|
|
................... |
|
................... |
SÜRDÜRÜLEBİLİR
-BASİT YAŞAM-
İklim Değişikliği
|
Nilgün Nart
|
|
|
................... |
|
................... |
Dünyayı saran ekonomik, sosyal ve
ekolojik krizin son elli yılda biriktirilmiş sorunları, tüm
dünya gezegenini etkisi altına alarak, insanları, Küresel
İklim değişikliği -olgusu- ile yüz yüze getirmiştir. Son elli yılda gerçekleşen Sanayi
Devriminin; ürettiği sosyal-ahlaksal değerler ve felsefeler
neticesinde dünya globalleşme adı altında büyük, yoksul ve
cahil bir köy haline getirilmiştir.
Her geçen günle birlikte etkilerini daha çok hissettiğimiz ve
artık içinde bulunduğumuz küresel iklim değişikliğinin,
ülkesel ve küresel bazda getireceği sorunlar veya -dönüşeceği
hal- bilim adamlarınca da ekolojik sistemin karmaşık dinamiği
ve çok boyutlu yapısı nedeniyle tam olarak tespit
edilememektedir. Eldeki verilerle, küresel iklim
değişikliğinin gelecek sanal projeksiyonları ve betimlemesi
yapılabilmektedir. Küresel bazdaki anormal ısı artışları, sel
felaketleri, yağış miktarlarındaki değişimler, bölgesel ürün
yetersizlikleri, susuzluk ve çölleşme, buzulların erimesi,
ormanların kaybı, türlerin yok olması, besin zincirlerinin
kırılması v.s şeklinde verilerle-deneyimlerle, küresel iklim
değişikliği hayatımıza girmiş durumdadır.
İklimlerin değişmesinin, insanlık medeniyetinin devamını
sağlayan tarım, enerji, yerleşik hayat, içme suları gibi
kaynakları etkileyerek, açlığa, sefalete, kargaşaya ve savaşa
neden olacağı tahmin edilmektedir. Teknolojik hayata
bağımlılıklarından dolayı, medeniyetin en gelişkin olduğu
yerler, deniz kenarında kurulan yerleşim yerleri ve nüfusu
yoğun olan bölgeler sosyo-ekonomik, jeolojik olarak kısacası
hayati derecede, küresel iklim değişikliğinden en fazla
etkilenecek yerler olacaktır.
Sayısız bilim insanı tarafından araştırılan ve teori olarak
bilim çevrelerine ve ilgili kuruluşlarına sunulan
araştırmalar, raporlar; değişen iklimi açıklamaya çalışsa da,
hiçbiri tek başına geçmişte yaşanan birçok dalgalanmayı
yeterince açıklayamamaktadır. Bunun en önemli nedeni; iklim
değişikliğinde etkili olan faktörlerin çok fazla oluşu ve
bunların birbiri ile olan karmaşık ilişkileridir. Küresel
ısınma ve iklim değişikliğini açıklamaya çalışan belli başlı
teorilerden bir tanesi “Fosil Yakıt Kaynaklı Teori”dir. Diğeri
de gamma ışıması patlamalarını temel alan ve küresel ısınmayı
bu dayanaktan hareketle açıklamaya çalışan Sekar-John/Velikovsky
teorisidir.
Gezegenimiz yaklaşık 13 bin sene önce istikrarlı bir iklim
kuşağına girmiştir. İklimin istikrarlı olması gezegen
yüzeyinde bir medeniyetin yeşermesine fırsat tanımıştır.
Gezegenimizde istikrarlı bir iklimin oluşmasına, Golf Stream
da denen Büyük Okyanus Akıntısı neden olmaktadır. Küresel
ısınma nedeniyle, son elli yılda Atlantik’te eriyen buzulların
tatlı soğuk suları, Büyük Okyanus’a akmakta ve karışmaktadır.
Buzullardan gelen bu akıntı Büyük Okyanus Akıntısı’nı
etkilemekte ve yavaşlatmaktadır.
Bilim insanları, iklimi istikrarlı kılan okyanus akıntısının
eskisi gibi güçlü olmadığını tespit etmişlerdir. Büyük Okyanus
akıntısının yavaşlaması iklimlerin istikrarlı davranmasını
olumsuz yönde etkileyen en temel unsurdur. Büyük Okyanus
akıntısının yavaşlamasının, küresel bazda iklim
değişikliklerine neden olduğu ve gezegensel sera etkisinin
doğal dengesine gelmesi için önlemler alınmadığı takdirde
yavaşlamaya devam edeceği tahmin edilmektedir.
Küresel iklim değişikliğini durdurmak veya ekolojiyi
dengelemekle ilgili çalışmalar son derece yetersizdir.
Yürütülmekte olan çalışmalar ise ülkelerin arasındaki çıkar
çatışmaları-çıkarcı yaklaşımları, çeşitli tarihsel ve kültürel
kimlikten gelen anlayış-davranış beklenti modelleri nedeni ile
son derece yavaş ilerlemektedir.
Bunun en güzel örneği 2007 de Bali’de İklim Değişikliği
Çerçeve Sözleşmesi’nin 13., Kyoto Protokolü’nün de 3. Taraflar
Konferansı’nda yaşanmıştır.
Bali Eylem Planı adı altında bir çalışma oluşturulmuştur.
Fakat yapılan çalışma hemen başlayacak bir eylem kararından
ziyade, konferansta görüşülen konular ve yapılacak anlaşmalar
ile nereye gidileceğini gösteren ve başlangıcın başlamasına
karar veren bir hazırlık çalışması niteliğinde kalmıştır.
Dünya ülke liderlerinin henüz küresel ısınmayı durduracak ne
bir planlarının ne de eylemlerinin olmadığı, ne de gezegenimiz
için birlikte hareket edebileceğimiz bir iradeyi
geliştirmedikleri açıkça anlaşılmıştır.
Kısaca Bali’de olan; Dünya ülkelerinin nasıl bir fikir ve
eylem birliğine varacaklarının usullerin de uzlaşmaya
çalıştıkları seremoniden ibaret kalmıştır. Anlaşılması gereken
henüz dünya üzerinde ki hiçbir lider gezegen, insanlık ve
geleceğimiz için ciddi bir şey yapmaya karar vermiş değildir.
Şimdiye kadar ülkelerin kendi inisiyatifleri ile küresel
ısınmayı durdurma maksatlı bölgesel bazda yaptıkları
çalışmalar ise son derece yetersiz ve bölgeseldir.
Ülkelerin küresel ısınmaya sebep olan ve küresel ısınmayı
artıran gazları azaltması için alacağı önlemler ülkelere
ekonomik olarak bir takım şeyler kaybettireceği açıkça gözükse
de, küresel iklim değişikliğinin ve şimdiki üretim modellerini
içeren ekonominin arasındaki ilişkiler karşılıklıdır. Ne kadar
çok üretim, o kadar hızlı yaklaşan iklim değişikliği ve
olumsuz etkileri olarak birbirini kovalamaktadır. Küresel
iklim değişikliği ve etkileri dediğimiz zaman; yaklaşmakta
olan su sorunları, toprak kaybından-yağmurların yer
değiştirmesinden, kısacası kuraklıktan dolayı yaşanacak
yiyecek sorunları, bu sorunlardan doğan göç ve göçle birlikte
gelen salgın hastalıklar, asayiş, güvenlik, barınma ve
insanlık dramlarını aklımızda tutmamız gerektiğini (psikolojik
ve sosyolojik) unutmamak gerekir.
Dünya üzerindeki ülkelerde üretim modelleri henüz fosil yakıta
ve çevreyi kirletmeye dayalı olduğu için ve sermaye sahibi
şirketlerin ise tüzel kişiliğinden dolayı duyguları ve canlı
bir yaşamı olmadığı için gezenin durumu- iklim değişikliği-
gibi sorunlar için bir çözüm getirme gibi amaçları ve
gündemleri bulunmamaktadır. Büyük devasa şirketler sadece
-kar- amaçlı çalışan kuruluşlardır.
Ülkesel bazda istihdam, yoksulluk, politik v.s gibi bir sürü
sorunla uğraşan devletlerde kendilerini liberalleşme adı
altında sıcak sermayeye açtıklarından, büyük şirketlerin
oyuncağı konumuna düşmüşlerdir.
Ülkeler halklarının refahını ve ülkelerinin kalkınmasını
isterken, sermaye guruplarının istediklerine ve ülkelerindeki
çevreyi ve insanların emeğini sömürmelerine göz yummakta ve
küresel iklim değişikliğini önleyecek ve karbon salınımlarını
minimuma indirecek tedbirleri almakta gönülsüz davranmakta ve
olabildiğince en son önlemleri alan - hareket geçen ülke
olmayı istemektedirler.
Ülkelerin ve insanların anlaması gereken; ekonomide ve
ekonomide -kar- elde etme hedefinin ve gündeminin, bir sonunun
olmadığıdır. Fakat ne yazık ki; gezegenin kaynakları ve
dengeleri ile ilgili bir sona yaklaşılmaktadır.
İnsanlık olarak geldiğimiz noktada; ekonomik krizde ve iklim
değişikliği krizinde temel olarak ele alınması gereken konu ve
kriter İNSAN olmalıdır.
Ekonomide; kar, kalkınma, gibi kelimelerin geçtiği çözümlerin
insan için bir çözüm getirmeyeceğinin artık anlaşılması
gerekmektedir.
Hedefine; gezegeni, ekolojiyi, insanı, hizmeti, anlayışı,
paylaşmayı desteklemeyi, işbirliğini alan ekonomik görüşler,
anlayışlar, yaklaşımlar, gezegeni ve ülkeleri içinde bulunduğu
ekonomik krizden ve iklim değişikliği sürecinden belki bir
ihtimal çıkarabilecek, çözümler olabilir.
Küresel ısınmaya çare olacak çözümlerin ortaya çıkması için ve
akabinde uygulamaya konulabilmesi için ilk olarak yapılması
gereken şey insanların küresel ısınma ve gezegene olmakta olan
ile ilgili ciddi bir şekilde bilgilendirilmesi ve
bilinçlendirilmesi gerekmektedir.
Çünkü insan; gezegene ve yaşamına tam olarak ne olduğunu
anlamadan, tüm bu çözümleri neden üreteceğini, neden sahip
çıkacağını ve neden uygulaması gerektiğini bilemez ve
anlayamaz. Ne yaşamına sahip çıkabilir ne de gezegenine.
Dolayısıyla değişimin devamını getiremez. İnsanın bir şeyi
anlaması içinde bütünü görmesi ve bütünün içindeki kendi
konumunun kavrayışını edinmesi gerekir.
İnsanlar gezegensel ısınmadan; evlerine girip kapıyı
kapattıktan sonra etkilenmeyeceklerine veya kurtulacaklarına
inanıyorlar. İnsanları bilinçlendirmek ve bu konuda çaba
harcamak çok şeyi değiştirebilir. İyileştirebilir.
İnsanın anlaması gereken şudur ki; “insan bir canlı olarak
gezegendeki diğer canlı türleri ile birlikte; gezegen
üzerindeki -Yaşama- aittir. Üzerinde yaşadığı gezegen ve
gezegen üzerindeki her şey ile birlikte bir Bütündür.
İnsan her ne kadar gezegenden bağımsız bir varlığı varmış;
gezegende ekolojik dengenin bozulması sonucunda yaklaşmakta
olan iklim değişikliğinden ve felaketlerden kendisine zarar
gelmeyecekmiş gibi duyarsız ve umursamaz davranıyor olsa da
maalesef insanın gezegenden ayrı bir varlığı söz konusu
değildir. İnsan gezegene aittir.”
Bu nedenle ülke liderlerinin ve gezegende yaşayan insanlar
olarak bizlerin; her birimizin anlaması ve gündemimizde olması
gereken; ekolojik dengenin bozulması sonucu, içinde
bulunduğumuz iklim değişikliğinin getireceği ekonomik kayıplar
değil, gezegen üzerinde tükenmekte olan insanlık medeniyeti ve
türümüz olmalıdır.
Özetle küresel ısınma sonucunda yaşanacak olan iklim
değişikliğinin temelinde neden olarak ekonomi, ekonomik
eğilimler, ekonomik felsefeler yatmaktadır.
Çözüm üretebilmek için; ekonominin; iklim değişikliğinden
nasıl etkileneceği değil, ekonominin her yönüyle nasıl doğaya
uyumlu hale getirileceğidir. Veya yeni baştan nasıl
kurgulanacağıdır.
Bunun için ise temel alınacak kriter -insan- kriteridir.
Şimdiki ekonomide insan –nesne- haline getirilmiştir. İnsan;
nesne olmaktan çıkıp, tüm sistemlerin; sosyolojini,
ekonominin, politikanın, teknolojinin öznesi haline
geldiğinde, sistemlerdeki tüm sorunlar da çözülmeye, çözüm
yolları bulunmaya ve sistem yeniden dengelenmeye
başlayacaktır.
İklim Değişikliğinin Sosyo-Ekonomik Etkileri
*Ozon tabakasındaki incelme, planktonların yok olmasına neden
oluyor. Planktonlar; denizlerde ve okyanuslarda beslenme
zincirinin en alt seviyesindeki canlılar. Denizlerde yaşayan
canlıların çoğu planktonlarla besleniyor. Dünyada yüz binlerce
yılda oluşmuş beslenme zincirinde kırılmalar meydana gelmesi,
insanların besin kaynaklarına kadar uzanabilir. Çünkü doğa
bilmediğimiz sistemlerle birbirine hizmet sistemiyle
çalışıyor. Her şey birbirinin besinini oluşturuyor. Sonuçta
bir canlının besini ortadan kalktığında diğerininki de ortadan
kalkacaktır. Ozon tabakasının incelmesi ve kendisinde bulunan
deliklerin büyümesi nedeniyle güneş ışınları direkt insanlara
temas edeceğinden kanser ve buna bağlı deri rahatsızlıkları
çeşitli hastalıklar artacaktır.
*Küresel iklim değişikliği, biyolojik çeşitliliğinde
azalmasına bazı türlerin ise nesillerinim son bulmasına neden
olacaktır. Bazı hayvan türlerinin yaşam alanları kalmadığı
için (buz ayıları gibi) doğal (içgüdüsel ) olarak üremelerini
durdukları tespit edilmiştir. Dolayısıyla yaşam alanları
kaybolan türler bir süre sonra tükenecektir.
*Su kaynaklarının kuruması ve arından gelen çölleşme ile
verimli tarım alanları azalacak ve üretilen besinlerin
kalitesi toprak verimsizliğinden dolayı düşecektir. Bu ise
insanlarda gelişim bozukluğuna ve zaman içersinde çeşitli
hastalıklara neden olabilecektir. Birleşmiş Milletler ülkeleri
çölleşme ve su kaynaklarının azalmasından dolayı su
savaşlarına karşı uyarmış ve tedbir almalarını istemiştir. Su
tasarrufları konusunda Çevre Orman Bakanlığı’nın yayınladığı
Su ve Enerji Tasarrufu Dosyası incelenebilir. Fakat yinede
ülkesel bazda çok kapsamlı ve derin çalışmalar yapmak
durumundayız. Türkiye’nin su haritasının çıkarılması, göller,
akarsular ve yer altı kaynaklarını ciddi olarak korumaya
alınması, şehirlerdeki musluk sularının içilebilir hale
getirilmesi ve halkın neden su tasarrufu yapması gerektiği
konusunda bilinçlendirilmesi önemlidir.
*Ülkemizdeki Çevre ve Orman Bakanlığına çok işler düşmektedir.
Ağaç kesimi konusunda insanların bilinçlendirilmesi, ağaç
kesimini en aza indirecek önlemlerin alınması, ağaç dikiminin
ve yeşil alanların çoğaltılmasının verimli seviyeye
çıkarılması ve korunması gerekmektedir. İnsanlarda çevre
bilincinin geliştirilmesi konusunda derin ve kapsamlı
çalışmalar yapılmalıdır.
*Küresel iklim değişikliği konusunda belediyelerin
bilgilendirilmesi ve belediyeler aracılığı ile de halkın
tüketim alışkanlığının çevreye uyumlu hale dönüştürülmesi
konusunda bilinç kazandırılarak, halkın eğitilmesi
gerekmektedir.
İnsanlarda geliştirilmesi gereken davranış şekli şudur ki:
kişilerin, tüketim malını marketten aldığında, malın
ambalajını geri dönüşüme nasıl kazandıracağını, geri
kazandıracağı noktalara nasıl ileteceğini bilmiyorsa ve bu
konuyla ilgilenmiyorsa, kullanmaya da hakkının olmadığı
bilincini edinmesi gerekmektedir. Tüketim çılgınlığının
getirdiği çevresel kirlenme geri dönüştürülemeyen çöp
yığınlarını şehrin kapılarına getirmek üzeredir.
İnsan; artık kullandığı malın kendisine yararını, gerekli olup
olmadığını ve çevreye verdiği zararı sorgulamalıdır. Çünkü
dünyanın kaynakları insanın açgözlülüğü karşısında sınırsız
olma durumunu yitirmiştir.
*Ülkemiz üç tarafı denizlerle çevrili bir ülkedir. Su
kaynaklarımız ve besin üretecek alanlarımız ülkemizde yaşayan
insanları besleyebilecek kapasitededir. Fakat iklim
değişikliği nedeniyle komşularımız olan ülkelerde baş
gösterecek olan su sıkıntısı ve yiyecek sorunu bölge halkını,
yiyecek ve su bulmayla ilgili ülkemize göçe yönlendirebilir.
Bu durumda ülkemizde, ilgili yerlerde göç, yiyecek, su,
barınma, asayiş, güvenlik sorunları oluşacaktır. Bu sorunlar,
etik ve insani anlamda, şu anda aklımızın hayalimizin bile
alamadığı diğer bir sürü sorunlara neden olabilir. Bununla
ilgili olarak ülkemizin konu ile ilgili jeopolitik, stratejik
planlarını hedefine –insanı- odak alarak yapması
gerekmektedir. Bu konu; ülkemizin gelecek planların da
olmalıdır. Uzak görüşlü ve insanlığın dünya üzerindeki
geleceği konusunda söz sahibi olan bir ülke olarak yakın
gelecekteki lider ülkeler arasında yerimizi, şimdiden
yapacağımız insan odaklı gelecek planları ve çalışmaları
belirleyecektir.
*Alternatif enerji kaynaklarının araştırılması, bulunması ve
toplumda kullanımın ekonomik olarak kolaylaştırılmasının
sağlanması gerekmektedir.
*Tarımla ilgili çiftçilerle belediyelerin ve ilgili bakanlığın
işbirliğine giderek, üretimim konusunda kapsamlı ve derin
stratejik planların yapılması ülke menfaatimizedir. Konunun
odağı; tohumumuza sahip çıkmak, yerli üretime değer vermek ve
kaliteyi artırmak konusunda derin çalışmalar yapmak ve konuyla
ilgili -besini- koruyucu tedbirleri geliştirmek hayati derece
de önemlidir.
Ülkemizde yaşayan insanların küresel ısınma ve iklim
değişikliği konusunda bilgilendirilmeleri ve yaşamlarını
yeniden yeni dünya şartlarına göre nasıl düzenleyecekleri
konusunda bilgilendirmeleri şarttır.
Eğitim ve insanların bilinçlendirilmesi en önemli ve ilk
konudur. Diğerleri eğitilmiş ve bilinçlendirilmiş insanlar
tarafından yerine getirilecektir. Ve çözümler iyiye doğru
gelişecek ve gelişmeler hızlı bir şekilde yaygınlaşacaktır.
Çünkü ancak ve ancak eğitilen ve bilinçlenen bir insan
yaşamına, ülkesine, gezegenine ve geleceğine sahip
çıkabilecektir.
Eğitimin Gezegensel Bilinçliliği; gezegenin ve doğal
çevrenin bir parçası olduğu bilinci
Eğitimin Geri Dönüşüm Bilinci; atıkların ayrıştırılması
ve dönüştürülmesi ile ilgili sorumluluk kazandırılması.
Eğitimin Sevgi Bilinci; kendini, diğer insanları ve
gezegenini seven ve vicdan mekanizması harekete geçmiş, ödül
ve cezanın dışında hareket etme bilincinin kazandırılması
Eğitimin Basit Yaşama Bilinci; ilişkilerimizde,
eğitimimizde, tüketimimizde, üretimimizde, düşünüşümüzde,
varoluşumuzda sadeleşme ve basitleşme bilincinin insanlara
kazandırılmasıdır. İnsanlara yeni yaşam bilincinin;
alışkanlıklarının ve davranış modellerinin kazandırılması ile
ilgili bir süreçtir. (üretimin ve tüketimin çevreye zarar
vermemesi ancak ve ancak insanların her şekilde sadeleşmeleri
ve basitleşmeleri ile başlayacaktır.)
Sonuç; insanlık olarak büyük bir değişimin tam orta
yerindeyiz. Şimdiye kadar yaşadıklarımız ve olanlar bizleri
buraya getirmiştir. Artık eskisi gibi yaşayamayız. Üretemeyiz.
Tüketemeyiz.
Eskisi bitmiştir. Yenisi ise henüz gözükmüyor.
Ama bizler ileriye doğru birbirimizi destekleyerek ve yaşam
umutlarımızı ve gelecek vizyonlarımızı kaybetmeden
ilerlemeliyiz.
Çünkü gidecek başka gezegenimiz yok.
Ve yaşayacak başka yaşamımız da yok.
Gezegenimize, yaşamımıza ve geleceğimize sahip çıkmamız
dileklerimle. |
|
|
|
|
|
|
|