...................
...................
RUSYA’YI YÜREĞİMDE TAŞIYARAK TÜRKİYE’YE DÖNÜYORUM

Hakan Aksay
31.08.2009

                         
...................
 
...................

Epeydir yurtdışındayım.

Epeydir...

28 yıl kadar...

SSCB/Rusya’da 26 yılı doldurdum. Bu sürenin ilk 6 yılı Sovyetler Birliği’nde öğrencilik dönemimdi. 1987’de Leningrad Üniversitesi Gazetecilik Fakültesi’ni bitirdim. Son 20 yılda ise Moskova’da gazetecilik yaptım.

1989’da Güneş Gazetesi temsilcisi olarak geldiğim Moskova’da Interstar, Kanal 6, atv, BRT ve NTV kanallarında muhabirlik yaptım (Türkiye’ye döneceğimi 2,5 ay kadar önce bildirdiğim NTV’deki Moskova muhabirliği görevimden yakında ayrılacağım). Cumhuriyet, Akşam, Referans ve Taraf’ta köşe yazıları yazdım.

Birçok proje gerçekleştirdim. Perspektif adlı Rusça/Türkçe dergiyi 13 yıl boyunca yayımladım. Sekiz yıldır internet yayıncılığı yapıyorum. Beş yıl önce Rus-Türk Araştırmaları Merkezi’ni (RUTAM) kurdum. Kitaplar yazdım. Moskova’daki Nâzım Hikmet’i anma etkinliklerini düzenledim.

Kitlelerden alkış, dostlardan övgü, bazı Türk bakanlardan “aferin” ve bu arada Putin’den de bir madalya aldım.

Elbette sadece güzel sözler duymadım. Pek çok saldırıya hedef, bol miktarda dedikoduya malzeme oldum. Mert ve cesur düşmanım azdı; genellikle entrikacılar ve bir şeylerin arkasına gizlenenler ayağıma dolandı.
Hep bağımsız kalmaya çalıştım, bunun için çoğu kez bol gelirli ve garantili sığınaklar yerine özgürce kendi katkımı yapabileceğim seçeneklere yöneldim.

Ömür boyu kifayetsiz, karaktersiz ve “yeryüzü tanrısı” yöneticilerden kaçmaya çalıştım; her zaman başaramadım.



Bir zamanlar Türkiye’den koşar adım uzaklaşıp bilinemezliğe açılan Sovyet sınırlarından giriş yaparken arkamda kalan kapıları ne zaman yeniden açacağımı bilemiyordum.

Bugün aklımda ve yüreğimde iki ülke taşıyarak ve birini ötekine anlatmayı görevim sayarak sakin adımlarla Türkiye’ye dönerken hiçbir kapıyı sürgülemiyorum.

Dahası Türklere Rusya’yı anlatma konusunda uzaktan değil, “içerden” daha etkili olacağımı sanıyorum.

Bagajımdaki 26 yıllık Rusya birikimi, üzerinde yeni bir hayat kurmayı deneyecek kadar büyük bir güven ve umut veriyor bana.

Ömrümün yarısından fazlasını burada geçirmiş olmam, benim için kara bir felaket değil, rengarenk bir hazine anlamına geliyor.

Ben Rusya’da hiçbir Türkün yaşamadığı kadar uzun süre yaşadım. (Bu arada belki Türk medyasındaki yurtdışı muhabirleri arasında da en eskilerdenim.)

Rusya’yı sevdim, O’ndan nefret ettim, O’na inandım, O‘ndan umudumu kestim, O’na hayran oldum, O’ndan korktum, ama her zaman O’nun bir parçası oldum.

Sürekli olarak eski Sovyet coğrafyasını anlamaya çalıştım. Ve anlatmaya. İmkanlarım ölçüsünde. Ve Türk medyasının izin verdiği kadar.
Bu işi sürdürmeye çalışacağım.

Rusya’nın dışında Kafkasya, Ortaasya, Karadeniz Bölgesi ve enerji hatları da ilgi odağımda olacak.

Yapmak istediğim başka şeyler de var.

Şimdiye kadar çalışmadığım yeni alanlarda da kendimi deneyeceğim.
Yakında Türkiye’ye dönüyorum.

20 yaşında terk ettiğim, bir süre tümüyle uzağında kaldıktan sonra yeniden yaklaştığım, son yıllarda ise olabildiğince iyi izlemeye, sık sık gidip gelerek havasını solumaya, bir parçası olmaya çalıştığım memleketime dönüyorum.

Geçen yılın sonundan bu yana adım adım işlerimi ve hayatımı yeniden düzenlemeye başladım.

Önümde sadece haftalar kaldı.

Yapabileceğim çok şey var gibime geliyor.

Ama ne kadarını yapabilirim ve ne kadarını yaptırırlar bilemiyorum. (Kimler mi? Bilmem, “şartlar” diyelim.)

Bu yaşta yeni bir hayata başlarken elbette gözüme pembe bir gözlük takacak değilim.

Ama içimde çoktandır biriken heyecan ve enerjiden güç alacağım.



Türkiye’de ilk adresim İstanbul olacak.

Ama itiraf edeyim ki, “Yeni bir ülke bulamazsın, başka bir deniz bulamazsın.

Bu şehir arkandan gelecektir.

… Dönüp dolaşıp bu şehre geleceksin sonunda.
Başka bir şey umma.”
diyen Kavafis’in inadına,

1981’de terk ettiğim şehrime geri dönmek istemedim başlangıçta.
O’na, beni kucaklaması için (daha ciddi anlatımları sevenlere: kendime, O’na alışabilmek için) bir süre veriyorum. Bu süre içinde bana mutluluktan fazla yorgunluk verirse veya beni bir daha kurtulamayacağım kadar kendine tutsak etmeyi ustalıkla beceremezse, O’na ihanet etmek için “seçeneklerim çoktaaan hazır” duygusuyla gidiyorum.

Belki de savaşarak biraz daha yaşlanmaya gidiyorum İstanbul’a...
Ama yaşlanmanın tadını çıkaracağım yerleri de artık iyi bildiğimi sanıyorum...

Tabii Rusya hayatımdan çıkmayacak, sık sık gelip gideceğim buralara (Bu cümleyi de beni Moskova’da görecek tanıdıkların “Hani sen Türkiye’ye dönmüştün?” dememesi için ekledim).

“Bu kadar söz yeter be adam; gidip de ne yapacaksın?” diyen en somut tarife tutkunları için…

Bu sorunun cevabının (veya cevaplarının) ilerde yine www.rusya.ru sitesinde yer alacağını söylemekle yetinebilirim.

Veya...

Şimdilik sadece müstehzi bir gülümsemeyle Rusların sevdiği bir anlatımı hatırlatabilirim:

“Tanrı'yı güldürmek istersen, ona gelecekle ilgili planlarını anlat.”