|
|
................... |
|
................... |
FARKLI
MİLLİYETLER ÜZERİNE |
Metin Ülkü |
|
|
................... |
|
................... |
Gürcü ve Türkçü ırkçılar Laz,
Kürt, Abaza, Emeni ve Osetya halklarına düşmanlıkta
birleşiyor.
1) MEGRELO ve LAZLAR
LAZLAR ÜZERİNE "KARTVELİST TEZ'LER"
Gürcü resmi tarih tezlerine göre;
- Lazlar (Megreller ve Lazlar)
Gürcülerin (Kartveli) bir koludur. (1)
- Lazların konuştukları dil Gürcücenin bir diyalektiğidir. (2)
- Lazca, Megrelce, Gürcüce ve Svanca'nın dahil olduğu dil
ailesi, bu Milliyetçi görüş tarafından “Kartveluri” yani Gürcü
dilleri grubu olarak adlandırılmaktadır. (3)
Bir dil ailesi içindeki bir dilin o dil ailesinin adı
olamayacağına ilişkin dilbilimsel görüşe (4) karşın bu gibi
tezler günümüzde de, maalesef savunulmaya devam etmektedir.
Tiflis Filoloji Bilimleri adayı İrini Asatiani adlı
akademisyen “Kartveluri” yani Gürcü lehçeleri içinde yer alan
Lazcanın, Megrelce ve Svanca ile beraber zaman içinde
özgünlükler kazanarak “ince dilbilimsel ölçütlere göre
bağımsız dil dönesine dahi ulaştıkları” (5) şeklinde ince bir
saptamada bulunmaktadır. Ancak bunların halen bir dil haline
gelmediklerini de eklemektedir. Gerçekte, Gürcü resmi siyasi
ideolojisine bağlı olmayan dilbilimciler, adı geçen dillerin,
bağımsız ve kendi başlarına diller oldukları konusunda, şüphe
dahi etmemektedirler. (6)
Gürcistan'la yakınlığı ile bilinen ve İstanbul’da 3 ayda bir
yayımlanan Çveneburi adlı dergide makalesi yayımlanan Asatiani,
Lazların 20. yüzyılın başında, ulusal sınırların çizilmesi ile
Gürcistan'dan, dolayısıyla ana dilleri olan Gürcüce'den
koparılmalarının, Lazca'nın işini zorlaştırdığını, bu durumun
“Lazların manevi yaşamında, ulusal bilinçlerinde ve konuşma
dillerinde kendini hissettirdiğini” (7) belirtmektedir.
Aşağıdaki paragraflarda, 2. Dünya Savaşı sonrasında, Simon
Canaşia ve Niko Berdzenişvili adlı adlı iki Gürcü profesör
yazarın, “Türkiyeden Haklı İstemlerimiz” başlıklı
makalelerinden de görülebileceği gibi, Türkiye’nin Batıyla
daha çabuk yakınlaşmasına neden olan ve toprak istemi içeren
bir makale yayınlamışlardır. (Pravda, sayfa 2, 20 Aralık1945).
Makalesinde yazar, Lazların Gürcü soyundan geldiğini ispatlama
gayesi içindedir.
“Biz Lazlar ve Gürcüler aynı ana babanın çocuklarıyız...
Kraliçe Tamara zamanında hepimiz Gürcü idik, daha sonra Gürcü,
Megrel, Laz ayrıldı... Gürcü, Laz, megrel kardeştir...” (8)
Öte taraftan Lazların Gürcü soyundan geldikleri, dolaysıyla
bir Gürcü boyu olduklarına dair yaklaşımlar, dille ilgili
tezlere eşlik etmekte ve bu siyasi bir isteme referans teşkil
edebilmektedir. (9)
Gürcü profesörler, sözde “haklı” istemlerde bulunurlarken,
Lazları da, bir araç olarak kullanmaya çalışmışlardır.
Bu makalede Profesörler; tarihsel olarak Gürcülere ait olan ve
Türkiye'nin zorla ellerinden aldıkları iddiasında bulundukları
topraklar için, dünya kamuoyuna sesleniyorlardı. (10)
Bu Gürcü savının konumuzla ilgili yanı ise sudur; Türkiye’den
istenen toprakların bir bölümünün Lazlara mal edilmesi ve
Lazların da, iste biraz da bu nedenlerle, Gürcü oldukları
tezine dayandırılmasıdır.
Milattan önceki dönemlerde de var olduğu bilinen Kolhida
Devleti’nin kurucuları, Lazların ataları olan Kolhilerdi. Bu
unlü makale yazarlarının iddiaları, “Lazlar, Gürcü olmaları
münasebeti ile, Kolhida Devleti de, bir Gürcü devleti idi ve
bu nedenlerle Gürcüler, Turkiye'deki bu topraklardan hak talep
edebilme hakkina sahiptirler”, seklinde bir temele
dayandirilmaktaydi.
Miladi yılların başında Romalılar, Kolhida’yı fetettiler. Daha
sonraları, IV. yy’da Doğu Kolhida’da, Gürcüce eski ulusal adı
Egrisi olarak Lazika yani Laz Devleti kuruldu. Lazika’nın
Kolhida’nın kalıtısı ve Lazların Kolhların torunları
olduklarını kimse yadsıyamaz. (11)
Yazarlar, makalelerinde Kolhilerin Lazların atası olduklarını,
çeşitli Bizans kaynaklarına dayandırmaktadırlar. Kolhilerin,
Lazların atası olduğuna dair ortaya konan bilgiler, başka
tarihçiler tarafından da doğrulanmaktadır. Ancak, bugüne
kadar, Lazların bir Gürcü boyu olduğuna ilişkin tarihsel
saptamalar hiçbir tarafsız tarihçi tarafından doğrulanmamış,
sadece Gürcü resmi tarih tezi olarak kullanılmış ve kalmıştır.
Konu ettiğimiz makalenin önem teşkil eden yönü ise bağlam
bölümünde ele alınan ve Kolhida olarak zikredilen devletin
sınırları ile ilgilidir. Ama sadece Doğu, yani Rion Kolhidası
yoktu, bir de Batı, yani Çoruh-Trabzon Kolhidası vardı.
İşte bu nedenle, Batı Kolhida halkına Laz denirdi... Megrel
(12) ülkesinin kenti Trabzon’dur. Trabzon İmparatorluğu
hükümdarlarına (1204-1461) İstanbul’da “Laz hükümdarları”,
sahip oldukları topraklara da bazen Lazika, bazen de Kolhida
denirdi. (13)
Yazarlar, istemlerine dayanak teşkil edebilecek tarihsel
referans ortaya koymaya devam etmektedirler. Bu Laz boyunun
tarihsel yerleşim bölgelerinin sınırlarını açıklamak için
akademisyen Marra’nın verdiği bilgiler ilginçtir:
“İstanbul’da, Türkiye’nin Karadeniz kıyılarında yaşayan
herkese Laz hatta Samsunlulara ve Sinoplulara Laz denir (...)
Erzurumlulara da Laz denir. Bir de Gümüşhanelilere ve tüm kıyı
sakinlerine (14) (...)” (15)
Gürcü akademisyenler; Canaşia ve Berdzenişvili, ayrıca, 19.
yy’ın sonlarında Türk makamlarının da Kızılırmak'a dek olan
bölgeleri de kapsayan, Samsun bölgesinin bile adının hala
Canik, yani Çan ülkesi, yani Laz ülkesi olduğunu
doğruladıklarına işaret etmektedirler. (16)
Kamus-ül Alam adlı Türk ansiklopedisine referans veren
yazarlar “Lazlar, Karadeniz’in güneydoğu kıyılarında, Trabzon
Vilayeti’nde yaşarlar... Kafkasya halkından sayılırlar ve
Gürcü asıllıdırlar... Hatta dış görünüşleri, onların Kafkasya
asıllı ve Kafkasya halkı ırkından olduklarını söyler...” (17)
ifadeleri ile, bir yandan ırkçı argümanlar kullanmakta öte
yandan tezlerine Türk tarafından destek aramaktadırlar.
Lazların Kafkasya kökenli oldukları bilgisi hariç, ortaya
konanlar gerçeklerle pek bağdaşır gözükmemektedir. Zira,
Lazların (Lazca konuşanların) Trabzon Vilayeti’nde
yaşadıklarına dair bu bilgi, hiçbir tarihçi tarafından
doğrulanmadığı gibi, günümüz gerçekleri ile de örtüşmemektedir
ve bu iddialar, diller arası kurulan ilişkinin ötesine
geçememektedir.
Erzurum’un Laz olarak bilindiği gibi bir iddiayı dahi öne
sürmekten imtina etmeyen akademisyenler sonuç paragrafında
“Trabzon’u, Giresun’u, yani Gürcistan’dan alınan toprakların
yalnızca bir bölümünü oluşturan Doğu Lazistan’ı amaçlıyoruz.”
cümlesiyle sözde “haklı istemlerini” ortaya koymaktadırlar.
İsmail Avcı Bucaklişi: Ortadoğu’da işgal siyasetine başvurarak
egemenlik kurmaya çalışan ABD emperyalizmi, Kafkaslar ve Orta
Asya’da da, “Kadife Devrim”ler yoluyla hegemonyasını inşaa
etmeye başladıktan hemen sonra, bu kapsamda, bizzat kendisi
tarafından kurulan 'Açık Toplum Enstitüleri' vasıtasıyla,
çeşitli sosyo-kulturel projeler tasarlayarak, etkinlikler
göstermeye de başlamış bulunmaktadır.
Proje kapsamındaki görüşlerin akademik-bilimsel altyapısını
oluşturacak olan ve ayni zamanda Soros Vakfı’ndan büyük oranda
maddi destek alan, Rektörlüğünü Prof. Dr. Gigi Tevzadze’nin
yaptığı ve Tiflis’te kurulan, İlia Cavcavadze
Üniversitesi'nin, Açık Toplum Gürcistan Vakıf Başkanı David
Darchiashvili'nin, Açık Toplum Gürcistan Vakfı Program
Koordinatörü Giga Zedania’nın yapımcılığını ve sunuculuğunu
yaptığı, Soros Vakfı kontrolündeki, Gürcistan devlet
televizyon kanalında, düzenledikleri bir program da, tüm
yönleri ile ülke kamuoyuna aktardıkları ve ardından dünya
kamuoyuna aktaracakları iddialara şimdiden dikkat çekmek ve
ileri de, ortaya atılabilecek iddialara karşı da gerçeklerin
bilincinde ve hazır olmak adına, konuyla ilgilenenleri
bilgilendirmektir.
Türkiye'nin her acıdan ilgi alanı içerisinde bulunan ve
bulunması gereken Kafkasya Bölgesi'ndeki asimilasyona
uğratılmak istenen halklara mensup olan Akademisyenlerin ve
konuyla ilgili, Türkiye'deki yazarların görüşlerinden de
yararlanarak, bu konunun, gerçek yönlerinin bilinmesine ve
global çıkar çevrelerince kurulan tuzakların farkında
olunmasına yardımcı olmak ve varlıkları ile kazandıkları
haklarını, kimliklerini ve dillerini korumak isteyen, bu
bölgedeki tüm halkların seslerini duyurabilmeyi
amaçlamaktayım.
Kendiside bir Magrel olan ve Gürcistan'da yaşayan Megrelo-Laz
tarihçisi ve araştırmacısı Gubaz Çibarişi, Megrel Arkeologisi
ve Tarihçisi Otar Lordkipanidze'nin bu konudaki tespitlerine
de yer verdiği yazısında, bakın neler diyor:
a) “Gürcüler, bazı akademisyenleri de dahil olmak
özere, Gürcüce, Megrelo-Lazca ve Svanca arasındaki dilsel
akrabalığa dayanarak hepimizin aynı olduğunu, yani Megrelo-Lazların,
Svanların ve Gürcülerin bir olduğunu savunmaktadırlar. Bazı
milliyetçi politikacılar daha da ileriye giderek, Megrelo-Lazcanın
Gürcüce'nin bir diyalekti olduğunu bile savunmaktadırlar. Ama
milliyetçilerin savları, bizzat tarafsız gürcü akademisyenler
tarafından bile kabul edilmemektedir. (…) Bundan kısa bir sure
öncesine kadar, Lazlar ile Gürcüler arasında, herhangi bir
akrabalığın olabileceğini kimse düşünemezdi...”
Evet, görüldüğü üzere, bazı çevrelerle ilişkili olan
Gürcistan'daki bazı Gürcüler ve Gürcü politikacıları;
Kartvelist yani Hıristiyan Gürcü milliyetçiliği politikaları
ile, Gürcistan'da yaşayan tüm halkların, hızla
Kartvelleştirilmesi çalışmalarına başlamışlardır.
Gürcüce, Svanca ve Megrelo-Lazca dilleri, Güney Kafkas Dil
Ailesini oluşturan lisanlardır. Güney Kafkasya Dil Ailesi,
izole bir yapıya sahip olan, yani bugün bilinen hiçbir dil
grubuna bağlanamayan bir dil ailesidir ve tabii ki, bu
dillerinde, daha öncesi olması gerekir. Fakat şu ana kadar
yapılan araştırmalarda, bu dil ailesi ile bağlantılı
olabilecek diller hakkında, sadece teoriler oluşturulmakla
yetinilmiştir.
GÜRCÜ FAŞİSTLERİ TÜRK IRKÇILARINDAN GERİ KALMIYOR
Bazı Kartvelist Gürcü akademisyenler, Güney Kafkas Dil
Ailesini Kartveli dilleri ve bu dil ailesine mensup insanları
tümünü Kartveliler olarak adlandırırlar. Bilindiği gibi ve
bazı Gürcü akademisyenlerinde belirttiği gibi, bu adlama, yani
‘Kartveli’ terimi, Gürcülerin kendilerine verdikleri ad olan
Karti'den türetilmiştir. Gürcüce de, Gürcü dili ’’Kartuli ena’’
olarak adlandırılır.
Bu durumda; (Gürcüce, Megrelo-Lazca ve Svanca) üç dilin
oluşturduğu bir dil ailesi ise, bu ailenin sadece bir üyesi
olan bir dil, yani Kartuli ena dili, nasıl olurda, kendisinin
de üyesi olduğu bir dil ailesinin tumune, kendi adını
verebilir? Bu bilimsel değildir. Bu üç dilden oluşan dil
ailesinin ana kaynağı olabilecek ortak dile de Proto-Kartveli
veya ’’common-kartvelian’’ dili şeklinde adlandırma da
bulunmaktadırlar ve bu da asla bilimsel değildir.
Ayrıca, M.Ö. 4000-5000'lerde var olduğu varsayılan, bu ortak
dil, ayrı bir dildi ve bu insanların kendilerine veya
komşularının onları hangi isimle tanıdıklarını da bilmemiz
mümkün değildir. Çünkü, bu döneme ait, yani M.Ö.
4000-5000'lere ait, herhangi bir yazıt da mevcut değildir.
Buna göre, varsayılan bu ortak dile, benzer durumlarda,
coğrafik yere göre verilen ve doğru olarak kullanılan adlama
şekli olan Güney Kafkas Dil Ailesi ve bu dönemdeki Halka da,
Güney Kafkasyalılar (veya Svano- Kartlo- Kolhi) demek daha
doğru olanıdır. Bu adlandırma bile, sadece bir varsayıma bağlı
olacaktır.
Çünkü, zamanla parçalanıp bugünkü Megrelo-Lazcayı, Svanca'yı
ve Gürcüce'yi doğuran, bu dili konuşan insanların, o dönemde
Güney Kafkasya'da yaşayıp yaşamadığını bile bilmiyoruz.
Bugüne kadar yapılan arkeolojik kazılarda, Kafkasya'da bilinen
en eski kültür Şulaveri-Şomu Tepe Kültürüdür. Daha sonra
Kafkasya'dan Lübnan'a kadar, çok geniş bir alana yayılan Kura-Araks
Kültürü gelmektedir (M.Ö.3200-2200), bunu Marktkopie-Bedeni
Kültürü ve Trialeti Kültürleri izlemektedir.
Bu kültürlerın hepsi doğu Gürcistan (Transkafkasya)
orijinlidir ve bugüne kadar bu kültürlerden hiçbiri ile, Güney
Kafkas dilini konuşan halklar arasında bir bağlantı
kurabilmemizi sağlayacak, herhangi bir arkeolojik delil
bulunamamıştır.
Bu durum Megrelo-Laz, Svan ve Gürcülerin kökeni sorununun hala
gizemini koruduğu anlamına gelir. Megrelo-Lazlar, Svanlar ve
Gürcüler arasındaki ilişkiyi anlamak için, bu dillerin ortaya
çıkış süreçlerinin ve bıraktıkları materyal kültürlerinin
birbirleri ile olan benzerlik veya ayrılıklarına bakmak
gerekir.
Dil bilimsel olarak; Güney Kafkas dilinde ilk ayrılma,
Svanca'nın ortaya çıkması ile başlamıştır. Yaklaşık M.Ö.
3000'lerde gerçekleştiği varsayılan bu ayrılmayı M.Ö.2000'lerde
Megrelo-Lazca'nın ve Gürcüce'nin ortaya çıkması izlemiştir.
Megrelo-Lazca konuşan insanlar yaklaşık bu yıllarda, bugünkü
batı Gürcistan'dan Trabzon'a kadar olan bölgede (belki de daha
batıya kadar) Kolhi Medeniyeti'ni kurmuşlardır. Bu kültürün
ilk elementlerine, Megrelo-Lazca'nın ortaya çıktığı kabul
edilen yıllara denk gelmesi, birbirleri ile uyumludur.
Literatürde; İberia kültürü olarak bilinen Gürcüce konuşan
insanların yarattığı ilk materyal kültürüne ise; M.Ö. 12-13.
yüzyıllarda rastlanmaktadır. Yaklaşık 700 yıllık hiatus
(boşluk), Gürcülerin bu döneme kadar Doğu Gürcistan'da izole
bir grup olarak var olduğu ve bugün arkeolojik olarak
karakteristik materyal kültürü ile ispatlanabilecek bir
materyal kültürü oluşturamadıkları varsayısını
güçlendirmektedir.
Yukarda belirtildiği gibi, Doğu Gürcistan (Trans-Kafkasya),
M.Ö. 6000'lerden bu yana, farklı kültürlerin ortaya çıktığı
bir bölge olmuştur. Buna karşın Batı Gürcistan, çok küçük
alanda görülen İmereti Kültürü dışında M.Ö. 2000'lere kadar,
yani Kolhi Kültürü'ne kadar, arkeolojik bakımdan kültür olarak
nitelenebilecek bir gelişme gözlenememektedir.
Bugünkü Batı Gürcistan ile Doğu Gürcistan'da, Mezolitikum'dan
beri insanların yaşadığı bilinmektedir. Bu iki bölge
arasındaki coğrafik sınır, yüksek dağlarla belirlenmiştir. Bu
sınır Mezolitikum'dan itibaren kültürlerinde yayılım sınırını
oluşturmuştur. Örneğin; Kolhi medeniyeti ve onun devamı olan
Lazika medeniyetinin doğu sınırı da, bu dağlarla
sınırlanmaktaydı.
Megrel arkeolog ve tarihçi Lordkipanidze İberia kültürü ile
Kolhi kültürünün birbirinden tamamen farklı materyal
kültürlerine sahip olduğunu belirtmektedir. Bu durum, bu
dönemde Megrelo-Lazlar ile İberler (Gürcüler) arasında
ilişinin, ya olmadığını yada birbirlerini etkileyebilecek
seviyede olmadığını göstermektedir.
Kolhi medeniyeti, Megrelo-Lazların Hıristiyanlaştığı döneme
kadar, yani M.S.4.5. yüzyıla kadar uzanıyor (J. Apakidze).
Hellen ve Roma kolonizasyonu ve buna bağlı olarak bu
uygarlıların etkisinde kalan Megrelo-Lazlar,
Hıristiyanlaştıktan sonra, Yunan Ortodoks kilisesine bağlı
idiler ve kilise dili Yunanca'ydı. Gürcüler ile Megrelo-Lazların,
belki de ilk ciddi kültürel teması, Megrelo-Lazların Erken
Ortaçağ'da, Gürcü Ortodoks kilisesine bağlanması ile
başlamıştır.
Yukarıda çok genel olarak verilen bilgilerden, bazı Gürcü
akademisyenlerin iddia ettikleri; Kolhi medeniyetinin Gürcü
medeniyeti olduğu şeklindeki savın hiçbir bilimsel dayanağının
da olmadığı, açıkça görülebilmektedir. Gürcüler ile Megrelo-Lazlar,
yaklaşık 3000 yıl, birbirlerinden tamamen bağımsız bir gelişme
göstermişlerdir. Kolhi medeniyeti, İberia (Gürcü)
medeniyetinden, yaklaşık 700 yıl daha gerilerden başlar.
Gerek dil, gerek tarihsel gelişime baktığımızda, Megrelo-Lazların,
Gürcülerden (Karti) farklı bir etnik gurup olduğu açık olarak
görülebilmektedir. Bu iki halkın fizyolojik görünümleri bile
rahatlıkla birbirlerinden ayırt edilebilmektedir.
Özet olarak, Gürcüler ile Megrelo-Lazlar arasındaki en yakın
ilişki, sadece bu iki dilin, aynı dil ailesi içerisine
koyularak, aynı dil ailesinin üyeleri olmalarıdır. Bu diller
yani Gürcüce, Svanca ve Megrelo-Lazca dilleri, bugün bilinen
hiçbir dil grubuna bağlanamayan yapıya sahip olduklarından
dolayı, yani izole bir yapıya sahip olan diller olduklarından
dolayı, Güney Kafkas Dil Ailesi adı altında, aynı grupta yer
verilerek sınıflandırılmaktadırlar.
Orta çağdan sonra ve özellikle de, son yüzyıllardaki sosyal
değişimlerden sonra, ortaya çıkan yeni sosyo-politik
oluşumlar, geçmişteki durumu değiştiremez, sadece geleceği
belirleyebilir. Gelecek plan veya kaygıları ve hedefleri
gerçekleştirmek için, geçmişi çarpıtmak, hele bunu bilim adına
yapmak, bunu yapanların bilimsel inandırıcılıklarını, çok
ciddi olarak sarsmaktadır.
Megrelo-Lazları, Gürcüleri ve Svanları bir, aynı halk olarak
lanse etmek ve Kartvelian olarak adlandırmak, tarihsel ve
linguistik açıdan mantıksız olmasının dışında, başka bir
mantıksızlığı da içermektedir.
Bu sav, Megrelo-Lazlar, Svanlar ve Gürcülerin, sanki M.Ö.
4000-5000'lerde halk oldukları, o dili ve kültürü yaşadıkları
anlamına gelir. Buradan yola çıkarak, bu iddia; “eğer hepsi (Megrelo-Lazlar
ve Svanlar da) Kartveli ise, yani aynı halk ise, o zaman şu
anda elimizde olan, bilim ve edebiyat dili olarak kendini
geliştirmiş Gürcüce'nin de, hepsi tarafından kullanılıyor
olması gerekir”, gibi, sinsi bir asimilasyon tuzağını da
beraberinde getirmektedir.
Buradaki mantıksızlık, Gürcüce'nin M.Ö. 4000-5000'lerdeki dil
değil, onun parçalanması ile ortaya çıkan bir dil olduğunu
görememek veya görmek istememektir.
Neden aynı dönemde ortaya çıkmış olan Lazca'yı konuşan Lazlar,
sonraki bir dönemde ortaya çıkmış olan Gürcüce'yi ana dil
olarak kabul etmek zorunda olsunlar ki?
Unutulmaması gereken bir şeyde, tarihsel değişimlerin sadece
geçmişle izole edilmemesi gerektiği ve bugünkü değişimlerin,
yarının tarihi olduğunun görülmesidir. Ve çoğu zaman tarih
birçok zorlukların tünelinden geçer ve o geçişlerde, her zaman
tarihi gerçekleri birileri engellemeye çalışır.
Lazlar, yüzyıllardır gecikmiş bir sorumluluğun tam
ortasındadır. Bu sorumluluk başkalarının onlara yüklediği bir
sorumluluk değil, Laz olmalarının ve onurlu insanlar olarak
yaşama ve gelecek neslin onlara yüklediği bir sorumluluktur.
Bunun alternatifi de yoktur.
Lazları hedef tahtası yapan, asılsız saldırılarda
bulunanların, gerçek olanın, halkların kardeşliği olduğunu,
siyasetin ise tarihsel dönemlerde devamlı değişen bir durum
olduğunu düşünmeleri gerekir.
Lazları gönüllü olarak asimile edemeyeceklerine göre ve Lazlar
isteklerine uymuyorlarsa, bunu istemeye devam etmelerinin,
adaletsizlik, haksızlık olduğunu, artık Gürcülerin görmeleri
gerekir.
Megrelo-Lazların, Svanların ve Gürcülerin dilsel yakınlığını,
sadece orijin olarak bir yakınlık olarak kabul edersek, bu üç
halkın birbirleri ile akraba halklar olduğu, kabul edilebilir.
Fakat bu halkların, aynı olduğunu iddia etmek, sadece
propogabdist bir çabadır. Aynı şekilde, bu halkın hepsini
Kartveli olarak nitelemek de yanlıştır.
KAYNAKÇA
1) Vanilişi, M./ Tandilava, A., Lazların Tarihi,
Gürcüceden Çev. Hayri Hayrioğlu, S. 10, Baskı 3., Ant
Yayınları, İstanbul 1992.
2) Asatiani, İrini, “Lazlar”, Gürcüceden Çev. Hacer
Özkan, Çveneburi, Sayı 31, S. 23, İstanbul 1999
3) Canaşia, S. / Berdzenişvili N., Gürcüstan Tarihi,
Çev. Hayri Hayrioğlu, Sorun Yayınları, İstanbul, 1997
4) BUCAKLİŞİ, A. İsmail: “Japon Dilbilimci Kojima Goişi
ile Söyleşi”, Kafkasya Yazıları, Çiviyazıları Yayınevi,
İstanbul, 1997, sayı 7.
5) Asatiani, a. g. e.
6) Kojima, a. g. e.
7) Asatiani, a. g. e.
8) A. y.
9) Canaşia, S. / Berdzenişvili N., “Türkiye’den Haklı
İstemlerimiz”, Çev. Mehmet Özata, Tarih ve Toplum dergisi,
Cilt 8, Sayı 46, S. 241, İstanbul, 1987.
10) A. y.
11) A. y.
12) Burada Megrel denilmekte ancak Megrellerle Lazların
aynı dili konuşan halklar olmasından dolayı “Lazlar”
kasdedilmektedir
13) Canaşia/ Berdzenişvili a. y.
14) Yazarlar bu bilgiyi Nikolay Marr’ın “Türkiye
Lazistanı’na Gezi” adlı makalesine dayandırmaktadırlar.
15) Canaşia/ Berdzenişvili a. y.
16) A.y.
17) A.y |
|
|
|
|
|
|
|