Bir toplumun toplumbilimi (sosyoloji), yönetim ve politika
alanındaki fizyonomisi, o toplumun alt yapısına göre
biçimlenir.
Çok sayıda değişik toplum tipi vardır. Ancak dış görünüş ve
görüntülerden arındırıldığında, öz olarak iki toplum tipinin
bulunduğunu görürüz:
1) Bireyci (ferdiyetçi) toplumlar,
2) Kolektif (ortaklaşmacı) toplumlar.
Bireyci toplumlarda bireyin istek ve gereksinimleri,
bireylerin birer birey olarak varlık ve kişilik sahibi
olmaları, ana amaç olarak belirir. Bireyci toplum yapıları bu
ana amaca uygun olacak biçimde oluşmuşlardır. Böyle bir
toplumun devlet mekanizması/düzeneği bireyci bir anlayışı
gerçekleştirecek/güçlendirecek biçimde çalışır. Bu tip bir
toplumda devlet, toplumun sadece bir yönetim öğesi/aygıtı
durumundadır. Toplum devletin malı -toplum devlet için-
değildir. Devletin işleyiş biçimi, yukarıdan aşağıya doğru
uzanan bir baskı düzeneği biçiminde değil, aksine aşağıdan
yukarıya doğru işleyen ulusun irade/istem gücüne göre oluşur
ve çalışır.
Bireyci toplumlarda bireyler, kişilik sahibi birer birey
olduklarından, kişilikli/güçlü bireylerden oluşmuş olan
öylesine bir toplum, güçlü/kuvvetli bir topluma dönüşür. Ancak
bireylerin konumlarına -yani kişiliklerini korumakta
olmalarına- göre, bireyci toplumlarda yeterli düzeyde bir
dayanışma gücü/resanet bulunamayacağı ve bunun da bir
zaaf/güçsüzlük kaynağı olabileceği akla gelebilir. Bireyci
toplumlar külçeleşmiş/topaklaşmış bir kül/bir bütün değil, bir
camia/topluluk durumundadırlar, bu nedenle, böyle bir toplumun
yönetilmesi ve yönlendirilmesi zor olur.
Söylediğimiz bu değerler, onları içselleştirmemiş, dolayısıyla
olgunlaşmamış olan toplumlar açısından birer güçsüzlük/zaaf
kaynağı olabilirler. Buna karşılık sıkı bir eğitimden
geçirilmiş, güçsüzlük kaynakları kurutulmuş bireyci
toplumlarda, bireyler, bilinçli ve gururlu kişiler olacak
biçimde eğitildiklerinde, bu bireyler yürekli, azimli ve
dayanışma duyguları ile donanmış bireylere dönüşürler.
Böylesine bireylerden oluşmuş bir topluluk, eğilmeyen ve
yıkılmayan/sağlam bir topluma dönüşür.
Bireyci toplum tipinin günümüzdeki yaşayan örnekleri olarak
İngiliz ve Kafkas -Çerkes- toplumlarını gösterebiliriz.
İngilizler bireyciliğin görkemli bir anıtı/örneği
durumundadırlar. Kafkas toplumu ise, bireyci toplum tipinin
doğal ve koşut/paralel bir örneği olarak kabul edilebilir.
İngilizler bireycilik konusunda ciddi çalışmalarda bulunup,
bireyciliği işlemiş ve geliştirmişlerdir. Bu toplum tipinin
güçsüzlük oluşturan yanlarını temizlerken, öte yandan güç
kaynağı olan ve değer taşıyan özelliklerini geliştirmeyi ve
bundan yararlanmayı başarmışlardır. Bu nedenle İngiltere’nin
en üst düzey politik ve idari yapılanmalarını da kapsamak
üzere, bireylerin gündelik yaşam ve zihniyet/düşünce
dünyalarına değin, hemen her alanda bireyciliğin etki ve
özelliklerini güçlü bir biçimde görebiliriz. İç/dahili
yönetimdeki “self-government” /kendi geleceğini belirleme
hakkı ile dominyon ve sömürge sistemleri bu özellikleri
belirleyen örnek bir tablo niteliğindedir.
İngilizlerin zengin yaşamını ve bu yaşamı sürekli biçimde
besleyen ve zirveye çıkaran başarılarını, toplum yapısından
kaynaklanan yüksek değer ve becerilerde aramak gerekir.
İngilizler bu sonuca, aile kadrosunu daraltarak ama bir aile
olma özelliği yüklenmiş olan okul eğitimini/çevresini
oluşturarak ulaşmışlardır. Bu tür bir eğitimin bir sonucu
olarak İngiliz çocukları, bireysel aile çevresinden çok,
ulusal aile çevresinin etkisi altına girerler ve öylesine bir
yaşamı sürdürürler. Bu okul çevresinde çocuklar, geçmişe ve
geleneklere dayalı olan ve o temel üzerinde yükselen köklü ve
sağlam bir eğitim/kültür verilerek yetiştirilir. Bu kültür
sayesinde çocuklar, aynı tarzda düşünen ve aynı amacı güden,
aynı karakteristik özellikleri taşıyan, birbirine bağlı,
saygılı, bilinçli, gururlu ve cesaretle donanmış birer İngiliz
olarak yetişir ve gelişimlerini sürdürürler.
Bu tarzda yetiştirilmiş olan İngilizlerin bazı özelliklerine
kısaca değinmek isterim. Böylesine bir yolla İngiliz ve Kafkas
toplumlarını karşılaştırmamız kolaylaşmış da olur.
İngiltere’de kişisel eşitlik/müsavat yoktur ama özgürlük
vardır. Aslında gerçek olan ve olması gereken de budur. Çünkü
eşitlik sürekli teorik düzeyde kalan bir idealdir. İnsanlar
eşit olarak yaratılmadıklarına göre, eşitlik yönlü uygulamalar
da doğal bir hareket tarzı olamaz ve böyle davranıldığı
sürece, gelişme olanakları kısıtlanmış/frenlenmiş olur.
Eşitliği benimsememek, insanların yükselmeye ve gelişmeye
elverişli kişiler olduklarını benimsemek anlamına gelir (*).
Her bir İngiliz, her yerde, kendisini İngiltere’yi temsil eden
bir kişi/varlık gibi görür, kendi geleceğinin Britanya
İmparatorluğu’nun geleceği ile bağlantılı olduğunu bilir. Bu
bağlantıyı asla koparmaz, çünkü kendi kişiliğinin, güvenlik,
varlık ve refahının geleceğinin, işte bu gelecekle bağlantılı
olduğuna inanır. İngiliz kentler kurar ama bu kentleri bir
yaşam alanı olarak değil, bir iş/çalışma alanı olarak görür.
Kent dışında, kişiliğinin ve bağımsızlığının simgesi olmak
üzere ayrı/müstakil evlerde yaşamayı yeğler.
Kafkasya’ya gelince:
Kafkasya’da çağdaş anlamda bir devlet örgütlenmesi
oluşmamıştır. Ancak Kafkasya’nın yüzyıllar boyunca, art arda
gelen saldırılara karşı koyabilmiş olmasının nedenlerini de
Kafkas toplum yapısındaki güçlü/sağlam oluşumda aramak
gerekir. Bilindiği gibi, devlet gücü ile toplumun gücü ters
orantılıdır. Yani toplumun gücü arttıkça, devletin gücü aynı
oranda azalır. Kafkas -Adige- toplumunun, çağdaş anlamda bir
devlet oluşturmayı gereksinmeyecek ölçüde güçlü olduğu, devlet
kısıtlama ve sınırlamalarına katlanmayacak denli bireyci
olduğu anlaşılıyor.
Gerçekten de Kafkasya toplumu, bireyin egemenliğini
zayıflatacak, bireyleri birçok yönden kısıtlama, sınırlama ve
yükümlülükler altına sokacak bir toplum anlayışından ve o tür
bir yaşam biçiminden uzak kalmış, sonuç olarak da sıkı bir
toplumsal denetim düzeneğinin/mekanizmasının hükmü altına
girmekten kaçınmıştır. Bu oluşumun bir sonucu olarak da halk,
kabile/topluluk yaşamını sürdürmeyi, büyük kentler, ticaret ve
sanayi tesisleri kurmaya yeğlemiş ve bunu başaramamış, sürekli
olarak köylü kalmıştır.
Kentlerde kişisel tutku ve kişisel çıkar ilişkileri ağır
basar. Tutku; faziletin/erdemin, huzur ve rahatın düşmanıdır.
Tutkunun egemen olduğu bir yerde gerçek anlamda bir özgürlük
anlayışı yeşeremez!Ayrıca kentlerin kozmopolit/beynelmilel bir
yapısı ve adı çıkmışlığı/şaibesi vardır. Buna karşılık köyler
milliyetin ve vatanın bütün özelliklerini taşırlar. Çünkü
köyler tabiidir/doğaldır. Köy yaşamı sade/katışıksızdır.
Köylerde farklı düşünceler, vicdanları karıştıracak davranış
ve akımlar bulunmaz. Bu nedenle köylü kentliye oranla daha
yurtseverdir. Kentlerde de kültür/eğitim/aşılama sonucu
oluşmuş bir yurtseverlik anlayışı bulunur. Ancak bu, bütünüyle
yapay bir anlayıştır. Kent halkı manen ve maddeten
soysuzlaşmıştır/mütereddidir. Kentlinin düşünce ve
algılamaları yüzeyseldir/afakidir. Küçük bir etkilenme sonucu,
kentlideki yurtseverlik duyguları sarsılabilir. Sürekli bir
köylü halk olarak yaşamış olan Kafkasyalı ise, sürekli
yurtsever olarak kalmıştır.
Buna karşılık Kafkasya’da beyinsel değil, daha çok kalp ve
vicdan alanında gelişme görülmüştür. Kafkas toplumunun yaşam
biçiminde, kalp ve vicdan kaynaklı değerler, egemen ve
düzenleyici değerler olma özelliğini göstermiştir. Sonuç
olarak Kafkasya’da maddi ölçütlere göre değil, daha çok
manevi ölçütlere dayalı bir kişilik ve değerler taşıyan bir
toplum tipi oluşmuştur. Böyle bir toplumda mal-mülk edinme
gibi maddi tutkulara değer ve önem verilmeyeceği bellidir. Bu
nedenle ülke maddi açıdan yoksul ve geri kalmış, ulus mücadele
ve savunmasını, kendi canını ortaya koyarak yapmıştır.
Bireyci bir toplumda her bir bireyin bir varlık ve kişiliğinin
bulunduğunu söylemiştik. Böyle bir durum, ülke içinde her bir
bireyin eşit haklı ve eşit görevlerle yükümlü olduğu
biçiminde kendini gösterir. Yapısı bu biçimde olan bir
toplumun yönetim biçimine de Demokrasi/Halk egemenliği
denir. B durumda bireyci toplumun ayırdedici özelliği
demokrasi ile yönetiliyor olmasıdır.
Oysa bireyci toplum örnekleri olarak gösterdiğimiz İngiliz ve
Kafkas topluluklarında toplumsal tabakalarda/sınıflarda bir
hiyerarşi görülür. Bu da aristokratik/beysoylu bir özellik
biçiminde kendini gösterir.
Bu özelliğin yanı sıra, toplumun bir camia/topluluk
olmasından kaynaklanan zayıflıkların, İngiltere’de güçlü bir
eğitim ile giderildiğine ve giderilmekte olduğuna biraz
yukarıda değinmiştik. Kafkasya’da aynı zaaf, güçlü bir
töre/örf ve adetle giderilmeye çalışılır.
Kafkasya’da herkesin uymakla yükümlü bulunduğu töre ve gelenek
kurallarına (xabze) göre, değişik toplumsal sınıf ve
tabakalara mensup olan bireylerin görev, yetki ve
yükümlülükleri sınırlanmıştır. Yüksek tabakaya/soylu sınıfına
mensup olan kişiler bile, sade/mütevazı bir yaşam sürdürmek,
toplumsal yaşam kurallarına uymak ve kendi işlerini kendileri
görmek zorundadırlar. Kafkasya’nın bu toplumsal özelliğini Rus
şairi Puşkin
“Çerkesler tutum ve davranışlarıyla demokrat, kalben de
aristokrattırlar”
özdeyişiyle dile getirmiştir. Mr. Longworth da
“Çerkes reisleri/şefleri, yaşadıkları sürece, yılın birkaç
ayını, maiyetlerindeki halkla birlikte, eşit koşullar içinde,
savaşlarda ve dağlarda geçirirler”
diyor.
Bu iki söylem birbirini doğruluyor, her ikisi de doğruyu
söylüyor.
Kafkas toplumunun belirtilen bu özelliğinin bir ürünü olarak,
Çerkes reisleri sürekli olarak halkın kıskançlık duygularını
kışkırtıcı davranışlarda bulunmaktan kaçınmışlardır. Reisler
böyle davrandıkları sürece, Kafkasya’da aristokratik bir
düzenin baskı ve zorbalıklarından kaynaklanma tepkiler de
görülmemiştir.
Kolektif topluma gelince:
Kolektif (ortaklaşmacı) toplumda bireysel bir kişilik değil,
toplumun manevi kişiliği esastır. Bireyler, bütünün içinde bir
değer taşırlar. Böyle bir toplumda, toplum devlet için
vardır/devletin malıdır ve topluk yukarıdan aşağıya doğru
işleyen bir baskı düzeneğiyle yönetilir. Güç toplumda değil,
devlette toplanmıştır, bundan da Devletçilik (Etatisme)
denilen çağdaş bir düzen/rejim doğmuştur. Poligarşik/çokerkli
(**) bir nitelik gösteren bu düzen gerçek anlamıyla ve sonuç
olarak monarşik/tekerkli düzenin aynısıdır, dahası bu düzenin
de aşağısındadır. Çünkü monarşik düzende toplum tek bir
kişinin egemenliği altında iken, oligarşik düzende yetkiler
birçok kişinin eline geçmiş olur. Bu bakımdan devletçi düzen,
değişik bir ad ve kılığa/kisveye bürünmüş bir gericilikten
başkası olamaz.
Şu noktayı vurgulamak da gerekir, teknik gelişmeler,
devletleri güçlendiriyor, toplumları kolektif toplum tipine
doğru itiyor.
O halde yarınki toplum biçimi ne olabilir?
Geleceği teknik -gelişmeler- belirleyecektir. Üretim, taşıma
ve ulaştırma alanında ucuz ve kolay üretilen bir enerji
kaynağı bulunursa, yapımı ve kullanımı kolay ve ucuz makineler
yapılır, bu makineler ucuz enerji ile çalıştırılırsa, o zaman
toplumun yapısı da değişecek ve o toplum, otarşik/kendine
yeterli bir toplum biçimine dönüşecektir. Bu nitelikteki bir
toplumda yönetim, yerinden yönetime/ademi merkeziyete
dönüşecek ve ekonomik özerkliği bulunan yerel insan grupları
oluşacaktır.
Özel mülkiyeti ve özgürlüğü olan ama teknik araç ve
gereçlerden yararlanmak için işbirliğine giden,
beraber/ortaklaşa çalışan, işbirliği bu ortak çalışmayla
sınırlı olacak olan farklı bir toplum tipi doğacaktır. Hem
kolektivizm/ortaklaşacılık ve hem de bireyciliğin/indüvidüalizmin
özelliklerini taşıyacak olan böyle bir topluma Ilımlı
Sosyalizm (Socialisme Modéré) adını verebiliriz. İnsanlığa
mutluluğu getirecek olan toplum tipi de ancak böyle bir
toplum tipi olabilir. Küçük sanatları/küçük ölçekli sanayi
kuruluşlarını koruma altına alma ve yaygınlaştırma içerikli
programları destekleyen devletler, bu tür bir toplum tipinin
temelini atmaya başmış sayılabilirler.
Böylesine bir toplum tipi, öteden beri Kafkasya’da yaşamış
olan ve halen de yaşamakta olan özgün toplum tipidir.
DİPNOTLAR:
(*)
Tarihçi İsmail Berkok 'un (1890-1954), söz konusu
“Tarihte Kafkasya” kitabını (İstanbul, 1958) 1940’lı
yılların sonlarına doğru tamamlamış olduğu ama sağlığında
yayınlayamadığı, ölümünden sonra ailesi tarafından
yayınlandığı bilinmektedir. Yazarın görüşlerini ve lirik
anlatımını sadeleştirip aktarmaya çalışırken, amacımız,
okuyucunun konuyu daha kolay anlamasına yardımcı olmak
olmuştur. -HCY
(**) “Poligarşik” (polygarchique) sözcüğü, ”çokerkli/çok başlı
yönetim” anlamında, daha çok eskiden kullanılıyordu, bugün
“çokerkli” karşılığı olarak, daha çok ”oligarşik” (olygarchique/oligarchic
) deyimi/sözcüğü kullanılmaktadır. Ayrıca Bkz. ”Oligarşi”-Vikipedi.
-HCY |