Ermeni Kültür Kurumları
Ermenilerde kültür kurumlarına ilk kez 17. yüzyılın sonu ve
18. yüzyılın başlarında rastlanır. Bu dönemdeki kurumlar
"kardeşlik" adı altında daha çok dinsel ve hayırsever
amaçlarla kurulmuşlardır. Ermeni kültür kurumları tarihsel
olarak üç döneme ayrılırlar: 1) 1810 öncesi "eski dönem",
genellikle "kardeşlik",
2) 1810-1908 arası "orta dönem", genellikle "kurum",
3) 1908 sonrası "yeni dönem", genellikle "dernek"
adı altında toplanılır.
Yeni dönem öncesi kültür kurumları genel anlamda okullara
yardım etmek dışında, okul olmayan yörelerde okul açma
çalışmalarında bulunur. Ermeni kültür yayılma dönemi
Tanzimat'la (1839) başlar, 1880'li yıllarda son bulur. 1881'de
okul ve dernek salonlarında toplantı ve konuşma düzenlemek
yasaklanır. 1882'de Babıali tüm kültür kurumlarının listesini,
amaçlarını ve maddi durum raporlarını ister. 1895-1908
arasında İstanbul'da kültür kurumlarının hayatı durmuştur.
|
|
Mekhitarian Okulu |
Getronagan Okulu |
19. yüzyılın ikinci yarısında
Galata'da 41, Pera'da (Beyoğlu) 84, Feriköy'de 10, Pangaltı'da
4, Dolapdere'de 2, Şişli'de 7, Sakızağacı'nda 1, Taksim'de 2,
Beşiktaş'ta 21, Ortaköy'de 29, Kuruçeşme'de 3, Arnavutköy'de
5, Rumelihisar'da 9, Boyacıköy'de 6, İstinye'de 1 Yeniköy'de
2, Büyükdere'de 5, Sarıyer Yenimahalle'de 2, Beykoz'da 6,
Kandilli'de 1, Kuzguncuk'ta 3, Üsküdar Selamsız'da 53, Üsküdar
Yenimahalle'de 20, Üsküdar İcadiye'de 4, Haydarpaşa'da 1,
Kadıköy'de 27, Kartal'da 2, Kınalıada'da 3, Tophane'de 1,
Etmeydanı'nda 5, Hasköy'de 33, Eyüp'te 7, Balat'ta 20,
Karagümrük'te 7, Salmatomruk'ta 10, Topkapı'da 14, Samatya'da
(Kocamustafapaşa) 39, Narlıkapı'da 4, Samatya Yenimahalle'de
3, Gedikpaşa'da 17, Kumkapı'da 43, Kumkapı dışında 3,
Makriköy'de (Bakırköy) 14, Yenikapı'da 21, Langa ve Musalla'da
10, Ayastefanos'ta (Yeşilköy) 2, Yedikule'de 1, Nişanca'da 1,
Beşiktaş'ta 1 Kasımpaşa'da 1, semti saptanamayan 77 olmak
üzere toplam 688 Ermeni kültür kurumu vardı.
Bu kültür kurumlarından bazıları günümüze ulaşabilmişlerdir.
Bunlar ya kilise koroları (Tıbratz Tas) veya okullardan
yetişenler dernekleridir (Sanutz Miutyun).
İstanbul'daki Ermeni kültür kurumları içerisinde kilise
korolarının yeri büyüktür. 18. yüzyılın başında kurulan
düzenli kilise koroları arasında ilkler Kumkapı'daki Surp
Asdvadzadzin Patriklik, Samatya'daki Surp Kevork ve Balat Surp
Hreşdagabed kiliseleri korolarıdır.
5 Şubat 1811'de Patrik XI. Hovhannes Çamaşırcıyan döneminde
ilk Ermeni kilisesi koro tüzüğü yayımlanır. Surp Asdvadzadzin
Basımevi'nde yayımlanan bu 9 maddelik tüzükten yaklaşık bir
yüzıl sonra, Patrik I. Mağakya Ormanyan döneminde korolara
önem verilerek yeni bir yönetmelik hazırlanır. 70 maddelik bu
tüzük 5 Şubat 1904'te onaylanarak yayımlanır.
1906'da Kumkapı'daki Patriklik Kilisesi Korosu 70 kişilik bir
grup kurarak Magar Yegmalyan'ın armonize ettiği üç sesli
badarağı okur. 1906'da Galata Surp Krikor Lusavoriç Kilisesi
Korosu, Levon Çilingiryan'ın, Beşiktaş Surp Asdvadzadzin
Kilisesi Korosu, Aram Pıjışgyan'ın Yenikapı Kilise Korosu ise
Yegmalyan'ın faminör-karma armonizasyonlu badarağını
öğretirler.
Bu çabalar sayesinde Ermeni Kilisesinin diğer bazı ayinleri de
çoksesli olarak armonize edilerek uzun yıllar okunur. Bu
korolar dinsel müzik dışında halk müziğini de başarı ile
okuyup birçok konser düzenlerler.
Cumhuriyet'in ilanından hemen sonra kilise korolarında tekrar
canlanma başlar. Yeni korolar kurulur, eskiler yenilenir.
Cumhuriyet döneminde kurulan ilk kilise korosu, Kumkapı
Patriklik Kilisesi Korosu üyelerinin bir kısmının kurduğu
Koğtan Kilise Korosu'dur (1924). Operaya da birçok solistler
yetiştiren kilise korolarının son yönetmelikleri 27 Aralık
1991'de Patriklik Ruhani Meclisi tarafından onaylanarak
1992'de yayımlanır. 1994'te İstanbul'da 20 kilise korosu
faaliyettedir.
Günümüze değin yaşayan diğer kültür kurumları, okullardan
yetişenler dernekleridir. Bunlar kültürel amaçlı konser,
panel, açıkoturum, konferans, gösteri ve sergiler düzenlerler.
1994'te bu türden faaliyette bulunan dernek sayısı 25'tir.
Ermeni Müziği
İstanbul'un çokrenkli kültür evreninde kendine özgü tonlarıyla
varlığını sürdüren Ermeni kültürünün en belirgin parçalarından
bir mimari ise, diğeri de kuşkusuz musikidir. Dindışı
kültürlerini Müslümanlar ve diğer azınlıklarla paylaşan
Ermeniler, yüzlerce yıl dinsel kültürlerini dış etkilere karşı
korumaya çalışmışlardır. Böylece Ermeni besteciler musiki
etkinliklerini daha çok klasik Türk musikisi, 19. yüzyılın
ortalarından sonra da klasik Batı musikisi kulvarında
sürdürmüşlerdir. Dinsel musikideki kapalılık ise yaklaşık 700
yıllık bir repertuarın değişikliklere uğramadan yaşamasını
sağlamıştır. Ancak, Ermeni musikisinin klasik Batı musikisi
repertuarı Türk musikisindekine oranla sınırlı kalır.
İstanbul dışında ise, hem Türk
Musikisi, hem de geleneksel müzik türlerinde eserler veren çok
sayıda aşuğ (aşık) ve bestekarın adı, ünlü araştırmacı Kevork
Pamukciyan'ın derlediği belgelerde zikredilmektedir. Ayrıca
Zilciyan gibi Ermeni kökenli ailelerin ve ustaların geleneksel
yöntemlerle ürettiği kimi enstrümanlar, halen dünya çapında
tanınır ve kullanılır.
Dinsel Müzik
Ermeni Apostolik Kilisesi ilk dönemlerinde musikisini,
alfabesini ve ayin kitaplarını aldığı Süryaniler ve
Yunanlılarla sıkı bir ilişki kurdu. Ermeni kilisesinin bu
bağımlılığı 5. yüzyılın başlarında Surp Mesrop Maştotz'un
Ermeni alfabesini geliştirerek Süryanice ve Yunanca yazılmış
bir çok dinsel ve dindışı eserin çevirisini
gerçekleştirmesiyle sona erdi.
Bu değişimler, Ermeni dinsel
musiki tarihini kabaca şu üç döneme ayırır: 4-12. yüzyıllar
arasında Süryani ve Yunan etkisi altındaki birinci dönem; 12.
yüzyıldan 19. yüzyılın sonuna kadarki, Ermeni halk musiki ile
dinsel musikinin yakınlaştığı ve Ermeni liturji (ayin düzeni)
musikisinin son şeklini aldığı ikinci dönem; 20. yüzyılın
başından günümüze kadarki, çoksesli musikinin kullanılmaya
başlandığı üçüncü dönem.
Ermeni kilise musikisinde "şaragan", "meğeti", "yerk", "dağ",
"gandz" gibi ilahi formlarının dışında "badarak" ve "dağavar"
(büyük bayramlar) gibi daha büyük çaplı formlar da kullanılır.
Hıristiyanlığın temel ibadet biçimlerinden biri olan ve "Hz.
İsa'ının son akşam yemeği"nde ekmek ile şarabı kendi bedeni ve
kanı olarak havarilerine sunuşunu anlatmak amacıyla düzenlenen
komünyon ayini, Ermenice "badarak" (kurban) diye adlandırılır.
20. yüzyılın başına kadar Ermeni kiliselerinde, "ana melodi"
olarak adlandırılan bu badarak bestesi kullanılmıştır.
Teksesli makamsal ve anonim bir beste olan "ana melodi"nin ilk
kullanılmaya başlandığı tarih kesin olarak bilinmiyor. Ancak
son şeklini 12. yüzyılda aldığına inanılıyor. Badarak ayini
20. yüzyılın başından itibaren çok sesli olarak icra edilmeye
başlanmıştır. Badarak melodilerinin manevi önemi ve sayıca
çoğalması dolayısıyla İstanbul Patriklik Ruhani Meclisi,
düzenlediği Türkiye Ermeni Kilisesi Korolar Tüzüğü'nun 58.
maddesiyle kilise korolarının aşağıdaki dokuz badarak
melodisini kullanmalarına izin vermiştir: 1-Ana melodi (Mayr
Yeğanag), 2- Gomidas melodisi, 3- Yegmalyan melodisi, 4-
Çulhayan melodisi, 5- Çilingiryan meodisi, 6- Bartevyan
melodisi, 7- Manasyan melodisi, 8- Atmacıyon melodisi, 9-
Horenyan melodisi.
Ermeni kilisesi geleneksel musikisinde, Süryani ve Rum
kiliselerinde olduğu gibi başlıca sekiz makam
kullanılmaktadır. Bunlar sırasıyla, ayp tza, ayp gen, pen tza,
pen gen, kim tza, kim gen, ta tza ve ta gen adlarını alan
makamlardır. Her makam 8 sesten oluşur. Her makam dizisini bir
bitiş -ya da başlangıç- (finalis) ve bir güçlü (dominant)
notası belirler. Bu sekiz makam, klasik Türk musikisinde
kullanılan heftgah, şedacem, hüseyni, acemaşiran, hicaz, saba,
neva ve uşşak makamlarına denk düşer.
Şaraganlar her hafta ya da her gün sırayla yarı makamlardan
okunur. Her yıl Paskalya günü birinci gün olarak kabul edilir
ve şaraganlar birinci sıradaki makamdan okunmaya başlanır.
20. yüzyılın başından itibaren çoksesli olarak, Batı nota
yazım sistemiyle yazılmış badaraklar dışında kalan formların
besteleri büyük ölçüde kulaktan kulağa aktarılarak günümüze
ulaşmıştır. Kim tarafından ve hangi tarihte geliştirildiği
bilinemeyen "Khaz" nota yazım sisteminin en eski örneğine 9.
yüzyıldan kalma elyazmalarında rastlanır. Bu sistemde yaklaşık 26
işaretten başka Ermeni alfabesinin 12 ünsüzü de kullanılır.
Kesin ses yüksekliğini (pitch) göstermeyen Khaz nota yazım
sistemi makamsal sisteme göre belirlenmiş sınırlar içinde
yorumda serbest çeşitlemelere izin verir. Khaz nota yazım
sistemi 16. yüzyıldan itibaren daha karmaşık hale gelmiş ve
sonunda kilise icraları için tam bir bilmeceye dönüşmüştür.
Venedik St. Lazzaro'daki Ermeni Mekhitarist Manastırı 17. yy
Vağarşabat geleneğine uygun Khaz nota yazım sistemini kullanan
tek yer olma özelliğini taşır. Çok karışık ve öğrenilmesi güç
olan eski sistem yerine seslerin ve sürelerin daha kesin
işaretlerle gösterildiği, daha anlaşılır yeni bir nota yazım
sistemi için çalışmalara başlayan Hampartzum Limoncuyan
(1768-1839), 1813 dolaylarında kendi adını verdiği nota yazım
sistemini geliştirdi. Hamparsum sistemi büyük ölçüde Khaz
sistemindeki işaretlerden oluşmuştur. Ancak, bu işaretlerin
Hamparsum sistemindeki anlamları farklıdır. İki oktavlık bir
ses genişliği olan bu sistem, sesleri ve süreleri gösteren
işaretlerle, diyez, sus, tekrar ve ölçü işaretlerinden oluşur.
Bu işaretler hecelerin üzerine gelecek şekilde yerleştirilir.
Hamparsum nota yazım sistemiyle yalnız Ermeni musikisi değil,
birçok Türk musikisi eseri de notaya alınmış, böylece sayısız
eser günümüze kadar ulaşabilmiştir. Eçmiyazdin Başpatrikliği
ile Kudüs Patrikliği'nde hala Hamparsum sistemi
kullanılmaktadır.
Ermeni Yemekleri
Topik
Topik, Ermeni mutfağının şarkılar ve manilere konu olmuş en
özgün tadlarından biri.... Gelgelelim, Kumkapılı Topikçi
Hampik'in maniler okuyarak sattığı topikler de, tıpkı ötekiler
gibi hafızalardan silinmeye yüz tuttu. Topik, bugün yalnızca
İstanbul'da bir-iki meyhanede soğuk meze tepsisini süslüyor ve
Ermenilerin yoğun olarak yaşadığı semtlerden Kurtuluş'ta bazı
mezecilerde satılıyor. Bir de tabii, yaprak sarması ve midye
dolması ile birlikte, Ermenilerin geleneksel Dzununt ve Zadik
sofralarındaki vazgeçilmez yerini koruyor.
Malzemeler: (12 kişilik)
3 orta boy patates,
½ kg. nohut,
2 kilo soğan ½ kg tahin,
4 tatlı kaşığı şeker,
2 tatlı kaşığı tuz,
3 tatlı kaşığı tarçın,
2 tatlı kaşığı kara biber,
2 tatlı kaşığı yeni bahar,
3 çorba kaşığı dolmalık fıstık,
3 çorba kaşığı kuru üzüm.
Yapılışı: Patatesleri kabukları ile birlikte haşlayın. Bir
gece önceden ıslattığınız nohutu, iyice pişirin. Kabuklarını
soyduğunuz patatesleri püre haline getirin. Nohutları da aynı
şekilde, tek tek kabuklarını temizleyerek iyice ezin ve püre
kıvamına getirin. Soğanları ince ince doğrayın, tuzsuz olarak
haşlayın. Pişen soğanı süzgece koyup suyundan arındırın. Soğan
suyunu saklayın. Patates ve nohut püresini birleştirip içine 2
kaşık tahin, 1 tatlı kaşığı tuz ve 1 kaşık soğan suyu ilave
edin. Bu püreyi bir süre serin bir yerde dinlendirin. Suyundan
arındırılmış soğana tahta bir kaşık ile tahini yedirin, içine
şeker, 1 tatlı kaşığı tuz, tarçın, kara biber, yeni bahar ve
dolmalık fıstığı ilave edin. Dinlendirdiğiniz püreden avuç içi
büyüklüğünde bir top alarak 2 temiz bezin arasına yerleştirin.
Bu topu, oklava ile açarak bir dikdörtgen elde edin. Daha
sonra bezlerin arasından alıp, içine bir miktar soğan koyarak
bohça haline getirin. Bütün püreyi aynı şekilde soğanlarla
birleştirip bohçalar oluşturun. Yeniden serin bir yere alın ve
iyice dinlendirin. İkram ederken üzerine tarçın serpmeyi
unutmayın.
Khavidz
Yapılışı basit gibi görünen ancak kıvamını tutturmak için
maharet isteyen Khavidz, Ermeni mutfağının en lezzetli bayram
tatlılarından biri... İçi tavukgöğsüne yakın bir yoğunlukta,
hatta hafifçe sulu olması gereken Hhavidz'in üzeri ise tıpkı
kazandibi gibi iyice kızarmış olmalı. Ermeni ustaların
çalıştığı Kapalıçarşı'nın eski lokantalarında yapılan özel
Hhavidz günleri artık unutulmuş durumda. Hhavidz şimdi
yalnızca, geleneklerin korunduğu bazı evlerde yaşatılıyor.
Malzemeler: (8 kişilik)
125 gr. tereyağ,
1 kg. süt,
8 çorba kaşığı un,
9 çorba kaşığı şeker,
1 tatlı kaşığı vanilya,
1 çorba kaşığı irmik.
Yapılışı: Sütü, şekeri ve vanilyayı birlikte kaynatın. Çok
kısık ateşte, unun rengini koyulaştırmadan 20 dakika kavurun.
Kaynamış sütü azar azar dökerek una yedirin. Karışımın boza
kıvamına gelmesine dikkat edin. Tercihan ufak bir bakır
tencereyi veya fırına girebilecek bir kabı yağlayıp irmikleyin.
Khavits hamurunu dökün, kısık ateşte üstü nar gibi kızarana
kadar pişirin. Piştikten sonra ters çevirin ve servis yapın.
Servis sırasında üzerine tarçın ekebilirsiniz.
Aileler ve İnsanlar
Ermeni tarihinden önde gelen isimler:
Patrik I. Hovagim ve IX. Hovhannes
Bazen toplumların kaderleri, bireylerin karar ve eğilimlerinde
gizlidir. Bu yazıda tanıtmaya çaılşacağımız iki isim de
ülkemizdeki Ermeni cemaatinin geleceği için birer kilometre
taşı sayılırlar. İlkin, Fatih Sultan Mehmet ile yakınlık
kurarak Ermeni cemaatinin İstanbul'a, payitahta yerleşmesini
sağladığı için ayrıca şöhret sahibi olan I. Hovagim, bu
özelliği ile de, ilk İstanbul Ermeni patriğidir. Hayatı
hakkında çok az şey bildiğimiz I. Hovagim'in, İstanbul'un
fethinden önce Kütahya, Bursa, Filibe ve Konstantinopolis
episkoposluğu ve ruhani önderliği yaptığı kayıtlıdır.
Hovagim, fetih öncesinde II. Mehmed'le (Fatih) tanışıyordu.
Bir dostluk döneminden sonra, rivayete göre fetih olayı
hakkında yaptığı ve gerçekleşen kehanet üzerine Fatih ile daha
da samimi oldu. Kimi kaynaklara göre sadece bu samimiyeti
yüzünden, daha gerçekçi kabul edebileceğimiz diğer görüşlere
göre ise yeni başkentte bulunan yerli Rum çoğunluğu sadık ve
güvenilir bir tebaa ile dengelemek için Fatih Bursa'dan Ermeni
aileler getirtti ve bunun için I. Hovagim'in gücünden
yararlandı.
Fatih, Ermeni halkın ruhani önderliğini temin amacıyla 1461
'de Ermeni Patrikliği'ni kurmasına destek oldu. Eski dostu
olan Bursa ruhani önderi Episkopos Hovagim'i de İstanbul'a
getirterek bu yeni makama atadı. Kendisine "Patrik" sıfatının
yanında, zaten İstanbul’da mevcut bulunan Rum patriğine
eşdeğer haklar tanıdı. Daha sonraki tarihlerde Osmanlı
İmparatorluğu Doğu ve Batı sınırlarını genişlettikçe,
fethedilen bölgelerdeki Ermeni halkı İstanbul'a getirilerek
yerleştirildi. 1475'te Kırım Yarımadası'ndaki Kefe şehrinden
getirilen Ermeniler, bunların arasında ilk sıradadırlar.
Böylece başkentin Ermeni nüfusu, bir hükümet politikası
çerçevesinde, artırılır.
I. Hovagim, 1474'te, (Kimi kaynaklara göre ise 1477'de) vefat
eder. Diğer bazı kaynaklar ise İstanbul Ermeni toplumunun
ikinci patriği olan Episkopos I. Nigogayos'un patrikliğe
seçiliş tarihini göz önünde bulundurarak 1478 tarihini I.
Hovagim'in ölüm tarihi olarak kabul etmeyi doğru bulurlar. I.
Hovagim, fetihten sonra İstanbul'da Ermeni Patrikliği'nin
kurulmasındaki etkin rolü, yeni kurulan İstanbul Ermeni
cemaatinde yapılan ilk düzenleme çalışmalarındaki çabalarıyla
tarihe geçmiştir.
En az Hovagim kadar önemli olan ve cemaatinin kaderini
etkileyen başka bir patrik de IX. Hovhannes'tir. İstanbul
Ermeni Patrikliği için yaptıkları, bu Patrikliğin kurulması
kadar önemlidir. IX. Hovhannes (Golod), 1678'de Bitlis'te
doğmuş, 12 Şubat 1741'de İstanbul'da ölmüştür. Eğitimci,
reformcu ve fikir adamıdır. Bitlis'te doğduğu için adına
Pagişetzi (Bitlisli), aşırı kısa boylu olduğu için de Golod
(kısa boylu) sıfatları eklenen Hovhannes'in din adamı olmadan
önceki adına kayıtlarda rastlanmıyor. İlköğrenimini Bitlis
'teki Amrdol (veya Amlorti Surp Garabed) Manastırı'nda görmüş.
Dönemin önemli ilim adamı ve teologu Şirvanlı Krikor'un
öğrencisi olmuş. 1700'de Başepiskopos Vartanp Pağışetzi'den
din adamlığı rütbesi aldıktan sonra Kudüs'e gidip döner.
Kudüs'ün durumunu düzeltmek için harcadığı gayret saygıyla
anılır. Bu görevi yapabilmesi için ileri gelenlerin önerisiyle
İstanbul'da patrik seçilerek 1715'te IX. Hovhannes adıyla
tahta çıkar. Onun çabalarıyla 1717'de Kudüs ve İstanbul
patriklikleri birbirinden ayrılır.
Ertesi yıl meydana gelen Kumkapı yangınında (6 Temmuz 1718)
kül olan patriklik kilisesi, yalnız 70 gün içerisinde
eskisinden on kat daha güzel olarak inşa edildi. Misyonerlerin
çabalan sonucu Katolikliğe geçen Ermeniler için birçok kez
çağrıda bulunmasına karşın, hiçbir olumlu yanıt alamadı. 18-28
Şubat 1726'da Kumkapı Patriklik Kilisesi'nde Başpatrik Ulnialı
(bugün Süleymanlı) Garabed tarafından episkopos takdis edildi.
Kısa süre sonra ''başepiskoposluk'' sıfatını da aldı
Hovhannes Golod'un maddi desteği ve çabalarıyla İstanbul'da
birçok kitap yazıldı, çevrildi ve yayımlandı. Bunlardan sadece
çevirilerin sayısı 20'yi buluyor. Övünülecek insanlar
yetiştirmiştir; 20'yi aşkın öğrencisinden 8'i başepikopos,
biri de (Hagop Nalyan) İstanbul patriği olmuştur.
Patrik Golod döneminde Kumkapı Patriklik, Ortaköy Surp
Asdvadzadzin, Üsküdar Surp Garabed ve Surp Haç, Balat Surp
Hreşdagabet, Galata Surp Krikor Lusavoriç kiliseleri yeniden
inşa edildi. Samatya'daki Surp Kevork ve Hasköy'deki Surp
İstepanos kiliseleri de onarılan ibadethaneler arasında
gösterilir. Tüm hayatını onarımlara, reformlara, eğitime ve
kültüre adayan Hovhannes Golod'un naaşı Karaköy'deki Surp
Krikor Lusavoriç Kilisesi girişine defnedilmiştir. İstimlakle
1958 yılında yıkılan kilisenin tekrar inşası sırasında (1966)
kemikleri kilisenin altında yapılan mezarda toplanır. 500 yılı
aşkın İstanbul Ermeni patrikliği tarihinde tahta çıkan en
önemli patriklerin başında gelen IX. Hovhannes Golod için
1978'de doğumunun 300. yılı dolayısıyla gerek İstanbul,
gerekse yurt dışında geniş çaplı anma günleri düzenlenmiştir. |