Türkiye, Kafkasya'daki nüfuz mücadelesinin katılımcılarından
biridir. Tarihsel, etnik ve kültürel bağlarının bulunduğu
bölge; Rusya ile arasında tampon bölge oluşturması, Rusya'nın
güneye, sıcak denizlere inme politikasının engellenmesi, Orta
Asya cumhuriyetleri ile köprü durumunda bulunması nedeniyle;
Türkiye açısından da aynı stratejik öneme sahiptir.
Ayrıca, Doğu Anadolu bölgesinin güvenliği, yer altı zenginliği
ve petrol yatakları gibi konular açısından da hassas konuma
sahiptir. Türkiye için, Azerbaycan; ortak dil, kültür ve
tarihi paylaştığı önemli bir ülkedir. Türkiye'nin Orta
Asya'daki diğer Türk Cumhuriyetleriyle temasını sağlaması ve
zengin doğal kaynaklara sahip olması, Azerbaycan'ın önemini
daha da arttırmaktadır.
Dağlık Karabağ sorununda, Türk kamuoyu Azerbaycan'ın yanında
yer almış, uluslararası alanda Azerbaycan'ı desteklemiş,
Ermenistan'a uygulanan ambargoya katılmış, Ermenistan ile olan
diplomatik ilişkilerine son vermiştir; fakat, diğer taraftan,
Azerbaycan'a önemli silah yardımı yapmaktan ya da iki ülke
arasındaki çatışmaya askeri açıdan dahil olmaktan kaçınmıştır.
Bağımsızlığın ilk yıllarında, Türkiye ve Ermenistan
ilişkilerinde yakınlaşma görülmektedir. O dönemde ekonomik
güçlüklerle karşılaşan Ermenistan'a Türkiye tarafından insani
yardımda bulunulmuş, hatta Karadeniz Ekonomik İşbirliği
Örgütü'ne Ermenistan, Türkiye tarafından, kurucu üye olarak
davet edilmiştir. Başlangıçtaki bu yakınlaşmada, dönemin
lideri Levon Ter Petrosyan'ın izlediği siyasetin de etkisi
olmuştur.
Petrosyan, Ermenistan'ın içinde bulunduğu ekonomik
sıkıntılardan kurtulması için Türkiye'nin tek çıkış kapısı
olduğu gerçeğinden hareket etmiş, Türkiye ile yakınlaşma
yollarını aramıştır; ancak, Ermenistan'ın Karabağ
ihtilafındaki tutumu, Türkiye ile diplomatik ilişkilerin
kurulmasını önlediği gibi, daha sonra fiilen askeri harekata
dahil olması, geliştirilmek istenen ilişkileri tersine
çevirmiştir. Ermenilerin Karabağ'dan sonra yapmış oldukları
'Hocalı Katliamı', Türkiye'nin tamamen Azeri yanlısı politika
izlemesine neden olmuştur. Petrosyan döneminde Türkiye'yi
Karabağ konusunda kışkırtmamak amacıyla sözde Ermeni
soykırımını çok fazla gündeme getirmeyen Ermenistan,
Koçaryan'ın başkan olmasıyla bu politikayı terk ederek, kendi
tabiriyle 'soykırımın tanıtılmasını Ermenistan'ın dış
politikasının öncelikleri arasına almıştır'. Böylece, Koçaryan
döneminde, Türkiye-Ermenistan ilişkileri tamamen kesilmiştir.
Türkiye'nin Kafkasya politikası tanımı, genel bir ifade olmayı
pek aşamamaktadır. Zira Kafkasya, bilindiği üzere, bir bölge
olup; bu bölgeyi Kuzey ve Güney Kafkasya olarak ayırmak
gerekmiştir. Kuzey Kafkasya kapsamındaki muhtar cumhuriyetler
(Çeçenistan Cumhuriyeti, İnguş Federe Cumhuriyeti,
Kabardey-Balkar Federe Cumhuriyeti, Karaçay - Çerkes Federe
Cumhuriyeti, Adigey Federe Cumhuriyeti, Alanya (Kuzey Ossetya)
Federe Cumhuriyeti ve Dağıstan Federe Cumhuriyeti) ile
birlikte RF iç bölümleri durumundadır. Bu itibarla,
Türkiye'nin RF politikasını Türkiye'nin Kuzey Kafkasya
politikasından fazla soyutlama imkanı yoktur. Kısaca,
Türkiye'nin Kafkasya politikası Türkiye-RF ilişkilerinin bir
bölümünü içerir. Zira, belirtildiği gibi, Kuzey Kafkasya
RF'nin bir parçasıdır. Güney Kafkasya'ya gelince; bu bölge
Azerbaycan, Gürcistan ve Ermenistan gibi üç bağımsız devletten
oluşmaktadır. Buradan hareketle denilebilir ki; Türkiye'nin
Ortadoğu politikasını İran, Arap ülkeleri, İsrail gibi
başlıklar altında ele alma zorunluluğu olduğu gibi;
Türkiye'nin Güney Kafkasya politikasından değil, Güney
Kafkasya ülkeleri politikalarından söz edilebilir. Bütün bu
açıklamalara rağmen ifade edilebilir ki; Türkiye RF ile
Gürcistan'ın düşmesi anlamında komşu olmak istemeyecektir;
çünkü Türkiye bir tampon ülkenin arada olmasından yanadır.
(Yaşar Kalafat, “Karadeniz ve Kafkasya’da Gelişen Dini ve
Siyasi Olaylar İtibariyle Türkiye’nin Güvenliği”, ASAM
Kafkasya Araştırmaları Masası, www.asam.org)
Türkiye kendi hesabına, bu bölgedeki Türkçe konuşan halklar
için önder bir rol oynamayı arzu etmektedir. Bununla birlikte,
bu ülkelerde iktisadi etkisini arttırmak için giriştiği
çabalar, tarihi rekabet nedeniyle, Rusya ve İran'ın
ihtirasları ile çelişmektedir. Türkiye, Avrupa ile Kafkasya ve
Orta Asya arasında alternatif ticaret ve iktisat güzergahları
sunan ve böylece Rusya ve İran üzerinden geçiş zorunluluğunu
ortadan kaldıran bir köprüdür. Rusya Türkiye'yi jeopolitik bir
rakip olarak görmekte ve Türkiye'yi batının veya İslam’ın bir
kale burcu olarak algılamaktadır. Aralarındaki rekabete
rağmen, Rusya ile Türkiye, ayrılıkçı hareketleri desteklemek
çıkarlarına uymadığı için, birbirlerinin Kürt ve Çeçen
sorunları gibi iç işlerine müdahale etmekten uzak
durmaktadırlar. Dahası; özel ekonomik çıkarlar, aralarında
yeni bağların doğmasına yol açmaktadır. Türkiye, Rus silahları
satın alan ilk NATO üyesidir. Türkiye ile "Hristiyan"
Gürcistan arasındaki ilişkiler, fevkaladedir. Gerçekten,
Irak'a uygulanan ambargodan beri, Türkiye kaybettiği pazarları
telafi edecek yeni pazarlar peşindedir ve böylece Gürcistan'ın
esas ticari ortağı olmuştur. Bununla birlikte, bölgede denge
unsuru olmak için jeopolitik bir gücün ortaya çıkmasını çok
arzulayan Gürcistan, Hazar Denizi'ni Batıya bağlayacak ortak
boru hattının inşası projesi ile güçlendirilmiş olarak Türkiye
ve Azerbaycan'la ittifakın lehine tavır almıştır. Birinci
Dünya Savaşı'na kadar uzanan tarihi nedenlerden dolayı, Dağlık
Karabağ sorunu nedeniyle Azerbaycan ile Ermenistan arasındaki
ilişkiler zayıf olduğundan, Azerbaycan Türkiye'nin resmi
olmayan bir müttefiki olarak görünmektedir. Türkiye'nin, Hazar
Denizi bölgesinin Türkçe konuşan halkları ile ilişkileri
Sovyet döneminde tedricen azalmış olmakla birlikte, SSCB'nin
çökmesinden beri bu ülkelerle ilişkilerini canlandırmak için
gayret sarf etmektedir ve 1991'den beri bu ülkelerle bir dizi
siyasi, iktisadi ve askeri anlaşma imzalamıştır. Açıkça
Türkiye taraftarı Başkan Elçibey'in, bazı iddialara göre
Azeri-Türk yakınlaşmasından korkan Rusya'nın el altından
yönlendirmesiyle düşüşünden sonra, Türkiye Rusya'nın tutumuyla
ilgilenmeye başlamış ve başta boru hatlarının güzergahı olmak
üzere, bölge ülkelerinin Rusya'ya olan bağımlılıklarının
azaltılması ihtiyacı üzerinde ısrarcı olmuştur. (KTÜ, a.g.e.,
ss.79-80)
A. Türkiye-Azerbaycan İlişkileri
Sovyetler Birliği’nin dağılmasını takiben Güney Kafkasya
bölgesinde yer alan Azerbaycan’ın bağımsızlığına kavuşması bu
devleti olumlu yönde olduğu kadar olumsuz yönde de
etkilemiştir. Bağımsız devlet, bağımsız toprak ve bağımsız
parlamentosuna kavuşan Azerbaycan; bölgesel ve bazı Batılı
aktörlerin güç mücadelesine maruz kalma, serbest piyasa
ekonomisinin kurum ve kurallarını geliştirememe, Rusya
Federasyonu’nun etkinlik kurma isteğiyle karşılaşma, demokrasi
kültürünü yeterince olgunlaştıramama, sahip olduğu petrolü
istediği şekilde yönlendirememe türünden bir dizi sorunla
yüzleşmek durumunda kalmıştır. Azerbaycan Cumhuriyeti bu
sürecin hemen başında karşılaştığı bu türden zorlukları
aşabilmek için dil, din, köken ve tarih gibi bir dizi ortak
unsurları paylaştığı Türkiye’ye yönelmiştir. Ancak, özellikle
1993 sonrasında gelişme gösteren ilişkiler yine de istenen
düzeye ulaştırılamamış ve bu süreçte istenmeyen bazı
duraksamalarla karşılaşılmıştır. Bu duraksamaların asıl
nedeni; Azerbaycan Cumhuriyeti ile ilişkilerin geçmişte
paylaşılan ortak kültürel unsurlar arka plana itilerek, siyasi
temellere dayandırılması idi. Azerbaycan ile bugüne dek
imzalanan 100’ün üzerindeki anlaşmanın büyük bir kısmını
ekonomik nitelikteki anlaşmalar oluşturmaktadır. Bu süreçte
göz ardı edilen; iki dost ve kardeş ülke arasındaki kültürel
benzerlik ve ortaklıkların günümüzün jeopolitik unsurları ile
birleştirilerek bu iki ülkenin jeopolitik birer güce
dönüşmesini sağlamak için çaba sarf edilmesi gerektiği gerçeği
olmuştur. Bu çalışma, iki ülke arasındaki mevcut ilişkilerde
yaşanan sorunları giderebilmek ve siyasi, ekonomik ve kültürel
ilişkileri istenen düzeylere ulaştırabilmek için
geliştirilmesi gereken stratejileri tartışmak amacıyla kaleme
alınmıştır.
Azerbaycan Coğrafyası ve Türkiye’nin Yakın Coğrafyadaki
Güvenlik Algılaması Bağlamındaki Önemi
Azerbaycan kendi başına bir jeopolitik önem arz etmekten
ziyade Kafkasya bölgesinin jeopolitik önemini oluşturan bir
unsur olarak önem taşımaktadır. Kafkaslar; Rusya-Orta Doğu,
Rusya-Akdeniz ve Rusya-Afrika arasında tek geçit konumundadır.
Ayrıca Kafkasya, Anadolu ve Orta Asya arasında bir geçiş yolu
özelliği taşımakta ve bu iki coğrafyanın kesişme yolu üzerinde
bulunmaktadır. Kafkasya bu jeopolitik değerini sahip olduğu
petrol ve diğer yer altı kaynakları ile pekiştirmektedir.
Kafkasya bölgesinde yer alan Azerbaycan ise Soğuk Savaş
döneminde Doğu Bloku için önemli bir savunma hattı
oluşturuyor, Anadolu ve Orta Doğu’ya çıkış yolu üzerinde
bulunması ile jeopolitik değer kazanıyordu. Ayrıca, Hazar
Denizi, Kara Deniz ve Kafkas Dağları ile Doğu Avrupa için
güney kanatta önemli bir güvence oluşturuyordu. Ermenistan ile
birlikte güneye karşı tampon oluşturuyor ve gerektiğinde bir
çıkış noktası olma özelliği taşıyordu. SSCB’nin dağılmasından
sonra ise Azerbaycan Rusya Federasyonu’nun kontrolünde olduğu
takdirde Kafkaslar yönünde bir tampon bölge olarak
kullanılabilecek coğrafi konuma sahip durumdadır. Bu
nedenlerle Rusya Federasyonu iki kutuplu dönemde kendisine
bağlı olan ve yeni dönemde pek çok konuda bölgede yer alan
diğer ülkelere bağımlı duruma gelen Azerbaycan ile
ilişkilerini koparmamaya ve kendisine bağlı tutmaya
çalışmaktadır. Mevcut düzende Azerbaycan; Rusya Federasyonu,
İran, Gürcistan ve Ermenistan ile komşudur. Azerbaycan’ın
Rusya Federasyonu hududundaki komşularının çoğu ise Türk
kökenli ve Müslüman’dırlar. Bu nedenle Rusya Federasyonu’nda
demokratikleşme çabalarının artması Azerbaycan için güvenli
bir ortam yaratacaktır. Komşuları arasında yer alan Ermeniler
ile yoğun ikili sorunları, Rusya Federasyonu’nun kontrol
çabaları, İran’ın Şii propagandası, Gürcistan’ın geleceğinin
belirsizliği Azerbaycan’ı sıkıntıya sokmaktadır.
Azerbaycan’ın Türkiye için arz ettiği coğrafi önem ise
Türkiye’nin bulunduğu coğrafya ile Orta Asya bölgesi arasında
bir bağlantı oluşturmasından kaynaklanmaktadır. SSCB döneminde
Anadolu’nun Orta Asya’ya bağlanması bir önem teşkil etmez iken
SSCB dağıldıktan sonra Orta Asya bölgesinde bağımsızlığını
kazanan devletlerde yoğun bir Türk varlığının ortaya çıkması
Kafkasya’yı Türkiye için son derece önemli bir coğrafya
durumuna getirmiştir. Azerbaycan’ın çok partili demokratik
sisteme geçmesi ve serbest pazar ekonomisine dönüşümü
Türkiye-Azerbaycan, Türkiye-Orta Asya ve Azerbaycan-Orta Asya
ilişkilerinin gelişimini sağlayarak bu bölgelerde ortak bir
kültür çevresinin oluşturulmasına önemli bir katkıda
bulunacaktır.
Türkiye ve Azerbaycan Arasındaki İlişkilerin Geliştirilmesi
İçin Yapılması Gerekenler
Hem Türk ve Azeri halkları hem de Türkiye ve Azerbaycan
Cumhuriyetleri arasında işbirliğinin geliştirilmesini
gerektiren ve bu işbirliğinin gelişmesini kolaylaştıracak
siyasal, ekonomik ve kültürel pek çok unsur bulunmaktadır.
Ancak, Azerbaycan’ın bağımsızlığını ilan ettiği 1991 yılından
günümüze dek iki ülke arasındaki ilişkiler olması gerekenden
ve beklenen seviyeden oldukça aşağıda kalmıştır. Bu başlık
altında, iki ülke arasındaki mevcut ilişkilerin gelişmesini
sağlayabilecek bazı öneriler sunulmaktadır. Bu öneriler resmi
düzeyde ele alınıp incelendikten sonra uygulama aşamasına
geçildiğinde, ilişkilerin arzulanan düzeye yükseleceğine olan
inancımız tamdır. Bu öneriler şu şekilde sıralanabilir.
a. Güney Kafkasya bölgesinde istikrarı tesis etmek
Azerbaycan-Türkiye ilişkilerini Azerbaycan’ın bulunduğu
coğrafyada yer alan diğer devletleri göz ardı ederek
değerlendirmek yanlış olacaktır. Güney Kafkasya’da Gürcistan
ve Azerbaycan’ın sorunlarının bulunduğu Ermenistan
devletlerine rağmen Türkiye-Azerbaycan ilişkilerinin gelişmesi
mümkün değildir. Bu nedenle, öncelikle Azerbaycan ve
Ermenistan ilişkilerinin normalleştirilmesi, Ermenistan’ın
Azeri topraklarını işgale son vermesi ve
Gürcistan-Azerbaycan-Ermenistan ilişkilerinin geliştirilmesi
gerekmektedir. Bu bağlamda, Türkiye’nin arabuluculuk
girişimleri kaçınılmazdır. Güney Kafkasya’da sağlanacak
istikrar hem bölge devletleri arasında işbirliğinin doğmasına
neden olacak hem de bu barış ortamı Azerbaycan’ın bölge dışı
diğer devletlerle ilişkilerini daha rahat ve çekinmeden
geliştirmesini sağlayacaktır. Ayrıca, bu türden bir güç
birliği Rusya’nın Güney Kafkasya’da tekrar güçlenmesini
engelleyeceği gibi Türkiye’nin güvenliğine yönelik olası Rus
yayılmacılığı karşısında Güney Kafkasya Türkiye için bir
tampon bölge oluşturabilecektir.
b. Demokrasi ve liberal ekonominin kurum ve kurallarını
yapılandırmak
Azerbaycan’ın çok partili demokratik yapıya geçmesi ülke
içindeki sosyal kutuplaşmanın büyük ölçüde giderilmesini ve
Azerbaycan üzerinde emelleri olan bazı bölgesel ve
uluslararası devletlerin bu arzularını dizginlemelerini
sağlayacaktır. Ayrıca, Pazar ekonomisinin kurum ve
kurallarının tam anlamıyla yapılandırılması ise Azerbaycan ile
ekonomik ve ticari ilişkilerini geliştirmek isteyen bölgesel
ve Batılı devletlerin tereddüt etmeden bu tür bir ilişki
geliştirme isteklerini güçlendirecektir. Azerbaycan ekonomisi
yoğunlukla petrol ve petrol ürünlerinin ihracından elde edilen
gelir ve bu gelirin bu devletin ticari açıklarını kapatması
üzerine yoğunlaşmıştır. Oysa, bir zaman diliminde dünyanın
başka bir bölgesinde ortaya çıkarılacak petrol rezervleri
neticesinde Batılı devletlerin Azerbaycan’a ilişkin ilgilerini
petrolün bulunduğu başka bir bölge devletine yönlendirmeleri
neticesinde Azerbaycan, ekonomisindeki tek rekabet unsurunu da
kaybedecek ve ülke ekonomik krize girecektir. Tüm bu
nedenlerle, Azerbaycan’ın çok partili demokratik yapıya
geçebilmesini, demokratik sistemin ve Pazar ekonomisinin kurum
ve kurallarını tam anlamıyla yapılandırabilmesini sağlamak
amacıyla dost ve kardeş ülke Türkiye’nin özellikle maddi
desteği kaçınılmazdır. Demokratik ve Pazar ekonomisine sahip
bir Azerbaycan direkt olarak Türkiye’nin bu devletle çok yönlü
ilişki geliştirmesini kolaylaştıracaktır.
c. İkili ilişkilerde yakın coğrafya ve ortak kültürün önemini
vurgulamak
Azerbaycan-Türkiye ilişkilerinin geliştirilme aşamasında her
iki devlet tarafından ön plana çıkarılması gereken unsur;
siyasal ve ekonomik menfaatler değil, tarihi, kültürel
ortaklıklar ve iki ülke arasında mevcut coğrafi yakınlığın
yaratacağı olası avantajlar olmalıdır. Bu jeokültürel unsurlar
her iki ülke tarafından öne plana çıkarılıp, geliştirilip,
zenginleştirilmelidir. Bu jeokültürel temele dayanan ikili
ilişkiler, Türkiye ve Azerbaycan ile aynı kültürel ortaklık ve
coğrafi yakınlık gibi özelliklere sahip diğer ülkelere doğru
genişletilmeli böylece Türkiye’den başlayan ve Kafkasya-Orta
Asya coğrafyalarına uzanan bir jeokültürel havza
yaratılmalıdır.
d. Ermeni işgalinin sona erdirilmesi
Karabağ sorunu Azerbaycan ve Ermenistan devletleri arasında
giderilemezse ya da bu süreçte Türkiye-Ermenistan diyalogu
sağlanamazsa uluslararası platform ve Batılı devletlerden bu
sorunun halline ilişkin beklentiler bir süre askıya alınmalı
ve iki devlet arasında değinilen bu sorunun çözümü için
Türkiye-Azerbaycan-Kırgızistan-Türkmenistan-Özbekistan ve
Kazakistan arasında bir işbirliği ve dostluk platformu
oluşturulmalıdır. Bu platformun oluşturulması için Türkiye’nin
öncülüğü kaçınılmazdır.
e. Çok yönlü faaliyet programlarının oluşturulması
Azerbaycan-Türkiye arasındaki ilişkilerin geliştirilmesi ve
gelişen ilişkilerden verimli netice alınması amacıyla hem
Türkiye hem de Azerbaycan nezdinde kısa ve orta vadeli
faaliyet programları hazırlanmalıdır. Programların; iki
ülkenin karşılıklı beklentileri ve bugüne dek ilişkilerde
durgunluk yaratan faktörler dikkate alınarak, Türkiye ve
Azerbaycan’ı iyi bilen akademisyen, işadamları ve Sivil Toplum
Kuruluşları’ndan seçilecek kişilerce hazırlanması programların
verimliliğini artıracaktır.
f. Uluslararası platformlarda Türkiye’ye Azeri desteği
Azerbaycan devletinin Türkiye ile birlikte hareket ettiği ve
Türkiye’yi desteklediği ölçüde kendi bölgesinde güç mücadelesi
ve ekonomik sorunlar karşısında güçleneceği kesindir. Bu
nedenle, ülke üzerinde siyasal ve ekonomik nüfuz alanını
çeşitli araçları kullanarak genişletmeyi planlayan Rusya
Federasyonu ve Batıya karşı Azerbaycan Türkiye’ye ‘en çok
kayırılan ülke’ önceliğini tereddütsüz vermelidir. Bu süreçte
Türk Petrolleri Anonim Ortaklığı’nın Azerbaycan ile mevcut
petrol anlaşmalarının sayısı artırılmalı, Azerbaycan Bakü-Tiflis-Ceyhan
boru hattının inşa aşamasında hiçbir bölgesel ya da Batılı
devletin etkisinde kalmamalı, Türkiye’ye yönelik Ermenilerin
toprak talebi ve soykırım iddialarını etkinsizleştirmek için
uluslararası platformlarda Türkiye’yi desteklemelidir.
Türkiye’nin kendi bölgesinde siyasi ve ekonomik ağırlığının
artmasını sağlayacak olan Azeri petrollerinin Türkiye
üzerinden dünya pazarlarına aktarılması projesi Türkiye’nin
enerji ihtiyacını garantili biçimde karşılamasını sağlayacak,
Azerbaycan’ı ise Rusya’dan geçen, kullanılamaz durumdaki boru
hatlarından ve Rus kontrolünden kurtaracaktır.
g. Türkiye-Azerbaycan arasında demiryolu bağlantısının
sağlanması
Bağımsızlığın ilanından hemen sonra Batıya yönelen
Azerbaycan’ın açık denizlere çıkışı bulunmadığı gibi karayolu
bağlantısı ile ilgili sıkıntıları da mevcuttur. Azerbaycan’ın
Türkiye ile direkt karayolu bağlantısının olmaması ise iki
ülke arasındaki ilişkilerin istenen düzeye çıkmasını
engelleyen önemli bir negatif faktör durumundadır. Mevcut
durumda iki ülke arasındaki karayolu eksiğini giderebilecek
tek alternatif olarak demiryolu bağlantısının kurulması ön
plana çıkmaktadır. Bu nedenle, uzun yıllardır planlamadan
öteye geçemeyen Kars-Tiflis-Baku demiryolu inşaatının
ivedilikle başlatılması gerekmektedir. Bu türden bir direkt
demiryolu bağlantısı siyasal ve ekonomik açılardan her iki
ülke için de avantajlar sağlayacaktır.
h. ABD’nin Azerbaycan üzerindeki olası kontrolünü engellemek
11 Eylül 2001 tarihinde maruz kaldığı terör olaylarının hemen
akabinde düzenlediği Afganistan ve Irak operasyonları yeni ABD
politikasının ilk ip uçlarını vermişti. Terörle mücadele
kapsamında Orta Doğu’yu yeniden şekillendirmeye ve dünyada
aksayan düzeni yeniden tesis etmeye başlayan ABD,
Azerbaycan’da üs kurmuştur. Petrol üretim ve ihracat
potansiyeline sahip olmanın stratejik bir önem arz ettiğinin
bilincinde olan ABD yetkilileri herhangi bir bölgede var olan
bu stratejik unsura sahip olabilmek için Irak’ta uyguladığı
türden politikalar geliştirmektedir. Hazar bölgesinde ciddi
petrol rezervlerine sahip bir ülke konumunda olan
Azerbaycan’ın sadece ABD değil hiç bir ülkeye sahip olduğu bu
yegane lüksünü teslim etmemesi gerekmektedir. Gelecek
dönemlerde Azerbaycan devletinin siyasal ve ekonomik
sorunlarını çözme aşamasında ve uluslararası piyasalarda
rekabet gücüne sahip bir ülke olma durumunda bu devletin en
önemli aracı, sahip olduğu petrol rezervleri ve petrolü ihracı
olacaktır.
İki ülke arasındaki ilişkileri tek yönlü (Baku-Tiflis-Ceyhan
petrol boru hattı projesi) olmaktan kurtarabilmek ve çok
boyutlu özelliğe sahip kılabilmek amacıyla izlenmesi gereken
stratejileri aktarmaya çalıştık. Bu stratejiler özveriyle
uygulandığında iki ülke arasındaki ilişkiler hak ettiği düzeye
ulaşacaktır.
Bağımsızlık ilanını izleyen dönemde Azerbaycan bazı siyasal,
sosyal ve iktisadi sorunlarla yüzleşmiştir. Yeterli bilgi
birikimi, tecrübe ve mali güce sahip olmayan Azerbaycan
devleti komşusu Türkiye’ye yönelmiştir. Ancak, petrol
rezervlerinin tespiti, çıkarılması ve aktarılmasını sağlayacak
güce sahip olmayan Azerbaycan, bu üç alanda Batılı devletlerin
desteğini alabilmek için uluslararası petrol anlaşmaları
yapmayı tercih etmiştir. Azerbaycan ekonomisine büyük katkı
sağlayan bu girişim ne yazık ki Türkiye ile ilişkilerin
yoğunlaşmasını engellemiştir. Ermenistan devletinin Azerbaycan
topraklarını hukuksuz işgali, Rusya Federasyonu’nun Azerbaycan
üzerinde bitmeyen kontrol arzusu, bölgesinde gelişen
istikrarsızlık, bölgede ulusal ve uluslararası güç mücadelesi
Türkiye-Azerbaycan ilişkilerinin olgunlaşmasını engelleyen
diğer faktörler olarak belirmiştir. Ancak, Azerbaycan tüm bu
olumsuz faktörlerin etkisini azaltabilmek ya da bu faktörleri
tamamen ortadan kaldırabilmek için kendisi üzerinde emelleri
olmayan, çıkar amaçlı değil, ortak tarihsel ve kültürel
unsurlar zemininde ilişkileri geliştirmekten yana olan Türkiye
ile ilişkilerini derinleştirme yolunu tercih etmelidir. Orta
Asya ile bağlantı kurma bağlamında stratejik bir koridor
oluşturan, tarihi ve kültürel ortaklıklar nedeniyle bir moral
kaynağı olan, doğu-batı enerji koridorunda kilit ülke olmasını
sağlayacak olan, Rusya’nın olası girişimleri karşısında adeta
bir güvenlik duvarı oluşturacak özellikte bir coğrafi konumda
yer alan Azerbaycan, Türkiye için vazgeçilmezliğini
sürdürmektedir.
Çok sayıda ortak nokta ve karşılıklı yardıma duyulan ihtiyaç
göz önüne alındığında her iki ülke de çok yönlü ilişkilerin
geliştirilmesi için azami gayret göstermek zorundadır.
İlişkilerin geliştirilmesi kendi bölgesinde Azerbaycan’a ve
kendi coğrafyasında Türkiye’ye siyasal, ekonomik ve kültürel
sayısız fırsat sunacaktır.
B. Türkiye-Ermenistan İlişkileri
Ermenistan
Ermeni tarihçi Gerard J. Libaridian “Ermenilerin Devletleşme
Sınavı” (Libaridian, 2001, s.24) adlı eserinde 1991 yılında
bağımsız olan olan Ermenistan’ın bu yola 1987’de Medzamor
Nükleer santralini protesto etmek için 5 bin göstericinin
sokaklara dökülmesiyle girildiğini ifade eder. Sovyet
döneminin tek siyasi partisi olan Komünist Parti Ermenistan’a
hakimdir. Buna karşı ilk muhalif unsur Paruyr Hayrikyan’ın
ulusun kendi kaderini Tayin Birliği vardır. 1987 yılından
sonra Kafkasya’nın en temel sorunlarından biri başlar;
Karabağ sorunu. 20 Şubat 1988’de Yukarı Karabağ şehir
meclisinin Ermeni-Azeri sınırını değiştirerek Karabağ’ın
Ermenistan’a bağlanması kararını Moskova’ya götürme isteği
Karabağ Sorununu başlatır. Sovyetlere ait iki ülke arasındaki
basit sınır değişikliği tanımlaması günümüze kadar süren bir
problem olur. Karabağ’ın, Ermenistan’ın bağımsız olma
sürecinde tartışılmaz bir yeri vardır. Karabağ’ın isteğinin
Erivan’ca desteklenmesiyle halk sokaklara dökülür. Azerilerin
tepkileriyle Karabağ’da ilk kan akmaya başlar. 1988 Mayısında
Ermeniler Karabağ komitesini kurarak krizi iç politikaya
malzeme yaparlar. Kriz çözülmeye çabalanır. Başarılı olunamaz.
Komitede Dilbilimci, Tarihçi Levon Ter Petrosyan ve diğer
Ermeni entelektüeller de bulunur. Sorun çözüleceğine giderek
büyür. Moskova, Ermenistan ve Azerbaycan arasında Yukarı
Karabağ’ı hariç tutarak nüfus değişimi düzenlemesine gider.
Zorla iki unsur arasında karşılıklı nüfus değişimi ortalığı
iyice karıştırır. Sorun içinden çıkılmaz bir hal alır. (İsmayilov,
2001) Karabağ sorunun yanında 1988’de büyük Ermenistan
depremi Moskova ile Erivan’ın arasını sözde açar. Karabağ
komite üyeleri tutuklanır. Karabağ komitesi bir süre sonra
Ermeni Ulusal Hareketi (EUH) adını alır. 1989 Mayıs ve Temmuz
seçimleri EUH koalisyonunun başarısıyla sonuçlanır. EUH 1990
Ağustosu’nda Sovyet Ermenistanı’nda hükümet kurar. Ter-Petrosyan
yüksek Sovyet Prezidyumu başkanlığına seçilir. Ermenistan
1990’larda Moskova’ya içişleri ve ekonomide yarı bağımlıdır.
1991 yılında Karabağ olayı katliam boyutlarına ulaşır. 1991
yılında yüksek Ermenistan Sovyeti bağımsızlığını referanduma
götürür. Eylül 1991 yılında karşımıza bağımsız Ermenistan
çıkar. Ter-Petrosyan 1991 yılında bağımsız Ermenistan’ın ilk
cumhurbaşkanı olur. 1998 Şubatında istifa edene kadar
Ermenistan’ın iç ve dış siyasetini yön veren kişi
Petrosyan’dır.
Ermenistan İç ve Dış Siyasetini Belirleyen Parametreler
Ermenistan iç ve dış siyasetini iki unsur belirler. Bunlar
Karabağlılar ve Diasporadır. Karabağ, Ermenistan iç
politikasının en önemli figürüdür. Erivan’da gezinen işsizleri
unutturan, Karabağ, Ermeniler için kanı gözyaşını ve bir arada
olmayı sembolize eder. Diyebiliriz ki Karabağ meselesinin
çözülmesi demek Ermenistan’daki iç dinamiklerin çözülmesi
demektir. 1991 yılından itibaren Ermenistan dışındaki Ermeni
Diasporası (Rusya ve ABD’ deki Diasporalar) ülke içinde
zamanla Petrosyan’a karşı cephe almaya başlarlar. Üç Diaspora
partisi Ermenistan içinde şubeler açarlar. (Ermeni Devrimci
Federasyonu, Ermeni Liberal Demokrat Partisi, Sosyal Demokrat
Hınçak Partisi) Karabağ konusunda uzlaşmacı bir tavır
sergileyen Petrosyan ateşle oynadığını geç fark eder.
Petrosyan’ın Karabağ ateşkesini uluslararası barışa döndürme
gayretleri Cumhuriyetçi bloka çarpar. Sonuçta Petrosyan istifa
eder. 1997 yılında Karabağ’ın eski lideri Robert Koçaryan
başbakanlığa atanır.1998 Nisanında yapılan seçimle Koçaryan
iktidarı ele geçirir.
Karabağ
Koçaryan ile Petrosyan arasıda ilginç benzerlikler ve
farklılar bulunur. İki liderin kaderlerindeki en temel
benzerlik “Karabağ”dır. Petrosyon’ı Cumhurbaşkanlığına taşıyan
süreçle Koçaryan’ı iktidara getiren yol Karabağ’dan geçer.
Erivanlı Petrosyan’a karşılık Karabağlı Koçaryan daha radikal
bir söylem taşır. Karabağ sorunu ne kadar canlı tutulursa
Ermenistan iç politikasını yönetmek o kadar kolay olur. Tabii
kontrollü siyaset izlemek lazımdır. Yoksa sorun elinizde
patlar. Karabağ’dan gelen Koçaryan iktidarını buradaki
anlaşmazlık üzerine kurar. Karabağ sorununun yakın bir zamanda
çözülmesi Ermeni iç politikası için zor gibidir. Karabağ
sorunu Ermenistan iç politikasının en temel sorunlarını
unutturmaktadır. Ermenistan’daki en temel mesele işsizliktir.
Ülke İsrail’den sonra en fazla dış yardımı alan devlet
görünümdedir. Karabağ sorunu Diasporayı da beslemektedir.
Karabağ’la tehcir sonrası Diasporanın elindeki ikinci “ortak
acı” geçmiştir. Diaspora bunu elinden geldiği kadar hem ülke
içinde hem de ülke dışında kullanır. Ülke içinde hükümete
karşı ülke dışında da Azerbaycan’a karşı bu silahı
yönlendirir. Türkiye’ye karşı da sözde soykırımı kullanır.
Karabağ sorunu, ABD iç politikasında da lobilerle kendine
taraftar toplar. Rusya açısından Karabağ’a baktığımızda iki
ucu keskin bıçak gibidir. Sorun çıkaran ülke olan Rusya,
Karabağ meselesiyle Ermenistan’ı Azerbaycan, Azerbaycan’ı da
Ermenistan üzerine yöneltir. Her iki ülkeye verilen mesaj
sorunu çözücü tek merciinin kendisi olduğudur. Sorunun ikinci
keskin tarafı; Kafkasya’da Çeçenistan’dan Abhazya’ya kadar
bölgedeki güvensizlik atmosferini destekleyen en önemli etken
olmasıdır. Karabağ sorunun yanında sözde soykırım iddialarıyla
Rusya Türkiye’yi Ermenilerle uğraşır hale sokarak Kafkasya’da
rahat manevra alanı oluşturur. Karabağ, Azerbaycan içinde
hemen hemen Ermenilerle aynı manalar taşır. Bir milyona yakın
kaçgın (göçmen) Bakü’deki siyasi kararları etkiler.
Ermenistan’dan Kafkasya’ya bakınca dış politik sorun Karabağ
gibi görünür. Aslında bölgedeki en temel sorun “Güvenlik”tir.
Bölgede hiç kimse birbirine güvenmemektedir. Güvensiz ortam
daima Rusya ve ABD’nin işine yarar. Diyebiliriz ki Rusya’nın
bölgedeki silahı güvensiz ortamdır. Güvensizliği devam
ettirecek Karabağ, Abhazya, Acaristan, Osetya, Dağıstan gibi
sorunların önümüzdeki günlerde daha ağırlaşacağı umulmaktadır.
Rusya, Kuzey Kafkasya’da barış, Güneyde Kafkasya’da ise
huzursuzluk istemektedir. Buradaki savaş isteği ise bölgesel
çaplı olmayan dar boyutludur. Bölgesel çaplı bir hareket
“domino taşı” etkisi yapacağından ne Moskova, ne Ankara, ne de
Tahran bunu istemez. Ermenistan’da Karabağ sorunu aynı zamanda
bir iç meseledir. Karabağ partisi (mecazi manada) diye
tanımlanan sorun ülkenin kaderine yön vermektedir. Karabağ
sorunu olunca halktaki milliyetçi söylemler yükselmekte, halk
ekonomik sorunları unutmaktadır. Petrosyan ve Koçaryan’ın
iktidar oluşlarındaki temel figür hep Karabağ’dır. Bu sorun
21. yüzyılın ilk çeyreğinde de, Ermenistan içinde de
sürecektir. Ermenistan’ın en büyük sorunu ekonomidir. Ülkedeki
yıllık enflasyon %3730, işsizlik %10’dur. Halkın %80’i fakir
veya çok fakirdir. (Selvi, 2003) Petrosyan ülkeye yabancı
sermayeyi çekerek bunları aşmayı düşünmüştür. Başta ABD,
Fransa olmak üzere bazı batılı devletler yatırımda
bulunmuşlardır. Yabancı sermayenin ülkedeki esas sorunu yaygın
olan rüşvet ve Karabağ sorunuyla artan güvensizlik ortamıdır.
Bu da ülkeden yabancı sermayeyi kaçırmaktadır. Ermenistan,
Türkiye ve Azerbaycan tarafından ekonomik olarak
sıkıştırıldığını düşünmektedir. Bunu aşmak için de İran,
Gürcistan, Rusya hatlarını kullanmaktadır. Tüm bunlara rağmen
Gürcistan üzerinden Türk mallarını almaktadır. Ermenistan’ın
güvensizlik ortamını aşıp denize ve ticari yollara ulaşmak
zorunluğu vardır. Erivan Türk sınırını ticarete açtırmaya
çalışacaktır. Azerbaycan’ın son girişimleriyle Türkiye,
Karabağ sorunu çözülmeden kapıyı açmayacağı garantisini
Azerbaycan’a vermiştir. Ermenistan değişen uluslararası
konjonktürü bölgede kendi üzerine çeviremezse giderek ekonomik
ve siyasi çöküntüyle karşı karşıya kalabilir. Ermeni
Diasporası ülkenin iç siyasetinde hakim olmaya çalışmaktadır.
Diaspora Ermenistan’ı değil Batı Ermenistan’ı tercih
etmektedir. Diaspora Türkiye’ye karşı elde edeceği maddi veya
manevi tazminatı ve bunun siyasi uzantılarını düşünmektedir.
Ermeni Tehciri Diasporanın varlık sebebidir. Ermenistan’ın
değildir. Bu ayrımı iyi kavramak lazımdır. Bunun doğal bir
sonucudur ki Petrosyan’ın ‘Ermeni devleti var onu yaşatalım’
söylemi Ermenistan’ın dışındaki Ermenilerce pek destek
görmemektedir. Tam tersine Diaspora ülke içinde daha hakim
unsur haline gelerek sözde soykırımı ülke gündeminde daima
canlı tutmak istemektedir. Hatta Tehciri, Ermeni anayasasında
bir madde haline dönüştüren Diasporadır. Diaspora, Karabağ’la,
sözde soykırımı eşleştirmeye çabalamaktadır. Karabağ ve
Soykırım iddiaları Ermenistan’ın duygusal politikalar takip
etmesine sebeb olmaktadır. Bu yaklaşım Rusya’nın işine
gelmektedir. Ermeniler için Türkler tehdittir. Bu tehdide
karşı silahlanmalı veya bir büyük silahlı gücün koruması
altına girilmelidir. İlk tercih Rusya, olmazsa ABD veya
AB’dir.
Öneriler
Ermenilere karşı iki tür strateji takip edilmelidir; 1.
Diaspora’ya karşı, 2. Ermenistan’a karşı. Ermenistan’ın
ekonomik sorunları iyi kullanılmalıdır. Azerbaycan’ı
kızdırmayacak ama Türkiye’nin de çıkarlarına zarar vermeyecek
bir siyaset geliştirilmelidir. Baskın ülke rolüyle, Ermenistan
iç politikasında rol alınmalıdır. Gerekirse Türkiye’deki
Ermeni Kilisesi aktif kullanılmalıdır.
Karabağ sorunu çözülmemiştir. Sadece dondurulmuştur. Havaların
ısınmasıyla sorun tekrar alevlenecektir. Sorunu duygusal
boyuta çekmeden realist atmosferde çözüm önerileri
getirilmelidir,
Karabağ sorunu için hazır planlar şimdiden geliştirilmelidir.
Azerbaycan’la olan ilişkiler halk bazında
yaygınlaştırılmalıdır. Unutulmamalıdır ki Rusya Azerbaycan’da
halen vardır. İlhan Aliyev için Ankara’dan ziyade Moskova’nın
ne dediği önemlidir. Buradaki öncelik derecesi
değiştirilmelidir.
Günlük değil asırlık stratejiler geliştirilmelidir.
Ankara bölge için siyasi cazibe, Erzurum da ekonomik cazibe
merkezi haline getirilmelidir.
Ermenistan’a karşı sert ılımlı bir politika takip edilmelidir.
Özal dönemindeki ılımlı politikalar işe yaramamıştır. Her iki
ülke sert söylemlere dönmüştür. Türkiye, Ermenistan
politikasını Erivan’a bakarak değil Moskova ve Washington
ekseninde geliştirmelidir.
Bölgesel alanlarda mutlaka inisiyatif sahibi olunmalıdır.
Zamanla genel havzalarda (Avrupa, Asya, Afrika) bayrak
gösterecek hamleler yapılmalıdır.
C. Türkiye-Gürcistan İlişkileri
Gürcistan medeniyetlerin kesişme noktasında yer alır. Dünyanın
en eski Hıristiyan topluluklarından olan Gürcistan’da çok
sayıda Hıristiyan ve Müslüman topluluk bulunmaktadır. Abhazya,
Osetya ve Acer sorunları bazı kesimlerce medeniyetler arası
bir sorun haline getirilmek istenmektedir. Özellikle
Abhaz-Gürcü çatışmasını bir tür Hıristiyan-Müslüman dinler
savaşı gibi gösterme çabası gözlerden kaçmamaktadır. Bu
noktada Türkiye’nin ve Gürcistan’ın tavrı son derece yapıcı
olmuştur. Türkiye de nüfusunun çoğunluğu Müslüman bir ülke
olmasına rağmen sorunu din merkezli görmemiş ve Gürcistan’ın
toprak bütünlüğünden yana tavır almıştır. Her iki etnik grubu
da barındıran bir ülke olarak Türkiye sorununun dinler ve
kültürler arası bir soruna dönüşmemesi için çabalarını
sürdürmektedir. Aynı şekilde Gürcistan da bölgedeki en büyük
Müslüman ülke olan Türkiye ile yakın ilişkiler geliştirmeyi
tercih etmektedir. Bu da iki ülkenin dış ilişkilerinde dinin
ayırıcı unsurlarını değil, istikrarı arttırıcı evrensel bir
bakış açısını benimsediklerini göstermektedir. Taraflar
birbirlerinin dinlerini neredeyse hiç önemsemeksizin yakın bir
ilişki kurabilmişlerdir. Üstelik bu ilişki son yılların bir
ürünü değildir. Osmanlı Devleti döneminden bir mirastır.
Karadeniz’de geliştirilecek bir medeniyetler arası işbirliği
ortak anlayışından en çok istifade edecek ülkelerin başında
gelecek olan Gürcistan, aynı zamanda böyle bir anlayışa en çok
katkı sağlayabilecek ülkelerden de biridir. Türkiye-Gürcistan
örneğini diğer ikili ilişkilere de taşımak mümkündür. Böylece
hem azınlıkların hakları güvence altına alınmış olacaktır, hem
de ülkelerin istikrarı ve ülke bütünlüğü tehlikeye girmemiş
olacaktır. |