|
|
................... |
|
................... |
İLGİNÇ NOTLAR! |
A. O. Erkan
Derleme |
|
|
................... |
|
................... |
Kafkasya'da çok uzun ve kapsamlı
araştırmalarda bulunan Prof.C. Von Hahn bir gezisinde, Kafkas
dağları arasında, Elbruz yakınlarındaki çok sarp bir yamaçtaki
mağarada köylülerin Nart Savsuruko'ya ait olduğunu iddia
ettikleri bir iskelet bulmuştur.
Çok dar bir geçitten zorlukla girilen bu mağarada, birçok
normal iskeletin arasında, sağ tarafta yüksek ve büyükçe bir
rafta mumyalanmış bir ceset veya iskelet gördüğünü yazar.
Bu olağanüstü büyüklükteki bir
insane iskeletiydi ve Savsuruko olduğuna inanılmıştı.
Mağaraya bilinen başka bir giriş olmadığına göre, bu dar
girişten içeriye nasıl sokulduğu ise ayrı bir muamma idi?
(C. von Hahn-Aus dem Kaukasus, Leipzig 1892)
Himalayalar'da ve Tibet'te varlığı bilinen, fakat insanoğlu
tarafından ölü veya diri hiçbir şekilde ele geçirilememiş
vahşi kar adamı öyküleri bilinmektedir, Kafkas dağlarında da
böyle bir yaratığın varlığı saptanmıştır.
Bu yaratık, değişik Kafkas halklarında Okoçoki, Kitir, Kaptar,
Almastı, Abhazya'da Abnauayü; ayrıca Yagmort veya Pikelion
gibi adlarla anılır. Şimdi Amerikalı araştırmacı Sanderson'un
Kafkas kar adamı konusunda yazdıklarından bazı bölümleri
aktarıyorum:
"... 1913 yılında V. A. Haklov adında bir bilimadamı, Rusya
İmparatorluk Bilimler Akademi'sine verdiği bir raporda bu
vahşi yaratıktan ayrıntılı olarak bahseder. Ayrıca sonraları
Prof. V. K. Leontiyev, Prof. B. F. Porşnev, Dr. A. A. Şimakov,
îgor Bortsev, Dr. Jeanne Kofman ve şimdi de Dimitri Bayanov bu
kar adamının varlığı konusunda uzun ve bilimsel araştırmalar
yapmışlardır.
Sovyetler Birliği Bilimler Akademisi üyeleri Prof. V. K.
Leontiyev, B. F. Porşnev ve Dr. A. A. 'Dağıstan S.S.C. için
Avcılık Talimatı' adı altında yayınladıkları bir broşürde
şöyle yazar: Temmuz 1957'de Prof. Leontiyev, Kafkas dağlarının
Gagan bölgesinde resmi araştırma gezisine çıkmıştı. Jurmut
ırmağı kıyısında yalnız olarak yaptığı bir yürüyüşte,
buzulların yakınında leopar ayak izlerine rastlar. Ertesi gece
kampta, yatmadan önce canhıraş bir çığlık duyar, bu ses bir
hayvan sesi değildir fakat insan sesine de benzemez. Sabah
olup odun toplamaya çıktığında karlarla kaplı bir düzlükte
tuhaf bir karaltı görür. Elli veya altmış metre ileride
yürüyen bir yaratık vardır; vücudu koyu kıllarla kaplı, iki
ayağı üzerinde yürüyen, iki metreden uzun boylu bir canlıdır
bu. Leontiyev derhal tüfeğine davranır ve yaratığın ayaklarına
ateş eder. Tuhaf yaratık inanılmaz bir hızla koşarak ilerdeki
kayalıklarda kaybolur."
"Bir 'Kar Adamı' ile en yakın ilişki, 1941 yılında Sovyet
ordusu doktorlarından Yarbay V. S. Karabetyan tarafından
verilen resmi raporla saptanmıştır, işte Yarbay'in raporu:
1941 yılının ekim ayından aralık ayına kadar Kafkasya
Kolordusu'na bağlı piyade taburumuz, Dağıstan'ın Buynaksk
kasabasının 30 km. uzağında karargah kurmuştu. Bir gece
Dağıstanlı dağlılar, çevre dağlarda zorlukla yakaladıkları
tuhaf bir yaratığı muayene etmemi istediler. Bunun kılık
değiştirmiş bir düşman casusu olduğundan şüpheleniyorlardı.
İki dağlı milisin muhafazası altında bulunan yaratığın
bulunduğu barakaya girdim. Niçin bu soğuk barakada bulunduğunu
sorduğumda, yaratığın çok terlediğini, sıcak bir odada
duramayacağım söylediler. Önümde duran o yaratığı bugün gibi
hatırlıyorum. Erkekti ve çıplaktı; her haliyle insana
benziyordu. Fakat vücudu bir ayı gibi kahverengi kıllarla
kaplıydı; avuçlarında ve tabanlarında kıl yoktu, sakalı ve
bıyığı da yoktu. Fakat yüzü hafif kıllıydı. Bu bir adamdı.
1.80'den fazla boyda, dik duran, elleri ve ayakları çok büyük
bir insandı. Fakat gözleri! Manasız ve ifadesiz bakan hayvan
gözleri gibiydi. O zaman bunun bir insan olamayacağına karar
verdim. Evet bu bir hayvandı. Yakalandığından beri hiçbir şey
yememiş ve içmemiş. Benim önümde yemek ve su verdiler, ama
hiçbirine dokunmadı.
Benim doktor olarak teşhisim, bunun casus falan değil, vahşi,
insana benzeyen bir tür maymun olabileceği idi. Raporumu bu
şekilde verdim ve birliğime döndüm. Sonradan olayı amirlerime
anlattığımda, yaratığı görmek istediler. Fakat aradığımızda
Dağıstanlılar onun kaçtığını bildirdiler. Moskova buna çok
kızmıştı."
"1964 yılının yazında Kabardey'de Kızburun'da, Muhamed Pşivov
isminde bir Çerkes inşaat ustası, Zol yöresinde, Batek köyünde
bir mısır tarlasında bu yaratıktan bir tane gördüğünü iddia
etmiştir. Prof. Boris Porşnev'in yerine geçen Dr. Jeanne
Kofmann 1962'den beri Kabardey'e yerleşmiş ve Almastı adı
verilen bu olağanüstü yaratığın varlığını araştırmaya devlet
tarafından memur edilmiştir.
1966'da Moskova'daki Coğrafya Derneği'ne verdiği uzun raporda,
bunun çok az rastlanan neandertal bir yaratık olduğunu
belirtmiştir.
Abhazya'da anlatılan olay ise çok daha ilginçtir. Abnauayü
(orman adamı) diye anılan bu yaratık bir dağ köyünde köylüler
tarafından yakalanmış ve adım Zana koymuşlar.
Bedeni kırmızımtırak tüylerle kaplı bu dişi yaratığın bir
insandan çocuk doğurduğu belirtilir.
Prof. Porşnev bu yavrulardan birinin mezarını açıp iskeletini
bulmuştur ve bunun bir neandertal olduğunu söyler."
Bu okuduklarınız Amerikalı araştırmacı Sanderson'un kitabından
birkaç bölümdü. Kafkas dağlarının daha insan ayağı basmamış
doruklarında ve bu ülkenin balta girmemiş ormanlarında ne gibi
gizemli varlıkların ve doğa harikalarının saklı olduğunu
zamanla yapılacak kapsamlı araştırmalar ortaya çıkaracaktır.
Kar adamı bunlara sadece bir örnektir.
Mısır hiyerogliflerinde, eski mısırlı rahip Manetho’un ,
Fenikeli tarihçi Sanchuniaton’un kayıtlarında Ammianus
Marcellinus ve Musevi tarihçi Josephus’un yazılarında tufandan
önceki insanların bir gün tufanla yok olacaklarını
bildiklerinden, geride iz ve kayıt bırakmak için biri tuğladan
diğeri taştan iki sütun inşa ettiklerinden, bunların üzerine o
güne kadar insanlığın tarihini ve buluşlarını
kaydettiklerinden bahsedilir.
Bu sütunlara Herakles kolonları adı verilir ve bu kolonların
Atlantis efsanesinde de bahsi geçer.
O zamanlar Batlık denizi Orta Asya’da bulunan ve Asya
Akdeniz'i diye anılan bir denizle birleşik olup kutup
okyanusunun bir parçası idi.
Şimdi bunlardan geriye kalan su parçaları Hazar denizi, Aral
ve Balkaş gölleridir.
Tufandan sonra o zamanki insanlık için ortada kalan yer, yani
en yüksek kara Seriadik olarak anılır ve gerçekte burası Kuzey
Kafkasya berzahıdır.
Yani Strabon’a göre Seres veya Serketes ülkesi olarak
adlandırılan yer.
(Elbruz Çevresinde, Kafkasya'da Bir Gezi) adlı kitap, Alman
dağcısı Adolf Theodor Kuppfer tarafından yazılmış ve St.
Petersburg'da1830 yılında, Fransızca olarak basılmıştır.
Kitabın konusu. Çar tarafından görevlendirilen Rus generali
Emmanuel'in iki alay asker korumasında Elbruz'un zirvesine
çıkma denemesidir.
Bu sefere, Adolf Theodor Kuppfer ve diğer bazı Alman
dağcılarla bilim adamları katılmıştır. Uzunuğraşlara rağmen
Elbruz'un zirvesine ne Almanlar ne de Ruslar çıkmayı
başaramamışlar, fakat General Emmanuel zirve eteklerinde
kurduğu kamptan, dürbünüyle Çerkes kıyafetli birinin zirveye
çıktığını ve kalpağını çıkarıp salladığım görmüştür.
Akşam kamptaki toplantıda general zirveye kimin çıktığım
sorunca, Kılar Haşir adındaki genç Çerkes kılavuz ortaya
çıkmış ve zirveye çıkanın kendisi olduğunu, orada kaya
parçalarından bir tümsek yaparak arkasında gelecek kuşaklara
bir anı bıraktığım bildirir. Generalden övgü ve para ödülü
alan Kılar Haşir heyet üyeleri tarafından da kutlanarak takdir
edilir.
Bu olayın tarihi 21 Temmuz 1829'dur. A. T. Kuppfer'in
kitabındaki en ilginç olay budur. Elbruz'a ilk ayak basanın
bir Çerkes olduğu belirtilir.
M.S 8. yüzyılda Pers din adamları çok eski çağlardan kalma
olduğu bilinen Bundahiş yazıtlarını toplayıp bir araya
getirdiler ve bunların toplanıp okunması yeni bir çığır açtı.
Burada hiyerarşik alanlarla ilgili çok eski Aryan
kozmolojisinden (evrenbilim) gelen, kutsal bir dağla ilgili
bir tezden bahsediliyordu.
Bu dağ Kafkasların Elbruz dağından başkası değildi ve
özellikle Işık tanrısı Ahuramazda için kutsaldı. Tüm dünya
enerjilerinin kaynağı olan Elbruzu fethetmek ve ona sahip
olmak dünya enerji sisteminin üzerinde kontrolü ele geçirmek
demekti.
Gezegendeki yerinden ötürü bu dağ kozmik bir anten görevi
yapmaktaydı.
İşte Bundahiş yazıtları bunları söylüyor değerli dinleyenler.
Bu efsanenin ne kadar doğru olduğu kanıtlanmamış olmakla
birlikte İkinci dünya savaşında gizemli metafizik bilimlerine
çok önem veren Naziler öncelikle Elbruz dağını ele geçirdiler.
Ve burada bir tören yaptılar fakat sonuçta Naziler kaybetti.
Demek ki ışık tanrısı Ahuramazda onların isteklerini kabul
etmemişti.
M.Ö 5. yüzyılda yaşamış olan ve insanlığın ilk tarihçisi ve
öykü yazarı kabul edilen Herodot o zamanlar İskitya ve
Sarmatya diye anılan Kafkasya'yı ve Euksinos diye anılan
Karadeniz kıyılarını gezmişti. Tarihi yazılarında bölüm bölüm
bu konuları ele alır.
Ona göre o çağlarda bu günkü kuzeybatı Kafkasya'da değişik
tanrılara ve büyüye tapan kavimler yaşarmış.
Zaten o zamanlar yaygın olan efsanelere göre Kafkasya bilinen
dünyanın sonu sayılan bir masal ülkesidir. Bu Kaf dağı
masalları tüm dünyaya yılmıştır Sarp dağlarında altınları
koruyan ve Griffin adı verilen yarı aslan yarı yarı kartal
ejderhalar,tek gözlü devlerle devamlı savaşırlar.
Promethenin zincire vurulduğu Elbruz dağının zirvesinde kutsal
zümrüdü Anka kuşunun yuvası bulunur, bu dağların ötesinde daha
doğuda çevreye dehşet saçan Dog-Magog bizim alıştığımız
tanımlama ile yecüc mecüc yaşarmış. |
|
|
|
|
|
|
|