eski, ileri ve sağlam bir tarihsel temelden kaynaklanmakta
olduğunu da göstermektedir. Bu başarı, kuşkusuz, en başta,
kökü Taş Çağı’na -binlerce yıl öncesine- değin uzanan, büyük
bir uygarlık yaratmış, kentler ve devletler kumuş olan, o
zamanlardan beri arınarak ve gelişerek varlığını sürdüren,
kirlenmemiş, Adige zekasının ve geleneğinin parlak bir yaşam
ürünü olan ve Adigelerce korunmuş bulunan Adige dilinin hızlı
ve kolay öğrenmeyi sağlayan; üst düzeyde bilimsel ve teknik
konuları kavratmaya yatkın olan dil yapısının yardımından ve
bu sayede Rusça'nın da en iyi bir biçimde kullanılabiliyor
olmasından kaynaklanıyor olmalıdır ama kendine
yabancılaştırılmış olan nice Adige bu gerçeğin farkında bile
değildir; şair boşuna dememiş, “Ol mahiler ki derya
içredirler deryayı bilmezler” diye. (“А пцэжъыехэр хым хэсых, ау хым гу
лъатэрэп”).
Ancak, bazı gerici-sağcı Rus
çevreleri, çağdışı “Büyük Rusya” ütopyası ve yağmacı
güdüleri gereği, AC’ni “Rus bedenine batmış bir diken”
olarak görmekte ve ondan kurtulmak istemektedirler.
Nitekim Oleg Tsvetkov’un
“Jineps” gazetesindeki (Ekim 2006) bir yazısından da
öğrendiğimize göre, 2006’da yapılan bir toplantıda, Putin’in
Güney Rusya Okrugu temsilcisi Dimitriy Kozak,
AC’nin lağvedilerek topraklarının Krasnodar Kray’a katılmasını
ısrarla istemiş, AC Devlet Başkanı Hazret Ş’ovmen’in (Шъэумэн
Хьазрэт) karşı çıkması, Putin’in ise Ş’ovmen’e destek
vermesiyle konunun yatıştığı söylenmektedir.
Geçmişteki ihmaller:
AC’nin kuruluşu ve yapılanması
aşamasında, ılımlı bir kişi, usta bir diplomat ve Ruslarca da
desteklenen deneyimli bir yönetici olan ilk Devlet Başkanı
Aslan CARIME’nin, AC’nin yapılanması sürecindeki
başarısını, ekonomik ve sosyal alanda devam ettiremediği ve
yönetiminin de giderek iyice yozlaştığı söylenmektedir.
Ekonomideki reel gerileme, en çok da sanayi ve tarıma
yansımış, tarım ürünleri para etmez olmuş,sanayi
kuruluşlarının çoğu kapanmış, işsizlik yaygınlaşmış, büyük bir
ekonomik çöküş yaşanmış, zaten bozuk olan kamu düzeni de
büsbütün bozulmuş ve suç örgütleri patlama yapmış, halk
fakirleşmiştir. Bu olumsuz oluşumun bir sonucu olarak,
1989-2003 yılları arasında, 123 bin 900 kişi (nüfusun % 28
kadarı) bölgeyi (AC'yi) terk edip sanayi merkezlerine göç
etmiş, büyük bir nüfus açığı yaşanmıştır (Bk. Nart dergisi,
sayı 36, s. 86).
13 Ocak 2002’de Hazret Ş’OVMEN’in
(Шъэумэн Хьазрэт) AC Devlet Başkanı seçilmesiyle, felaket
boyutuna ulaşan ekonomik ve toplumsal (etik) çöküş, zorlukla
durdurulabilmiştir.Kuşkusuz Ş’ovmen de,Carıme gibi,temelde Rus
çoğunluğun oyu sayesinde seçilmişti.
Bu arada, yönetim, aynı dönemde,
çoğu emekli ve üretici olmayan büyük bir yerleşimci Rus
nüfusunu (155 bin 400 kişi) kabul ederek (Age, s. 86), Rus
nüfusun çoğunlukta kalmasını sağlama bağlamıştır.
Bu yeni oluşumdan “vazife çıkaran”
Rus milliyetçileri (Slaviyanlar Birliği) de hemen harekete
geçip AC’ni yok etme içerikli kampanya ve girişimlerini
yoğunlaştırmışlardır.
Kuşkusuz şurası da bilinmelidir:
Adigey Cumhuriyeti’ni, bölgenin etnik kimliğini, siyasi temsil
eşitliğini (paritet), Adige dilini ve onu öğrenmeyi
benimseyen, Adigelere karşı saygılı olan, bütün bunları
güvence altına alacak demokratik düzenlemelere karşı olmayan
bir Rus nüfusu, RF ölçeğinde demokrasinin güçlenip oturması,
Adigey’de de Anayasal garantilerin (derogasyonların) konulması
durumunda, sorun olmaktan çıkabilir (örneğin 4 resmi dili olan
İsviçre'de dört dil de tam koruma altındadır, bir öğrenci
kendi anadili dışında ikinci bir resmi İsviçre dilini de
okumak zorundadır. Bu nedenle bir İsviçreli en az iki dil
bilir. RF'nda ise,İsviçre’deki uygulamanın tam tersine, bir
Rus öğrenci,Rusça dışında herhangi bir resmi dili okumak
zorunda değildir, ama herkes şu ya da bu biçimde Rusça okumak
zorundadır). İsviçre'de herhangi bir kantonun etnik yapısı
bozulamaz, bir kantonun dili üzerine başka bir dil
geçirilemez. Kanton meclisi, o kantonun dil, kültür, din ya da
mezhebini koruma konusunda katıdır ve hiçbir ödün tanımaz. Bu
sayede kurulduğu günden bu yana İsviçre'de ırkçılık, dil,
etnik ya da dini çatışma durumları görülmemiştir. Ancak
RF’nda, 108 bin Adige'nin yaşadığı AC'ne 155 bin Rus'un
yerleştirilmesi, ardından AC'nin lağvını ön gören bir
referanduma gidilmesi için üst düzey bazı Rus yetkililerce
desteklenen son derece iğrenç bir kampanya açılması durumu
yaşanmıştır. Bunun iyi niyetlilikle karşılanabilir bir yanı
olabilir mi?
Demokratik ülkelerde, RF'ndaki
uygulamaların tam tersi bir durum vardır, örneğin Yeni
Zelanda’da yerli Maori topluluğu ve dili, sayıya
bakılmaksızın devletin siyasal anlamda eşit haklı bir
topluluğu ve nüfusun % 3 kadarının (100-150 bin) konuştuğu
Maorice de İngilizce ile birlikte devletin iki resmi
dilinden biridir. ABD’nin çok etnili Hawaii eyaletinde de
yerli Hawaii dili, İngilizce ile birlikte eyaletin iki
resmi dilinden biridir. Devletler artık asimilasyon
politikalarına son vermekte, ırkçılığı terk etmekte ve yerli
dilleri tanıma ve bütün dilleri koruma altına almaya doğru
adımlar atmaktadırlar.İnsani değerler gelişmektedir. Örneğin
ABD’nde Barack Obama gibi azınlıktan gelme siyahi bir
ABD yurttaşı başkanlık yarışında Demokratik Parti’nin Başkan
adayıdır ve büyük bir olasılıkla, Kasım 2008’de çoğunluktaki
beyaz nüfusun da oyuyla ABD Başkanı seçilebilecektir.
Avustralya ve Kanada gibi
ülkelerde ırk ve dil baskıları, RF, özellikle de Türkiye
örneklerinin tam tersine, tarihe karışmıştır ve durum giderek,
dünya düzeyinde daha da iyiye gitmektedir. Örneğin
Kanada'da bütün yerli dilleri devletçe tanınmış ve koruma
altına alınmıştır (bk. Anadili Sorunu, internet). Bu arada
Afganistan, Çin ve İtalya'da 10'ar adet resmi dil kabul
edilmiştir, sayı Almanya ve Avusturya'da 7'şer, İsveç'te 6,
ABD'de 8, İngiltere'de 12, Filipinlerde 16, Hindistan'da
35'tir. Toplam 239 dil konuşulan RF'nda ise sayı 38 idi, ama
10 özerk okrugun yarısı şimdiden tasfiye edildiğinden sayı
27’ye düşmüştür. (Bk. List of official languages by state,Russia,Wikipedia,
internet.)
Bütün bu olumlu gelişmelere
karşın, AC’nde, “Yavuz hırsız ev sahibini bastırır" misali,
yöre topraklarının tarihsel halkı olan Adigelerin müze
konumundaki ve kuşatma altındaki minyatür devletini bile yok
etmeye çalışan; AC'ni Rus ağırlıklı bir “il”e (Krasnodar
Kray’a) katma politikası güden, dışarıdan transfer, tehlikeli
ve kışkırtıcı bir eğilim, son derece utanmaz, ırkçı ve gerici
bir politik akım söz konusudur. Örnekleri RF düzeyinde de
yaygın olan bu çağdışı hareketler (faşist dazlaklar, vb)
durdurulmadıklarında ya da sırtları sıvazlanmaya devam
edildiğinde, Türkiye’de de zaman zaman görüldüğü (Ermeni, Rum,
Alevi, demokrat yazar ve aydınlara, vb yönelik saldırılar)
gibi, bir virüs gibi yayılarak, zaten zayıf olan demokrasiyi
büsbütün zehirleyecek, iç çatışmalar biçiminde RF’ndaki bütün
bölgeleri ve her tarafı sarabilecek ve Rusya’yı, tıpkı
Yugoslavya ya da Irak gibi bir cehenneme çevirebilecek ve bu
işten en başta da Rusların kendileri zararlı
çıkabileceklerdir.
Önlem alınmadığı takdirde,
özellikle maddi çıkarlar da söz konusu edildiğinde, az
kültürlü, yoksul ve sıradan insanların ırkçı, dinci ve
milliyetçi saldırılara yönlendirilmeleri zor olan şeylerden
değildir. Tarihte örneği bol olan milliyetçi ya da dinci
saldırı, katliam ve gasplar bu kategorilerdendir. Bugünkü
birçok maddi zenginliğin temelinde de bu tür katliamlar ve
yağmalar yoluyla edinilen mülkler ve maddi kaynaklar
yatmaktadır. En çarpıcı örneklerden biri de 1864 yılı ve
sonrasında % 99 oranında halkından temizlenmiş ve yağmalanmış
olan 1864 yılının Bağımsız Çerkesya’sıdır.
Adigey Cumhuriyeti’nde etnik
ayrımcılık ve oportünizm:
AC, Rus yerleşimcilere ayrımsız
kucak açarken, öte yandan, 1990’larda Maykop’a kadar gelen
Stalin sürgünü ve Özbek saldırıları mağduru bir tren dolusu
korunmasız Ahıska (Mesheti) Türkü, söylendiğine göre,
çocukların feryatları ve yalvarmaları seyredilerek, Maykop
tren garından alelacele ve utanç verici bir biçimde
gönderilebilmiştir. Yani ortada bir çifte standart ve negatif
(zayıfın aleyhine) bir ayrımcılık vardır. Bu bakımdan, sadece
ırkçı Rus ile değil, onunla işbirliği içindeki çirkin ve adi
(oportünist) Adigey bürokratları ile de mücadele edilmelidir.
AC Devlet Başkanı Hazret Ş’ovmen’in böylesine bürokratlardan
neler çektiğini öğrenmek için veda mesajını bir okumak
yeterlidir (Hazret Şovmen'in Veda Mesajı, internet).
1992’de Tahtamukay’da, bir grup
ziyareti sırasında, “Sibirya ve Kazakistan’dan getirilen” ama
iş yeri, yakındaki Krasnodar kentinde olan Rus yerleşimciler
için, geniş Krasnodar topraklarında değil de “Tahtamukay
rayonunda konutlar inşa edilmekte olduğunu” rayon başkanı
Nikolay Demçuk'un karşılama brifingindeki konuşmasından
öğrenmiş, bir köylüye de "Rayon başkanını seviyor musunuz?" (Район
тхьаматэр шъуик1аса?) diye sormuştum. Köylü de, “İstemiyoruz,
Rusları getirip rayonumuza yerleştiriyor” (Tыфэяхэп, урысхэр
районым къырeщэх) diye yakınmıştı. Aslında sorun, kaliteli ve
demokrat bir aydın olduğu kuşkusuz olan Nikolay Demçuk’tan
değil, Moskova’daki Rusçu kesimlerden kaynaklanıyordu. Yerel
yönetim onca yetki ve parayı nereden bulacaktı ki? Görüştüğüm
AC Meclisi Başkanı Adam Tliuj da (Л1ы1ужъу Адам; şimdi
RF Devlet Başkanının Rostov'daki “Güney Federal Okrugu”
temsilcisinin AC'ndeki federal baş müfettişi ve bilge bir
kişidir) “Adige olmayanlara oturma izni verilmediğini,
Tahtamukay’daki yerleşmelerin de durdurulduğunu ama yasa dışı
yollardan yapılan yerleşmeler olduğunu" (Хабзэм къыдырауахьэу
къет1ысхьах) söylemişti. (Sorduğum güvenilir ve demokrat bir
kültürlü bayan ise, "Burada yönetimin izni olmadan kuş bile
uçmaz, kimse de bu topraklara yerleşemez. Her söylenene
aldanma, herşeyi bilerek yapıyorlar" demişti. Ancak o bayan,
yönetim karşıtı biriydi. Her şeye karşın, o sıralarda AC'nde
sömürge tipi bir kolonizasyon politikası uygulanmakta olduğu,
yerel yönetimin ise,bu durumu gizlemeye çalıştığı kuşkusuzdu.
Bütün bunları o zamanlar,gelişimden tam emin olmadığım ve bir
balayı dönemi de yaşandığı için, ayrıca daha kötü gelişmelere
de neden olmaması kaygısıyla ve şimdiki kadar geniş bir boyuta
yayılabileceğini de ummadığımdan, açık açık yazmamıştım ama
gerekli gördüğüm yerlere söylemekten de kaçınmamıştım.
Danıştığım bir kişi “O evlerin hepsi sonunda bizim olacak”,
biri de “Birkaç bin Rus yerleşsin, o kadar da önemli değil”
demişti.
Bu arada Maykop'taki bir dönüşçü
de özel olarak, "Maykop’taki Ruslar politik" demekle
yetinmişti. Yazdıklarımın ve kaygılandıklarımın hemen hepsi,
maalesef zaman içinde aynen gerçekleşmiştir.
Bu arada AC’nde yasa dışı yolların
çoktan aşılmış olduğu, ikircikli davranıldığı, 155 bin 400
yerleşimci olayının gizlenmeye çalışıldığı, on yıl sonra
ortaya çıkmış, dönüşçülerimiz ise, bu konuda hiç de iyi bir
sınav vermemiş, gelişmelerden diasporayı haberdar
etmemişlerdir. Kötü gelişmeler gizlenerek değil, sergilenerek
ve deşifre edilerek etkisizleştirilebilir.
Getirilen bu yeni nüfus sayesinde,
çoğunluğu garantilenen Slaviyan (Rus) nüfus, “Slaviyanlar
Birliği” tarafından kışkırtılıyor, “Çoğunluktaki Rusların
azınlıktaki Adigeler tarafından yönetilmekte oldukları”
gibisine ırkçı iddialar öne sürülüyordu. Aslında, ortada
olanı, çirkin bir “tezgah”tan başkası değildi.
RF’nda bugün, Vladimir
PUTİN öncülüğünde “yurttaşlığa dayanan demokratik bir
toplumun oluşturulmasına” çalışıldığı iddiaları vardır.
Dileriz gerçekleşir. Gerçekleşebilirse, Adigelerin, bütün
bölgesel toplulukların, tüm RF halkının ve herhalde her
demokrat kişinin isteyebileceği şey de bu olmalıdır. (Bk.
"Jineps, Eylül 2006 Ek:1”; Adige Halk Kongresi’nin 21 Mayıs
2006 günlü tarihsel kararının Türkçe çevirisi, s. 23.)
Rayonlar ve Etnik Yapı:
Tahtamukay rayonu
Adigey Cumhuriyeti’nin
kuzeybatısında, Kuban Irmağı solunda bulunan Tahtamukay
rayonunda (Тэхъутэмыкъуай; eski adı “Oktyabrski rayonu”)
Rus nüfus yanında, Shapsugh (Yerleşim: Afıpsıp,
Pseytuk, Penehes, Haştuk), Natuhay (Нэтхъуай; 1 yerleşim:
Natuhay) ve Bjedughlar (Бжъэдыгъу) da (4 yerleşim:
Tahtamukay, Bjıhakoyaç, Bjıhakoyej, Kozet) yaşamaktadırlar.
Rayon merkezi Tahtamukay beldesidir . (5 bin 117 nüf.)
Yüzölçümü 440 km. kare, rayon nüfusu 65 bin 474’tür (2002).
Rayonun iki belde (kent) tipi
yerleşimi vardır: Yablonovsk (Кощхьабл) ve Enem
(Инэм). Okrug (bucak) birimleri de Afıpsıp, Kozet, Şındjıy,
Bjıhakoyej, Tahtamukay’dır.
Shapsughlar, aradaki kuzey-güney
doğrultulu eski Rus yerleştirme koridorunun batısına,
Bjedughlar da doğusuna yerleşmişlerdir. Anapa yakınındaki
Natuhay kökenli Hatramtuk (Хьатрамтыку) köyü de Anapa
yakınındaki yerinden kaldırılarak, 1924’te, Natuhay köyü adı
altında Tahtamukay rayonunun Bjedugh yöresine
yerleştirilmiştir. Geçmişte stratejik nedenlerle Adige
nüfusundan arındırılmış olan şimdiki Shapsugh ve Bjedugh
yöreleri arasındaki Krasnodar-Novorossiysk kara ve demiryolu
hattı (eski stratejik Rus koridoru) üzerinde Yablonovsk (25
bin 063) ve Enem (17 bin 654) gibi Rus-Adige karma nüfuslu
beldeler vardır. Bu son dönemde, bu iki beldeye yönelik Adige
köylü göçlerinin yoğunlaşmaya, yeni semt ve yerleşimler
oluşmaya başladığı bildirilmektedir. AC’nde Krasnodar-Novorossiysk
kara ve demiryolu dışında gelişmiş otoyollar yoktur.
Ancak bir proje olarak,
Krasnodar’dan Maykop’a, Maykop’tan da Karadeniz kıyısındaki
Shapsughların yaşadığı Ş’açe (Soçi) metropoliten alanında,
Ş’açe’nin 10 km. kuzeyindeki “Tığemıps” (Тыгъэмыпс;
Rusça Dagomıs) limanına uzanacak ve Adige bölgesi ile yakın
çevresini de kucaklayacak ve Ş’açe (Soçi) metropoliten alanı
ile ekonomik ve turistik bir bütünlük oluşturacak olan yeni
bir otoyol yapılması konusunda RF Devlet Başkanı (şimdi
başbakan) Vladimir Putin’in destek sözü verdiği, yol
inşaatının Maykop’a ulaştığı bildirilmektedir. 2014 Kış
Olimpiyatlarının Ş’açe’de yapılacak olması, Maykop
Havalimanı’nın genişletilmesini ve söz konusu otoyol
yapımının, dahası AC’nin güney ilçesi Maykop rayonunu
kapsayacak geniş bir turistik dağ yolları ve tesisleri
yapımının da tamamlanmasını zorunlu hale getirmiştir.
Ünlü şair Kırımız Jane (1919-1983) Tahtamukay
yöresinden olup Afıpsıp köyü doğumludur. AC’nin ikinci Devlet
Başkanı Hazret Ş'ovmen de (d. 1937, Afıpsıp) bu
yöredendir.
Tevçoj rayonu
Doğudaki komşu Tevçejski (Tevçoj/Тэуцожъ)
rayonu Bjedugh nüfusludur. (Toplam 13 yerleşim: Askalay,
Djedjehabl, Ğobekuay, Kunçıkohabl, Tlevstenhabl, Neşükuay (Нэшъукъуай),
Veçepşıy, Ponejıkuay, Pçıhatlıkuay, Tığurığoy, Tevyehabl,
Hatlekuay, Şıncıy) Ayrıca yeni oluşmuş küçük yerleşimler de
vardır. Rayonun yüzölçümü 710 km. kare, nüfusu 19 bin 951’dir,
Adigeysk (Адыгэкъалэ) kentinin 12 bin 209 nüfusu da
dahil edildiğinde,yörenin toplam nüfusu 32 bin 160’dır
(2002). Rayonun tek beldesi ise Tlevstenhabl’dır . (Лъэустэнхьaбл;
4 bin 961). Okrugları ise, Askalay, Djedjehabl, Ğobekuay,
Pçıhal’ıkuay
(Пчыхьал1ыкъуай), Ponejıkuay, Veçepşıy (Очэпщый).
Adigeysk (Адыгэкъалэ) kenti
(eski adı “Tevçejsk”; 12 bin 209) Bjedugh nüfusludur. Bu kent,
köyleri Krasnodar Barajı suları altında kalan 8 Adige
köyü (Yedepsıqoyezh, Yedepsıqoyaçv, Laxhşıquay, Leninehabl,
Neçerezıy, Qezeneqoyezh, Qezeneqoyaçv, Şebenehabl) halkı için
bir işçi kenti olmak üzere 27 Temmuz 1976 tarihli bir kararla
kurulmuş, ama yerinde istihdam amacıyla Moskova’dan gönderilen
paranın tamamı, o zamanlar bir üst yönetim birimi olan
Krasnodar Kray yönetimi tarafından bloke edilip “başka amaçlar
için kullanıldığından” bu eski köylüler, hak etmedikleri
halde, yıllardan beri, her gün, uzaktaki Krasnodar kentine
giderek çalışmak zorunda bırakılmışlardır.
“Pşı-vork zav” (Пщы-оркъ
зау;Derebeyleri ile Savaş; Bir özeti için bkz.Hapi C.Y.,
“Kafkasya Kültürel Dergi”,sayı 39-42,s.185-187) adlı, yoksul
köylülerin Rus ordusunca da desteklenen derebeylerine karşı
verdiği mücadeleyi anlatan şiirsel destanı ile ünlü büyük
Adige halk ozanı Tevçoj Tsığo (1855-1940); öykü ve
roman yazarı müteveffa Hazret Aşın, (ki, ”Hasit’u”
- “İki
Tarla” adlı uzun öyküsü “Bir Avuç Toprak” adıyla ve son
bölümü özetlenerek tarafımdan Türkçe'ye çevrilmiştir, HCY,
“Kafkasya KD”, sayı 19-25) ; edebiyat bilimcisi ve eleştirmen
Kazbek Şeş’e (uzun bir eleştiri yazısı yine tarafımdan
N. Karbeç imzasıyla çevrilerek yayınlanmıştır, aynı dergi,
sayı 44); yazar, edebiyat bilimcisi, eleştirmen, Nartlar ve
Adige kahramanlık destanları üzerine çalışmaları bulunan bilge
kişi Prof. Dr. Abu Şhalaho da (d. 1931) bu yöredendir.
(Kahramanlık üzerine bazı öyküleri “Kuban Kahramanları”
adı altında Fahri Huvaj tarafından Türkçeleştirilmiştir.)
Bu yörede, 1955’te Adigeysk
kenti ile Neçerezıy köyü arasındaki yerlerde milat öncesine
ait Adige (Meot/Мыут1) yazılı tabletleri kitaplığı
bulunmuştur. (Ayrıca bk. Necmettin Karaerkek, ”Yazı”, Nart
dergisi, sayı 44, s. 22-24)
Krasnogvardeysk rayonu
Daha doğuda, Laba Irmağı solunda
K’emguy (К1эмгуй; 2 yerleşim: Ademıy, Djambeçıy),
Hatukay (Хьатикъуай; 1 yerleşim: Hatukuay), Bjedugh
(1 yerleşim: Bjedughhabl) ve Kuban Kabardeyler
(1 yerleşim: Vılap ) yanında Rusların da yaşadığı
Krasnogvardeyski rayonunda Milat (4 bin 500 yıl)
öncesine ait Adige kent yerleşimi kalıntıları
bulunmuştur. Rayon merkezi Krasnogvardeysk (9 bin 065)
beldesidir. Rayonun yüzölçümü 700 km. kare, nüfusu 31 bin
536’dır. Okrugları: Beloselski, Bolşesidorovski, Hatukuay,
Krasnogvardeyski, Sadovıy, Vılap, Yelenovski.
Adige Nart destanının derlenmesi,
incelenmesi ve tanıtılmasında büyük emeği geçen dilbilimci ve
bilge kişi Prof. Dr. Asker Hadeğal (Хьадэгъэл1э Аскэр;doğ.
1922, Hatukuay) bu yöredendir, Hadeğal ünlü bir şair, yazar ve
araştırmacıdır da (A. Hadeğal’ın
Nartlar adlı bilimsel yazısının Türkçe çevirisi Jineps
gazetesinin 20. sayısından başlatılmış olarak
yayınlanmaktadır). Ayrıca ünlü yazar, araştırmacı ve
eleştirmen Dmitriy Kestan (1912-85) da bu yöreden olup
Bjedughhabl köyü doğumludur. AC’nin yeni Devlet Başkanı Prof.
Dr. Aslançerıy THAK’UŞIN da (d. 1947) Vılap (Улап) köyü
doğumludur.
Şevgen rayonu
Laba Irmağı boyunda güneye doğru
Şovgenovski (Şevdjen; Шэуджэн) rayonu K’emguy (4
yerleşim: Djırakıy, Kabehabl, Pşıjıhabl, Hatığujıkuay),
Abzegh (1 yerleşim: Hakurınehabl) ve Mamhığ (Мамхыгъ;
1 yerleşim: Mamhığ) nüfusludur. Hakurınehabl (Хьакурынэхьабл)
köyünde doğup ABD’nin Paterson kentinde, sürgünde ölen ünlü
edebiyat bilimcisi, araştırmacı, Adige folkloru ve Nartlar
üzerine geniş derlemeleri bulunan bilge kişi Şaban K’ube
(К1убэ Шэбан; 1890-1974) bu yöredendir. Rayon merkezi
Hakurınehabl (3 bin 828) beldesidir. Rayonun yüzölçümü 530
km. kare, nüfusu 16 bin 388’dir. Okrugları: Djıraqıy (Джыракъый),
Dukmanovski, Hakurınehabl, Hatığujıkuay, Mamhığ, Zarevski.
Koşhabl rayonu
En güneyde Kuban Kabardey
(3 yerleşim: Koşhabl, Leşepsın, Fedz), K’emguy (1
yerleşim: Haç’emzıy) ve Yegerukay (1 yerleşim:
Yedjerıquay) nüfusun ve Ruslar’ın
da yoğun olduğu Koşehablski (Koşhabl) rayonu bulunur. Rayon
merkezi Koşhabl ‘de (Кощхьабл;7. 309) Adigey Devlet
Üniversitesi’nin bir kolu bulunmaktadır. Rayonun yüzölçümü 607
km. kare, nüfusu 29. 766’dır. Okrugları: Leşepsın ya da
Blaçepsın, Dmitriyevski, İgnatiyevski, Fedz ya da Hodz,
Koşhabl, Mayski, Natırbovski (Natırbıy), Volnenski,
Yedjerıkuay.
Adige edebiyat dilinin kurucusu,
“Nasıpım yığogu” (Mutluluk Yolu) adlı, ilk bölümünde,
bir Adige köyünde demokratik bir yaşama doğru atılan adımları;
ikinci bölümünde de kolektivizasyona (kolhozlaştırmaya)
geçilmesi sırasında karşılaşılan zorlukları, bir aşk ekseni
etrafında (Bibolet ile Nafset’in aşkı)
sergileyen ünlü romanın yazarı, bir bilgin ve bilge kişi olan
Tembot K’eraş (К1эрэщэ Тембот; 1902-1988;bk internet)
bu yöreden olup Koşhabl beldesinde doğmuştur (Tembot K’eraş’ın
“Şıu zaqu” (Tek Atlı) romanı Yenemıko Mevlüt Atalay,
“Shapsughe Pş’aş’e” (Шапсыгъэ пшъашъэ;Shapsugh Kızı) adlı
uzun öyküsü de “Çerkes Kızı Gulez” adıyla Fahri
Huvaj tarafından Türkçeleştirilmiştir; Mutluluk Yolu
romanı çevirisi için de bkz. “Tembot K’eraş,Mutluluk Yolu”,
internet). Ayrıca İbrahim Keraş’ın kızı müteveffa Zeynep
K’eraş (1923-1998) da ünlü bir Adige dilbilimcisi idi ve
kendisinden değerli çalışmalar kalmıştır. (Ancak adına
düzenlenen plaket yazısı, çok sevdiği Adigece ile değil,
sadece Rusça yazılmıştır.)
Tembot K’eraş’ın çabaları sonucu,
günümüzün Adige edebiyat dili, “ge”, “ke”, “k’e” (к1ьe) gibi
sesleri olmayan ama çift ya da üç değişik tandansta “ç” (ч, чъ),
”ç’” (ч1, к1), ”j” (ж, жь), “ş” (ш, щ) gibi algılanması ve
ayırt edilmesi zor olan sesleri bulunan bir lehçe olan
K’emguy lehçesi temelinden oluşturulmuştur. Ancak çift
“ş”, “ç”, “ç’” ve “j” gibi sesleri nedeniyle aydın kesim
dışında fazla yaygınlaşamamış, diğer lehçelerin direncini
kıramamıştır. Sonuç olarak Adigey Adigece’sinin (K’emguy)
şimdilerde Kabardeyce içine alınması gibi değişik öneriler
de ortaya sürülmeye başlanmıştır.Kabardeyce’de de “ke”, “ge”
gibi sesler yoktur. Örneğin her iki lehçede de “Kemal” yerine
“Çemal” denir. Oysa sözkonusu çift seslerin tek ses olduğu ve
K’emguyca’da olmayan “ge”, “k” ve “к1ь”
gibi sesleri de içeren eski edebiyat dili Shapsughca (Шапсыгъабзэ)
çok daha pratik ve öğrenilmesi çok daha kolay bir lehçe idi.
Bu sayede Shapsughca Türkiye’de birçok yerde öbür Adige
lehçelerini yutarak bir doğal birleşme sağlamıştı. (Düzce,
Sakarya, Ege yöreleri, Samsun, vb.) .
Ancak AC’nde Shapsugh nüfusun çok az olması (5-6 bin),
K’emguyca’nın benimsenmesine yol açmış olmalıdır.
AC’nin ilk Devlet Başkanı Aslan
CARIME de (d. 1939) Yedjerıquay köyü doğumludur.
Giaginski rayonu
Bu son iki rayonun batısındaki
Giaginski (Djedje/Джaджэ) rayonundaki Adigeler 1880’lerde
Türkiye’ye göç ettirilmiş, bir kısmı da, 1864’ten sonra
cangıla dönüşen ve sonunda yeniden sivil yerleşime açılan
Karadeniz kıyısındaki eski toprakları olan Shapsughya’ya
(Küçük ya da Kıyıboyu Shapsughya; şimdi Ş’açe ve Tuapse) geri
dönmüş ve orada, günümüzdeki Karadeniz kıyısı “Adige-Shapsugh
toplumu”nun oluşumunu sağlamıştır. (Shapsugh
dönüşüne,bölge için geçerli olan model tarımı Rus
yerleşimcilere göstermeleri için de izin verildiği
anlaşılmaktadır.) Rayon merkezi Giaginsk (Djadje; 15
bin 160) beldesidir. Rayonun yüzölçümü 790 km. kare, nüfusu 33
bin 458’dir. Okrugları: Ayrumovski, eski bir Shapsugh köyü
olan Dondukovski (Hacemıkohabl), Giaginski (Djadje),
Kelemerski, Sergiyevski.
Rayonda bir şeker fabrikası
da vardır.
Maykop kenti ve Adige Halk Kongresi’nin 21 Mayıs 2006
tarihli kararı:
Güneydeki başkent Maykop (Mıyequape/Мыекъуапэ;
2002’de 156 bin 931 nüfus), Rus ve Adige karma nüfusludur.
Ayrıca bir Ermeni azınlığı da vardır. Son dönemde, köyden
kente göçler nedeniyle, Maykop’taki Adige sayısı giderek
artmaktadır. Maykop kentsel alanı içinde, 1999’da, Kosova’dan
getirilen Adige-Abzeghlerin yerleştirildiği Mafehable
(Uğurlu Köy) adlı küçük bir köy kurulmuştur. Maykop kenti ile
kentsel alanında Rus nüfus çoğunluğu bulunduğundan ve belediye
yönetimi Rus ağırlıklı olduğundan, meydan, park, cadde ve
sokaklara, bölge ile ilgili olmayan Rusça adlar verilmiştir.
Ancak, Adigey Cumhuriyeti ile
Adige etnik varlığını tehdit etmeye başlayan
milliyetçi-yayılmacı Slaviyan dalgası karşısında harekete
geçen ve konuyu görüşmek üzere, 21 Mayıs 2006’da toplanan
Adige Ulusunun en temel (kurucu) örgütlenmesi olan Adige
Halk Kongresi,“Adige dilini ve kültürünü gelecekte de
yaşatma isteğini” vurgulayarak; Adigey Cumhuriyeti’nin
hukuksal devlet yapısını değiştirme içerikli bir referandum
düzenleme yetkisinin, Adigeler dışındaki etnik kökenlileri de
kapsamak üzere bütün bir Adigey nüfusuna ait bir hak
olmadığını, bu hakkın sadece etnik Adige halkına ait bir hak
olduğunu; Adige olmayanların da oy kullanacağı ve Adigey
Cumhuriyeti’nin geleceğini belirleyecek bir referanduma
gidilmesi durumunda, böylesine bir referanduma etnik
Adigelerin katılmayacağını da vurgulayarak; Adige ve Adigey
Cumhuriyeti varlığının Anayasal bir temele oturtularak
kalıcılaştırılmasını;bunun için Adige varlığını ve Adigey
Cumhuriyet’inin geleceğini güvence altına alan bir Anayasa
değişikliği yapılmasını Adigey Cumhuriyeti Devlet Meclisi-Khase’den;
Maykop’un meydan ve cadde adlarının Adigey Cumhuriyeti’nin
özelliğine yaraşır bir biçimde yeniden düzenlenmesini de
Maykop kent meclisi ile kent yönetiminden talep etmiştir (bk.
23 Mayıs 2006 günlü “Адыгэ
макъ” gazetesi; Türkçe tam bir çevirisi için de bk. “Jineps”
gazetesi, 'Eylül 2006 Ek:1’, İstanbul).
Maykop, yazarlar,sanatçılar ve
müzeler kenti:
Adigey dışı doğumlu olup “Bziyko
Savaşı” (Бзыйкъо зау) ve “Şhalmıjö” (Шъхьалмыжъо;Türkçesi
“Taşdeğirmen”) gibi romanların da yazarı olan ünlü şair, yazar
ve bilge kişi İshak Meşbaş da (doğ. 1931, Şhaşefıj
köyü, Uspensk rayonu, Krasnodar Kray) Maykop’ta yaşamaktadır
(Yazarın bu yapıtları Yenemıko Mevlüt Atalay tarafından
Türkçe’ye çevrilmiştir).
Bu arada, “Koç’as”
(Къок1ас) adlı dört perdelik dramın (Türkçe’si için bk.
“Kafkasya KD”, sayı 21-26, Ankara, 1969-1970) yazarı
İbrahim Tsey (1890-1936; bk. internet), Ahmed Hatko
(1901-1937), Murat Perenıko (1912-1970), Asker
Yevtıh, Yusuf Tlevsten, Hüseyin Andruhay, His Dıhu,
Şamsuddin Hut, Yunıs Tharkoho, Pşımaf Koşbay, Kadırbeç Kumpıl,
His Şhaptleko (1918-1982), Kasım Meretıko, Hamid
Beretar (d. 1931) ve daha başkaları da anımsanmalıdır.
Bütün bu sayılanlar, küçücük bir
Adige aydın kitlesinin bu unutturulmuş yoksul-kırsal yöreyi,
sanatsal ve kültürel alanlarda, 1860’larda, bataklıkları
kurutup sağlıklı ve bereketli bir yaşam alanı haline getiren
becerikli ve çalışkan dedeleri gibi ya da 4 bin 500 yıl,
dahası 5 bin 500 yıl öncesinin kentler kuran yetenekli ataları
gibi, yeniden ne denli bereketli bir ‘kültür bahçesi’ne
dönüştürmüş olduklarını göstermekte, ama bir avuç ekstremist
(aşırı sağcı-milliyetçi) Rus, dünya kültürü bakımından da bir
örnek ve övünç kaynağı oluşturan bütün bu güzellikleri,
bayağı,çirkin, gerici, ırkçı ve yağmacı histerilerle, tıpkı
1864'te Adigey'e, 1865’te de Hak’uçlara uyguladıkları
vahşet benzeri bir yöntemle (bk. “Hak’uç”, internet),
toprağa gömmeye kalkışmışlardı (Bu kişilerin düzenledikleri
Maykop’taki 4 Kasım 2006 aşırı milliyetçi (faşist) Rus
yürüyüşüne demokrat Ruslar destek vermemişlerdir (bk.
“Jineps” gazetesi, Aralık, 2006). Demokrat Ruslar, her zaman
için, Adigelerin demokratik hak ve kazanımlarını
desteklemişlerdir.
Maykop’ta kazısı yapılan
Veş’ade (Ошъадэ) adlı yığma mezardan (kurgan;къэгъэсэй ya
da 1уашъхьэ) MÖ III. binyılına ait taş ve altından yapılma,
Dünya kültür ve arkeolojisinde seçkin bir yer tutan 4 bin 500
yıllık heykel ve eşyalar çıkarılmıştır. Ayrıca bu yerde
bulunan Maykop Taşı üzerindeki bir krokiden 3 bin 300
yıl önce, şimdiki Maykop kenti yerinde bir Meot (Adige)
kenti bulunduğu da anlaşılmıştır. Şu durumda Maykop’un (Mıyequape)
en azından 3 bin 300 yıllık bir kentsel tarihi geçmişi vardır.
Adigey’de henüz kazısı yapılmamış 10 bin (eski Çerkesya
toprakları tamamında ise 50 bin) dolayında yığma mezar
(1уашъхьэ;höyük), eski kale kalıntısı, ören yeri, vb
bulunmaktadır. Bu da geçmişteki, olasılıkla kuraklıktan
kaynaklanma bir ekonomik kriz ve dış saldırılar sonucu
yıkılmış olması düşünülebilecek Adige (Meot) kentsel
uygarlığının ne denli görkemli ve köklü bir temele dayanmış
olduğu gerçeğini de göstermektedir.
Maykop’taki Rus nüfusun önemli bir
kesimi emeklidir (Adigey’deki emekli nüfus, Adige kökenli
toplam nüfusun 20 bin kadar üzerine çıkarak, 1998’de 128 bine
ulaşmıştı, 2008'de ise 10 bin azalma ile sayı 118 bine
düşmüştür).
Güneydeki tarihi ve turistik
Maykop (Mıyequape) rayonu
En güneyde, 3 bin 730 km. kare
yüzölçümlü ve 58 bin 485 nüfuslu dağlık Maykopski (Mыекъопэ)
rayonu bulunur. Rayon topraklarında, 1864 öncesinde,
cesaretleriyle ünlenmiş Abzeghler (Абдзахэхэр)
yaşıyorlardı. İki beldesi vardır: Kamennomostski
(2002’de 7 bin 580;1989’da 8 bin 292) ve Tulski.
Okrugları: Abadzehskaya (Абдзэхэхьаблэ), Dahovskaya (Дахъо ya
da Асрэтхьаблэ), Krasnooktyabrski, Krasnoulski, Kujorski,
Pobedenski, Timiyazevski.
Rayonda tarım toprağı az, sanayi
gelişmemiş ve istihdam (iş verme) olanağı da kısıtlı
olduğundan işsiz nüfus, benzeri yerlerde görüldüğü gibi,
ücretlerin daha yüksek olduğu sanayi merkezlerine göç
etmektedir.
Rayon merkezi Tulskiy (10
bin 502) beldesidir. En güneyde 3 bin 238 m yükseklikteki
Çuguş (Ç’ığuş';Ч1ыгъушъ) doruğu bulunur. Kamennomostki
yakınında M. Ö. III. binyıldan kalma (4 bin 500 yıllık) Maykop
“Meşoko” (Мышъэкъо) kültürü kalıntıları, eski Abzegh
Köle (Esir) Pazarı yeri, Hamışki (Хьамыщк1эй
; Хъымыщк1эй) köyü yakınlarında “Hörgüçlü Yaban Öküzü
Parkı”, Guzerıpl (Гъoзэрыплъ) köyünde “Kafkas Doğa
Koruma Alanı Müzesi”, “Leğo-Naqe” (Lago-Naki) yaylası,
Avl (Aулъ) ve Huko tepeleri arasında güzel manzaralı Huko
Gölü bulunur. Leğo-Naqe Yaylası 165 km. kare genişliğinde
bir yöredir, kalıcı karları ile çok sayıda akarsuyu besler,
yazın eteklerindeki çayırlarda hayvanlar otlatılır, arı
kovanları yayılır. Berrak akarsularında ve küçük göllerinde
alabalık avlanır.
Aziş Yer altı Mağaraları Kompleksi (Adigece: Джынэ ун;Cin
Evi), 1. 520 m yükseklikte, bir eşi sadece İsviçre’de
bulunan, oksijen oranı % 38 olan, hasta ve turistlerin
rağbet ettiği bir yerdir. Ancak Leğo-Naqe, 1994’te, AC Devlet
Başkanı tarafından Aslan Carıme tarafından “Kafkas Doğa
(Biyosfer) Koruma Alanı”na bırakılmıştır. Bunu
fırsat sayan Krasnodar Kray yönetimi de, Leğo-Naqe’yi AC'nden
koparmaya ve buraları Adigelere kapatmaya kalkışmıştır (bk.
Nefiset Hut, “Leğo-Naqe yaylalarının gerçek sahibi kimdir?”,
Jineps, sayı 21).
Tarım ve Turizm:
Adigey’de, güneydeki dağlık
Maykopski rayonu dışında, kuzeyde kalan toprağın hemen
tamamına yakını tarıma elverişli olup sulama ile mısır,
buğday, ayçiçeği, şeker pancarı, kenevir, tütün, çay, kavun,
patates ve sebze yetiştirilir. Meyve bahçeleri ile dağ
eteklerindeki bağlar da geniş bir yer tutar. Kuban Irmağı
boyunda pazara yönelik bahçecilik yapılır, domates, salatalık,
biber, vd yetiştirilir. Esans elde edilen Kırım Gülü ve
lavanta başta olmak üzere çiçek, bölgenin özel ürünüdür.
Hayvancılık ve arıcılık yanında berrak akarsu ve göllerinde
alabalık avlanır. Yaban yaşamı (hayvan varlığı) koruma altına
alınmıştır. Özellikle dağlık güney bölgesi bir
tatil, atlı gezinti, dağcılık, yaya yürüyüşleri, kampçılık,
kayak, su sporları (rafting), kültür ve sağlık (tedavi)
merkezi durumundadır (Ancak turizm Ş’açe, Karaçay-Çerkesya ve
Kabardey-Balkarya ölçülerinde henüz tam gelişmemiştir).
Çarpıcı güzellikteki bir doğa, yazları serin, kışları sissiz,
kuru ve güneşli bir iklim, şifalı suları ve bol oksijeni ile
buraları, Adigey’e gelecekte bir turistik zenginlik vaat
etmektedir. Ayrıca yer yer tarih öncesinin dolmen (yisp vıne/исп
унэ) kültürü kalıntıları ve kazı bekleyen çok sayıda
(binlerce) yığma mezar da vardır. Buralardaki eski Rus ve
Kazak yerleşimciler, Adigelerle eskiden beri bir arada
yaşayan, Adige Ermenileri gibi dost ve barışçı olan
kişilerdir.
Güney bölümünde değerli kereste elde edilir. Bu dağlık yöre
konutlarının bir bölümüne su ve doğal gaz bağlanmıştı.
Aslan Thak'uşın başkanlığındaki yeni yönetimi eksikleri
tamamlaya çalışmaktadır.
Maykop kenti ve çevresi:
Maykop yakınlarında zengin
petrol (ч1ыдагъ) ve doğal gaz (гъэстыныпхъэ
шъухъуант1э) yatakları vardır. Koşhabl rayonunda da
değerli seramik toprağı bulunur. Ayrıca Maykop kenti,
kaplıcaları, mineral suları, doğal güzelliği, kışları sissiz,
kuru ve güneşli havası ile hastaların ve emeklilerin rağbet
ettiği bir sağlık ve dinlenme merkezidir. Ancak bir ekstremist
(aşırı milliyetçi) azınlığın yarattığı huzursuzluklar
nedeniyle, geçmişte sıkıntılı durumlar yaşanmıştır. Bu tür
sorunlara çözüm, her ulusal bölgede olduğu gibi, kuşkusuz,
yeni bir nüfus alınırken daha dikkatli davranmak, konukların
ev sahibini (Adige kimliğini) bastırmasına asla meydan
vermemek, en başta da, Rus’a gerdan kıran değil, hakkını
koruyan, kişilikli ve dik durmasını bilen sağlam bir
demokratik yönetim oluşturmaktır. Devletin buna hakkı ve
yetkisi olmalıdır, bu gibi konularda ödün verilmemelidir.
Maykop ve çevresi, ayrıca bir
hafif sanayi merkezidir.
Maykop’ta Türkiye’den gidip
yerleşmiş bazı Adigeler (Çerkesler), ayrıca öğrenim için
gitmiş Türkiyeli öğrenciler de vardır.
Maykop adının kökeni:
Maykop (Mıyequape) adı
“Mıyeqo-pe” (Мыекъо-пэ;Mıyeqo -önü) adından gelme
olup; güneyde Abadzehskaya (Абдзэхэхьаблэ) köyünden başlayan,
kuzeyde de şimdiki Maykop kentinin bulunduğu düzlük yere değin
uzanan Belaya Irmağı (Шъхьагуащэ/Şhaguaşe) vadisine Adigeler
“Mыекъо к1эй” ya da “Мыекъо хъуатэ” (Mıyeqo/Mıyeko vadisi)
diyorlardı. Maykop, Mıyeko vadisinin sona erdiği ya da
bu vadinin ovaya açıldığı ve soykırım yoluyla Adigelerden
temizlenmiş olan ovalık bir yerde, 1857’de bir
Rus askeri kalesi olarak kurulmuş, sonradan da
(1870’de) kent olmuştur (Maykop, “Mıyequape” sözcüğünün
başka bir söyleniş biçimidir. Yineleyelim, Adigeler, güneyde
Şhaguaşe Irmağı boyunda bulunan Abadzehskaya köyünden
başlayıp, kuzeyde şimdiki Maykop kentine değin uzanan oluk
biçimli bir uzun vadiye “Mıyeqo k’ey, Mıyeko huate” (Мыекъо
к1эй, Мыекъо хъуатэ)= “Mıyeko vadisi” diyorlardı.
Vadinin sona erdiği, yani düzlüğün ya da geniş ovanın
başladığı yere de “Mıyeqo-yıpe” ya da “Mıyequape”= Mıyeko
vadisi önü” diyorlardı (Daha geniş bilgi için bk. Aslanguaş
Ş’avko, “Mıyequape/Maykop” adının kökeni, Jineps gazetesi,
sayı 19). Ruslar Mıyequape adının, Adigece “Mıye” (elma)
sözcüğünden geldiğini ve “Elma vadisi” anlamı içerdiğini,
Türk ve Tatarlar da “May”+ “kop” (Yağ+çok) = Maykop= “Yağı çok
vadi” anlamına geldiğini öne sürmüşlerdir.
Maykop rayonunda ekonomik durum
ve turistik çalışmalar:
Maykop rayonundan değerli
kereste elde edilir. Hayvancılık yapılır ve mineral
suları çıkarılır. Rayondaki köy ve mezralara en son 2007
yılında doğal gaz verilmesi işi büyük ölçüde tamamlanmıştır.
2014 Ş'açe (Soçi) Kış Olimpiyatları nedeniyle rayonda
alt yapı çalışmaları yoğunlaştırılmıştır. Bu bağlamda
Dahovskaya (Asrethable) ve Guzeriptl'den Leğo-Naqe'ye
uzanan dağ yolları yapıları sürmekte olup yol kenarlarına da
irili ufaklı haç'eş (otel) ve dinlenme tesisleri
yerleştirilmesi planlanmaktadır. Ayrıca başkent Maykop'tan
kıyıdaki Tığemıps (Dagomıs;Soçi) beldesine uzanacak bir
otoyol yapılması da planlanmış olup otoyol yapımının
Krasnodar’dan Maykop’a ulaştığı söylenmektedir. Bütün bu işler
eski devlet başkanı ve yeni Başbakan Vladimir Putin'in
desteğinde sürdürülmektedir. Maykop-Dagomıs otoyolu
tamamlandığında Karadeniz yeni bir ihracat kapısına ve
turistik limana kavuşmuş olacaktır. Ayrıca burada Ş’açe 2014
Kış Olimpiyatları nedeniyle “Adige Evi” adı altında
turistik bir kompleks kurulması da düşünülmektedir (Bkz.
“Adige Evi”, internet).
Yönetsel, kültürel kurum ve
etkinlikler:
Maykop’ta AC Devlet Başkanlığı,
AC Devlet Meclisi-Khase (Хасэ), Bakanlıklar,değişik
kültürel kurumlar, son dönemde büyük bir atılımda bulunan
Adigey Devlet Üniversitesi, ikinci bir üniversite olarak
Maykop Devlet Teknoloji Üniversitesi, birçok fakültesi
ile AC Tembot K’eraş Sosyal Bilimler Araştırma Enstitüsü,
70 bin müze eşyasının (yapıt/ sauğet/ саугъэт) sergilendiği
Adigey Ulusal Müzesi, Moskova'daki Doğu Halkları Müzesi’nin
bir bölümü olarak da Kuzey Kafkasya Müzesi vardır.
AC’nde 8’i devlet (büyük), 23’ü de yerel düzeyde olmak üzere
toplam 31 müze bulunmaktadır. Adigey müzeleri dünyaca ünlenmiş
birinci sınıf müzelerdendir. Bu arada Almir ABREG'in
ünlü bir müzecilik uzmanı, Aslan TEV'in de tanınmış bir
arkeoloji uzmanı olduğunu belirtmeliyiz.
AC’nde 4 tiyatro, Adigece
ve Rusça Radyo-TV yayınları, folklor ekipleri, vb bulunmakta,
resmi diller olan Rus ve Adige dillerinde devletçe birer
günlük gazete (Adigece:Адыгэ макъ), bir edebiyat (Zeqoşnığ/Зэкъошныгъ),
bir de çocuk dergisi (Jöğobın/Жъогъобын)
yayınlanmaktadır. Ancak bunlar sınırlı sayıda ve dar bir
kitleye hitap eden yöresel yayınlardır (Radyo ve televizyon
yayını ise, sık sık yayın saatleri değiştirilmek üzere, çok
kısıtlı olarak, adeta yaz yağmuru çiselemesi gibi
verilmektedir.Bu da Rus baskısının sürmekte olduğunu belli
etmektedir).
Cumhuriyette, Rus ve Adige
dillerinde konuşanların “siyasi temsil eşitliği ilkesine (paritet)
dayanan” bir yönetim anlayışı vardır. Cumhuriyette ikisi kent
ve yedisi de rayon olmak üzere 9 seçim çevresi (okrug) vardır.
Adigeler 6 küçük okrug, Ruslar da 3 büyük okrug içinde daha
yoğundur. Her okrugun 3 üye ile temsil edildiği 27 üyeli
Parlamento üst kanadında Adige üyeler çoğunluğu sağlar. Her
okrugun nüfusuna göre üye seçtiği 27 üyeli alt kanatta da
Rusça konuşan üyeler çoğunluğu oluşturur. Böylece Khase’de
eşitlik (denge/paritet) sağlanmış olur, ancak paritet
aritmetik eşitlik demek değildir. Paritet’den her iki
dilde konuşan nüfusun uzlaşmayla ortaklaşa kararlar alması
gereği anlaşılmalıdır.
Ancak AC’nin kuruluşundan bu
yana geçen 17 yıl süresince,AC Devlet Meclisi-Khase’de Adigece
bir konuşma yapılamadığı,sadece Rusça konuşulabildiği
görülmektedir.
Adigece eğitimi sorunu:
Rusya'da Sovyetlerden önce de
Adigece eğitim vardı, dahası Türkiye'den gitme öğretmenler
şimdiki Adigey ve Kabardiya topraklarında Adigece eğitim sunan
okullar açmışlardı. O zamanlar Adigece Arap harfleriyle
yazılıyordu.
Sovyetler döneminde, 1920'de Arap
harfleriyle resmen Adigece okul eğitimine başlandı. Lenin
döneminde (1920-1924) Adigece, okullarda, kamu yaşamında ve
devlet dairelerinde kullanılıyor, Ruslar da Adige okullarına
yazılıyor ve Adigece öğreniyorlardı. Bu sayede tutucu ve sıkı
gelenekçi Adigeler, bir nebze olsun yönetime ısınır
olmuşlardı. Ünlü dramaturg İbrahim TSEY (bk. internet)
1933'te Adige Tiyatro Okulu'nu kuruyor ve onun
önderliğinde köylerde Adigece tiyatro temsilleri veriliyor,
büyük bir ilgiyle karşılanıyorlardı. Ama Stalin
yönetimi (1924-1953) ile birlikte, giderek baskı, terör ve
Ruslaştırma faaliyetleri yoğunlaştırılmaya, Rus olmayanlar
aşağılanmaya başlandı. Arap harfleri yasaklandı, 1927'de
Latin, 1937'de de Kiril alfabesine geçiş yaptırıldı.
Giderek Rusluk yüceltilmeye, Rusça
dışındaki diller önemsiz ve kıytırık diller olarak sunulmaya
başlandı. Din ve geleneklere savaş açıldı, camiler yıkıldı ya
da kapatıldı. Direnenler acımasızca cezalandırılmaya başlandı.
“Küçük dillerin büyük bir dil içinde erimesinin kaçınılmaz
olduğu, Sovyetler'de büyük dilin Rusça olduğu, Rusça
içinde erimenin ilericilik anlamı taşıdığı, bütün dillerin
zaten tek bir dünya dilinde birleşeceği, o zamana değin, bir
geçiş dili olarak Rusçanın benimsenmesi gerektiği” biçiminde
bilim dışı (faşist) görüşler yaygınlaştırılmaya başlandı.
Ulusal yapı büyük ölçüde yıkıma uğratıldı.Ancak okuma yazma
oranı da yüzde yüze yaklaştırıldı.
Stalin'i izleyen Kruşçev ve
Brejnev dönemlerinde Ruslaştırma çalışmaları
yoğunlaştırılarak sürdürüldü. Rus nüfus Kazakistan ve
Kırgızistan gibi yerlere devletçe götürülüp yerleştirilmeye
başlandı. 1959'da Kazakistan'da Kazak oranı % 29.6'ya düştü,
Rus oranı ise % 43.1'e yükseldi, 1989'da bile Kazak oranı %
36, Rus oranı % 42 idi. Yine de Kazaklar ülkelerine ve ulusal
kimliklerine sahip çıktılar ve yönetimi dışarıdan getirilen
politik yerleşimcilerin eline teslim etmediler (Çünkü onlar
bilinçlenmişlerdi ve ulusal yapılarına yönelik saldırılara
kitleler halinde sert karşılık veriyorlardı. Ancak
bağımsızlıktan sonra Rus ya da Alman başbakanlar seçmekten de
kaçınmadılar). Bütün bunlar, o zamanlar geri düşünceli
(ırkçı/Rusçu) yöneticilerin SSCB yönetiminde etkili makamlarda
bulunduklarını gösteriyordu. Bu arada Adigey'e, Kuzey Kafkasya
bölgelerine ve diğer ulusal bölgelere de, aralıksız Rus nüfus
takviyeleri yapıldı (Amaç, kuşkusuz büyük bir Rusya, tek bir
dile dayanan bir 'ırk devleti' yaratma hayali olabilirdi, ama
çağ, artık bu gerici anlayışa izin vermiyordu).
Bu arada çocukların Rusça adlar
almaları ve karma evlilik yapmaları özendiriliyor, Kazakistan
gibi "bakir (tarıma açılacak) bölgelere gideceklere ve
özellikle oralarda karma evlilikler yoluyla yuva kuracak
olanlara" büyük destekler sağlanıyordu…
Sonunda, Adigece, bazı köy
okullarında haftada tek saatlik, aslında Rusça’yı öğretme
işinde yardımcı olması için kullanılan bir yardımcı ders
durumuna düşürüldü. (Anadili eğitimi, SSCB ve Rus SFSC
anayasaları gereği tamamen kaldırılamıyor ama iyice
etkisizleştiriliyordu. Amaç bir an önce Ruslaşmayı
gerçekleştirmek idi.) Çoğu okulda ve bu arada kent ve belde
okulları tamamında Adigece eğitime son verildi. Ancak
Ruslaştırma programı henüz tamamlanamadan Sovyet propaganda
vitrini patladı ve SSCB dağıldı.
Gorbaçov döneminde
(1985-1991), Brejnev patentli "iki dünya" ve “komünist
toplumun kurulması aşamasına ulaşıldığı” gibi uydurma
görüşler de iflas etmişti.İlk görüşe göre sosyalist ve
kapitalist system biçiminde iki ayrı dünya vardı ve bu iki
dünya yan yana yaşayabilecekti. Ancak gerçekler, iki değil,
tek bir dünya bulunduğunu gün ışığına çıkardı: Silahlanma
masrafları, Sovyetlere,teknolojik gelişme ve rekabet için
gerekli parayı bırakmıyordu.Sonunda Sovyet sistem ve ekonomisi
için için çürümeye başladı. Üst düzey bürokratlara hak
edilmemiş paralar ödeniyor, rüşvet ve yolsuzluk başını almış
gidiyordu (1992’de bana üst bir düzey bürokrat işaret edilerek
“Bu adamın en az on metresi var” denmiş, bir güzel kadın da
işaret edilerek “Henüz genç bir Adige kızı iken Moskova’dan
gelen üst düzey bir parti yetkilisinin yatağına verildi, bu
yüzden onu kimse almıyor” denmişti). Artık çalışanlar emeğe ve
kaliteye göre ücret, ayrıca girişim özgürlüğü talep
ediyorlardı.
Afganistan yenilgisi, Sovyet
siyasetinin yanılmazlığı ve Sovyetlerin yenilmezliği
efsanesinin de sonunu getirmişti. ABD ve Çin’in eğitip
silahlandırdığı Afganlılar Sovyet askerlerine dünyayı dar
etmişti.
Böylesine bir ortamda sistem
sürdürülemez oldu. Sovyet parti sistemi ve devlet cihazı
çürümüş ve halktan kopmuştu. Ekonomik birikimler, halkı
oyalamak için, Brejnev döneminde hoyratça harcanmış, hiçbir
iyileştirme de yapılmamıştı. Sovyetler artık sanayi ürünü
ihraç edemiyorlardı (Sanayi ürünlerinin yeri çöplüktü), bu bir
ekonomik iflastı.
Rus yöneticiler paniğe kapıldılar,
Brejnev sonrasında sistemi ve devleti yenilemeye ve
liberalleştirmeye karar verdiler (glasnost ve perestroyka). Bu
bağlamda Rus olmayan uluslar,diller ve kültürler üzerindeki
baskılar da gevşetildi (Cehennem’deki Gayya kuyusunun kapağı
aralanmıştı ya da Pandora’nın kutusu açılmıştı). Sonunda
çürümüş parti tekeline de son verildi ve çok partili
parlamenter sisteme geçiş kararı alındı. Rusya krizi az bir
zararla atlatmayı amaçlamıştı. Artık SSCB "sosyalizmi"
(aslında faşizmi) tasfiye ediyordu. Sonunda SSCB de ömrünü
tamamladı ve dağıldı (Aralık 1991 sonu).
Bu bağlamda Adigece’nin kullanım
alanı da genişlemiş oldu; radyo ve televizyonlar, kısıtlı da
olsa Adigece yayınlar sunmaya başladılar. Matematik dersi de
dahil temel dersler ilkokulda Adigece okutulmaya, bazı Rus
öğrenciler, Adige sınıflarına yazılmaya ve Adigece öğrenmeye
başladılar. Daha önce bir Rus öğrencinin bir Adige okuluna
yazılması olmayacak,attan inip eşeğe binmek gibi bir şeydi.
Ancak bu bahar havası uzun sürmedi. Dünya çapında petrol ve
doğal gaz fiyatlarının yükselmekte olması, RF'nu yeniden
canlandırdı, Çeçen Savaşı'nı bahane olarak kullanan RF
yöneticileri, demokratik istekleri bastırmaya ve Rus olmayan
halklar üzerindeki baskıları yeniden yoğunlaştırmaya
başladılar.Bu arada şeriatçı Çeçenlerin sakat ve bindiği dalı
kesecek tipteki çirkin ve küstahça davranışları da iyi
incelenmeli ve gerekli dersler çıkarılmalıdır.
Sonunda Ruslaştırma politikası
yeniden diriltildi, küçük halkların (ulusların) özerk
okrugları bir bir kaldırılmaya, toprakları Rus illerine (kraylara)
katılmaya, dahası gözdağı anlamında AC ve bazı cumhuriyetlerin
de kaldırılmaları için kampanyalar açılmaya başlandı. Adigece
eğitim 1-10 sınıflarda seçmeli tek derse düşürüldü. Şu
sıralarda anadilinde ders saatleri Krasnodar krayda haftada 1
ile 2, AC, KBC ve KÇC'nde de 2 ile 4 arası bir ders saati
tutarındadır. Adigece dersi, Rusça üzerinden öğretilmeye
çalışılan, tekme yiyen, tırpan çekilen ve son ders saatlerine
atılan iğreti bir dil haline getirildi (Sömürge tipi bir
uygulama söz konusu edilebilir).
Osmanlı Padişahları, gözden
çıkardıkları gözde ve cariyelerini Topkapı Sarayı'ndan,
Beyazıt'taki "Gözyaşı Sarayı'na" (Eski Saray) sürer, Saray
rezaletlerini ortaya dökmemeleri için oraya kapatırlardı.
Adigece de şimdi o duruma düşmüş gibi. Artık Adigece ve diğer
yerel diller, ölü dillerden olan Sümerce ve Hititçe gibi,
Rusça olarak anlatılarak "işlenen" diller durumuna
düşürüldüler. (Bilemiyoruz, yaşayan diller için, bu tür bir
ölü dil eğitimi uygulayan başka bir yeryüzü ülkesi daha kalmış
mıdır? Adige öğretmen ve profesörler bile, artık Adige
kameraları karşısında, Adigece değil de, Rusça
konuşturuluyorlar, Adigece’nin en büyük araştırmacılarından
Zeynep Keraş’ın resimli tanıtım plaketi bile alay eder bir
biçimde sadece Rusça yazılıyor, ilginç mi ilginç.)
Bu arada okullarda, kamu yaşamında
Rusçanın, radyo ve televizyonlarda da Rus müziği ile Rus
şarkılarının ortalığı kapladığını,ulusallığın alabildiğinin
bastırılmakta olduğunu ayrıca belirtmeye gerek de yok. Adigece
ve Adige müziği can çekişiyor, sanki Stalin'in ruhu
dirilmiş gibi.
Bu olumsuz gelişme karşısında,
AC Devlet Meclisi-Khase (Хасэ), Devlet Başkanı Hazret
Ş'OVMEN'in öncülüğünde, 2006 yılı başlarında cesur bir
adım attı; Adige kökenli öğrencilerin Adigece eğitim
almalarını zorunlu hale getiren bir eğitim yasasını kabul
etti. İzleyen 2006-2007 eğitim-öğretim yılında, Adige kökenli
öğrencilerin, tek dersle sınırlı da olsa, ilk ve orta dereceli
okullarda zorunlu bir Adigece eğitim almaları sağlandı.
Ancak ırkçı ve asimilasyoncu çevreler (Ruslar) hemen ayağa
kalktılar ve yeri göğü inletmeye başladılar. Sonunda söz
konusu yasa, Rus asıllı AC Başsavcısı'nın açtığı bir dava
sonucu, "Anayasaya ve 'insan haklarına aykırı' sayılarak",
yargı yoluyla iptal ettirildi. Böylece 2006 yılı
öncesinin berbat durumuna yeniden dönülmüş olundu.Kendi dilini
okutma yetkisinden bile yoksun olan “egemen bir Adigey
Cumhuriyeti” ya da cumhuriyetlerle karşı karşıyayız…
Bu utanç verici durum, beraberinde
bazı olumlu sonuçları da getirdi: Önce, Ruslaştırma kıskacına
alınmış olan Adige öğrenciler bir eğitim yılı boyunca, tek
dersle sınırlı da olsa, Adigece bir eğitim almış oldular,
ayrıca gizlenmiş ve bastırılmış birçok sorun da gün yüzüne
çıktı, yani Cehennem’in kapağı aralanmış, RF'ndaki
berbat-ırkçı uygulama, demokratik kamuoyunun bilgilerinden
saklanamaz oldu. Bu arada, RF'nda bir hak tecavüzü
olduğu,Rusça dışındaki dillerin birçok derste isteğe bağlı
olarak okutulmasının yasalara aykırı düşmediği de anlaşıldı.
Nitekim, bir ilk adım olarak, 2007-2008 eğitim-öğretim yılında
Kabardey-Balkar Cumhuriyeti'nde 20 kadar okulun ilk
sınıflarında Kabardey-Çerkesce (Adigece) ve
Karaçay-Balkarca (Türkçe) eğitim kararı alındı (bk.
Kabartayca,Vikipedi, internet).
Dönüş sorunu:
1864 sürgününden bu yana Diaspora
Adigeleri ve Abazaları arasında yoğun bir Kafkasya nostaljisi
ve Anayurda dönüş düşüncesi var olmaya devam etmiştir. Güzel
bir şeydir bu. Ancak Rus Hükümetleri hiçbir dönemde bir Adige
ya da Kafkaslı dönüşünü sıcak karşılamamış,daima önleme yoluna
gitmiştir (Lenin dönemi dışında). 1905 Rus Meşrutiyeti ile
birlikte, Rusya'da nispi bir özgürlük ortamı oluşmuş,
karşılıklı ziyaret amaçlı Kafkasya'ya gidip gelmeler
çoğalmıştır. Bu arada Türkiye'den giden bazı idealist gençler
de eğitici ve aydınlanmacı çalışmalara katılmışlardı: Yusuf
Suat Neğuç ve Nuri Tsağo (Ц1агъуэ Нурий) gibi.
Stalin döneminde Kafkasya
yolu kapandı. 60 yıllık yasaklı bir korku döneminin ardından,
Brejnev döneminde kapılar aralanmaya başlamış,
Gorbaçov döneminde de, Kafkasya'ya gidip gelmeler çoğalmış
ve bir balayı dönemi yaşanmıştır. Bu arada Kafkasyalıların
Türkiye'deki akrabalarını arama yarışmaları, bir ara bir
patlama yapmıştı. Ancak Türkiye'nin RF yurttaşlarına vizeyi
kaldırması üzerine, akraba arayışlarına gerek kalmamış ve
balayı dönemi de sona ermişti.
1998'de Kosova'dan 174 kişilik bir
Adige grubu,savaş koşulları ve can güvenliği gibi nedenlerle,
RF Hükümeti’nin iskan garantisiyle AC'ne yerleştirilmiştir. Bu
yerleştirmenin, yoğun bir Rus nüfusunun (155. 400), aynı
sıralarda AC'ne, Adigey'e yerleştirilmekte olması olayını
perdelemek ve gizlemek amacıyla yaptırıldığı, çok geçmeden gün
yüzüne çıkmıştır (Rus tarihinde bunun bol örneği vardır,
örneğin isteğe bağlı göçlerle perdelenmek suretiyle, 1864'te
Adigelerin toptan yurt dışına sürülmeleri, yani koskoca bir
ülkenin boşalttırılması ve Adige Ülkesi’nin çalınması olayı
gibi. Bugün RF'nda birey haklarından çok, ırk esasına dayalı
bir Rus milliyetçiliği anlayışının daha egemen durumda olduğu
görülebiliyor.Rus, herhalde kendinde, diğer topluluklarda
bulunmayan bazı "üstün özellikler" olduğunu sanıyor
olmalı. Vladimir Putin ise, ırk esasına değil,
yurttaşlığa dayalı, değişik kökenli yurttaşların eşit haklı
olacakları demokratik bir devlet vaat etmektedir. (Adige Mak,
23. 05. 2006, Adige Halk Kongresi kararının Türkçe'si için bk.
Jineps gazetesi, ek-1). Demokratik bir RF, o
zaman,yetiştirdiği büyük devlet ve sanat adamlarının
kişiliğine yaraşır bir yapılanmayı yakalamış olacaktır. RF'nda
aklı başında devlet adamı sayısı, kuşkusuz az değildir. Bunu
Federasyon’un varlığını hala koruyabiliyor olmasından da
anlıyoruz. Bu, çok önemli bir olgudur.)
Bu arada, 1989-2003 yılları
arasında, Ruslar, dönüşçü dostlarımızın uçurdukları birtakım
balonları da ciddiye almışa benziyorlar. Rus makamları
Adigey'de Adige nüfusunun, bir biçimde çoğunluk ya da
belirleyici bir ağırlık oluşturmasını önlemek için ciddi
önlemler alma ve yoğun bir Rus nüfusu Adigey'e getirip
yerleştirme ve para harcama gereğini duymuş olmalılar. Nitekim
ortalıkta Rusların kaygılanmalarına yol açacak türden
iddialar da uçuşmaktaydı: Örneğin emekli bir asker dostumuz,
Samsun'a gidip kollarını sıvayacak olursa, halkın %80'ini
Kafkasya'ya dönüşe ikna edebileceğini basına pompalıyor, bir
diğer rahmetli ağabeyimiz de Kuzey Kafkasya kökenli Türkiyeli
işadamlarının inşaat malzemeleri üretecek fabrikaların
temellerini atmaya hazırlandıklarını ve Kuzey Kafkasya'ya
yerleşecekler için konutlar inşa edeceklerini açıklıyordu, vs.
Bütün bunlar basında ciddi ciddi yer alıyordu. Kendilerine
sanki "Acem mülkü” bağışlanmıştı…
Çökmüş bir ekonomi ve işsizlik içinde kıvranan bir kırsal
tarım bölgesi olan Adigey'e yaptırılan bu akıl almaz Rus
yerleştirmeleri, büyük bir sessizlik ve gizlilik içinde
gerçekleştirilirken,yerel yönetim ve dönüşçüler dut yemiş
bülbül gibi susmuş iken, bir avuç Kosovalı Adige'nin dönüşü
göklere çıkarılıyor, büyük karşılama, törenler ve gösterilerle
ekranları dolduruyordu. Yerel yönetim ve bürokrasi bu "büyük
başarıdan" ötürü, ziyadesiyle "memnundu". Dahası jet hızıyla
Türkçe'si de yayınlanan bir kitap bile yazdırılıyor, Rus
diplomatlara övgü üstüne övgü yağdırılıyordu. (Gazi Çemişo,
Dönüşün İlk Adımları). Ama Rus yerleştirme programı
tamamlandıktan sonra, sahte Kosovalılar sevgisi de ansızın
sona eriyor ve birçok Kosovalı aile parya muamelesi görmeye
başlıyordu, gelenlerin bir bölümü, bunu gururuna yediremeyip
bırakıp ayrıldığı Kosova'ya boynu bükük geri döndü, bir bölümü
de, on yıldır "konut" bekliyor. Büyük kızı evlenip ayrılan
Kosovalı dul bir kadın ile kızına, "Biz bu evi size üç
kişisiniz diye tahsis etmiştik,bir kızınız evlenip ayrıldı,
şimdi iki kişiye düştünüz,bu ev artık sizin için fazla,
boşaltın evi" deniliyor, ardından ailenin elektrik ve doğal
gazı kış ortasında kesiliyordu (RF'nin iskan garantisi,
Kafkasya'dan ve Diaspora'dan Kosovalılara ev yapılmasına katkı
için toplanan paralar ne olmuştu ki?Ayrıca Adige insanlığına
da ne olmuştu ki?)
Kosovalılar dışında, diasporadan
AC'ne ve Kabardey-Balkarya'ya dönmüş bazı perakende kişilerin
bulunduğunu da biliyoruz, sayıları çok değil bunların.
Bunların bazıları, Kosovalılar gibi tahsisli (devlete ait)
değil, kendine ait (özel) ev sahibi, bazıları da kirada.
Oturma izni alma ve RF
yurttaşlığına geçme koşulları, şu sıralar hayli
zorlaştırılmış, cumhuriyet yurttaşlığı ise kaldırılmış
durumda. Bu nedenle AC'ne ya da Kabardey-Balkarya'ya yeni
yerleşmeler pek görülmüyor; pişman olup Kafkasya'dan
diasporaya dönenler ise daha çok.
Bildiğimiz kadarıyla, şu
koşullarda bir oturma izni almak için Kafkasya'ya davetli
olarak gitmek ve oradan güvenilir bir kefil bulmak gerekiyor.
Yönetim başka türlü oturma izni vermiyor.Ayrıca yönetim
karşıtı eleştiride bulunanların hemen kapı dışarı edildiği de
biliniyor, yani tepede Demokles’in Kılıcı asılı…
2006'da RF Devlet Başkanı
Vladimir Putin'in imzaladığı ve bütün yerel birimlerin
dönüş programlarının istendiği bir RF Hükümet kararı (ukaz),
2007'de yasalaştırılmış ve bu yasa Adigeler arasında da bir
umuda yol açmıştı. Ancak, çok geçmeden, bu yasanın, Kazakistan
ve Kırgızistan gibi ülkelerde kalmış olan eski RF
yurttaşlarının (Rusların) RF'na dönmeleri için çıkarıldığı ve
Diaspora Adigelerini kapsamadığı, çok geçmeden anlaşılmıştır.
Adigeler ve diğer Kuzey Kafkas
kökenliler için radikal çözüm, bireysel değil, toplu dönüş
hakkının kısıtlamasız olarak elde edilmesidir. Dönüp dönmemek
ise ayrı bir konudur.
Bu arada diaspora'da dilin
yitirilmekte olması olayı, etnik kimliğin de bütünüyle
yitirilmekte olduğu biçiminde aceleci kaygılara da yol
açmamalı. ABD ve Kanada İrlandalıları arasında anadilini bilen
kalmamış gibi, ama İrlanda'ya destek, en çok da onlardan
geliyor (Para yardımı, İrlanda'yı ziyaret gibi). Ayrıca dil
bilenlerimiz hala çok sayıda, örneğin Düzce’de Çerkes
Taşköprü (Шыхэл1эхьаблэ) köyünde ve bazı yerlerde
çocukların hala Adigece (Shapsughca) konuştukları bana
iletildi, çok sevindirici bir durum. Yüz binlerce Türkiyeli
Çerkes, dilini bilmese bile, etnik kimliği ile gurur duyuyor
(Milli Güvenlik Kurulu’nun talimatıyla 8 yıl önce yaptırılan
bir araştırmaya göre değişik kentlerde yaşayan Çerkeslerin
sayısı 2.5 milyon kadar, bunu iki milyon kadarı artık
Çerkesce'yi kullanmıyor. bkz. Vatan, 6.06.2008,
internet). Bunu, 1864 öncesinin bağımsızlık ruhunu günümüze
taşıyan on iki yıldızlı Adigey (Çerkesya) Bayrağı'nın, her
görüldüğü yerde coşkuyla alkışlanıyor olmasından da
anlayabiliyoruz. Çok önemli bir ulusal bilinç yansımasıdır bu.
Bu, Adige Diasporası'nda (Türkiye'de) önemli bir toplumsal
bozulma, bir yozlaşma olmadığını, aksine ulusal ruhun diri
olduğunu gösteriyor. Buna inanmamız gerekiyor, küller henüz
soğumamış. Sessiz çoğunluk, Adigelik ve Kafkaslılık ruhunu
taşıyor. Ulusal davamızı yitirilmiş bir dava olarak görmemek
gerekir.
Ancak, yine de, zaman geçirilmeden
tarih, edebiyat ve kültür yapıtları hızla Türkçeye çevrilmeli,
folklorik ürünlerin derlenmesi, bütün bunların, uzman ellerce
süzgeçten geçirilerek Türkçeye aktarılması, topluma sunulması,
kültürel boşluğun bir an önce doldurulması ve sağ sol
kavgalarına girmeden sıkı bir dayanışma kurulması gerekiyor. O
zaman bir güç, uluslararası kamuoyu ve RF karşısında etkili
bir etnik lobi de oluşmuş olur.
Toplu dönüş için, her şeyden
önce, RF güvenceli bir dönüş izni, çifte vatandaşlık
hakkı,hileli ve düzenbaz değil, dürüst bir RF demokratik
yönetimi ve bağımsız yargı güvencesi gerekir. Bunlar, işin
olmazsa olmazlarıdır.
UNPO tarafından da kabul edilip
desteklenen Çerkes talebi, özet olarak budur (bk. Unpo, Çerkes
Ulusunun Durumu Üzerine Karar, internet).
Not: Bu
inceleme yazısı 9 Haziran 2008’de güncellenmiştir. HCY. |