|
|
................... |
|
................... |
AÇIKLAYICI
SOSYOLOJİ |
Sosyalistforum.Net |
|
|
................... |
|
................... |
Açıklayıcı sosyoloji bireyi ve
onun davranışlarını temel birim ya da atom kabul eder. Weber,
sosyolojiyi toplumsal davranışın anlaşılır bilimi olarak
gördüğü için toplumsal aktörlerin davranışlarını çözümleme
yoluna gitmiştir. Weberci bilim kuramını incelemek için
davranış tiplemesi sınıflaması yöntemi izlenebilir. Weber dört
davranış tipi ayrımından hareket eder:
1) Amaçla ilişkili akılcı
davranış (zweckrational)
2) Bir değerle ilişkili akılcı davranış (wertrational)
3) Duygusal ya da heyecana bağlı davranış
4) Geleneksel davranış
1) Amaçla ilişkili akılcı davranışta aktörün amacı
açıkça tasarlaması ve buna ulaşmak için araçları düzenlemesi
gerekir. Weber bu tipe ‘ekonomik adam’ der.
2) Bir değerle ilişkili akılcı davranış modelinde ise
aktör dışa bağlı bir sonuç elde etmek için değil, şeref
konusunda sahip olduğu düşünceye sağdık kalmak için, bütün
tehlikeleri göze alarak akılcı biçimde davranır. Bu tip
davranış biçiminde bir ‘mutlak erek’ vardır. Bu mutlak erek
‘verili’ olgulardır ve kişi hareket noktasında kullandığı
araçlar itibariyle rasyonel bir eylem içindeyse de varacağı
nokta irrasyonel bir noktadır.
3) Duygusal ya da heyecana dayalı davranışta aktörün
davranışı bir amaca ya da değerler sistemine başvurarak değil,
belirli koşullara bağlı duygusal tepkiyle tanımlanır.
4) Geleneğe göre davranmak için aktörün ne bir amaç
tasarlaması, ne de bir değer göz önüne alması, ne de heyecanla
harekete geçmesi gerekir. Bu tür eylemin gerekçesi ‘hep yapmış
olduğu’ için uygun kabul edilmesi gerektiğidir.(1) ‘Weber’in
amacı ve kaygısı her aktörün kendi davranışına verdiği anlamı
kavramaktır. Öznel anlamların anlaşılması davranış tiplerinin
bir sınıflamasını içerir ve onların anlaşılabilir yapılarının
kavranmasına götürür.’(2)
Weber siyasetin ya da bilim adamının ‘ideal tip’(3)inin ne
olduğu sorusuyla yakından ilgilenmiştir. Bu ilgi dahilinde
bilim adamının davranışını amaçla ilgili akılcı davranış
olarak ortaya koyar. Bilim adamının amacının evrensel açıdan
geçerli olacak önerilere, nedensellik ilişkilerine ya da
anlaşılır yorumlara ulaşmak olduğunu söyler. Asıl amacın
gerçeklik olduğunu söyler ancak bu amacın kendisi evrensel
olarak geçerli olduğu kabul edilen olguların gösterdiği
gerçekliğin değerleri üzerinden tanımlanmış olduğunu göz ardı
etmez. ‘’Demek ki bilimsel davranış, bir amaçla ilgili akılcı
davranış ile, bir değerle ilgili –bu gerçekliktir- akılcı
davranışın bileşimidir. Akılcılık mantık ve araştırma
kurallarına saygıdan kaynaklanır; elde edilen sonucun geçerli
olması için bu saygı zorunludur.’’(4)
Bilimsel bilginin iki özgün niteliği vardır. Bunlar
‘tamamlanmamışlık’ ve ‘nesnellik’tir. Tamamlanmamışlık çağdaş
bilimin temel niteliğidir. Çağdaş bilim özü gereği evrim
halindedir ; nesnelerin yüce anlamlarıyla ilgili önerileri
tanımaz, sonsuzluktaki bir amaca yönelir ve doğaya sorulan
soruları sürekli olarak yeniler. Bilgi sonuna hiçbir zaman
ulaşılamayacak bir kazanımdır. Bilim, bilimin evrimidir.
Çözümlemede ilerleme sağlanabilse de araştırma iki sonsuz
yönde devam edebilir.(5) ‘Weber’in özgün niteliklerini
incelediği ve her ne kadar doğa bilimleri ile aynı akılcı
eğilime sahiplerse de onlardan tamamen farklı olan tarihin ve
toplumun bilimlerini keşfederiz. Bu bilimlerin özgün ve ayırt
edici nitelikleri üç tanedir : Anlayıcıdırlar, tarihseldirler
ve kültür ile ilgilidirler.’(6)
‘Anlama’, ‘Verstehen’in klasik çevirisidir. Buna göre biz
doğal olgular alanında gözlemlenen düzensizlikleri
matematiksel biçim ve nitelikteki önermelerle anlayabiliriz.
Başka bir deyişle olguları anladığımızı hissedebilmek için
onları deneyle doğrulanan önermelerle açıklamamız gerekir.
Demek ki anlama dolaylıdır, kavramlar ya da ilişkiler yoluyla
olur. İnsan davranışı, insanların bilince sahip olmasına
bağlı, özünde anlaşılırlık ortaya koyar. Anlaşılır bazı
ilişkiler genellikle davranışlarla amaçlar arasında, birinin
davranışı ile diğerinin davranışı arasında hemen
algılanabilir. Toplumsal davranışlar insan gerçekliğinin
bilimlerinin kavrayabileceği anlaşılır doku içerirler. Bu
anlaşılırlık, sosyolog ya da tarihçinin davranışları
sezgisiyle anladığı anlamına hiç gelmez. Tam tersine, o
bunları metinlere ve belgelere göre yavaş yavaş yeniden
oluşturur. Sosyolog için öznel anlam hem derhal kavranabilir,
hem de belirsizdir. Anlama Weber’e göre gizemli bir yetenek
değildir. Doğa bilimlerinin akılcı yönteminin ötesinde üstün
bir yetenek değildir. Anlaşılırlık başkalarının davranışlarını
inceleme yapmadan, hemen anlamak anlamına gelmez. Özünde
anlaşılırlık özü gereği belirsizlikler taşımaktadır. Yapılan
yorumlardan hangisinin daha doğru olduğunu araştırma yapmadan
ve kanıtsız bilemeyiz. Olabilir ve doğru arasındaki ayrımı
yapabilmek için onların araştırılması gerekir.
Anlama yeteneğine sahip olduğumuzdan genel önerilerin
aracılığına başvurmadan benzersiz olguları açıklayabiliriz.
İnsani olguların özünde anlaşılırlığı ile bu bilimlerin
tarihsel yönelimi arasında bir bağ vardır. Amacı insani
gerçeklik olan bilimlerin her zaman yalnız bir defa olanla ya
da olguların sadece benzersiz nitelikleri ile ilgilenmesinden
değil, benzersiz olan bilimlerde doğa bilimlerinde sahip
olamayacağı öneme ve derinliğe kavuşur.(7)
İnsani gerçeklik bilimlerinde iki yönelim ayırt edilmelidir;
bunların biri tarihte, yani hiçbir zaman iki kez görülemeyecek
olanın anlatımına, ikincisi sosyolojiye, yani toplumsal
kurumların kavramsal olarak yeniden kurulmasına ve bunların
işleyişine doğrudur. İnsanlık bilginin konusu olduğunda,
toplumların işleyiş ve evrimine egemen yasalar kadar bir
dönemin ya da bir grubun bireylerinin benzersiz nitelikleriyle
ilgilenmek doğrudur.(8)
İnsani gerçeklikle ilgili bilimler kültür bilimleridir. Bu
bilimler, evrimleri boyunca insanların yarattığı sadece sanat
eserlerini değil, aynı zamanda yasaları, kurumları, siyasal
rejimleri, dinsel deneyleri, bilimsel kuramları anlamaya ve
açıklamaya çalışırlar. Weber’ci bilim, insanların inandıkları
değerleri ve gerçekleştirdiği eserleri anlama ve açıklama
çabasıdır.(9)
Weber’ci kavrayışlarla söylediğimizde bilim, amacı evrensel
olarak geçerli olgu yargılarına ulaşmak olan akılcı
davranıştır.(10) Weber’in tüm felsefi ve epistemolojik
düşüncesinin merkezinde değerlerin yaradılış olarak tanımlanan
eserler konusunda bu tür yargılar ortaya koyup mümkün olup
olmadığı bulunur. Bu soruya değer yargısı (Werturteil) ve
değer ilişkisi (Wertbeziehung) ayrımını yaparak yanıt
veriyordu. Değer yargıları kişisel ve özneldir ancak özgürlük
temel bir şeydir. Söz ve düşünce özgürlüğü temel bir değer
olduğu düşüncesi bir yargıdır. Başka bir insan bunların temel
bir değer olduğunu kabul etmeme özgürlüğüne sahiptir. Buna
karşılık değer ilişkisi formülü bilim adamının seçtiği bazı
kavramları bazı değerlerle açıklama çabasının ürünüdür. Değer
yargısı ahlaki ya da yaşamsal bir kesinleme, değer ilişkisi
ise, nesnel bilimin seçme ve örgütleme sürecidir. Bu ayrımı
Weber bilim adamının etkinliği ile siyaset adamının
etkinliğini ayırt etmek için kullanmıştır.
Weber bilim ve ideolojinin kesin bir şekilde birbirlerinden
ayrı alanlara tekabül ettiğini önemle vurgulamıştır. Bilim
‘olgusal’ bilginin üretildiği alandır, siyaset ise
normatifliğin, yani değer yargılarının at koşturduğu zemindir.
İkisinin bağdaşması asla mümkün değildir.(11) Bu düşüncesini
bilim adamının ders verirken kendi siyasi ve ahlaki görüşünü
dile getirmesini yasaklamaya kadar vardırmıştır. Ancak bu
bilim adamının kendi dünya görüşünün olamayacağı anlamına
gelmemektedir. Yinede bilim belli bir alanda izlenmesi gereken
politika konusunda kesin bir yansızlık göstermelidir. Bu
sebeple bilim adamının kullandığı kavramlar her türlü değer
yargısından arındırılmış yani kendi deyişiyle ‘aksiyolojik
yansızlık’ şeklinde kullanılmalıdır. Gerçek bir bilim
statüsüne ulaşmanın en temel gerekliliği tarafsızlıktır. Ona
göre bilim (sosyoloji) bir ‘sorun çözme’ pratiği değildir ve
bu sebeple de ‘ne yapmamız gerekiyor’ sorusuna cevap
vermeyecektir. Hatta buna cevap vermediği gibi, böyle bir
cevabı aramayacaktır da. ‘Kavramların aksiyolojik yansızlığı’
ilkesi üzerinde çok tartışılmış bir konudur.
Weber’in değerlerden arınmış bilimsel yaklaşımını eleştiren
A.W. Gouldner’a göre bilim-dışı koşullanmalara tabi olmayan
bilim insanı yoktur. Ona göre bilim adamını incelediği
konulara karşı tarafsız bir tavrın içine sokmak onun eleştiri
hakkını elinden almak anlamına geliyordu. Ayrıca değerlerden
arınmış bilim ilkesinin ardında yatan bir ideoloji vardır ki,
bu bilim adamının eleştirel ya da olumsuz bir değer yargısında
bulunmaması gerektiğini önermektedir. Özelliklede içinde
yaşadığı toplumu eleştirmeden onun gidişatına boyun eğmesini
gerektirecek ve onu mümkün olmayan bir şeyin peşinde koşturan
bir pratiğe sebep olacaktır. L. Strauss’a göre ise bilim
adamının değer yargılarından arınarak bilim yapmasının
imkansızlığı bir yana, böyle bir şey mümkün olsa dahi değersiz
olacaktır. Çünkü, diyor Strauss, örneğin, sanat sosyolojisi
uzmanı olan sosyolog neyin sanat eseri, neyin çöpe atılması
müstahak bir saçmalık olduğunu ayırt edemiyor ve bunu yaptığı
analizde ortaya koymuyorsa, onun ‘sosyolojisi de sanat ya da
bilim değil, olsa olsa çöpe atılması gereken bir
sosyolojidir’.(12)
‘’Weber’in eleştirdiği bilim adamlarına göre sosyoloji ya da
iktisat a priori bilimler değildi çünkü amaçları, tam tersine
bir ampirik bilgi sentezi sonunda ortaya çıkmış ‘gelişme
yasaları’nı belirginleştirmekti; bununla birlikte toplum
bilimleri temsilcileri örtük biçimde de olsa tamamlanmış bilim
görüşünü benimsedikleri andan itibaren tümdengelimli bir
toplum bilimi hayali her zaman, toplumsal gerçekliğin
‘yasalar’ına ya da kesin kabul edilen özel ‘nedensel etken’e
indirgenme biçimi altında yeniden ortaya çıkabilirdi. Weber’in
bilim dünyasına katkılarını çok önemsediği Marx’a özellikle
getirdiği eleştiri buydu.’’(13)
Weber, Marx’ın bir iktisatçı olarak o dönemin
antropologlarının yaptığı bir yanlışı tekrarladığını, bütünün
bir parçasını alıp onu en önemli etmen haline getirdiğini ve
pek çok nedensel etmenin olabileceği bir durumu tek-nedenli
bir teoreme indirgediğini söyler. Öte yandan Weber tarihi
materyalizmi tümüyle reddetmez.Yalnızca tek ve evrensel bir
nedensellik silsilesini (diyalektik) kabul etmez. ‘’Adam
Smith’deki ‘görünmez el’ ile Hegel’deki ‘düşüncenin
kurnazlığı’ öğeleri, dinamik kurumların bireysel aktörleri
arkasında kendi kanunlarına göre işleyen nesnel mantığı
biçiminde Marx’ın sisteminde de boy gösterir. İnsanlar ne
yaptıklarını bilmedikleri sürece, kör toplumsal güçlerin
nesnesi olurlar.’’(14) Marx insanların yaptıklarını sandıkları
eylemlerle nesnel toplumsal verileri karşılaştırır ve aradaki
uyumsuzluğu ortaya ‘yanlış bilinç’ şeklinde koyar. Weber ise
her türlü ‘nesnel anlam’ varsayımını reddeder. Anlamların
anlaşılmasını öznenin özel niyetleriyle sınırlar. Ancak bu
özel niyetlerle bu niyetlerin toplumsal etkileşimleri
arasındaki çelişkiye karşı Marx’tan daha az duyarlı değildir.
Yinede Weber felsefi olarak maddesel ya da ideal faktörleri
yapısal ya da bireysel faktörlerin önüne çıkartmadan adeta
doğa bilimlerinin doğaya yaklaştıkları gerçekçi yaklaşımı
sosyal bilimlere kazandırmak istemiştir.
Marx’ta, Nietzsche’de düşüncelerin göründükleri halleriyle
değil, amaçladıkları ya da gerçekte yol açtıkları sonuçlar
bakımından yorumlanmasıyla ilgili teknikler geliştirmişlerdi.
‘’Marx düşünceleri, sınıf ve parti mücadelelerindeki kamusal
işlevleri açısından değerlendirdi, Nietzsche düşüncelere
düşünen bireye sağladıkları psikolojik yararlar açısından
yaklaştı.’’(15) Weber, hem Marx’ın, hem de Nietzsche’nin
görüşlerinden yararlanmak ister. Marx’ın sosyolojik yöntemini
izler ve tarihte fikirlerin maddi çıkarlarla birleşmediği
sürece güçsüz olduğunu tespit eder. ‘’Nietzsche gibi,
fikirlerin, ruhsal tepkiler açısından önemine de inanır.
Bunlara karşı, her ikisinden de farklı olarak Weber
fikirlerin, psikolojik ya da toplumsal çıkarların ‘salt’ birer
yansıması olduklarını kabul etmeye yanaşmaz.’’(16) ‘’Onların
düşüncelerle çıkarlar arasında karşılıklılık ilişkisi bulmaya
çalıştıkları noktada, Weber, İçsel durumlarla dışsal talepler
arasındaki olası gerilimleri de yakalamak ister.’’(17)
Weber’in düşüncelerle çıkarları ilintilendirdiği temel kavram
‘seçmeci yakınlık’tır (elective affinity). Weber’e göre
düşüncenin ortaya çıktığı anda o düşünceyi dile getirenin veya
o düşünceyi benimseyenlerin çıkarları arasında yakın bir
ilişki ender olarak bulunur. Oysa Marx’a göre bu ilişki
düşüncelerin çıkarları ifade ettiği varsayımı ile
mutlaklaştırılmıştır. Karizmanın kurumsallaşması süreci içinde
ortaya çıkan düşüncenin ‘yakınlık duydukları’ özelliklerini
‘seçerler’.
Weber’in düşüncesinin bir bölümü Marx’ın ekonomik maddeci
yaklaşımını ‘yumuşatma’ girişimi olarak görülebilir. Marx’ın
iktisadi yapılara verdiği önem ve Weber’in siyasal yapılara
yaklaşımı ciddi benzerlikler gösterir. ‘’Ekonomik yapıların
anlaşılmasında üretim araçları Marx için ne denli önemliyse,
siyasal yapı türlerinin anlaşılmasında siyasal güç ve
iktidarın maddi araçlarının denetimi de Weber için o denli
önemlidir.’’(18) Bir liberal olarak eleştirisinin bir diğer
boyutu Marx’ın siyasal güç ile ekonomik gücü ayırt etmekte
dikkatli davranmamasıdır. Ona göre yapılması gereken, nelerin
‘ekonomik’, nelerin ‘ekonomi tarafından belirlenen’ ve nelerin
‘ekonomiyle yalnızca ilgili’ olduğunun ayırt edilmesidir.Weber
siyasal yönetim araçlarını ele geçirme mücadelesini
incelemesinin odağına yerleştirir ve ‘devlet’i belli bir
arazide meşru şiddet kullanma ‘tekel’i olarak formüle eder.
‘’Weber’de Marx gibi, ‘ideolojik’ olgularla ekonomik ve
politik düzeylerin ‘maddi çıkar’ları arasındaki karşılıklı
ilişkiyi yakalamaya çalışmıştır. Weber, ‘rasyonalizasyonlar’
yani ‘fiktif üstyapılar’ ve sözlü ifadelerle gerçek niyetler
arasındaki uyumsuzluklar üstünde durmuştur.’’(19)
Weber ‘çıkarlar’ ve ‘ideolojiler’ gibi sosyal yapıyı meydana
getiren tüm kurumsal alanların karşılıklı ilişkilerini
araştırır. Buradaki karşılıklılık yöntemi Marx’a benzese de
değerlendirmeleri Marx’ın değerlendirmelerinden tamamen
farklıdır. Marx’a göre çağdaş kapitalizm ‘irrasyoneldir’.
Çünkü üretim güçlerindeki rasyonel teknolojik ilerileme, özel
mülkiyet, kar ve denetimsiz piyasa rekabeti gibi etmenler
tarafından kısıtlanır. Sistemin özelliği ‘üretim anarşisidir’.
Weber’e göre ise çağdaş kapitalizm ‘irrasyonel’ değildir.
Aksine çağdaş kapitalizmi oluşturan kurumlar rasyonalitenin
görünümüdür. Verimlilik, işleyiş sürekliliği gibi süreçler
ancak ‘rasyonel bürokratik’ kurumlar içinde işleyebilir. Weber
rasyonel bürokrasi kavramını Marx’ın sınıf mücadelesi
kavramına benzer biçimde kullanır. Sınıf mücadelesinin
tarihteki yerini inkar etmez ancak bunu temel dinamik olarak
da görmez. Üretim araçlarının toplumsallaşması olanağını
görmezden gelmez ancak bunun ekonomik yaşamın da devletin
bürokratik yönetimine bağlanmasından başka bir sonuç
yaratmayacağını düşünür. Dolayısıyla sosyalizmde çekici hiçbir
yan bulmaz. Devletin bu yolla total hale geleceğini söyler ve
sosyalizmin daha ileri bir serfliğe yol açacağını söyler.
Marx’ın işçinin üretim araçlarından ‘kopma’sına verdiği önem
Weber için zaten genel olan bir eğilimin özel bir örneğidir.
Çağdaş dünyada işçi üretim araçlarından ne kadar kopuksa,
asker silahından, bilim adamı da araştırma araçlarından o
kadar kopuktur. Bir bütün olarak temeldeki bu kapsayıcı
bürokratikleşme eğilimini Marx dramatize etmiştir. Weber’e
göre bürokrasi rasyoneldir, rasyonelleşme ise mekanikleşme
sürecidir. Bu süreç kişisel ilişkileri öldürerek boğucu
tekdüze işleyişlere indirgemektedir. Bu bağlamda rasyonellik
kişinin özgürlüğünü kısıtlar. Bu kısıtlama içinde şekillenen
birey dünya görüşü dar, kariyer peşinde koşan bir
profesyoneldir ve bu teknisyen Weber’e küçük ve basit gelir.
Bilimsel sonuçların öznelliği problemi Weber’in
metodolojisinde merkezi bir yere sahiptir. Bilimin konusunun
seçimi ve kuruluşu gözlemcinin sorularına bağlı olduğu sürece
bilim adamının toplumsallığından arındırılamaz. Buna rağmen
bilim evrensel olma iddasını nasıl sürdürebilir? Weber bu
soruya şöyle cevap veriyor: ‘’Bilimsel sonuçlar öznel bir
seçimden hareketle, doğrulamaya tabi tutulan bütün düşüncelere
benimsetilen yöntemlerle elde edilmelidir.’’(20) Ona göre
tarihsel bilim akılcıdır ve burada sezgi doğa bilimlerinde
oynadığından farklı bir rol oynamaz. Tarihsel ya da sosyolojik
öneriler gözlenebilir olgularla ilgilidir ve tanımlanmış bir
gerçekliğe, aktörlerin ona verdikleri anlamda insan
davranışına ulaşmayı amaçlarlar. Her toplumun bir kültürü,
yani bir inançlar ve değerler sistemi vardır. Sosyolog
insanları sadece bu incelenebilir inançlar ve bilgi sistemi
sayesinde anlayabilir ve değişik biçimlerde nasıl
yaşadıklarını anlayabilir.
KAYNAKÇA:
Aron, Raymond ; ‘Sosyolojik Düşüncenin Evreleri’, çev:
Korkmaz Alemdar, Bilgi Yayınevi, Ankara, 2000
Ringer, Fritz ; ‘Weber’in Metedolojisi’, çev: Mehmet
Küçük, Doğu Batı Yay., Nisan, 2003
Schroder, Ralph, ‘Max Weber ve Kültür Sosyolojisi’, çev:
Mehmet Küçük, Bilim ve Sanat Yay., Ankara, 1996
‘Siyaset Felsefesi Sözlüğü’, Yayına Haz.: P. Raynaud -
S. Rials, İletişim, İstanbul, 2003
Vergin, Nur ;‘Siyasetin Sosyolojisi’, Bağlam, İstanbul,
2003
Weber, Max, ‘The Methodology Of The Social Sciences’,(1903-1917)
Translated by: Edward Shils and Henry Finch, The Free Press,
New York, 1949
Weber, Max ; ‘Sosyoloji Yazıları’,Yay. Haz:H.H. Gerth-C.W.
Mills, çev:Taha Parla, İletişim, 2003, İstanbul
1) Aron, Raymond ; ‘Sosyolojik Düşüncenin Evreleri’,
çev: Korkmaz Alemdar,Bilgi Yayınevi,Ankara,2000,s.396
2) Aron, Raymond ; ‘Sosyolojik Düşüncenin Evreleri’,
çev: Korkmaz Alemdar,Bilgi Yayınevi,Ankara,2000,s.397
3) ‘İdeal tip’, gerçekliğin belli öğelerinin mantıksal
tutarlılığa sahip bir kavram olarak soyutta inşasıdır. ‘İdeal’
teriminin herhangi bir değer yargısıyla ilgisi yoktur. İdeal
tipler, genel kavramlar olarak, Weber’in dünya tarihini
betimleyici verilerini karşılaştırmalı çözümlemeye hazır hale
getirmekte yararlandığı düşünsel araçlardır.
4) Aron, Raymond ; ‘Sosyolojik Düşüncenin Evreleri’,
çev: Korkmaz Alemdar,Bilgi Yayınevi,Ankara,2000,s.398
5) Aron, Raymond ; ‘Sosyolojik Düşüncenin Evreleri’,
çev: Korkmaz Alemdar,Bilgi Yayınevi,Ankara,2000,s.399
6) Aron, Raymond ; ‘Sosyolojik Düşüncenin Evreleri’,
çev: Korkmaz Alemdar,Bilgi Yayınevi,Ankara,2000,s.399
7) Aron, Raymond ; ‘Sosyolojik Düşüncenin Evreleri’,
çev: Korkmaz Alemdar,Bilgi Yayınevi,Ankara,2000,s.400
8) Aron, Raymond ; ‘Sosyolojik Düşüncenin Evreleri’,
çev: Korkmaz Alemdar,Bilgi Yayınevi,Ankara,2000,s.400
9) Aron, Raymond ; ‘Sosyolojik Düşüncenin Evreleri’,
çev: Korkmaz Alemdar,Bilgi Yayınevi,Ankara,2000,s.401
10) Aron, Raymond ; ‘Sosyolojik Düşüncenin Evreleri’,
çev: Korkmaz Alemdar,Bilgi Yayınevi,Ankara,2000,s.401
11) Vergin, Nur ;‘Siyasetin Sosyolojisi’, Bağlam,
İstanbul, 2003, s.231
12) Vergin, Nur ;‘Siyasetin Sosyolojisi’, Bağlam,
İstanbul, 2003, s.234
13) ‘Siyaset Felsefesi Sözlüğü’, Yayına Haz.: P.
Raynaud - S. Rials, İletişim, İstanbul, 2003, s.707
14) Weber, Max ;‘Sosyoloji Yazıları’,Yay. Haz:H.H.
Gerth-C.W. Mills,çev:Taha Parla,İletişim,2003,İstanbul,s.105
15) Weber, Max ;‘Sosyoloji Yazıları’,Yay. Haz:H.H.
Gerth-C.W. Mills,çev:Taha Parla,İletişim,2003,İstanbul,s.110
16) Weber, Max ;‘Sosyoloji Yazıları’,Yay. Haz:H.H.
Gerth-C.W. Mills,çev:Taha Parla,İletişim,2003,İstanbul,s.110
17) Weber, Max ;‘Sosyoloji Yazıları’,Yay. Haz:H.H.
Gerth-C.W. Mills,çev:Taha Parla,İletişim,2003,İstanbul,s.111
18) Weber, Max ;‘Sosyoloji Yazıları’,Yay. Haz:H.H.
Gerth-C.W. Mills, çev:Taha Parla,İletişim,2003,İstanbul,s.89
19) Weber, Max ;‘Sosyoloji Yazıları’,Yay. Haz:H.H.
Gerth-C.W. Mills, çev:Taha Parla,İletişim,2003,İstanbul,s.90
20) Aron, Raymond ; ‘Sosyolojik Düşüncenin Evreleri’,
çev: Korkmaz Alemdar,Bilgi Yayınevi,Ankara,2000,s.404 |
|
|
|
|
|
|
|