Anayasalarda yapılacak değişikliklerin bir toplumda mümkün
olabilecek en geniş uzlaşmaya dayandırılması şarttır.
Çünkü bu şartın yerine getirilmemesi yapılan değişikliğin
meşruiyeti konusunda şüpheler doğurduğu gibi, ardındaki
niyetlerin iyiliği hakkında endişeler doğurur ve devlet
gücünün kötüye kullanılma korkusunu arttırır. Sonuç toplumsal beraberliğin
zeminini teşkil eden güvenin zedelenmesidir.
AKP zihniyetinin anayasa
değişiklik kanunu işte her şeyden önce toplumsal ve siyasi
uzlaşma şartını yerine getirmediği için defoludur. Bu kanun
sivil bir darbe anlayışıyla ve ‘ben kendi irademi bütün
millete kabul ettiririm’ mantığıyla hazırlanmıştır.
Zor ve dayatma ile gerçekleştirilen hiçbir şeyin ardında
hiçbir iyi niyet olamaz. AKP zihniyeti zoru ve dayatmayı bu
değişiklik kanunu, muhalefete mensup milletvekilleri
tarafından Anayasa Mahkemesi'ne götürüldüğü andan itibaren
olağanüstü boyutlara vardırmıştır.
Anayasa Mahkemesi, AKP zihniyetin başı tarafından dava süreci
içinde temel hukuk kuralları çiğnenerek ''Ana
Muhalefet Mahkemesi'' olarak nitelenmiştir. Mahkeme ayrıca
partinin yetkililerinin demeçleri ve yandaş medyanın mahkeme
üyelerine yönelik haberleri ve yorumları ile görülmemiş bir
baskı altına alınmıştır. Adeta örtülü tehdit mahiyetindeki
utanç verici söylentilerle bu yüce
kurum tam bir itibarsızlaştırma kampanyasına maruz
bırakılmıştır.
Sonuçta Yüksek Mahkeme
gerçekte yapılanın Anayasa'nın başlangıcındaki değiştirilemez
bazı ilkelere aykırı olduğunu tarihsel kayıtlara geçiren ama
bunun gereğini yerine getirmeyen bir karar almak zorunda
bırakılmıştır. Tek başına Anayasa Mahkemesi'ne
uygulanan bu korkunç baskı dahi referanduma sunulan bu kanuna
neden hayır demek zorunda olduğumuzu anlamak için yeterlidir.
Kanunu çıkaran zihniyetin hukuka bakışını ve bu kanundan asıl
beklentisini olanca açıklığıyla ele vermektedir.
Çünkü 17. defa yapılmak
istenen ve bu kez Anayasa'nın yirmi sekiz maddesinde
değişiklik öngören bu kanun aslında iktidardaki zihniyet
tarafından yargıyı yürütmenin basit bir uzantısı kılacak olan
iki madde uğruna çıkarılmıştır. HSYK’yı ve Anayasa
Mahkemesi'ni, Cumhurbaşkanı'nın ve Meclis'in
(nitelikli olmayan basit çoğunlukla) seçeceği üyeler
vasıtasıyla yürütmenin tahakkümü altına alarak, zaten
zayıf olan güçler ayrılığını tamamen ortadan
kaldırmaya hizmet edecek olan bu iki madde, yaşamakta
olduğumuz sivil despotizme kalıcılık kazandırmayı
amaçlamaktadır.
Referandumda milletimiz bu
değişikliğe onay verdiği takdirde, ülkenin bütün
mahkemelerinin Silivri Mahkemesi haline geldiği, bütün
telefonlarının tele kulakla dinlendiği,
her türlü muhalefetin acımazsızca sindirildiği bir
sivil vesayet rejimini yaşamaya başlayacağız.
Sindirilmiş medyanın çok kısa sürede nasıl tamamen teslim
olmuş bir medya haline getirildiğini göreceğiz. Bu
felaket senaryosu değil, AKP zihniyetinin ustaca sansürlettiği
tatsız gerçeklerden çıkarılmış
doğal sonuçlardır.
İnsanlarımızı işte bundan ötürü
tez elden “özgürlük, demokrasi ve hakkın olan mutlu
bir hayat için hayır” diyerek referandumda hayır oyu
kullanmaya davet etmek, bir kurtuluş çığlığı şeklinde
büyüyecek bir kampanyayı
hemen başlatmak zorundayız.
Hayırda “hayır” vardır sözü hiç bu kadar doğru, “hayrın
büyüklüğü” hiç bu kadar sonsuz olmamıştı...