|
|
................... |
|
................... |
HIYARLAR
DEVRİM YAPAMAZ |
Prof. Dr. Ahmet İnam |
|
|
................... |
|
................... |
Neden hıyarlar var dünyada? Yanıt
basit: Dünya bir bostan. Peki, neden gülistân değil? Hiçbir
zaman olmadı, belki. Kavga, güç elde etme savaşı, sahip olma
kaygısı ile yaşanan çatışmalar. Ben merkezli, kültür merkezli,
ırk merkezli dünya görüşleri...
Yaşam kavgasının aman vermez zulmü
altında ezilen insan, tarihi boyunca hıyarlığını inceltecek
kültür ürünleri (sanat, bilim, din, düşünce alanlarında...)
ortaya koysa da kendi yaşam alanını bostanların dışına
çıkaramadı. Giderek acımasız kapitalist düzenin yarışmalarla
varolmaya çabalayan insanı, hıyarlığını geliştirdikçe daha
başarılı olacağını düşünüyor. Hıyar olmayan 'yırtık' olmayan,
atılımlar yapıp, yatırımlar geliştiremez. Hıyar değilseniz, bu
düzende varolamazsınız. Hıyarlardan çıkıyor iş adamları.
Hıyarlardan çıkıyor iktidarı ele geçiren insanlar. Saldırgan,
atılımcı, iş bitiricilerin önemsendiği, değerli görüldüğü bir
dünyada, hıyarlardan rahatsız olunmuyor. Hıyarlar el üstünde
tutuluyor. Hıyarlar sınav kazanıyor. İşe giriyor. 'Yukarılara'
doğru tırmanıyor. Politika, hıyarların oyun alanı olmuş. Dünya
hıyarların dünyası. Çevresel koşullardan, toplumsal, ekonomik,
kültürel nedenlerden dolayı. Kaba, kendi kabalığını kabul
edemeyecek kadar vahim bir gaflet içinde! Karanlık yanlarını
fark edebilecek duyarlılıktan yoksun. Entel, bilgi küpü ama
bilgisi iç dünyasına sızmamış. İç üzerine kitap yazıp,
kendisini içinde göremiyor. Sözcük şaklatıyor. Felsefe
yuvarlıyor. Bilgi kumkuması. Kibrinden, yüksek perdeden
konuşmasından yanına varılamıyor. Ruhu kanıyor.
Bakımsızlıktan iç dünyasını yaban otları bürümüş. Toplumsal,
politik, ekonomik, kültürel çözümlemeler yapıyor. İçinden
gelen sesleri dinlemesini bilmiyor. Kabalığı, hıyarlığı,
yüksek düşünsel gücünden ve bilgisinden geldiği sanılıyor.
Oysa, bilgisi ve düşünsel gücü, iç dünyasına ulaşamıyor. Hıyar
böylece narşisist imgeler yaratıyor, kendisi hakkında. Bu
imgeleri kendi sanıyor. Tapıyor bu imgelere. Bu, yarattığı
kendi imgelerim 'beslemek' için, kendisini sevecek insanlar
arıyor. Kimseyi sevemiyor.
Teknoloji ve bilimin hıyarlarla ilgisi var mı? Olmaz mı?
Çağdaş bilim ve teknoloji, hıyarları besliyor. Model kurmaya,
deney yapmaya, sınamaya, yanılmaya ayrılmış bir yaşamın
gündeminde hıyarlık yok. Peki, kimin sorunudur, hıyarlar?
Hepimizin. Hıyarlığını fark etmiş insanların.
Bütün dünya bostana dönmüş dediğimde elbette kendimi de azılı
hıyarların arasında görüyorum. Sıkıntım, keskin Freudgillerden
dostların sanabileceği gibi, bir 'yansıtma' sorunu değil.
İçimin hıyarlığını dışa vurup, herkes hıyar demiyorum. (Biraz
etkisi vardır elbette!) Hıyarlık, çağımızın en büyük
sorunlarından biri. İlim irfan yoluyla, 'hıyarsızlaştırma'
kampanyaları ya da eğitimleriyle tez elden giderilebilir bir
'üst yapı' sorunu değil! Bir yaşama sorunu. İnsan olma sorunu.
'Sev' denmiş, 'say' denmiş. Bunların ince yaşam durumlarına
nasıl uygulanacağı bilinmiyor. Nasıl seveceğim? Kendisi
olabilen, kendi yaşamına sahip biri olarak nasıl seveceğim?
Biricik bir insan olarak, biricik sevgilimi, yaşadığım biricik
ortamlarda nasıl seveceğim? Biricikliğimizi yaşayabilme, genel
ahlâk ilkelerinin özel durumlarda gerçekleştirilebilmesi,
yaşama ustalığı burada. Yaşama ufukları dar; kendisiyle
karşılaşmamış, giderek kendisine hiç rastlamamış insanların
dünyasında hıyarlaşma hızlanıyor. Güçleniyor.
Hıyarları önce dostlarımda gördüm. Sağolsunlar, bu konuda
benim gözümü açtılar. Hıyarân diye bir kitap yazdım. Hıyarca
yazılmış bir kitaptır. Sonra anladım ki ben de az hıyar
değilmişim. Hıyar olmayanlara (gül mü diyeyim onlara?)
rastladıkça yüreğim burkuldu. Hem kıvanç duydum, şükrettim,
içimdeki sonsuzluğa: Hâlâ güzel insanlar var. Bu çirkin yaşam
çarkının kirletemediği. Biliyorum, insan, hâlâ onlar var diye
insan. Dünyanın yönetiminde yerleri yok. Belli etmiyorlar
kendilerim. (Eski deyimiyle, 'mahviyet mesleğine mensup'lar!)
Hem içimin bir yerleri sızladı. Kalakaldım. Kendimin hamlığını
görmekten.
Dostlarım, bana her gün bostanda yaşadığımı anımsatıyorlar:
"Ahmet, sakın kendini gökyüzünde sanma, burası bostan. Burada
gücü gücü yetene bir kavga, entrika, stratejik davranışlar,
kullanma ve sömürme ilişkileri egemen. Burası, Platon'un göğü
değil! Burası Epikür'ün bahçeleri, Stoa'nın aradığı 'âsûde
bahar ülkesi' değil. Burası sana göre değil. Silâhların, ağır
iş makinalarının, güneş gözlüklerinin arkasına ruhlarını
gizleyebileceklerini sanan, kendine, dünyaya, geleceğe,
doğaya, evrene karşı acımasız, kaba odunlaşmış insanların
dünyası.
Elinde bastonu, iki büklüm yürüyen huysuz bir yaşlı adamın
dünyadan yakınması değil bu söylediklerim. Teknoloji, birçok
yaramızı sararken hıyar olma potansiyelimizi hızla arttırıyor.
Bizden sonrakiler, belki de bizi şöyle anacaklar: "Yirminci
yüzyılın sonları, yirmi birinci yüzyılın başları mı? Çok hıyar
vardı dünyada, hem de çok". Bir zamanların 'Kahramanlar Çağı'
gibi, çağımız belki de 'Hıyarlar Çağı' olarak anılacak. |
|
|
|
|
|
|
|