...................
...................
KİLİSEDE FETİH NAMAZI

Mahmut Alınak
Eski DEP Milletvekili-Hukukçu

                         
...................
 
...................
Bahçeli, Ermenistan sınırında fetih nutukları atarken, Ani köylüleri beş kilometreden kan ter içinde su taşıyordu

İnsanlık için ne acıklı bir haldir ki, bugünkü dünya haritasındaki sınırlar hümanizm ve kardeşlik bağları ile değil, kaba güçle yani zorbalıkla çizilmiştir. Kim daha çok zorba ve kan dökücü ise o daha çok pay sahibi olmuştur dünya haritasında. Fetihçilerin binlerce yıl hücum edip kana buladıkları yaralı Ani Harabeleri geçen hafta çağdaş bir fetihçiyi, MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli’yi ağırladı. Devlet Bahçeli, “Gerekirse fetih için yeniden yollara düşeriz” deyince, insanlığa karşı suç işliyor diye kıyamet kopmalıydı, ama öyle olmadı.

Bilindiği gibi Ani, tarihte bir Ermeni kentidir. M.Ö. 549’larda Perslerin hakimiyetine girince İmparator Darius zamanında Armenia adıyla eyalet olmuştur. M.S. 1021 yılında Bizans İmparatoru Basileos’un hâkimiyetine geçmiş, 1064 yılında da Selçuklu Sultanı Alparslan tarafından fethedilmiştir. Bu fethin üzerinden 1050 yıl geçtiği halde hâlâ fetihlerden söz edilebilmesi ve bu çağrıların alkış alması tüm insanlık için hazin bir durumdur. Çünkü fetih ve işgal insanlığa karşı işlenebilecek en ağır suçlardandır. Gasptır, savaş, kan ve ölümdür.

Dünyanın acil olarak yeni bir çağa, hümanizm ve özgürlükler çağına ihtiyaç duyduğu bu zaman kavşağında fetihçi naraların hâlâ prim yapması insanın içini acıtıyor, ümitlerini kırıyor. Bizim gelecek kuşaklara bırakacağımız en değerli miras, hümanizmle bezenen bir kardeşlik tarihidir. Başkasının evine zorla girip katliam yapmakla fetih ve işgal arasında hiçbir fark yoktur. Bir katiller sürüsünün gecenin bir vaktinde ellerinde kanlı baltalarla evimizin kapısını kırarak bizi çoluk çocuk demeden katletmeleri ve evimizi işgal etmeleri neyse, yabancı bir komutanın azgın ordusuyla girdiği masum toprakları (ülkeleri) kana bulayarak fethetmesi de odur. İnsanlığın binlerce yıllık tarihinden de anlaşıldığı gibi, başka ülkeleri ilhak ederek semiren komutanlar ve devlet adamları kendi halklarına da kan kustururlar. Ne yazık ki halklar da çok kez o zalimleri alkışlayarak bilmeden kendilerini prangaya vururlar.

Gazeteler Devlet Bahçeli’nin namaz kıldığı tarihî kentin bitişiğindeki Ani Köyü’nde su olmadığını, köylülerin 5 kilometre uzaktaki dereden eşeklerle su taşıdıklarını yazdı. Haberin içinde Bahçeli ve beraberindekilerin abdest almaları için Kars’tan tankerlerle su taşındığı da yazılıydı. Belli ki, bin yıl önceki o dillere destan fetih halkın hayatında hiçbir insani iyileştirme sağlayamamış. Milliyetçilik her ne kadar ince bir kurnazlıkla halk severlik diye insanlara yutturulsa da, aslında halkları esaret altına almanın ideolojisidir. Söylendiği gibi milliyetçilik halk severlik olsaydı Bahçeli ve partisinin milletvekilleri, eşeklerle su taşıyan Ani Köyü’nü o müzmin cefası ile baş başa bırakıp Ankara’daki rahat hayatlarına dönmezlerdi. Kars Belediyesi yakın zamanda MHP’nin elindeydi. MHP bir dönem hükümet ortağıydı ve son üç seçimdir Kars’tan milletvekilliği kazanıyor. Ama damarlarına sürekli milliyetçilik şırınga edilen ve şimdi bir Türk köyü olan Ani köyü bu çağda hâlâ eşek sırtında su taşıyor.

Bahçeli’nin Ani harabelerinde fethi öven konuşması beni nedense çocukluk günlerime götürdü. Köyümüzde Bego ve Hemid adında ünlü iki hırsız vardı. İkisi de çok yakın akrabamızdı. Ama ben onları yoksulların canını acıttıkları için hiç sevmezdim.

Bego amca ile Hemid amca zenginlere ilişmeyi göze alamazlardı, ama yoksullara karşı çok korkusuzlardı. Geceleri gidip komşu köylerden hayvan çalarlardı. Hayvanları çalınan zavallı insanların ertesi gün nasıl feryat ettiklerini duyar kahrolurduk. Digor’un Zıbıni (Varlı) Köyü’nde tek bir ineği olan yaşlı Zezî, bir kış günü ineği çalınınca aylar boyu ağlamış, sonra da hastalanıp ölmüştü. Bu hazin olayı duyunca Bego amca ile Hemid amcaya duyduğum tiksinti daha da alevlenmişti.

Fetihçiler egemenliklerini perçinlemek için nasıl ki başka halklar gibi kendi halklarını da acımasızca eziyorlarsa, bizim ünlü hırsızlar da kendilerine en yakın insanlara bile zarar vermekten çekinmezlerdi. Öyle ki, o çocuk halimle ben bile Hemid amcanın hışmından kurtulamamıştım. Herhalde dört-beş yaşındaydım. Evimize misafirliğe gelen bir amca akşamüzeri bana bir lira harçlık verdi. O bir lira benim için büyük bir servetti. Gece ertesi gün bakkaldan alacağım Besni üzümlerini hayal ederek uyudum. Sabah uyandığımda sevinçten kabıma sığmıyordum. Bakkala gitmek için tam dışarı çıkacaktım ki, Hemid amca içeri girdi. Elimde okşayıp durduğum demir parayı görünce gözleri parladı. İçimi okumuş gibi, parayı ver gidip sana bakkaldan üzüm alayım dedi. Üzüm lafını duyunca, parayı tutan elim safça Hemid amcaya uzandı. Hemid amca yüzünde kaypak bir sırıtmayla parayı alıp kapının arkasında kaybolurken, ben az sonra kavuşacağım üzümlerin sevinciyle havaya zıplıyordum.

İçimde burgu gibi dönen bir tedirginlikle akşama kadar Hemid amcayı bekledim. Gelmedi. Geceyi, ya Hemid amca hiç gelmezse diye yatakta huzursuzca bir sağa bir sola dönerek geçirdim. Sabah ruhumu tırmalayan korkularla kalktığımda çok mutsuzdum. Toprak damlı evimizin kapısı her açıldığında Hemid amcadır diye kalbim yerinden kopacakmış gibi çarpıyordu. Ümidim tükenince yanık yanık ağlamaya başladım. Annem neden ağladığımı sorunca, Hemid amcanın paramı aldığını söyledim. Annem söylenerek dışarı çıktı ve on, on beş dakika sonra yarım asrı aşkın bir zamandır gözümün önünden hiç gitmeyen yusyuvarlak yeşilimsi bir gülsuyu şişesi ile geri geldi. Hemid amca üzüm yerine bana gülsüyü aldığını söylemişti. Allah’ım, gülsuyu ne yenilir, ne de içilirdi. Üstelik kolonya gibi de kokmuyordu. Perişan olmuştum. Nasıl, nasıl ağlamıştım anlatamam.

Hemid amca aklımı kolaylıkla çelmiş, yakın akrabası olan el kadar bir çocuğa bile zarar vermekten çekinmemişti. Onca ağlamam ve dövünmem onun hiç umurunda olmamıştı.

Çağdaş fetihçiler de tarihteki fetihçiler gibi milliyetçilik kalkanının arkasına saklanıp kendi çıkarlarını halkın çıkarıymış gibi göstermekte mahirdirler. Sıra halk için bir şeyler yapmaya gelince arkalarına bakmadan sıvışıp giderler.

Devlet Bahçeli Ani’den sonra gittiği Ermenistan sınırındaki Alican Kapısı’nda fetih ve milliyetçilik nutukları atarken, Ani köylüleri beş kilometre uzaklıktaki dereden eşek sırtı ile kan ter içinde su taşıyorlardı. Digor’un Ermenistan sınırındaki köyler on yıllardır lağımın aktığı dereden su içerek Ani ile aynı acı kaderi paylaşırken, Başbakan Recep Tayyip Erdoğan televizyonlarda Ani’ye asfalt yol götürmekle caka satıyordu.