|
|
................... |
|
................... |
ETNİK KÖKENİN
ÖTESİNDE DİASPORAYI DEĞERLENDİRME |
Prof. Floya Anthias
Greenwich Üniversitesi, Sosyoloji
Bölüm Başkanı
Çeviri: Mustafa Köse |
|
|
................... |
|
................... |
Diaspora uluslarötesi
hareketliliği ifade eder ve Gilroy’a göre diaspora değerli bir
fikirdir çünkü birliğin içine kodlanan ırk, millet ve bağlı
kültürün metafiziğine alternatiftir. Kimlik kavramını içerir
ancak günümüzde diaspora anlayışı topa tutuluyor. Bunun sebebi
hem etnik kimlik ve ırk paradigmalarının öngörülen
başarısızlığı hem de Stuart Hall ve Paul Gilroy gibi diasporik
siyah yazarların bu konuya sıklıkla değinmesidir. Birçok devlet diasporayı
homojenleştirmeyi hedefler ancak bu çok zordur çünkü diaspora
farklı cinsiyetlerden ve sınıflardan oluşur. Diaspora ortaklıkları
belirli bir kaynaktan gelen farklı ulus devletlerinde bulunan
grupların arasındaki bağlantıdan bahseder. Gereken heterojenlik ve
çeşitliliğin tanınmasıyla birlikte yaşayan ve gören bir kimlik
olabilir. Gilroy ve Hall diasporayı incelerken genelde erkek
egemen bir diaspora düşünmüşlerdir ve bu da bazı yanlış
çıkarımlara yol açmıştır. Diasporanın incelenmesinde farklı
sınıflar, cinsiyetler, nesiller ve siyasi düşünceler göz önüne
alınmalıdır.
Diasporayı ilk kullanan Robin Cohen’e göre, diasporayı oluşturan
insanlar birçok sebepten bölgeler arası dolaşırlar, esas bir
anavatandan yayılırlar ve kendilerini anavatanlarıyla
özdeşleştirirler. Kendilerini devletle tanımlamaktan çok ulusla
veya etnik grupla tanımlarlar. Diasporanın oluşması için bazı
sebepler vardır: dağılma ve saçılma, ortak travma, sorunlu
ilişkiler, kültürel gelişme.
Diasporik topluluklar tedirginlik ve farklılık hissi içinde
olurlar. Diğer ülkelerde bulunan ortak etnik kökene sahip
insanlara yönelirler. Diaspora ortaklı ve dayanışmadan oluştuğu
kadar farklılık ve ayrımdan da ulşur çünkü farklı tarihi
dönemlerde, farklı yerlere, farklı yerlerden, farklı hedeflerle
gelmiş farklı sosyal koşullarda yaşayan insanlardan oluşur.
Genellikle kültürel simgeler etrafında organize olurlar çünkü her
birinin siyasi düşüncesi farklıdır. Anavatana bağlılık ve uzaktan
milliyetçilik de diğer ortak özellikleridir. Devletler diasporayı
etnik bir kaynak olarak görür ve fayda sağlamaya çalışır. Cohen’e
göre diasporalar sembolik bir anavatana yönelim ruhu içindedirler,
semboliktir çünkü anavatanları onların beklentilerine uygun
olmayabilir. Clifford’a göre diasporalar etnik kimliği tehlikeye
sokar çünkü diasporalılık etnik kimliğin yerine karma durumunda
olmayı getirir. Sonuç olarak diaspora önemli bir kavramdır ve
farklılıklar göz önünde bulundurularak yaşanılan ülke açısından ve
anavatan açısından doğru değerlendirilmelidir.
Bu makale; uluslarötesi göç ve etnik ilişkileri inceleme konusunda
‘ırk’ ve ‘etnik kimlik’ e dayalı yöntemlere bir alternatif olarak
diaspora kavramının kullanımını değerlendirmektedir. Bu makale;
diaspora kavramının buluşsal potansiyelini hem betimsel tipolojik
bir araç, hem de sosyal bir durum ve toplumsal bir süreç olarak
inceler. Her iki yaklaşım da tanımlanmış ve içlerindeki en önemli
unsurlar değerlendirilmiştir. Önem bakımından aynı olmamalarına ve
farklı güçlü ve zayıf yönleri içermelerine karşın; her iki
yaklaşımın da, ‘anavatan’larıyla eski bağlarını sürdüren,
yerlerinden edilmiş etnik köken görüşüne bağlı olmalarından dolayı
bu yaklaşımların bir sorun haline getirildiği iddia edilmektedir.
Ayrıca her iki yaklaşımında, ’kesişimsellik’i yani sınıf, cinsiyet
ve trans-etnik bağlılık konularını tamamıyla ele alamadıkları öne
sürülmektedir. Nüfus hareketliliğinin ve yerleşiminin uluslarötesi
açılarıyla ilgili meydana gelebilecek sorunları daha geniş çaplı
olarak ele almayı sağlamasına rağmen ‘diaspora’ kavramının, şu ana
kadar açıkça belirtildiği üzere, ‘etnik köken’ sorunsalıyla
iliştirilen bazı problemlere tamamıyla çare bulamamış olduğu
sonucuna varılmıştır.
Evrensel dönüşüm döneminde etnik ve ‘ırk’ sınırlarının
düzenlenmesi hakkında son zamanlarda yapılan tartışmalar, akademik
dikkatleri tekrar ‘diaspora’ kavramı üzerinde toplamıştır.
‘Diaspora’ uluslarötesi hareketliliği belirtir ve günümüzdeki
küreselleşme ve ulusal olmayan dayanışmaların gelişmesi hakkındaki
görüşlere uymaktadır (Robertson 1992, Appaurai 1990). Küreselleşme
tartışmaları, uluslarötesi kültürel oluşumların gelişimi kadar (Featherstone
1990,Robertson 1995), ulusal sınırların ekonomik ve siyasal olarak
parçalanmasını da belirlemiştir (Featherstone 1990,Robertson
1995). Diaspora kimlikleri ve yaşantıları hakkında(örneğin, Hall
1990,Gilroy 1993, Bhabha 1990, Cohen1993,1997, Clifford 1994,Brah
1996) yeni kavramlar ortaya çıkmıştır. Ayrıca daha az önemli ama
daha tarihsel ve analitik olan sözcüklerin, bölgeye egemen olan ‘
ırk ve etnik ilişkiler’ hakkındaki geleneksel sorunların içine
dâhil edilmeleri ve bu sözcüklerin desteklenmesine ilişkin daha
büyük bir eğilim vardır. (Miles 1989,Anthias 1990,Anthias ve Yuval
Davis 1992,Hall 1990, Gilroy 1993,Maon 1994, Brah 1996). Eleştirel
bir bakış açısıyla incelenmesi gereken ’diaspora’ kavramı hakkında
iddialarda bulunulmuştur. Bu kavram şimdi daha geniş bir
uluslarötesi göç hareketi kapsamıyla ilişkili olan yerleşim ve
uyum sürecini ifade etmekte kullanılan, bir çeşit mantradan
oluşmaktadır(Vertovec 1996,Baumann 1995, Nandy 1990, Parekh 1994,
Safran 1991, Sheffer 1986,Smart 1987). Halbuki bunun aşırı
kullanılan ama yeterince kuramsallaştırılamamış bir kavram olduğu
tartışılabilir(Vertovec 1996).
Bu makalede, kavramın buluşsal potansiyelini değerlendireceğim.
Örneğin Gilroy’ a göre(1997):’Diaspora değerli bir fikirdir çünkü
(o)...birliğin içine kodlanan ‘ırk’ , millet ve bağlı kültürün
metafiziğine bir alternatiftir ’(syf.328), ve ‘durumsallıkların,
belirsizliklerin ve anlaşmazlıkların üzerinde durur’(syf.334). Bu
önemli bir iddiadır ve diasporanın etnik ve kültürel kimlik
tartışmalarının çoğunun özünden kaçınan bir kimlik kavramı
içerdiği görüşüyle aynı doğrultudadır(Hall 1990). Bunun nedeni, bu
iddianın diasporanın farklılıkları ve çeşitlilikleri kabul eden
etnik ortaklığa ilişkin uluslarötesi ve dinamik süreçlere
dikkatini tekrar vermesidir. Bu makalede, ‘diaspora’ kavramının ne
yapmayı belirttiği ve aslında neyi yapamadığı arasındaki ayrıma
dikkat çekiyorum. Benim görüşüm esasen şudur; diaspora kavramı
uluslarötesi süreç ve ortaklıklara odaklanmanın yanısıra, kimlik
ve dayanışma oluşturmada ‘köken’ noktasını ayrıcalıklı kılan etnik
köken görüşünü de yaymaktadır. Bu süreçte trans etnik
ortaklıkların ve ilişkilerin incelenmesinde de başarısız olmakta
ve cinsiyet ve sınıf ayrımına yeteri kadar ilgi göstermemektedir.
Bu başarısızlık ‘diaspora’ kavramının, uluslarötesi hareketliliğin
ve yerleşmenin çok çeşitli biçimlerini ve ayrılmışlığını
kavramamızı sağlayan bir araç olarak kullanımını ciddi bir şekilde
engellemektedir. Cinsiyet konusu; sosyal ilişkilerdeki cinsiyet,
etnik köken ve sınıf kesişmesinin giderek farkına varıldığı göz
önüne alındığında özellikle önemlidir.
Etnik Kökenin Ötesinde ‘Irk’ Paradigmaları
Diaspora anlayışının bu kadar yaygın bir şekilde topa tutulmasının
nedenlerinden bir kısmı, etnik kimlik ve ‘ırk’ paradigmalarının
öngörülen başarısızlığıyla ilgilidir. Ayrıca Stuart Hall ve Paul
Gilroy gibi diasporik siyah yazarların etkileyici yazılarının
bulunduğu postmodern diaspora versiyonlarının etkisiyle de
ilgilidir.
Etnik köken paradigması, tıpkı bütünleştiği ‘ırk’ paradigması
gibi, uluslarötesi düzeyden ziyade ulus devlet süreçlerine
odaklanma eğilimindedir. Karma ve sinkretik kültürlere son
zamanlardaki büyük ilgiye rağmen, alanla ilgili kaynakların çoğu
asimilasyon, bütünleşme ve uyum ya da etnik anlaşmazlık ve
dışlanma süreçleriyle farklı zamanlarda yakından ilgilenmiştir.
Bu, dışlanmanın baskın bir konu olduğu yerlerde, ‘ırk’ kavramı
içinde yer alan ‘etnik azınlıklar’la sınırlı kalma eğilimindedir.
Gerçekte, akademik ve politika söylemlerindeki ilginin büyüklüğü
bu sonraki gruplar tarafından oluşturulmuştur. Aslında, ‘etnik
azınlık’ kavramının kullanımı, devletteki baskın grubun etnik
kimliğe sahip olmadığını varsaymaktadır.
Etnik paradigmalar, buluşsal araçlar gibi hem sınır oluşum(barth
1969,Wallman1979) ,sosyal kimlik(Watson 1977), kültürel grup
içerikleriyle (Ballard 1994) hem de dezavantaj ve dışlanma
süreçleriyle(Rex 1973) ilgilenmeyi mümkün kılar. Ancak etnik
grupları homojenleştirme eğilimi , gruplardaki sınıf ve cinsiyet
farklılıklarını gösteren deneysel çalışmalarla (Modood et al.,
1997 ve diğerlerindeki gibi) bir arada yürütülmek zorunda
kalmaktadır. Yine de böyle gruplardaki farklılıklar konusunda
yürütülen çalışmaların çoğu, kültürel kimlik ve etnik kökenin özcü
kavramlarını eleştirenler tarafından yapılmaktadır. Bunlar sınıf
ve cinsiyet ayrımına, göç ve yerleşmenin ayırt edici yollarına,
güç, durum veya iddialar iç farklılıklarına dikkat eder.
‘Irk’ paradigmasıyla ilgili olarak, çoğu akademik tartışma, hem
ırkçılığın ‘ırk’ sız var olamayacağını hem de bu kavramın
ideolojik olması ve onun kullanılmaması gerektiğini öne sürerek
‘ırk’ kavramının yetersiz olduğunu iddia eder. ’Irk’ paradigması,
toplumsal grupların ve onların yapısal dezavantajlarının negatif
olarak sınıflandırılmasına dair endişeleri gözler önüne serer.
Ancak bu grupların sosyal konumları, genellikle kendi göç ve
yerleşme biçimleriyle ilgili değildir. ’Kendi menşe ülkelerindeki
(sınıf konuları gibi)konum ve kuruluşlar ciddi bir şekilde
belirlenememiştir. Etnik köken’ ve ‘ırk’ kavramları analitik
bakışları belirli bölge sınırları içindeki gruplar arası
ilişkilerin süreçlerine çevirdi; tek istisna ‘göçmen işgücü’ ne
ilişkin siyasal, ekonomik yaklaşımdır(Castles ve Kosack 1973,Castells
1975)Bu kavramlar göçmenler, ülke( ya da anavatan) kökeni ve
yerleşilen ülke arasında simbiyotik bağlara odaklanma
sağlayamadılar.
Hiç şüphe yok ki, kavramın çağdaş bir şekilde yeniden ortaya
çıkmasının nedeni Stuart Hall (1990) ve Paul Gilroy (1993,1997)
gibi siyah ‘diasporik’ yazarların girişimleridir ve bu makale
onların katkılarının merkezinden yola çıkarak ilerlemektedir.
Ardından, ’diaspora’ yı betimsel tipolojik bir araç olarak
kullanan daha geleneksel bir sosyolojik yaklaşım açısından göz
önüne almaktadır. Daha sonra, diasporaya sosyal bir durum ve
toplumsal bir süreç olarak bakan etkili bir yaklaşım
incelenmektedir. Siyasal ekonomik süreçler(Segal 1995) ve ‘sürgün’
hali(Said 1979) üzerinde duran diğer yaklaşımlar olsa da, bu ikisi
belli başlı yaklaşımlardandır. Bu görüşlerin detaylarına dikkat
çekmek ve bu iki yaklaşımın parametrelerini betimlemek amacıyla,
diasporayı ilk olarak kullanan Robin Cohen’ın (1993,1997)ve ikinci
olarak kullanan James Clifford’un (1994) çalışmalarına
odaklanacağım. Stuart Hall (1990) ve Paul Gilroy’un (1993)
çalışmaları özellikle önemli olsa da, bu iki yaklaşım içinde
onların en gelişmiş analizleri sunduklarına inanıyorum.
Diaspora Kavramı: Stuart Hall ve Paul Gilroy
‘Diaspora’ ,ortaklıkları belirli bir kaynaktan gelen farklı ulus
devletlerinde bulunan grupların arasındaki bağlantıdan bahseder,
ama anavatan’ı bunun dışında da tutabilir; böylece ulusal
sınırların ötesine geçen dünya çapında yeni bir kimlik
oluşturulur. Bu kavram genellikle ‘ şiddetli ve zorla ihraç etme’
süreci(Yahudiler için kullanıldığı üzere) ile karşılaşmış toplumun
sınıflandırılmasıyla sınırlandırılsa da, postmodernlik ve
küreselleşmeyle uyumlu olan dikkate değer bir ‘bilinçlilik’
biçimini gerektiren sosyal bir durumu da belirtebilir. Bazıları,
bu kavramın ulusöteciliğin küreselleşme ilkesini düzenleyeceğini
kabul ederler (Waters 1995).
Stuart Hall ‘diaspora’ kavramının son zamanlarda gündemde
olmasında etkili bir rol oynamıştır. Hall, yıllar geçtikçe hem
kültürel kimliği, hem de özcülüğün ve indirgemeciliğin gizli
tehlikelerinin önüne geçen ‘ırk’ kavramını yeniden düzenleyecek
bir yaklaşıma ilgi duymaya başlamıştır. Diaspora kavramı siyah
kültürel kimlik konusunun yeniden gözden geçirilmesi ve temel
siyah konu anlayışından bağımsız bir şekilde temsil edilmesi için
için ortaya çıkmıştır(Hall 1990). Hall , ‘geçmiş’ in gerçek,
maddesel ve sembolik etkileri olduğu için’, yerleştirmeye
odaklanmak istiyor(1990:226).
Burada bahsettiğim üzere diaspora, temel ya da saflık açısından
değil, gereken heterojenliğin ve çeşitliliğin tanınmasıyla, nefret
veya farklılıkla değil birlikte yaşayan ve gören bir ‘ kimlik’
anlayışıyla tanımlanmıştır. Diaspora kimlikleri dönüşüm ve
farklılık yoluyla sürekli üreten ve kendilerini baştan
yenileyenlere aittir(Hall 1990:235).
Hall’un çalışmaları etnik ve kültürel kimliği tarihselleştirmek
bakımından yararlıdır, ancak gövdesi farklı sosyal etkilerle
kaydedilen tarihsel olarak düzenlenen siyah bir konuyu tekrar ele
alma sürecinde yararlı değildir: buradaki monotonluk Hall ‘un açık
bir şekilde bildirdiği farklılığa üstünlük sağlamaktadır ve bu
çoğunlukla ırklaştırma merkeziyetinden kaynaklanmaktadır. Bu, bir
bakıma, özünden uzaklaştırılmış bir kültürel kimlik anlayışını
zayıflatır ve etnik gruplararası, sınıf ve cinsiyet
farklılıklarının önemiyle yeterince ilgilenmez. Ancak bu durumun
sağlamlığı, kültürel kimliklerin ve siyah öznelliklerin merkezinde
yatan bağlılığın (ve dayanıklılığın) yapısal ve dizgesel
biçimlerini tarihselleştirmenin ve farklılaştırmanın karşılıklı
etkileşimlerinin analizinde yatar.
Gilroy’un Siyah Atlantik (1993) adlı eseri, muhtemelen diaspora
kavramını kuramsal olarak en uzun süreli savunan kitaptır, ve
yazarları uluslarötesi göç ve yerleşme hakkında diaspora kavramını
buluşsal bir araç olarak kullanmaları için teşvik etmede büyük
etkisi olmuştur(Vertovec 1996). Gilroy, kültür ve tarih hakkında
‘anlaşmazlığı olan’ ‘bağlantı bölgeleri’nde yaşayan Du Bois ve
Richard Wright gibi siyah aydınların eserleriyle Batı ‘nın
tarihini yeniden yapılandırmayı istiyor. Arada kalmış diaspora
gibi kavramlar modern Avrupa-Amerikan kültürel düşüncesini
niteleyen ‘farklı ulusal dinamikler hakkındaki dogmatik odak
noktasını ortadan kaldırmakta ve ‘kültürlerarası konumsallık’ın
görevini yeniden kurmaktadır(Gilroy 1993:6). Hall gibi, Gilroy da
özcü siyah özne anlayışına ve siyah kültürün birleştirici
dinamiğine karşı çıkar. Bunun yerine, farklı ulusal siyah
grupların bağlayıcı kültürlerinin farklılıkları ve benzerlikleri
üzerine yoğunlaşan bir buluşsal araç olarak diaspora kavramına bel
bağlar. Bunları birbirine bağlayan nokta bir yandan ırkların
özgürleştirilmesi söylemine ve cinsiyetin çelişkili bir biçimde
belirtilmesine diğer yandan da ‘hem aynı hem farklı olan’ veya
Leroi Jones’un terimini kullanmak gerekirse, ‘aynı olanı
değiştiren’ toplulukları meydana getirmeyi bağlamaktadır (1967).
Tartışmasının çoğunda müzik ve performansın karışık fakat ayırt
edici yönlerine dayanan Gilroy, oldukça özel bir bilgi alanında
diaspora bilincini (veya Du Bois’in ünlü söyleyişini kullanırsak
çifte bilinci) araştırmaktadır. ‘Aynı olanı değiştirme’ de
cinsiyetin belirtilmesi ve cinsiyetin merkez alınmasını belirterek
Gilroy siyah diaspora içinde kadınlara yer verme konusunda
başarısız olmuş ve daha çok erkeklere yönelmiştir (ayrıca bakınız
Helmreich 1992).
Gilroy’un Siyah Atlantik’i konusundaki kavrayışlı incelemesi,
oldukça erkek egemen bir inceleme olsa da, ırka bağlılık alanında
siyah kültürel alanın devam ve devamsızlıkları konusunda özgün ve
tarihselleştirilmiş bir önem taşımaktadır. Bu, terimin farklı
kavramsal kullanımlarını teşvik etmek amacıyla kullanılmıştır. Bu
terim teorik çalışmanın gerçek incelemede yer alması amacıyla
oluşturulmuştur. Siyah diasporaların kendi özgüllüğünde meydana
gelebilecek olan şey, kuramsal bir araca dönüştürülemeyebilir.
Bunu, diaspora kavramı üzerinde gitgide artan deneysel ve kuramsal
literatüre yapılmış iki büyük katkıdan bahsederek göstereceğim.
Tipoloji olarak Diaspora ve Küreselleşme ile ‘Uyum’
Robin Cohen’in küresel diasporalar konusunda en son ve (kendisinin
de belirttiği gibi) iddialı projesi; etnik oluşumun yeni yapıları
ve nüfus hareketleri konusunu tekrar düşünme konusunda ilginç ve
iddialı bazı fikirler öne sürmektedir. Bu tarz bir vurgu,
belirlenmiş bölgesel ve siyasi sınırlar çerçevesinde bu
yaklaşımları inceleyen etnik ve ulusal sınırlara karşı yaklaşımlar
konusunda önemli bir düzeltici görevi görmektedir. Bu, aynı
zamanda göç, yerleşme ve etnik dayanışmanın yeniden yapılandırma
yollarına da odaklanmaktadır. Gösterilen deneysel durum
çalışmaları bu tarz nüfus ve kültür hareketlerinin kuramsal olarak
anlaşılmasına katkı sağlamaktadır. Benim buradaki görevim Cohen’in
çalışmasının bu önemli odak noktasının temelini oluşturan
kavramsal şemayı incelemektir
‘Diaspora’ adı verilen gruplar birçok neden sebebiyle bölgeler
arası dolaşırlar: buradaki temel unsur esas bir anavatandan
yayılmaktır ve diasporalar bu kökene ilişkin olarak betimleyici
bir şekilde tanımlanırlar. Diasporalar kendilerini asıl
vatanlarıyla (ya da bölgesel bir vatan olmadığı takdirde daha
geniş bir etnik grupla) özdeşleştirmeyi sürdürecekler. Cohen’in
bahsettiği anavatan bölgesel olmaktan ziyade mecazidir ve grup bir
ulus devletle tanımlanmaktan çok, kendisi genellikle ulus ya da
etnik grup olan bir topluluk oluşturmalıdır.
Cohen’e göre, diaspora’nın arkasındaki ana düşünce Deuteronomy
kitabında da belirtildiği üzere insanların zor kullanılarak
dağıtılmasında gizlidir. Sonraki tanımlar Yahudilerin ‘Babil’e
dağılmalarıyla ilgilidir. Bu kavram Afrika diasporası tarafından
da kullanılmaktadır. Ermeniler ve Rumlar, Afrikalılar ve
Yahudilerle birlikte, geleneksel ya da klasik diasporaları
oluştururlar. Cohen , ‘topluluğun kitle halinde hareketi ve ulus
devletin yavaş yavaş azalmasıyla’ ortaya çıkan çağdaş ve küresel
açılara açıklık getirirken, klasik diaspora anlayışındaki nesnelci
tanımı da sürdürmeye çalışıyor(Cohen 1993:14).
Bunu yapmak için, diaspora kavramının bir grup tarafından veya bir
grup için kullanılmasına olanak tanıyan yedi kriter sıralıyor.
Bunlar şöyledir: dağılma ve saçılma; ortak travma; kültürel
gelişme; çoğunlukla olan sorunlu ilişkiler; ulusal sınırları aşan
topluluk anlayışı; bir dönüş hareketi organize etme. Cohen; eski,
geçici olarak ikamet etme diasporik eyleminin yeni küresel
ekonominin bir özelliği haline geldiğini ileri sürüyor (1993:22).
Bunun yanında, göç teorisinin değişmez kavramlarının yola çıkma ve
geri dönme süreçleri üzerindeki öneminin eskisi kadar olmadığını
belirtiyor.
Cohen’in tipolojisi diasporik topluluğun beş farklı biçimini
oluşturur: mağdur; iş gücü; ticaret; imparatorluk ve kültürel.
Cohen bunların iki ya da çok çeşitli biçimler alabildiğini ve
özelliklerini zamanla değiştirdiklerini doğrular. Cohen ‘in
örnekleri proto-tipik olarak Yahudiler’in, mağdur olarak
Afrikalılar ve Ermeniler’in, iş gücü açısından Hindular’ın,
imparatorluk olarak İngilizler’in, ticaret bakımından Çin ve
Lübnanlılar’ın, ve kültürel olarak Karayipler’in yaşantılarından
alınmıştır(Cohen 1997). Bir çok ilginç materyal kullanılmıştır ve
Cohen kültürel diaspora bakımından Hall ve Gilroy’un Karayipliler
hakkındaki iç görülerini düzenlemiştir. Fakat, zaman zaman
diasporik başarılardan dolayı övgüler ve aşırı şenlikler
görülmektedir( Cohen 1997). Dahası, Cohen ‘in çalışması,
sorunların ortaya çıkmalarıyla olduğu kadar önlenmeleriyle de
nitelendirilir. Böyle sorular özellikle farklılık ve çeşitlilik
konularıyla, etnik gruplararası süreçleri incelemekteki
başarısızlıkla ve sınıf ve cinsiyet kesişmelerine olan
ilgisizlikle ilgilidir. Bu problemlere kavramı genel olarak
değerlendirirken döneceğim. Şimdi Cohen’in kavramsal şeması
üzerinde, öznelci kriter kullanımına ve birleştirici bölümlerin
yapımına dair özellikle tipoloji konusunda, duracağım
(a) Tipoloji: Öznelci Kriter
Tipolojiler buluşsal araçlar olarak faaliyette bulunabilirler ve
Weber’in ideal örneği özellikle karşılaştırma bakımından birçok
analitik kullanıma sahiptir. Ancak, Cohen’in tipolojisi
betimleyici ve indüktivisttir: bu biçimlere göre bir grubu
ayırırken gerekli olan ve en başta gelen şey dağılmanın kökeninin
ve amaçlılığının esas alınmasıdır. Bazı durumlarda bir ‘tür’ ü(iş
gücü, ticaret) ayırmayı belirleyen etken mevcut mesleğe ait bir
biçimlendirme olurken, bazen de zorla ve şiddet kullanarak(
mağdur) yerinden edilme ya da topraklarına girmeye (imparatorluk)
‘maruz kalma’ , bazen ise kültürel unsurların(kültürel) özel bir
sentezinin geliştirilmesi şeklindedir. Böyle bir tipoloji
kıyaslaması yapılanmayan kıyaslamalı bir şema sağlar. Birbiriyle
ilişkili olan farklı boyutları kavramayı sağlayacak bir araç
yoktur.
Diğer durumun problemi ise dağılmanın çıkış noktasına veya
amaçlılığına bağlı olan tipolojik aracın üstü kapalı açıklayıcı
potansiyeliyle ilgilidir. Bir örnek bu problemi gözler önüne
serecektir: bir grubu hareket etmeye güdüleyen etmenler; ister iş
gücü, isterse de zorla ihraç edilme olsun, ne yerleşmelerini ve
oraya uyum sağlama biçimlerini ne de kimlik biçimlerini inceleme
amacıyla grupları sınıflandırmaya yeterli yöntemler oluşturmaz.
Bunlar sadece bu güdülenmenin gerekli sosyal etkileri olduğu
gözlenirse yeterli olur. Güç ve şiddetin grubun anavatana olan
bağlılığını nostaljik ve efsaneye benzer düş olarak yeniden
oluşturması mümkündür. İş gücü göçü, göçün ekonomistik amaçlarını
ilerletmek ve ülkeyi terketme isteğini haklı göstermek amacıyla
ekonomik mükâfat arayışına neden olabilir. Ancak bunlar
varsayımdan çok araştırılması gereken konularıdır. Uluslarötesi
hareket biçimlerinin herhangi bir gerekli sosyal etkisi yoktur ve
bununla ilgili biçimler bağımsız araştırmalarla ortaya
çıkarılmalıdır. Tipolojinin önemi karşılaştırma amacı için
buluşsal bir araç olması ve bu süreçleri ve diğerlerini ele almaya
yardımcı olmasıdır.
Birleştirici Kategoriler ve ‘Topluluk’ Varsayımı
Diasporik grupların diğerlerinden farklı olduğunu doğrulamak için
Cohen, diasporayı (çiçek veya tohumların alt gruplandırılmasında
olduğı gibi) farklı türlere ayrılan birleştirici soyolojik bir
olgu olarak belirtmelidir. Kitabının sonunda alaylı bir şekilde
kendi kendine bahçıvanlıkla ilgili benzeşimler kurmaktadır.
Diaspora, toplumu uluslarötesi bir topluluk olarak belirtir.
Buradaki varsayım bazı siyasi hedeflere kendini adamış, herhangi
bir ayrım veya farkı olmayan insanların oluşturduğu doğal ve
sorunsuz bir ‘organik’ topluluktur. Cohen diasporik grup
üyelerinin karşılaştığı tedirginlik ve farklılık hissinin diğer
ülkelerdeki ortak etnik kökene sahip kişilerle kendilerini
özdeşleştirmelerine neden olduğunu öne sürmektedir.
‘Tedirginliğin’ neden trans-etnik dayanışmaya değil de etnik
dayanışmaya neden olduğu henüz araştırılmamış olsa da bu durumun
gerçek olduğu gösterilebilir. Başlangıçtan beri var olan bağlılık
kavramı diaspora kavramının merkezinde yatmaktadır. Cohen,
diasporik hareketlere yol açan nedenlerin farklı gruplara göre
değişeceğini belirtmektedir. Bu gruplar arasında farklı zaman ve
yerlerde zorla/ isteyerek faktörleri olabilir. İltica, zorla
yerinden etme/ sürgün, ticaret/işgücü göçü, beyin göçü kendi
içinde farklı kategoriler barındırabilir; örneğin Rum diasporası.
Cohen, bu açıdan farklı diasporaları ayıran bir tipoloji
oluşturmaktadır. Ancak bu tarz farklılıkların ve diğerlerinin
temelinde onun tipolojisinin belirli disporalar arasındaki
farklılıklara sanki aralarındaymış gibi uygulanabilir olduğu öne
sürülebilir.
Diaspora düşüncesi uluslararası düzeyde bahsedilen toplumu
homojenleştirme eğilimindedir. Ancak nüfus hareketleri farklı
tarihi dönemlerde, farklı nedenlerden dolayı meydana
gelebildiklerinden ve farklı hedef ülkeler farklı sosyal koşullar,
fırsatlar ve sonuçlara neden olduklarından bu tarz toplumlar
homojen değillerdir. Rum diasporasının tanımlanmasını örnek olarak
alalım. Rum diasporası 1922’de ön Asyadan atılanlar ve şuan
Türkiye ve Arnavutluk’da yaşayan Rumlar kadar daha yakın
geçmişteki gurbetçileri de kapsar. Gurbetçi olarak gezinen
Almanya’daki Rumlar ve zorla vatanlarından uzaklaştırılmış
İzmir’deki Rumların ortak noktaları nelerdir? Çoğunluğu öğrenci,
uzman veya gemi sahibi olan Londra’daki Rumlarla ortak özellikleri
nelerdir? Çoğu kendilerini Rum devletinin bir parçası olarak görse
de kendileri Rum ulus devletinin hiçbir zaman bir parçası
olmadıklarından Kıbrıslı Rumlar Rum diasporasının bir parçası
mıdır? Kıbrıslıların Britanya’ya göç etme ve yerleşme biçimleri
Almanya ve İsveçteki Rum göçmen işçilerden veya İzmir’den
ayrılmaya zorlanan Rumlardan ziyade diğer yeni İngiliz Milliyetçi
grupların göçlerinde olduğu gibidir. Yine de Yunanistan ve
Kıbrıs’tan Amerika ve Avustralya’ya göç birbirine daha çok
benziyordu ve bu nedenle söz konusu ülkelerdeki toplumsal
konumları birbiriyle aynı doğrultudaydı. Etnik getolarda çalışan
ve ikamet ettikleri ülkenin dilini( anadili gibi) konuşamayan
göçmen kadınların (ilk ve tek dili ingilizce olan) bizlerle ortak
özellikleri nelerdir? Şapkaya veya yaka kartına uyum sağlamam
gerekiyor mu? Bu yaka kartı nedir? Kim beni sınıflandırabilir? Bu
tarz sorular benim için herhangi bir analizin merkezini oluşturur:
Diaspora ortaklık ve dayanışmadan olduğu kadar farklılık ve
ayrımdan da oluşur.
Diasporalar diğer bir manada homojen değildir: yerel şartlar
içinde bulunan bir grubun farklı ortak oluşumlarından meydana
gelmiş olabilirler. Buna ek olarak, kültürel simgeler etrafında
organize olmaları, etnik kültürel örgütler oluşturmaları ve kendi
etnik kimlikerini geliştirmeleri açılarından çeşitli şekilde
olabilir. Genel kategori içindeki farklı grupların farklı siyasi
hedefleri olacaktır; bu cinsiyet, sınıf, siyasi ortaklık ve nesil
ayrılıklarını içerebilir. Birçok durumda ulusal duygular
bakımından anavatanlarına bağlı olabilirler ve kendi
anavatanlarının çıkarlarını sürdürmeyi amaç edinebilirler. Ancak (Anderson’un
1995’te uzaktan milliyetçilik diye adlandırdığı) anavatan
politikaları ‘orada bulunanlar’ ın siyasetleriyle önemli
farklılıklar gösterebilir. Bu ağır bir suçluluk ve fazlasıyla
karşılama duygusu, (grupları bir çeşit zaman sıçramasında bırakan)
eski etnik unsurları elinde tutma çabasında görülen ritualistik ve
sembolik bir heves ortaya çıkarabilir. Diasporanın (eğer varsa)
anavatana ne kadar yakın ya da uzak olmasına bağlı olarak
farklılıklar oluşabilir: Örneğin Avustralya ve Amerika’daki
Rumların anavatanarındaki etnik kültürü sürdürmekte Britanya ve
Fransa’daki Rum ve Kıbrıslılardan daha az ilgili olduklarıyla
alakalı bazı bulgular vardır.
Ancak anavatana bu tarz sürdürülen bağlılıklar, bu gruplaşmalar
tek bir kavramsal sınıflandırmaya ait olma gibi bir yönelmeyle ele
almak için yeterli bir neden değildir. Aslında onların çoğunu
birbirine bağlayan şey aynı kökene dayanmalarıdır. Eğer böyleyse
araştıracağını belirtmiş olduğu şeyi zaten kabul etmiş olur.
Açıklayan açıklanana dönüşür. Toplum sınıflandırmasının atfedilmiş
köken (diğer ya da kendinin ki) tarafından belirlenebilmesi bunun
geçerli bir sosyolojik sınıflandırma olarak görülmesine yeterli
zemin oluşturmaz. Bu kategori içindeki farklılıklar kategoriler
arasındaki farklılıklardan çok olabilir. Bu yalnızca kuramsal bir
durum değildir; gruplar içindeki güç hiyerarşilerinden
bahsedilemez. Hem gruplar içindeki hem de gruplar arasındaki ve
daha geniş bir toplumsal yerleşme içindeki toplumsal ilişkilerde
yer alan farklı konumlardan da bahsedilemez. Cinsiyet ve sınıf
oluşumu konusu özellikle önemlidir. Cinsiyet aslında Cohen’in
diasporik oluşumlar konusundaki çalışmasında eksik bir terimdir.
Bu konuya makalenin sonuna doğru kavramın genel bir
değerlendirmesini yaptığımda geri döneceğim.
Bir durum Olarak Diaspora: İstikrarsızlaştırılmış Ulus
Diaspora’nın postmodern biçimleri bir grubun tanımlayıcısı
olmaktan çok bir durum belirtir (Hall 1990, Gilroy 1993, Clifford
1994, Brah 1996). Durum yalnızca hareketin yönü doğrultusunda
yapılandırılmış değildir, aynı zamanda modern (ya da postmodern)
durumunun kendi yapısının içine sızandır. Bu durum bir yere ait
olma ya da bir yerde bulunma durumu arasında gidip gelmeyi ortaya
koyar ve bu yerleşilen yere karşı hissedilen duygularla oluşurken
anavatana doğru özel bir hassasiyetle özdeşleştirilir. Bu alan
farklılık yoluyla ve farklılık içinde kurulduğu yerdir ve aynı
zamanda kültürel uyum veya kümelenmenin farklı biçimlerini ortaya
koyandır: bazı biçimlerde karma şeklindedir. Diaspora’ yı bir
durum olarak ele almak bölgesel süreç ve kültür değişimlerle
ilgili olan özgüllükler açısından soruyu ele almaktır. Burada
dönüşümlerinin etkilerinin ve bireylerin kültürel
belirliliklerinin faaliyetini istikrarsızlaştıran konular
belirlenebilir ve ontolojik ve epistemolojik etkileri
araştırılabilir.
Diasporanın bu biçimi bütünsel düzeyde bir süreç belirtebilir ve
bunu sadece grup ve grup içindeki ilişkiler açısından yapmaz;
diaspora süreci doğal olarak küreselleştirme ve kültürel karışımla
(ya da kümelenme/ karma şeklinde) ilgilidir. Değişimler sadece
diaspora grubunda değil tüm sosyal kesimlerde ortaya çıkar. Bu
süreçler uluslarötesi ve trans-etnik karışımları içermektedir.
Diasporik bir alan etnik ve ulusalcılık sınırlarını ihlal edildiği
takdirde oluşur(Brah’ ın çalışmaları 1996). Bu formulasyonun
kullanımındaki sorun, küreselleştirmedekiyle aynı olmasa da ona
benzerdir. Diasporik süreçler ulus etrafındaki sosyal birliklerin
istikrarsızlaştırıldığı bir süreçtir. Bu yaklaşım en çok James
Clifford ‘ un çalışmalarında açıklanmaktadır(1994).
Clifford’un etkili görüşüne göre, ulus devlet başka bir yere bağlı
olmayı kurgulayan diasporik bağlanmalar tarafından çökertilmeye
çalışılır. Dahası diaspora kategorisi bölgeye olan doğal
bağlantının sürekliliğini vurgulayan ‘grup’un kendi içinde gelişen
iddialarını reddetmektedir. Diaspora bir yere ait olma durumunun
asıl bölgeye yerleşmeye hak talebinde bulunmaktan
kaynaklanmadığını ileri sürmektedir çünkü onların kendi yapılı ve
dolaylı anavatanlarından farklı bir bölgeye yerleşme hakkına
ihtiyaçları vardır. Bu; diasporanın, kendiliğinden oluşan tüm hak
talep etme iddialarının temel sorunlarının farkına varmasını
sağlar: peki bu hakların iddia edilebilmesi için bir grubun bir
bölgede ne kadar süre ikamet etmesi gerekmektedir?
Kimlik daha sinkretik olmaktadır: Britanya doğumlu Kıbrıslılar,
Avustralyalı Rumlar, Siyah, Müslüman ve Asyalı Britanyalılar,
Yahudi Almanlar, Ruslar ve Ermeniler, İtalyalı Amerikalılar ve
buna benzer diğerleri. Clifford bundan seçici yerleşme olarak
bahsediyor: yerleşme ve farklı olma arzusu. Bu; ulus devlet
biçiminin belirlenmiş ulusal bir grupta toplanmasına karşı çıkar
ve bunu trans-etnik ve uluslarötesi olarak oluşturur. Diaspora’nın
küresel dünya görüşü ve bu nedenle yıkıcı ve suç teşkil eden gizli
gücü fikrini ve bu yaklaşımın temel dayanağını oluşturduğunu
düşündüğüm bu düşüncenin ulus devlete olan radikalleştirici
ilişkisini gözden geçireceğim.
Etnik Köken Ötesinde Evrensel Düşünme ve Yerel Yaşam Tarzı
Clifford diasporaların evrensel bir şekilde düşündüklerini ancak
yerel bir yaşam tarzı sürdüklerini ileri sürmektedir. Böyle bir
tasvir son zamanlardaki küreselleşme teorisinin merkezinde
yatmaktadır( örneğin Featherstone, Lash ve Robertson 1995).
Göçebelerin (Bradiotti 1994) ve melezlerin(Bhabha 1994,Pieterse
1995) modern ve postmodern durumları bünyesinde barındırdıkları
öne sürülmektedir. Böyle yaklaşımlar etnik bağların ve sınırların
değişmezliğinin öteleme ve değişken kimlikler tarafından
yerlerinin değiştirildiğini iddia etmektedir. Son zamanlarda
yapılan araştırmalar bu görüşü desteklemektedir( Back 1996,
Bhavnani ve Phoenix 1994, Modood 1997,Anthias yakında çıkacak
olan). Böyle değişiklikler etnik durumu temelde değiştirmiştir.
Yine de bunu; bir dizi kimlik ve kültürel anlatımın, etnik
mecburiyetlerin kaldırılması ve ‘diasporik alan’ın yeni
etkenlerini ele almak için etnik politikaların dayanağındaki
yatırımlarının geçerli sayılmaması olarak yorumlanması çok
kolaydır. Bir taraftan bireylerin ve grupların kültürel ve kimlik
seçimlerinin göç ve uluslarötesi hareket yoluyla daha açık bir
hale geldiğini gösteren belirtiler varken, diğer taraftan da etnik
köktenciliğin büyümesini de gözler önüne seren bulgular
bulunmaktadır (Assad 1993, Chhachhi 1991). Daha önce sözü geçen
Cohen’in çalışmalarından bazılarında belirtildiği gibi,
uluslarötesi göç hareketleri çerçevesinde organize edilmiş bir
dizi toplumsal grubun anavatanda duygusal ekonomik ve kültürel
olarak ‘ etnik’ dayanışmaların ve ulusa ait olma ve yatırıma devam
etme sembollerine bağlılıklarının devam ettiği görülmektedir (Lemelle
ve Kelly 1994).
Eğer durum böyleyse, diasporaların daha önceden dünyaya bakmak
için kullanılan ‘etnik gözlükleri’ kıran taraf olarak algılanması;
devam eden bir etnik fikre ve böylece partikülarist bağların yeni
yapılandırılmış bir etnik mutlakiyetçilik biçimine bağlılığınının
değerini oldukça küçük gösterebilir. Örneğin uluslarötesi bir
kategori oluşturuken genelde yapıldığı gibi küresel anlamda
düşünürken Siyah Müslümanlardan veya ulusçu Rumlardan ne ölçüde
bahsedebiliriz? Onların meşru kılınması ve gücü küresel
ilişkilerle kazanılabilir. Meşru kılınma iddiaları uluslararası
daha küresel bir bağlamda aranabilir. Yine de gerekli olarak yerel
ve partikülarist etnik bir mutlakiyetçiliği yeniden oluşturuyor
olabilirler.
Diasporanın suç teşkil etme potansiyeli üzerinde durulması
kesinlikle araştırmaya değerdir: Sorun bunun genelde ileri
sürülmesidir. Örneğin Clifford diasporik durumun yerlilerin
iddialarının ilgili olduğunun tanınmasına neden olduğunu öne
sürmektedir. Eğer durum böyle olsaydı diaspora gruplarının
bölgesel ve diğer siyasi haklar konusunda hala kendi anavatanında
kalanlara veya ulus devlette doğanlara oranla daha az özcü
ulusalcı olduğu söylenirdi.
Clifford’ un fikirlerinin burada gösterilmesi burada sözü geçen
Kıbrıs Türk veya Rum diasporalarının görüşlerinde bulunabilir:
Kıbrıs’a yerleşen Türkler Türkiye’ den 1974 yılından sonra eğer
bir çözüm varsa vatanlarından çıkarılmak için mi gelmişlerdi?
Kıbrıslı Türkler Kıbrıs’ a 15.yy. da geldiler. Bu onlara toprak
talep etmede devredilmez haklar vermek için yeterince uzun bir
zaman değil midir ?(Clifford’un da sorduğu gibi ) Kayıtlı tarihten
önce bir yere yerleşenlerin iddiaları, gemi tren veya hava yoluyla
gelenlerden farklı mıdır? Aslında kanıtlar gösteriyor ki diasporik
Kıbrıslıların, Rumların ve Türklerin hala Kıbrıs’ta yaşayanlarda
olduğu gibi ulus devlet içinde kendi söz konusu siyasi temsil
edilmeleri konusundaki siyasi çıkarlarıyla ilgili ulusalcı ve
şovenist iddialarda bulunmaları olasıdır (Anthias 1992, Anthias
,yeni çıkacak olan). Ayrıca Kıbrıs devletinin kendi diasporalarını
Kıbrıs’ın etnik hedefini sürdürmek için kaynak olarak kullandığına
dair sıkı bir çaba vardır ve Rum devletinin Rum diasporasını etnik
bir kaynak olarak gördüğüne dair kanıtlar vardır. Kıbrıslı Rumlar
konusunda diasporayı Kıbrıs sorununa bir çözüm olarak kullanma
isteği bulunmaktadır ve bazen bu çoğunlukçu Kıbrıs devletini
yeniden kurma isteğini de içine alır. Kıbrıslı Türkler’in
durumunda diaspora, zayıf bir federal yapı içinde de olsa etkili
bir ayrımı ileri götürmek istemektedir.
Aynı şekilde sinkretik kültürel etkenlerin değişmesi farklı
kültürlere karşı tolerans gösterme şeklinde ortaya çıkabilir ve
karşılıklı dialoğu içerebilir. Diğer bir yandan süreç baskın
grubun içinde de gettolaştırmaya, etnikleştirmeye, veya etnik ve
diğer her türlü köktencilik biçimlerine yol açabilir. Özellikle
etnik yerelciliğin ve köktenciliğin artmasıyla sinkretizme verilen
anlamın çok değişken olabileceğini gösteren çelişkili kanıtlar
vardır; o yüzden hangisinin doğru olduğundan emin olmadan önce
karar verilmemelidir.
Üstelik diasporanın postmodern kategorisi genellikle göç, yerleşme
ve uyum sağlama süreci için sınıf ve cinsiyet analizi yapamaz(
istisna için Brah 1996 bakınız). Bu; feministlerin, özellikle
siyah ve ırkçı karşıtı olanların, genel anlamda göç ve ‘ırk’
konularındaki araştırmalara karşı öne sürdükleri süre gelen bir
eleştiri olmuştur. (Hooks 1981, Carby 1982, Anthias ve Yuval davis
1992). Bu eleştiri aynı zamanda diasporanın cinsiyet gözardı
edilmiş kavramı için de geçerlidir. Sınıf ve cinsiyet konusuna (ve
kesişmesine) bir sonraki bölümde tekrar döneceğim.
Diasporanın Değerlendirilmesi
Cohen ve Clifford’un yaklaşımlarında ortak özellikler olsa da,
aynı zamanda önemli farklılıklar da vardır. Cohen uluslarötesi bir
hareketin bir diaspora oluşturup oluşturmayacağı konusunda
objektif bir tipoloji ortaya çıkarmaktadır. Sembolik bir anavatana
doğru yönelim, kategoriyi belirlemede anahtar bir faktördür. Bu
anavatanda veya etnik grupta yapılan yatırımı ve seyahati içeren
süregelen etkileyici bağlar ve dönüş yaptığı yer ile
belirtilmiştir. Diasporik oluşumlar küresel alanda ortaya çıkar ve
bu karşılığında diasporanın toplumsal bir oluşum biçimi olarak
özel güçlerini ortaya çıkarır. Clifford, aksine nerdeyse tamamen
karşıt denilebilecek bir görüşe sahiptir. Diasporalar etnik
kimliği ve etnik mutlakiyetçiliği tehlikeye sokar. Etnik kimliğin
yerine karma olma durumu yer alır, kesinliğin yerini ise eleştiri
alır. Kültürel ve bölgesel hareket aynı zamanda dünya görüşünde
bir değişiklik içerir: diaspora küresel olarak düşünür.
Vurgulanan bu önemli farklılıklara rağmen inanıyorum ki Cohen ve
Clifford iki merkezi zorluk konusunda hem fikirdir. Bunları, şöyle
belirteceğim (a) anavatana bağlılığın öneminin sağlanmasında
ilkçilik sorunu ve (b) sınıf, cinsiyet, trans-etnik ortaklıklar ve
güç ilişkileriyle ilgili olarak kesişme sorunu.
İlkçilik Sorunu: Bir arada Tutan Bağlar ve Yurdundan Edilmiş
Etnik Köken
Diaspora genellikle sahip olunan etnik ve ulusal aidiyetle ve
kökenlerle ilişkilerini sürdürme ve farklılıkları hoş görme
görevini üstlenir. (postmodern versiyonuna göre önemli olanın ‘
yollar’ olduğunu kabul etmemeye rağmen). Bu kimlik ve ortak
deneyimle oluşturulan bağlardan çok yurdundan uzaklaştırılmaları
sonucu oluşan bağlarla ilgili olan etnik kimlik yönlerini gözden
kaçırmaktadır. Bu deneyim farklı yerlerde farklı olacağından
durum/ denyimden çok ‘ kökenin’ oluşturduğu bağlar olmalıdır. Bu
yer değiştirme olguculuğu yine de eğer bu kategorinin anahtarı
olsaydı bir çeşit anavatan kavramını veya Brah’ın terimini
kullanacak olursak ‘ öz güdüm’ kavramını her zaman oluşturmazdı.
Bunu yapıp yapmadığı yerel ve özel seviyede deneysel bir araştırma
konusu olurdu. Böyle bir çalışma henüz tam olarak üstlenilmedi ve
herhangi bir karara varılmadı. (Cohen daha feminen bir versiyon
fikrini yarı ciddi bir biçimde düşündüğünü kabul etse de) Diaspora
genellikle gerekli bir ebeveyn - dölleri dağılmış bir baba
kavramını gerektirir. Orijinal anavatan diaspora kavramı için bir
referanstır: bu Clifford’un çalışmasında olduğu gibi ne kadar çok
yalınlaştırılmış ve yeniden yapılandırılmış olursa olsun ilkçiliğe
giren referans noktasıdır. Efsanevi anavatan figürü diğer
ülkelerdeki kardeşlerle bağları kabul etmekten önce gelir: bu aynı
zamanda cinsiyet ayrımı yapan bir benzeşmedir( Baba’nın dölleri
veya tohumları belki de... daha gereksiz bir konu ama... (Gilroy’un
diasporayı The Black Atlantic ‘de cinsiyetten uzak ve potansiyel
olarak cinsiyet ayrımı yapan kullanımına bir eleştiri olarak bknz.
Helmreich 1997). Doğal ve kendinin farkında olan ortak bir köken
yoluyla farkedilen topluluklar postmodern versiyonda küresel bir
bakış ortaya çıkarmaktadır. Diaspora vatanlarından edilmiş etnik
kökenden daha fazlası mıdır?
Eğer diasporada bir etnik köken varsa (ki açıkca vardır) o zaman
tıpkı diğer etnik kökenler gibi ilişkisel ve bağlamsal alanda
kendini geliştirir; belirli siyasi hedefleri gerçekleştirmek için
kimlik ve kültür konusunda farklı açıklamalar ortaya çıkar. Bu
nedenle diaspora grupları içindeki farklı etkenlerin siyasi
bağlılığı konusunda hiçbir zaman sorun ortaya çıkmaz. Kısmen
kendilerinin tanımlandığı uluslar içindeki etnik hedeflere dikkat
edilmelidir: orijinal anavatan ve bulunulan ülke. İlkiyle ilişkili
olarak bazı uluslar kendi göçmenlerini tanımlama konusunda
diaspora terimini kullanmak istemiyorlar çünkü bu, ulus oluşturma
hedefi veya mücadelesi bağlamında yıkıcı bir anlam teşkil ediyor.
Günümüzdeki Kıbrıs’ta örneğin devlet, bunun kimlik kaybı ve geri
dönmeme olasılığı konusunda çağrıştırdığı anlam nedeniyle dışarıda
yaşayan Kıbrıslıları diaspora olarak tanımlanmaya karşıdır. Kıbrıs
devleti bu nedenle dışarıdaki Kıbrıslılar için, hatta ikinci ve
üçüncü nesilden gelenler için bile ‘ göçmen’ terimini kullanmak
istiyor. Çünkü bu grubu kaybetmek istemiyor. Bu; 1974 yılında
Türkiye’nin adaya yaptığı çıkartmanın ve bunun Kıbrıs içinde ve
Türkiye’den Kıbrıs’a Türklerin elinde bulunan adanın kuzeyine
yapılan nüfus hareketlerinin demografik bir sonucudur. Yine de
Kıbrıs bir biçimde veya diğer bir biçimde devam eden bir referans
noktası olmasına rağmen ‘ Kıbrıslı olmaya’ verilen anlamlar ikinci
ve üçüncü nesillere göre değişkenlik göstermektedir(Anthias
yakında çıkacak olan).
Cohen iki bağlılık arasındaki rekabetten söz etmektedir: anavatana
bağlılık (ve ortak etnik kökene sahip olanlara) ve yerleşilen
ülkeye bağlılık. Aynı zamanda Cohen diaspora deneyiminin grubu
‘ulus’un temsilci ve ideolojik zincirlerinden kurtardığını
belirtmektedir. Ulusalcılığın muhafazası ( Anderson 1995) ve ulus
devletin diasporalara eklediği kullanımlar tamamen
incelenememiştir. Diasporalar ulusal mücadeleleri ve projeleri
finanse edebilir. Örneğin, Amerikadaki Yahudiler İsrail Devletini
destekleyebilir ve Amerikadaki İrlandalılar İrlanda Cumhuriyeti
Ordusu‘ na destek verebilir, yurt dışındaki Kıbrıslılar Kıbrıs
sorununun belirli bir çözümünü, Türk veya Rum olmalarına bağlı
olarak, destekleyebilirler. Göçmenlerin çocukları ülke
yerleşiminden dışlanmaları konularına daha odaklanmış olsalar da(Anthias
1992a) ya da direniş biçimleri olarak etnik özcü projeler
düzenleseler de (Afshar 1994, Saghal ve Yuval Davis 1994)
göçmenlerin politik faaliyetleri anavatanlarındaki mücadele
tarafından yönlendirilebilir. (bu birçok etnik göçmen dernekleri
için geçerlidir- Rex 1991). Ayrıca ulus devlet kendi
diasporasından yardım isteyebilir ve bağların ve kimliklerin
devamlılığına yatırım yaparak ve uzun bir aradan sonra yurduna
dönen kimselere ayrıcalıklı davranarak onu bir dayanak olarak
görür.
Sonuç olarak ‘bağlar’ hetorejen ve çok yönlüdür. Ait olma
durumunun kimlik ve kültürel açıklamaları, bölgesel ve sosyal
yerleşme bakımından birbirine merkezi olarak bağlanan ‘etnik’
biçimleri ele alır. Diaspora kavramı ‘anavatanla’ ilgili bazı
devam eden bağlılıklara dikkat çektiği üzere ilkçilikten kaçınan
bir kavramsal etnik köken anlayışı oluşturur. Aslında bu
tartışmadan çıkarılacak sonuç diasporanın ‘etnik köken’e bir
alternatif olması değildir aksine ikinicisini dile getirmenin daha
açık bir şekilde nitelendirmesini gerektirir. Sınıf, Cinsiyet,
Trans-Etnik Bağlılıklar ve Güç Bağlantılarının Kesişme Sorunu
Önceden belirttiğim üzere; farklılıklara dikkat edilmediği ve
materyaller bu farklılıkların çeşitli ortaklıklarca ve belirli
durumlarda aşıldığını göstermek için sunulmadığı sürece;
Yahudilerin, Rumların veya diğerlerinin oluşturduğu topluluk fikri
‘hayali topluluk’lar olarak bile sürdürülemez.
Cohen ve Clifford’un görüşlerinden bahsederken, diaspora
sorunundaki sınıf ve cinsiyet taraflarının ele alınmasının genel
bir başarısızlık olarak gözüktüğünü belirtmiştim. Bhabha’daki
(1990) diasporik birey imgesi kozmopolit yurtsuzluğun değil
gönderilmiş fikirlerindir. Bu sınıf farklılıkları sorununu ortaya
çıkarır: Oxford ve Cambridge üniversitelerinde öğrenim görmüş
Kuzey Hintli üst sınıf bir öğretim üyesiyle Pakistanlı garson veya
bakkal arasındaki ortak özellikler nelerdir? Onlardan Asyalı
diasporayı daha küresel olarak bırakıp sadece Britanya’daki Asyalı
diasporanın bir parçası gibi bahsetmek ne kadar anlamlıdır?
Cohen’ e göre diasporalar, özellikle sosyal organizasyonların
uyarlanabilir biçimleridir ve küresel dönemde belirgin bir şekilde
avantajlı durumdadırlar: ‘Ev sahibi toplumun üyeleriyle
karşılaştırıldığında, diasporaya ait olanların karakteristik
olarak avantajlı bir mesleki profilleri vardır... iş gücü
piyasasındaki olumsuz değişimlere daha az maruz kalırlar’
(1997:172).Cohen bunu gösteren yeterli kanıt sunamasa da bunun
doğru olma ihtimali vardır, ancak ne tüm diasporalar için ne de
belirli bir diaspora üyeleri için geçerli değildir. Bunun yanında,
temelde doğru olsa bile, belirli bölgesel kökenlerin üyelerinin
kendi yanlarında getirebileceği ekonomik ve kültürel sermayeyi,
bulunulan yerin fırsatlarını veya ordan dışlanmayı, ve etnik
topluluk ve cinsiyet stratejileri gibi olumsuzluklarla başa
çıkmada kullanılan stratejilerin başarısını yansıtsa da diaspora
olmanın avantajları hakkında kendi başına herhangi bir bilgi
vermez (Anthias 1992a ). Irkçılık ve sosyal konumu belirleyen
diğer ortaklık tohumların dağıtılması kavramlarından oluşturulan
ortaklıktan farklıdır. Ayrılmış etnik köken ve kültürel sinkretizm
ve uluslar arası göçmenlerin farklı sınıf kategorileriyle ortaya
konulan farklı kullanımları araştırılmalıdır.
Diasporayı Cinsiyetlere Ayırma
Cinsiyet bakımından uyum sağlama ve senkretizm sürecinde kadın ve
erkeğin rolü farklı olabilir. Kadınlar etnik ve ulusal
ideolojileri yeniden oluşturan ve bunları taşıyanlardır ve
kültürel kuralların taşınmasının merkezindedirler( Anthia ve Yuval
Davis 1989). Aynı zamanda ulusal ve etnik gruba karşı farklı
ilişkileri olabilir çünkü bu grup tarafından temsil edilmezler ve
genelde sınıflandırılan hegemonyacı erkeklerle üstünlük kurma
ilişkisi içerisindedirler (Kandiyoti 1991, Walby 1994, Anthias
1992). Kadınlar ev adetlerine bağlı kalarak güçlendirilebilirler
ama artık hayatta kalma stratejileri olmadığında bu adetleri
kolayca terk edebilirler( Anthias 1992, Bhachu 1988) . Açık olan
şey kadınlar iki tip cinsiyet ilişkisi veya baba erkil ilişkileri
tecrübe ederler, yani kendi sınıflandırılmış ve cinsiyete ayrılmış
gruplarıyla ve devlette temsil edilen temel etnik grupla.
Bir yandan bütün toplumsal sınıflardaki ve gruplardaki kadınlar ne
ölçüde küresel düşünmeye ulaşırlar; diğer yandan cinsiyeti
belirlenmiş toplumsal ilişkiler küresel cesaret fikrini algılama
konusunda diğeri üzerinde ne derece daha cesaretlendirici olur?
Kadınlar diaspora gruplarının etnik hedeflerinin ne kadar
merkezindedirler? Cinsiyet etrafındaki kültürel etmenlerin,
özellikle kadınların rolleri ve seksüaliteyle ilgili olanların
diasporaların içinde ve dışında etnik hedefler için merkezi
konular olduğuna dair birçok kanıt vardır. (Anthias ve Yuval Davis
1989, Anthias 1992, Brah 1996). Uluslarötesi ve trans-etnik kadın
toplulukları burada daha henüz tamamen üstlenilmemiş bir
incelemenin ana noktalarıdır. Yine de bu tarz bir faaliyette ana
nokta diaspora gruplarının cinsiyete ayrılmış doğasını incelemek
için cinsiyet, etnik köken ve ulus arasındaki ilişkileri anlamanın
geliştirilmesidir: benim burada ileri sürdüğüm diasporanın ulus
devletlerin içindeki değil de ulus devletler arasındaki sınırları
aşan etnik bir kategori biçimi oluşturmasıdır. Eğer diaspora
kavramının cinsiyeti belirlenen bir kapasite olduğu söylense bunu
merkezinde yatan etnik boyutu açıklayarak yapmalıdır.
Diasporayı cinsiyetleştirmek konusu iki farklı düzeyde
anlaşılabilir. Analizin ilk aşamasında, diasporadaki erkek ve
kadınların kendi belirledikleri ‘diaspora topluluklarının’ ve
ulusal sınırları aşan uluslarötesi diaspora ağının içindeki ülke
yerleşiminin sosyal bağlarına sokulma yollarının göz önüne
alınması gerekmektedir. Örneğin çalışmakta olan kadın göçmenlerin
ve onların soyundan gelenlerin ulusal iş piyasası üzerine yapılan
bazı çalışmalar böyle bir kaygının bir yönünü oluşturur(Phizacklea
1983, Antias 1992a, Westwood ve Bhachu 1984). Böyle çalışmalar
erkeklerinkiyle ilgili olarak ‘diasporik’ kadınların iş gücü
piyasasında karşılaştıkları farklılıkları belirtir ve örneğin iş
gücü piyasasındaki cinsiyet, etnik köken ve ırklaştırma
etkileşimlerini araştırabilmiştir. Bu aynı zamanda kültürel ve
yapısal değişikliklerin böyle kadınların daha özgürleştirici ve
özgürlükçü konular üretmesinde ne derecede etkili olduklarını
gösterebilir ve değişmeyen cinsiyeti üstün kılma düzenine karşı
mücadele etmelerine yardım eder. Ancak, diasporik kadınların
farklı yaşantıları üzerindeki odak analizin sadece bir düzeyidir.
Diaspora kavramını cinsiyetleştirmeye ilişkin analizin diğer
aşamaları, cinsiyetlere ayrılmış ilişkilerin, nasıl sınıfa ve grup
içerisindeki diğer farklılıklara ve farklı konum ve yollara önem
veren grupların durumlarının belirleyicisi olduğunu içermektedir.
Böyle bir analiz; cinsiyet ilişkilerinin bir gruba örneğin belirli
ekonomik mevki elde etmeyi veya içinde bulunduğu kültürel,
sembolik ve materyal ilişkileri dinamik olarak seçici bir biçimde
yeniden oluşturmasını sağlayan yolları göz önünde bulundurur.
Burada cinsiyet sosyal düzenin merkezinde yer almaktadır.
Diasporayı cinsiyetleştirmek için burada bir konular listesi
sıralayacağım:
İlk olarak bir takım şeylere odaklanılması; cinsiyet farkı,
cinsiyet rolleri, seksüalite ve cinsiyet ayrımı yoluyla etnik
kültürlerin ne derecede seyahat ve sinkretik kültürler olarak
oluşturulduğunu inceleyebilir. Ailenin ve diğer kurumların ve
kültürün merkezi yönlerinin üretim ve dinamik dönüşümünün düzensiz
oluşumlarını içerir. Bundan başka, cinsiyet ilişkilerinin bir veya
diğer grup arasındaki sınırları belirttiği yolların belirli
analizlerini de içerir. Örneğin gerçek bir Kıbrıslı cinsiyetle
ilgili olarak uygun davranışlarla alakalı spesifik cinsi kurallara
uyum sağlayandır. (Anthias 1989).
İkinci olarak, diasporik ve ırklaştırılmış grupların iki cinsiyet
ilişkisine ne derece maruz kalabileceği konusunun araştırılması
için gerçekten temeli olan çalışmalara ihtiyaç duyulmaktadır:
egemen toplum ve bu gruba dâhil olanlar. Örneğin, cinsiyetle
ilgili kurallar kadınları ülke içinde asıl sorumlu olan kısım
olarak ortaya koyabilir ve diaspora içinde ve yerleştikleri
ülkelerdeki baskın araştırmalar ve faaliyetler için belli bir
‘feminenlik’ yükünü onlara yükleyebilir. Ancak kendi etnik
gruplarında veya anavatanlarında farklı biçimlerde cinsiyetlere
ayrılabilirler. Bu, hem grubun cinsiyet ilişkilerini hem de
kültürel süreçlerin; cinsiyet ilişkileriyle ilgili kurallardan
etkileneceğini öne sürmektedir. Bu aynı zamanda diaspora içinde
kadın ve erkeğin ekonomik ve sosyal konumunun nasıl olduğunu
incelemenin kısmen hem farklı grupların etnik bakımından özel
kültürler içinde, hem de daha geniş toplumlar içinde cinsiyet
ilişkilerinin nasıl birbirini etkilediğiyle belirlendiğini
gösterir. Bu etkileşim bu ülkelerdeki kadın ve erkeklerin hem
grubun tamamı için hem de daha genel olarak toplumsal ilişkiler
için konumlarının belirlenmesini içine alır. Bu cinsiyet
ilişkileri iş piyasası süreçleri ve ırklaştırma ile bağlantılı
olarak farklı göçmen ve azınlık grupları için özel bir sınıf
yapılaştırmasını ortaya çıkartabilir.
Üçüncü olarak diaspora grupları durumunda kadınların iş piyasasına
katılımları ve kendi etnik gruplarında ucuz veya aileden oluşan iş
gücünü kullanmaları, ırklaştırılmış iş piyasalarının olumsuz
etkileriyle karşılaşmalarına sebep olabilir( Anthias 1983, 1992b).
Güçlü aile bağlarına dayanan kadınların bu kullanımı belirli
ekonomik faaliyet ve uyum biçimlerine neden olabilir (serbest
meslek, küçük ölçekli aile şirketleri ve benzeri gibi). Bu; etnik
ekonomilerin, küçük ölçekli yatırımların ve küçük burjuva sınıfı
oluşumunun gelişmesinde görülür. Ancak kendine tahsis etme
biçimleri kültürel olarak özeldir ve yerel piyasalarla etkileşim
içinde çalışır (Anthias 1983). Göçmen grubun kendisi içinde sınıf
yapılaştırma biçimlerine yol açabilir. Bu tarz konuları daha
detaylı bir biçimde araştırmak diaspora içindeki kadın ve
erkeklerin farklı biçimdeki katılımlarını ve azınlık etnik gruplar
arasındaki farklılıkları daha iyi anlamaya yardımcı olabilir.
Dördüncü olarak, bir takım şeylere daha da odaklanılması devlet ve
ulus konularıyla ilgilidir. Bazı incelemeler kadınların
küreselleşme süreçleriyle olduğu kadar ulus ve ulusçu hedeflede
farklı ilişkilerinin olabileceğini öne sürmektedir. Örneğin kendi
çalışmamda kadınların ulusun hedefiyle farklı yönlerden
ilişkilerinin olabileceğini öne sürdüm: vatanseverlerin anneleri
olarak, sınırların sembolü olarak, kültürleri aktaranlar olarak
(inceleme için Anthias ve Yuval Davis 1989). Kadınlar genellikle
ulusu simgelemek için kullanılır; bunu, ülkeyi, birini
kaybettiğinde yas tutan bir kadın gibi betimleyerek yapar. Buna
bir örnek olarak Kıbrıs örneğini verebiliriz (Anthias 1989). 1974
darbesinden ve Türklerin adayı işgalinden sonra siyah giyinmiş
ağlayan bir kadının resimleri her yerdeydi; resimlerde cesurca
yukarı kaldırılmış bir yumruk da vardı ve aşağısındaki sloganda ‘
Kıbrıs bizim şehit edilmiş anavatanımızdır’ yazılıydı. Diasporanın
konumu bu süreçleri nasıl etkiler?
Bir takım şeylere odaklanılmasının daha ileriki bir boyutu
cinsiyet ve ulusun çok yönlü ilişkilerini incelemektir. Bir yandan
kadınlar toplulukların kurumların veya sınıfların üyeleri olarak
ulus tarafından tanımlanabilirler. Erkeklerin yanında herhangi bir
özel tarihi durumda ulusun söz konusu siyasi hedeflerini
belirleyen toplumsal güçlerde katılımcı olarak ve daha geniş
toplumsal güçler içinde bütün bir kategori olarak görünebilirler(Anthias
ve Yuval Davis 1989). Diğer yandan özel alana sürülebilirler ve
ulus sorunlarının özel noktası haline gelebilirler. Bu, nüfusun
çoğalmasında kadınların rollerini belirleyen özel kurallarca,
ideolojik ve düzensiz konumlanmanın özel biçimlerince ve özel
ekonomik katılım biçimlerince örnek olarak gösterilebilir. Üstelik
diasporik kadınlar ulusun uygun dış sınırları olarak
gösterilebilirler ve ırklaştırma yoluyla toplumsal ilişkilerde
vatandaş haklarından tam yararlanamama gibi özellikle dezavantajlı
konumlarda bulunabilirler(Anthias ve Yuval Davis 1989).
Yukarda bahsedilen diasporayı cinsiyete ayırma konusunda bir takım
şeylere odaklanma biçimleri bir yandan cinsiyetin
merkeziyetçiliğine ve diğer yandan kesişmesine dikkat çeken bir
çerçeveye olan ihtiyacı gözler önüne serer. İlk olarak etnik
kökeni, cinsiyeti ve sınıfı; özellikle hiyerarşileştirme,
kaynakların dengesiz dağılmı ve aşağılaştırma ilişkileri ve
süreçleri bakımından, egemenlik ve bağlılık sistemlerini kesen ve
karşılıklı olarak güçlendiren olarak görmek mümkündür (Anthias
1996, 1998). Irklaştırılmış veya diasporik işçi sınıfı kadınları
sosyal ekonomik ve siyasi durumlarda bir takım uyumlu bağlılık
faaliyetlerine neden olan toplumsal bölünmelerin açık bir şekilde
ifade edilmesiyle özellikle boyun eğmiş durumda olabilir. İkinci
olarak etnik köken ve cinsiyet ve sınıf kesişmeleri birçok, eşit
olmayan ve çelişkili, toplumsal egemenlik ve bağlılık biçimlerini
ortaya çıkarabilir: kişiler bu toplumsal bölünmeler içinde farklı
biçimlerde konumlandırılabilir. Örneğin beyaz işçi sınıfı erkekler
ırklaştırılmış gruplar ve kadınlar üzerinde baskınlık kurmayla
bağlantılı olarak görülebilirler fakat kendileri sınıf açısından
bağlılıkla ilgili olabilirler. Bu konumlandırılma ve kimlik
konusunda oldukça çelişkili süreçlere yol açar. Bölümlenmelerin
güçlendirici yönlerinin ve onların çelişkili olarak açık bir
biçimde ifade edilmelerinin incelenmesi aynı zamanda önemli siyasi
sorunlara neden olur. Diğer bir deyişle toplumsal bölünmeleri
biraraya getirme tartışması tamamen kuramsal değildir.
Eşitsizliklerin kimliklerin ve siyasi stratejilerin nasıl
kavramsallaştırıldığı ve değerlendirildiği konusuyla doğrudan
ilişkilidir.
Trans Etnik Köken
Diasporanın uluslarötesi bir göndergesi vardır: bu açıktır. Fakat
hem baskın kategori içinde kesişen gruplarla veya hem de uzaktan
diğer gruplarla sıkı bağlar oluşturma konusunda diasporanın
transetnik olma kapasitesi daha zor sağlanır. Gerçek transetnik
dayanışma dialog gerektirdiği için etnik kökenciliğin tüm
biçimlerine karşı çıkar. Cohen’e göre diasporik gruplar özellikle
yeni küresel dönem’e ‘uygun olan’ ve ulus devletten önce var olan
ve sonra var olacak olan sosyal organizasyonun eski biçimleriyse,
o zaman belli başlı olan; yerinden edilmiş etnik kökenin eski
dayanışmacı bağlardır: transetnik köken gündemde değildir.
Clifford ve postmodern yapı içindeki diğerleri içinse Ali
Rattansi’nin çalışmalarından (Rattnasi 1994) alıntı yapmak
gerekirse, diasporik durum, ulus ve yerli insanların yapısının
bozulmasına neden olur, peki bu yaklaşımda ev ve evedönüm temaları
neden bu kadar güçlü bir metafordur?
(Gilroy’un çalışmalarında bulunan 1993) Bölgeleri aşan siyah
diaspora ortaklığının topa tutulması ne derece belirli bir ulus
devlet ve ulus devletlerin sınırlarını aşan yerlerdeki sosyal ve
ekonomik durumu paylaşan Karayipli ve diğer gruplar arasındaki
etnik gruplararası bağların biçimlendirilmesine neden olur.
Asyalılar ve Afro Karayipliler farklı şekillerde de olsa
ırklaştırılmışlardır. Afrika diasporası için uluslarötesi bağlar
olduğunu iddia etmek bölgesel ya da ulusal çekişme veya mücadele
ortamında bulunan diğer gruplarla olan transetnik bağları siyasal
olarak zayıflatmaya neden olabilir. Ardından ulus devletler
içindeki ırklaştırılmış, ikincil ya da baskı gören grupların
siyasal seferberliğine yol açma hakkındaki diaspora iddiasının
kudreti hakkında sorun ortaya çıkar. Eğer bunlar ekonomik ve diğer
maddi kaynaklar için gösterilen mücadelelerden önce gelebilecek
etnik özellik konusundaki iddialarla yönlendirilirlerse bu aynı
zamanda uluslararası bir bağlamda siyasi hareket biçimleri
sorusunu da ortaya çıkarır.
Trans-etnik kökeni melezleme olarak algılamaya ilişkin başka bir
yerde karşıma çıkan birçok farklılık vardır, özellikle de içindeki
‘kültür’ kavramına ilişkin. Diasporik olmayan etnik kültür kendi
kendine karma olmamıştır ve nitelik olarak oluşturulmuştur. Temel
problemler, diasporik olmayan etnik kültürün kendisinin karma
olmadığı ve bir temel olarak oluşturulduğu varsayımıyla; kültürel
etkenlerin, bireylerin iradeci faaliyetleri yoluyla serbest bir
biçimde karışabileceğiyle; bütün kültürel etkinliklerin uyumlu
olduğu ve bu yüzden etkenlerin seçilmesi ve karışmasının mümkün
olduğuyla; kültürel karışım bileşenlerinin güç bakımından denk
olduğuyla ve bütün kişilerin kültürel bileşenlerin tümüne eşit
derecede erişme hakkı olduğuyla ilgilidir. Bundan sonra bir bir
dizi soru ortaya çıkmıştır:
1) Hangi koşullar altında kültürel unsurların sentezi mümkündür?
2) Kültürün hangi unsurları istikrarsızlaştırılmıştır?
3) Kültüre maruz kalma tehditi karşısında gruplar ne ölçüde var
olan kimliklerini tasvip etme arayışındadırlar?
4) Hangi sosyal gruplar kendi kültürel kurallarını müzakere etmede
en gönülsüzdür ve kültürün hangi taraflarını korumayı isterler?
5) Kültürün kaynaşması daha zor olan tarafları var mıdır?
6) Özellikle seksüalite etrafındaki aile ve hısımlık kurumları,
kadının, dinin ve ahlaki değerlerin durumları bunun için ne kadar
önemlidir?
7) ‘Tercüme’ bakımından karşılaşılan sorunlar nelerdir?
8) Bu ‘ durum’ ne ölçüde siyasi açıdan gerçekten radikalleştirici
bir potansiyele sahiptir ve bu durumun kapsadığı farklı biçimler
nelerdir?
Sonuç
Uluslarötesi göç ve yerleşme konularını araştırmada belirgin olan
bazı kavramların incelenmesiyle, konunun bağlarını ve etrafındaki
sosyal ilişkileri belirtmede bizim kullandığımız kategorilerin
çıkarımları vardır.
Eski ‘diaspora’ kavramının yeniden ortaya çıkmasına bir ölçüde;
‘ırksal ve etnik azınlıklar’ kavramlarının gruplararası süreçlere
ve bunların değişmez kültür ve farklılık kavramlarına odaklanmayla
oluşturdukları güç durum neden olmuştur. Diaspora itici gücünün
bir kısmını, özellikle son derece farklılaşmış uluslarötesi toplum
hareketlerini ve sentetik veya ‘karma’ kimlik biçimlerini kabul
etmeyle ilgili olan mevcut etnik ve ‘ırk’ paradigmalarıyla
özdeşleşen farklılıklardan almaktadır.
Yine de diaspora etnik kökenle ilgili bir bağlantıyı hiçbir
şekilde değiştirmemiştir ve değiştiremez. Aslında, benim görüşüm
diasporanın; etnik bağların dinamikten ziyade merkezi sosyal
organizasyon unsurları olarak algılanmasına dayandığı yönündedir.
Bunun merkezinde yatan ‘etnik köken’ kavramını etraflıca düşünmek
için daha fazla kuramsal çalışmalara ihtiyaç duyulmaktadır. Ayrıca
akademik konunun tanımlamaları ve etnik kavramlardaki siyasal
konular devam eder. Etnik köken paradigmalarının eksiklikleri(
örneğin Omi ve Winant 1986, Gilroy 1987) ve ‘etnik azınlıklar’
kavramı hakkında eleştirel görüşmeler olmasına rağmen, Siyasal
Çalışmalar Enstitüsü tarafından yapılan en son araştırma
‘Britanya’daki Etnik Azınlıklar: Çeşitlilik ve Dezavantaj’ olarak
adlandırılmıştır (Modood 1997). Bu, Yeni İngiliz Uluslar Topluluğu
göçmenleri ve onların çocukları için bir steno olan, Britanya’da
‘etnik azınlık’ (ve aslında etnik çoğunluk) kavramının ne derece
gerçek ve iyi olduğunu göstermektedir.
‘Irk’ paradigması artık on yıl önce olduğu gibi egemen değildir.
Farklılığın biyolojik bir işareti olarak ‘ırk’ ın genetik dayanağı
olmadığı genel olarak kabul edilmiştir. ‘Irk’, ırkçı makalelerde
grupların taksonomisini oluşturur ama (1986 Omi ve Winant)ın ileri
sürdüğü gibi önyargı, ayrımcılık ve diğer ırk biçimlerine maruz
kalan toplum gruplarının tanımlanması bireysel, dizgesel ve
kurumsal düzeyde şiddeti ve üstünlük kurmayı meydana getirir.
‘Irk’ kimliğin önemli bir bileşeni de olabilir( Gilroy 1987).
Böylece ‘ırk’ ne bilimsel ya da epistemik kategori olarak var olur
ne de ‘gerçek’in temsilidir, sadece gerçek etkileri olan düzensiz
bir kategoridir( Anthias ve Yuval Davis 1992, Goldberg 1993).
Ayrıca ‘ırk bilinci’ politikasının düzeltmek istedikleri
kategorilerin somutlaştırılmasında ve üretilmesinde istenmeden
yapılan sakıncalı etkileri olacağı ileri sürülmektedir(Anthias
1994, Appiah 1992).Gruplardaki bireyleri belirlerler ve aynı ya da
farklı bir ‘ırk’ta yer aldıklarını farzederler (Britanya’daki
‘ırk’ ve ırkçılığa olan son zamanlardaki yaklaşımlara dair yararlı
açıklamalar için Solomos ve Back 1996, Solomos 1993).
Ancak, diaspora kavramı, ırksallaştırılmış sosyal ilişkilere olan
ilginin yerini alamaz. Aslında, diasporanın analitik bakışlarının,
güçlü hiyerarşilerin ve cinsiyet ve sınıf ilişkilerinin ortak
ilgilerinin belirlediği trans-etnik ilişkilerin boyutlarından
uzaklaştırdığını ileri sürüyorum. Dışlanmanın biçimleri arasındaki
ilişkiler ve gerçekten farklılaşmış dâhil edilme, ve diasporik
dayanışmanın ortaya çıkması ve politik kimlik tasarıları bir
yandan; diyalog(karmalaştırma da olduğu gibi) diğer yandan
araştırmalar için önemli bir odak noktasıdır. Bu karmalaştırma
güçlendirici olduğu kadar rahatsızlık verici, özgürleştirici
olduğu kadar da yabancılaştırıcıdır. Bunların dış hatları daha
fazla araştırma gerektirmektedir. Bu araştırma sadece ‘kültürel
bağdaştırmacılık’ bakımından değil aynı zamanda hem bağlılık hem
de ’etnik’ ,’ırk’ , sınıf ve cinsiyet süreçlerini bünyesinde
barındıran dışlanma ilişkileri açısından da ele alınmalıdır.
‘Diaspora’ bakışlarını ulusaldan ziyade küresel düzeyde siyaseti,
ekonomiyi ve kültürü kapsayan daha kapsamlı sosyal ilişkilere
çevirmiştir. Etnik bağların dinamik doğasına seçmeli ve bağlamsal
kültürel tercüme ve müzakere olasılıkları önem gösterir. Ancak
cinsiyet, sınıf ve nesil konuları ve diğer gruplar arası ve grup
içi ayrılmalara verilen ilgi eksikliği en önemli eksikliklerden
biridir. İkinci olarak, diaspora araştırmaları içinde etnik
bağların eleştirisi yoktur ve diasporanın ‘köken’ ve ‘gerçekten
ait olma’ mutlakçı kavramlarını güçlendirme eğilimi olduğu
biçimler konusunda herhangi bir açıklama yoktur. Son olarak tıpkı
ırkçılığa, sınıfa, cinsiyete sosyal hareketlere verilmediği gibi
trans-etnik dayanışmalara da verilmeyen önem, çok kültürlülüğün
gelişmesi ve aitlik kavramının daha kapsamlı olması
perspektifinden oldukça endişe verici gözükmektedir. Trans-etnik
bir özelliğin (uluslarötesinin zıttına) sosyal seferberliği ve
ırkçı karşıtlığı durumu , ‘anavatan’ ve ‘köken’ e olan bağlılığını
elinde tutan diaspora kavramında kolayca yer alamaz ama yeniden
şekillendirilebilir. Dikkatlice kullanılmadığı takdir de ulus
devlet içerisindeki etnik gruplararası bağlılığı, hem ulusal
sınırlar içindeki hem de dışındaki ırkçılık biçimlerinin düzenli
bir şekilde ön değerlendirmesini ve ırkçılık karşıtı stratejilerin
sorunlarını sorgulama boşluğunu doldurabilir. Etnik kökleşme ve
sahip olma konusunda radikal bir eleştiri oluşturamaz. Aynı
zamanda etnik köken, cinsiyet ve sınıf kesişmelerinin sistematik
olarak kuramsallaştıramaz.
Diaspora kavramına eleştirel bir biçimde göz atıldığında, ancak
önceki etnik köken kavramlarında bulunan sorunların üstesinden
gelinebilirse, ‘diaspora’ kavramının sadece buluşsal bir
ilerlemede bulunduğu görülür. Diaspora kavramının bu yüzden, ortak
olan dayanışmacı bağlarla gelişen ve çok yönlü olarak ele
alınabilen ve bu süreçlerin politik dinamiklerini kabul edebilen
‘sosyal ayrılıklar ve kimlikler’in paradigmaları içinde kesin ve
açık bir şekilde belirtilmesi gerekmektedir. Böyle bir yaklaşım
cinsiyet ve sınıf gibi diğer ontolojik alanların içine giren
‘etnik’ birlik bağların yerleşimini ve bu güç konularının
pürdikkat incelenmesini gerektirir. Kullandığımız bu kavramların
yalınlaştırılması ve üzerlerinde acil olarak tekrar durulması
gerekir, şimdiye kadar gördüğümüz üzere belirlenmiş olayın
karmaşıklığı kolay bir görev değildir. Böyle bir girişim için
alanı temizlemek sadece bir başlangıçtır.
Referanslar
ANDERSON, B. 1995. ‘Ice Empire and Ice Hockey: Two Fin de
Siecle Dreams’, New Left Review 214:146–50.
AFSHAR, H. 1994. Women and the Politics of Fundamentalism
in Iran’. WAF Journal No. 5:15–20.
ANTHIAS, F. 1983. ‘Sexual Divisions and Ethnic Adaptation’:
Greek Cypriot Women in Britain’, in A. Phizacklea (ed.), One Way
Ticket. London: Routledge & Kegan Paul.
ANTHIAS, F. 1989. ‘Women and Nationalism in Cyprus’, in N.
Yuwal-Davis and F. Anthias (eds.), Women, Nation, State.
Basingstoke: Routledge.
ANTHIAS, F. 1990. ‘Race and Class Revisited:
Conceptualising Race and Racisms’, Sociological Review 38:19–42.
ANTHIAS, F. 1992a. Ethnicity, Class, Gender and Migration.
Aldershot: Avebury.
ANTHIAS, F. 1992b. ‘Connecting ‘‘Race’’ and Ethnic
Phenomena’. Sociology 26:421–38.
ANTHIAS, F. 1994. ‘Race Conscious Policies in Britain’.
Innovation 7:249–58.
ANTHIAS, F. 1996. Rethinking Social Divisions’. Inaugural
lecture series, Greenwich University Press.
ANTHIAS F. 1997. ‘Globalisation, Hybridity and Diaspora:
Debates on Culture’. Paper given to Conference on ‘Globalisation
and Ethnicity: Challenges to the Nation State?’
ASEN, LSE.
ANTHIAS, F. 1998. ‘Rethinking Social Divisions: Some Notes
Towards a Theoretical Framework’, Sociological Review 46(2):August.
ANTHIAS, F. (forthcoming). ‘New British Cypriot Identities’.
Unpublished paper.
ANTHIAS, F. and YUVAL DAVIS, N. 1989. ‘Introduction’,
in N. Yuval Davis and F. Anthias (eds.), Woman, Nation State.
Basingstoke: Macmillan.
ANTHIAS, F. and YUVAL DAVIS, N. 1992. Racialised Boundaries:
Race, Nation, Gender, Class and the Anti-racist Struggle. London:
Routledge.
APPADURAI A. 1990. ‘Disjuncture and Difference in the
Global Cultural Economy’, in M. Featherstone (ed.), Global Culture.
London: Sage, pp. 295–310.
APPIAH, K. A. 1992. In My Father’s House. Cambridge, Mass.:
Harvard University Press.
ASSAD, T. 1993. Genealogies of Religion. Baltimore, Md:
Johns Hopkins University Press.
BACK, L. 1996. New Ethnicities and Urban Culture. London:
UCL Press.
BALIBAR, E. 1991. ‘Racism and Nationalism’, in E. Balibar
and L. Wallerstein (eds.), Race, Class, Nation: Ambiguous
Identities. London: Verso.
BALLARD, R. (ed.) Desh Pardesh: The South Asian Presence in
Britain. London: Hurst.
BARTH, F. 1969. Ethnic Groups and Boundaries. London: Allen
& Unwin.
578 FLOYA ANTHIAS
BAUMANN, M. 1995. ‘Conceptualising Diaspora: The
Preservation of Religious Identity in Foreign Parts, Exemplified
by Hindu Communities outside India’. Temenos 31:19–35.
BHABHA, H. 1990. Nation and Narration. London: Routledge.
BHABHA, H. 1994. The Location of Culture. London: Routledge.
BHACHU, P. 1988. ‘Apni Marzi Kardhi: Home and Work: Sikh
Women in Britain’, in S. Westwood and P. Bhachu (eds.)
Enterprising Women. London: Routledge.
BHAVNANI, K. and PHOENIX, A. (eds.) 1994. Shifting
Identities, Shifting Racisms. London: Sage.
BRADIOTTI, R. 1994. Nomadic Subjects. New York: Columbia
University Press.
BRAH, A. 1996. Cartographies of the Diaspora. London:
Routledge.
CARBY, H. 1982. ‘White Women Listen! Black Feminism and the
Boundaries of Sisterhood’, in CCCS, The Empire Strikes Back.
London: Hutchinson.
CASTELLS, M. 1975. ‘Immigrant Workers and Class Struggle in
Advanced Capitalism’, in Politics and Society, Vol. 4, no. 1.
CASTLES, S. and KOSACK, G. 1973. Immigrant Workers in the
Class Structure in Western Europe. Oxford: Oxford University Press.
CHHACHHI, A. 1991. ‘Forced Identities: The State,
Communalism, Fundamentalism and Women in India’, in D. Kandiyoti (ed.),
Women, Islam and the State. Basingstoke: Macmillan.
CLIFFORD, J. 1994. ‘Diasporas’. Cultural Anthropology
9:302–38.
COHEN, R. 1993. ‘Notions of Diaspora: Classical, Modern and
Global’. Paper presented to International Seminar organised by
UNESCO-CRER on ‘Emerging Trends and Major Issues in Migration and
Ethnic Relations in Western and Eastern Europe’, University of
Warwick.
COHEN, R. 1997. Global Diasporas: An Introduction. London:
UCL Press.
FEATHERSTONE, M. (ed.) 1990. Global Culture. London: Sage.
FEATHERSTONE, M., LASH, S. and ROBERTSON, R. (eds.) 1995.
Global Modernities. London: Sage.
GILROY, P. 1987. There Ain’t No Black in the Union Jack’.
London: Hutchinson.
GILROY, P. 1993. The Black Atlantic. London: Verso.
GILROY, P. 1997. ‘Diaspora and the Detours of Identity’, in
K. Woodward (ed.), Identity and Difference. London: Sage.
GOLDBERG, D. 1993. Racist Culture. Oxford: Blackwell.
HALL, S. 1990. ‘Cultural Identity and Diaspora’ in J.
Rutherford (ed.), Identity: Community, Culture, Difference. London:
Lawrence and Wishart.
HELMRICH, S. 1992. ‘Kinship, Nation and Paul Gilroy’s
Concept of Diaspora;. Diaspora 2:2.
HOOKS, B. 1981, A’int I a Woman. Boston, Mass.: South End
Press.
JONES, L. 1967. Black Music. Santa Barbara, Calif.: Quill.
KANDIYOTI, D. (ed) 1991. Women, Islam and the State.
Basingstoke: Macmillan.
KONTOS, M. 1995. ‘The Greeks Abroad Policy of the Greek
State since 1974’. Paper given to International Conference on
‘Nation and Migration in Southern Europe, University of Greenwich.
LEMELLE, S. and KELLY, R. (eds.) 1994. Imagining Home:
Class, Culture and Nation in the African Diaspora. London: Verso.
MASON, D. 1994. ‘On the Dangers of Disconnecting Race and
Racism’. Sociology 28:845–59.
MILES, R. 1989. Racism. London: Routledge.
MILES, R. 1993. Racism after ‘Race’ Relations. London:
Routledge.
MODOOD, T., BERTHOUD, T., LAKEY, J., NAZROO, J., SMITH, P.,
VIRDEE, S., and BEISHON, S. 1997. Ethnic Minorities in Britain:
Diversity and Disadvantage. London: Policy Studies Institute.
EVALUATING ‘DIASPORA’ 579
NANDY, A. 1990. ‘Dialogue and the Diaspora’. Third Text
11:99–108.
OMI, M. and WINANT, H. 1986. Racial Formation in the United
States. London: Routledge.
PAREKH, B. 1994. ‘Some Reflections on the Hindu Diaspora’.
New Community 20: 603–20.
PHIZACKLEA, A. 1983. One Way Ticket. London: Routledge &
Kegan Paul.
PIETERSE, J. N. 1995. ‘Globalisation as Hybridisation’, in
M. Featherstone et al. (eds.), Global Modernities. London: Sage.
RATTANSI, A. 1994. ‘Modern Racisms, Racialised Identities’,
in A. Rattansi and S. Westwood (eds.), Racism, Modernity and
Identity. Cambridge: Polity.
REX, J. 1973. Race, Colonialism and the City. London:
Weidenfeld and Nicolson.
REX, J. 1991. ‘Ethnic Identity and Political Mobilisation
in Britain’, Monograph No. 5,
CRER, University of Warwick.
ROBERTSON, R. 1992. Globalisation. London: Sage.
ROBERTSON, R. 1995. ‘Globalisation: Time–Space and
Homogeneity–Heterogeneity’, in M. Featherstone et al. (eds.),
Global Modernities. London: Sage.
SAID, E. 1979. Orientalism. London: Routledge.
SAFRAN, W. 1991. ‘Diasporas in Modern Societies: Myths of Homeland
and Return’. Diaspora 1:83–99.
SAGHAL, G. and YUVAL DAVIS, N. 1994. Refusing Holy Orders.
London: Virago.
SEGAL, R. 1995. The Black Diaspora. London: Faber and Faber.
SHEFFER, G. 1986. ‘A New Field of Study: Modern Diasporas
in International Politics’, in G. Sheffer (ed.), Modern Diasporas
in International Politics. London: Croom Helm, pp. 1–5.
SMART, N. 1987. ‘The Importance of Diasporas’, in S. Shaked,
D., Shulman and G. G. Stroumsa (eds.), Gilgul: Essays on
Transformation Revolution and Permanence in the History of
Religions. Leiden: E. J. Brill, pp. 288–97.
SOLOMOS, J. 1993. Race and Racism in Britain. Basingstoke:
Macmillan.
SOLOMOS, J. and BACK, L. 1996. Racism and Society.
Basingstoke: Macmillan.
VERTOVEC, S. 1996. ‘Comparative Issues in, and Multiple
Meanings of, the South Asian Religious Diaspora’. Paper given to
Conference on ‘The Comparative Study of the South Asian Diaspora:
Religious Experience in Britain, Canada and USA’. School of
Oriental and African Studies, London.
WALBY, S. 1994. ‘Is Citizenship Gendered?’, Sociology 28:
379–95.
WALLMAN, S. 1979. Ethnicity at Work. London: Macmillan.
Waters, M. 1995. Globalisation. London: Routledge.
WATSON, J. 1977. Between Two Cultures. Oxford: Blackwell.
WEBER, M. 1947/1975. Theory of Social and Economic
Organisation. New York: Free Press.
WESTWOOD, S. and BHACHU, P. (eds.) 1988. Enterprising Women.
London: Routledge. |
|
|
|
|
|
|
|