|
|
................... |
|
................... |
''KÜLTÜR
POLİTİKADAN GÜÇLÜ OLDUĞUNDA'' ÜZERİNE |
Dr.
MEŞFEŞŞÜ Necdet Hatam |
|
|
................... |
|
................... |
Yalancı dosta güven, bilimsel
yaklaşımdan güçlü olduğunda ya da “Yecağ aw yepşejığep“...
Deyim sözcüğü Türkçe’de de var. “Okumuş ama üflememiş.” Kim
mi? Prof. John Colarusso. Şu “Kültür Politikadan Güçlü
Olduğunda” adlı yazının yazarı. Kimilerinizin, Colarusso’yu çok
önemsediğinizi bilmiyor değilim. “Biraz ayıp olmuyor mu?”
diyecekler mutlaka olacaktır. “Batı'da profesör unvanı almış
koca adam için bu da söylenir mi?” diye soruyorsanız yanıtımız
çok kısa ve net: Evet.
Sayın Colarusso için “Profesör olmuş ancak bilim adamı
olamamış” da denebileceğini düşünüyorum. İlginç değil mi,
sayın Colarusso Çerkesleri çok sevdiği için olsa gerek, bize
benzemiş olmalı. Yani, bizim özelimiz dışındaki çalışmalarda
çağdaş, bilimsel kriterlere uyumlu çalışan, ancak Çerkeslere
ilişkin çalışmalarda da bir o kadar, bilimselliği de
akılcılığı da bir yana bırakabilen bir yapı. Evet bizlerin
İlkel düşünce yapısına tutsak, sayıları da pek az olmayan
okumuşlarımıza… Benzediği için de bizim özelimizi yazarken,
bilimsel verileri değil, sevdiği, inandığı sahte bir dostunun,
sayın Fethi Recep’in yalan yanlış söylediklerini temel aldı.
Sayın Recep’in ben merkezci ilkel yaklaşımının bile farkında
olamadı. Böylece belki de meslek yaşamının hem gerçeklere hem
de bilimselliğe en uzak yazısını yazmış oldu. Benzer bir
yazıyı kendi alanında yazmış olsaydı inanın bilim adamları
yazıyı yazdığına, yazacağına çoktan pişman etmişlerdi.
Benim ilk yayımlandığında makaleyi görme olanağım olmamıştı.
Zaten İngilizce bilmediğim için görsem de anlamayacaktım.
Makaleyi ilk kez çevirisi, Nart’ın Kasım-Aralık 1998 onuncu
sayısında çıktığında Maykop’ta okuma olanağı buldum. Hayretler
içinde de kaldım. Çünkü yazılanların tamama yakınının hayal
ürünü olduğunu o dönemin Kafkas Derneği Başkanı Sayın Muhittin
Ünal da, yardımcısı, şimdi Kaf-Fed Genel Başkanı Sayın Cihan
Candemir de çok iyi biliyorlardı.
Elbetteki Maykop’ta ilk görüşmemizde arkadaşlarımızı
eleştirdim. Muhittin bey yazıyı görmediğini, baskıdan önce
yazıyı görseydi engel olacağını söylemiş. Cihan bey de hep
satır aralarını okuduğum, gereksiz yere ince eleyip sık
dokuduğum eleştirisini getirmişti. Yanlışın nasıl
düzeltilebileceğine hiç sıra gelmemişti. Ancak benim en büyük
korkum DÇB üyesi derneğimizin dergisinde yayımlandığı için,
ileride bu hayal ürünü yazının referans olarak alınabileceği
yönündeydi.
Nitekim, işte yıllarca sonra yazı CC'de bir kez daha hem de
önemsendiği belli bir sunumla karşımıza çıktı.
Yazıda sözü edilen çoğu hayal ürünü konuların tümünün gerçekte
nasıl geliştiği ancak çok uzun bir yazıda anlatılabilir. Bunu
daha ileriye bırakalım ve birkaç belge ile bu yazının ne kadar
hayal ürünü olduğunu ve sayın Colarusso’nun, sahte dostu Fethi
Recep’in hayallerini, gerçekleri hiç araştırmadan yazıya
dökerek, girişteki tanımlamamıza ne kadar uygun davrandığını
kanıtlamakla yetinelim.
Sayın yazar yazıda sözü edilen toplantıların hazırlık
aşamasında bulunmadığı gibi, toplantılarda da bulunmamıştır.
Konuya ilişkin Fethi Recep dışında toplantıyı
gerçekleştirenlerden kimseyle görüşmemiştir. En büyük yanlışı,
Fethi Recep’i, sürgünün daha ile günlerinde ortaya çıkan dönüş
düşüncesinin, dönüş hareketinin miladı gibi sunmasıdır.
Halbuki, sayın Colarruso biraz araştırsaydı, bizlerin de
izlemeye çalıştığımız ''Birinci Dalga''nın, “Altın Kuşak”ın,
Çerkes Teavün Cemiyeti hareketinin, önde gelenlerinden TIME
Seyin’in, döneminde Dönüş’ü küçük bir dörtlükle
tanımlayabildiğini görecekti:
Wızışışım qui xehaj
Dön kendinden olana karış
Wilhepkhıme afelaj
Halkların için çalış
Wımılajeme sıd bğuetın
Çalışmazsan ne bulursun
Çıle pçheuım wıuıtın
El kapısında durursun
Daha sonra özünde dönüşü savunan İzzet Aydemir ve Kafkasya
Kültürel Dergi, Kamçı, Nartların Sesi Bülteni, Yamçı ve
Nartların Sesi gazetesi, Kaf Dağı Dergisi, dönüşçü derneklerin
katkılarını atlamayacaktı.
Suriye ve Ürdün özelinde, ''İkinci Dalga Dönüş’'ün, fiziki
olarak Türkiye’den çok daha önce başladığı altmışlı yıllarda
gerçekleştiği verilerine ulaşacaktı.
Yazıda, 125 yıl etkinlikleri DÇB’nin birinci toplantısı olarak
değerlendirilmiş. Bu etkinliklerde DÇB kuruluşu resmen
dillendirilmediyse de, ben de, bu kabule uzak değilim. Önemi
Sürgünden bu yana Çerkeslerin bulunduğu tüm ülkelerin halk
temsilcilerini ilk kez buluşturmasıydı. Bir hafta boyunca
Çerkeslerin hemen her sorunu tartışıldı. Daha sonra da DÇB
Genel kurulları dahil bu kadar kapsamlı değerlendirmelerin
yapıldığı toplantı gerçekleştirilemedi. İşte Yediden Doğuşu
ateşleyen bu etkinliklerin kararı Kuzey Kafkasya Derneği
Yönetim Kurulu’nun 23 Kasım 1987 tarihli oturumunda alınmış,
ilk planlama için de Necdet Hatam görevlendirilmişti. (Kaf
Dağı Şubat-Mart 1988) sayın Fethi Recep’in bu çalışmaları
başlatmış olması bir yana, etkinlikleri gerçekleştirenlerin
çoğu ile tanışmıyordu bile. Örneğin bizim tanışmamız için
1991’i beklememiz gerekti. Çünkü kendileri -kendi çalışmaları
ile gerçekleştiği söylenen- 125. yıl etkinliklerine
katılamamış, Hollanda’daki toplantıya Türkiye adına Süleyman
Yançatoral katılmıştı. Sayın Recep Ankara’daki etkinliklere şu
telgrafı göndermişti:
“Sürgünün 125. yılı nedeniyle düzenlemiş olduğunuz toplantı ve
konferanslara katılamamanın üzüntüsü içindeyiz. İnanıyoruz ki
Çerkes halkının çocukları nerede olursa olsun bundan sonra el
eledir, gönül gönüledir, bizi yok oluşa itmek isteyenler
karşılarında suskun insanlar bulamayacaklardır. Daha iyisine
ve daha güzeline doğru saygılarımızla.
Hollanda Çerkes Kültür Derneği adına Başkan Fathi Radjap” (Kaf
Dağı Ekim 1989-Ocak 1990 Birleşik sayısı)
İşte sayın Colarusso biraz araştırsaydı, sayın Fethi Recep’in
Hollanda’da düzenlenen ikinci toplantıya kadar katkısının bu
telgraf ile başlayıp bittiğini görecek ve bu kadar gerçek dışı
bir yazı yazmayacaktı.
İkinci toplantı ve sonraki gelişmeleri, ikinci toplantıyı
birebir yaşayan sayın Batıray Yediç ile yapacağımız
konuşmalardan sonraya bırakalım. Ancak nerdeyse her cümlesinin
eleştirilmesi gerekli yazının birkaç büyük yanlışının altını
çizelim:
“(…) Ürdün’de 100 bin kadar, Suriye’de kabaca 45 bin kadar
Çerkes mevcuttur.” Tam sayı verilemese de Suriye’deki Çerkes
sayısının Ürdün’dekilerden daha çok olduğu bilinir.
Yukarıda söylenenlerden sonra sanırım şu yargının anlamı
kalmamıştır:
“Çerkeslerin anayurtlarına dönüşü, askeri bir kariyer yapmak
isteyen bir Çerkes’in ortada hiçbir geçerli neden yokken, altı
yedi başka genç Çerkes subayıyla birlikte 1959’da görevden
alınmasıyla başlamıştır.”
Sayın Recep “İşte o zaman Kafkasya’da temelli bir Çerkes
toplumu oluşturma kararı” almış, her ne anlama geliyorsa ama
ilginçtir Fethi Recep hala Hollanda’da. Anavatana ziyarete
bile gelmiyor artık ama anavatana hiç gelmeyenler bile,
cumhuriyetleri gönüllerince birleştirip, ayırdıklarına göre bu
yaklaşımı hoş görebiliriz.
“Ne de olsa SSCB’de Çerkeslerin yaşadığı üç yönetsel bölge
vardı ve bölgedeki faaliyetleri koordine eden kültürel bir
kurum ya da xasenin yanı sıra her birinde Çerkes
faaliyetlerini destekleyen kültürel organlar vardı.”
Kültürel kurumlardan önce ve üstünde özerk cumhuriyet, özerk
bölge yönetimleri, günümüz parlamentosu karşılığı Sovyetleri
ve günümüz bakanları karşılığı sorumluları vardı.
“Adigey Özerk Bölgesi”, “Adigey Özerk Sovyet Sosyalist
Cumhuriyeti”ne dönüşürken, idari merkezi de (Özerk Bölge
olduğu zaman bölgenin dışında olan) Krasnodar’dan başkent
Maykop’a taşındı.”
AÖSSC 1991 yılında kuruldu. Özerk Bölgenin Krasnodar’da olan
yönetimi, Maykop!un Özerk Bölgeye katılması ile 1936’da
taşındı.
Aşağıdaki ifadeyi ise ne anlamak ne de çözümlemek mümkün:
“Kongre Sovyet topraklarındaki çalışmaları koordine etmeleri
için iki Sovyet Çerkes'ini yönetici olarak seçti. Başkan
olarak Carım Aslan’ı ve Başbakan olarak da Erkekler
Derneği’nin (Tl’ıxase) başkanı olan Muhiddin’i seçerek
kurulması umulan devletin bir parlamenter yapıya sahip
olacağının ilk işaretini verdi.”
Bizler bir sivil toplum örgütü kurduğumuzu sanıyorduk. Meğer
devlet kurmuşuz. Ancak her iki yöneticinin de Adigey’den
olması ilginç. Daha da ilginci başbakan seçildiği söylenen
TL'IXASE Muhiddin’in Erkekler Derneği Başkanı olarak
tanıtılması. Bu adla bir dernek o yıllarda olmadığı gibi bugün
de yok. TL'IXASE'nin anlamı gerçekten erkekler meclisi ama
neyleyeyim ki adamın Adigece soyadı.
Şimdi sorarım size olaylardan, gelişmelerden bu denli uzak
birinin, söylediklerine güvenerek bilimsel süsü verilmiş
makaleyi yazan sayın Colarusso’yu, başından beri gelişmelerin
içinde olmalarına karşın, yayınlarının referans olarak
alınabileceği sorumluluğunda uzak böylesi saçma bir yazıyı,
hem de yayımından yedi yıl sonra kendi dergisinde
yayımlayanları, “okumuş ancak üflememişler” diye nitelemek
haksızlık mıdır?
CC’nin bu makaleyi yayınlamış olmasına gelince; belki, CC’nin
de, Nart Dergisi sorumluları gibi kınanmaları gerektiği akla
gelebilir. Ancak, misyonlarının ne kadar farklı olduğu göz
önüne alındığında; bu saçma yazıyı yeniden gündeme getirdiği,
ve kısmen de olsa yazıya ilişkin görüşlerimizi açıklamamıza
vesile olduğu için CC’ye teşekkür etmemin daha doğru olduğunu
düşünüyor ve teşekkür ediyorum.
Yazının, nerdeyse her tümcesinin eleştirilmesi, arka planının
anlatılması bir başka yazıya… |
|
|
|
|
|
|
|