|
|
................... |
|
................... |
O MİĞFERDEN ARTIK
BENDE DE VAR! |
Adnan Mehel
|
|
|
................... |
|
................... |
Ben Avukat Mustafa Adnan Mehel.
İsmim size tanıdık gelmeyebilir. Ancak İstanbul Ankara
uçağında karşılaştığınız hayranınız dersem anımsayacağınızı
umuyorum.
Size anlatacak o kadar şey vardı ki. Maalesef ancak uçak
Ankara’ya indikten sonra sizi fark edebildim. Sizin açınızdan iyi oldu belki,
herhalde kafanızı baya şişirirdim. Aslında çay tadında karşılıklı
sohbet etmeyi ne kadar isterdim. Ama yoğun temponuzda bana
ayıracak vaktiniz olmazdı diye düşünüyorum. İnşallah gene
karşılaşırız. Anlatacaklarımı mail olarak yazıyorum. Boş bir
vaktiniz olursa okursunuz.
Bir öğretmenin yetiştirdiği öğrencilerini görmesi ne kadar ilginç
olursa bir yazarın da okuru üzerindeki tesirini bilmesi, onun
hayatında meydana getirdiği değişiklikleri bilmesi ilginç olur
diye düşündüğüm için bunları anlatmak istiyorum. Gogol ün izinde
serinizin dışında hiçbir kitabınızı okumadım diyeceğim ama sizinle
bizim English dergilerinden tanışıyormuşuz meğerse. Aydınlanma
değil merhamet kitabınızı okuyuncaya kadar farklı alanlarda
özellikle tarih konusunda kitaplar okuyan, Rus edebiyatını soğuk
savaş döneminden kalma önyargılı yaklaşım nedeniyle birkaç bilinen
yazarın birkaç ünlü kitabı dışında bilmeyen bir hukuk mezunu, yarı
aydın bile diyemeyeceğim Türk tipi sıradan aydın geçinenlerden
birisi idim.
Kitabınızı okudum ama anladığımı söyleyemem. Ağır geldi. Adını hiç
duymadığım yazarların, olguların, kurumların, tarihi vakıaların
içersinde boğuldum. Ancak bir edebiyat türüne ve bir ülkeye ancak
bu kadar vakıf olunabilir diye oldukça etkilendim ve hayran
kaldım. Anlayamadığım için canım sıkıldı ve bu kitabı merkez
alarak eserde ismi geçen yazarları ve onların kitaplarını
toplamaya ve okumaya karar verdim. Türkçeye çevrilmiş olanların
bulabildiklerimin tamamını okudum. Sadece edebiyat değil tarih
veya diğer alanlarda bulabildiğim eserleri alıp okumaya başladım
eserinizde ismi geçen filmlerden bulduklarımı seyretmeye,
şarkıları dinlemeye başladım. Ve Rusya beni girdap gibi çekmeye
başladı.
Bir yandan klasikler bir yandan çağdaş edebiyat, filmler,
müzikler, resimler… Ve kendime konu başlığı olarak “Rusya”yı
seçtim. Yaklaşık 3 yıldır Rusya konulu kitaplar veya Rus
yazarlarının yazdığı kitaplar dışında hiçbir kitap okumuyorum.
Buna Orhan Pamuk ve Dan Brown dahil ve bundan hiçbir rahatsızlık
da duymuyorum.Çünkü kendime bir hedef koydum.”Rusya Konusunda en
kültürlü Türk olmak”. Sadece iki istisna yazar var onlar da sayın
İlber Ortaylı ile Amin Moulof. Bu arada Türkçe'ye çevrilen
eserlerin oldukça az olduğunu fark ettiğim için Rusça öğrenmeye
karar verdim hem de kendi kendime. Behramoğlunun 50 derste Rusça
kitabını aldım ve içindeki tüm kelimeleri ezberledim.daha sonra
bir müddet Rusça kursuna gittim. Şimdi oldukça iyi seviyede
Rusça'm var. Tercüme çalışmaları da yapıyorum.
Yaklaşık 6 defa Rusya’ya gittim ve gerçek Rusya’yı tanımak için
halkın arasına karıştım. Dolmuşlarla, otobüslerle gittiğim yerleri
karış karış gezdim. Durakta bekleyen yaşlılarla sohbet ettim. Turk
yazarların Rusya hakkında yazdıkları kitapları okuduğum gibi(
Necip Hablemitoğlu, Prof. Akdes Nimet Kurat, Kırımer v.d) Rus
tarihçilerin Türkler hakkındaki kitaplarını da okumaya başladım (Selenge
yayınlarının yayınladığı 35 tarih kitabı dahil) Eski Türk tarihi
ve Rusya hakkında oldukça ciddi bir birikimim ve ciddi bir
kitaplığım oldu. Bu arada Rusça orijinal kitaplar da okumaya
başladım. Şu an Rusya hakkında en kültürlü Türk olduğumu söylemek
için erken olduğunu düşünüyorum ama en iyi bilenlerden birisi
olduğumu söyleyebilirim. Ve bunu sizin yazdığınız kitaplara
borçluyum. Bu açıdan minnettarım. Ve sizinle karşılıklı bir çay
içmeyi ne kadar isterdim anlatamam.
Geldiğim seviye açısından izin verirseniz Rusya’nın Nijninovgorod
şehrinde yaşadığım bir olayı anlatmak isterim. İki sene kadar
önceydi. Nijninovgorod kentine gezmeye gitmiştim. Bizim istiklal
caddesinin bir benzeri “Bolshoy Pokrovskaya” bir cadde ve bir
ucunda bizim taksim anıtı diyebileceğimiz Minin meydanı ve minin
heykeli vardır orada. Şehirde dolaşırken birisi ile tanıştım. Bana
şehri gezdirmeyi teklif etti ve ben kabul ettim.
İki üniversitede birden okuyan bir öğrenci. Caddeyi boydan boya
geçtikten sonra Minin meydanına geldik. Taksim heykeli gibi bir
buluşma merkezi olan heykelin yanına geldiğimizde Minin’in kim
olduğunu sordum. Minin Minin’dir dedi.Ama kim? Asker mi? Knaz mı?
Prens mi? Her gün önünden geçtiğiniz bu heykelin kim olduğunu
bilmiyor musun.? Hayır dedi. Ben o kadar kültürlü olduğunu
düşündüğümüz Rusların bizdekine benzer duyarsızlığını görünce
oldukça şaşırdım. Bak ufaklık dedim şimdi dinle. Minin Moskova'nın
Polonyalılar tarafından işgali sırasında Nijninovgorod şehrinde
esnaf ve halktan para yardımı toplayıp oluşturduğu ordunun başına
knazlardan birini davet ederek Moskova'yı kurtaran şahıstır.
Sadece vatansever bir tüccardır.
Şaşkınlık sırası Rus'taydı tabi ki. Verdiğim bilgiye inanmadı.
Mezarının nerede olduğunu bilip bilmediğini sordum. Olumsuz yanıt
üzerine elinden tutup heykelin hemen içersinde ki kremline
götürdüm. Kremlinin içersinde xram dedikleri küçük bir kilisenin
içersine soktum. Orada Minin mozelesini gösterdim kendisine ve
Rusça açıklamayı işaret ettim. Okudu anlattıklarımın doğru
olduğunu görünce utancından kıpkırmızı kesildi.
Hram'dan çıktık ve devasa Volga ırmağını seyrettik oradan. Nedense
hüzün veriyor bana Volga'yı seyretmek. Görkemli tarihimizin bir
göstergesi gibi geliyor ve esaret ve talan altındaki tarihimizi,
benliğimizi hatırlatıyor, bütün ihtişamıyla boylu boyunca uzanmış
şekilde… Kafanızı ağrıttım kusura bakmayın. ama bilmenizi isterim
ki kafanızdan çıkarıp atmaya çalıştığınız o miğferden artık bir
tane de benim kafamda var. çıkartamıyorum. Daha doğrusu artık
çıkartmak ta istemiyorum. |
|
|
|
|
|
|
|