Anayasal iktisat veya
anayasal politik iktisat, klasik politik ekonominin kurumsal
dürtüsünü bir şekilde canlandırmaya çalışan modern iktisattaki
bir çok kesişen araştırma programlardan biridir. Kamu tercihi,
hukuk ve iktisat, mülkiyet haklarının iktisadı veya yeni
kurumsal iktisat gibi araştırma programlarının ortak noktası,
alınan ekonomik paradigmanın esas metodolojisini, özellikle
metodolojik bireyciliği terk etmeden neoklasik hakim iktisadın
kurumsal eksikliklerini düzeltme niyetidir.
Anayasal
politiğin ayırıcı olan noktası kurallar ve kurumların seçimi
üzerine odaklanmasıdır. Standart ekonominin zorlamalar
perspektifi içindeki tercihinin tersine, Anayasal Politik
İktisat dikkatini, özellikle sıradan ekonomik, politik ve
sosyal aktivitelerin meydana geldiği yasal kurumsal çerçeve
tarafından empoze edilen zorlamalar arasındaki seçim konusuna
yönlendirir. Popüler oyun metaforunu kullanmak için, Anayasal
politik iktisat kendisini, verilen kuralların içerisinde oyunu
oynamayla ilgili stratejik konulardan çok, oyunun kurallarının
seçimi ile ilgili anayasal sorunlarla ilgili olarak görür.
Şüphesiz, oyunun alternatif kurallarından doğacağı öngörülen
oyunun, beklenen örneklerinin ışığında, tipik olarak kurallar
arasındaki seçimin yapılacağını kabul eder. Gerçekten, E. A.
Hayek’in (1973:98 FF) kuralların düzeni (anayasal seviye) ve
eylemlerin düzeni (anayasa altı seviye) olarak karşılaştırma
yaptığı şeyler arasındaki neden sonuç bağlantısının sistematik
incelenmesi, anayasal politik iktisadın araştırmalarının temel
konusudur. Bu konu üzerine çalışmasında, anayasal politik
iktisat, daha geniş yeni-kurumsal hareket içerisinde diğer
araştırma programları tarafından sağlanan görüşleri
kullanabilir.
Şüphesiz, Anayasal Politik İktisat, sınırlamalar arasındaki
seçimlerin kendilerinin de sınırlamalara maruz kaldığını ve
kurallar arasındaki seçimin çoğunlukla “yüksek seviyedeki
kurallar“ tarafından tanımlanan sınırlamalar içinde meydana
geldiğini de kabul eder. Düzenli bir toplumda, kurallar
arasındaki seçimlerin tipik olarak, kuralların çok seviyeli
sisteminde yerleştirildiği ve bu yüzden kurallar arasındaki
seçimin , aynı zamanda genellikle kurallar içinde seçim
olduğunu sosyal yaşamın bir doğal gerçeği olarak kabul eder.
Bununla beraber, bu, hangi seviyede olursa olsun kurallar veya
sınırlamalar arasındaki seçimin, sınırlama perspektifi
içindeki seçimi görmezden gelme eğiliminde olduğu, anayasal
politik iktisadın uygun saha oluşturduğu özel sorun türlerini
ortaya çıkardığı iddiasını göz önüne almaz.
Anayasal Politik İktisat'ın diğer bir ayırt edici özelliğinin
onun pratik ve uygulamalı oryantasyonunun ve sosyal düzenin
kurumsal reformlar yoluyla nasıl geliştirilebileceği sorununa
ilgisi olduğu söylenebilir. Bu ilgi yüzünden Anayasal Politik
İktisat, taraftarlar ve eleştirmenlerce benzer bir şekilde,
zaman zaman “ normatif bilim” olarak tarif edilmiştir.
Bununla beraber bu isim potansiyel olarak hatalıdır. Çoğu
anayasal politik uygulayıcıları “ ne olduğu” hakkındaki
tartışmaya açık ifade ile, “ne olması gerektiği” hakkındaki
normative hüküm arasındaki kategorik farkı kabul ederler ve
doğal hataların tehlikesinin farkındadırlar.
Değer yargılarını güçlendirmeyi anayasal politik iktisadın
görevi olarak düşünmezler ve anayasal politik iktisadın
kurumsal reformlar açısından gelişme olarak görülebilecek
şeylerin kanıtlarını sağlamasını da istemezler. Şüphesiz
anayasal politik iktisatta mevcut olan değer yönelmesi başlıca
problemlerin seçimi ile ilgili bir konudur, bu problemlerin
ifade edilmesi ile ilgili değil.
Daha spesifik olarak, Smith’ci klasik politik ekonominin
bireysel yönelimini takiben, anayasal politik iktisadın temel
endişesi kurumsal düzenlemelerin, onlar tarafından etkilenen
bireysel şahısların çıkarlarına hizmet etmek için nasıl
yapılabileceği sorunu ile ilgilidir. Adam Smith’in mesajı
doğal özgürlüğün basit sistemi diye adlandırdığı şeyin- ticari
ve korumacı sınırlamalardan kurtulan rekabetçi piyasa düzeni-
ilgili kişilerin şahsi çıkarlarına mevcut sistemden daha iyi
hizmet edeceğidir. Bu tartışma, açıkça kurumsal reformlarda
olması gerektiği gibi dogmatik iddialar anlamına gelmez. Bunun
yerine, eğer ilgili bireylerin çıkarları değerlendirme
standardı olarak görülürse, öne sürülen kurumsal reformların
ticari karşılığından daha iyi işleyen (farz edilen standartlar
açısından iyi) bir “kurallar düzenine yol açacağı sözünü veren
bu etkiye koşul iddiası (filozofların kategorik zorunluluğun
tersi olarak hipotetik olarak adlandırdıkları şey) olarak
anlaşılabilir. Bu iddiayı kanıtlayan tartışmaların kendisi
değer tartışması değildir, bunun yerine bunlar, hangi kurumsal
reformlar yolu ile, bir sosyal kural sisteminin bireysel
bileşenlerin çıkarını daha iyi nasıl geliştirileceği
hakkındaki tartışılabilir“ sosyoteknolojik” konjonktürlerdir.
Ekonomik düşünce üzerine tarihin çoğu, insanların gönüllü
takas yoluyla (takım üretiminde gönüllü iş birliği kadar)
karşılıklı ticaretten kar edinmelerini gerçekleştirmelerini
sağlayan kurumsal arenada, pazarın nasıl işlediğini daha iyi
anlamamız için geliştirilen az veya çok başarılı bazen hatalı
yöneltilmiş girişimlerden oluşur. Anayasal politik iktisat bu
araştırma geleneği üzerine yoğunlaşır ve ticaretten kar etme
düşüncesini piyasa incelemesinden piyasa dışı kurumlara,
özellikle kolektif politik seçimin ve kuralların incelenmesine
genelleştirip yaymayı araştırır (Buchanan, 1977: 13688). Adam
Smith, kendi konusunu, politik ekonomiyi kanun yapma bilimi
olarak tanımlayarak oyunun kuralları ile olan ilişkisinin
sinyallerini verdi (Smith, 1981:468). Anayasal Politik İktisat
Smith’in girişiminin modern karşılığıdır (Brennan and Buchanan,
1985: 2; Hayek, 1973: 4; Vanberg 1994: 5). Genelde insan
sosyal yaşamının bütün alanlarında, bireylerin “oyunun
kurallarını” daha iyi bir şekilde kabullenmesinden ötürü
karşılıklı karlarını nasıl realize edebildikleri konusunu
araştırmayı dener. Bu metinde geliştirilen tartışmalar, Adam
Smith’in “ kanun yapan bilim” olayında olduğu gibi, kendileri
normatif hükümler değildir fakat çeşitli sosyal alanlarda,
oyunun kuralının ilgili kişilerin çıkarını sağlamak için nasıl
geliştirileceği hakkındaki tartışılabilir sosyoteknolojik
konjonktürlerdir.
Bu araştırma programının başlatıcısı James M. Buchanan(1977;
1987; 1991; Buchanan and Tullock, 1962), anayasal politik
iktisadı geleneksel, faydacı refah ekonomisine karşı
alternatif olarak görür. Bu, ekonomik paradigmanın temel
metodolojisiyle kurumlaşmış rakibinden çok daha tutarlı olduğu
iddia edilebilecek bir alternatiftir. Refah ekonomisinin
tanımlayıcı özelliği, refah ekonomisinin bütün
değişikliklerinde maksimizasyon veya geliştirilmesinin
politikacıların görevi olduğu düşünülen “sosyal refahın”
toplam ölçü olduğu düşüncesidir. John Rawls’ın tarif ettiği şu
düşünce gibi; “insanların bir kurumu tercih ilkesi bir insanın
tercih ilkesinin genişlemesi olarak yorumlanabilir (1971; 24).
Buchanan “paradigma maksimizasyonu nitelendirmesini; bireysel
akıl maksimizasyonu mantığının uzantısı olarak, sosyal toplam
seviyeye yaymayı tarif etmek için kullanır. Onun yaptığı,
kolektifler veya guruplara benzer-bireyler olarak işleyen ve
böylece ekonomik geleneğin bireysel metodolojik temellerinden
tam bir ayrılış haline gelen bir genişlemedir.
Buchanan’ın gözünde, belirsiz girişim, geleneksel refah
ekonomisini gerçekleştiren yardımcı politik reform için bir
kaynak olarak teorik iktisadın kullanılmasıyla ilgilenmez. Bir
alternatif olarak anayasal-sözleşmesel yaklaşımda onun
gelişmesine yol açan bu hedef hatalı bir yoldu. Rasyonel
maksimizasyon seçim düşüncesinden ayrılmak yerine, Buchanan’ın
anayasal politik iktisadı, insani koşulları iyileştirmede,
pratik politik proje ile ekonominin geleneksel pazar takasını
birleştiren ortak özellik olarak ticaretten kar elde etme
düşüncesine dayanır. Anayasal perspektiften, bu projeye
ekonominin gerçek katkısı, ticaretten kar elde etmede, insani
sosyal işlerde karşılıklı gelişmelerin potansiyelini
keşfetmede bir uzmanın katkısıdır.
Buna göre, anayasal politik iktisadın görevi, ekonominin
bilinen iki taraflı mübadele anlaşmasından insan guruplarının
kolektif olarak davranmasına izin veren sosyal sözleşme türüne
yönelik gönüllü uzlaşma düşüncesinin gerçekleşmesi ile olur.
Anayasal politik iktisadın araştırma programı ve modern
politik felsefenin bazı katkıları, özelikle John Rawls’ın
(1971); sosyal sözleşme teorisiyle (Buchanan, 1987:311)
canlanan felsefesiyle arasındaki açık yakınlığın sebebi budur.
Anayasal politik iktisatta sosyal sözleşme kavramı, pazar dışı
alanı, pazarlarda gönüllü ticaretten elde edilen karşılıklı
kar teorisine benzerlik taşıyan kolektif kararı geliştirmek
için kullanılır (Buchanan, 1979:30ff). Bireylerin kolektif
seçim yoluyla karşılıklı karları realize etmelerini sağlayan
kurumsal düzenlemelerin altında yatan sözleşmesel doğasını
tarif etme anlamına gelir, bu kolektif malların üretimiyle
ilgili kompleks çok taraflı ticaret türü sayesinde veya
anayasal politik iktisat ile daha ilgili olmak üzere, insan
guruplarının kuralların sınırlamalarına birlikte boyun eğme
riski olan karşılıklı müsaadesi ile olur.
Anayasalcı sözleşmesel paradigma ile karşılaştırıldığında,
yalnızca, sosyal refah fonksiyonunun “olan” ve “olması
gereken” arasında bir mantık köprüsü sağladığını farz ederek,
doğal olarak hatalı davranan refah ekonomisinin bu türlerinde
paradigmanın maksimizasyonunun yanlış olduğu ortaya
çıkmaktadır. Paradigmanın maksimizasyonu,
refahçı argüman bir hipotetik emir olarak yorumlanmış olsa
bile kötü bir rehberlik sağlar, bu , eğer bu tür refah özel
toplama metodu ile ölçülürse politikanın sosyal refahı nasıl
geliştirebileceği hakkında olan bir argümandır. Yalnızca farz
edilen normatif standardın bağlantısı veya kabul
edilebilirliği sorgulanamaz. Refah ekonomisinin tüm tarihi,
politik
reformlara rehberlik eden herhangi bir tartışmaya açık
sosyoteknolojik konjonktür yapılarından türetilen girişimlerin
başarısızlığına kanıttır.
Kabul edilen refah ekonomilerinin tersine, anayasal politik
iktisat, kavramsal optimum refaha daha yakın “ekonomiye” ve
“topluma” yönelme olarak farz edilen spesifik müdahaleler
tanımlamaya çalışmaz.Bunun yerine, ilgili bütün tarafların kar
elde edilebileceği, bu yüzden, genel bir anlaşmayı
sağlayabilecek potansiyel kuramsal reformlar hakkında
konjonktürler geliştirmeye çalışır. Onun konjonktürel öğüdünün
adresi, potansiyel karşılıklı gelişim iddialarının yapıldığı
ilgili seçim bölgesidir, ve bileşenler arasındaki, gerçek
anlaşma varsayımların geçerliliğinin son testidir.
Buchanan’ın ortaya koyduğu gibi: Normatif olarak, anayasal
politik iktisadın görevi, ne olursa olsun, amaçlarına en iyi
hizmet edecek politik oyunun kurallarını sürekli aramak, kendi
sosyal düzenlerini en sonunda kontrol eden vatandaşlar gibi
bireylere yardım etmektir(1987: 313). Sanki cömert, her şeyi
bilen, tanrısal hükümete tavsiyede bulunacakmışçasına, açık
bir şekilde gelişerek çalışan refah iktisat pratiği
ile zıtlık oluşturur (Buchanan, 1979: 204).
Müdahaleci refahçı yaklaşıma karşı, prosedürsel, kural odaklı
anayasal yaklaşımın durumu, dikkat çekici bir şekilde Ruttedge
Vining’in (1984) vurguladığı bir argüman tarafından
destekleniyor, buna göre, başlıca, sosyal, politik veya
ekonomik süreçlerin çıktı veya sonuçların kendileri direkt
olarak değişime maruz kalmaz fakat hızla değişime maruz kalan
yalnızca idari kural ve kanuni sistemdir (Vining:177). Bununla
beraber, kurallar düzenleme ve idari prosedürdeki böylesi
değişimler tipik olarak beklenmedik etkilerdir ve genellikle
beklenilenden daha farklı sonuçlar üretirler.
Diğer bir deyişle, Vining’in ortaya koyduğu gibi, doğrudan
arzu edilen sonuçları üretmek, toplumun politik şekli ne
olursa olsun, bir kanunun yaptığı veya yapabileceği şey
değildir, bu durum oyunun kurallarını ortaya koymaktadır ve
istenilen sonuçların doğup doğmayacağı veya ne dereceye kadar
doğacağı, yeni empoze edilen sınırlamalar altında oyuncular
tarafından seçilen stratejilere bağlı olacaktır. Buna göre,
Vining’in çıkardığı sonuç gibi, uygulayıcı olarak ekonomistin
gerçek rolü refah ekonomisinin müdahaleci modeli ile
öngörülemez, fakat bunun yerine, kanun yapıcı bir zihin
çerçevesinde, kanun yapıcılara ve vatandaşlara tavsiyelerde
bulunan, kuralların çerçevesinde, hangi değişimlerin doğan
sonuçların şekillerini etkileyeceği hakkında bilgi veren bir
uzman rolüne sahiptir.
Tıpkı Buchanan’ınkiler gibi, bu konu hakkında Vining’in
düşünceleri (464 ff) ile politik ve ekonomik yaşam arasındaki
geniş paralelliği üzerine Frank Knight’in (1982) düşünceleri
tarafından güçlü bir şekilde etkilenmiştir. Knight’ın
belirttiği gibi; sosyal etiğin bütün problemleri , daha iyi
bir oyun amacıyla, kurallara uyma ve bu kuralları geliştirme
ile ilgili iki bölüme sahip oyunlarda olan problemler gibidir.
Knight’ın en azından dokunduğu anayasal politik iktisat
girişimini merkez alan birçok problem vardır. Bunlardan biri,
oynanan “verilen” bir oyun başarılı bir şekilde her bir
oyuncunun çabuk bir şekilde ilgisini çektiğinde oyunun
kurallarını geliştirmenin ilgili oyuncular gurubunun kolektif
yararına olduğu gerçeğinde yatan güdüsel asimetri ile
ilgilenir. Kazanma açısından oyunu zeki bir şekilde oynama
kapasitesinin, niçin insanlar arasında, kurallar geliştirme
veya daha iyi oyunlar icat etme kapasitesinden çok daha fazla
ve yaygın bir şekilde geliştiğini açıklayabilecek olan bu
asimetridir. Olağanüstü kamu ihtiyacının, anayasal politik
iktisadın kanun yapıcı bilim olarak ispatlayabileceği bilgi
türü için var olabileceğinin söylenebilmesi bu asimetri
yüzündendir.
Diğer bir konunun göz önüne aldığı şey, ticaretten elde edilen
kar paradigmasının gönüllü piyasa değişiminde, hem kamu hem de
özelde organize olmuş kolektif aktiviteye genişletildiği
düşünülmek zorunda kalınan farklılıklardır. Serbest pazar
değişimindeki normatif önem, özel işleme yönelik olan gönüllü
anlaşmadır. Anayasal anlaşma tipik olarak uyumsuz gurupların
yetkisini, seçimin anayasa altı seviyedeki zorlamasının
kabulünü (vergi yoluyla olduğu gibi) içerebilir veya
içerecektir. Knight’ın belirttiği gibi, anayasal anlaşma
seviyesinde piyasa mübadelesindeki gönüllü anlaşmaya doğrudan
denk kolektif düzenlemelerde gönüllü katılım olacaktır, yani,
gurubu terk etme, dolayısıyla diğer guruplara katılma ve
sonuçta isteğe bağlı guruplar kurma hakkı ve gücünü
gerçekleştirecektir. Bu koşullar, gönüllü birleşmeler için
büyük oranda yol gösterici olabilirler, var olan nedenlerden
dolayı, asla bölgesel bağımsızlık olarak tanımlanan politik
guruplar tarafından tam olarak uygulanamazlar.
Bu gurupların söz konusu olduğu yerlerde “bir gurubu terk
etmek, fiziksel olarak bir diğer guruba geçme anlamına gelir
ve maddesel maliyetler, kültürel farklılıklar, ayrılmayı
özellikle pratikte dünyayı kaplayan diğer politik birimlere
girmeyi yöneten kurallar ile sınırlanırlar. Politik guruplar
açısından, bu sebepten dolayı, doğal bölgesel bağımsızlığın
izin vereceği kadar anlamlı çevre oluşturan anayasal sözleşme
ile gönüllü anlaşma düşüncesi oluşturabilen örgütsel
önlemlerin alınmasının hepsinden önemli olduğu sonucuna
varılabilir(ör: rekabetçi federalizm) Gene Knight’ın
gözlemlediği gibi (1982: 249) oyun metaforu, tüm insan sosyal
yaşamının mirası olan çıkarlarının her zaman var olan uyum ve
çatışmasının kurallar ve kanunlar ile oyunun ilişkisini
gösterdiğinden ayrıca öğreticidir: “Herhangi bir oyundaki
bütün tarafların oyunun kendisinde çıkarları vardır, bu yüzden
genelde kurallara uyarlar.
Fakat kazanmada bireysel çıkarları vardır, dolayısıyla
kanunları çiğnemek veya aldatmak işlerine gelir. Anayasal
çıkarlar kavramı, Knight’ın, başlıca kuralların
iyileştirilmesi ve uygulanması ile kısaca değindiği iki temel
problem kadar her zaman mevcut uyum ve çıkarların çatışmasının
temel hususunu aydınlatmaya yardım edebilir. Uygulama
problemine gelince, çıkarların uyum ve çatışmasının karışımı,
insanların anayasal çıkarları ve strateji çıkarları arasındaki
farktan kaynaklanır. İkincisi verilen oyun kuralları
içerisinde elde edilebilen strateji üzerinde insanların
seçimlerinin etkisinin, ilki insanların altında yaşamayı
tercih ettikleri çeşitli kurallar hakkındadır.
Bu çıkarlar arasındaki uyum ve çatışmanın karışımı, bir gurup
içerisinde anayasal çıkarlarda tam anlaşma olsa bile, yani
bütün üyeler mevcut kuralların etkin olmasını isteseler bile,
her biri onu çiğnemeden dolayı ekstra çıkar elde ederken,
diğerlerinin ona uymasını isteme gerçeğiyle başa çıkmak
zorundadır. Eğer kontrolü kaybederse, kandırma
tutkusu, bütün üyelerin anayasal çıkarların tam olarak
anlaşıldığı gerçeğine rağmen anayasal düzenin başarısının
altını oyabilir. Uygulama problemi, temelde insanların
çarpışan stratejik çıkarların tehdidine karşı, anayasal
çıkarların etkinliğinde anlaşmanın nasıl yapılabileceği
problemidir ve bu problem, bütün tarafların, gene, anayasal
çıkarlarını paylaşacağı çalışılabilir güçlü bir plan adapte
ederek çözülebilir.
Gelişme kurallarının söz konusu olduğu yerlerde, “çıkarların
uyumu ve çatışması”, insanların uzlaştığı anayasal çıkarlar ve
kendi lehlerine etkilenen anayasal çıkarlar arasındaki
gerilimden kaynaklanır. Özel kişi ve guruplara yarayan
anayasal kurallar açık bir şekilde ayrıcalıklı çıkarlardır,
fakat ayrıcalıklı olmayanın gönüllü ve bilinen anlaşmasını
elde etmezler. İnsanların paylaşılan anayasal çıkarlarını,
kanun önünde tam eşitlik ile, sadece ayrıcalığın olmadığı bir
düzeni destekler gibi gözükmektedir. Bununla beraber,
uzlaşmaya vardıkları anayasal çıkarları, karşılıklı yararlı
işbirliği için gerekli zemini sağlamasına rağmen, eğer
kullandıkları ayrıcalıklar paylaşılan anayasal çıkarları elde
etmelerini engellerse, insanlar bu tür işbirliklerinden elde
edilecek yararları gerçekleştiremeyebilirler. Anayasal politik
iktisatta ve modern sözleşmesel felsefede, bu problem
genellikle, anayasal seçimlerin, özel durumları hakkında
insanları belirsiz ve habersiz bırakan ve bundan dolayı da
anayasal çıkarların farklılaşmasını azaltan veya elemine eden
bir perdenin arkasında yapıldığı farz edilerek ele alınır.
Bu konuda düşünmenin başka bir yolu da vardır. Eğer insanlar
alternative anayasal rejimler arasında her hangi bir bedel
ödemeksizin, tam olarak serbest bir şekilde hareket
edebilirlerse, bir görünmez el mekanizması, anayasal
çıkarlarda gerçek bir anlaşmaya götüren kural rejimlerine yol
gösteren çalışmalar öngörebilir. Bireyler başlangıçta kendi
lehlerine olan rejimlere yönelebilirler, fakat bu rejimler,
eğer hiç kimse onlara katılmazsa ayrıcalığa çok az bir yarar
sağlarlar- zaten insanlar kendilerine yönelik ayrımcılığın
olduğu bir rejimi niye seçsinler ki. Şüphesiz gerçek dünya da,
insanlar alternatif rejimler arasında bu kadar rahat bir seçim
yapamazlar. Yine de, eğer hareket için engeller varsa, var
olduğu ölçüde, insanlar sömürülebilir ve ayrıcalık için uğraş
olası bir anayasal strateji haline gelir.
Bununla beraber, bu stratejinin anayasal değişim sürecine
uygulandığı ölçüde, toplumlar kamu tercihi teorisyenlerinin
“rant arayışı” adı altında çokça tartıştıkları şey yüzünden
eziyet çekerler(Brennan and Buchanan, 1985: 121). İnsanların
paylaşılan anayasal çıkarlarını nasıl etkili bir şekilde
gerçekleştirebilecekleri ve refah azalışı ile ayrıcalıklar
için karşılıklı yıkıcı rekabeti engelleyecek şekilde anayasal
seçim ve anayasal reform sürecinin nasıl organize
edilebileceği konusu anayasal politik iktisat araştırmalarının
temel sorularından biri olarak kalır. Son olarak, ayrıcalıklar
olmaksızın bir ekonomik anayasanın nasıl kurulacağı sorunu,
anayasal politik iktisat ile birçok ortak noktası bulunan bir
araştırma programı olan Alman Ordoliberalisminin de temel
sorunlarından birini oluşturduğundan bahsetmek gerekir(Vanberg
1991).
KAYNAKLAR
Brennan, Geoffrey and James M. Buchanan(1985), The Reason
of Rules – Constitutional
Political Economy, Cambridge: Cambridge University Press.
Buchanan, James M.(1977), Freedom in Constitutional Contract,
College Station: Texas A & M University Press.
Buchanan, James M.(1979), What Should Economists Do?,
Indianapolis: Liberty Press.
Buchanan, James M.(1987), Economics-Between Predictive Science
and Moral Philosophy,
College Station: Texas A & M University Press.
Buchanan, James M.(1991), The Economics and the Ethics of
Constituonal Order, Ann
Arbor: University of Michigan Press.
Buchanan, James M. And Gordon Tullock(1962), The Calculus of
Concent-Logical
Foundations of Constituonal Democracy, Ann Arbor: University
of Michigan Press.
Hayek, Friedrich A.(1973) Law, Legislation and Liberty, vol.
1, London: Routledge & Kegan Paul.
Knight, Frank(1982), Freedom and Reform, Indianapolis: Liberty
Press.
Rawls, John(1971), A Theory of Justice, Cambridge, MA: Harward
University Press.
Smith, Adam(1981), An Inquiry into the Nature and Causes of
the Wealth of Nations,
Indianapolis: Liberty Classics.
Vanberg, Viktor J.(1991), “Review of” Ordo-*Jahrbuch für die
Ordnung von Wirtschaft und Gesellschaft”, Constituonal
Political Econumy, 2, 397-402.
Vanberg, Viktor J.(1994), Rules and Choice in Economics,
London: Routledge.
Vining, Rutledge(1984), On Appraising the Performance of an
Economic System, Cambridge: Cambridge University Press. |