|
|
................... |
|
................... |
ADİGE YOLU VE DİKKAT EDİLMESİ GEREKENLER |
Ömer Aytek Kurmel
Nart Dergisi,
2006 |
|
|
................... |
|
................... |
Günümüzde diasporadaki Adige
halkının pek çok kazanımı var. İstanbul, Ankara ve Anadolu'da
uzun yıllara yayılan özverili, sabırlı, öngörülü çalışmaların
sonunda Adige halkı hiç bir zaman olmadığı kadar örgütlüdür.
Belki bazı derneklerin üyesi azdır, sıkıntıları vardır ama
Adigeler her zamankinden daha örgütlüdür. Bu daha da
gelişecektir. Küreselleşen dünyada Adige ve
Abhazların, hatta sayıca küçük Çeçen, Oset, Dağıstan
diasporalarının kendi yollarının olması normaldir.
Kafkas diasporalarının yönünü artık Kafkasya'daki kök
cumhuriyetler belirliyor.
Bu bağlamda Adige yolunun çizgilerinin netleştiğini artık
görüyoruz. Adige yolunun beslendiği temel dinamik, nüfus
problemi ve dönüştür.
Bu sorunu Kafkasya ve diaspora olarak ayırmak mümkün değildir.
Nüfusun Kafkasya'da az, diasporada fazla olması her iki kesimi
de etkilemektedir.
Adigelerin kardeş Abhazlar gibi yaşadığı nüfus problemi
çoğunluğun Kafkasya dışında olmasından kaynaklanıyor. Bu durum
sorunlar skalasında asimilasyon tehdidini öncelikli kılıyor.
Buna göre diasporadaki bir Adige için mesele Kafkasya'nın
Turanileştirilmesi, Müslümanlaştırılması, birleştirilmesi,
bağımsızlaştırılması veya demokratikleştirilmesi değil,
asimilasyonu bir numaralı sorun olmaktan çıkaracak miktarda
bir nüfusun diaspora ülkelerinden Kafkasya'ya "dönüş yapması"
ve bunun dayatma veya kurtarma biçiminde yapılmamasıdır.
Yani "çözüm Kafkasya'dır" ve "Kafkasyacı"dır. Abhazya'nın
Tiflis'ten bağımsızlığı artık dönüş yolunu açmış olduğuna göre
şimdi Adige yolundan bahsetmenin zamanıdır.
Retrospektif Bir Bakış
Adige diasporasının kendi yolunu arayışı sürgünün tarihi
kadar eski olmakla birlikte sonuç vermesi zaman almıştır ve
1989 yılından itibaren gözle görünür sonuçlar alınmaya
başlanmıştır. 1864 sürgününden 1908 Meşrutiyeti'ne kadar
sürgün küreselleşen dünyada diasporadaki acısının en taze
olduğu dönemde Çerkeslik Rus düşmanlığı ile özdeşleşmiştir.
Rus denildiğinde akla sadece çarlığın baskıları gelmiştir.
Çerkes kelimesi büyük ölçüde çoğunluktaki Adigeleri temsil
ettiyse de Adigeler bu dönemde zamanın şartları gereği
örgütlenememiştir, ilk örgütlülük dönemi olan 1908 -1923
arasında Çerkes Teavün Cemiyeti vasıtasıyla Adige dilini ve
tarihini işleyen çalışmalar yapılmış Adigece eğitim veren bir
okul açılmıştır.
Ulus devlet temelinde kurulan Türkiye Cumhuriyetinin kurulduğu
1923 ile seçim sonrasında dernekler yasasının çıktığı 1946
yılı arasında diaspora dinamiklerinde hiç bir örgütlülük
olmamıştır.
1946 yılında bir kısım duyarlı Adige ve Abhazlar Dosteli
Cemiyeti adlı yardım derneğinin kurucuları arasında yer
almışlardır. 1950 yılında demokrat partinin seçim zaferinin
ardından çok partili sisteme geçilmesiyle 28 Ekim 1952'de
Dosteli'nin adı Kafkas Kültür Derneği yapılmıştır. Bu o günkü
koşullarda çok ileri bir adımdır. 1961 yılında Ankara Kuzey
Kafkasyalılar Kültür Derneği açılıncaya kadar, Kafkas kültür
derneği tek dernek olmuştur.
Kırılma noktası altmışlı yıllar idi. Kafkasya'dan diasporaya,
diasporadan Kafkasya'ya ilk ziyaretler sınırlı sayıda da olsa
ilk defa bu yıllarda yapılmıştır. Türk üniversitelerinde
okuyan Ürdün ve Suriyeli Adige öğrenciler, Kafkasya ile
ilişkilerin faydalarını anlatmışlardır.
Anadolu çapında "Kafkas Kültür' dernekleri açılmasıyla
dernekçilik tabana yayılmaya başlamıştır. Derneklerin
federasyonlaşması ilk defa bu yıllarda gündeme gelmiştir,
Gençler kitle halinde dil ve alfabe öğrenmeye bu yıllarda
başlamışlardır.
Kafkasya'ya duyulan ilgi ve sevgi bir dönüşçü kuşağı
yaratmıştır. Bu, Çerkes 68 kuşağıdır.
Dönüşçülük yurtseverliğin adı olmuştur ve bu kuşak hayatını
yüzü Kafkasya'ya dönük şekilde tanzim etmiştir. Dönüş akımı
diasporadaki nüfus dengesini yansıtırcasına, giderek
Adigeleşmiştir.
Bununla birlikte, diğer halklar da dönüş akımından
dışlanmamıştır. Önce Kamçı, ardından Yamçı dergileri etrafında
olgunlaşan dönüş akımı 12 Eylül 1980 askeri darbesiyle
yıllarca geriye gitmiştir.
Derneklerin yeniden açılması ve toparlanmayla geçen seksenli
yılların sonunda 1989 yılında Kafkas kültür haftası bağlamında
sürgünün 125. yılı Ankara'da uluslararası bir etkinlikle
anılmıştır. Ardından 1990 yılında Hollanda toplantısı
yapılmıştır.ve bu toplantıda alınan kararla Nalçik'te dünya
Çerkes Birliği olarak bilinen Adige-Abhaz birliği kurulmuştur.
Bu günden geçmişe bakıldığında başka bir sürece de dikkat
etmek gerekiyor. Soğuk savaşın inişe geçmesine paralel olarak,
seksenli yılların sonundan itibaren Türkiye ile Kafkasya
arasında karşılıklı ziyaretler sıklaştı.
Diaspora insanının köklerini bulduğu Kafkasya'daki
cumhuriyetlerin "titular" kimlikleri üzerinden kendisini
yeniden tanımladığı bu sürecin iki sonucu oldu. Biri
geleneksel Çerkes kimliğinin yerini farklı etnik kimliklerin
alması,diğeri bu etnik kimlikler üzerinden vakıf ve dernek
örgütlenmesinin başlamasıydı.
Bu süreçte Adige olmayan halklar Kafkas kültür derneklerinden
ayrılarak kendi örgütlerini kurarken, Adigeler "Kafkas"
dernekleri içinde kaldılar.
Bu güne bakmak
Bu gün dünden aydınlık görünüyor. Günümüzde diasporadaki Adige
halkının pek çok kazanımı var.
Bunlar İstanbul, Ankara ve Anadolu'da uzun yıllara yayılan
özverili, sabırlı, öngörülü çalışmaların sonunda kazanıldı.
Adige halkı hiçbir zaman olmadığı kadar örgütlüdür. Belki bazı
derneklerin üyesi azdır, sıkıntıları
vardır ama Adigeler her zamankinden daha örgütlüdür. Bu daha
da gelişecektir. Çünkü start verilmiştir bir kere. Adige
halkının bir "ana akım" (mainstream) düşüncesi vardır ve bu
düşünce örgütlüdür. Bu örgüt Kafkas Dernekleri
Federasyonu'dur.
Federasyon bugünkü yapısıyla bir Adige-Abhaz-Oset bloğu
görüntüsü vermektedir ki bu son derece sağlıklı bir duruştur.
Somut sorunlarının çözümü Rus desteğinden geçen, Rusya
Federasyonu ile gerilim yerine her konuda samimi diyalogu
tercih eden ve birbirini yadırgamayan üç halk bir aradadır.
Bugün federatif olan birliktelik bir ihtimal olarak gelecekte
konfederatif hale dönüşse bile öz değişmeyecek, bu blok kalıcı
olacaktır. Adige halkının bünyesinde bir araya geldiği
federasyon en az kırk yıllık bir rüyanın gerçekleşmiş halidir.
Adige yolunun şekli bu; ya özü?
Adige yolu Rusya Federasyonu'nda ve başta Türkiye Cumhuriyeti
olmak üzere diasporada irticaya ve ayrılıkçılığa karşı
çıkıyor, Avrasya'da oynanan "büyük oyun"dan uzak duruyor.
Adigeler sadece kültürlerini yaşatmak istiyorlar. Bunun için
de heku (*) ile iyi ilişkiler içinde olmak gerekiyor. Dönüşün
koşullarının oluşturulması bunun için önemli.
Adigeler kültürlerinin yeryüzünden silinmemesini
garantileyecek kadar bir nüfusun ”Kafkasya'ya dönmesini"
istiyorlar. Tüm çabalar ve emekler bunun için. Adigeler
yatırımcısı, emekçisi, emeklisi,öğrencisi, akademisyeni ile
Kafkasya'ya yakın olabilmek, Kafkasya'nın sonsuza dek var
olmasını istiyorlar.
Kafkasya'daki yerel yönetimleri barış, laiklik ve ulusal
kimliğin teminatı olarak görüyorlar. Halkların iradesine saygı
duyuyorlar. Dışarıdan müdahalede bulunmuyor, seçilen her
Adige'nin diasporanın da doğal temsilcisi olduğuna
inanıyorlar.
Bir tercih yapılacaksa eğer, bunu bir asırdan fala süredir
birlikte yaşanan haklarla dostluktan yana yapıyorlar. Adige
halkının kazanımı Dünya Çerkes Birliği'dir. DÇB’nin temel
işlevi soğuk savaş baskıları altında birbirinden uzaklaşmış
Kafkasya ve diaspora ile diaspora ülkelerini aynı platform
üzerinde bir araya getirmiş olmasıdır. DÇB gündemi Adige
ruhunun ta kendisidir. DÇB yaşanan ülkelerin sınırlarına ve
rejimlerine saygı duyar. Dönüş için çalışır. Abhaz ve
Adigeleri bir araya getirir. Geçmişte Suriye ve Ürdün'deki
Adigeler hakkında bilgiler Amman radyosundan Türkiye'deki
öğrencilerden öğrenilmeye çalışılırken DÇB sayesinde
yönetimler birbirlerini şahsen tanıyor, günlük haberleşiyor,
periyodik olarak toplanıyorlar.
Rahatlıkla diyebiliriz ki, DÇB sayesinde ilişkiler çocukluk
aşamasını geride bırakmış, olgunluk aşamasına girmiştir.
Dikkat edilmesi gerekenler
Bilançonun bir de öbür tarafı var. Bazı akımlar Kafkasya'yı
vatan saymıyor, dönüşü zillet görüyor. DÇB'yi ihanet şebekesi
kabul ediyor. Kısaca Kafkasya düşmanlığı yapıyor. Bu akımlar
her zaman birbiriyle geçinemese de zararları bilançoya bir ve
büyük olarak yansıyor. Kafkasya'nın bazı evrelerini öne
çıkarıp bazı evrelerine hasmane tavır takınıyorlar.
Oysa Kafkasya'nın yaşadığı siyasi ve sosyo-ekonomık süreçlere
bütünüyle sahip çıkmak, Kafkasya ve diaspora tarihini bir
bütünün parçaları olarak savunmak gerekiyor. Şahingirey,
Kamlık gibi ulusal Bolşevikler de Rusya'nın ileri gelen at
yetiştiricilerinden Kosok ailesinin oğlu Pşimafe de bu ulusun
ortak değerleridir.
Her şeyi komplo teorileriyle açıklayan Rus düşmanlığı yerine
meselelere daha soğukkanlı ve bilimsel yaklaşamaz mıyız?
Mesela, Adige sürgününün yazılı olmayan bir hukuk anlayışı ile
Westfalya Anlaşması sonrası oluşan "modern" normların
birbirini anlayamaması sonucunda tecelli ettiğini düşünmek
daha aydınlatıcı olmaz mı?
1921 sonrası gelişmelere ümmetçiliğin ve cehaletin hiç olmazsa
üst yapı olarak ortadan kalktığı, modern ve laik "ulusal"
kimliklerin oluştuğu otohton halkın ilk defa devlet yapısına
kavuştuğu bir fırsat olarak bakamaz mıyız?
Ve nihayetinde Şamil'i putlaştırıp 1 Mayıs'ı bayraklaştırmak
yerine Adige halkının kültür mirasına, anavatan ve Kafkasya
olarak Çarlık, Sovyet, Sovyet sonrası bir bütün olarak
"burjuva milliyetçileri", “ulusal Bolşevikler” " Çerkes Teavün
Cemiyeti”, Emin Semguğ'u, Kube Şabanı Kamçı'sı, Yamçı'sı,
Dünya Çerkes Birliği ile sahip çıkamaz mıyız?
Adige yoluna zıt üç akıma dikkat etmek gerekiyor.
Birincisi, Kafkasya'ya doğudan girerek batısını da
iyiden iyiye tehdit eder hale gelen radikal İslamcılığa geçit
vermemek gerekiyor. Dışarıdan dayatılan emirlikli, cepheli,
muskalı yeşil bir komünizm karşısında laik ve ulusal
kimliğimizin güvencesi cumhuriyetlerimize sonuna kadar sahip
çıkılması, ŞOGENTSUK Aliy Devlet Tiyatromuza, Islameyimize ,
Kabardinka'mıza, Nalmes'imize destek verilmesi gerekiyor.
İkincisi, Adige halkını Birleşik Kafkasyacılık
ipoteğinden kurtarmak gerekiyor.
Birleşik Kafkasya (BK) söyleminin üç tutarsızlığı 11 Mayıs
tarihine fazlasıyla saplanıp kalmış olması, yani
anakronikliği, diasporanın asimilasyon, dönüş gibi güncel
sıkıntılarına dönüp bakmaması ve Sovyet dönemi kazanımlarını
göz ardı etmesidir. Bu yüzden kitleselleşememekte 1920
göçmenlerinin ideolojisi olmaktan kurtulamamaktadır. Adigeler
başta olmak üzere her halk kendisini BK ütopyasından
kurtararak kendi yolunda yürümelidir.
Üçüncü akım, şimdilerde yeni yeni belirginleşen Adige
milliyetçiliği görüntüsü altında tutarsız talepler ileri
sürülmekte, Adigelerin durumu zora sokulmaktadır. Argümanlar
zayıf, başvurulan adresler yanlıştır.
Amacı üzüm yemekten çok bağcıyı dövmektir. Bu girişimler yarar
getirmez, hem Kafkasya'daki hem diasporadaki Adigelere zarar
verir.
Son verirken
Yapılması gereken şey Rusya Federasyonu'nu bir kenara
sıkıştırmak, tehdit etmek veya üçüncü partileri koymak değil,
sorunları Rusya Federasyonu ile ikili ilişkiler temelinde,
samimi ve iyi niyetli diyaloglar yoluyla ortaya koymak,
karşılıklı çıkar ilkesini gözetmektir. Üslup; hamasi taşra
siyasetçisi değil, basiretli devlet adamı, akıllı tüccar
üslubu olmalıdır. Adige halkına hizmet ancak Adige gibi, Adige
için ve Adige'ye göre düşünmekle mümkün olur.
(*) Heku: Adigece anavatan |
|
|
|
|
|
|
|