|
|
................... |
|
................... |
GÜNEY KAFKASYA:
TÜRKİYE SÜRECİN NERESİNDE? |
Hakan Koç |
|
|
................... |
|
................... |
Dünyanın “heartland”ı olarak
tanımlanan Avrasya bölgesi kendi içinde de söz konusu
nitelemeye haiz coğrafyalara sahiptir. Avrupa kıtasının
güneydoğu ucunu oluşturan ve Azak Denizi, Karadeniz, Hazar
Denizi ve akarsularla Avrupa ve Asya’nın içlerine kadar erişen
Kafkasya, binlerce yıldır yüksek önem addeden bir sıçrama
noktası olarak görülmüş ve şiddetli nüfuz mücadelelerine sahne
olmuştur. Ancak bu mücadelelerin en kanlıları da
“medenileşme” sürecini başlatan uluslaşma/uluslaştırma
hareketlerinin ardından gözlenmiştir. 19.yy boyunca ve 20.yy’ın
başlarında istikrarsız bir görünüm sergileyen Kafkaslar, Sovyet
sistemiyle nispeten durağan bir dönem geçirmiştir. Fakat bölge
halklarının ihtiyaç ve ilgilerini göz önünde tutulmadan kurgulanan
yayılma planları ve verilen vaatler beklentileri yüksek tutmuş ve
bunların soyutlaşmasına sebep olmuştur.
(Şıhaliye 2007) Sovyetler Birliği döneminde bir iç sorun olarak
var olan Transkafkasya sorunu, Ermenilerin yayılmacı
faaliyetlerinin toplu katliamlara dönüşmesiyle ve Sovyetlerin
dağılmasıyla boyut değiştirmiştir. İlk kez 1992 yılında Hocalı
Katliamı’yla devletler sisteminde yer eden soruna AGİT
çerçevesinde oluşturulan Minsk Grubu’nun çalışmalarıyla çözüm
aranmaya başlanmıştır. Türkiye, kamuoyunun da etkisiyle,
Ermenistan’la diplomatik ilişkilerini kesmiş, Azerbaycan’la
birlikte bu ülkeye ambargo uygulamaya başlamıştır. Bugün gelinen
noktada sorun müdahilleri tarafından farklı yaklaşımlara konu
olmaktadır. 10 Ekim 2009’da Zürih’te Türk ve Ermeni hükümetleri
arasında ABD-RF-AB arabuluculuğuyla imzalanan protokoller, süreci
derinden etkileyecek olan ilk somut adım olması açısından
önemlidir.
Kısa Kısa Ermenistan
İki ülke arasında (Türkiye-Ermenistan) diplomatik ilişkilerin
kurulmasına ve ilişkilerin geliştirilmesine dair imzalanan
protokoller siyasal, sosyal, kültürel, bilimsel, teknik vs.
alanlarda işbirliklerini teşvik ederken, ortak sınırın da
açılmasını taahhüt eder.
Ermenistan, ekonomik, siyasi ve askeri olarak Rusya’ya büyük
oranda bağımlıdır. Birçoğu sınır bölgelerinde yer alan Rus üsleri
bölgedeki diğer ülkelerin aksine Ermenistan’a itici gelmemekte,
olası tehditlere karşın güvence olarak algılanmaktadır. Tarım ve
hayvancılık Ermenistan’ın altyapısını oluştururken özellikle
bakır, gümüş, altın, kurşun gibi madenler bakımından zengin
yataklara sahiptir (tıpkı Karabağ bölgesinde olduğu gibi). Ancak
1990’lardan itibaren ekonomisi oldukça zayıflayan Ermenistan, bir
milyon beşyüz bin civarında göç vermiştir. (SARAY 2005) Ticari
ilişkilerini Rusya ve İran üzerinden doğrudan ve diğer ülkelerle
dolaylı olarak gerçekleştiren ülke Türkiye sınırının açılmasıyla
transit geçiş ve demiryolu taşımacılığı için tercih sebebi
olacaktır. Büyük oranda uluslararası ekonomik sisteme
eklemlendirilecek olan Ermenistan’ın işbirliği ve müttefiklik
ilişkilerinde algı değişikliği ve çeşitlilik gözlemlenebilir.
Rusya’yla İlişkiler
Rusya Federasyonu, 1980’li yılların ikinci yarısından itibaren
Sovyetler Birliği’nde başlayan siyasi ve ekonomik reformasyonla,
yaklaşık 15 yıllık bir iyileştirme sürecinin ardından yeni yüzyıla
güçlü bir yapıyla girmeyi bilmiştir. Bölge itibariyle statik
toplumsal ilişkilerden uzak olan Rusya, çağdaş düzenin de
gereklerinden olan değişerek ilerleme esasında gelişimini
sürdürmek amacındadır. Bunun için gerekli olan geniş görüşlülük ve
dünyayı okuma şekli olarak Soğuk Savaş zihniyetinden
uzaklaşıldığının emareleri her geçen gün imzalanan anlaşmalarda
kolaylıkla izlenebilir.
Benzer değişimleri aynı dönemde yaşamaya başlayan Türkiye de
-şüphesiz- bölgedeki manüpulasyon kabiliyetini arttırarak
sistemdeki yerini yeniden belirliyor. Türkiye’nin artan
arabuluculuk kabiliyeti ve kendi komşuluk ilişkilerini
iyileştirmeye yönelik attığı adımlar hem Batı’da hem de Rusya’da
heyecan uyandırıcı gelişmeler olarak izleniyor.(Moderate Turkish
Islamist Hıt The Big Tıme 2010) Türkiye ve Rusya arasındaki $35
milyarlık ticaret hacminin, Başbakan Erdoğan’ın 12-13 Ocak’ta
Moskova’da meslektaşı Putin ile yaptığı görüşmeler sonucu beş yıl
içerisinde $100 milyara ulaşması öngörülmüştür. Rusya’nın
kalkınmasının en büyük belirleyeni olan doğalgaz, Türkiye’nin de
Avrupa ülkeleri gibi yüksek oranda bağımlı kılınmasına sebep
olmaktadır. Özellikle teknik konularda ihtiyaç duyulan
düzenlemeler (al ya da öde) kısa vadede çözülebildiği takdirde
bölgenin diğer söz sahiplerine güven aşılayıcı olacaktır.
Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ün de ilişkilerin iyileştirilmesi
Türkiye’nin yeniden konumlandırılması hususunda sürece müdahil
oluşu dış politikanın dinamizmi açısından önemli katkılar
sağlamaktadır. (rusya.ru/index/news?id=14087 2010)
Nabucco ve Güney Akım gibi aynı doğrultuda farklı çıkarları temsil
eden iki projenin taraflarının zamanla bir araya gelerek ortak
çıkarlar etrafında birleşmesi artık şaşırtıcı olmamaktadır.
Nabucco imzalanırken aşırı reaksiyon gösteren Rus tarafı,
Türkiye’nin Karadeniz’deki ekonomik sahasında Güney Akım için
çalışma imkânına sahip olabilmiştir. Avrasya coğrafyasında her
daim denge unsuru olarak varlık gösteren Türkiye sayesinde, Rusya
da kendini Batı’ya anlatabilmekte, artık Soğuk Savaş
çekincelerinden uzaklaşılıp işbirliğinin geliştirilmesi yolunda
adımlar atılmasını telkin etmektedir. Türkiye-Ermenistan
protokollerinin imzalanması sürecine katkıda bulunan Rusya,
Afganistan ve İran konularında da geleneksel tutumunu
esnekleştirmektedir. Afganistan’daki NATO operasyonuna silah
dışında lojistik malzemelerin taşınması konusunda destek vermeyi
kabul etmiş, İran’ın nükleer çalışmalarından ötürü aldığı
tepkilerin artmasıyla daha tarafsız bir tutum sergilemeye
başlamıştır (Buşehr santralinin inşaat süreci tamamlandı ancak
üretim sürecinden çekildiler).
Azerbaycan’da durum…
Petrol, doğalgaz ve maden gelirleri GSYH’ sinin yaklaşık %40’ını
oluşturan Azerbaycan, bu gücünü, Rus modelinde olduğu gibi, dış
politikasında etkin araçlardan biri haline getirmeye
çalışmaktadır. Azerbaycan’ın yurtiçi talebi karşılamak ya da
yurtiçi ağını genişletmek gibi bir kaygısı olmadığı Cumhurbaşkanı
İlham Aliyev’in Davos görüşmeleri sırasında verdiği demeçlerde
göze çarpıyor. (Rusya.ru/index/news?id=14087 2010) Mümkün
olduğunca dış pazarını genişletmeye çalışan Bakü, gerektiğinde
çıkarları doğrultusunda bir takım projeleri kilitleyebilmeyi ya da
alış-veriş yaptığı ülkelere karşı baskı unsuru oluşturabilecek
nüfuza sahip olmayı hedefliyor olabilir. Nitekim, Nabucco’ya donör
olarak görülen Şahdenizi’nin, hali hazırda arz kadar talep
edebilecek İran ve Rusya gibi iki büyük müşterisi var. Olasılıkla,
Gürcistan ve Türkiye ile olan anlaşmaların yenilenmesi sırasında
yapılacak düzenlemeler Azeri gazının Nabucco için ne kadar gücünün
kalacağını da gösterecektir. Mevcut durumda Transkafkasya’yı
domine edebilen Azerbaycan, yakaladığı ivmeyi sürdürmek için
mücadele etmeye devam edecektir.
Bunun yanı sıra, Azerbaycan’ın ikili ilişkilerini düzenlerken ya
da anlaşmalara imza atarken etkisi altında kaldığı bir diğer konu
partnerlerinin Dağlık Karabağ sorunu karşısındaki duyarlılıkları
olmaktadır. Türkiye’yle olan akrabalık ilişkileri iki ülkenin
ilişkilerinde zaman zaman pürüzlerin oluşmasına sebep olmaktadır.
Kimi zaman gündem yaratmak için kurgulanan -suni- senaryolar, kimi
zaman da hükümetlerin birbirlerini ihtiyaç anında camı
kırılacakmış gibi görmeleri işbirliklerinin yeterli düzeyde
olgunlaştırılamamasına neden olmaktadır. Aynı zamanda bu durum
bölgesel ve küresel gelişmeler karşısında temelde aynı olmasına
rağmen şeklen ayrık tutumların takınılmasıyla yanlış anlaşılmaları
ve dolayısıyla suni sorunları arttırmaktadır. Rusya
arabuluculuğunda Karabağ’da çözüm arayışlarını sürdüren
Azerbaycan, sorunun kaynağı olan tarafı Türkiye’yle aynı masada
görmekten hazzetmemektedir. İki ülke arası ilişkilerin gerilmeye
başladığı izlenimi, kendilerini açıkça ifade etmekten
kaçınmalarıyla ilgilidir. Öyle ki; Ekim ayında imzalanan
protokoller, Türkiye’de de Ermenistan’da da hem büyük bir
galibiyet hem de asrın mağlubiyeti olarak nitelendirilmiştir.
Elbette matematiksel bir problemi çözerkenki mutabakat, siyasal
konularda sağlanamayabilir ancak söz konusu olan iki ayrı
protokolde madde madde belirlenmiş işbirliği ve yol haritasıdır.
Her ne kadar tarihsel hassasiyetler ve salt ikili ilişkilerden
farklı dinamikler söz konusuysa da “özgür irade”leriyle çözüme
ulaşmak isteyen hükümetlerden beklenen netlik sergilenmemektedir.
Öyle ki dört aydır meclis onayları alınamadığı için stratejik
ortak(lar) sabırsızlanmaya başlamıştır. (ntvmsnbc.com/id/25051971
2010)
Türkiye’den…
Her ne kadar tek millet iki devlet ya da millet-i sadıka gibi
söylemler çeşitli konularda Türk tezlerini süslemek amacıyla
kullanılıyormuş gibi algılanmaya başlasa da Türkiye bu konuda
partnerlerinden daha samimi bir tutum takınıyor. 2007 yılından
beri her yıl bahar ayında gündeme gelen savunma silahları
ihalesini Rusların mı Amerikalıların mı alacağı, Rusların nükleer
santral için çalışmalara ne zaman nerede başlayacakları, bu yıl
Türk kamyonlarının taşıdığı mallardan acaba hangisinin -talih kuşu
konarak- sınırdan geri döndürüleceği ilişkilerin sıcaklığını
koruması ve nabzın yüksek tutulması için gelenekselleşmeye
başladı. Buna karşın Türkiye, kurucu üyesi olduğu Karadeniz
İşbirliği Örgütü’nde Ermenistan’ın üyeliği hususunda yapıcı tavır
takınmış, Azerbaycan’a karşı tek taraflı olarak vize uygulamasını
kaldırmış (Azerbaycan ve Rusya arasında karşılıklı olarak
kaldırılmıştır), Rus vatandaşlarına ülkeye giriş yaptıktan sonra
20 avroya iki aylık geçerli vize vererek samimiyetini
göstermiştir. Aynı zamanda hızla Doğu komşularıyla olan
ilişkilerini iyileştirmekte, ekonomik enstrümanlarla Ortadoğu’nun
her yerine etki etme şansı bularak bölge sorunlarına –seçici de
olsa- yüksek hassasiyet göstermektedir. Kimi zaman önceliklerin
değişmesi doğrultusunda verilen demeçler diplomatik kriz yaratacak
kadar etkili olsa da (!) heartlandın aort’u konumundan ötürü
Türkiye nüfuz gücünü arttırmaya devam etmektedir.
Hazar havzası ve Rusya hatları Avrasya’nın hem kuzeyinde (Avrupa
ülkeleri için) hem güneyinde (özellikle İsrail için) hem de
kıtalararası (ABD) düzeyde tercihlerin ve tutumların şekillenmesi
konusunda rol oynamaktadır. Karadeniz ve Doğu Akdeniz- Ortadoğu’yu
birbirine bağlayacak olan Mavi Akım 2, Şahdenizini Ortadoğu’ya
taşıyan BTC petrol boru hattı İsrail’i, son zamanlarda bölgedeki
en büyük müttefiki Türkiye’yle gerilen ilişkilerine rağmen,
boğulmaktan kurtarmaktadır. Üstelik ABD firmalarının Güney
Kafkasya’daki faal pozisyonlar(KALAYCI 2007) farklı senaryolara
konu olan Kuzeydoğu – Güneybatı hattında istikrarı sağlamak
konusunda baskı unsuru oluşturabilir.
Genel Değerlendirme
Türkiye, tarihsel kökeni, toplum yapısı ve kamuoyu algısı, devlet
politikası ve siyasi duruşu ve nihayetinde coğrafi konumu
itibariyle bir asırdır kendine has bir vizyon ve hareket
kabiliyeti oluşturmuştur. Bugün kültürel ve tarihi mirasıyla Batı
değerleri ölçüsünde Batılılarla aynı kulvarda yarışabilirken, -ne
manidar- aynı sebeplerden ötürü Batı’dan soyutlanmaya
çalışılmaktadır. Bunun yanısıra Ortadoğu’nun toz bulutunda
kaybolmadan hemen her gelişmeye müdahil olarak kimi zaman taraf
olmakta kimi zaman arabulucu olarak katkı sağlamaktadır. Çok
sakıncalı sonuçlar doğurabilecek duygusal ya da -siyasi
kaygılarla- verilen tepkilerden uzak durması ve Asya ve Avrupa
değerleri arasında herhangi bir özel çaba sarfetmeden sahip
olduklarıyla özgün devlet yapısını koruması güvenilirliğini
arttırırken karizmatik bir yoldaş olarak da görülmesinde yardımcı
olacaktır. Bu doğrultuda bölgenin mevcut sorunlarına uluslararası
hukukun rehberliğinde, fantezilerden uzak gerçekçi tutumlar
takınması gerekmektedir.
Kafkasya’da iki yüzyıldan fazladır süren hakimiyet mücadelesi
bugün, çok boyutlu uluslararası bir sorun olarak çözüm
beklemektedir. Çözüm sürecinde Türkiye ve Rusya (ve Minsk grubu)
büyük sorumluluklar -almalı ve- almaktadır. Ekim ayından itibaren
Rusya itici güç olarak ortaya çıksa da (25 Ocak’ta
Rus-Azerbaycan-Ermeni liderleri beşinci kez biraraya geldi, Soçi
görüşmeleri) unutulmamalıdır ki 23 Ağustos 1990 tarihli Ermenistan
Bağımsızlık Bildirgesi 11. Maddesi, “Ermenistan Cumhuriyeti,
Osmanlı Türkiye'si ve Batı Ermenistan’da gerçekleştirilen 1915
soykırımının uluslararası düzeyde tanınma çabasını destekler”
şartını içermekte, 1995 Anayasasıyla da Bağımsızlık Bildirgesinin
temel amaçlar doğrultusunda ele alınacağını belirtmektedir. Devlet
armasında Ağrı Dağı’nı kullanarak da Türkiye’ye karşı nasıl bir
kamuoyu algısı yaratmaya çalıştığını ve devlet politikası
oluşturduğunu göstermektedir. Dağlık Karabağ Ermenileri ve
Daşnakların yanı sıra varlık sebebini Türk düşmanlığı üstüne
kurmamış özgüven sahibi küçük bir ülkede yoksul bir yaşam süren
Ermeniler tarafından oluşan toplum, birçoğu Fransa, Rusya ve
ABD’de konuşlanmış olan Ermeniler tarafından tahrik edilerek
çözümsüzlüğe mahkum olmaktadır. Türkiye’nin Ortadoğu siyaseti ve
Kafkaslardaki enerji politikaları bölge dışından gelen tehditleri
soğurmak doğrultusunda şekillendirilebilir. Seçilmiş travmalarının
realitesi bakımından Ermenilerden çok daha kurumsal bir şekilde ve
daha güçlü olarak örgütlenmiş olan Yahudi lobisi(KALAYCI 2007) bu
süreçte Türkiye - İsrail ilişkilerinin askeri-siyasi konularda
olduğu gibi enerji konusunda da sergilediği pozitif tutum değişene
kadar (Gazze operasyonları ve devamındaki süreç) dengeleyici unsur
olmuştur.
Arap-İslam dünyasının sempatisini kazanmak ve “önder”(!) olarak
belirmek elbette yüksek prestijli, gurur verici bir algıdır. Aynı
şekilde, izole olmuş Ermeni halkına dünyayı açmak da son derece
erdemli bir girişimdir. Ulusal ekonomilerde her yıl bir miktar
açık, piyasa ekonomisinin olağan gerçekliğidir. Ancak devletler
arası siyasi ilişkiler, işletmeci zihniyetiyle (BİLGİN 2008-2009)
çok sakıncalı seviyelere gelebilir ve tamiratı uzun zaman alacak
hasarlar yaratabilir. Bu yüzden ne uğruna neyden vazgeçildiği iyi
hesaplanmalıdır. Her kazancın bir bedeli olacaktır ancak, bu bedel
makul seviyelerde tutulmalı, gerektiğinde ikamesi yapılabilecek
konular müzakere konusu edilmelidir.
Ayakları yere basan tepkiler vermek ve bunların arkasında durarak
bir devlet olarak ciddiye alınmaya devam etmek açısından;
Karabağ’daki sorun çözülmeden sınırların açılması, neden
kapatıldığı düşünülünce, Hocalı Katliamının faillerini affetmek
olacaktır.
KAYNAKÇA
BİLGİN, Nuri. «Yönlendirici Bir Fikir Olarak Cumhuriyet.»
Doğu-Batı, 2008-2009.
«Dmitri Medvedev Mayıs Ayında Türkiye'ye Geliyor.» rusya.ru.
01 02 2010.
KALAYCI, Hasan. «Komşuların Gölgesinde ABD-Ermenistan
İlişkileri.» Ermeni Araştırmaları 2. Türkiye Kongresi Bildirileri.
Ankara: ASAM-EREN, 2007.
«Moderate Turkish Islamist Hıt The Big Tıme.» en.rian.ru.
01 02 2010.
ntvmsnbc.com/id/25051971.
rusya.ru/index/news?id=14087.
SARAY, Prof. Dr. Mehmet. Ermenistan ve Türk-Ermeni
İlişkileri. Ankara: Atatürk Araştırma Merkezi, 2005.
ŞIHALİYE, Dr.Emin Arif. «Büyük Ermenistan.» Ermeni
Araştırmaları 2. Türkiye Kongresi Bildirileri. Ankara: ASAM-EREN,
2007. 1070-1071.
Sir Halford John MACKINDER,1919
“Who rules East Europe commands heartland;
Who rules Heartland command World Island;
Who rules World Island commands World.”
1996 Lizbon Zirvesi’nde verilen çözüm önerileri Azerbaycan ve
Ermenistan tarafından uygun bulunmamıştır.
Başbakan Erdoğan’ın sene başındaki Moskova ziyaretinde imzalanan
taahhütnameye göre Akdeniz kıyısında Akkuyu civarında inşa
edilecek. |
|
|
|
|
|
|
|