|
|
................... |
|
................... |
BARIŞ ve HUZUR - I
“Bilincin Evrimi” |
Yrd. Doç. Dr. E. Elif Yücetürk
Abant İzzet
Baysal Üniversitesi, İ.İ.B.F., Kamu Yönetimi Bölümü Öğretim
Üyesi |
|
|
................... |
|
................... |
“Barışa giden bir yol yoktur.
Barış tek yoldur.”
Mahatma Gandhi
İnsanlar birbirinden uzak. İlişkiler tükenmiş, idealler
kaybolmuş, ütopya vizyondan silinmiş. Sanki, artık bu dünyada
yaşayabileceğimiz ve gidebileceğimiz bir yerler kalmamış gibi.
Hatta dış dünyamızda yaşananlar, zihinlerimize, yüreğimize
kadar girmiş.
Gözümüzü kapattığımızda bile;
çatışma, savaş, huzursuzluk, endişe, korku ve yalnızlığımız en
sinsi şekilde, tıpkı bir gölge gibi bizi takip ediyor.
Her geçen gün, biraz daha kayboluyoruz içimizde ve dışımızda.
Kimiz biz?
Neden, bu şiddet dolu dünyada yaşıyoruz?
Biz nereye gidiyorduk ki yolumuz buraya çıktı?
Neden kaybettik kendimizi, yönümüzü?
Kim kurtaracak bizi? Kurtulacak bir şey kaldı mı? Peki
kurtarıcı var mı?
Şu anda dünyada yaşanan ve insanlığın ortak zihnini tamamen
kaplamış olan görüntü ve yansımalar bu şekildedir.
Peki “Siz” tek başınıza, bütün bu gözlerinizin önünde olmakta
olanla ve içinde yaşadığınız gerçekle ne yapabilirsiniz?
Yukarıda kaba sınırlarını çizmeye çalıştığım ve içine pek çok
kendi yaşamınızla ve içinizdeki korkularla, şüphelerle,
çelişkilerle kendi karanlığınızı boyadığınız tablo, “toplumsal
bilincin matrixi”dir.
Dünya toplumu, tek tek bireylerden oluşur. Birey bir
gerçekliktir. Ama, toplumun felsefi açıdan, bir gerçekliği
yoktur. Dünya toplumu bir kitledir. Kitleler eğitilemez. Çünkü
bir gerçekliği yoktur. Bireyler yaratır, yapar, kitleler
yıkar. Kitlesel eğitimle veya adına ne derseniz deyin;
kitlesel ile başlayan her şey, sanal olarak konuşulan ve amacı
olmayan, kitleleri oyalama ve uyutma uğraşlarıdır. Kitle ne
kadar çok uyursa, toplumsal bilincin eğilimlerinden ve
eylemlerinden çıkar sağlayanların çıkarlarına o kadar hizmet
etmektedir.
Bir tek, birey gerçektir. Ve gerçek eğitim, bireye
verilebilir. Ve gerçek değişimi Bireyler gerçekleştirebilir.
Gerçek bireysel eğitim; kendinin hakimi, iradeli bireylerin
yetişeceği ortamları ve sistemleri oluşturmakla başlar. Ve
Birey karar verme ve seçme gücünde olandır. Kısaca, değişimi
elinde tutandır.
Ve “dünyayı değiştirebilmek” ise; dünyanın ötesine geçmekle,
şu anda bilinenin ve yaşanılan algının ötesine geçmekle
mümkündür. Matrix’in dışına çıkmanız gerekir.
Matrix - toplumsal bilinç, dünyada yaşanılan her şeyiyle,
dışarıda ve içimizdeki şartlanmalar, kalıplar, sınırlar,
korkular ve şüpheler yoluyla içimizde olduğuna göre, bu
döngüden nasıl çıkacağız? Nasıl bireyselleşeceğiz?
Basitçe, gerçek kendimize sessizce yürüyerek, yüreğimizin
sesini dinleyerek, içimizde bize ait olmayanları ayıklayarak,
kendimizi yeniden tanımlayarak, yeni tanımladığımız kendimizi
ifade ederek ve yaşayarak, nasıl bir dünyada yaşamak
istediğimizi unutmadan ve “Anka kuşu” misali küllerimizden
yeniden doğarak, kendimizi gerçek kılabiliriz.
Bireyselleşebiliriz.
Yoksa bu dünyada, nereye gidersek gidelim, içimizdeki kendi
küçük benlerimizden oluşan egomuzda dahil, toplumsal bilincin
- matrixini bulacağız.
“Gerçek kendinizin kapısı”nı cesurca, kuvvetle, kendinizle
gerçekten yüzleşmekten emin olmanın güveni içinde
çaldığınızda, yüreğimizin kapısı açılacaktır. Kapının açılma
olasılığını ve kendinize yolunuzun belirmesini samimiyetiniz
ve kararlılığınız belirleyecektir. Yola çıkmadan önce,
zihninizin işleyiş yapısını ve dinamiklerini bilmek,
güveninizi ve kararlığınızı artıracaktır.
Ve size “Kapı” açılıp, “Yol” göründüğünde, “Gerçek Siz”,
Yüreği olan Siz, “Toplumsal Bilincin Matrixi”nin ne kadar
şişirme, sanal ve çok iyi tasarlanmış, fakat bir o kadar da
zayıf ve sabun köpüğü gibi bir illüzyondan oluştuğunu, aynı
zamanda da sizi nasıl hapsettiğini ve yalnızlığa, acılara,
korkulara ittiğini göreceksiniz. Kapı açılana ve yol oluşana
kadar (eğer geri dönmemeyi başarabilir, sıradan bir insan
olarak, bu dünyadan yaşayıp geçmenin, yalancı rahat cazibesine
kapılmazsanız) toplumsal bilinç sizin için, aklınıza
gelebilecek her türlü zorlukla ve olayla karşınıza çıkacaktır.
Sizi “yüreğinize çıktığınız yol”dan döndürmek için, ikna etmek
etmeye çalışacaktır. Zihniniz (ego-nefs) ve ait olduğu
toplumsal bilinç; sizi her seferinde içinizde ve dışınızda
bölmeye ve bölünmeye götürecektir.
Çünkü; ego, sizi içinizde, toplumsal bilinci ise dışınızda
bölerek, kendi gerçekliğini sürdürebilir. Bölünme; iyi-kötü,
doğru-yanlış, çirkin-güzel, savaş-barış, toplumsal bilinç
(size betimlenenler, öğretilenler ve bu yolla yaşadıklarınız)
sizin gerçeğiniz (yüreğinizde yaşamak ve OL’mak
istedikleriniz) arasında, sürekli bölüneceksiniz. Gidip
geleceksiniz. Hangisi doğru? Hangisi iyi? Benim doğrum. Benim
yaşamım. Benim. Siz ve diğerleri.
Bu gidiş ve gelişlerinizde, sürekli bir yerlere TARAF olmak
durumunda kalacaksınız. Ya iyide duracaksınız ya da kötüde.
Herkes kendince “kendi iyisinde” duracağı için, karşı taraf bu
arada, hep yanlışta kötüde duruyor olacak. Herkes kendi
iyisinde (kendi gerçekleri zannettiğin de, inançlarında,
sınırlarında, seçimlerinde) taraf olduğunda karşıki kişi veya
şeyler kötü taraf (kötü tarafta kendisine göre iyi tarafta
durmaktadır ve ona göre de diğer taraf kötü taraftır.
Yanlıştır. Onun düzeltilmesi gerekmektedir) olacaktır.
Kendinizce “iyi tarafta durma haklılığı”nızdan dolayı,
kötüleri ve yanlışları düzeltmeye çalışacaksınız. Ya da kendi
tarafınıza almaya çalışacaksınız. Size benzetmeye
çalışacaksınız. Bunu yapmak için her zaman bir nedeniniz
olacak. En basit, doğal ve gerçekçi nedenle, huzur ve sevgi
bulmak için bunu yapacaksınız.
Zihin (ego-nefs) kendini bölerek, gerçek kılmaktadır. Herkes
de kendisini iyi taraf zannettiği için, toplumsal bilinci her
geçen gün beslemektedir. İyi de ve kötü de durmanız, hiçbir
şeyi değiştirmez, çünkü bir taraftasınız ve diğerleri var…
İyileştirme sanrısıyla, düzeltmeye çalıştığınız sistem, sizin
iyi tarafta durduğunuzu sanmanız ile beslenmektedir. İyi
şeyler yapanlar, kötü şeyler yapanlar. Ve her zaman olduğu
gibi, kendini kabul etmek ve zafer kazanmak için olan
savaşlar. Egomuz bizlere çok büyük bir oyun oynamakta. Bu
demek değil ki; iyilik adına çalışmayalım. İyilik yapmayalım.
Sistemin çözülmesi için, bir tarafta durmayı bırakıp,
öncelikle anlayış ve kabul geliştirmeliyiz. Anlayış ve kabul
gerçekleştirildikten sonra, olanın ne olduğu görülüp, bir
çözüm ve çözümle birlikte değişim gerçekleştirilebilir.
Değişim, egonun aşılması ile olabilecek bir şeydir. Egonun
aşılması, egonun dengelenmesidir. Denge insanın nötr
olmasıdır. Nötr hal; bütünsel bir anlayışı gerçekleştirdiği ve
yüksek bilinçle herkesin “en yüksek hayrı”na eylemde olduğu
haldir.
İyileştirmenin koşulu; karşı tarafta kötü bir şeyin ve
değiştirilecek, kabullenilemeyen bir olgunun olmasına
bağlıdır. Yoksa iyileştirme eyleminin kendisi olmaz.
Bu bölünmeden çatışma, mücadele ve savaş doğar. İçimizdeki
savaş, dışımızdaki savaş. Dünya insanlığının kendisini ve
yolunu kaybettiği, içinde binlerce seneden beri ağladığı, acı
çektiği, hayal kırıklıkları, ölüm, şiddet, kıtlık, yoksulluk
ve zavallılıklarımızın bulunduğu bölünmüş bir dünya ortaya
çıkar.
Yapılması gereken tek şey, bölmekten ve bölmeye zemin
hazırlayan her şeyi, ne olursa olsun (iyi ve doğruda durmak
da; taraf yaratıyorsa eğer, bizi bölünmeye götürür) bırakarak
ve gerçek kendimizi, bizi bölen inançlardan, kurallardan ve
eylemlerden ayıklamaktır. Bölme eyleminin ve taraf olmanın
gerçek doğasını, olmakta olduğu gibi gördükten ve idrak
ettikten ve olaya teşhis koyabildikten sonra, ne
yapabileceğimize yönelebiliriz. Bunun dışında her şey;
herkesin, yine bir şekilde “kendi iyisi”ni gerçekleştirmeye
çalıştığı ve akabinde herkesin kendi çıkarları için savaştığı
bir dünya olacaktır. Bizler hepimizin; kendisi olarak var
olduğu ve kabul gördüğü, ortak iyiliğimiz ve selametimiz için
çalıştığımız, yaşadığımız bir dünyayı yaratabiliriz. Bu dünya,
hepimizin yüreğinden gönüllü onaylanırsa (kavranırsa) gerçek
kılınabilir.
Egomuzun bizim düşüncelerimizi, eylemlerimizi ve nihayetinde
dünyamızı bölmesiyle ilgili sorunu görmek, bize çözüm yolunu
açar. Soruna sahip olduğunuzun “farkındalığı”, sorunun aynı
zamanda çözülmüş olduğunu gösterir. Çünkü sorun ve çözüm, bir
paranın iki yüzü gibidir. İkisi birlikte gelip giderler.
“Birisini tanımlayıp idrak edebilirseniz, diğerini de
görebilirsiniz.”
Çözümün idrakle, farkındalıkla gelen bir yapısı vardır.
Farkındalık, insanın yaratıcı doğasıyla da ilgilidir. Çünkü,
farkındalık insanın içinde taşıdığı güneşe benzer. İçinizdeki
gün ışığı, dikkatinize gelen “şeyleri” besler ve büyütür ve bu
dünya için, gerçek kılar. İçinde yaşadığımız dünya
dualistiktir. Her şey birbirinin zıddıyla vardır. Beyazı
görmek için siyahı, doğruyu anlamak için yanlışı, iyiyi
hissetmek için önce kötüyü deneyimleriz.
Bu, bizim zihnimizin mana oluşturmak için kullandığı “var”
olma duygusunun deneyimlenmesi için, kullandığı bir modeldir.
Zihin doğası gereği, her seferinde tek tarafta olabilir. Asla
ikisini birlikte göremez, ikisini birlikte gördüğü nötr
halinde olamaz. Halbuki “kötünün ardında iyi, çirkinin ardında
güzel ve sorunun ardında çözüm” bulunur. İki kutup, tıpkı bir
sopanın iki ucu gibidir. Ego, “sopanın bütünü”nü göremez ve
onun sopa olduğunu bilemez. Böler ve taraf olur.
Zihnin çalışmasının farkındalığına ulaştıktan sonra, siz
değişmeye başlarsınız. Çünkü fark etmek, bilmek demektir.
Bildiğiniz zaman, asla bilmemiş gibi olamazsınız.
Sizin kendi içinizde dokunduğunuz, farkındalığın ışığına
getirdiğiniz, her karanlık ve bölünmüşlük, dünyanın
karanlığına ve bölünmüşlüğüne bir IŞIK yakmaktır. Çünkü kendi
bölünmüşlüğünüze ve karanlığınıza dokunmanız, aynı zamanda
toplumsal karanlığa ve bölünmüşlüğe de dokunmaktır. Toplumsal
bölünmüşlük, toplumda tek tek her bir “bireyin kendi
karanlığı”nın toplamıdır. Ve bu şekilde kendi adımıza
toplumsal bilinci “kendi karanlığımız”la (bölünmüşlüğümüzle)
beslemeye son veririz.
Değişim başlar. Siz değiştikçe, dünya da değişmeye başlar.
Değişim; “insan-insan bilincine evrimleşmek”tir. Eski yapıları
ve bölünmüşlüğü bırakmaktır. Eski zihinsel alışkanlıkları ve
kolaylıkları, gerçek insan olmak için terk etmektir. Daha
bütün ve daha tam olmaktır. Kendiniz olmaktır. Neyseniz o
olmaktır. Yüreğinizdeki gerçeğiniz olmaktır.
Dolayısıyla, dünya adına yapılacak iyileştirme için; eskinin
daha iyi bir modeli değil, yeni bir doğum gereklidir. Yeni bir
bilinç gereklidir. Çünkü, eskiyi ne kadar iyileştirirseniz
iyileştirin, eski eskidir. Özü eskidir. Modeli eskidir. Eski,
evrim tarihinde yerini alacak ve yeni; bütün yaşam gücü ile
birlikte açığa çıkacaktır.
Bizler bir evrim geçiriyoruz. “Hayvan-insan doğamız”ın etkisi
altında olan varlık bilincimizden, “İnsan-İnsan bilinci”ne
geçiyoruz. Dönüşüyoruz.
Yeni dünyayı, yeni yaşamı, yeni bilinci hep birlikte
doğuruyoruz.
İnsan-İnsan bilincinde bölünme yoktur. Bölünme olmadığı için,
çatışma da yoktur. Ve en önemlisi, ayrılık olmadığı için,
savaş ta yoktur.
Gerçek değişim ve yeni bir bilinç, tek tek bireylerde
gerçekleşebilir.
Her bireyin yaktığı ışık, kendi içinde ve ortak yaşadığımız
dünyada ve toplumsal bilinçte bir fark yaratır.
“Bir şeyleri değiştirmek isteyen insan, önce kendinden
başlamalıdır.”
Sokrates
Ve kendinize yürüyüşünüz sırasında, yüreğinizden dünyasal
BARIŞA da bir kapı açılacaktır. Bir şans doğacaktır. Dünyanın
şansı sizin kendinizi, insan-insan bilincine dönüştürmenize ve
gerçek kılmanıza bağlıdır.
Dünyanın sizden başka şansı yoktur.
Her birey bunu idrak etmedikçe gezegenimize ve yaşamlarımıza
sahip çıkamayız.
www.kuresel-isinma.org
http://haksulhask.blogspot.com |
|
|
|
|
|
|
|