|
|
................... |
|
................... |
EVRENSEL VAROLUŞ
VIII
Bağışlamak ve Kendini Sevmek
|
Nilgün Nart |
|
|
................... |
|
................... |
“İnsan; kendisini Ol’muş Ol’duğu,
Ol’acak Ol’duğu ve Ol’uyor Ol’duğu haliyle sonsuz kadar
bağışlayıp sevemedikçe; aydınlanma; maddesel Alemin yeni bir
din “fantezi” olmaktan ileri gidemeyecek.”
Sonsuz Şimdide “Bir” gün gelir,
İnsanın kendisine Ol’An borcunu da ödemesi gerekir. İnsanın “kendine” Ol’An borcu; kendi adına; kalbinde yaşamayı
arzu edip de şimdi burada fiziksel Alemde çeşitli içsel ve
dışsal nedenlerle gerçek kılamadıklarıdır.
İçsel ve dışsal illüzyon nedenler birleşir ve kişinin yolu
boyunca yanarak ve yangınıyla; kendini ve etrafını
aydınlatacağı karanlıkların malzemesini oluşturur.
Karanlık; kimi zaman toplumsal bilincin sınırları, belletilmiş
amaçlarımız, hedeflerimiz, ideallerimiz, içimize örülmüş ayırt
edemediğimiz kalıplarımız bağımlılıklarımız, şimdiye kadar var
olmamızın nedeni saydığımız gerekçeler; sözde sevgiler,
sevgililer ile yaşanmadan geçmiş ve alışkanlık olmuş uzun
yılların ve küskünlüklerin hesabı kitabı ve beklentileri ve en
önemlisi var olduğunu sandığımız ama bir türlüde tam olarak
tüm hücrelerimizde hissedemediğimiz Sevginin kaybı korkusu ve
arkasından gelen yalnızlıktır.
Bir şairimizin dediği gibi bu yalnızlık paylaşılmaz,
paylaşılsa yalnızlık olmaz. Öyle bir yalnızlıktır ki her An’da
yüreğimizde aşka sevgiye yaşama ve insanlığımıza yavaş yavaş
fark etmeden öldüğümüz yalnızlıktır.
Yalnızlık fiziksel Alemlerin çoklu görünüşünde yalıtılmışlık
duygusudur. Kimse kimseyi anlamaz görmez ve duymaz.
Çaresizliktir. Varlık tekamül ettikçe yalnızlık paylaşılmaz
ama anlaşılır olur. Anlaşılır Ol’ması varlığın kendinde yeni
kendi adına yarattığı kavrayışın sabitesinden ışıyan
ışıktandır.
Yeni kendinin kavrayışının sabitesinin; Ruh Duruşuna geçişi
bir bilinç eşiğini atlamayı gerektirir.
İnsanoğlu için belki de Sonsuzluğun Gözlerine ilk kez kararlı
bir şekilde baktığı ve bakabildiği yerde de merkezlenmeyi ve
Ruhunda Durmayı seçtiği An’dır.
Kısaca gerçek bir liyakat sınavıdır.
insanın kendinden kendine Ol’An ve istisnasız her hücresinde
ve boyutunda farkında Ol’duğu Bir sınavdır.
Ve sınavın konusu Sevgidir.
Sevgi; kendini ne kadar sevdiğinin hissedişidir.
“Kendini” bulmak için veya bilmek için veya gerçek kılmak için
neleri; kendinden başka bırakabileceğinin liyakatidir.
Liyakat; insanın sadece ve sadece “kendisi” Ol’duğunda
geçebileceği veya aşabileceği Bir bilinç eşiği Ol’duğundan;
neredeyse kılıçtan keskin köprülerden, iğne deliklerinden ve
de atom altı kuantum alanından; yani yoktan “Kendini” yeniden
var etmektir. Bu ancak ve ancak bir insanın kendisi için
yapabileceği ve liyakati insan bedeninde görülüp hissedilerek
onayı verilebilecek bir haldir.
Bu Bilinç Eşiğini aşabilmek için orada durup kendisine Ol’An;
sadakatini; vefasını; yerine getirmesi gerekir. Sadakatin
yerine getirilişi; kendisini bağışlamasıdır.
Bağışlamak; sürekli acı ve kederi deneyimleyeceği durumları
yarattığı ve duygu besini olarak bu duygulara kendisini
bağımlı hale getirdiği için, bağımlılıklarından, korkularında
ve nice sefil ve çaresiz durumları üreten duygularından
vazgeçemediği için; öncelikle kendisini suçlamayı bırakarak
özgür kılmasıdır.
Bağışlamak; tüm bu acıları yaşarken; “Kendisini” sevgiden,
aşktan, iyilikten, güzellikten uzak tutuğu için ve yaşanmayan
yıllar ve An’lar için hayıflanmaktan vazgeçmesidir.
Ve bağışlamak; şefkatle varılabilen bir -kavrayış- Ol’duğundan;
hissedişlerin eşliğinde gerçekleşebilendir.
Ve tüm hücrelerimizde yankılanan ve titreşen kendimize
şefkatin ve bağışlamanın verdiği “Anlayıştan”; “Kendinin
Sevgisi” içimizdeki karanlığın ufkundan aydınlanmaya başlar.
Ve gerçekten O An’da HER YER Aydınlanır.
Ve insan ilk defa “Kendini” O’nun gözleriyle birlikte görür.
Ve basitçe kendini sever.
Ve Aydınlanmayla; İnsanın kendine Ol’An borcu ödenir.
Kendine borcunu ödemek; insanın; “Kendisini Sevmesidir”.
Bu An’dan sonra yol gerçek anlamda yeniden başlar. Fakat bu
sefer niteliği değişir. Ve yaşamın ta kendisi Ol’ur. Yol siz
Ol’ursunuz.
Kendini sevmek; kendine şefkat duyarak her An’da kendini
kendinde bağışlayarak; dilediğin gibi yaşamak ve Ol’mak için
kendine izin vermek ve ne isen O Ol’maya gayret etmektir.
Kendine dünya veya ahret mali mülkü şanı payesi unvanı mekanı
zamanı ve bilgisi için ihanet içinde olmamaktır. Yüreğinde
yaşamak istediklerinden vazgeçmemektir.
İnsan kendisini bağışlayıp bağışlamadığını sevip sevmediğini
bilir.
İnsan kendisini bağışlamadan ve sevmeden kendisi olamaz.
Ol’dum diyorsa da “kendisi” değil başka bir şeydir ya da
“kimliktir”. Ama kendisi değildir.
Ve insan kendisini sevmeden, bir diğeri sandığı başka kendisin
de sevemez.
Sevdim diyorsa da illüzyondur.
İnsan kendisini sevdikten sonra Sevgiyi ve Aşkı yaşayabilir ve
yaşanmasına vesile olabilir.
“Aşkı ve Sevgiyi” kendinde bilmeyen; nereden bilebilir ki bir
başkasını sevmeyi.
Ve nasıl bakabilir ki bir diğerinin yüreğine temiz bir ayna
gibi.
Ve nereden bilebilir ki bir ayna Ol’duğunu bilmiyorsa eğer
sevmeyi.
İnsanlık Ol’arak Hep Bir’likte geldiğimiz Bilincin Değişim
Eşiğinde; lütfen
O kadar kendinize şefkat Ol’unuz ki kendinizi her şey için
bağışlayınız ve
“Kendinizi” seviniz.
Hiç kimsenin sizi bu dünyada sevmediği kadar seviniz.
O kadar seviniz ki illüzyonlar dağılsın yüreğinizden,
prangalar sökülsün ayaklarınızdan, kelepçeler düşsün
ellerinizden.
Çünkü; illüzyondan boşalan yere tüm haşmetiyle gerçek “Siz”
dolacaksınız.
Kendinizi sevmeye başladığınızda ilk kez gerçekten dünyayı da
görmeye başlarsınız. Aynı şekilde Dünyada gerçekten “sizi”
görmeye başlar ve gizemlerini size gösterir, armağanlarını
sevgiyle sunar.
Daha önce göstermemesinin nedeni; kendini sevmeyene her şeyin
örtülü olmasındandır.
Örtülü olması varlığın “kendini” bilmemesidir.
Örtülü olmak aynı zamanda kendini bilmemenin cehenneminde ve
azabında olmaktır. Kendini bilmemek ruhun gözleri ile kendini
görememektir. Ruhun “Görüşü” ve Gözleri sevgidir. Sevgiyle
görebilir.
Sevgi yoksa her şeyi “”Ol’duğu gibi “Görüşte”” yoktur.
Ol’Anı Ol’duğu gibi görmek sırları da görmek demektir.
Bu nedenle sevgi önemlidir.
Bu dünyada hep ertelenen, geriye bırakılan ihmal edilen önem
atfedilmeyen “Sevgi” aslında tüm Alemlerin peşinde koşturduğu
ve bu dünyada gerçek Ol’ması için bir insan Ol’arak bizlerin
önünde ve huzurunda el pençe divan durarak hatırlayışımıza
vesile olmaya hizmet ettikleri ve hatırlayışımızla ortaya
çıkacak olan sevgi O’nun Mücevheri’dir. Değil Cennetlerin, her
Alemin “Anahtarıdır”.
Kendimizin dışında; hala sevgi, saygı, onaylama, onaylanma,
alkış otorite, guru, bilge, bilgi, kurtarıcı, mesaj, melek,
kanıt, ispat, işaret, titreşim, yol arıyorsak ve arayışımızı
bitirmediysek bu kendimizi sevmediğimizin,
örtülerin kalkmadığının da delaletidir.
Kaçmak- kurtulmak isteği; kurtarıcı - kurtuluş formülleri,
medet - çare olma ve arama girişimleri, içimizde karanlıkların
kapısının hala örtülmediğinin, korku realitesi
olasılıklarının; potansiyellerimizden sonsuza kadar
silinmediğinin ve temizlenmediğinin işaretidir.
Bu ise yaşamlarımızda illüzyon da olsa sefilliğin yoksulluğun
acının bir şekilde sahneleneceği anlamına gelir.
Hele ki Amerika’dan başlayan ekonomik kriz oyunu psikolojik ve
ruhsal çöküntülerle ve üstüne üstelik bölgesel savaş ve
nükleer tehditlerle adrenalini artırarak; sergilenmeye devam
etme eğilimine girmişken içimizde olanlara son kez bakıp; her
şeyin oyun olduğunu ve anlamsızlığı görerek, artık tüm
oyunlardan kendimizi azat etmenin ve kendimizi bağışlamanın ve
yüreğimizde yaşamaya başlamanın tam momentidir.
Hep başkalarından hesap sormaya ve her şeyin “Nedenini”
kendisinden başka her şeyden bellemiş bir toplumsal bilinçten
“Kendimizin Sorumluluğunu” alarak kendi kendimize liyakatimiz
vererek “Evrensel İnsan” Ol’maya niyet ettik.
Kendi göbek bağımız kendimiz keseceğiz.
Bundan sonra “Nedenimiz” kendimiz Ol’acağız.
Çünkü biz kendisini unutmuş “kendisiyiz”.
Bilir de fiziksel alemlere çıkış yaparsak ne ala bilmezde
sonsuzlukta yine kendimiz Ol’An sonsuzluğa dağılırsak oda
pekaladır. Seçim meselesidir.
Biz O’nun eonlar süren sonsuz zamanlarda, şaheseri üzerinde
çalışan bir usta gibi An be An sevgisiyle aşkıyla ortaya
çıkardığı bin bir türlü güzellikte bezediği ve tüm var oluşu
bizin gözlerimizden, bizim yüreğimizden, bizimle birlikte
seyreyleyebileceği “Yaradılışıyız”.
Yarattığıyız.
Bu anlamda ve manada biz her “Şey”iz.
Biz kendimizi seversek; Gönül Dergahı’na girebilirsek ve
perdeleri kaldırabilirsek “Varoluş”; kendini -Yaradılışta-;
şimdiye kadar hiç olmadığı gibi seyre dalacak.
Sırların sırrı açılacak.
Her yerlere Aşk saçılacak
Sevgi yansıyacak.
Eğer biz; yürüdüğümüz Yol’dan sonra hala sevgide neşede coşku
da kısaca Var Ol’uşun sevincinde değilsek; her gün
bekleyişimiz ve arayışımız büyüyorsa bir An için durup,
kendimize sormamız hayrımızadır.
Tüm bu yaşadıklarımın içinde Aşk ve sevgi nerede?
Yaşananların içinde Aşk, sevgi, neşe yok ise; inanın An’lar
boşunadır. Yaşanmamıştır.
Ne Siz, ne An, ne O; gerçek Ol’mamıştır.
Biz sevginin ne olduğunu bilenleriz. Çünkü arayanlarız.
Yaşantımızda artık “Sevgi” Ol’mayanlara hayır dediğimiz zaman;
sevgi bizim içimizde ışımaya başlar ve bizim için sevginin bir
süre içimizde pırıldamasına ve Ruhumuzu kamaştırmasına izin
verdiğimizde ve bu izin verişte bir müddet durabildiğimizde
artık hiçbir şey eskisi gibi olamaz.
İllüzyon dağılır.
Ve dağılan illüzyonun yerine “kendimiz” Ol’An sevgi tamamen
dolar.
Dolan sevgi bir süre sonra taşar ve sevginin ve aşkın
yansıması tüm evrenlere yansır ve Evrenleri ve Alemleri de
aşar.
Aşkın Ol’uruz.
Arayanlar olarak her seferde hatırlayacağımıza söz verdiğimiz;
“Kendinin” sevgisidir.
Ve ilk “Nedendir”.
Ve Neden; sadece ve sadece İnsanın; “Kendisidir”.
Savaşa cehalete zulme
Ve zihnine dolanan sefilliğe
Ve insanın Gaflet uykusuna
Rağmen…
Kalabalıkların karanlığı
Eriyebiliyorsa yüreğinin kuytularında…..
Ve Sessizce Yürüyebiliyorsan “Kendine”
Ve “Nedenin”
Sadece ve sadece SEVGİYSE
Beklediğin
Ve özlediğin
Ve “Nedenin”
Ebedi Şafaklarda ışıyan
“Sensin”
Sen
İşte o zaman “BEN’sin” |
|
|
|
|
|
|
|