Kafkasya’da ortaya çıkan son durum bir kere daha ve açıkça
göstermiştir ki, Türk Boğazları (İstanbul ve Çanakkale)
küresel güçlerin jeopolitik değeri yüksek bölgelere nüfuz
etmesinde alternatifi olmayan bir suyoludur. Son
Kafkasya savaşı her ne kadar Gürcistan ile Güney Osetya ve onu
destekleyen Rusya arasında olmuş gibi görünüyorsa da bu savaş
esasta petrol ve doğalgaz yatakları bölgesine hakim olmak
isteyen ABD ve ona bu izni vermek istemeyen Rusya arasında
cereyan etmiş ve savaşı da açık bir şekilde Rusya kazanmıştır.
Hiçbir açıklama ve tevil burada ABD’nin açık yenilgisini
gizleyemez. Evet, gerçekten ABD’nin Kafkasya politikası Rusya
tarafından yerle bir edilmiştir.
Yıllardan beri Gürcistan’ı bir çeşit ileri karakol haline
getirerek Kafkasya’ya yerleşmek isteyen ABD acemi müttefikinin
yaptığı hata yüzünden önemli bir darbe almıştır. ABD’nin son
çeyrek asırda uygulamaya koyduğu BOP (Büyük Ortadoğu Projesi)
da bu savaşta ağır bir yara almıştır. Bu projede ABD ile
birlikte hareket eden Türkiye başta olmak üzere bir kısım
bölge ülkeleri de bu yenilgiden paylarına düşen zararı
ödeyeceklerdir.
Özellikle Türkiye Bakü-Tiflis-Ceyhan (BTC) petrol botu hattı
ve Türk dünyasına açılmamızı sağlayacak Kars-Tiflis- Bakü
demiryolu hattı projeleri bu savaştan, daha doğrusu
Gürcistan’ın bu yenilgisinden ciddi olarak etkilenecektir.
Gürcistan’ın Türkiye’yi devreye sokabilmek için BTC ve
Demiryolu hatlarının Rus topçuları ya da uçakları tarafından
vurulduğu haberleri de asılsız çıkmıştır. Bunun Türkiye’yi
sıcak çatışmaya çekmek için Gürcistan’ın bir provokasyonu
olduğu Rusya tarafından açıklanmıştır. Bu savaş sonunda Rusya,
küresel güçlerin ( ABD ve AB) Doğu politikalarını kontrol
edebildiğini ve bundan sonra da edebileceğini göstermiştir.
O halde özellikle Türkiye için Kafkas politikası nasıl
olmalıdır? Burada asla göz ardı edilmemesi gereken husus
güçlenen Rusya’dır. Türkiye ve Türk dünyası ülkeleri (Bağımsız
cumhuriyetler ve özerk bölgeler) Rusya’yı karşılarına alacak
hiçbir politikada başarılı olamazlar. ABD veya AB’ye güvenerek
Rusya’ya kafa tutmanın Gürcistan’a ne kadar pahalıya mal
olduğu gün gibi ortada dururken, ne Azerbaycan ne de öteki
cumhuriyetler hiç birisi karşıt ve sert bir politik yol
izleyemezler. Zaten izlemeleri de gerekmez.
Hatta Türkiye’nin izlemesi de gerekmez. Bölgenin huzur ve
refahı ancak ve ancak “Yurtta Sulh, Dünyada Sulh” prensibini
hayata geçirmekle sağlanabilir. Yani izlenecek politika,
“Barış içinde kalkınma, Barış içinde refah” şeklinde
olmalıdır. Türkiye ve Türk cumhuriyetleri sadece SSCB
zamanında değil, en az 500 seneden beri Rusya ile birlikte
yaşamaktadırlar. Kültürel bağları Batı ile olduğu kadar hatta
Türkiye’yi dışta tutarsak diğer cumhuriyetler için, Batı’dan
çok daha fazla Rusya ile ortak değerler içermektedir.
ABD’nin Kafkasya’ya yerleşmesi o bölgede Yeni Irak,
Afganistan, Yeni Filistinler meydana getirecektir. Bölge
huzurunu tümüyle yitirecek kan ve barut kokusu bütün bölgeyi
saracaktır. Biz bunu iddia ediyoruz. İşte bu noktada Türk
Boğazlarının iyi kullanması her zamankinden daha çok önem arz
etmektedir. Zira bu günden sonra ABD eğer Kafkasya’ya girme
politikalarını sürdürecek olursa muhakkak Boğazları kullanmak
ve Karadeniz’de bir savaş filosu bulundurmak isteyecektir.
Karadeniz’de savaş araçları olmayan bir ABD’nin Kafkasya’ya
nüfuz etmesinin mümkün olmayacağı şu son olaylarda açıkça
görülmüştür. Türkiye şimdi ciddi bir sorumluluk altında
bulunmaktadır. 1936 Montrö sözleşmesine göre Türkiye Boğazları
savaş amaçlı kullandırmama yetkisine sahiptir. Bu yetki şimdi
her zamandan daha önemli hale gelmiştir. Ne NATO için ne de
başka bir kurum için Türkiye Boğazları savaş gemilerine asla
açmamalıdır. Boğazların açılması Türkiye’yi sıcak çatışmaların
ortasına düşürebilir.
Sonuç olarak, Kafkasya asla Ortadoğu olmamalıdır. Devletlerin
bağımsızlığına ve toprak bütünlüğüne saygı gösterilmeli,
halkların iradesi küresel güçlerin etkisi altına
alınmamalıdır. ABD’nin enerji kaynaklarını kontrol altına alma
politikası artık sona ermelidir. ABD bu politikasını
değiştirmelidir. Bölge ülkeleri gerçek komşu ve gerçek dost ve
müttefiklerini tanımalıdır.
ABD ve AB’ye güvenerek maceraya atılmamalıdır. Kafkasya’nın
çok karışık olan etnik, demografik, dinsel ve kültürel yapısı
sömürgecilerin siyasal emellerine asla alet edilmemelidir.
İşte yöneticilerin bu noktada çok duyarlı olmaları kendi
halklarının can ve mal güvenliği açısından son derece
önemlidir. Türkiye daha etkin olarak barışçıl politikalarını
sürdürmelidir. |