|
|
................... |
|
................... |
KAFKASLARDA SAVAŞ
VE TÜRKİYE |
Nasrullah
Uzman
Ülkü Ocakları Eğitim Kültür
Vakfı Genel Merkezi |
|
|
................... |
|
................... |
Kafkaslarda yaşanan “Güney Osetya
Krizi”, Rus-Gürcü Savaşı olarak değerlendirilemez! Çünkü
Kafkaslarda yaşanan bu kriz, Rus-Amerikan nüfuz mücadelesidir.
Bizim için önemli olan nokta ise, Türkiye’nin bu
krizde-savaşta nerede, nasıl durduğudur. Çünkü bizim
önceliğimiz Türkiye’dir. Kafkaslarda yaşanan Rus-Amerikan
mücadelesi, elbette ki, bölgeye sınırı olan ülkeleri, özellikle de
Türkiye’yi yakından ilgilendirmektedir. Türkiye, Amerikan
politikalarının bir figüranı olmamalıdır (Zira Büyük Orta Doğu
Projesinde, bu duruma ne yazık ki düşmüştür). Rusya’nın
ihtiraslarına da yenik düşmemelidir.
Özetle Türkiye Amerikan politikalarını uygulayan bir maşa ya da
Rusya’nın siyasi ihtiraslarının kurbanı olmamalıdır. Gürcistan
üzerinde Rus-Amerikan nüfus mücadelesini yalnızca izlemekle de
yetinmemelidir. Bizzat kendi politikasını üretmeli, izlemelidir.
Gürcistan, Türkiye açısından oldukça önemlidir. Türkiye, Gürcistan
ile en az Rusya’nın ve Amerikan’ın ilgilendiği kadar ilgilenmek
zorundadır. Gürcistan’ın Türkiye açısından önemi stratejik,
tarihi, ekonomik ve siyasi boyutlarıyla, çok boyutlu olarak
değerlendirilebilir.
Gürcistan, Rusya ve Türkiye arasında tampon bir bölgedir.
Azerbaycan ve Türkiye arasında da ulaşım açısından kilit bölgedir.
Çünkü Ermenistan’ın “saldırgan ve uzlaşmasız” politikaları
nedeniyle Türkiye-Azerbaycan arasında ulaşım, Ermenistan üzerinden
sağlanamamaktadır. Bu nedenle Türkiye-Azerbaycan arasında ulaşım
en kolay şekliyle Gürcistan üzerinden sağlanmaktadır.
Gürcistan üzerinden Azerbaycan’a ulaşan Türkiye, kolaylıkla
Türkistan coğrafyasındaki diğer Türk Cumhuriyetlerine de
ulaşabilir. Zira Kars-Tiflis-Bakü demiryolu hattı ya da diğer bir
ifadeyle “demir ipek yolu” bu yönde atılmış önemli bir adımdır.
Gürcistan’ın stratejik boyutu, Türkiye’yi çok yakından
ilgilendirmektedir. Türkiye Cumhuriyeti, Türk Milliyetçileri
tarafından yönetildiği takdirde, Gürcistan’ın stratejik boyutuna
daha çok önem verileceği şüphesizdir. Zaten Türkiye, bilinçli
adımlarıyla bölgeye kolayca hâkim olacak pozisyondadır.
Azerbaycan’ın, “saldırgan ve uzlaşmasız” politikalarından dolayı
Ermenistan’a kapılarını kapattığı düşünülürse Gürcistan, Rusya ve
Ermenistan arasında da tek geçiş yoludur. Türkiye’nin ve
Azerbaycan’ın, Ermenistan politikaları düşünülürse, bu durum
Gürcistan’ın önemini bir kat daha artırmaktadır.
Çatışmaya neden olan Güney Osetya halkına gelince, bölge halkı
Müslüman ve Hıristiyanlardan oluşmaktadır. Hatta bölgede yaşayan
Müslümanların çoğu, 93 Harbi’nden (1877-1878 Osmanlı-Rus Harbi)
sonra Ruslar tarafından Anadolu’ya sürülmüştür. Ancak sayıları az
da olsa, bölgede halen Müslüman bir nüfusun varlığından söz
edilebilir. Rusya’nın saldırılarına doğrudan hedef olanların
bölgedeki Müslümanlar olduğu düşünülürse, Türkiye’nin ne kadar
hassas bir noktada olduğu daha iyi anlaşılır. (Gürcistan
sınırlarında bulunan Batum da, Misak-ı Milli’den verilen ilk
tavizdir. Batum’da halen Türk izlerine rastlanmaktadır. Bu nedenle
yıllarca Osmanlı idaresinde bulunan Batum ile tarihi ve gönül
bağımız da vardır.)
Karadeniz’e de uzun bir sınırı olan Gürcistan, ekonomik olarak ta
Türkiye için önemlidir. Bakü-Tiflis-Ceyhan petrol boru hattı,
aradaki ekonomik işbirliğinden sadece biridir. Bir diğeri ise
Şahdeniz doğalgaz boru hattıdır. Kafkas petrolleri bir dünya
savaşı çıkarabilecek kadar önemlidir. Karadeniz ticaretinde her
iki ülke de ciddi bir şekilde söz sahibidir. Bu da doğal olarak
işbirliğini gerektirmektedir. Askeri ve dış ticaret hususlarında
da oldukça yakın ilişkileri vardır.
Unutulmaması gereken bir diğer hususta Türkiye, yalnızca Gürcistan
ve Amerika ile yakın ilişkiler içerisinde değildir. Rusya ile de
oldukça kritik ilişkileri vardır. Türkiye, Gürcistan ile
ilişkilerini sıkı tutarken; Rusya ile olan ilişkilerini de
zedelememelidir. Yeri geldiği zaman Türkiye, Amerika’ya ve Avrupa
Birliği’ne karşı Rusya kozunu kullanabilmelidir. Ayrıca Rusya,
Türkiye’nin doğalgaz ihtiyacının büyük bir kısmını tek başına
karşılamaktadır. Üstelik Samsun-Ceyhan Petrol Boru hattı
projesinin gerçekleşebilmesi için de Rusya’nın desteği şarttır.
Görünen o ki, Kafkaslarda yaşanan bu hadise uzun sürmeyecektir;
ancak Türkiye olası bir 3. Dünya Savaşı’nda, yerini-konumunu iyi
belirlemelidir. Zaten jeo-stratejik olarak Türkiye, Balkanlara ve
Ortadoğu’ya olduğu gibi, Kafkaslara da hâkim bir bölgededir. Ancak
Balkanlarda ve Ortadoğu’da uygulanan pasif politikalar, hiç
olmazsa Kafkaslarda uygulanmamalıdır.
Bu noktada, AKP iktidarı Türkiye’nin bölgedeki çıkarlarına mutlak
suretle sahip çıkmalıdır. Ne yazık ki AKP iktidarının bir “Kafkas
Politikası” yok. Zira bizzat Başbakan Erdoğan’ın “Kafkas İttifakı
Projesi” diye hayalî bir projeden bahsetmesi bunun göstergesidir.
Bölgede sınırı dahi olmayan Avrupa Birliği ve Amerika’nın da
müttefiki olacağı bir “Kafkas İttifakı Projesi” sadece hayalden
ibarettir. Birilerine ya da bir yerlere şirin görünmek adına
yapılan bu girişimlerin, gerçekle alakası olamaz.
Üstelik Ermenistan ile yaşanan sıkıntılar henüz çözülmemişken,
ittifaka bir de Ermenistan’ı ortak etmek akılla bağdaşmamaktadır.
Bu durum Azerbaycan’ı da oldukça rahatsız etmektedir. Bu da
Türkiye-Türk Dünyası ilişkilerine olumsuz yansıyacaktır.
Türkiye’nin bölgedeki ve dünyadaki çıkarlarını tam anlamıyla
koruyacak Türk Milliyetçilerinin iktidara gelmesi dileğiyle…
Varolsun Kutlu Türkiye! |
|
|
|
|
|
|
|